08-21-2006 | #46 |
dehşet
|
Hümanist Psikoloji Felsefî temellerini fenomenoloji ve varoluşçulukta bulan ve May, Maslow ve Rogers'ın çalışmaları etrafında gelişen hümanist psikoloji, genel bir deyişle, insana ve insanın gelişimine önem veren bir yaklaşımdır İçebakışçı geleneğe dayanan bu yaklaşım, insan bilincinin, benlik kavramının, özgür seçim yapma yeteneğinin önemi üzerinde ısrarla durmaktadır Bu anlamda behevyorizmin ve psikanalizin insan davranışının açıklanmasında temel aldığı çevresel etkenleri ve bilinçaltı dürtülerin etkilerini belirleyici görmemektedir Dışsal ve geçmiş etkenlerden ziyade burada ve şimdi olanı vurgulamaktadır Buradan hareketle, insan doğasının iyi olduğunu ve kendini gerçekleştirme eğilimi taşıdığını, yani hem kendini, hem de potansiyellerini gerçekleştirmeye çalıştığını öne sürmektedir Hümanist psikoloji 1960'lı yıllarda endüstri ve örgüt psikolojisi alanında popüler olmuştur Nitekim bu yaklaşıma bağlı araştırmacılar, birey ve grupların tutumlarını öne çıkararak bireylerin iş doyumunu ve verimliliği artırmaya yönelik 'insan ilişkileri' teknikleri uygulamalarını başlatmışlardır Hümanist psikoloji, uzun vadede, toplum ve örgütlerde çatışmalardan uzak, sağlıklı bir sosyal iklim ve ahenkli ilişkilerin oluşmasına katkıda bulunmayı hedeflemekte ve verimliliğin bunların sonucu olduğunu öne sürmektedir |
08-21-2006 | #47 |
dehşet
|
Hümanizm Çağlara göre farklı anlamlar yüklenen hümanizm terimi, etimolojik kökeninde (humanitas) insan doğasına ilişkin özellikler bütününü ifade ederken, rönesansta insan sevgisi (fılantropi), ardından insanlığını Antikitede bulan okumuş / aydın insanın durumu ve XVII yydan sonra tüm insanlar anlamıyla öne çıkmış; XIX yyda ise hümanizm olarak şekillenerek belirli bir teori, bir anlayış ifadesine dönüşmüştür (G Roche, 2002) 1874 tarihli Littrd sözlüğünde 'bir kişinin gelişmesini amaç edinen doktrin' olarak tanımlanmaktadır Bu anlamda hümanistler, daima insanın gelişmesi, mükemmelleşmesi, özerk ve özgür düşünceli olması peşinde koşmuşlardır Ve bunun yolunu, Antikitenin değerlerine dönüşte görmüşlerdir Bu süreçte hümanizm etik yanıyla sivrilmiş, daha somutçası insanı baskılardan kurtarma, özgürleştirme dinamiği, iyi insan yaratma iradesi olarak öne çıkmıştır Günümüzde de bu model varlığını sürdürmektedir, ancak salt bilgi düzeyinde kalma*****, politik, entelektüel ve moral düzeyde de işlerlik kazanmaktadır Kavramın tarihsel serüveni ve farklı kullanımları gözden geçirildiğinde, hümanizm kavramının, insanî gelişme, mükemmelleşme; özerklik, tolerans ve laiklik; kozmopolitlik ve barışseverlik; insancıl (humaniter) eylemler ve insanlık; uygarlık ve bilgi; angajman ve sorumluluk gibi boyutlar içerdiği görülmektedir |
08-21-2006 | #48 |
dehşet
|
