Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hakkında, tarihe, verenler, yön

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Vladimir İliç Lenin (1870 - 1924)

Vladimir İliç Ulyanov, 22 Nisan 1870'te Simbirsk kentinde doğdu Orta halli bir öğretmen ailesinin altı çocuğundan ikincisidirAğabeyi Aleksandr'ın çara karşı suikast girişimine katıldığı için kurşuna dizildiği yıl, 1887'de, liseyi bitirerek Kazan Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi ve üç ay sonra devrimci öğrenci hareketi içinde yeraldığı için üniversiteden atıldı

1891'de StPetersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni dışarıdan bitirdi 1895'te ülke dışına çıkıp marksizmin önemli temsilcileriyle tanıştıktan sonra StPetersburg'a dönüp İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği adlı gizli bir örgüt kurduAynı yıl sonunda tutuklandı, ondört ay hücrede kaldıktan sonra Sibirya'ya, Şuşenskoye köyüne sürgüne gönderildi; orada Krupskaya ile evlendi Sosyal-demokrat gruplarla bağını sürdürdü ve bir parti program taslağı hazırladı RSDİP(Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi) 1898 Mart'ında Minsk'te toplanan bir kongreyle kuruldu

1900'de serbest bırakıldıktan birkaç ay sonra yurtdışına kaçtı ve İsviçre'ye yerleşti Aralık 1900'de yayımlanmaya başlayan İskra gazetesindeki bir makalesinde ilk kez 'Lenin' takma adını kullandı RSDİP'nin 1903'te ikinci kongresinde, demokratik merkeziyetçilik ve devrimci-demokratik diktatörlük konularında ortaya çıkan görüş ayrılığı sonrasında, Merkez komite ve İskra yazıkurulunda çoğunluğu sağlayan Lenin ve yandaşları Bolşevik(çoğunluk), muhalifleri ise Menşevik(azınlık) adlarıyla anılmaya başladılar

1905 devriminin yenilgiye uğramasından sonra Aralık 1907'de yeniden Avrupa'daki sürgün yaşamına döndü Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra kendi hükümetlerine destek olma politikasının sosyal-şoven bir politika olduğunu ileri sürerek, emperyalist savaşı iç savaşa döndürme çağrısında bulundu 1917 Şubat Devrimi'nden sonra Petrograd'a döndü Nisan Tezleri'yle bolşeviklerin sosyalist iktidar perspektifiyle hareket etmeleri gerektiğini vurguladı Baskı ve yasaklama girişimlerinden dolayı Finlandiya'ya kaçmak zorunda kaldı Burada yazdığı Devlet ve Devrim adlı eseriyle proletaryanın iktidarı burjuva devlet mekanizmasını parçalayarak alması gerektiğini belirtti

1917 Ekim'inde gizlice Petrograd'a döndü 7 Kasım 1917'de Lenin'in önderliğinde Bolşevikler iktidarı ele geçirdi 8 Kasım 1917'de Halk Komiserleri Kurulu başkanlığına seçildi 21 Ocak 1924'te Gorki kentinde öldü

wwwkimkimdirgentr

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi (1207 - 1273)

Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi, ona, daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya basladığı tarihlerde verilir Bu isim sems-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren Mevlana'yı sevenlerce kullanılmış; Adeta adı yerine sembol olmuştur
Rumi, Anadolu demektir

Mevlana'nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyillarda Diyari Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kismının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır
Mevlana'nın doğum yeri, bugünkü Afganistan'da bulunan, eski büyük Türk kültür beldesi Belh'tir

Mevlana'nın Doğum tarihi ise (6 Rebiu'l Evvel, 604) 30 Eylül 1207'dır Bazı araştırmacıların tespitine göre, O'nun doğum tarihi 1182'dir
Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nın annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar (1157 Dogu Türk Hakanlığı) hanedanından Türk prensesi, Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dır
Babası, Sultanü'l-Ulema (Alimlerin Sultani) ünvanı ile tanınmış, Muhammed Bahaeddin Veled; büyükbabasi, Ahmet Hatibi oglu Hüseyin Hatibi'dir Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmış Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrılmıştır


Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuş burada tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmışlardır Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır


Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etmiştir Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) gelip Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleşmişlerdir


1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kalmışlardır Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlenmiş bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu olmuştur Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yapmıştır Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi


Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi Konya'da bu devletin baş şehri idi Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet edip ve Konya'ya yerleşmesini istemiştir


Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler


Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etmiştir Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçilmiştir Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolunmuştur


Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplanmış Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak görmüşlerdir Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar vermeye başlamıştır


Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaşmıştır Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştür Ancak beraberlikleri uzun sürmemiş Şems aniden ölmüştür


Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etmiştir


Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu


MEVLÂNA'NIN ESERLERİ


MESNEVİ
Mesnevî, klâsik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır Sözlük anlamıyla "İkişer, ikişerlik" demektir Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevî adı verilmiştir

Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevî'de büyük bir yazma kolaylığı vardır Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevî tarzı seçilir Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider

Mesnevî her ne kadar klâsik doğu'şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevî'si"gelir Mevlâna Mesnevî'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış


Mesnevî'nin dili Farsça'dır Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir


Mesnevî'nin vezni : Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün - Fâ i lün'dür


Mevlâna 6 büyük cilt olan Mesnevî'sinde, tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır


DİVAN-I KEBİR
Dîvân, şairlerin şiirlerini topladıkları deftere denir Dîvân-ı Kebîr "Büyük Defter" veya "Büyük Dîvân" manasına gelir Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır Dîvân-ı Kebîr'in dili de Farsça olmakla beraber, Dîvân-ı Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır Dîvân-ı Kebîr 21 küçük dîvân (Bahir) ile Rubâî Dîvânı'nın bir araya getirilmesiyle oluşmuştur Dîvân-ı Kebîr'in beyit adedi 40000 i aşmaktadır Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu dîvâna, Dîvân-ı Şems de denilmektedir Dîvânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir


MEKTUBAT
Mevlâna'nın başta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen diıü ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur Mevlâna bu mektuplarında, edebî mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır Mektuplarında "kulunuz, bendeniz" gibi kelimelere hiç yer vermemiştir Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflârla hitap etmiştir


Fİ Hİ MA Fİ H
Fîhi Mâ Fih "Onun içindeki içindedir" manasına gelmektedir Bu eser Mevlâna'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir 61 bölümden oluşmaktadır Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir Eserde cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştir


MECÂLİS-İ SEB'A
(Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb'a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi meclisi'nin, yedi vaazı'nın not edilmesinden meydana gelmiştir Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği Hadis'lerin konuları bakımından tasnifi şöyledir :


1 Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı
2 Suçtan kurtuluş Akıl yolu ile gafletten uyanış
3 İnanç'daki kudret
4 Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah'ın sevgili kulları olurlar
5 Bilginin değeri
6 Gaflete dalış
7 Aklın önemi


Bu yedi meclis'de, asıl şerh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir Mevlâna tarafından seçilen her Hadis içtimaidir Mevlâna yedi meclisinde her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir Bu yol Mesnevî'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır

wwwkimkimdirgentr

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Agrippa ( - )

