Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #31 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN İKİNCİ MAHMUD Şiiri, edebiyatı ve bilimi seven, halk arasında dolaşmayı ve onların dertlerini dinlemeyi gerekli gören, tarihimizin en yenilikçi liderlerinden olan Sultan İkinci Mahmud, Osmanlı Devleti'ni gerek sosyal bakımdan, gerekse uygarlık açısından ileri bir ülke yapmaya çalıştı (93) Sultan Mahmud’un felaketli meş’ûm saltanatı son bulmuş ve çektiği korkunç acılar –devletin içte ve dışta çektiği sıkıntıların etkisiyle- ve ızdırablara zâten ince hastalıktan muzdarip bünyesi de tahammül edememiş ve 31 senelik bir hükümdarlıktan sonra 54 yaşının içinde âhirete göçmüştür (30 Hazîran 1839/17-18 Rebîülâhir 1255, Pazartesi gecesi)(94) Türbesi, Çemberlitaş Divanyolu Caddesi üzerindedir (95) 93-http://iktibasnet/metinphp?seri=1480&gonder=tefrika*17*0*tarih 94-[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız] 95-Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, c3, s415 |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #32 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN BİRİNCİ ABDÜLMECİD 22 yıllık saltanatı süresince çok büyük iç ve dış gailelerle uğraştı Devlet kademelerini ele geçiren, İngiliz, Fransız ve Rus yanlısı sözde devlet adamlarının verdiği zararları en aza indirmek için çok çalıştı Sadrazamlık makamına kadar çıkan bu işbirlikçilerin dayatması sonucu çıkarılan kanunlarla, Avrupa’daki şer odaklarınca plânlanan pek çok değişiklik yürürlüğe konuldu Bunlarla gözleri boyadılar Bu senelerde Avrupa’da, fizik, kimya üzerinde dev adımlar atılıyor, yeni buluşlar, ilerlemeler oluyor, büyük fabrikalar, teknik üniversiteler kuruluyordu Osmanlılarda bunların hiçbiri yapılmadı Hatta, Fatih devrinden beri medreselerde okutulmakta olan fen, matematik derslerini büsbütün kaldırdılar Din adamlarına fen bilgisi lâzım değildir diyerek, kültürlü, bilgili âlimlerin yetişmelerine engel oldular Düşmanların yaldızlı reklamlar ve sahte dostluklarla örtmeğe çalıştıkları imha hareketlerini, herkesten önce anlayan sultan, çok zaman sarayında hüngür hüngür ağlardı Memleketi, milleti kemiren düşmanlara karşı koymak için tedbirler arardı (96) Ricâlinin devlet şuurundan yoksunlukları, yabancı müdâheleleri, halkın hükûmetine duyduğu nefret onu hûzursuz etmiş; devrinde vücûd verilen tasarrufların yanlışlığı, ecdadının yolundan sapmalar, rakik vicdanında derin bir acı tevlîd etmiş; saraya üşüşen Avrupalı sefirlerin tazyikiyle iş başına getirdiği devlet adamlarının, devletin temelini dinamitleyen icraatlarına engel olamamanın verdiği üzüntüsiyle, nefsini kahredici bir yola girmesine ve genç yaşta ölümüne sebep olmuştur (97) Lübnan hâdiselerinin netîceye bağlanmasından kısa bir müddet sonra 21,5 senedir saltanatta bulunan, henüz 39 yaşındaki sultan, yakalandığı ince hastalıktan kurtulamayarak vefât etmiştir (25 Hazîran 1861/16 Zilhicce 1277, Salı, Saat 3)(98) Sultan Abdülmecid, Yavuz Sultan Selim'in türbesi yanındaki mezarına defnedildi Ecdâd-ı îzâm içinde en ziyâde Yavuz Sultan Selîm’i severdi ve ona pek ziyâde hürmet ederdi Binâenaleyh türbesini anın türbesi yanında binâ ettirmiş idi Fakat bunun daha yüksek bina edilmiş olduğunu görecek “Yavuz Sultan Selîm gibi bir pâdişâh-ı zişânın türbesinden yüksek