Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ölüm, ötesi

Eski 09-25-2007   #46
tatia27
Varsayılan


Kurtuluşu Olmayan, Sonsuz Azap
Şimdiye dek sözünü ettiğimiz cehennem azaplarının yanında, onların şiddetini kat kat artıran bir özelliği daha vardır cehennemin; hiçbir zaman kurtuluş yoktur Bir acı çok şiddetli olsa bile, eğer insan onun biteceğini bilirse, bu onu rahatlatır Her acının bitimi bir lezzettir ve bu lezzeti beklemek, acı anında bile olsa, insana umut verir
Ancak bu umut cehennemde yoktur ve cehennem ehlini en çok yıkıma uğratan şey de budur Ateşte yakıldıkları, zincirlendikleri, kaynar suyla haşlandıkları, kırbaçlandıkları, dar yerlere elleri boyunlarına bağlı olarak sokuldukları anlarda, bilirler ki bu azap sonsuza kadar sürecektir Her kaçmaya çalıştıklarında sert bir şekilde engellenmeleri, onlara işkencenin sonsuza kadar devam edeceğini gösterir Bir ayette bu kahredici ortam şöyle anlatılır:
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara"Yakıcı azabı tadın" (denir) (Hac Suresi, 22)
Cehennem tümüyle kapalıdır Kafirler için cehenneme yalnızca bir kez giriş vardır, sonra çıkış imkansızdır Hiçbir çıkış yolu bırakılmamıştır Hapsedilmenin verdiği duygu kafirleri çepeçevre kuşatır Etrafları, aşmaya güç yetiremeyecekleri duvarlar, kilitlenmiş kapılarla çevrilmiştir Ayetlerde bu kahredici hapsolunmuşluk, şöyle tasvir edilir:
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme) "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir (Beled Suresi, 19-20)
Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır (Kehf Suresi, 29)
Onların barınma yerleri cehennem'dir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır (Nisa Suresi, 121)
İnkarcılar ateşi gördüklerinde ait oldukları yeri anlarlar Anlarlar ki, artık hiç kimse için o ateşten kaçış imkanı yoktur Zaman kavramı yok olmuştur ve sonsuz bir azap başlamıştır Acının en korkunç özelliği ebediyen sürecek olmasıdır Yüz yıl, bin yıl veya milyon yıl geçse, yine de sona yaklaşılmış olmaz Milyonlarca yıl, sonsuzluğun yanında bir hiçtir Cehennemde yaşayan kafir, dünyadaki gibi bir sonluluk bekler, ama boşunadır Bu yüzden ayetlerde azabın sonsuza kadar sürecek olması önemle belirtilmiştir:
Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti Bu, onlara yeter Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azab vardır (Tevbe Suresi, 68)
Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar (Enbiya Suresi, 99)
İnkar edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir İşte biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız (Fatır Suresi, 36)
Dünyada yaşanan bütün acılar için muhakkak bir son yani kurtuluş vardır Acı çeken insanın iki kurtuluşu olabilir, acı ya biter ya da kişi ölür Dışarıdan bakıldığında ikisi de bir kurtuluştur Cehennemde ise durum çok daha kötüdür Izdırap sürekli ve kesintisizdir Kafirlerin kendilerini toparlamalarına, rahat bir nefes almalarına fırsat verilmez

__________________


Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #47
tatia27
Varsayılan


Sonsuz Azaptan Kurtulmak Için Bir Hatirlatma
Kitap boyunca, dünyada Allah'ın ayetlerinden yüz çeviren ve herşeyi yaratan Rabbimizi şuursuzca inkar edenlerin, ahirette hiçbir kurtuluşlarının olmayacağı, cehennemde dehşet verici bir azapla karşılaşacakları tüm detaylarıyla anlatıldı
İşte bu yüzden her insan, burada anlatılan gerçekleri öğrendiğinde hiç zaman yitirmeden içine girdiği yoldan geri dönmelidir Çünkü bu yolun sonu büyük bir yıkım getirir Yapması gereken en önemli şey ise kendini Allah'a teslim etmektir Bunu yapmadığı takdirde, ebedi bir pişmanlık yaşayacaktır Kuran'da inkarcıların pişmanlığı şöyle haber verilir:
O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler Onları bırak, yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun İleride bileceklerdir (Hicr Suresi, 2-3)
Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan kurtulmanın ve Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın yolu ise bellidir:
Geç olmadan Allah'a gönülden iman etmek,
Tüm yaşamını O'nu razı edecek davranışlarla geçirmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #48
tatia27
Varsayılan


ÖLÜMLE BAŞLAYAN PİŞMANLIK
Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun Sonra size yardım edilmez Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel (Zümer Suresi, 54-55)


İnsanın Dünyada Yaşadığı Pişmanlık
İnsan hayati bir tehlike ile yüz yüze geldiği zaman, vicdanı, şaşırtıcı bir hızla her şeyin muhasebesini yapmaya başlar Dünyada geçirdiği ömrünü ve bu süre içinde yaptığı işleri bir bir değerlendirir Eğer bu kişi dünyada iyi işler yapmamış, Allah'ın dinine uymamış bir kişi ise, o an içini büyük bir pişmanlık kaplar Çünkü dünyadaki yaşamı boyunca hiç düşünmediği gerçekler, bir anda tüm açıklığıyla gözünün önünde beliriverir Belki de hayatında ilk defa, ölümün gerçekte çok yakın olduğunun farkına varır Dünyadayken cenneti hak edecek bir yaşam sürmediğini ve yaşadığı pişmanlık hissinin de bundan kaynaklandığını düşünüp anlar Allah'a karşı gösterdiği nankörlüğü fark etmiştir ve bu tavrının karşılıksız kalmayacağını da vicdanıyla çok iyi hissedebilmektedir O ana kadar hiç yaşamadığı yoğun bir korku içini kaplar İçinde bulunduğu durumdan kendisini yalnızca Allah'ın kurtarabileceğini anlar Eğer kurtulursa artık bundan sonra bu yaşadıklarını kesinlikle hiç unutmayacağına, Allah'a çok şükredeceğine ve hayatının geri kalan kısmını bu gerçeklere göre düzenleyeceğine dair sözler verir O anki tehlikeden kurtulabilmek için yalvara yalvara Allah'a dua eder Yeter ki kurtulsun ve eline bir daha yaşama fırsatı geçsin

Ama kimi insan, içinde bulunduğu tehlikeyi atlattıktan sonra, Allah'a verdiği sözüne sadık kalmaz Allah'ın kendisini kurtarması ile birlikte bir anda eski ruh haline geri döner Duyduğu pişmanlık ve teslimiyet, yerini bir anda eski nankörlüğüne bırakır Ölümle burun buruna geldiğinde düşündüğü ve farkına vardığı gerçekleri bir anda unutur Tehlikeyi atlatmanın verdiği güven içinde, sanki Allah'a dua eden ve o pişmanlığı yaşayan kendisi değilmiş gibi Allah'tan yüz çevirir Eski yaşamına kaldığı yerden, belki de dünyaya daha da bağlanarak devam eder Allah bu kimselerin ruh hallerini Kuran'da şu örneklerle açıklamıştır:
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız" "Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz (Yunus Suresi, 22-23)
Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz İnsan pek nankördür Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız (İsra Suresi, 67-68)
Ayetlerde de dikkat çekildiği gibi acaba insan bu tehlikeyi atlattıktan sonra benzer ya da bambaşka bir tehlikeyle karşılaşmayacağından, karşılaşsa bile tekrar kurtulabileceğinden emin midir? Elbette böyle bir şeyden emin olamaz Üstelik tekrar kurtulsa bile bir şey değişmez çünkü kendisi için takdir edilmiş süreyi doldurduğunda mutlaka ölecektir O zaman da yine aynı pişmanlığı yaşayacak ama bu pişmanlık fayda etmeyecektir
Burada anlatılanlar, aslında dinden uzak yaşayan tüm insanların sahip oldukları ortak ruh halidir Allah Kuran'ın başka ayetlerinde bu insanların içinde bulundukları durumu bizlere şöyle haber vermektedir:
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir (Yunus Suresi, 12)
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gönülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar (Rum Suresi, 33)
Görüldüğü gibi ayetlerde tarif edilen insanlar, bir sıkıntıyla karşılaştıkları an Allah'a yönelirler Ancak tehlikeden kurtulduktan sonra bir anda Allah'a verdikleri sözü unutarak nankörlük ederler Buradan da anlaşılmaktadır ki, yaşadıkları pişmanlık, tehlike anındaki çaresizliklerinden kaynaklanmaktadır

Oysa en başta da belirttiğimiz gibi inanan insanlara has, fayda getiren pişmanlık böyle değildir Gerçek pişmanlık, bir anda unutulmayan, insanı harekete geçiren, hatta kimi zaman insanda köklü değişiklikler meydana getirebilen bir duygudur Samimi bir pişmanlığı kalbinde hisseden kişi, hayatının kendisine bağışlanan ondan sonraki bölümünü Allah'ın rızasına uygun olarak yaşar ve Allah'ı bağışlayan ve esirgeyen olarak bulmayı umar Şartlar değiştiğinde ve kendisine yeni bir fırsat tanındığında asla eski tutumuna geri dönmez Çünkü böyle bir nankörlüğün, Allah'ın, ayetlerinde belirttiği gibi, kendi aleyhine olacağını bilir

Ayetlerde bildirilen, gemideki insanların psikolojilerini Allah tüm insanlara bir ibret olarak Kuran'da aktarmaktadır Zira bu, her insanın nefsinde bulunan bir eğilimdir Öyleyse her insan nefsinin bu olumsuz özelliğinden sakınmalı, ayetlerde tarif edilen insanların durumundan ibret alarak samimi bir vicdan muhasebesi yapmalıdır Ve şunları düşünmelidir:

"Ben, buna benzer bir durumla karşı karşıya kalsam nasıl bir ruh haline sahip olurdum? Nelerden pişmanlık duyar ve bana isabet eden tehlikeden kurtulduğum takdirde kendimde neleri değiştireceğime dair Allah'a söz verirdim? Nelerden vazgeçer, hangi kararlarımı samimiyetle uygulamaya başlardım?"

İnsanın bunları düşünmesi ve doğru bir karar alması için mutlaka tehlike içinde olması gerekmez Hatta böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olmadığı için kimse aldanmamalıdır Bugün böyle bir duruma hiç düşmeyeceğini düşünen bir insan, belki çok yakın bir zamanda benzeri bir olay yaşayacaktır Veya belki de hayatının sonuna kadar böyle bir olayla karşılaşmayacaktır Ama kesin olan bir şey vardır ki, kendisi için takdir edilen ölüm anı gelip çattığında, bir anda ölüm meleklerini yanında bulacaktır Ve ölümün gerçekliğini gördüğü anda, eğer Allah'ın rızasına uygun bir yaşam sürdürmediyse mutlaka pişmanlığını hissedeceği şeyler olacaktır

İşte bu pişmanlıkla dünyada da, ahirette de sonsuza kadar karşılaşmamak için yapılacak tek şey, Allah'a yönelmek, O'ndan korkup sakınmak, O'nun Kuran'da bildirdiği emirlerini yerine getirmektir Ölüm çok yakındır O halde insan, yapacaklarını hiçbir şekilde ertelememeli, aldığı samimi kararları da sabır ve irade göstererek uygulamaya geçirmelidir Allah'a olan yakınlık ve samimiyetinin ölçüsü ise, çaresizlik ve tehlike anında Allah'a katıksızca yönelip dönen bir kimsenin eriştiği yakınlık ve samimiyet derecesinde olmalıdır Bu yakınlık ve samimiyeti de geri kalan tüm hayatı boyunca sürdürmelidir

İnsanın unutmaması gereken en önemli gerçek şudur: Dünyada bulunmasının asıl amacı, Allah'ın razı olduğu bir kul olmaktır Bunun dışındaki her şey, kazandığı başarılar, sahip olduğu mal mülk, ailesi, çevresi, makamı Allah'a yakınlaşmak için yalnızca birer araçtır Bunların kendisine Allah'a şükretmesi, O'na yönelmesi için verildiğini unutup veya göz ardı edip, yalnızca bu araçları şuursuzca elde etmeyi amaç edinenlerin ise dünyada yapmakta oldukları her şey -Allah'ın dilemesi dışında- boşa çıkacaktır Dünyada elde ettikleri geçici faydalar bu kişilere ahiret gününde hiçbir şey kazandırmayacaktır Üstelik Allah en çok böyle insanların hüsrana uğrayacaklarını bir ayette şöyle açıklamaktadır:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar" İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız (Kehf Suresi, 103-105)
Eğer insan dünyada sergilediği hal, tavır ve ahlakıyla Allah'ın rızasını kazanırsa, Allah onu dünyada ve ahirette koruyup gözetecektir Ama dünyadayken bu fırsatı kaçırırsa, daha ölüm melekleri yanına geldiği anda artık telafi edemeyeceği bu korkunç hatasının farkına varacak ve -Allah'ın dilemesi dışında- sonsuza kadar sürecek bir pişmanlık içinde yaşayacaktır Allah Kuran'da, Kendi huzuruna çıktıklarında yaptıklarından dolayı pişman olan insanların sözlerini şöyle bildirmektedir:
Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim" (Fecr Suresi, 24)
" Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım" (Kehf Suresi, 42)
" Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım," (Furkan Suresi, 27)
Yaptıklarından dolayı pişman olup, çaresizlik içerisinde bu sözleri söylemek istemeyen her insan, hemen şimdi, kendisini Yaratan Rabbimize icabet etmeli ve O'nun kendisinden istediği şekilde yaşamını sürdürmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #49
tatia27
Varsayılan


Dünyadaki Pişmanlıktan İbret Almak Gerekir
Dünya hayatı, insanların cennetteki kusursuz ve sonsuz hayatı kazanabilmeleri için yaratılmış çok önemli bir fırsattır Bu fırsatı değerlendiremeyip dinden uzak yaşayan insanlar ise, biraz önce sözünü ettiğimiz gibi, ahiretteki azabı gördüklerinde, dünyada geçirdikleri her dakikanın an an pişmanlığını yaşayacaklardır Çünkü bu insanlar dünyada çok defa uyarılmış, cennetin ve cehennemin varlığından haberdar edilmişlerdi Hangi davranışlarının kendilerine nasıl bir son hazırlayacağı da onlara bildirilmişti
Ancak, bu geri dönülmez sona erişmeden önce Allah, dünyada bulundukları süre içerisinde insanlara pişmanlığın nasıl bir duygu olduğunu tanıtır Ölümlerinden önce belki düşünür ve doğruyu görürler diye pişmanlık hissini onlara mutlaka yaşatır Bununla birlikte, pişmanlığı içlerinde yaşayan insanlara, hatalarını ve yanlış olan davranışlarını düzeltebilecekleri belli bir süre de verir Her insan henüz dünyada iken, hayatını Allah'ın kendisinden istediği şekilde yönlendirme ve tevbe ederek geri kalan yaşamını Allah'ı razı edecek şekilde sürdürme imkanına sahiptir