Milattan Sonra yaklaşık I yüzyılın sonu ile II yüzyılın başında dünyaya gelen Agrippa, İlkçağ Yunan felsefesindeki kuşkucu geleneğin, özellikle de Pyrrhoncu Kuşkuculuk'un sürdürücüsü olan Romalı kuşkucu filozoftur Akademia Kuşkuculuğu öğretisiyle yollarını ayırıp kuşkuculuğun "gerçek evi" olarak gördüğü Pyrrhon'un öğretisine yönelen Aenesidemos'un ardılı olan Agrippa, kuşkuculuğu temellendirmek için Aenesidemos'un ortaya koyduğu on tropos’u (diyalektik uslamlama) beşe indirerek kendi öğretisini kurmuşturKuşkuculuğu savunmak, yargıda bulunmaktan kaçınmayı (*epokhe) ve bilginin olanaksız olduğu düşüncesini temellendirmek için Agrippa'nın türettiği beş tropos kısaca şöyledir:

1- Aynı konu üzerinde öne sürülen görüşler başka başka olup birbirleriyle çatışır


2- Akıl yürütme ya da öncüllere dayalı kanıtlama özü gereği bir çıkmazla karşı karşıyadır: her kanıtlama ayrıca kanıtlanması gereken öncüllere dayandığından ve bu sonsuza dek böyle sürüp gittiğinden hiçbir akıl yürütme kendi kendini kanıtlama ya da açıklama gücüne sahip değildir


3- Akıl yürütme sürecindeki bu sonsuz geriye gidişin önünü alabilmek için kanıtlanmamış öncülleri ileri sürmek zorunludur: dogmacı filozoflar önermeler dizisinde sonsuza dek geriye gitmekten kaçındıkları için hiçbir zaman kanıtlayamayacakları varsayımlar öne sürerler


4- Hem algılar hem de bunlara dayanan yargılar görelidir Gerek algılar gerekse bunların doğurduğu yargılar özneye ve öznenin içinde bulunduğu koşullara göre değişir


5- Kanıtlanacak şeyi kanıtın dayanağı yapmaktan doğan bir döngüsellik söz konusudur: herhangi bir ilkeyi tanıtlamaya kalkıştığımızda kendimizi bir kısır döngünün içinde buluruz; başka bir deyişle sonucu kanıtladığı düşünülen öncül ya da öncüller doğruluklarını yine sonuçtan aldıklarında, bu öncüllerin sonucu kanıtladığı ya da sağlama aldığı düşüncesi havada kalır


Agrippa ayrıca, filozofların bir yandan akılla ilgili olanı duyularla, bir yandan da duyularla ilgili olanı akılla tanıtlamaya giriştiklerinden ötürü hep ikili bir kısırdöngüye düştüklerini de vurgular


Agrippa, öne sürdüğü tüm bu gerekçe ve kanıtlara dayanarak, ne duyuların tanıklığına ne de insanın anlama yetisine güvenilebileceğini, bu nedenle de hiçbir konuda kesin hükme varılmaması gerektiğini savunur Tıpkı Aenesidemos gibi o da dogmacılığın bu aşılamaz güçlüklerden dolayı tökezlemeye mahkum olduğunu düşünür ve ister bilginin olanaklılığı ister varlık ya da gerçeklik üzerine olsun her türden yargının askıya alınmasını (epokhe) salık verir


Buna karşılık, Aenesidemos'un daha çok duyu algılarımızın yol açtığı güçlüklere yoğunlaşan tropos’larıyla karşılaştırıldığında Agrippa'nın tropos'ları, herhangi bir metafizik sorununu çözmenin olanaksızlığını gösteren kanıtları da içerdiğinden, çok daha derin bir kuşkuculuk barındırır Bu yüzden kimi felsefe tarihçileri, kuşkuculuğu Akademia'nın uzlaşmacılığından kurtarıp eski ihtişamlı günlerine -katı Pyrrhoncu kuşkuculuğa- döndürmesinden ötürü, "yeni kuşkuculuk"un kurucusu olarak Aenesidemos'u değil de onu anarlar


Son çözümlemede, Agrippa, insan bilgisinin, "bilgi" denilen şeyin birtakım varsayımlar ile ön kabullere dayandığını ve "yetkin" bilgiye ulaşmanın olanaksızlığını vurgulamasıyla birçok modern ve çağdaş düşünürü öncelemiştir

wwwkimkimdirgentr

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Alfred Nobel (1833 - 1896)


Bugün kendi adıyla verilen Nobel Ödülleri ile tanınan Alfred Nobel, 1 Ekim 1833’te iflas etmiş bir iş adamının oğlu olarak dünyaya geldi Babasının değerli ticari malzemelerle yüklü gemisi battığı için aile iyice yoksullaşmış, ağabeyleri Ludvig ve Robert sokaklarda kibrit satarak ailenin geçimine katkıda bulunmaya çalışıyorlardı Tarihe ‘dinamitin mucidi’ olarak geçen Alfred Nobel, patlayıcılara olan düşkünlüğünü babasından aldı 1937’de Alfred henüz 4 yaşında bir çocukken babası Immanuel Nobel, Saint Petersburg’a taşınır ve burada bir mayın fabrikası kurar


Zaman içinde Alfred Nobel’in patlacıyılara olan ilgisi artar 1866 yılında yüzde 75 oranında nitrogliserini, yüzde 25 oranında emici bir toprak türü olan kieselguhr ile karıştırır ve o ‘müthiş’ maddeyi bulur: Nobel’in Güvenlik Barutu ya da daha çok bilinen adıyla dinamit Bu buluşu, Nobel’in kısa sürede bütün Avrupa’da dinamit kralı olarak tanınmasına neden olur Nobel’in patlayıcılara olan bu merakı yıllar önce Stokcholm yakınlarındaki Heleneborg’da kurduğu küçük laboratuarında, deneyler yaparken küçük kızkardeşi Emil’in ölümüne neden olmuştu 1879’da Paris yakınlarındaki Sevran’da bir laboratuar kuran Nobel, buradaki çalışmaları sırasında dumansız barutu keşfeder Bu dönemde Fransa’ya karşı kurulan bir ittifakta yeralan İtalya ile işbirliği yapan Nobel, aleyhine başlatılan kampanyalar sonucunda Paris’i terkederek İtalya’daki San Remo’ya yerleşir


Nobel, San Remo’da 1896 yılında beyin kanaması sonucu yaşama veda eder Vasiyetinde, servetinin 1 milyon kronunun yeğenleri ve bir dönem aşık olduğu Sofie Hess arasında paylaştırılmasını, geri kalan 33 milyon 200 bin kronunu da her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını istemişti Bu ödüller fizik, kimya, tıp ya da fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak üzere toplam beş dalda verilecekti


Nobel’in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma yaratır Ancak 1900 yılında İsveç Hükümeti Nobel Vakfı’nı kurar Bu yıldan sonra da Nobel Ödülleri düzenli olarak verilmeye başlanır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Wright Kardeşler