kubbe yaptırmak hilâf-ı edebdir” Diyerek, daha alçak olarak tekrar binâ etdirmiş idi Bahtı kavî, tâlii yâver, kadirşinâs, bendeperver bir pâdişah-ı merâhim-güster idi (99) 96-Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, c3, s411 97-Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, c3, s414 98-[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız] 99-[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız] |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #33 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN ABDULAZİZ HAN Mustafa Reşid Paşa’nın yetiştirdiği mükemmel bir diplomat olan Ali Paşa’nın Eylül 1871’de vefat etmesi, Osmanlı Devleti açısından içte ve dışta tam bir yıkım oldu Osmanlı Devleti’nin kaht-ı ricâl devri başladı Artık devlet, kültürlü ama vasıfsız bir sadrazam olan Mahmûd Nedim Paşa’nın; Mısır Hidivlerine dış borçlanma yetkisi vererek Mısır’ı İngilizlere bir nevi satan Mithad Paşa’nın ve tam bir cani olup Amerikalılardan açıkça rüşvet alan Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın elinde kalmıştı 1876’da Mithad Paşa ve ekibinin akılsız tasarruflarından dolayı, dış borçlar 200 milyon altını geçiyordu Rus Büyükelçisi Kont İgnatiyev’in tahrikleri ve Sadrazam Mahmûd Nedim Paşa, Adliye Nâzırı Mithad Paşa ve Ticâret Nâzırı Mahmûd Celâleddin Paşa’nın menfaatleri uğruna, Ekim 1875’de 6 Ramazan Kararnâmesi diye bilinen ve istikraz faizlerini % 50 indiren kararnâme ilan edildi Avrupa Devletleri ayağa kalktı Bu arada Hersek ve Bulgaristan isyanları da alabildiğine genişleyerek devam ediyordu Rusya’nın tahriki ile 6 Mayıs 1876’da Almanya ve Fransa’nın Selanik Konsolosları katledilince tansiyon fevkalade yükseldi Devleti içte ve dışta rezil eden Mithat Paşa ve ekibi, suçu Sultân Abdülaziz’e yıkarak onu hal’ etmeye karar verdiler İngiltere’yi arkalarına almışlardı ve onlardan para desteği alıyorlardı Önce rüşvet vererek, üniversite talebeleri demek olan talebe-i ulûmu ayaklandırdılar Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ni yıkan ve tarihe 4 büyükler yahut Hal Erkânı diye geçen dört vasıfsız adam devletin en önemli makamlarına geldiler (11 Mayıs 1876): Mütercim Rüşdi Paşa sadrazam, Hüseyin Avni Paşa serasker, Mithad Paşa devlet nâzırı ve ehliyetsiz müfsid imam diye bilinen Hasan Hayrullah Efendi Şeyhülislâm oldular Abdülaziz’in devlete verdiği yeni şekil ve özellikle de yeni donanmadan korkan İngiltere, kuklası olan Mithad Paşa’yı kullanarak Padişah aleyhindeki her hareketi takip ediyordu 30 Mayıs 1876’da Harbiye Mektebi kumandanı Süleyman Paşa, çoğu Türkçe bilmeyen iki tabur askeri kandırarak Dolmabahçe Sarayı’nı bastı ve Padişah’ı tahttan indirdi Hal’ fetvâsını Padişah’ın şuurunun bozukluğuna dayandıran Şeyhülislâm ise, hırsının esiri ve inkılabcıların oyuncağı olmuştu Padişah hal’ edilmekle kalmadı; Dolmabahçe Sarayı tam manasıyla yağmalandı Hüseyin Avni Paşa, hem hırsız ve hem de namussuz biri idi Askere bahşiş dağıtılarak memnuniyetsizlikler bastırıldı Artık 30 Mayıs 1876 tarihinden itibaren, bütün bu olup bitenlerin arkasında olan ve Osmanlı Padişahları arasında mason olduğu bilinen V Murad Osmanlı tahtında oturuyordu Sultân Aziz, 461876 tarihinde yani hal’ından 5 gün sonra, Hüseyin Avni Paşa’nın kiralık katilleri eliyle, kol damarları intihara