Kanaat Kanaat (opinion), belirli bir obje hakkındaki bir önermenin doğru olduğuna ilişkin inançları, bir diğer deyişle doğru olarak benimsenen inançları ifade etmektedir Kanaatler de doğru olabilir Ancak düşünce tarihinde logos (argümantasyona dayalı, temellendirilmiş bilgi) ile doxa (kanaat) şeklinde bir ayrım yapılmıştır Bu ayrım temelinde, çoğu kez bilimsel bilgi ya da bilimler ile kanaatler karşıtlık içinde konumlanmış, bilimin, kanaatleri aşarak geliştiği öne sürülmüştür (Bachelard'ın 'bilim, kesinlikle kanaatlere karşıdır' sözü bu anlayışı yansıtmaktadır) Kanaatler, kesin doğruluk iddiası taşımayan, dolayısıyla yanılma ihtimalini de içeren önermelerdir (Arendt'in 'demokrasiyi, kanaatler rejimi' olarak tanımlaması bu bakış açısını yansıtmaktadır) Bu anlamda tutumların sözel ifadesi olarak tanımlanabilirler, dolayısıyla belirli bir zihinsel hazırlık, yatkınlık ya da eğilim durumunu yansıtırlar Tutumlar gibi, daima belirli ve özgül bir soruna ilişkindirler ve güçleri, tutum Ölçekleri vasıtasıyla ölçülebilir |
08-21-2006 | #49 |
dehşet
|
Kavramsal Düşünme İnsanların düşünmelerinin büyük bir kısmı belirli somut durum ya da olaylarla ilgilidir Çocukluklarında yaşadıkları evi ya da hafta sonundaki maçı düşünürler Diğer taraftan pek çok düşünme, özellikle üniversite çalışmalarında söz konusu olan düşünme, soyutlamalara ilişkindir: politika, ekonomi, felsefe, öğrenme, güdülenme ve benzerleri Bu genel ya da soyut şeylere kavram (concept) adı verilir Aracı süreçlerin kavramlar olduğu düşünmelere kavramsal düşünme (conceptual thinking) denir Kavram, cisimlerin bazı ortak ve genel özelliğini ya da niteliğini temsil eden simgesel bir yapımdır (construction); değişik birkaç durumda ortak olan bir özelliği soyutlar, insan, kırmızı, üçgen, titizlik, atom, öfke, öğrenme birer kavram örneğidir Aslında, dilimizdeki isimlerin çoğu kavram adıdır Bunun dışında kalanlar yalnızca özet isimlerdir Kavram oluşturma yeteneği insanların nesneleri sınıflamalarına olanak sağlar Kırmızı kavramı ile cisimleri kırmızı ve kırmızı olmayan diye ayırabilir, meyve kavramı ile meyveler ve meyve olmayanlar sınıf la masını yapabiliriz Seçilen özellik, sınıflamanın temeli olan kavramı oluşturur Dünyadaki özellik ya da niteliklerin sayısı pratik olarak sınırsız olduğundan, oluşturulabilecek sınıflama ya da kavram sayısı da sonsuzdur |
08-21-2006 | #50 |
dehşet
|
Kendileme 1970'li yıllarda çevre psikolojisi vokabülerine giren kendileme (appropriation) terimi, çok anlamlı bir terimdir Genel olarak bir şeyi kendisi için alma, kendi kullanımına ayırma eylemini belirten kendileme, yasalar açısından, bir mekân parçası veya eşyalar üstündeki egemenlikle ilgilidir, mülk edinmeyi belirtir; teknik olarak bir eşyanın işlevsel kullanımını, yani bir işe uygun bir şeyi alıp kullanmayı belirtir; antropolojik açıdan nesnel gerçeklik, üzerinde insanın eylemde bulunduğu bir gerçeklik olarak tanımlandığında kendileme, gerçeklik üzerinde, insanın kendini gerçekleştirmesine yarayan bir etkinlik biçimini belirtir; kültürel açıdan bireyin gizil potansiyellerini gerçekleştirmesini ve değer kazanmasını sağlayan çevre özelliklerine referansla tanımlanır; psikolojik açıdan, duyumsal, devimsel ve algısal etkinlikle kendi kontrolünü tanımayı, bireyin, şeylere ve dünyaya hakim bir konumda görülmesini belirtir (Fischer, 1976) Kendileme, insanın çevreyle ilişkisinde temel bir eğilimidir, insanın bir mekân parçasına el koyması, hakim olmasıdır Mekânla yakınlık kurmaktır; mekânın çeşitli yanlarını öğrenmek, keşfetmektir; mekânı rahatlatıcı, güven verici bir yere dönüştürmektir Kendileme süreci, önce belirli bir mekân parçasının sınırlandırılması, işaretlenmesi, ardından mekânla yakınlaşmanın gerçekleşmesi ve nihayet kişisel bir mekânın inşası aşamalarını kapsar (Moles, 1976); kendileme, bakışla, mekânı düzenleme ve döşemeyle, fiziksel ve psikolojik olarak sınırlandırma ve keşfetmekle, gözleme vasıtasıyla gerçekleşir |