Wright Kardeşler, ilk motorlu uçağı yapan ünlü kardeşlerdir Wilbur Wright 1867 yılında doğmuş, 1912 yılında ölmüştür Kardeşi Orville Wright ise 1871 yılında doğmuş, 1948 yılında ölmüştür

Ohio, Daytonlu iki bisiklet ustası olan Wilbur ve Orville Wright, 1899'da kuşların nasıl uçtukları hakkında kendilerine ipucu verebilecek herşeyi sistemli bir şekilde incelemeye başladılar Bilimsel eserlerde ve eski insanların deneyimleri arasında kendi işlerine yarayacak hiçbirşey olmadığını kısa sürede anlayan Wright kardeşler sadece Berlin yakınlarındaki bir tepe üstünden planörle uçuş denemeleri yapan ve bu konuda çok dikkatli notlar tutan Alman mühendisi Otto Lilienthal'in çalışmaları vardı


Orville Wright
Wilbur WrightLilienthal kuşların uçmalarını çok yakından incelediği için planörünün bir kuşu andırmasına fazla şaşmamak gerekir Fakat o içlerinde ünlü ressam Leonardo Da Vinci'nin de olduğu birçoklarını cezbeden tuzağa, yani kuş uçuşunu temsil eden kanat çırpma olayının cazibesine kapılmadı Lilienthal uçabilecek bir uçağın havayla temas halinde olan sabit bir kanadı olması gerektiğini gösterdi Kararlı bir uçuşu gerçekleştirebilmek için gerekli kontrol sadece onun söylediği böyle bir kanat tarafından sağlanabilirdi ve bu konuda Wright kardeşler de onunla uyuşuyordu

Wilgur ve Orville Wright bilimsel öğrenim görmemişler, liseden daha yüksek bir okuldan da ayrı gitmemişlerdi Fakat uçma alanındaki çalışmalarını ilerlettirken kendi bilimsel yönlerini de model uçaklar, uçurtmalar, insan taşıyan planörler ile yaptıkları yüzlerce deney sayesinde bu konuda bilimsel bir eser hazırlayacak kadar ilerlettiler Hatta hazırladıkları 200'den çok farklı tipteki kanatları denemek için bir rüzgar tüneli dahi yaptılar Wright kardeşlerin 17 Aralık 1903'te North Carolina'da Orville'in kontrolünde havalanan ilk uçağı aerodinamik ses teorisine bağlı kalınarak yapılmıştı

Bu uçak iki pervaneliydi Pilotla birlikte ağırlığı 335 kg Bu uçuşun beş tane görgü şahidi vardır Orville birinci denemede 12 saniye uçtu Ve sadece 37 metre mesafe katetti O günkü son denemesinde ise, bu süre 59 saniyeye çıkmıştı ve 280 metrelik bir mesafeye uçmuştu Daha sonra uçaklarını geliştirdiler ve 1904 yılında uçağa havada dönüşler yaptırarak, geri dönmek suretiyle kalktıkları noktaya inmeyi başardılar

Wright kardeşler, iyi bir uçak dizaynınnda kanadın ani esen şiddetli rüzgarların zararlı etkisiyle sert havanın aşağı ve yukarı çekici etkisine karşın pilotun düzeltmesiyle kanadın daha uygun bir vaziyet almasını sağlayan bir mekanizma bulunması gerektiğini anladılar Kuşları gözleyerek sert havalarda uçuş düzeylerini korumak için kanat uçlarını nasıl büktüklerini not aldılar Kanat bükmeyi planörlerinin kanatlarının uçaklarını bir mekanizma yardımıyla eğerek taklit ettiler Deneylerinden bunun işe yarayacağını tahmin etmişlerdir Gerçekten de işe yaramıştır Kanat eğmenin uçuş aerodinamiğini nasıl etkilediğini doğru bir şekilde tahmin ettiler ve anladılar

Wright Kardeşler artık uçabilen bir uçak yaratmışlardı ama onu nasıl uçuracaklarını bilmiyorlardı Bunu onlara gösterebilecek ne bir kitap ne de bir öğretmen vardı Yavaş yavaş ve metotlu bir şekilde uçakla dönüş yapabileceklerinden çok zaman önce emin olmuşlardı Daha ilk denemelerinde uçak tam bir daire dönüşünü kolaylıkla tamamlayarak havalandıkları noktanın yanına indi Uçak dizaynı, diğerleri Wright kardeşlerinin seviyesine gelinceye kadar bir süre olduğu yerde saydı Pilotun kanadın üzerine yatık bir şekilde durmaktan kurtarıp oturmasını sağlayacak bir yer yapılması gibi zorunlu bir takım şeyler gerekiyordu Wright kardeşler pilotun oturabildiği bir uçak dizaynı hazırladılar Ayrıca bir de iniş takımı yaparak kendilerini ilk uçuşlarında yanlarında taşıdıkları tekerlekli kriko ve monoraydan kurtardılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Thomas Alva Edison (1847-1931)


Yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Michigan'daki Port Huron'a yerleşen Edison, ilköğrenimine burada başladıysada yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen tarafından eğitildi Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi

Bu arada evlerinin kilerinde bir kimya laboratuvarı kurdu Özellikle kimya deneylerine ve Volta kaplarından elektrik akımı elde etmeye yönelik araştırmalara ilgi duydu; bir süre sonra kendi başına bir telgraf aleti yaptı ve Mors alfabesini öğrendi O günlerde geçirdiği ağır bir hastalık sonucu kulakları ağır işitmeye başladı
Oniki yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete satmaya başlayan Edison, evlerindeki Laboratuvarını trenin yük vagonuna taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdüBu dönemde Edison, Michael Faraday'ın Experimental Research in Electricity adlı yapıtını okudu ve derinden etkilendi Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın deneylerini tekrarladı bir yandanda kendi deneylerine ağırlık vererek daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı 1868'de kendine atölye kurdu Aynı yıl geliştirdiği elektrikli bir oy kayıt makinasının patentini aldı Aygıt oldukça ilgi topladı ama kimse tarafından satın alınmadı tüm parasını yitiren Edison Borç içinde Boston'dan ayrılarak New York'a yerleşti Edison'un şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması üzerine döndü Borsa yetkililerinin istemi üzerine aygıtı ustaca tamir eden Edison, Western Union Telegraph company'den geliştirilmekte olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde yetkinleştirme çalışması yapma önerisi aldı Bunun üzerine bir arkadaşı ile birlikte Edison Universal Stock Printer mühendislik şirketini kurdu Ve sattığı patentlerle kısa sürede önemlice bir servet edindi Bu parayla New Jersey'deki Newark'ta bir imalathane kurarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye başladı Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araştırma laboratuvarı kurdu ve tüm zamanını yeni buluşlar yapmaya yönelik çalışmalara ayırdı
1876'da Graham Bell'in geliştirdiği konuşan telgraf üzerinde çalışmaya başladı Aygıta karbondan bir iletici ekleyerek telefonu yetkinleştirdi Ses dalgalarının dinamiği üzerine yaptığı bu çalışmalardan yararlanarak 1877'de sesi kaydedip yineleyebilen gramafonu geliştirdi Geniş yankı uyandıran bu buluşu ününün uluslar arası düzeyde yayılmasına neden oldu
1878'de William Wallace'in yaptığı 500 mum güçündeki ark lambasından etkilenen Edison, bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yöntemle çalışan yeni bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti Bu amaçla açtığı bir kampanyanın yardımıyla önde gelen işadamlarının parasal desteğini sağladı ve Edison Electric Light Company'yi kurdu Oksijenle yanan elektrik arkı yerine havası boşaltılmış bir ortamda(vakum) ışık yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı tasarlıyordu Bu amaçla 13 ay boyunca flaman olarak kullanabileceği bir metal tel yapmaya uğraştı Sonunda 21 Ekim 1879'da özel yüksek voltajlı elektrik üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan karbon flamanlı elektrik ampulünü halka tanıttı Üç yıl sonra New York sokakları bu lambalarla aydınlanacaktı
1887'de Menlo Park'tan New Jersey'deki West Orange'a taşınan Edison burada önceki laboratuvarlarının on katı büyüklüğünde Edison Laboratuvarını açtı 1890'lara doğru uzun erimli iletime daha uygun olan alternatif akım geliştirildi Doğru akımın üstünlüğüne inanan Edison, bir kampanya başlatarak kamuoyunu, yüksek gerilimli alternatif akım sistemlerinin son derece tehlikeli olduğu yolunda uyarmaya çalıştı 1892'de ise Edison General Electric Company'nin denetimini yitirdiVe şirketi General Electric Company ile birleşti
Iki kez evlenen Edison'un altı çocuğu oldu Yaşamının sonuna değin yeni buluşlar yapmak için uğraş verdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Johannes Gensfleisch zur Laden zum Gutenberg (1398 – 3 Şubat, 1468 Mainz)


Metal harflerle yüksek baskı tekniği (Günümüz Tipo baskısı) bulan Alman mucit Gutenberg denildiği gibi matbaayı bulmamıştır Matbaacılık çok öncelerde bilinmektedir Ancak Gutenberg kullandığı teknik ile matbaacılığın gelişimine çok büyük ivme kazandırmıştır

Almanya’nın Mainz Başpiskoposluk bölgesinde yaşayan bir ailede dünyaya geldiği bilinen Gutenberg’in hayatının sadece bazı sahneleri hakkında bilgimiz vardır Asıl mesleği, kuyumculuk veya mücevher–tıraşlıktır Sonraları gittiği Strazburg’da bir basımevine ortak olmuştur

Gutenberg, basımevinde çalışmaya başladığı zaman basım işlerinin yavaş ilerleyen ve aşırı emek isteyen bir iş olduğunu gördü O zamanki baskı tekniğine göre, her yeni sayfa için yeni kalıp oluşturmak gerekiyordu Ağaç kalıplara oyulan bu sayfaların işi bitince atılıyor, bu defa yeni sayfa için yeni bir kalıp hazırlamaya geçiliyordu Gutenberg, ilk defa olarak alfabenin her harfi için ayrı metal kalıplar hazırlamanın yollarını araştırmaya başladı

Ne var ki, üstesinden gelinmesi gereken bazı engeller de yok değildi Mesela, düşük ısılarda eriyebilecek bir alaşım bulmak gerekliydi, ta ki harf kalıplarına kolayca dökülebilsin Ayrıca, mürekkep de o şekilde olmalıydı ki, metalden kâğıda kolayca basılabilsin Kâğıt üzerine bu izleri geçirebilmek için hangi gücü kullanmalıydı? Gutenberg’in aklına, üzüm ezmekte kullanılan bir presi matbaacılığa uyarlama fikri geldi

Fakat bunları gerçekleştirecek sermayeden yoksundu ve bu buluşuna yatırım yapacak birisini bulması gerekiyordu Mainz’a geri dönen Gutenberg, 1448’de, kuyumcu ve avukat Johann Fust’u buldu Onu ikna etmek için önce bu problemleri halletmeyi başardı Fakat daha ilk kitaplarını basar basmaz Gutenberg ile Fust’un arasının açıldığını görüyoruz Fust, mahkeme açtığı davayı kazanmış, Gutenberg’in yaptığı ve kendisinin paralarını ödediği alet edevata el koymuş ve önce kendisi, ardından da damadı ile birlikte matbaayı işletmeye devam etmiştir

Gutenberg, Fust’un sağladığı imkânlarla bastığı Latince İncil’den sonra bir daha doğru dürüst kitap çıkartamamış, İstanbul’un fethinin ardından bastığı ve Avrupa’yı Osmanlı tehlikesine karşı uyaran “Türk Takvimi” (1454), bazı Endülijans mektupları (Hıristiyanlara cennette tapu satan belgeler) ve bazı dilbilgisi kitapları dışında pek fazla bir varlık gösterememiş, zaten hayatının son yıllarında görme melekesini kaybederek sefalete düşmüş ve son yıllarında bir başpiskoposun himmetiyle karnını doyurabilmiştir

Retrieved from "http://trwikipediaorg/wiki/Johann_Gutenberg"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Charles Darwin

Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Charles Darwin , sekiz yaşına geldiğinde annesini yitirdi Çocuğunun iyi yetişmesi yolunda hiçbir şey esirgemeyen babası, başarılı ve saygın bir hekimdi Dedesi , Erasmus DARWiN , evrim konusuyla ilgilenen tanınmış bir doğa bilginiydi Entellektüel bir çevrede büyüyen Charles, okulda parlak bir öğrenci değildi Öğretmenleri arasında ona "aptal" gözüyle bakanlar bile vardı Oysa bu bakış yüzeysel bir izlenimi yansıtmaktaydı Sıkıntı, Charles'in okul programıyla bağdaşmayan kendine özgü ilgilerinden kaynaklanıyordu Hayvanlara özellikle de böceklere derin bir ilgisi vardı Daha küçük yaşında onu saran bu ilgi, ileride belirginlik kazanan üstün gözlemleme yeteneğinin itici gücüydü