İşte bu yönüyle dünyadaki pişmanlık duygusu, aslında insanlara Allah'ın vermiş olduğu çok büyük bir fırsattır Çünkü eğer bu pişmanlığın arkasından Allah'a yönelirlerse, Allah onları, bu samimiyetlerine karşılık ebedi olarak kurtarır Ama aksine, Allah'tan gelen bu uyarı ve fırsatları umursuzca görmezden gelip vurdumduymazlık yaparlarsa, cezaları, Allah dilediği sürece kurtulamayacakları bir pişmanlık ve azap olur

Kuran'da hata yapıp sonradan pişman olan insanlar hakkında pek çok örnek verilir Yaşadıkları pişmanlık, bu insanlardan bir bölümünü Allah'a yöneltmiş, geri kalan yaşamlarında bir daha aynı hataları tekrar etmemelerini sağlamıştır Ama bir bölümü de bir süre sonra yaşadıkları sıkıntıyı unutmuş, aynı isyankar tavırlarına geri dönmüşlerdir
Hatalarından dolayı duydukları pişmanlığın kendilerini tevbe etmeye ve doğru yola sevkettiği kimselere, Allah Kuran'da, Peygamberimiz (sav) döneminde mücadeleden geri kalan üç kişiyi şöyle örnek verir:
Andolsun Allah, peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe ihsan etti Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi nerdeyse kaymak üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular Sonra onların tevbelerini kabul etti Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı) Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir (Tevbe Suresi, 117-118)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi o dönemde geri kalan üç kişi, içlerinde büyük bir pişmanlık yaşamışlardır Ve bu pişmanlıktan kurtulmanın tek yolunun da yine Allah'a sığınarak tevbe etmek olduğunu anlamışlardır

İşte gerçek pişmanlık, insanları hemen harekete geçiren, hatta onları değiştiren, hatalarını düzeltmeye yönlendiren böyle bir pişmanlıktır Böylesine samimi bir pişmanlıkta insanlar, hayatlarının geri kalan bölümünü Allah'ın rızasına uygun olarak yaşayacak ve Allah'ı bağışlayan ve esirgeyen olarak bulmayı umacaklardır Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve hatalarını düzelten kullarını bağışlar Bu gerçeği Kuran'ın şu ayetleriyle haber verir:
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner (Furkan Suresi, 70-71)
Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir (A'raf Suresi, 153)
Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım (Taha Suresi, 82)
Bunun yanı sıra, Kuran'da, peygamber gönderilen kavimlerin, yaptıkları büyük hatalardan dolayı pişman oldukları da belirtilmektedir Nitekim Hz Musa'nın Tur Dağı'na gitmesinin ardından kavmi, Allah'ı unutup bir heykele tapmaya başlamış, ancak yaptıklarının büyük bir hata olduğunu gördüklerinde büyük pişmanlık duymuşlardır Allah, kavmin içine düştüğü bu pişmanlığı, ayetlerde şöyle haber vermektedir:
(Tur'a gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler (A'raf Suresi, 148-149)
Allah'ın, Kuran'da bu konuda bahsettiği bir diğer örnek ise bahçe sahipleridir Bahçe sahipleri Allah'ın nimet olarak verdiği bahçeyi kendilerine maletmiş, büyüklenmiş ve Allah'a şükretmeyi unutmuşlardır Bunun üzerine Allah'tan gelen azap, onların bu davranışlarından dolayı pişman olmalarına ve hemen Allah'a yönelip dönmelerine vesile olmuştur Kuran'da bahçe sahipleri ile ilgili ayetler şöyledir:
Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik Hani onlar, sabah vakti (onu) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın" Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler: "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın" (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler
Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık" (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?" Dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih e-der, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz" Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz" (Kalem Suresi, 17-32)
Ne var ki insanlardan birçoğu, dünyadayken pişman olmaları ve tevbe edip salih amellerde bulunmaları için kendilerine gelen uyarıyı, şartlar değiştiğinde ve kendilerine yeni bir fırsat tanındığında hemen unutabilirler Bu uyarıyı göz ardı edip eski tutumuna geri dönenlerin ise, tevbe etmedikleri müddetçe bu nankörlükleri karşılıksız kalmayacaktır Hz Salih'in kendilerine peygamber olarak gönderildiği Semud kavminin yaşadıkları da böyledir Allah'ın elçisi onları açıkça uyardığı, pişman olacaklarını, azapla karşılaşacaklarını bildikleri halde ısrarla isyanda diretmişlerdir Elbette Allah vadinden dönmeyendir ve bu insanlara vaat ettiği azabı onlara göstermiştir Tüm insanlara ibret olacak bu gerçeği Allah Kuran'da şöyle haber verir:
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar" Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular Böylece azab onları yakaladı Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir (Şuara Suresi, 155-159)
Bilinmelidir ki Allah sonsuz adalet sahibidir Yapılan hiçbir hatayı karşılıksız bırakmaz, ancak Kendi rızası için yapılan güzelliklerin de kat kat karşılığını verir Samimi bir pişmanlık duyarak Kendisine yönelen bir kimseyi mutlaka kurtuluşa erdireceğini ve onu rahmeti ve cennetiyle mükafatlandıracağını müjdeler Bu durumda insanın kendine şu soruyu sorması gerekir: Dünyada yaşanan geçici bir pişmanlığın dahi ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu biliyorken, sonsuza dek sürme ihtimali olan bir pişmanlığı göze almak doğru olur mu? Üstelik azabın bir an olsun hafifletilmeyeceği cehennem hayatında yaşanacak bir pişmanlığı

Elbette hiç kimse böyle bir pişmanlığı göze alamaz Bu durumda insanın yapması gereken bellidir Dünyada bu fırsatı değerlendirme imkanı her insan için halen mevcuttur Dahası bu fırsatı kullanabilen bir insan sadece cehennem azabından kurtulmakla kalmayacak, hem dünyadaki hem de cennetteki tüm nimetlerin varisi olacaktır
İşte bu nimetlere kavuşmak ve cehennem halkının pişmanlığından uzak kalmak isteyen her insan, hayatını Allah'ın rızasını kazanmaya adamalıdır O'nun kendisini çağırdığı, karanlıklardan nura ileten yola kayıtsız şartsız uymalıdır Konuyla ilgili ayetlerde Allah şöyle buyurmaktadır:
O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir) O, mü'minleri çok esirgeyicidir O'na kavuşacakları gün, onların dirlik temennileri: "Selam"dır Ve O, onlara üstün bir ecir hazırlamıştır (Ahzab Suresi, 43-44)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #50
tatia27
Varsayılan


İnkarcılar için Pişmanlığın Başlangıcı: Ölüm

Her nefis ölümü tadıcıdır Biz sizi şerle de hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz (Enbiya Suresi, 35)
Ölüm, ahiretin varlığına inanmayan kimseler tarafından bir son, bir yokoluş gibi algılanır Oysa bu hatalı bir düşüncedir; çünkü ölüm bir son değil aksine bir başlangıçtır İman edenler için kusursuz, tüm eksikliklerden arındırılmış sonsuz bir cennet hayatının başlangıcıdır İnkar edenler için ise büyük bir azabın yaşanacağı cehennem hayatına geçiş aşamasıdır

Bu gerçeği kavrayan insanlar, ölümle birlikte dünyada güzel bir sonu ve ahirette güzel bir başlangıcı aynı anda yaşarlar İnkar edenler ise kendilerine önceden haber verilen bu gerçeği göz ardı etmelerinin telafi edilemez pişmanlığı ile karşılaşırlar Allah onlar için azap dilediği sürece her an bu pişmanlığı hisseder ve bundan kurtulmanın da hiçbir yolunu bulamazlar

İnsanların çoğu her ne kadar ölümle karşılaşana kadar onu düşünmek istemeseler de bu, kesin olarak gerçekleşecek bir olaydır Çünkü Allah ölümü dünya hayatının kesin bir sonucu olarak yaratmıştır Şimdiye kadar tek bir insan bile ölümü kendinden uzaklaştırabilmeyi başaramamıştır Kimsenin malı, parası, itibarı ya da dostları bu konuda ona bir fayda sağlayamamıştır Her insan mutlaka ölümle karşılaşır Allah Kuran'da bu gerçeği pek çok ayetle haber verir:
Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile (Nisa Suresi, 78)
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır Sonra gaybı da müşahade edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir" (Cuma Suresi, 8)
Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez Allah yaptıklarınızdan haberdardır (Münafıkun Suresi, 11)
Öyleyse ölümü ve ölümden sonra karşılaşılacak hayatı düşünmemek, insanı bu gerçekle yüz yüze gelmekten kurtarabilir mi?

Elbette ki bu sorunun yanıtı "hayır"dır Madem insan ölüm karşısında çaresizdir, bu durumda yapılacak en akılcı davranış, Allah'ın kesin olarak gerçekleşeceğini bildirdiği ahiret hayatına şimdiden hazırlık yapmaktır

Dünya hayatına kendini kaptırarak ahireti düşünmeyi ihmal edenler ölüme hazırlıksız yakalanırlar "Şimdi nasıl olsa genciz dünyanın tadını çıkaralım, yaşlanınca ya da ölüme yaklaşınca da ahireti düşünürüz" diyenler, hiçbir zaman böyle bir fırsatları olmayacağını anlarlar Çünkü ölüm Allah'ın takdir ettiği anda gerçekleşen bir olaydır Ve insan yaşlılığa ulaşmadan genç yaşta da ölebilir Bu durumda sadece ileriye yönelik planlar yapıp, Allah'ın emirlerini yerine getirmeyi ertelemek insanın büyük bir pişmanlık yaşamasına neden olur

Tüm hayatını Allah'ı düşünmekten uzak geçiren ama öleceğini anladığında tevbe eden kimseler de böyle bir pişmanlıkla karşılaşırlar Çünkü böyle bir tevbe sadece ölüm korkusundan kaynaklanan, samimi bir düzelme, arınma niyeti taşımayan, dolayısıyla da Allah katında kabul edilmeyen bir tevbe olabilir Söz konusu kişiler bu gerçeği bildikleri halde tüm hayatları boyunca nefisleri için yaşamayı tercih etmiş ve kendilerine tanınan sürenin sona erdiğini anladıklarında da, çıkar yolları kalmadığını görmenin telaşıyla, kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır Ama böyle yaparak bir sonuca ulaşamazlar çünkü Allah onların samimiyetsizliğine şahittir Rabbimizin, ayetlerde bildirdiği gibi Allah insanların içlerinde olanı, kimsenin bilmediği en gizli düşüncelerini bilendir Sadece ölüm korkusuna dayalı bir tevbeyi kabul etmeyeceğini ise Allah şöyle haber vermiştir:
Tevbe; ne kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır (Nisa Suresi, 18)
Allah böyle insanlara bir fırsat daha verildiğinde, yine nankörlük edeceklerini de pek çok ayetinde bildirmiştir Bu konudaki bir ayet şöyledir:
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık" Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir (Enam Suresi, 27-28)
Bu nedenle "nasıl olsa son anda iman eder, tevbe ederim" gibi bir düşünceye kapılmak son derece hatalıdır ve insanları cehennem azabından kurtaramaz Öyleyse insan ölümle karşılaştığında kendisi için ebedi bir pişmanlığın başlamasını istemiyorsa, bu dünyada mutlaka Rabbimize kavuşacağının ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğinin bilinciyle yaşamalıdır
İnkar Edenlerin Ölüm Anındaki Pişmanlıkları
Yaşadıkları süre boyunca insanlara pek çok kez cennet ve cehennemin varlığı, ahiret için hazırlık yapmaları gerektiği hatırlatılır Ancak inkarcılar her seferinde yüz çevirir ve kendilerine verilen fırsatları değerlendiremezler Ölümle karşılaştıklarında yaşadıkları büyük pişmanlığın asıl sebeplerinden biri de, "kendi elleriyle" kendilerini bu duruma sokmuş olmalarıdır Kimse onları zorlamamıştır, onlar kendi iradeleriyle hareket ederek bu kötü sonu kendileri seçmişlerdir

İnkarcılar bu yanlış seçimin sonucunda ölüm anı ile birlikte azabı yaşamaya başlarlar Bu azabın başlangıcı ise, Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, ölüm anında yaşanan büyük korkudur O gün insanların yaşadığı korkuyu Rabbimiz şöyle bildirir:
(Ölüm korkusundan) ayaklar birbirine dolaştığında;
O gün sevk, yalnızca Rabbinedir
Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı
Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti
Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti
Sen buna müstahaksın, dahasına da müstahaksın
Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın (Kıyamet Suresi, 29-35)
Ancak unutmamak gerekir ki bu korkuyu sadece inkar edenler yaşarlar Çünkü iman eden insanlar zaten tüm hayatlarını Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak için çalışarak geçirirler Bu nedenle umut içerisindedirler

İnkar edenler ise ölümle birlikte büyük bir pişmanlık yaşarlar, ancak bu başlarına gelecek azapların hiçbirini engellemeye yaramaz Allah inkar edenlerin canlarının büyük bir acı ve zorluk içerisinde alınacağını bildirir:
Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen (Enam Suresi, 93)
Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (Muhammed Suresi, 27)
Ölüm anında inkarcıların yaşadıkları bu durumu, dünya şartları içinde kavrayabilmek elbette mümkün değildir Ancak Allah insanların düşünmesi ve böyle bir durumla karşılaşmaktan sakınmaları için bunun haberini bildirmiştir Ölüm melekleri ayetlerde de açıklandığı gibi inkar edenlerin sırtlarına ve yüzlerine vura vura canlarını alacaklardır İnkarcılar bir yandan fiziksel bir acı duyacaklardır Elbette bu acıyla birlikte pişmanlığı da yaşamaya başlayacaklardır Çünkü bu andan sonra artık geri dönüş imkanları kalmamıştır

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, ölüm anında insan başına gelenlerin tümünü belki de her zamankinden daha açık bir şuurla, hissederek yaşar Onun için artık sonsuz bir hayat başlamıştır Ölüm sadece bir geçiş aşaması ve ruhun bedenden ayrılarak sonsuzluk mekanına gidişidir