08-21-2006 | #51 |
dehşet
|
Kendini Açma Kendini açma, bireyin kendine ilişkin bilgi veya enformasyonları diğer kişilere açma veya açıklama olgusudur Kişiler arası iletişimde önemli sonuçları olan bu olgu Johari Penceresi'nin yapısında da temel faktörlerden biridir Johari Penceresi kişinin 'kendisi tarafından bilinen' ve 'diğerleri tarafından bilinen' yanlarının çaprazlanmasıyla elde edilen dört bölge içermektedir Bu bölgeler her bir bilgi kümesinin azlığı veya çokluğuna bağlı olarak dar veya geniş olabilmektedir Genel olarak denilebilir ki kişinin kendine öz güveni ve bulunduğu ortamın güvenirliğine inancı arttıkça, dışa açılması da artmaktadır |
08-21-2006 | #52 |
dehşet
|
Kendini Değerlendirme Kendini değerlendirme kavramı (self-evaluation) bir kişinin diğerini değerlendirmesi yerine kendi kendini değerlendirmesini ifade eder Genelde bu değerlendirmenin belirli bir motivasyon taşıdığı, yani kişinin kendi hakkındaki pozitif imajım korumasını sağladığı öne sürülmüştür Bu eğilim, çeşitli mekanizmalarda somutlaşmaktadır; örneğin diğerleriyle uygun sosyal karşılaştırmalara girme; yakın kişilerin başarılarını kullanma veya paylaşma; grubun efektif normlarına diğerlerinden daha çok uyduğunu gösterme (P I P Etkisi), vb |
08-21-2006 | #53 |
dehşet
|
Kendini Kategorilendirme Sosyal kimlik konusundaki araştırmalar bağlamında ortaya atılan kendi kendini kategorilendirme (self-categorisation) kavramı, Turner ve arkadaşlarının (1985, 1987) grupların oluşumunun psikolojik temeline koyduğu bir kavramdır Bireyin benlik kavramı, kendini kategorilendirmeyi, yani kendini bir grubun temsilcisi gibi görmeyi içerir Bireylerin kendilerini yerleştirdikleri kategoriler farklı soyutlanma düzeyinde bulunabilir; örneğin 'bilim adamı' ve 'psikolog' gibi Bu tür kategoriler, bireysel kimlik/benlik veya sosyal kimlik/ benlikten daha az veya çok soyut olabilir; örneğin kişisel düzey ya da kendini bireysel bir varlık gibi görme (kişisel kimlik), gruplar arası düzey ya da kendini bir grubun üyesi gibi görme (sosyal kimlik) ve gruplar üstü düzey ya da kendini bir insan gibi görme Bireyin kendini yerleştirdiği kategoriler (benlik ya da kimlik kategorileri) birbirinden ayırdedici belirli niteliklerden ziyade, bulundukları düzey bakımından farklılaşırlar, zira aynı bir özellik, örneğin 'yardımseverlik', bağlama göre bireysel, sosyal veya insanî kimliğin bir niteliği olabilir Sonuç olarak bu perspektifte, kendini kategorilendirmek için kullanılan kategorilerden veya düzeylerden herhangi birisi diğerinden daha temel (basic) değildir |
08-21-2006 | #54 |
dehşet
|