Üniversitede, ilk iki yılını alan tıp öğrenimi başarısız geçti Dönemin tartışma konuları arasında, canlıların kökeni sorunu ilgilendirmekte idiAma babası umudunu tümüyle yitirmek istemiyordu; hekim olmak istemeyen oğlunu hiç değilse din adamı olmaya ikna etti Edinburgh'dan Cambridge Üniversitesine geçen Darwin, burada da teoloji öğreniminin yanı sıra böcek toplama etkinliğini sürdürdü; oluşturduğu zengin koleksiyonla bilim çevrelerinin beğenisini kazandı Bu arada Botanik ve Jeoloji derslerini de izlemekten geri kalmadı Yirmi iki yaşında üniversiteyi bitirdi; ama kilisede görev almaya eğilimi yoktu Bir rastlantı aradığı olanak kapısını ona açtı Güney Amerika kıyılarından başlayarak uzun süreli bir araştırma gezisine çıkmaya hazırlanan kraliyet gemisi Beagle'e doğa araştırmacısı aranmaktaydı Botanik profesörünün tavsiyesi üzerine Darvin’e, masraflarını kendisinin karşılaması koşulu ile , bu görev verildi Ancak genç bilim adamının, babasının desteğini sağlaması kolay olmadı 1831 yılında başlayan gezide Darwin, beş yıl süren yoğun ve çetin bir uğraşla , dünyanın henüz bilinmeyen pek çok kıyı ve adalarında türlere ilişkin fosil ve örnekler topladıGözlemsel bilgiler edindi, notlar aldıDoğa onun için tükenmez bir laboratuardıÖzellikle Gallapagos ile kuşlar üzerindeki gözlemleri, değişik çevre koşullarında türlerin nasıl oluştuğu konusunda önemli ip uçları sağlamıştıKimi türlerin çevreyle uyum kurarak sürdürdüğü, kimi türlerin ise değişen çevre koşullarında uyumsuzluğa düşerek yok olduğu izlenimi kaçınılmazdıÜlkesine döndüğünde Darvin’in yapması gereken şey , topladığı bilgileri işlemek, evrim olgusuna , kanıtlara dayalı açıklık getirmektiNe var ki, bu kolay olmayacaktıBir kez toplanan gözlem verilerinin düzenlenmesi bile yıllar alacak bir iştiSonra, evrim konusu dikenli bir sorundu; yerleşik önyargılara ters düşmek kolayca göze alınamazdı

Darwin, incelemelerinden türlerin sabit olmadığını, uzun süreli de olsa, çevre koşullarına göre değiştiğini öğrenmişti Ama "evrim" denen bu değişimin düzeneği neydi? Bu soruya yanıt arayışı içinde olan Darvin’e, 1938'de okuduğu bir kitap ışık tuttu Thomas Malthus'un yazdığı Nüfus üzerine deneme adlı bu kitap, ilginç bir tez ortaya koyuyordu: Canlılar için yaşam, bir var olma ya da yok olma savaşımıdır; çünkü, hemen her çevrede nüfus artışı beslenme olanaklarını kat kat aşmaktadır Bu savaşımda güçlüler karşısında zayıf kalanlar yok olup gider; çevresiyle uyumsuzluğa düşenler elenirken, uyum kuranlar çoğalır 19yyın acımasız kapitalizminin "laissez faire et laissez passer" (Türkçe’si: Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler) sloganına da yansıyan bu düşünce, Darvin’in yirmi yıl sonra açıkladığı evrim kuramının özünü oluşturur: Doğal seleksiyon evrimin itici gücü, ilerlemenin dayandığı düzenektir

Evrimden ilk söz edenler ,MÖ6yy da yaşayan İyonyalı filozoflar olmuşturThales tüm nesneler gibi canlılarında sudan oluştuğunu savunmaktaydıDaha çarpıcı bir görüşü onu izleyen Anaximander'de bulmaktayız:"Canlıların kaynağı denizdirBaşlangıçta balık olan atalarımızdan bugünkü formumuza evrimleşerek ulaştık" Gene o dönemin bir başka filozofu, Herakleitus, canlıların gelişmesinde , aralarındaki çatışmanın rolüne değinirBunlardan iki yüzyıl sonra gelen antikçağın ünlü filozofu Aristoteles’te evrim düşüncesi daha belirgindirOnun görüşünde aşağıdaki ilginç noktaları bulmaktayız:

Canlıların en ilkel düzeyde kendiliğinden oluştuğu
Organizmaların basitten daha karmaşık formlara doğru geliştiği,
Canlıda organların ihtiyaca göre oluştuğu
Ancak ortaçağ teolojisinde bu tür düşüncelere yer yokturGerçek, kutsal kitaplarda açıklanmıştı Evrim düşüncesi bir sapıklıktı

Evrime bilimsel yaklaşım, Aydınlık çağının sağladığı göreceli özgür düşünme ortamını bekledi Bu alanda ilk adımı, Fransız doğa bilimci Buffon'un attığı söylenebilir Buffon, canlıların sınıflanmasına ilişkin Aristotales sistemini düzeltme ve geliştirme amacıyla çalışmaya koyuldu İlgilendiği konuların başında evrim geliyordu Fosil ve diğer kanıtlara dayanarak canlı türlerin evrimle oluştuğu görüşüne ulaşılmıştı Ama kilisenin sert tepkisiyle karşılaşınca , Buffon, "Kutsal kitapta bildirilenlere ters düşen sözlerimi geri alıyorum diyerek sessizliğe gömüldü

Ünlü İsveç botanikçi Linnaeus'un modern sınıflama yöntemine ilişkin çalışması, evrim düşüncesine destek sağlayan başka bir girişimdir Darvin’in dedesi Erasmus Darwin de , Buffon gibi, canlıların yaşam dönemlerinde edindikleri beceri veya özelliklerin yeni kuşaklara geçmesiyle evrimleştiği görüşündeydi Bu görüşü geliştiren Fransız doğa bilimcisi Lamarck ise, evrim konusunda oldukça tutarlı ilk kuramı oluşturdu Kısaca, "canlıların yaşam dönemlerinde kazandıkları özelliklerin ya da uğradıkları değişikliklerin (Bunlar çevre koşullarının etkisinde ortaya çıkabileceği gibi, organların kullanılış veya kullanılışsız nedeniyle de olabilir) kalıtsal yoldan yeni kuşaklara geçtiği " şeklinde özetleyebileceğimiz bu kuram, sağ duyuya yatkın görünmesine karşın , bilim dünyasında beklenen ilgiyi bulmadıKuramın olgusal içerik yönünden yetersizliği bir yana, bilinen kimi gözlemsel verilere ters düşmesi, benimsenmesine olanak vermiyordu Açıklama gücünü bugün de koruyan, daha kapsamlı ve tutarlı evrim kuramını Darvin’e borçluyuz1859'da yayımlanan " TÜRLERİN KÖKENİ " adlı yapıtta ortaya konan bu kuramın benimsenmesine ortam hazırdı Kısa sürede birkaç yeni basım yapan kitap, insanlığın dünya anlayışında eşine pek rastlanmayan köklü bir devrime kapı açmaktaydı Dönemin seçkin bilginlerinden THHuxley'in şu sözlerinin, çağdaşı pek çok bilim adamının duygularını dile getirdiği söylenebilir

Biz türlerin oluşumuna ilişkin, doğruluğu olgusal olarak yoklanabilir bir açıklama arayışı içindeydikAradığımızı "Türlerin Kökeni" nde bulduk Kutsal kitabın masalımsı açıklaması geçerli olamazdıBilimsel görünen diğer açıklamaları bulamıyordukDarwin kuramı her yönüyle bilimsel yeterlikte idi

Kuramın dayandığı iki temel nokta vardır :