İnkarcılar canları alınırken kendilerine çektirilen acıdan dolayı, Allah'ın dilemesi dışında sonsuza kadar sürecek olan büyük bir azapla karşı karşıya olduklarını anlarlar Tüm hayatlarını Allah'ın dininden yüz çevirmiş olarak geçiren bu kimseler, o anda kendilerini azaptan kurtarması ve affetmesi için var güçleriyle Allah'a yalvarırlar Pişmanlıkla bir daha dünyaya döndürülmeyi, salih amellerde bulunmayı ve kaybettiklerini telafi etmeyi isterler Ancak bu istekleri kabul edilmez çünkü onlara, Allah'ın bir ayetinde bildirdiği gibi "öğüt alacak olanın öğüt alabileceği kadar bir süre" verilmiş, cennet ve cehennem hayatı hatırlatılmış ama onlar bile bile bu gerçekten yüz çevirmişlerdir Kendilerine bir kez daha böyle bir imkan tanınmış olsa, onların tüm bu pişmanlıklarını unutarak yine inkarı tercih edeceklerini Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım" Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir (Mü'minun Suresi, 99-101)
İnkar edenler dünyada Allah'a bile bile secde etmemiş, O'nun hükümlerini yerine getirmemiş ve O'nun emrettiği güzel ahlakı yaşamaktan kaçınmışlardır Ölümle birlikte ise artık ne kadar isteseler de buna güç yetiremeyeceklerini Allah şöyle açıklar:
Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi (Kalem Suresi, 42-43)
Ölüm ile birlikte Allah'ın vaat ettiği her olayın gerçek olduğunu kavrayan bu kimselerin pişmanlığını artıran bir konu daha vardır Dünyada iken inanmadıkları, sözlerini ciddiye almadıkları ve hatta alay ettikleri müminler, o gün inkar edenlerin çektiği azapların hiçbirini yaşamazlar Onlar tüm hayatlarını samimiyetle Allah'ın rızasını isteyerek geçirmelerinden dolayı sonsuza kadar her şeyin en güzeliyle mükafatlandırılırlar Onların canı inkarcılarınkinin tam tersine, hiç acı çekmeden "yumuşakça" alınır (Naziat Suresi, 2) Allah'ın bir ayetinde bildirdiğine göre melekler, ölüm anında müminleri selamlar ve onlara cennet müjdesini verirler:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin" (Nahl Suresi, 32)
Bu, inkar edenler için bir başka manevi azaptır Çünkü dünyada müminlere tanınan imkanlar ve fırsatlar kendilerine de verilmiştir Ancak onlar dünya hayatının geçici menfaatlerinden yararlanabilmek uğruna, bile bile cenneti kaybetmişlerdir Dünyanın kısa bir deneme yeri olduğu, ahiretin asıl hayat olduğu hatırlatıldığı halde bunu anlamazlıktan gelmişlerdir Bu yüzden dünyada ahiret için kazançlı olabilecek hayırlar işlememişlerdir Oysa Allah'ın emrettiği güzel ahlakı yaşamak, salih bir mümin olmak yalnızca samimi bir niyet etmek ve bu niyette irade göstermekle her insan için mümkündür İşte tüm bunları düşünmek inkar edenlerin içindeki pişmanlığı daha da artırır
Allah bir ayette, "Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri bir mi olacak? Ne kötü hüküm veriyorlar" (Casiye Suresi, 21) şeklinde buyurarak herkesin yaşam şekline göre sadece hak ettiği karşılığı alacağını haber verir

Bunun yanında cehennem azabının kendileri için hazır edildiğini bilmenin verdiği korku da inkarcıların pişmanlıklarını kat kat artıracaktır Zira o ana kadar sadece canlarının acıyla çekilişinin verdiği azabı yaşamışlardır Ancak sonrasında kendilerini nelerin beklediğini de çok iyi anlamışlardır

İnkar edenlerin ölüm ile başlayan bu pişmanlıkları Allah dilediği sürece devam edecektir Geçen her dakika, her saat ve her gün hiç bitmeyen azabın içinde kalacak ve pişmanlıktan kurtulamayacaklardır

Halbuki böylesine büyük ve sonsuz bir pişmanlığı yaşamamak insanın kendi elindedir Ölümün ve ahiretin gerçekliğini anlamak için onlarla karşılaşmayı beklemeye gerek yoktur İnsan için Allah'ın vaadi yeterlidir Ölümün sonrasında Allah'ın adaleti kesin olarak yerini bulur, inkar edenler cehennemle azaplandırılır ve iman edenler de cennete kavuşurlar

Öyleyse henüz ölümle karşılaşmamış her insanın yapacağı en akılcı davranış Allah'a sığınmak ve O'nun rahmetini dilemek olacaktır Ayrıca Allah'ın insanlara yol gösterici olarak gönderdiği Kuran'ı ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetini çok iyi öğrenmek, ve kendilerine gösterilen yol doğrultusunda yaşamaktır Ölüm gerçeğini düşünmeyerek ölümden uzak durmak değil, aksine ölümün yakınlığını düşünerek harekete geçmek insana fayda sağlayacaktır

Allah'a yönelip dönen insan dünyada ve ahirette Rabbimizin rızasını kazanır ve hoşnut edilmiş olarak cennete girer Allah müminleri Kuran'da bu gerçek ile şöyle müjdeler:
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön Artık kullarımın arasına gir Cennetime gir"(Fecr Suresi, 27-30)
Ölümün pişmanlığından kurtulmak ve sonsuz cennetin güzelliklerine kavuşmak isteyen insan, ölümü ve sonrasını şimdiden düşünmeli ve kendisini yaratan Rabbimizin hak olan yolunu seçmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #51
tatia27
Varsayılan


Hesap Günü Yaşanan Pişmanlik

Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi O, onların işlediklerini daha iyi bilendir (Zümer Suresi, 68-70)

Dünya üzerinde gelmiş geçmiş bütün insanlar, ölümün ardından hesap günü diriltilirler Ancak inkar edenler için diriliş anı zorlu bir zamandır İnkarcıların diriliş anındaki şaşkınlık dolu konuşmalarını Allah Kuran'da şöyle haber verir:
Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş" (Yasin Suresi, 52)
Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler) (Enbiya Suresi, 97)
"Eyvah" ifadesi, yaşadıkları büyük panik, korku ve pişmanlığın bir ifadesidir Çünkü hayatları boyunca kendilerini ahiretle uyarıp korkutan kişilerin doğru söylediklerini, yeniden dirildikleri günle birlikte anlarlar Dolayısıyla kendilerine vaat edilen diğer şeylerin de sırasıyla başlarına geleceğini biliyorlardır artık Şimdi, gerçekleşeceğine inanmadıkları bu azaba sürükleneceklerdir ve kaçıp kurtulmalarının da imkanı yoktur

İnkar edenler, dirilişin ardından Allah'ın huzuruna çıkarılırlar Artık tüm yaptıklarından sorguya çekilecekler ve bu hesaba göre haklarındaki hüküm verilecektir Bunun için kendileri gibi dünyada Allah'ın sınırlarını tanımayan, büyüklük taslayarak hareket eden insanların tümüyle beraber Allah'ın huzuruna getirilmişlerdir:
Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz (Nebe Suresi, 18)
İşte bu hesap günü inkarcılar, hiçbir şeyin Allah'ın rızasını kazanmaktan ve O'nun azabından korunmaktan daha önemli olmadığını anlarlar Allah'ın gücünün ve varlığının delilleri son derece açıkken ve Allah Kendi rızasını kazanmanın yollarını göstermişken, bu fırsatı nasıl kaçırdıklarını düşündükçe, yaşadıkları pişmanlık şiddetlenir Konuşmalarından içlerinde yaşadıkları pişmanlık açıkça hissedilir:
O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu" Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır (Furkan Suresi, 27-29)
İnkarcılar hesap günü tüm bunları düşünüp yaşarlarken kendi dertlerine düşerler Öyle ki ne çocuklarını, ne eşlerini, ne annelerini, ne babalarını gözleri görmez Allah bu durumu Kuran'da şöyle tarif etmektedir:
Fakat 'kulakları patlatırcasına olan o gürleme' geldiği zaman, Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından, o gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır (Abese Suresi, 33-37)
Soy bağının artık onlar için hiçbir önemi kalmamıştır Bu kişiler için önemli olan tek şey, Allah'ın azabından kurtulabilmektir Öyle ki azaptan kurtulabilmelerine karşılık kendi oğullarını, eşlerini ve kardeşlerini fidye olarak vermeyi bile teklif ederler:
Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz Onlar birbirlerine gösterilirler Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa Hayır; (hiçbiri kabul edilmez) Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir (Mearic Suresi, 8-15)
Elbette hesap günü inkarcıların harcadıkları bu çabalar sonuçsuzdur Söz konusu insanların dünyadayken mal, makam ve çocuk sahibi olmak en büyük hedefleri olmuştur Hatta bu hedeflerine ulaşabilmek için tüm ömürlerini harcamışlardır Ama hesap günü bunların hiçbir değeri olmadığını anlarlar Allah'ın huzuruna getirildikleri bu an, inkarcıların yok olup gitmek istediği, müminlerin ise şevkle bekledikleri ve sevinç içinde oldukları andır Allah bu anı ayetlerinde şöyle tasvir etmektedir:
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; güler ve sevinç içindedir Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür Bir karartı sarıp-kaplamıştır İşte onlar da, kafir, facir olanlardır (Abese Suresi, 38-42)
İşte o gün insanların sahip oldukları en kıymetli şey, Allah'ın rızasını arayarak yaptıkları salih amellerdir Ama inkarcılar sonsuz hayatlarını kurtaracak olan bu kıymetli hazineye sahip değillerdir Yaşamları boyunca hesap günü Allah'a sunabilecekleri, ortaya koyabilecekleri bir iyilik ve güzellik yapmamışlardır İman etmemiş olmalarından dolayı kendilerince iyi yaptıklarını sandıkları şeyler de boşa gitmiştir Allah bu gerçeğe Kuran'da şöyle dikkat çeker:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar" İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız (Kehf Suresi, 103-105)
Dini inkar edenler, ahiret gününün varlığından hep şüphede oldukları için o güne yönelik bir hazırlık yapma gereği duymamış, yalnızca geçici olan dünyada mal yığıp biriktirmekle, nefislerinin isteklerine uymakla ömürlerini geçirmişlerdir Şimdi ise asla telafi edemeyecekleri bir pişmanlığın acısı ile karşı karşıya kalmışlardır Bu gerçeği Allah Kuran'da şöyle bildirir:
Derler ki: "Eyvahlar bize; bu, din günüdür" Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür (Saffat Suresi, 20-21)
Üstelik artık dünyada yapmış oldukları tüm vicdansızlıklar, kötülükler ve nankörlükler Allah'ın huzurunda eksiksizce bir bir ortaya dökülecektir Ve onlar da kendi işledikleri günahlara şahitlik edeceklerdir Bu durum Kuran ayetlerinde şöyle ifade edilmektedir:
Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz Hayır, Bizim size bir kavuşma-zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır Rabbin hiç kimseye zulmetmez (Kehf Suresi, 48-49)
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar Allah bunu aşağıdaki ayetleriyle haber vermiştir:
Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür
Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür" (Zelzele Suresi, 6-8)
Allah'ın Kuran ayetlerinde bildirdiğine göre bundan sonra sıra, kitapların verilmesine gelmiştir Kitaplar müminlerin sağ yanlarından verilirken, inkarcıların sol yanlarından verilir İnkarcılar, ölüm melekleri yanlarına gelip de canlarını aldıkları andan itibaren yıkım üstüne yıkım yaşamaktadırlar Bir yıkımı da kitaplarını ellerine aldıklarında yaşarlar İşledikleri suçları görmek istemez, bir an önce yok olmak isterler İçinde bulundukları bu durumu, Allah ayetlerde şöyle ifade eder:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi"
"Hesabımı hiç bilmeseydim"
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi"
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı"
"Güç ve kudretim yok olup gitti" (Hakka Suresi, 25-29)
Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek" (Nebe Suresi, 40)

Kimin de kitabı ardından verilirse,
O da, helak (yok olmay)ı çağıracak,
Çılgın alevli ateşe girecek
Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi
Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı
Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi (İnşikak Suresi, 10-15)
İşte tüm bunları gören inkarcılar, dünyada yaşadıkları süre boyunca ne kadar büyük bir fırsatı kaçırmış olduklarını anlarlar Ve bunu anladıklarında da o büyük sıkıntıyı yani pişmanlığı en şiddetli şekilde yaşarlar Üstelik kendi içinde bulundukları bu ortamın aksine müminlerin büyük bir coşku ve mutluluk içinde olduğuna şahit olurlar Bunu gören inkarcılar daha da büyük bir pişmanlık hissederler Çünkü dünyadayken müminlerin her çağrısına inatla direnmiş ve kendilerini daha üstün görerek onlardan yüz çevirmişlerdir
Ama artık bir ayetin ifadesiyle "duyarlı teraziler" konmuştur Herkes kitabında yazan amellerine göre cennete ya da cehenneme sevk edilecektir Hesap günü inkarcılar, hak ettikleri yeri anlarlar ve bundan dolayı büyük bir korkuya kapılırlar Bu kimselerin yaşadıkları korkuyu, Allah bir ayette şöyle bildirir:
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir (Şura Suresi, 22)
Allah'ın sonsuz adaleti tecelli eder ve herkese yaptıklarının karşılığı tek bir zerre dahi eksik olmaksızın verilir:
"Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz Hesap görücüler olarak Biz yeteriz" (Enbiya Suresi, 47)
Müminler kolay bir hesaba çekilirlerken, inkarcıların hesabı son derece çetin olur Allah'ın dünyada kendilerine bahşettiği her nimetten teker teker sorguya çekilirler Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyup uymadıkları, nerede nankör bir tavır gösterdikleri, içlerinden geçen isyankar düşünceler, kötü sözler, göz ardı ettikleri uyarılar gibi hayatlarının her anı ile ilgili olarak hesap verirler Ancak dünyada iken öne sürdükleri samimiyetsiz mazeretleri o gün geçerli olmaz ve hatta özür beyan etmelerine bile izin verilmez O gün inkarcıların karşılaşacağı ortamı Allah Kuran'da şöyle tarif eder:
O gün, yalanlayanların vay haline
Bu, onların konuşamayacakları bir gündür
Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez
O gün, yalanlayanların vay haline
Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri 'birarada topladık'
Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın Bana karşı kurun
O gün, yalanlayanların vay haline (Mürselat Suresi, 34-40)
Hesap tartısı hafif gelen inkarcılar, ayette haber verildiği üzere " artık neyi hazırladığını bilip öğrenmiştir" (Tekvir Suresi, 14) ve gidecekleri yer de belli olmuştur Bu azap dolu yer ayetlerde "haviye" olarak adlandırılmıştır Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
İşte, kimin tartıları ağır basarsa,
Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir
Kimin tartıları hafif kalırsa,
Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum)
Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir?
O, kızgın bir ateştir (Kaari'a Suresi, 6 -11)
Tüm bunlar hesap günü inkar edenlerin yaşayacakları büyük pişmanlığın şiddetini anlayabilmek açısından son derece önemlidir Çünkü o gün geldiğinde insan pişman olmak için çok geç kalmış olacaktır Eğer burada anlatılanları düşünür ve Allah'ın razı olacağı güzel davranışlarını artırırsa, yukarıdaki ayette bildirildiği gibi "tartıları ağır basacaktır" Ve ancak bu şekilde büyük bir pişmanlıktan kurtulabilecektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #52
tatia27
Varsayılan