Kendini Sunma Bireyin diğerleri tarafından kendi benlik kavr***** uygun ve çoğu kez de olumlu bir şekilde algılanma eğilimini ifade eden kendini sunma ya da benlik sunumu (self-presentation) kavramı, bireyin diğerleri önündeki davranışlarım kontrol etme ve görünümünü ayarlama çabalarını kapsamaktadır Bu çabalar, hem bireyin kendini sunma amaçlarına ve hem de muhataplarının özelliklerine göre farklılaşmaktadır Olumlu izlenim bırakmak esas olmakla birlikte, bu mümkün olamadığında, geçerli bir özür veya mazeret bulunarak, kayıplar en aza indirilmeye çalışılmaktadır Bireyin kendini istediği gibi sunabilmesi, büyük ölçüde diğerlerinin onun davranışlarına nasıl tepki vereceklerini kestirebilme ve başka rolleri üstlenebilme kapasitesine bağlıdır Benliğin davranışsal yanma işaret eden benlik sunumu, benliğin bilişsel (benlik kavramı) ve duygusal boyutlarına (öz saygı) kıyasla daha az sayıda araştırmaya konu olmuştur Araştırmalar, genel olarak kendini sunmanın farklı yol ve stratejileri üzerinde odaklaşmakta ve bunun bireyin kendine ilişkin inançlarında değişmelere yol açtığını ortaya koymaktadır Kendini sunmada izlenen amaca bağlı olarak, bazı yazarlar, 'stratejik kendini sunma' ve 'otantik kendini sunma' ayrımına gitmektedirler Birincisinde kendini sunma, izlenim yönetimini esas almakta ve burada, diğerlerinin hakkımızdaki algılarının kontrolü hedeflenmektedir Bu sunma tarzı, 'kendini uyarlama' kavr***** tekabül etmektedir İkincisinde ise, diğerlerine kendimizi, makyajsız ve rol yapmadan daha iyi anlatmak amaçlanmaktadır |
08-21-2006 | #55 |
dehşet
|
Kendini Uyarlama Benlik imajının kontrolü olarak da bilinen bu olgu (self-monitoring), kişiler arası ilişkilerde, diğerlerine sunulan imajın manipülasyonunu ifade etmektedir Bu ilişkilerde, diğerlerinin tepkilerine, geri bildirimlerine göre ve belirli bir etki yaratmak amacıyla benlik sunumu denetlenip ayarlanmaktadır Kendini uyarlama, bireylerin çeşitli sosyal ortamlarda kendilerini sunmalarının belirli bir tarzına işaret eder Bu tarz, diğer insanları ve durumun Özelliklerini dikkate alarak kendini diğerlerine kontrollü bir şekilde göstermeyi içermektedir Burada kontrol, konuşmanın tarz ve içeriği kadar, dış görünüşü ve sözel olmayan davranışları da kapsamaktadır Snyder bu özelliğin, kişilere göre farklılaşan bir eğilim olduğunu savunmuş ve bunun farklı düzeylerinin bir ölçek vasıtasıyla ölçülerek ortaya konabileceğini savunmuştur Bu özelliğe yüksek düzeyde sahip olanlar, bir tür 'sosyal bukalemun' olarak nitelendirilmiştir Ancak kendini bu şekilde ayarla***** sunma, çeşitli çağ ve ortamlara göre, kültürel normlar tarafından bazen aşağılanmış ('Olduğun gibi görün'), bazen da yüceltilmiştir ("Kendine dikkat et, dikkatli davran, vb") |
08-21-2006 | #56 |
dehşet
|
Keşif Yoluyla Öğrenme Bilişsel-bütüncü yaklaşıma göre öğrenme, bireyin yaşantılarına ve oluşturduğu algılara dayalı olarak konuya ilişkin bir anlayış geliştirmesidir Öğretim ise, çeşitli konu-materyal düzenlemeleriyle bireyin uygun zihinsel bir yapı oluşturmasını ve bu yapıya uygun bir anlayış geliştirmesini sağlamaktır Bir zihinsel yapının oluşturulabilmesi için yapının öğelerinin anlamlı bir şekilde ilişkilendirilmesi gerekmektedir Böyle bir yapının davranışçı kuramlarla oluşturulması olanaksızdır Öğrenmenin