Canlı dünyada, yeni türlerin oluşumuna yol açan sürekli ama yavaş giden değişim ;
Doğal Seleksiyon dediğimiz , evrim sürecini işler kılan düzenek
Birinci nokta, türlerin sabitliği varsayımını içeren yerleşik öğretiye ters düşmekteydiİkinci nokta , evrimin, tüm ereksel görünümüne karşın salt mekanik terimlerle açıklanabileceğini göstermekteydi

Darwin kuramının özünü oluşturan doğal seleksiyon , başlangıçtan günümüze değin , değişik eleştirilere uğramıştırBu nedenle, ilkenin öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekir

Darvin’in evrim kuramı, gözlenebilir üç olgu ve iki ilke içerirİlk olgu, üreme biçimleri ne olursa olsun , canlıların geometrik diziyle çoğalma eğilimidirİkinci olgu, bu eğilime karşın türlerde nüfusun aşağı yukarı sabit kaldığıdırDarwin, bu iki olgudan "yaşam savaşımı" ilkesine ulaşırÜçüncü olgu, canlıların (bir türü hatta bir aileyi oluşturan bireylerin bile ) az ya da çok belirgin farklılıklar sergilenmesidirYaşam savaşımı ilkesiyle birleşen bu olgu, Darvin’e temel ilkesi olan doğal seleksiyon kavramını sunarBelli bir çevrede farklı özellikler taşıyan bireyler arasında yaşam savaşımı varsa , doğal koşullara uyum bakımından, özellikleri üstünlük sağlayan bireylerin (veya türlerin) egemenlik kurması, diğerlerinin elenmesi kaçınılmazdırEvrim sürecinin dayandığı bu düzeneğe, tüm eleştiri ve uğraşlara karşın, daha geçerli diyebileceğimiz bir alternatif bulunamamıştırAyrıntılarında kimi değişikliklere uğramakla beraber, kuramın sürgit Darvinci kalmayacağını bir belirti ortada yoktur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Alexander Graham Bell (3 Mart, 1847 – 2 Ağustos, 1922)


İskoçya asıllı ABD'li bilimadamı, mucit ve sanayici Telefonu icat eden kişi olarak tanınır

Telefonun patentini 7 Mart 1876'da aldı İlk telefon şirketi olan Bell Telefon Şirketini 1877'de kurdu Bell Telefon Şirketi bugün ABD'nin en büyük şirketlerinden biridir Ayrıca kendi geliştirdiği fonograf için bir, hava araçları için beş, hidrouçaklar için dört ve selenyum piller için de iki patenti vardır

Telefonun mucidi Babası kendini sağır ve dilsiz insanların sorunlarıyla uğraşmaya kendini adamıştı Bu nedenle Bell, küçük yaştan itibaren, daha sonradan çok işine yarayacak olan ses bilgisi konusunda epey bilgiye sahip oldu Bell de kendini, sağır öğrencilerin, dolaylı olarak da olsa, seslerin dünyasını kavramaları ve yaşamalarına adadı ve ilk olarak Boston'daki Sağır ve Dilsizler Okulunda çalışmaya başladı Bell, telgraf şirketlerinin çıkmazı olan, bir hat üzerinde aynı anda yalnızca tek bir mesajın iletilmesi sorununa çözüm arayacak çalışmaya başlamıştı Başlangıçta çoklu bir telgraf geliştirmeyi istiyordu Bell, ses tellerinin ve kulak zarının titreşimlerinden yola çıkarak, insan sesindeki frekansı elde ederek, bunları elektrik sinyali biçiminde bir telden iletmenin olanaklı olup olmadığını araştırıyordu Bunun için de diyafram adı verilen bir aletle, yapay bir kulak zarı yaratmanın gerekli olduğu sonucuna vardı Diyafram, hem konuşma sesiyle titreşim oluşturabilecek, hem de elektrik akımı yaratan küçük değişikliklere tepki verebilecek kadar ince bir tabakaydı Tam ortasına da diyafram hareket ettikçe hareket eden bir manyetik zar yerleştirdi Ses titreşimleriyle oluşan değişiklikler, alıcı merkeze ulaştığında, alıcının diyaframında titreşime neden olarak, sinyalleri yeniden sese çeviriyordu En değerli patentlerden biri olan telefonun patentini Bell, 7 mart 1876'da, 29 yaş gününden dört gün sonra aldı İlk telefon şirketi olan Bell Telefon Şirketi de 1877'de kuruldu Bell yalnızca telefonun patentini almadı, o çok yönlü bir araştırmacı ve mucitti Kendi geliştirdiği fonograf için bir, hava araçları için beş, hidrouçaklar için dört ve selenyum piller için de iki patenti vardır Alexander Grahambell Aşırı büyük üç boyutlu kutu uçurtmaları kullanarak insan taşımayı başarmış ve bu çalışmaları sadece denemelerini yaptığı istasyonunda bulunan nehri kıyıdan kıyıya geçmek amaçlı kullanmıştır Grahambell kutu uçurtmadan esimlenerek ilk hidrofil botu yaratırken wright kardeşlerin uçak dizaynı çalışmaları 1 Dünya savaşı sonuna kadar devam etmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Bill Gates


1955 yılında doğdu Amerikalı girişimci Gates iki kişilik şirketini (Microsoft) başta gelen bir Bilgisayar Software (Yazılım) şirketine dönüştürdü Gates 20 yüzyılın son döneminde en başarılı şirket patronlarından biri oldu Seattle/Washington'da avukat bir babayla öğretmen bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Gates, henüz oniki yaşındayken özel bir okulda ilk informatik (bilişim) kurslarına gitti Okul arkadaşı Paul Allen ile birlikte boş zamanlarını çoğunlukla bilgisayar programları üzerinde çalışarak geçiriyordu

Yakınlarındaki bir şirketin büyük bilgisayarını para ödemeden kullanabilmek için, iki arkadaş kullanıcılar için yazılım hatalarını arayıp buluyorlardı Bu şekilde bilgisayar konusunda uzmanlaşan öğrenciler, 1972'de ilk şirketlerini (Traf-O-Data) kurdular Bu şirket bir trafik sayım ve kontrol sistemi için programlar üreterek hemen 20000 dolarlık satış yaptı Gates bundan bir yıl sonra TRW adlı silah işletmesinde staj gördü, ardından da babasının önerisi üzerine Harvard Üniversitesi'nde hukuk eğitimi almaya başladı
Kişisel bilgisayarlar 70'li yılların ortasında henüz gelişimlerinin ilk aşamasında bulunuyorlardı MITS şirketinin Altair adını verdikleri en önemli modeli henüz standart bir kullanma programına sahip olmayıp ancak tamamlanmamış bir işletme sistemine sahipti Gates ve Allen'ın, Altair için 1964'te geliştirdikleri program dili BASIC sayesinde bilgisayar kullanıcıları aletlerini kendileri programlayabiliyorlardı MITS firması genç araştırmacılardan pazarlama lisansını satın alarak kendilerine sistemi daha da geliştirmeleri için sipariş verdi Gates bunun üzerine tahsilini bırakarak Allen ile birlikte Albuquerque/New Mexico'da Microsoft adlı şirketi kurdu