CEHENNEMDEKİ PİŞMANLIK
(Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler (Furkan Suresi, 12)
İnkar Edenlerin Cehennemi Gördüklerinde Yaşadıkları Pişmanlık
Hesap günü tüm insanlar biraraya toplanacak ve hesaplarının belli olmasının ardından inkar edenler bölükler halinde cehenneme sevk edileceklerdir Bu kalabalığın arasında tarih boyunca Allah'ın varlığını ve dinini inkar etmiş, Allah'ın ayetlerine karşı büyüklenmiş ve yüz çevirmiş olan herkes bulunacaktır Aralarında dünyada kendilerince zenginlik ya da itibar sahibi olan kişiler de olacaktır Ama bu insanlar, dünyada kendilerini kurtarabileceğini sandıkları şeylerin, o gün hiçbir fayda sağlamadığına şahitlik edeceklerdir Rabbimiz Kuran'da tüm inkarcıların horlanarak ve aşağılanarak cehenneme doğru sürükleneceklerini haber vermiştir Cehennemin kapısına geldiklerinde bekçiler suçlarını kendilerine bir kez daha itiraf ettirdikten sonra tüm inkarcıları içeri alacak ve cehennemin kapılarını üzerlerine kapatacaklardır Allah Kuran'da inkarcıların cehenneme sevk edilişlerini şöyle anlatır:
İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet" dediler Ancak azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür (Zümer Suresi, 71-72)
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür (Mü'min Suresi, 75-76)
Bu insanların arasında dünya hayatında Allah'ın azabıyla ve cehennemle karşılaşacaklarını bilmediğini söyleyebilecek tek bir kişi bile yoktur Çünkü Allah sonsuz adaleti ile her insana dünyada iken uyarıcı göndererek onlara Kendi varlığını, hesap gününü, cenneti ve cehennemi hatırlatmıştır Bu nedenle inkarcıların tümü cehennem azabını hak olarak yaşadıklarını ikrar edeceklerdir

Dünyadayken uyarıldıkları halde büyüklenmişler ve kendilerini yaratan Allah'a, bile bile kulluk etmemişlerdir Buna karşılık olarak da Allah bu kişilerin cehenneme boyunları bükük gireceklerini bildirmiştir Rabbimizin bu gerçeği haber verdiği bir ayet şöyledir:
Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir (Mümin Suresi, 60)
Bu insanların bir kısmı dünyada kendilerini çok güçlü görmüşler ve bundan dolayı baş kaldırmışlardır Güçlerinin kendilerini her türlü tehlikeye karşı koruyacağını sanmışlardır Ne zaman kendilerine cehennemin varlığı, bu dünyada Allah'ın rızası için yaşamaları, ahirette cennet yurdunu istemeleri ve Allah'ın Kahhar (kahreden) sıfatı hatırlatılsa, şöyle demişlerdir:
Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya" derler Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir (Mücadele Suresi, 8)
Bu baş kaldırışlarına karşılık olarak cehennemin kapılarından içeriye alınacaklardır ve bir daha da Allah dilemedikçe dışarıya çıkmalarına izin verilmeyecektir İşte ateşi gördükleri bu an inkarcılar yaptıklarından dolayı bir kez daha büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, cehennemden hiçbir kaçış yolu olmadığını anlayacaklardır:
Suçlu-günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır (Kehf Suresi, 53)
Dünya hayatında anlamazlıktan geldikleri her şeyi artık açıkça görecek ve kavrayacaklardır Bütün hayatlarını boş bir amaç uğruna tükettiklerini, çok az ve geçici bir menfaat uğruna ahiret yaşamlarını azap içinde geçireceklerini anlayacaklardır Dünyada yaşadıkları birkaç on seneyi çok uzun zannetmiş ve bu yüzden ahireti düşünmemişlerdir Burada acizlikler ve eksiklikler sebebiyle hiçbir zaman tatmin olmayan bir ruh halini yaşamayı, cennetteki kusursuz, hiçbir eksikliği olmayan, yorgunluk, açlık gibi fiziksel eksikliklerin de bulunmadığı, mükemmel nimetlerle dolu cennette büyük bir mutluluk içinde yaşamaya tercih etmişlerdir Ama cehennemin kapılarından girdikten sonra artık geri dönüş imkanları olmadığını anlayacaklardır Bu yüzden dünya hayatında sahip oldukları her şeyi fidye olarak vererek azaptan kurtulmaya çalışacaklardır Kuran'da onların bu sonuçsuz çabaları şöyle bildirilmiştir:
O'na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o! (Rad Suresi, 18)
Fakat bu insanların cehenneme gireceklerini anladıklarında gösterdikleri bu çabanın hiçbir karşılığı yoktur Allah onların bu girişimden bir sonuç alamayacaklarını şöyle haber vermiştir:
Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkar edenlerden de Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir (Hadid Suresi, 15)
Elbette inkarcıların bu çabalarının sonuç vermemesinin önemli bir nedeni vardır Allah onları dünyada iken cehennem azabını hatırlatarak uyarmıştır Ve o gün hiçbir insanın bir diğerine yardım edemeyeceği, onu kurtarmak için hiçbir şey vermeyeceği, ayrıca verse bile bunun kabul edilmeyeceği konusunda onları uyarmıştır İnsanları bu konuda uyarmak için Rabbimizin gönderdiği bir ayet şöyledir:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının (Bakara Suresi, 48)
Ama onlar kendilerine yapılan her türlü uyarıya rağmen inkarda diretmiş ve bile bile kendilerine böyle bir son hazırlamışlardır O gün kavrayacakları en büyük gerçeklerden biri kendi yaptıkları dolayısıyla cehennemi hak ettikleri olacaktır

Bunu anladıklarında hissettikleri pişmanlık ise -Allah'ın dilemesi dışında- sonsuz hayatları boyunca hiçbir zaman kurtulamayacakları bir azap olacaktır Çünkü artık çok önemli bir gerçekle yüzyüze gelmişlerdir Eğer hayatlarını boş amaçlar yerine kendilerini ve herşeyi yaratan Rabbimizi razı etmeye adamış olsalar, bugün cehennemin kapısında değil cennetin yanında olacaklardır Ama onlar doğru olanı yapmamışlardır ve bu yüzden de hüsranla karşılaşmışlardır

Onlar için Allah'ın bir ayette bildirdiği gibi "kapıları kilitlenmiş bir ateş" (Beled Suresi, 20) vardır Yani cehennemin kapısından içeri girdikten sonra artık bu kapı üzerlerine kilitlenecektir Ve bu kapının ardında Allah dilediği sürece yaşayacakları, sonu belli olmayan ateş azabı vardır İnkarcılar için bu ateş azabından hiçbir zaman kaçma ya da kurtulma imkanı olmayacaktır Allah onların atıldıkları bu ateşi "Hutame" olarak isimlendirmiştir Hümeze Suresi'ndeki ayetler şöyledir:
Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar
O, onların üzerine kilitlenecektir;
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır)" (Hümeze Suresi, 5-9)
İnkar Edenlerin Cehennemde Karşılaşacakları Azap
İnkarcıların cehennemde yaşayacakları pişmanlıktan söz etmeden önce, orada karşılaşacakları azapları anlatmak faydalı olacaktır Çünkü insan cehennemdeki azap çeşitlerini öğrenmeden, orada yaşanacak pişmanlığın boyutlarını da kavrayamayabilir
İnkarcıların yaşadıkları pişmanlık biraz önce de söz ettiğimiz gibi, henüz cehennemi gördükleri anda başlar Cehenneme girerken ve ardından cehennemdeki azapları yaşarken de bu sonu gelmeyen pişmanlık devam eder Allah bu kişilerin cehenneme girişlerinin ardından yaptıkları konuşmaları şöyle haber vermiştir:
Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır Ne kötü dönüş yeridir o İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" Onlar: "Evet" derler "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi Fakat biz yalanladık ve: "Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz" dedik Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık" Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun (Mülk Suresi, 6-11)
Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, inkar edenler cehenneme atıldıklarında ilk olarak korkunç bir sesle karşılaşacaklardır Allah Mülk Suresi'nin 7 ayetinde bu sesi "kaynayıp feveran eden ateşten çıkan korkunç bir homurtu" olarak tarif etmiştir Kuşkusuz inkarcılar bu korkunç homurtuyu duyduklarında tarif edilemeyecek bir sıkıntı ve korku yaşayacaklardır Allah bir başka ayetinde ise, ateşi, inkar edenler için öfkesinden patlayıp parçalanacak şekilde yarattığını bildirmiştir (Mülk Suresi, 8) Bu dehşet verici olaylara şahit olan inkarcılar nasıl bir azapla karşı karşıya olduklarını anlamanın verdiği çaresizliği yaşayacaklardır Ve yukarıdaki ayetlerde Rabbimizin bildirdiği gibi, dünyada bunları akledememiş olmanın pişmanlığını dile getiren konuşmalar yapacaklardır

Böyle bir sıkıntı yaşamaları son derece normaldir çünkü karşılaşacakları her azap birbirinden dehşet verici ve can yakıcı olacaktır Allah ayetlerinde cehennemin kalınacak en kötü yer olduğunu bildirmiştir:
Ne kötü barınaktır o (Al-i İmran Suresi, 162)
Ne kötü bir yataktır o (Nisa Suresi, 115)
Onların barınma yerleri ateştir Zalimlerin konaklama yeni ne kötüdür (Al-i İmran Suresi, 151)
(Ki bu) Cehennemdir Ona yaslanırlar Ne kötü bir karar (yeridir) o (İbrahim Suresi, 29)
Cehennem ehli bu en kötü barınma yerine büyük bir kalabalık halinde atılacaktır Bir ayette Allah "Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir" (Şuara Suresi, 94) şeklinde bildirmiştir Bu ifadeden dünyada kendilerince mal, mülk, itibar sahibi olduklarını düşünerek büyüklenenler de dahil tüm inkarcıların, cehennem ateşine değersiz bir yığın halinde dökülecekleri anlaşılmaktadır Dünyada kibirlenmelerine karşılık bugün küçük düşürülecek, horlanacak ve aşağılanacaklardır

Orada hiçbir zaman değer görmeyecek ve esirgenmeyeceklerdir Öyle ki cehennemin odunu olacak ve ateşin kaynağı olarak sonsuza dek acı içinde yaşayacaklardır Bu gerçeği haber veren ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız (Enbiya Suresi, 98)
Ve onlar ateşin yakıtıdırlar (Al-i İmran Suresi, 10)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği cehennem azapları çok çeşitlidir İnsanlardan bir çoğu orada bir ayetin ifadesiyle "bütün zamanlar boyunca", yani Allah takdir ettiği sürece, her an azapla içiçe bulunacaklardır Bu azap çeşitlerinden bazılarını şöyle sayabiliriz:

Furkan Suresi'nin 13 ayetinde Allah inkarcıların ateşin sıkışık bir yerine elleri boyunlarına bağlı olarak atılacaklarını haber vermiştir Bilindiği gibi dünyada insanlar dar bir yerde birkaç dakikadan fazla kaldıklarında son derece rahatsız olur ve hemen buradan çıkmak isterler Kendilerini dört tarafı kapalı dar bir alanda düşünmek bile istemezler Ancak cehennemde tarif edilen azap dünyadakiyle kıyaslanmayacak kadar büyüktür İnkarcılar orada hem dar ve sıkışık bir yere atılacaklardır, hem de bulundukları yerde ateş azabı olacaktır Üstelik elleri boyunlarına bağlanmış şekilde oldukları için değil ateşten kurtulmak, hareket etme imkanı bile bulamayacaklardır Elbette insan böyle bir ortamı zihninde canlandırırken bile çok şiddetli sıkıntı duyar ki bunu yaşamanın nasıl bir acı vereceği açıktır

Allah bir başka ayetinde inkarcıların kapkara dumandan bir gölge içinde olacaklarını bildirmiştir (Vakıa Suresi, 43-44) Ancak gölge deyince genelde insanlar serin, ferah bir yer algılarlar Oysa cehennemde var olduğu bildirilen bu gölge dünyada algıladıklarından tamamen farklıdır Allah bu gölgenin ne serinletici, ne de ferahlatıcı olduğunu haber vermiştir

Bir başka büyük azap şekli de cehennemdeki insanların sonsuza kadar ölmemeleri olacaktır Çünkü ölüm onlar için bir kurtuluş ve azaptan kurtulmaları için bir yoldur Bu nedenle Allah onların ölmelerine izin vermeyecektir Rabbimizin ayetlerinde haber verdiği gibi, onlara her yandan ölüm gelecektir ama hiçbir zaman ölmeyeceklerdir (İbrahim Suresi, 17) Dünyadayken ölüm sebebi olabilecek her türlü olayla orada karşılaşacaklardır Bu olaylar sırasında hissedilen acıları, sıkıntıları, korkuları son derece açık bir şuurla yaşayacaklardır Ama buna rağmen ölemeyecek ve yeni azap çeşitleri ile Allah dilediği sürece sonsuz yaşamlarına devam edeceklerdir

Dünyada bir insan ciddi bir şekilde yandığında kısa bir süre içinde ölür Ateşe ancak az bir süre dayanabilir Eğer ölmez de yaralanırsa bu sefer de yaraları belirli bir süre sonra iyileşir Ancak cehennemdeki ateş azabı dünyadakiyle kıyas edilemeyecek kadar farklı olacaktır Orada Allah'ı inkar eden insan ateşe sokulacak ve derisi, yanıp döküldükçe, azabı daha fazla tatması için yeni derilerle değiştirilecektir (Nisa Suresi, 56) Kısa bir süre yanıp acının yok olması gibi bir durum söz konusu olmayacak, Allah dilediği sürece devamlı ateşin yakmasının verdiği acıyı yaşayacaktır