oluşabilmesi için, zihinsel yapıların kurulması, soyut genellemelere ulaşılabilmesi, genel kavramların oluşturulması zorunludur Bu tür yapılar daha kalıcı bir özellik göstermektedirler Örneğin, bir öğrenci, çok ayrıntılı bilgiler edinebilir Ancak, öğrendiği konuya ilişkin genel bir zihinsel yapı oluşturamamışsa, öğrendiklerini hızlı bir şekilde unutur Oysa, konuya ilişkin genel bir zihinsel yapı oluşturmuşsa, ayrıntılarla ilgili bilgiler bile bu yapıya kolayca katılabilir, yapıyla bütünleştirilebilir Bruner'in kuramı, bir öğrenme kuramından çok öğretim kuramıdır Bu kuram dört temel ilkeye dayanmaktadır: a Güdülenme b Yapı c Sıralama d Pekiştirme a Güdülenme İlkesi Bruner'e göre, bütün çocuklarda öğrenme isteği vardır Bu isteğin desteklenmesi güdülenmeyi oluşturur Dışsal güdülenme belirli eylemlerin tekrarlanmasında etkili olurken, içsel güdülenme öğrenmede sürekliliği sağlar Bu nedenle, öğrenmede içsel güdülenme daha önemlidir Çocuklarda içsel güdülenmeye yol açan üç ana etken vardır Birincisi meraktır Çocuk bu güdü ile dünyaya gelir ve yaşaması, canlılığını sürdürebilmesi için gereklidir Çocuklar, genellikle çok meraklı olurlar ve dolayısıyla sürekli konu ve etkinlik değiştirirler Okullarda bu duygudan yararlanmak ve geliştirilmesi için uygun bir öğrenme ortamı oluşturmak gerekir İçsel güdülenme altında yatan ikinci etken başarma isteğidir Bu istek gerçekleştirildikçe çocukta bir yeterlilik duygusu oluşur Başarılı ve yeterli olunan alanlara karşı ise ilgi, yani güdülenme artar Üçüncü etken başkalarıyla birlikte olma eğilimi ya da güdüsüdür Bu eğilim, çocuğun başkalarıyla işbirliği yapmasına ve işbirliği duygusunun gelişmesine yol açar Öğretmenler, işbirliğine dayalı eğitim-öğretim etkinliklerinde bu doğal eğilimden yararlanabilirler Öğrenme uzun bir süreç olarak düşünüldüğünde, öğrenmeye ilişkin seçeneklerin incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir Bu amaçla, öğretmenin öğrenciye çeşitli seçenekler sunması, seçeneklerin incelenmesinde ve değerlendirilmesinde yardımcı olması, onu öğrenmeye hazır duruma getirmesi önemlidir Seçeneklerin incelenmesi ve değerlendirilmesinde üç aşamadan geçilir 1 Eyleme Girişme Çocukları eyleme geçirmek için, onları öğrenme durumlarıyla ya da problemlerle karşılaştırmalıdır Ancak, problemler çok zor ya da çok kolay olmamalıdır Çocuklar çok zor problemleri almakta güçlük çekerler Bu durum da, güdülenmenin azalmasına neden olur Çok kolay problemleri ise hafife alırlar Bu nedenle, öğrencilerin karşılaşacakları öğrenme durumları, onların merakını sürekli tutacak ve başarma duygusunu oluşturacak güçlük düzeyinde olmalıdır 2 Eylemi Sürdürme Eylemlerini sürdürebilmeleri için çocuklar giriştikleri araştırma ve etkinliklerin tehlikesiz olduğunu bilmek isterler Bu yüzden, inceleme ve değerlendirme sonucunda kazanacakları avantajların karşılaşacakları risklerden daha fazla olduğuna inandırılmalıdırlar Çocuklar öğretmenin rehberliğinde sürdürecekleri etkinlikleri, kendilerinin yapacakları etkinliklerden daha az sakıncalı görmelidirler 3 Yönelme Girişilen inceleme ve değerlendirmelerin bir yönü olmalıdır Çocuklar varılmak istenen