Microsoft, kendini sebatla mikro bilgisayarlar için yazılımı geliştirmeye adayan ilk işletmelerden biridir Aradan kısa bir süre geçtikten sonra General Electric gibi şirketler, devamlı müşterileri arasında bulunmaktaydı Gates 1977'de, aletlerini BASIC ile donatabilmek amacıyla, Apple, Tandy ve Commodore gibi PC (Personal Computer - Kişisel Bilgisayar) üreticileriyle lisans sözleşmeleri imzaladı Ayrıca FORTRAN, COBOL ve Pascal gibi program dillerini geliştirmekle, Microsoft'a bir üstünlük ve uluslararası pazar yolunun kendilerine açılmasını (1978'den sonra ilkin Japonya olmak üzere) sağladı Gates 1979'da yalnızca 13 çalışanıyla yaklaşık 3 milyon dolarlık bir satış gerçekleştirebildi

1980'den sonra PC pazarına girip Gates'i bir PC işletme sistemi geliştirmekle görevlendirince, hızlı yükselişleri sürüp gidegeldi Microsoft'un kısa zamanda tasarladığı MS-DOS (Microsoft Disc Operating System - Diskli İşletme Sistemi) 80'li yıllarda dünya çapında satış rekorları kırdı (120 milyon nüsha) Gates akıllıca bir öngörüyle haklarını mahfuz tutarak diğer donanım üreticilerine de satış yapabildi Bunu izleyen zamanda giderek daha çok firma IBM ile bağdaşan aygıtları piyasaya sürünce, geliştirdikleri işletme sistemi bütün bilgisayarlar için standart hale geldi Bu arada 1000 çalışanı olan şirket, 80'li yılların ortasından sonra Avrupa'da şubeler kurdu Şirketin başkanlığını yürüten Gates, tutarlı ekip çalışmasına ve katı bir performans ilkesine önem veriyordu Bütün çalışanların performansları altı ayda bir değerlendirilmekteydi

Gates işletme sistemine paralel olarak uygulama programları alanında da son derece başarılı çalışmalar ortaya koyuyordu Multiplan Çizelge Hesap Programından (1982) sonra, 1983'te ilk kez fareyi (mouse) kullanan MS-WORD adlı metin işleme sistemini başlattı Özellikle WORD Avrupa'da çok satılırken, ABD'de Lotus 1-2-3 ve WordPerfect adlı rakipleri karşısında, ancak yavaş yavaş başarıya ulaşabildi

Microsoft'un yazılım alanındaki kesin başarısı, Apple şirketinin kendilerine verdikleri siparişle gerçekleşti Macintosh adını verdikleri örnek oluşturacak nitelikteki bilgisayar için çeşitli uygulama sistemleri (örneğin WORD ve Excel) geliştirildi Gates şirketini 1986'da anonim şirkete çevirdi Aradan çok geçmeden yalnız kendi payının (% 45) borsa değeri 1 milyar doların üzerindeydi
MS-DOS işletme sisteminin grafik bir iyileştirmesi olan WINDOWS'un geliştirilmesi çalışmalarına Gates 1985 yılında başlamıştı WINDOWS'u piyasaya sürdükten (1987) üç yıl sonra bir pazarlama kampanyasıyla başarılı oldular Microsoft bu sistemi sürekli olarak daha ileri program elemanlarıyla genişletiyordu Gates özellikle WINDOWSu daha basit ve daha kullanışlı bir biçime sokmaya önem veriyordu Microsoft 1993'te tartışmasız piyasanın lideriydi (yıllık ciro: 375 milyar dolar; borsa değeri: 20 milyar doların üstünde) Gates'in kişisel serveti yaklaşık olarak 7 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



Nostradamus



Nostradamus ya da gerçek ismiyle Michel de Nostre Dame 14 Aralık 1503 tarihinde, Avignon ile Arles arasında yer alan Saint - Remy de Provence'da dünyaya geldi Doğduğu ev halen görülebilir durumdadır Babası Jaume de Nostre Dame bir noterdi ve çocukluk arkadaşı olan Reyniére de Saint-Remy ile evlenmişti Nostradamus'un dedesi olan Jehan de Saint-Remy, Anjou kralı René'nin doktoruydu

Nostradamus'un babasının ataları, İsaşar adlı Yahudi kabilesinden gelmişlerdir Söz konusu kabilenin, eski Ahit'te adı geçen, birçok peygamberin bağrından çıktığı bir kabile olduğu ve İşaya, Yeremya ve Malaki ile Nostradamus arasında doğrudan bir kan bağı olduğu ifade edilir Nostradamus'un dedesi Jehan, yahudi mistizmi Kabbala ve astroloji ile yakından ilgiliydi Bu yüzden küçük Michel henüz altı yaşından itibaren bu ilimlerle ve o devirde çok önemli olan çeşitli otlar ve bitkilerle ilgili bilgilerle yetiştirildi

Genç yaşta Yunanca, Latince ve İbranice öğrenen Michel, dedesi öldükten sonra ailesi tarafından eğitimini tamamlaması için Avignon'a gönderildi Okulda, tabiat ilgili derin bilgileri ve olağanüstü hafızasıyla herkesi şaşırtıyordu Bir metni bir kez okuması yeterliydi; tek kelimeyi bile şaşırmadan baştan aşağı tümünü ezbere tekrarlıyordu

Avignon'daki okulda Latincesini hayli ilerletti ve 1521'de Montpellier Tıp Okuluna girdi O zamanlar astroloji, tıp öğrencilerine ek ders olarak okutuluyordu

Öğrenimine devam ettiği bu dönemde ortaya çıkan veba salgını her yeri kasıp kavuruyordu Michel De Nostre Dame, üniversiteyi terk etti ve dört yıl boyunca Narbonne, Taulouse ve Bordeaux kentlerinde yaşayan insanları tedavi etmek için uğraştı Ardından Montpellier'ye geri dönerek doktorasını aldı Hocaları onun bu salgın bölgelerinden nasıl olup da sağ çıkabildiğine şaşırıyorlardı

Diplomasını eline aldıktan sonra Languedoc ve Provence'da epeyce gezip durdu Hayatını doktorluk yaparak ve bir yandan da çeşitli makyaj boyaları, parfümler imal edip satarak kazanıyordu

Daha sonra Agen'e geldi Orada evlendi ve iki çocuğu oldu Ancak her ikisi de çok küçük yaşta öldüler Ardından 1539'da karısını da ani bir ölümle yitirdi Bunun üzerine orayı terk ederek, sekiz yıl boyunca Fransa ve İtalya'nın bazı yörelerini dolaşıp durdu

Durugörü yeteneği bu seyahatleri sırasında ortaya çıktı Anlatılanlara göre, günün birinde yolda rastladıkları genç bir keşişin yanına giderek önünde diz çöktü Yanındakiler hayretlerini gizleyemeyerek neden böyle garip bir davranışta bulunduğunu sormaları üzerine ise Papa'nın önünde diz çökülür yanıtını verdi O genç keşiş yirmi yıl sonra Papa IV Sixte diye tanınacak olan kişiydi Bu yıllarda Babil, Mısır ve Kalde'de majik çalışmaları da inceleme fırsatı buldu