Bir başka cehennem azabı olarak inkarcıların o gün ateşin üzerinde tutulup eritileceklerini Allah haber vermiştir (Zariyat Suresi, 13) Böyle bir durumun nasıl büyük bir azap vereceğini dünyadayken kavramak bir insan için mümkün dahi değildir Dünya şartlarında çok basit bir yaralanmanın ne derece şiddetli bir acı verdiğini bilen insan için, Allah'ın bu azabı çok ibret vericidir Üstelik tüm bunlar olurken bir yandan da;
Bukağılara vurulacaklardır (Hakka Suresi, 32)
Zincirlere ve demir halkalara bağlanacaklardır (İnsan Suresi, 4)
Demir kamçılarla kamçılanacaklardır (Hac Suresi, 21)
Vücutları, alınları, sırtları, böğürleri ayrıca bir de ateşle dağlanacaktır (Tevbe Suresi, 35)
Başlarının üzerinden kaynar sular dökülecektir (Hac Suresi, 19)
Üzerlerinde ise katrandan ve ateşten elbiseler olacaktır(Hac Suresi, 19) (İbrahim Suresi, 50)
Kendilerine ferahlık verecek tek bir damla serinletici su dahi bulamayacaklardır O gün onlara verilecek olan tek içecek, kaynar su, irin ve kandır (Sad Suresi, 57) (Hakka Suresi, 36)
Yiyecekleri ise sadece zakkum ve darı dikeni olacaktır Allah zakkum ağacının inkar edenlerin karınlarında nasıl azaba dönüşeceğini şöyle bildirmiştir:
Doğrusu, o zakkum ağacı;
Günahkar olanın yemeğidir
Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;
Kaynar-suyun kaynaması gibi
Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin
Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;
(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun
Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir (Duhan Suresi, 43-50)
Allah onların orada yedikleri yemeğin "boğazı tıkayıp kaldığını" bildirmiş, içecekleri irinli suyu ise yutkunmaya çalışacaklarını ama boğazlarından geçirmeyi başaramayacaklarını söylemiştir Dünyada iken insanın en iğrendiği ve ne kokusuna, ne de görüntüsüne tahammül edemediği irin, orada sonsuza kadar cehennem halkının yiyeceği olacaktır Cehennem ehli bundan büyük bir azap duyacak ama açlıklarından dolayı da bunu yemek zorunda kalacaklardır Buna rağmen yedikleri de açlıklarını gidermeyecektir Sonsuza kadar açlığın acısını da aralıksız tadacaklardır Allah yedikleri darı dikeninin de onların açlıklarını gidermeyeceğini şöyle bildirmiştir:
Onlar için (zehirli olan) darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur (Gaşiye Suresi, 6-7)
Cehennemde inkarcıların yaşayacakları azaplarla ilgili Kuran'da Allah'ın bildirdiği başka konular da vardır;
-Orada onlar için "kemikleri çatırdatan inlemeler" vardır (Enbiya Suresi, 100)
-Bütün zamanlar boyunca orada kalacaklar (Nebe Suresi, 23)
ve onların azabı hafifletilmeyecektir (Al-i İmran Suresi, 88)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #53
tatia27
Varsayılan


-Ateşten çıkmak isteyecekler ama çıkamayacaklardır (Maide Suresi, 37)
Tüm bu anlatılanlar inkar edenlere tarif edilemeyecek kadar büyük bir azap ve pişmanlık yaşatacaktır Bu azaptan kurtulabilmek için canlarının alınmasını isteyecekler ve bunun için de defalarca yalvaracaklardır Cehennemdeki insanların konuşmalarını Allah Kuran'da şöyle haber vrmektedir:
(Cehennem bekçisine "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar O: "Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz" dedi "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz" (Zuhruf Suresi, 77-78)
Ancak Rabbimizin ayette de bildirdiği gibi Allah dünyada iken hak dinden yüz çevirdikleri, yapılan uyarıları dinlemedikleri için onların yalvarmalarına icabet etmeyecek ve onları dilediği sürece sürekli olarak azabın içinde tutacaktır

İşte burada anlatılanlar dünyada Allah'ı ve ahiret gününü inkar edenlerin, cennet ve cehennem konusundaki uyarıları dinlemeyenlerin kesin olarak yaşayacakları azaplardan bir kısmıdır İnkarcıların bu azapların yanında asla kurtulamayacakları büyük bir azap daha vardır ki bu, kişinin aklından bir an dahi uzaklaşmayacak olan pişmanlık hissidir Bu his, bir insanın görebileceği en korkunç yer olan cehennemde yaşamak zorunda kalmanın verdiği sıkıntıyla katlanarak artacaktır Çünkü baştan beri belirttiğimiz gibi inkarcılar cehennem azabını tattıkları her an, eğer dünyada doğru olan yolu seçmiş olsalar bunların hiçbirini yaşamayacaklarını hatırlayacaklardır Ve bunun verdiği pişmanlıktan kurtulmaları da mümkün değildir
İnkarcıların Cehennemde Yaşayacakları Pişmanlık
İnkar edenler cehennemdeki azabın şiddetini yaşadıkça, dünya hayatında Allah'a iman etmemiş oldukları için çok büyük bir pişmanlığa kapılacaklardır Ancak bu pişmanlık, onlara hiçbir şekilde telafi imkanı sağlamayacaktır Çünkü dünyada kendilerine yeterince fırsat verilmiştir ama onlar bunu değerlendirememişlerdir Bunu anladıklarında, kendilerini Allah'tan uzaklaştıran, ahireti unutturan ve dünyaya çeken her şeye ve herkese lanet edecek ve onlara karşı büyük bir öfke duyacaklardır Allah bu kimselerin öfke dolu pişmanlıklarına şöyle dikkat çeker:
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik" Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular" "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et" (Ahzab Suresi, 66-68)
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)" (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz Çünkü zulmettiniz Şüphesiz azapta da ortaksınız (Zuhruf Suresi, 38-39)
Ayetlerde görüldüğü gibi, suçu, dünya hayatında kendilerini saptıran kimselere yükleyerek azaptan kurtulabileceklerini umarlar Halbuki Allah herkese doğruyu bulabileceği bir vicdan ve bunu uygulayabileceği bir irade vermiştir Herkese her iki alternatif de anlatılmış ve herkese doğru olan da yanlış olan da sunulmuştur Ve her insan kendi tercihini kendi iradesiyle bilerek ve isteyerek yapmıştır Ayrıca Allah herkesin kalbinde yaşadığı imanı ve inkarı da bilir Bu nedenle cehennem ehli arasında insanların inkar etmesine öncülük edenler de, onlara uyanlar da hak ettikleri karşılığı göreceklerdir O gün kimse başkasının işlediği günahtan sorumlu olmayacak ve kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir

Bu insanlar, dünya hayatında birbirlerini günaha çekerlerken belki de çoğu defa ahirette hesap vereceklerini hatırlamış ama bunu önemsiz görmek istemişlerdir Birbirlerine "sen yap ben senin günahını yüklenirim" demiş ve inkar etmeleri için birbirlerini teşvik etmişlerdir Şeytan da onlara birtakım süslü vaatlerde bulunarak onları inkara yönlendirmiştir Halbuki Allah "… o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir" (Meryem Suresi, 80)şeklinde buyurarak bu vaatlerin inkarcılar için hiçbir faydası ve geçerliliği olmadığını önceden bildirmiştir

O gün inkar edenler tamamen yalnız olduklarını açıkça göreceklerdir Ve Allah'tan başka kendileri için ne bir dost ne de bir veli bulamayacaklarını da anlayacaklardır Çünkü dünyada peşlerinden gittikleri, kendilerine dost olarak gördükleri herkes cehennemde onları terk edecek ve yüzüstü bırakacaktır Aynı şekilde Allah'ı unutarak veli edindikleri şeytan da kendilerine ihanet edecek ve şöyle diyecektir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır" (İbrahim Suresi, 22)
Dost olarak gördükleri herkesin kendilerine böyle ihanet ettiğini ve kendilerini yüz üstü bıraktığını görmek inkar edenlerin pişmanlığını daha da arttıran bir neden olacaktır Artık Allah'tan başka sığınacak kimseleri olmadığını çok açık olarak anlamışlardır Ancak bunu anlamanın kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını görmek de onlara büyük bir sıkıntı verecektir O gün bir yandan birbirleriyle tartışırlarken, bir yandan da dünyada yapıp ettikleri günahları itiraf ederler Bu durumu Allah ayetlerde şöyle haber vermektedir:
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,"
"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk
"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı"
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"
"Ne de candan-yakın bir dost"
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik" (Şuara Suresi, 96-102)
Ayetlerde görüldüğü gibi, inkarcılar büyük bir pişmanlıkla dünyaya geri dönebilmeyi, iman eden insanlardan olup, ahiret hayatları için kendilerine fayda sağlayacak hayırlı bir şeyler yapabilmeyi dilerler Ancak bu dilekleri kabul edilmez Yıllarca peşinden koştukları paranın, güzelliğin, itibarın, dünyada elde etmeye çalıştıkları başka bir şeyin hiçbir anlamı olmadığını görürler Kuran'da onların bu pişmanlık dolu ifadelerine Allah şöyle yer verir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi"
"Hesabımı hiç bilmeseydim"
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı"
"Güç ve kudretim yok olup gitti"
(Allah buyruk verir "Onu tutuklayın, hemen bağlayın"
"Sonra çılgın alevlerin içine atın"
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin"
"Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu"
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı"
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur" (Hakka Suresi, 25-35)
O gün, cehennem de getirilmiştir İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim" (Fecr Suresi, 23-24)
Tüm bunların yanında cennet halkının sevincini ve mutluluğunu görmek de inkar edenlerin yaşadıkları pişmanlığı artırır Çünkü cennette yaşayan insanlarla kendi yaşantıları arasındaki olağanüstü büyük farklılığa şahit olurlar Ahirette cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki büyük farka dikkat çekilmiştir

Cehennem ehlinin görünümünü Allah Kuran'da "gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış" (Kalem Suresi, 43) şeklinde ifade etmiştir Bir başka ayette ise yüzlerinin "kararmış ekşimiş" (Kıyamet Suresi, 24) olduğunu bildirmiştir Buna karşılık cennetle müjdelenen müminlerin yüzlerini şöyle tanımlamıştır:
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;
Güler ve sevinç içindedir (Abese Suresi, 38-39)
İnkar edenler cehennemde kaynar su, irin, kan, zehirli darı dikeni ve zakkum dışında hiçbir yiyecek bulamayacaklarken, iman edenler cennette baldan, sütten ırmaklarla, kadehler içerisindeki birbirinden güzel içeceklerle, kesilip eksilmeyen, yüklü dalları bükülmüş, meyveleri sarkmış meyve ağaçlarıyla ve nefislerinin isteyeceği daha pek çok nimetle ödüllendirileceklerdir Bir ayette Allah cennet halkının yiyeceklerini şöyle tanımlar:
Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)
Allah'ın ayette de belirtildiği gibi böyle mükafatlandırılan kimseler ile inkar edenlerin hem açlıklarını gidermeye yaramayan, hem de büyük bir azaba dönüşen rızıkları kesinlikle bir değildir Onlar orada sonsuz defa yakılacak, sonsuz defa derileri eritilip dökülerek yenileriyle değiştirilecek ve sonsuza kadar bir parça serinlik ya da ferahlık bulabilmek için yalvararak yardım isteyeceklerdir Cennet halkının gölgeliklerde, serinliklerde nimet içerisinde olduklarını görecek ve onlara sahip olduklarından bir parça kendilerine de vermeleri için yalvaracaklardır Rabbimiz Kuran'da onların bu haberini şöyle verir:
Ateş halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın" Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır" (Araf Suresi, 50)
Ama cehennemde pişmanlık içinde yaşayan inkarcıların bu yardım istekleri asla karşılık görmeyecektir Allah, bunu haber verdiği ayette şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir (Kehf Suresi, 29)
Yine aynı şekilde cennet halkına atlas ve ipekten elbiseler, sayısız ziynetler, altınlar, gümüşler sunulurken, cehennem halkına katrandan ve ateşten biçilen elbiseler giydirilecektir Onlar zincirlere vurulup, demir halkalarla bağlandıkları "cehennemden yataklar"a yatırılıp üzerleri de "cehennemden örtüler" ile örtülürken, müminler yüksek köşkler ve güzel konaklar içerisindeki yükseklere kurulmuş ve "özenle işlenmiş mücevher" tahtlarda, çarpıcı güzellikteki döşeklerde, astarları ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde ağırlanacaklardır

Allah Kuran'da müminlerin diledikleri her şeyi orada kendilerine vereceğini bildirmiştir Allah onların hoşnut bir yaşam içerisinde olduklarını, mutlu ve huzurlu olduklarını ve sevinç içerisinde ağırlandıklarını da şöyle bildirmiştir:
Rableri katında her diledikleri onlarındır (Şura Suresi, 22)
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve sevinç vermiştir (İnsan Suresi, 11)
İnkarcılar da dünya hayatında eğer Allah'ın emrine uyarak vicdanlı, samimi ve dürüst bir tavır göstermiş olsalardı, bugün cehennem ateşi içerisinde azap çekmiyor ve cennet halkı gibi nimetler içerisinde yaşıyor olacaklardı İşte bu nedenle inkar edenler cennet halkını her düşündüklerinde bu pişmanlığı kat kat artarak hissedeceklerdir Allah, onların içerisinde bulunduğu cehennem azabını ve bu pişmanlıklarını "sarsıcı üzüntü" olarak tanımlamış ve bundan ne zaman kurtulmak isteyecek olurlarsa, bir kez daha azaba döndürüleceklerini bildirmiştir:
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara "Yakıcı azabı tadın" (denir) (Hac Suresi, 22)
Çünkü cehennem artık geri dönüşü olmayan ve pişmanlık hissinin bir fayda sağlamayacağı, hatta hiçbir anlam ifade etmeyeceği bir yerdir Melekler daha ilk öldükleri anda inkarcılara Allah'ın dilemesi dışında artık sonsuza kadar bir güzellikle karşılaşmayacaklarını haber vermişlerdir:
Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak" (Furkan Suresi, 22)
Bu nedenle inkar edenler ancak yok olarak bu azaptan kurtulabileceklerine inanmışlardır Yok olmak için yalvaracaklardır ama bu istekleri kabul edilmeyecektir Çünkü onlara dünyada öğüt alabilecekleri kadar bir ömür verilmişken onlar bile bile inkarı tercih etmiş ve haktan yüz çevirmişlerdir Bu nedenle onlara Allah şunları söyleyecektir:
"Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın" (Furkan Suresi, 14)
"Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin Sizin için birdir Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz" (Tur Suresi, 16)
Allah Araf Suresi'nin 40 ayetinde, onların halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cehennemden kurtulamayacaklarını ve cennete giremeyeceklerini bildirmiştir Ayrıca Allah, inkarcıların dünyada iken nasıl haktan yüz çevirip, ahiret gününü ve Kendisine kavuşmayı unuttularsa o gün de onların unutulacağını, yani Rabbimizden asla bir karşılık alamayacaklarını, yardım görmeyeceklerini bildirmiştir:
(Allah da) Der ki: "İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın" (Taha Suresi, 126)
Denildi ki: "Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz Barınma yeriniz ateştir Ve sizin için hiçbir yardımcı yoktur" (Casiye Suresi, 34)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, Biz de bugün onları unutacağız" (A'raf Suresi, 51)
Yine de yalvaracak ve Allah'tan kendilerini ateşten çıkarmasını dileyeceklerdir ama Allah onlara şöyle cevap verecektir:
(Allah) Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin" (Müminun Suresi, 108)
İşte inkar edenlerin alacakları karşılık, hiçbir şekilde yardım görmemek ve cehennem azabı içerisinde terk edilmek olacaktır Allah onlara rahmet etmeyecek, onları esirgemeyecek ve işledikleri günahları, hataları bağışlamayacaktır Oysa dünyada iken Allah'a sığınmış olsalardı, O'nu kendilerine karşı sonsuz esirgeyen, sonsuz bağışlayan ve sonsuz rahmet eden olarak bulacaklardı Ama cehennemi gördüklerinde hatırladıkları bu gerçekler artık onlara hiçbir yarar sağlayamayacaktır