hedefin ne olduğunu, gerçekleşme düzeyini ve hedefe ne kadar yaklaştıklarını bilmelidirler Kısaca öğrencileri öğrenme için yönlendirirken üç özelliği göz önünde bulundurmak gerekmektedir Birincisi öğrencinin merakını canlı tutmaktır İkincisi uzun bir öğrenme süreci içinde olan öğrencinin desteklenmesidir Çalışmalar öğrencinin gerilimini arttırmamalıdır Üçüncüsü ise, bilginin elde edilmesi için yapılan çaba ve etkinliklerin yönlendirilmesidir Öğrencinin değişik yollar bulmasına yardım edilmelidir b Yapı İlkesi Daha önce de belirtildiği gibi, öğrenmenin oluşabilmesi için öğrenilecek konuya ilişkin bir zihinsel yapının kurulması gerekmektedir Bu yapı öğrenmeye en uygun yapı olmalıdır Başka bir değişle, herhangi bir düşünce, bir problem ya da bilgi bütünü öğrencinin anlayabileceği bir şekilde, basitleştirilerek sunulmalıdır Bu yapı, öğrencinin yaşına, yeteneğine ve yaşantılarına göre değişir Herkes için en uygun tek bir yapı yoktur Ancak, farklı öğrenme ve gelişim düzeyindeki bireyler için farklı, en uygun yapılar vardır Bruner bilgiyi basitleştirmek için yapıyı incelerken öğrenme bilişsel gelişim süreçlerini ve bilginin kazanılmasını birlikte ele almaktadır Herhangi bir konu ya da bütünsel bir bilgi en uygun bir yapı içinde sunulduğu zaman, öğrenciler tarafından kolayca öğrenilebilir Öğretmenin başarılı olması da, konuların temel kavram ve ilkelere dayandırılmasına ve bir bütünlük gösterecek şekilde yapılandırılmasına bağlıdır Böylece konunun temel öğelerinin ve bunlar arasındaki ilişkilerin kavranması yeni öğrenmelere, yeni buluşlara yol açabilir Örneğin, cümlenin temel öğelerini ve dayandığı ilkeleri kavrayan bir öğrenci, bu bilgilere dayanarak daha karmaşık cümleler kurabilir c Sıra İlkesi Bruner'e göre zihinsel gelişme basitten karmaşığa doğru bir sıra izler Dolayısıyla, ilköğretimden başla*****, konuların da bu sıra içinde sunulması gerekmektedir Konuların gittikçe genişleyen ve derinleşen bir diziliş içinde verilmesi hem konuların öğrenilmesini kolaylaştırır hem de düşüncenin daha iyi gelişmesini sağlar Konularla bilişsel gelişme arasında paralellik kurulmazsa, konular çocuklara kolay ya da zor gelir Bu da güdülenmenin düşmesine, dolayısıyla da öğrenmenin azalmasına yol açar d Pekiştirme İlkesi Bruner'in kuramında pekiştirme önemli bir yer tutar Öğrenmede başarı pekiştirme işlemine bağlıdır Pekiştirmenin zamanlaması konusunda öğretmenler dikkatli olmalıdırlar Pekiştirme öğrenciye amacına ulaşmakta olduğunu hissettirmeli ve onu güdüleyebilmelidir Pekiştireçler öğrencinin anlayabileceği şekilde olmalıdır Bu nedenle, 6-7 yaşına kadar fiziksel ödüller sürdürülmelidir Bu yaştaki çocuklara aferin demenin pek anlamı olmaz Bruner'e göre, ideal anlamda öğrenciyi dıştan güdülemek yerine kendisini düzeltici, geliştirici bir işlev kazandırmak amaç olmalıdır Sonuçların bilinmesi öğrenmeyi, bir işi sürdürmeyi etkilemektedir Bu yüzden, öğrenmeye ilişkin sonuçlar öğrenciye verilmelidir Böylece öğrenci kendi başarısı hakkında bir yargıda bulunabilir Geribildirim öğrenci için uyarıcı bir nitelik taşımalıdır Bu amaçla da, kendi başarını durumunu değerlendirebileceği bir aşamada verilmelidir Geri bildirimin çok erken ya da çok geç yapılması, aşırı olumlu ya da aşırı olumsuz olması yarardan çok zarar getirebilir Ayrıca, geribildirimin öğrencinin kolayca anlayabileceği bir biçim ve yapıda olması da önemlidir |