1544'de Marsilya'ya gitti; çünkü orada veba salgını başlamıştı Ardından 1546'da salgının korkunç boyutlara ulaştığı Aix-en-Provence'a ve bunu takiben de Lyon'a gitti ve hastalıkla savaştı

1547 yılında kardeşi Berthard de Nostre-Dame kendisini Salon kentine davet etti ve onu genç bir dul ile tanıştırdı Hemen evlendiler ve Michel de Nostre-Dame bu küçük kente yerleşti Kırkdört yaşındaydı Ve çok şeyler görmüş, çok ıstıraplar çekmiş, hayatını insanlara adamıştı Salon'da doktorluk yapmaya devam etti; bir yandan da kadınlar için makyaj malzemeleri (boyalar, kokular) üretiyor, hastalar için yazdığı ilaçları da bizzat kendisi yapıyordu Boş zaman buldukça da durmadan yazıyordu Gezginci yaşamı sırasında buna pek zaman bulamamıştı

Seyyar satıcıların köylerde sattıkları yıllık almanaklar ve ardından da Yüzü Güzelleştirmek ve Renklendirmek İçin Boyalar ve Kokular isimli bir kitap yayınlandı

1555 yılının Mayıs ayında, kehanetlerinin ilk üç bölümü yayınlandı Bunlara Yüzlükler (Centuries) adı veriliyordu Nostradamus, kehanetlerini dörtlü mısralar halinde yazmıştı Bu dörtlüklerin yüz tanesi bir araya gelerek bir "Yüzlük" oluşturuyordu İlk üç yüzlükle birlikte oğlu Sezar'a yazdığı önsöz ve dördüncü yüzlüğe ait elli altı dörtlükte yayınlandı
Bunların büyük yankılar uyandırmasının ardından 1557 yılında yayınlanan yüzlüklerin sayısı yediyi buldu Kehanetleri Michel de Nostradamus'un kehanetleri adıyla yayınlanıyordu Yani Nostre-Dame adı, Nostradamus olarak değişmişti Birçoklarının bunun, asıl isminin Latincesi olduğunu düşünmelerine rağmen Nostradamus Latince'de bizde olanı veriyoruz anlamına gelmektedir, yani bunun bir tebligat, bir ifşaat olduğu kastedilmektedir

Ününün iyice yayılması üzerine Fransa Kralı'nın daveti ile Paris'e gitti Kraliçe'ye çocukları ile ilgili kehanetlerde bulundu Saray ve çevresine mensup kişilere horoskoplar çizdi, kehanetlerde bulundu Kraliçe o kadar etkilenmişti ki, bir gün kahini Salon'daki evinde bile ziyaret etmişti Ancak Nostradamus gut romatizması ve su toplaması ile giderek hastalanıyordu

Ve Nostradamus 1/2 Temmuz 1566 gecesi, 62 yaşındayken, yerel papaza bir akşam önce söylediği ve 141 kehanette belirttiği gibi öldü:

Kralın armağanını aldıktan sonra
Bir saray dönüşü, verecek son soluğunu
En sevgili dostları, yakınları yatağının
Ve sedirin başında; ölmüş bulacaklar onu

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...

Eski 08-16-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Yön Verenler - Tarihe Yön Verenler Hakkında...



William Shakespeare




İngiliz tiyatro yazarı ve şairidir Bir tüccarın oğlu olan William Shakespeare, on sekiz vaşındayken, Anne Hathaway'le evlenip, bir süre sonra Londra'ya gitti Önce tiyatro oyunculuğu yapıp, daha sonra ünlü ''Globe'' ve ''Blackfriars'' tiyatrolarına ortak oldu Başkalarının yazdığı oyunları düzelterek oyun yazarlığına ilk adımını atıp, kısa süre sonra kendi oyunlarını yazmaya başladı Veba hastalığı çıkınca Londra'dan ayrıldıysa da, 1954'te dönerek, 1613'e kadar Londra'da yaşadı

Ilk uzun şiiri Venüs ile Adonis (1593), Lucretia'nın Kaçırılışı (1594) ve çok büyük bir yaratıcı anlatım özellikleri taşıyan, sanat ve yaşama ilişkin felsefesinin, duygularının, kuşkularının ve insan olarak tutkularının anlaşılmasında anahtar görevi yapan 154 sone yazmış olan William Shakespeare, gelmiş geçmiş en büyük tiyatro yazarlarından biri sayılır; büyüleyici, zengin ve yüce dili nedeniyle oyunlarını "şiirsel dramalar'' diye nitelendirenler bile olmuştur

Bazı oyunları, yalnız şiirsel biçimleriyle değil, bütün öğelerindeki derin ve geniş insan yapısı anlayışıyla da büyüleyicidir William Shakespeare, aşağılık şeyleri ve soylu şeyleri, masumluğu ve vahşiliği, komik olayları ve çok ciddi olayları gözler önüne sermeyi, günlük olaylardan alışılmamış olaylara rahatça geçmeyi bilmiş, halktan olsun, soylu sınıftan olsun, bütün insan ve toplum tiplerini gözler önüne sermeyi başarmış, hem bireysel, hem toplumsal düzeydeki ahlak sorunlarıyla ilgilenmiştir

Her çeşit insan çılgınlığının ve girişiminin anlatılması ve betimlenmesinden çok yaşamın yaratıcısı olan doğayı sergilemeye çalışmıştır Bazen insan dünyasını daha karanlık, acımasız ya da gülünç yanlarıyla anlatmışsa da, temelde, yaşamı bütün görünümleriyle yüceltmiştir

William Shakespeare'in yapıtları üç göbekte toplanabilir: Tarihsel dramlar, komediler, trajediler İlk yapıtları Henry IV (1590,1592), Richard'ın Faciası (1596) ve Henry V'te (1598) siyasal temaları işleyerek iktidarın halk yararına kral tarafından kullanılması sorununu ele alınmıştır

Bir Yaz Gecesi Rüyası (1595), Kuru Gürültü (1598), Beğendiğiniz Gibi (1599), On ikinci Gece (1600-1601), İyi İten Her Şey İyidir (1602) gibi komedilerinde, hem olağanüstü bir mizah duygusu ortaya koymuştur, hem de insanların kusurlarını gözler önüne sermiştir

Basit bir çizgi çevresinde gelişen ve mutlu sonla biten bu komediler, insanların çılgınlıklarını alaylı bir çerçeve içinde vurgulamayı bilen eleştirici bir zekanın ürünüdür Venedik Taciri (1596) ve Kısasa Kısas (1604) gibi komedilerindeyse, acıklı olaylara da rastlanır Ama özellikle, trajedileriyle ünlüdür: Romeo ile Jülyet (1594-1595), Jül Sezar (1599), Hamlet (1600), Othello (1604), Macbeth (1605), Kral Lear (1606), Coriolanus (1607)

alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.