Tüm bu anlatılanların ardından insanların, Allah'ın kullarına karşı sonsuz seven ve sonsuz affedici olduğunu şimdiden düşünüp, yalnızca O'nu dost ve vekil edinmeleri gerekir Zira cehennemin kapıları insanın üzerine bir kere kilitlendi mi, artık Allah takdir ettiği sürece açılmayacak ve şu an insanın elinde olan fırsatlar bir daha kendisine geri verilmeyecektir Bu ebedi pişmanlıktan kurtulmanın yolunu ise Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir (Nisa Suresi, 146-147)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #54
tatia27
Varsayılan


İNANANLARIN YURDU CENNET
Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir Allah büyük fazl sahibidir (Hadid Suresi, 21)

Birçok kimsenin hayalinde cennet, bulutların içinde, bir sis perdesinin ardında, beyaz rengin hakim olduğu, aydınlık, fakat puslu bir rüyalar alemidir Cennete girmeye hak kazanan insanlar ise yüzlerinde saf bir tebessüm ve uykulu gözlerle bulutların üstünde uçuşan ve bununla mutlu olan insanlardır Bazı kişilere göre ise yalnızca yeşilliğin, kırların ve çayırların bulunduğu, kuzuların otladığı, insanların ağaçların altında oturup önlerinden akan dereleri seyrettikleri yeşilliklerdir Bu cahilce anlayışa göre cennet, her ne kadar huzurlu, sakin, güvenli de olsa, sonsuz bir hayat düşünüldüğünde monoton ve sıkıcı bir yer olarak düşünülmektedir
Bu kavrayış yetersizliğinin en önemli sebebi, kişinin Kuran'da anlatılan gerçeklerden ve Kuran'ın müminlere kazandırdığı akıl ve ferasetten yoksun olmasıdır Hem bilmeyen hem de akledemeyen bir insan ise, kuşkusuz konuları derinliğine düşünemez, birtakım incelikleri kavrayamaz, gerekli bağlantıları zihninde kuramaz Sonuçta da sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmeler yapamaz Dolayısıyla dünyevi konularda olduğu gibi, ahiretle ilgili konularda da, Kuran ayetlerini bilmeyen ve müminlere has akletme kabiliyetine sahip olmayan gaflet ehlinin zihnindeki cennet anlayışı yukarıda verdiğimiz örneklerin ötesine geçemez Elbette böyle puslu ve Kuran'da bildirilen gerçeklerden uzak bir ahiret anlayışı, Kuran'da kastedilen "ahirete iman"a benzememektedir

Dikkat edilirse bu çarpık inanca sahip olanları inkarcı değil, "gaflet ehli" olarak tanımladık Çünkü inkarcının zaten, çarpık veya normal herhangi bir ahiret inancı yoktur Gafletteki insan ise kendini Müslüman olarak görebilir Ahiretin, cennetin, cehennemin varlığını da hiç düşünmeden, çevresinden duyduğu şekliyle kabul edebilir Fakat böyle bir iman, Kurani bir bilinç, sağlam bir tefekkür ve manevi bir derinliğe dayanmadığı için ufak bir farklı düşünce, fitne, vesvese ya da şüphede sarsılıp, kolaylıkla yıkılabilir Müslümanlığı bir namus meselesi veya bir ulus ya da aile geleneği şeklinde algılayan ve kendilerini inançlı bir insan olarak gören pek çok kimsenin durumu da bundan farklı değildir Ayetlerde bu sapkın anlayışa sahip insanlar hakkında pek çok örnekler verilmiştir Bu tür kimseler,Kuran'da "kesin bilgiyle inanmayanlar", "Allah'a bir ucundan kulluk edenler" ve "kalplerinde hastalık olanlar" şeklinde tanımlanırlar

İnkarın insanlar arasında yaygınlaşmasını ve Kuran'da anlatılan gerçeklerden uzaklaşmalarını arzu eden bir kısım inkarcılar da, toplumda yaygın olan bu tür çarpık ahiret anlayışlarını, özellikle de cennet hakkındaki ilkel bakış açılarını derleyip, din ve Müslümanlar aleyhinde kullanırlar Bu kişiler kıyamet, cennet, cehennem gibi konuları, toplum içinde yaygın olan kanaatler doğrultusunda, ilkel ve batıl kalıplara sokarak bir alay ve eğlence konusu haline getirirler İnsanları Kuran ahlakından uzaklaştırmak için Müslümanları, sonsuz hayatları için yukarıda tarif ettiğimiz şekilde bir cennet beklentisiyle mutlu olan küçük ve basit zevklere sahip, estetik, sanat, zenginlik, ihtişam, teknoloji, konfor, refah, lüks gibi kavramlardan habersiz, yeme, içme, cinsellik, giyinme, eğlenme gibi konulardaki zevkleri belli sınırlarda olan dar kalıpları aşamayan, geri kalmış kimseler olarak lanse ederler Bu suretle insanları İslam'dan ve Müslümanlardan mümkün olduğunca soğutmaya çalışırlar

Halbuki bu düşünceler, toplum içinde hakim olan yanlış anlayışlara, geleneklerden gelen çarpık düşünceleri yansıtmaktadır Çünkü Allah'ın Kuran'da inanan kullarına vaat ettiği cennet, insan aklının kavramakta zorlanacağı bir güzelliğe sahiptir Kitabın ilerleyen bölümlerinde de Kuran ayetleri doğrultusunda inceleyeceğimiz gibi, cennet inkarcıların bu yakıştırmalarından çok uzaktır Ahiret de, inkar edenlerin zihinlerinde canlandırdıkları ve kendi akılsızlıklıklarının ürünü olan ilkel düşüncelerinin çok ötesindedir

Ancak asıl önemli olan Allah'ın varlığına ve ahiret gününe iman ettiklerini söyleyip, inkar edenlerinkine benzer cennet, cehennem ve ahiret anlayışlarına sahip insanların varlığıdır Şu iyice bilinmelidir ki, Kuran'dan habersiz, kulaktan dolma, "atalarından gördüğü" bir dine uyan kimsenin dini ne kadar bu gerçeği kendine kondurmak istemese de gerçek İslam dini değildir İnsanların ürettikleri, yıllardan beri süregelen çarpık düşüncelerin şekillendirdiği farklı bir dindir ve bu din de İslam aleyhinde propaganda yürüten inkarcılar tarafından Müslümanların aleyhinde kullanılmaktadır Bu dini gerçek İslam gibi göstererek, İslam'a yönelik asılsız iddialarda ve saldırılarda bulunmaktadırlar

Cennet dünyaya çeşitli yönlerden benzemekle birlikte dünyanın kat kat daha üstün kusursuz ve eksiksiz olanıdır Üstelik ölümden sonra insanı bekleyen iki sonuçtan biridir ve hiç şüphesiz bunun elde edilmesi için büyük bir uğraş gerekmektedir O halde kişinin yapması gereken, samimi bir kalple Rabbine teslim olması, sahip olduğu tüm batıl inançları terk edip Kuran ayetlerini eksiksizce yaşaması ve tüm hayatını Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmeye çalışmasıdır Aynı zamanda cennetin varlığı ile ilgili düşüncelerini de iyice netleştirmeli ve Kuran ayetlerinde cennet hakkında bildirilen doğru bilgileri bir an önce öğrenmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #55
tatia27
Varsayılan


Nimet ve Bolluk
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Kuran'da tarif edilen cenneti inceleyecek, ayetlerde yapılan tasvirlerden yola çıkarak, bu muhteşem mekanı kavrayabildiğimiz kadarıyla gözümüzde canlandırmaya çalışacağız Ancak bundan önce değinilmesi gereken bazı önemli noktalar var Cennet konusundaki bazı yanlış inanışlar ve izlenimler birçok insanın aklında ya da bilinçaltında bu konuya doğru bakmalarını önleyen engeller oluşturmuş durumda Bu engeller nedeniyle, asıl anlamlarından saptırılmış bazı temel İslami kavramları Kuran'a göre yeniden tarif etmek gerekiyor
Burada bu amaçla yapılması gereken ilk iş, nimet ve sefahat kavramlarını birbirinden ayırt etmektir

İlerleyen sayfalarda, Kuran'da tarif edilen cennetin son derece "lüks" ve ihtişamlı bir mekan olduğunu göreceğiz İçinde yaşanan hayatın, olabilecek en konforlu, en göz alıcı, en müreffeh hayat olduğuna şahit olacağız

Oysa bugün bazı insanların pek çok insanın gözünde, bu tür bir hayat pek de "İslami" bir hayat değildir Aksine, bu tür bir yaşam tarzının, Allah'tan ve dinden uzaklaşmanın doğal bir sonucu olduğunu düşünürler En açık ifadeyle, bu hayat "sosyetik" bir hayattır Bu nedenle de lüks içinde yaşayan toplum kesimine "sosyete" adı verilir Bu "sosyete"nin, toplumun dine en uzak kesimlerinden biri olduğu ise açıktır

İşte toplumda hakim olan bu yanlış anlayış nedeniyle, pek çok kişi, konforlu, lüks, gösterişli bir yaşamı ve bu yaşamın unsurlarını "gayriİslami" bulur Bunlar, örneğin; kaliteli giyecekler, zengin ve gösterişli sofralar, eğlenceler, şölenler, ihtişamlı ve süslü evler, dekoratif mekanlar, değerli sanat eserleri vs, dinden kopmuş gafil insanlara ait şeyler olarak görülür Bunlarla dolu bir hayat da, genellikle "sefahat" olarak tanımlanır ve bu şekilde yaşayan kişiler yerilirken "sefahat içinde azgınca yaşayanlar" olarak adlandırılırlar Sefahat, Arapçada "sefih" kelimesinden türemiştir ve bu kelime, bir tercümeye göre, "servet ve refah içinde sorumsuzca yaşamaktan dolayı azma, şımarma, aklın zaafa uğraması" anlamına gelir

İşte aşılması gereken bir yanlış anlama, bu noktada ortaya çıkmaktadır Halk arasında, hatalı olarak, "sefih" kavramıyla bir tutulan bazı şeyler, örneğin lüks ve gösterişli evler, kıyafetler, sofralar, eğlenceler, şölenler cennetin temel özellikleri arasındadır Oysa Allah'ın kulları için seçip beğendiği cennet hayatı her türlü lüksü, konforu, gösterişi içinde barındırmakla birlikte, olabilecek en güzel, en asil, dine en uygun olan hayat tarzıdır
Yanlış anlamaya yol açan şey, sefahatin tanımının yanlış yapılmasıdır Sefahat, yani Allah'a isyan ederek azıp şımarmak, insanın zihninde gerçekleşen bir şeydir Kelimenin çağrıştırdığı maddi ortamla ise doğrudan bir ilişkisi yoktur Bir başka deyişle, birtakım insanları "sefih" kılan özellik, içinde yaşadıkları zengin ve gösterişli mekanlar değildir Sorun, giysilerde, gösterişli evlerde, estetik mekanlarda, kısacası maddi zenginlikte değil, insanların zihnindedir

Bu durumun doğal sonucu ise şudur: Bir insan, eğer Kuran ahlakını yaşıyorsa ve güçlü bir imana sahipse, son derece büyük bir zenginlik ve ihtişam içinde bulunabilir, ama bu asla onu "sefih" kılmaz Aksine, karşılaştığı herşeyi Kuran ahlakıyla ve Kuran kıstasları doğrultusunda değerlendirdiği için etrafındaki güzellikleri birer "nimet" olarak görecektir Bir şeyin nimet olarak görülmesi demek, onu Allah'ın verdiğinin farkında olunması demektir Dolayısıyla bir Müslüman çevresindeki zenginlikleri, güzellikleri, gösterişi ve ihtişamı Allah'ın verdiğini bilirse, doğal olarak bunun karşılığında Rabbimiz'e şükredecektir

Bu genel mantığı, günümüz toplumlarına uyarlarsak şunu söylememiz gerekir: Bugün Allah'ın hükümlerine yüz çevirerek sefih bir hayat sürenler, ellerinde bulundurdukları imkanları birer nimet olarak görmedikleri için sapmış durumdadırlar Eğer onları birer nimet olarak görselerdi, bu onların Allah'a şükretmelerini sağlardı Ve o zaman bu nimetlerin kullanımında da Allah'ın gösterdiği yolu izler, yani israftan kaçınır ve Allah'ın rızasına uygun biçimde harcama yaparlardı

Dolayısıyla, karşımıza iki ayrı zenginlik tanımı çıkmaktadır Bir kısım zenginler iman etmişlerdir ki, ellerindeki imkanları birer "nimet" olarak görürler Bir kısım zenginler de fasıklardır ki, ellerindeki imkanları sahiplenir, Allah'ı unutur ve sefahate dalarlar Allah'ın tüm mümin kulları için tavsiye ettiği model ise, birincisindeki zenginliktir Ancak zenginlik de fakirlik de müminler için dünya hayatında bir denemedir Müminler bir imtihan vesilesi olarak dünyada fakirlik de çekebilirler Allah Kuran'da, "Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz" (Kasas Suresi, 5) şeklinde buyurmaktadır Allah'ın bu vaadi, dünyada da gerçekleşebilir, ancak ahirette kesin olarak gerçekleşecektir