08-21-2006 | #57 |
dehşet
|
Kimlik Kimlik (identity), insanın kendini tanımlama ve konumlamasının ifadesidir Daha açık bir deyişle kimlik, insanın kendisini sosyal dünyasında nasıl tanımladığı ve nasıl konumladığını yansıtır; onun kim olduğu ve nerede durduğuna ilişkin bir cevaptır Bu noktadan hareketle, kimlik, bir birey veya grubun kendini diğer birey veya gruplardan ayırdedici özelliklerinin bütünü olarak tanımlanabilir Bu açıdan baktığımızda kimliğin tanımı, daima bir diğerine göre yapılır Diğerinden, Ötekinden geçer Kimlik terimi çok farklı alanlarda ve şekillerde kullanılmaktadır Bir yandan etnik, dinsel veya kültürel azınlıkların taleplerini belirtmektedir; Eski Yugoslavya'da, Rwanda'da, Kafkaslarda, vb yaşanan savaşlarda kimlik çatışmalarından söz edilmiştir Küreselleşmeye karşı tepkiler bağlamında ise kimlikçi kapanmalardan, kimliksel direnişlerden; modernleşmeye karşı tepkiler bağlamında kökten dinci kimlik arayışlarından, eski kimliklere dönüşlerden ya da kimlik regresyonlarından söz edilmektedir Ergenlik döneminde, toplumların geçiş dönemlerinde ve yabancı kültürlerden ani etkileniş dönemlerinde kimlik krizinden söz edilmektedir Nihayet toplumsal alt grupların (homoseksüeller, transseksüeller, vb), komünoter grupların toplumdaki global norm ve kurallarla ilişkisinde de, kamusal tanınma ya da kimlik iddiası konu olmaktadır Öte yandan kimliğin bir birey ya da grup için söz konusu olmasına bağlı olarak bireysel veya kişisel kimlikten ya da sosyal veya kolektif kimlikten söz edilmektedir Kimlik arayışı, bireysel yanında özel birey haklarına saygı anlamında modernite hareketine göndermektedir; bir grup veya azınlık için talep edildiğinde ise komünoter bir yan taşımaktadır Kimliğin bu iki yanı, çoğu kez çatışmalı bir özellik göstermekte; temel mantıklarında, değerlerinde ve hak taleplerinde farklılaşmaktadır |
08-21-2006 | #58 |
dehşet
|
Kitle Psikolojisi Kitle psikolojisi (massenpsychologie) kavramı, Freud tarafından ortaya atılmıştır Freud, 1921'de yayınladığı Massenpsychologie und Ich-Analyse adlı (Kitleler Psikolojisi ve Ben'in Analizi) kitabında, kendisinden önce Le Bön (1895) ve McDougall (1920) tarafından ele alınan bir konuyu, daha açıkçası kalabalık veya kitle içersinde bireylerin değişmesi olgusunu kendi perspektifinden irdelemiştir Freud bu eserinde konu hakkında bu iki yazarın öne sürdüğü görüşleri gözden geçirdikten ve pek çok hususta hemfikir olduğunu belirttikten sonra, kitlenin, bireyi değiştirme kapasitesi hususunda kendi analizini ortaya koyar Ona göre bireyin kitle içersindeki değişimi, heyecanların, duyguların büyümesi ve aklın, düşüncenin gerilemesinde somutlaşır Bu konuda kalkış noktası olarak Le Bön ve McDougall'ın öne sürdüğü 'telkin' kavramı yerine, libido kavramını önerir; libido, sevgi, aşk, cinsellikle ilgili dürtülerin enerjetik kaynağıdır ve kitle ruhunun Özünü, bu tür ilişkiler oluşturur Freud ayrıca, bu