İşte tüm bunlardan ötürü bazı Müslümanların ihtişamlı, lüks ve gösterişli bir yaşamı suçlayarak, ondan çekinerek, hareket etmeleri son derece yanlış olur Çünkü söz konusu yaşamın tüm maddesel içeriği -güzel kıyafetler, lezzetli yiyecekler, ihtişamlı evler, sanat eserleri vs- zaten iman edenler için yaratılmıştır Allah Araf Suresi'nde bu gerçeği iman edenlere şöyle bildirmektedir:
“De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?’ De ki: ‘Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır’” (Araf Suresi, 32)
Nitekim Kuran’da iman edenlere örnek olarak Hz Süleyman’ın zenginliği verilmektedir Hz Süleyman’a Allah çok büyük bir mülk vermiştir Kuran’da, Hz Süleyman’ın sarayındaki ihtişam ve sanat eserleri çok ayrıntılı olarak tarif edilmektedir (Sebe Suresi, 12-13, Neml Suresi, 44)
Ancak önemli olan, Hz Süleyman’ın tüm bu mülk ve ihtişam içinde Allah’a sürekli şükretmesi ve tüm bunların Rabbimiz’den gelen birer lütuf olduğunu bilmesidir Kuran’da, Hz Süleyman’ın “Gerçekten ben, mal sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim” (Sad Suresi, 32) şeklindeki sözü haber verilirken, bu derin kavrayışa dikkat çekilmektedir

Hz Süleyman’ın hayatının anlatıldığı kıssalar bize göstermektedir ki, “mal sevgisi” kavramı, yani zenginliğe ve zenginliğin her türlü çeşidine karşı istek duymak, Allah’ı zikretmeye vesile olduğu sürece, meşrudur Kuşkusuz bu tür bir “mal sevgisi”ne sahip olan mümin, o malı Allah’ın gösterdiği yolda kullanmaktan ve harcamaktan da çekinmeyecektir Çünkü mal bir nimettir ve sahibi de Allah’tır; dolayısıyla Allah Kuran’da nasıl emretmişse, sahip olunan tüm mal ve zenginlikler de o şekilde kullanılacaktır

Ancak eğer mal, bir nimet olarak görülmez ise, o zaman sefahat başlar Kuran’da Allah, fasıklara ait olan bu zenginlik anlayışına pek çok ayette örnek verir “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir” (Kasas Suresi, 78) diyen ve “Şımararak sevince kapılan” (Kasas Suresi, 76) dönemin zenginlerinden Karun bu yanlış zihniyete bir örnektir Karun’daki gibi bir mal sevgisi insanı Allah’a yaklaştırmaz, aksine O’nun yolundan saptırır Kuran’da, insanı Allah’a imandan ve elçilerin bildirdiği gerçeklerden uzaklaştıran mal sevgisinden şu şekilde bahsedilmektedir:

“Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır” (Adiyat Suresi, 6-8)

İşte bu nedenle de Müslümanların zenginliğe bakış açıları, Kuran’da bildirilen bu ölçülere göre olmalıdır Müslüman Allah rızası için ve Allah’ın dinine hizmet için zenginliği talep etmeli, Allah’ın var ettiği tüm nimetlere karşı istekli davranmalıdır Çünkü dünya hayatındaki nimetler Allah’ın rızası için çaba sarf eden, samimi ve ihlas sahibi kulları için yaratılmıştır İman edenlerin yapması gereken, tüm bu nimetlere sürekli şükür halinde olmak, Kuran’da “ O, ne güzel kuldu, çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi” (Sad Suresi, 30) ifadesiyle tarif edilen Hz Süleyman’ı örnek almaktır

Bir insan Kuran ahlakını gerçek manasıyla yaşayıp, yukarıda tarif edilen bakış açısını elde ederse, cennete girmeye de “layık ve ehil” olmuş olur Cennetin en önemli özelliklerinden biri, sonsuz bir ihtişama, göz kamaştırıcı bir zenginlik ve estetiğe sahip olmasıdır Mümin, bu güzelliklerin içinde Sad Suresi’nde haber verildiği üzere, “ gerçekten ben, mal sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim” (Sad Suresi, 32) diyen Hz Süleyman gibi düşünecek ve hissedecek olan insandır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #56
tatia27
Varsayılan


GERÇEK YAŞAM BU DÜNYADAKİ DEĞİLDİR
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur, bir bilselerdi (Ankebut Suresi, 64)

Bir çok insan, dünya üzerinde eksiksiz ve mükemmel bir yaşamın kurulabileceğini sanır Gerekli maddi imkanlar elde edildiğinde, bu dünyadaki yaşamın insanı tam olarak tatmin edebileceğini ve mutlu kılabileceğini düşünür En yaygın kanaate göre insan, maddi bir zenginlik, bu düşünce doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir evlilik, diğer insanların gözünde saygınlık ve toplum içinde güçlü bir kariyer elde ettiğinde, kusursuz bir hayat kurmuş olur

Oysa Kuran'da bu tür bir bakış açısı şiddetle yerilmektedir Aksine Kuran'da, dünya üzerinde sürdürdüğümüz yaşamın, asla eksiksiz, mükemmel ve sorunsuz olamayacağı bildirilmektedir Çünkü dünya hayatı özellikle böyle tasarlanmıştır

"Dünya" kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir anlam içerir Kelime, Arapçadaki "deniy" sıfatından türemiştir "Deniy" ise, alçak, düşük, basit, değersiz gibi anlamlara gelmektedir Bu durumda "dünya" kelimesi de, bu sıfatlara haiz bir mekan anlamını taşır

Nitekim Kuran'da, dünya hayatının değersizliği ve önemsizliği sık sık vurgulanır Dünya hayatını güzel kıldığı düşünülen zenginlik, aile, statü, başarı gibi faktörler, Kuran'a göre geçici ve aldatıcı birer metadan başka bir şey değildirler Allah bir ayette dünya hayatı hakkında şunları bildirmektedir:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir (Hadid Suresi, 20)
Başka ayetlerde ise insanın dünya hayatı dolayısıyla nasıl bir aldanışa kapıldığı şöyle açıklanır:
Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir (A'la Suresi, 16-17)
Ayette bildirildiği gibi söz konusu kişiler dünya hayatını ahirete üstün tutmaktadırlar Bunu yaparak, Allah'a iman etmemiş ve Kuran ayetlerine yüz çevirmiş olmaktadırlar Kuran'da bu gibi kişiler "Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin bulanlar ve Bizim ayetlerimizden habersiz olanlar" (Yunus Suresi, 7) şeklinde tanımlanmakta ve hepsinin sonsuz cehennem azabıyla karşılık bulacakları bildirilmektedir Elbette, dünya hayatının eksikliği, bu dünyada güzel şeylerin var olmadığı anlamına gelmez Aksine, Allah dünyayı cenneti hatırlatacak pek çok güzel nimetle doldurmuştur Fakat bu güzelliklerin yanına cehenneme ait olan eksiklik, çirkinlik ve kusurlar da katılmıştır

Dünyada, imtihan ortamının hikmeti gereği cennet ve cehenneme ait özellikler birarada bulunurlar Bu şekilde müminler hem cennet hem de cehennem hakkında fikir edinir, hem de kendilerini dünyadaki kısa ve geçici yaşama kaptırmak yerine, gerçek, kusursuz, eksiksiz ve sonsuz yaşam olan ahirete yönelirler Allah'ın kulları için seçip beğendiği yaşam da işte bu ahiret hayatıdır Ahiret, Kuran ayetlerinde insanların gerçek ve ebedi yurdu olarak tarif edilir

Ancak başta da belirttiğimiz gibi birçok insan dünyada mükemmel bir hayat kurulabileceğini zanneder Dünya hayatına özgü büyük kusur ve eksiklikleri ise, son derece doğal özellikler olarak görür Örneğin hasta olmak çoğu insana çok doğal gelir Aynı şekilde yorgunluk, acı, sıkıntı gibi kavramlar da son derece olağan şeyler olarak karşılanır Oysa dünya hayatına ait tüm eksiklikleri Allah çok büyük hikmetlerle yaratmıştır İnsana düşen bu hikmetler üzerinde derin derin düşünmek ve bunlardan kendine öğütler çıkarmaktır

İnsan hiçbir zaman hasta olmayabilir, hiçbir zaman yorulmayabilir, uyumak ve dinlenmek zorunda kalmayabilirdi Hiç yorgunluk duymayacak bir güç ve enerjiye sahip olabilirdi Allah dileseydi insanı tüm bu eksikliklerden ve kusurlardan arındırarak yaratabilirdi Ancak Allah insanı bu şekilde yaratmakla, ona kendi acizliğini ve zayıflığını göstermektedir
İnsan acizliği ve zaafiyetiyle, dünya hayatının her anında defalarca yüzleşmek zorunda kalır Öncelikle çok değer verdiği bedeni ona bu durumu sürekli olarak hatırlatır Her sabah uyandığında şişmiş ve şekli bozulmuş bir yüzle güne başlar Ağzında hoş olmayan bir tat ve koku, cildinde, saçlarında ve bedeninde rahatsızlık verecek bir kirlilik vardır Eğer ayrıntılı bir temizlik yapmazsa, insan içine çıkamayacak durumdadır Üstelik bu temizliği gün içinde sık sık tekrarlaması gerekmektedir Çünkü üzerinden birkaç saat geçmesi, sabah yapılan temizliği yok edecektir Birkaç gün ayrıntılı temizlik yapmaması ise insanı çok aciz ve çevresindekileri dahi rahatsız edecek bir duruma sokmaktadır

İnsan bedeni, taş ya da metal gibi sağlam ve dayanıklı bir maddeden değil, son derece çürük bir malzeme olan etten yapılmıştır Bu etten oluşan beden, incecik bir deri ile kaplıdır; her an en ufak bir kazada bu deri yırtılabilir Et de yapısı gereği son derece dayanıksızdır; basit darbelerden etkilenir, şekli bozulur, morarır ve yaralanır Ve yaşlılıkla birlikte de eski canlılığını yitirmeye, buruşmaya ve pürüzsüz halini kaybetmeye başlar Ölümle birlikte çürüme gerçekleşir Toprağa konulduktan birkaç hafta sonra, beden parçalanmaya başlar, kurtlanır, bakteriler tarafından yenir ve yok olup toprağa karışır
Başta belirttiğimiz gibi, tüm bunlar insana aczini göstermek ve dünyanın eksikliğini hatırlatmak için özel olarak yaratılmış kusurlardır Oysa insan et yerine çok daha sağlam ve temiz bir malzemeden yaratılmış olabilirdi Acıdan, hastalıktan ve pislikten tamamen uzak olabilirdi Tüm bunlar aslında, insanın Allah'a ne kadar muhtaç olduğunu ve acizliğini hissettirmek ve dünyanın ne denli "eksik ve kusurlu" bir yer olduğunu göstermek için var edilmektedir

Kişi bu eksikliklere bakarak, hem kendi acizliğini hem de diğer insanların dünya hayatındaki güç ve değerlerinin ne kadar geçici olduğunu anlayabilir Gözünde büyüttüğü, ilgisini çekmeye, takdirini toplamaya çalıştığı insanlar da kendisi kadar aciz, eksik ve kusurları olan, bakıma muhtaç insanlardır

Ancak çoğu insan bunları kavrayamaz, var olan büyük eksiklik ve kusurları göremez İşte bu nedenle de dünya hayatı ile tatmin bulur Aslında bu son derece büyük bir akılsızlığın sonucudur ve cehaletin göstergelerindendir

Nitekim Kuran'da bu insanların ahlakı şu şekilde tarif edilmektedir:
"Şu halde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur" (Necm Suresi, 29-30)
Ahiretten yana gaflet içinde olup, dünya hayatına tutkuyla bağlanmak ayette de bildirildiği gibi "ilim" sahibi olmamanın bir sonucudur

Peki o halde bu konuda sahip olmamız gereken "ilim" nedir? "Dünya hayatıyla tatmin olmamak" için üzerine özellikle eğilmemiz gereken ilim, Allah'ın bizlere vaat ettiği cennetin bilgisidir İnsanın cennetin tarifinin yapıldığı Kuran ayetleri hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olması, bu ayetler üzerinde derin derin düşünmesi bu konuda atılacak en önemli adımdır
Allah, Kuran'da iman edenlere "gerçek yurdu" şu şekilde tarif etmektedir:
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur, bir bilselerdi (Ankebut Suresi, 64)

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #57
tatia27
Varsayılan


Cennet Ehlinin Dünyadaki Durumları
Müminlerin Dünyadaki Güzel Yaşamları
Kuran'da iman edenler sonsuz bir ecir, sonsuz bir mükafat, sonsuz bir mutlulukla müjdelenmiştir Ancak çoğunlukla dikkatlerden kaçan önemli bir nokta vardır O da, sonsuz zaman içinde, sonsuz güzelliklere uzanan bu müjdenin, mümin daha dünyadayken yaşanmaya başlamasıdır Çünkü mümin ahirette cennetle müjdelendiği gibi, bu dünyada da Allah'ın lütuf ve ikramıyla nimetlendirilmektedir Kuran'da, salih amellerde bulunan müminlerin bu dünyada da güzel bir hayatla yaşatılacakları şöyle haber verilir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz (Nahl Suresi, 97)
Ayette haber verilen bu müjdenin, başta peygamberler olmak üzere salih müminler üzerinde gerçekleştiğini pek çok Kuran ayetinden öğrenmekteyiz Örneğin, Kuran'da cennetin en yüksek dereceleri, en üstün makamlarıyla müjdelenen Peygamberimiz (sav)'i dünya hayatında Allah'ın zengin kıldığı, "bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?" (Duha Suresi, 8) ayetinden anlaşılmaktadır Ayrıca Hz Davud'a, Hz Süleyman'a, Hz Zülkarneyn'e, Hz İbrahim ve ailesine bu dünyada büyük bir mülk ve imkan verildiğinden de daha birçok ayette bahsedilir

Hem bir mükafat ve şevk kaynağı, hem de Rabbimiz'in karşılıksız lütuf ve ihsanının bir göstergesi olarak salih kullarına dünyada nimet ve güzellik vermesi Allah'ın değişmez bir kanunudur Zenginlik, ihtişam ve güzellik cennetin en temel özelliklerinden olduğu için, Allah sevdiği seçkin kullarına cenneti hatırlatacak, onların cennete kavuşma arzusu ve heyecanlarını artıracak nimetlerin benzerlerini bu dünyada da yaratır Bu yüzden, nasıl inkarcıların ebedi azapları daha bu dünyadan başlıyorsa, salih müminler için vaat edilen ebedi güzellikler de kendilerine dünyadaki hayatlarında gösterilmeye başlanır

Bir mümin, kendisini yaratan Allah'ın bilincinde olmasından, O'nun emir ve yasaklarına uymasından, O'nun insanlar için seçip beğendiği dini yaşamasından ve en önemlisi ölümünden sonrası için çok büyük umut ve beklentiler taşımasından ötürü, dünyadaki yaşamı boyunca her türlü ruhsal sıkıntı ve üzüntüden uzaktır Herşeyden önce Rabbimiz'in yardımı ve desteği iman edenlerle beraberdir Allah " elçisi ile müminlerin üzerine güven duygusu ve huzur" (Tevbe Suresi, 26) indirmiştir Bu, müminlerin her namazda, her salih amelde, Allah rızası için yapılan küçük büyük her işte Allah'ın kendilerini gördüğünü, meleklerin bunları amel defterlerine yazdığını ve ahirette tüm bunların karşılığını alacaklarını bilmelerinden doğan bir huzurdur Bu, Allah'ın kendilerini görünmeyen ordularla ve meleklerle desteklediğini, "önlerinden ve arkalarından izleyenleri" olduğunu ve bunların kendilerini " Allah'ın emriyle gözetip-korumakta" (Rad Suresi, 11) olduklarını, O'nun yolunda yapılan mücadelede galip gelecek olanların, cennetle müjdelenmiş olanların hep kendileri olduklarını bilmelerinden kaynaklanan bir güven duygusudur Böylece salih müminler, Allah'ın meleklere, " iman edenlere sağlamlık katın" (Enfal Suresi, 12) vahyi doğrultusunda, asla korkuya ve heyecana kapılmazlar

Müminler Kuran'da, " bizim Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturan" (Fussilet Suresi, 30) insanlar olarak tanımlanırlar Ve, "onların üzerine melekler iner 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin'" (Fussilet Suresi, 30) derler Müminler Kuran'da belirtildiği şekilde, Allah'ın " kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyeceğini" (Araf Suresi, 42) bilmişlerdir
Kadere ve herşeyi yapıp edenin Allah olduğuna kesin bir bilgiyle inanırlar ve böylece başlarına gelenlere " Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez" (Tevbe Suresi, 51) ayetinin hükmü gereğince tevekkül ederler Allah rızasına uydukları ve " Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediklerinden dolayı da onlara hiçbir kötülük dokunmayacaktır (Al-i İmran Suresi, 173-174)

Ancak dünya bir deneme süresi olduğundan elbette müminin karşısına çeşitli zorluklar çıkabilir İman eden bir kimse belli dönemlerde açlık, hastalık, uykusuzluk, kaza, maddi kayıp gibi çeşitli sıkıntılarla karşılaşabilir Daha pek çok zorluk ve denemeden de geçirilebilir Bakara Suresi, 214 ayette belirtildiği şekilde fakirlikle ve zorluklarla da denemeden geçirilebilir Bir ayette müminlerin yaşadıkları imtihan şöyle bildirilmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu Dikkat edin, şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır (Bakara Suresi, 214)
Kuşkusuz ki bu zor durum, peygamberin ve yanındaki müminlerin Rabbimiz'e olan güçlü imanlarını, Kuran ayetlerini uygulamadaki kararlılıklarını kesinlikle etkilememiştir Zaten Allah, ayetin sonunda müminlere yardımının çok yakın olduğunu da müjdelemektedir Başka bir ayette iman edenlere şu müjde verilir:
Allah, takva sahiplerini (inanarak ve inançlarını uygulayarak) zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır (Zümer Suresi, 61)
Mümin zorlukların imanının denenmesi için özel olarak yaratıldığını, güzel bir sabır ve tevekkül gösterdiği takdirde bunların ahireti için sınırsız bir ecir kaynağı, olgunlaşması için büyük fırsatlar olduğunu bilir Bu nedenle de bu zorluklar karşısında tevekkül eder, huzur, mutluluk ve neşesinden hiçbirşey kaybetmez Bu sıkıntılar onun ruhi dengesini, dirayet ve kararlılığını hiçbir zaman olumsuz yönde etkilemez Hatta sabrının ve tevekkülünün karşılığını Allah Katında alacağını bildiğinden şevki ve heyecanı daha da artar

Bu durum inkar edenler için tam tersi yöndedir Allah'ın ayetlerini inkar eden bir kişi, dünya hayatında çektiği çeşitli bedensel acıların yanında, ruhen de azap çeker Korku, üzüntü, ümitsizlik, tedirginlik, karamsarlık gibi negatif duygular onların cehennemde çekecekleri azabın bu dünyadaki küçük bir başlangıcını oluştururlar Allah, bu insanları bir ayette şöyle tarif eder:
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir (Enam Suresi, 125)
Allah, Kendisi'nden içi titreyerek korkan, hatalarından ve günahlarından dolayı bağışlanma dileyip, tevbe eden salih müminleri ise, dünya hayatında da en güzel şekilde nimetlendireceğini ve onlara ihsanda bulunacağını bildirmiştir Hud Suresi'nin 3 ayetinde şu şekilde bildirilir:
Ve Rabbiniz'den bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine Kendi ihsanını versin Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım (Hud Suresi, 3)
Burada bildirildiği gibi, Allah'tan bağışlanma dilemek, tevbe etmek salih müminlerin vasıflarındandır Bu davranışlar müminin Allah karşısında ne kadar aciz ve zayıf olduğunun farkında olduğunun da bir ifadesidir Çünkü iman edenler hataları ve eksiklikleri olduğunu ve dünya hayatı boyunca da hata yapabileceklerini bilmekte, bundan dolayı Allah'ın rahmetini dilemektedirler Rabbimiz de ayette bildirildiği gibi onların bu güzel ahlaklarının karşılığını dünya hayatında vermekte, bu kişileri ölümlerine kadar güzel bir hayatla yaşatmaktadır Bir ayette müminlerin dünya hayatı şöyle tarif edilir:
Allah'tan sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde "Hayır" dediler Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir (Nahl Suresi, 30)
Dünya hayatının tüm güzellikleri, ahiret yurdu ile mukayese edildiğinde değerini tamamen yitirmektedir O halde bir hedef belirlenecekse, bunun sadece sonsuz ahiret hayatı olması gerekmektedir Zaten bunu hedefleyen müminlere Allah, dünya hayatlarında da nimetlerini artırmaktadır

Müminler dualarında, ahiretle birlikte dünya hayatının nimetlerini ve iyiliklerini de Allah'tan isterler İman edenlerin bu duaları Bakara Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur
Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır Allah, hesabı pek seri görendir (Bakara Suresi, 200-202)
Kuran'da Allah'a gönülden iman eden, ihlas sahibi kulların bu dünyaya mirasçı kılındıkları bildirilmektedir Şüphesiz ki Allah'ın vaadi haktır ve gerçekleşecektir Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #58
tatia27
Varsayılan


Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır (Nur Suresi, 55) İman Edenler Cennetle müjdelenirler
Bir önceki bölümde, Allah'a gönülden teslim olmuş ihlaslı müminlerin daha cennete girmeden önce, bu dünyada Allah'ın nimetlerine ve güzelliklerine kavuştuklarından bahsetmiştik Bu güzelliklerin en önemlilerinden birisi müminlerin "müjdelenmeleridir" Kuran'ın birçok ayetinde Allah'ın cenneti vaat etmesinden ve müminleri bununla müjdelemesinden bahsedilmektedir Bu müjdeleme bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler (Tevbe Suresi, 21)
Bir başka ayette ise müminler için şöyle denmektedir:
Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur (Yunus Suresi, 64)
Allah'ın kendilerini çeşitli ayetlerle cennetle müjdelediğini, yapmakta oldukları salih amellerin Allah Katında geçerli olduğunu ve bekledikleri güzelliğin ise pek yakın umut eden müminlerin kalplerini büyük bir ferahlık kaplar

Kuran'da müminlerin melekler vasıtasıyla da müjdelenecekleri bildirilmektedir Allah'a samimi bir kalple iman edip, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayan, Allah'ın Kuran'da bildirdiği emir ve tavsiyelerine titizlikle uyan ve Kuran ahlakını yaşamak için gayret eden salih kullar böyle bir müjdeyi umut edebilirler Şüphesiz ki bu müjde, cenneti şiddetle arzulayan bir mümin için tarifsiz bir sevinçtir Bu durum Kuran'da şöyle anlatılır:
Şüphesiz "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki"Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin"
Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir" "Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak" (Fussilet Suresi, 30-32)
Allah, resullere de müminleri müjdeleme görevi vermiştir Allah Ahzap Suresi'nin 47 ayetinde elçisine, müminlere Kendisi'nden büyük bir fazl olduğunu müjdelemesini, Yasin Suresi 11 ayette de Kuran'a uyan ve gayb ile Rahman'a karşı içi titreyerek korkan kimseleri bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdelemesini emretmektedir Zümer Suresi'nin 17 ayetinde ise tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler için bir müjde olduğu haber verilmektedir

Yunus Suresi'nin, 2 ayetinde ise Allah elçisine, "… İman edenlere Rableri Katında gerçek bir makam olduğunu müjde ver" diye vahyetmektedir Cennetle müjdelenen müminlerin ayetlerde belirtilen ortak özelliklerine baktığımızda, bunların Allah'a karşı son derece samimi, acizliklerinin bilincinde, Kuran'a ve elçiye itaat eden, Allah'tan korkan ihlaslı kimseler olduklarını görmekteyiz

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #59
tatia27
Varsayılan


Allah'ın Vaadi
Mümin olarak huzuruna gelecekler için Allah içlerinde ebedi olarak kalacakları cennetleri vaat etmiştir Allah'ın vaadi ise şüphesiz ki gerçekleşmesi kuşku ***ürmeyen, en kesin sözdür Böylece kesin bir bilgiyle inananlar, bu vaadin gerçekleşeceğinden asla kuşkuya kapılmaz ve mümin olarak canlarını teslim ettikleri takdirde günahlarının bağışlanarak cennete kabul edileceklerini umarlar Bir ayette şöyle buyrulur:
Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vaadetmiştir Şüphesiz O'nun vaadi yerine gelecektir (Meryem Suresi, 61)
Allah'ın kendilerine cenneti vaat etmiş olması, müminleri tarifsiz bir sevinç ve coşkuya sürükler Onlar, Allah'ın salih kulları için cenneti istediğini ve onları buraya mirasçı kıldığını bilmektedirler Allah'ın kullarına cenneti vaat etmesiyle ilgili bir başka ayet şöyledir:
Şimdi kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir? (Kasas Suresi, 61)
Bu ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi, Allah'ın bir vaadde bulunması, buna kavuşmak için kesinlikle yeterlidir Allah kimlere cenneti vaat etmişse, bunlar Allah'ın izniyle sonsuz nimetlere kavuşacaklardır Müminler de cennete girdiklerinde bu durumu ifade edecek ve Allah'a şöyle şükredeceklerdir:
(Onlar da) Dediler ki: Bize olan vaadinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz (Salih) amellere bulunanların ecri ne güzeldir (Zümer Suresi, 74)
Dünya hayatında çeşitli kereler müjdelenmiş olan ve Allah'ın kendilerine cenneti vaat ettiği müminler, yaşamlarının sonunda umut ettiklerine kavuşacaklardır En sonunda o beklenen an gelir Bir müminin hayatı boyunca tefekkür ettiği, kavuşabilmek için dua ettiği ve layık olabilmek için vargücüyle çalıştığı yer, "kalınacak yerlerin en hayırlısı" ve "Allah Katındaki asıl varılacak güzel yer" olan cennettir Bu kusursuz mekan müminler için hazırlanmış ve onlara sunulmak üzere kapıları açılmıştır

Müminlerin cennete girişleriyle ilgili bir ayette bu eşsiz manzara şöyle tarif edilir:
Onlar Adn cennetlerine girerler Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih davranışlarda bulunanlar da (Adn cennetlerine girer) Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler "Sabrettiğinize karşılık selam size (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel" (Rad Suresi, 23-24)
Onlar cennette "esenlik dileği ve selamla" (Furkan Suresi, 75) karşılanacak ve "oraya esenlikle ve güvenlikle" gireceklerdir (Hicr Suresi, 46) Yapılacak tek şey kalmıştır: Sadece müminler için hazırlanmış ve türlü nimetlerle donatılmış bu sonsuz yurdun güzelliklerini keşfetmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 09-25-2007   #60
tatia27
Varsayılan


Ahirete Güzel Geçiş
GÜZEL ÖLÜM
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin" (Nahl Suresi, 32)
Buraya kadar, salih müminlerin dünyada güzel bir hayatla yaşatıldıklarını, korkuya ve hüzne kapılmadıklarını, sağlıklı ve huzurlu bir ruh haline sahip olduklarını gördük Bu insanların Allah'ın rızasına uymalarından ötürü Allah'ın özel yardım, destek ve korumasını kazandıklarını, kötülüklerinin örtüleceğini, yaptıklarının en güzeliyle karşılık göreceklerini ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklarını da Kuran ayetlerinden öğrenmiş bulunmaktayız Dünya hayatına karşılık ahireti "satın alarak", Kuran'da geçen ifadeyle "güzel bir alışveriş" yapmışlar ve Allah onlardan, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır

Peki bu kişiler ömürlerinin sonuna ulaştıklarında ne olacaktır? Allah'ın takdir ettiği ölüm anı onlarla nasıl ve nerede buluşacaktır? İster iman eden bir kişi olsun, isterse Allah'ın ayetlerini inkar eden bir kişi, hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini kesinlikle bilemez Bu gerçek Kuran'da şöyle açıklanmıştır:
Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın Katındadır Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır (Lokman Suresi, 34)
Bununla birlikte, ölümün müminleri nasıl karşılayacağını, canlarının nasıl alınacağını, ölümleri anında neler olacağını Kuran'dan öğrenme imkanımız vardır Kuran'da bize bildirildiği kadarıyla, müminin ölümü çok yumuşak bir geçiş, anlık bir boyut değiştirme şeklinde olacaktır Aynen uyku sırasındaAllah'ın "bir tür ölüme sokmuş olduğu kişinin" (Zümer Suresi, 42) ertesi sabah uyanarak yeni bir güne başlaması gibi, mümin de ölümünde, bir anda "dünya" boyutundan sıyrılacak ve "ahiret" boyutuna geçecektir Allah bu sıkıntısız ve rahat geçişi, Naziyat Suresi'nin 2 ayetindegörevli meleklere işaret ederek, "yumuşacık çekip alanlara" şeklinde haber vermektedir

Melekler, müminlerin canlarını almaya geldiklerinde aralarında geçen bir konuşma Nahl Suresi'nin 32 ayetinde ise şu şekilde anlatılır:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: 'Selam size' derler Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin (Nahl Suresi, 32)
Başka bir ayette de müminlerin ölüm anı şöyle tasvir edilir:
Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: 'İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti' diye melekler onları karşılayacaklardır (Enbiya Suresi, 103)
Görüldüğü gibi, dünyada güzel bir hayat yaşatılan müminin ölümü de güzel ve rahat olacak, ahiret hayatı meleklerin karşılamasıyla başlayacaktır O andan itibaren dünyayla tüm ilişkileri kesilmiş ve kişi, Allah’ın huzuruna çıkmak üzere tesbit edilmiş bir yere yollanmıştır Bunun devamında da mümini, en başından beri olduğu gibi rahatlık ve kolaylık beklemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.