iki yazardan farklı olarak, kitlenin sürükleyicisi veya önderi durumundaki şefin rolüne büyük önem verir Önderli ve öndersiz kitle ayrımı yapar; birincisi spontandır, doğal duruma yakındır; ikincisi yapaydır (dağılmasını önleyen engeller vardır), kültürün ürünüdür (ordu, kilise gibi) Freud'e göre kitlelerde iki yapısal eksen vardır: Kitle Üyelerinin şefle ilişkilerinin örgütlenmesini sağlayan dikey eksen ve üyelerin birbiriyle ilişkilerini ifade eden yatay eksen Bu ilişkiler, sevgi ilişkileridir; Freud, bunun böyle olduğunu gösteren bir kaç hususa işaret eder; ilk olarak şefin eşit bir sevgiyle tüm üyeleri sevdiği varsayılır, ikinci olarak kitlenin dağılması halinde bir panik yaşanır, üyeler kendilerini terkedilmiş, yalnızlığa itilmiş hissederler; üçüncü olarak kitle üyelerinin, kitle mensubu olmayanlara karşı düşmanlık, hatta Öfke ve kin duyarlar Bunlar Freud'ün, kitleyi oluşturan bağların libidinal nitelikte olduğu tezini desteklemektedir Bu iki eksenden dikey olanı, yatay olana kıyasla daha önemlidir, belirleyicidir Kitlenin varlığını sürdürebilmesi için, şefin varlığı zorunludur (ancak dış bir hedefe duyulan düşmanlık da şefin yerini tutabilir) Freud, analizinin sonunda şu görüşe varır Örgütlenmiş bir kitle, ikili bir sürecin sonucudur Bir yandan pek çok kişinin, Ego ideali yerine aynı bir dış objeyi ikame etmesi, yani dikey eksenin tesisi; öte yandan bu bireylerin birbiriyle özdeşleşmesi, yani yatay eksenin tesisi Birey, kitle içinde özgül bir mekanizma yoluyla dönüşüm geçirir Kitle üyelerinin her birinin, ego ideali yerine şefi koymak suretiyle narsisizmin sınırlandırılmasını kabul etmesi sonucu dönüşüm yaşanır |
08-21-2006 | #59 |
dehşet
|
Kişisel Mekan Çevre psikolojisinde insan-mekân ilişkileri çerçevesinde ortaya atılan kişisel mekân (personal space) kavramı, her bireyin etrafında bulunan, sınırları savunulan, diğerine yabancı olan ve bireyin fiziksel ve bilişsel olarak hakim olduğu kişisel alanı ifade etmektedir Çevre psikologları kişisel mekânı, mesafeye benzer şekilde ve mahremiyet düzeyi yüksek bir alan olarak kavramlaştırmaktadır Burada kişisel mekân, 'kişinin etrafında bulunan ve onun vücut semasıyla bütünleşmiş çevre parçası' (Seguin) veya 'girişi korunan ve duygusal yükler taşıyan bölge' (Sommer) veya 'gerilim ya da kaygılardan kaçınmak için işgallere karşı korunan, kişilere ait olan ve vücudu çevreleyen mekân parçası' (Morval) ve benzeri şekillerde tanımlanmaktadır Çevre psikologlarına göre (Morval, 1981) kişisel mekân, sosyo-kültürel niteliklidir, bireyle birlikte yer değiştirir, esnektir, değişkendir; fiziksel yanları olmakla birlikte salt fiziksel referans noktalarına indirgenemez |
08-21-2006 | #60 |
dehşet
|
Kişisel Mesafe Kişisel mesafe (personal distance) ve bunun çizdiği kişisel alan, bir bireyin kendisi ile diğerleri arasında tuttuğu koruyucu bir balon veya küreye benzetilebilecek bir tabakadır Hall'in tipolojisinde kişisel mesafe, yaklaşık olarak 45 cm ile l 25 m arası alanı (kollarını açmış iki kişinin kol mesafesi) ifade eden bu mesafe, samimi dostlara, güvenilir kişilere ve kendileriyle özel ilgilerin paylaşıldığı insanlara açılır |
|