benzeyecek şekilde kesilerek şehid edildi ve resmen intiharmış gibi gösterildi (100) İntihar değil cinayet! Sultan Abdülaziz Han, kendisinden bir tas sıcak çorba ve bir dilim ekmeğin bile esirgendiği Topkapı Sarayı’nda 3 gün kaldıktan sonra, burada karşılaştığı uygunsuz davranışlar ve içinde bulunduğu mahrumiyet sebebiyle, yeğeni yeni padişaha bir mektup yazmıştı O zamanki gazetelerde de yer alan bu tezkiresinde, yeni padişahı tebrik ediyor ve başarılı hizmetler temenni ediyordu Satır aralarında kendisini bu hâle, yine kendi eliyle silâhlandırdığı askerin getirdiğinden söz ediyor ve bu ızdıraplı yerden alınarak şartların daha iyi olduğu başka bir mekâna nakledilmesini talep ediyordu İhtilâlciler padişahı öldürmeyi zaten kafalarına koymuşlardı Mahpus da olsa sevilen bir hükümdarın yaşaması, kendi varlıklarının devamı açısından sakıncalıydı Aklını kaybetti diye fetva çıkarıp tahtından indirdikleri kimsenin, gayet mantıklı cümlelerden meydana gelen mektubunun basında yer alması, onlar için son derece tedirgin edici bir durumdu Kendilerine yalan söylenerek ihtilâle alet edilen ordu mensupları ve uydurma bir fetva ile kandırılan halk arasında kıpırdanmalar başlamıştı İkinci bir Yavuz gözüyle bakılan ve kendisinden çok şey beklenen eski padişahın düştüğü duruma milletin yüreği yanıyordu Hatta hemen türküler yakılmış halk arasında dalga dalga yayılmaya başlamıştı: Seni tahttan indirdiler, Beş çifteye bindirdiler, Topkapı’ya gönderdiler, Uyan Sultan Aziz uyan, Kan ağlıyor bütün cihan Artık ihtilâlciler için durum tehlikeli bir noktaya gelmiş, onu ortadan kaldırma konusundaki kararlarını çok acele uygulamaya koymaktan başka çare kalmamıştı Özellikle ihtilâlin elebaşısı Serasker Hüseyin Avni Paşa, yönetimi bütünüyle ele geçirmişse de yeni padişahın emrine karşı gelinememiş ve Sultan, 2 Haziran sabahı erkenden, yine bütün aile fertleriyle birlikte Ortaköy’deki Feriye Sarayları’nın Feriye Karakolu bitişiğindeki bölümüne nakledilmişti Sarayın bu bölümünün biri hariç bütün kapıları iptâl edilmiş, bir tabur asker ile sıkı bir koruma sağlanmıştı Bu mekânda geçirdiği 48 saat süresince Sultan Abdülaziz Han kapatıldığı odada sürekli ibadet etti ve Kur’an-ı Kerim okudu Yanında, tahttan indirildiği gün pelerininin altına soktuğu ve bu ana kadar yanından ayırmadığı ve kimsenin de istemeye cesaret edemediği, büyük amcası Sultan Üçüncü Selim Hanın tarihî palasından başka silâhı yoktu Başına gelecekler sanki içine doğuyordu Sevgili annesi Pertevniyal Valide Sultan ile bu beş gün içinde kaç defa dertleşmişlerdi Bunlar er geç kendisine bir zarar vereceklerdi Hüseyin Avni Paşa, padişahın ihsan-ı şahanesi Kuzguncuk’taki yalısının bir penceresinden diğerine koşuyor, elindeki dürbünüyle karşı kıyıdaki sarayı gözlüyordu İhtilâl sabahından farklı olarak bu defa yalnızdı Daha önceden plânlandığı gibi cinayetten sonra ortalığı velveleye vermeleri söylenen hazinedar kalfaların çıkaracağı gürültü için kulağı kirişte bekliyordu 4 Haziran sabahı saat 9:30’da, daha önceden bahçıvan kadrosuyla saraya sokulan ve 100 altın maaş bağlanan Cezayirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan ile Mabeyinci Fahri Bey, Sultan’ın odasına daldılar Binbaşı Necip ve Ali Beyler yalın kılıç kapının iç tarafında, Reyhan ve Rakım adındaki harem ağaları da dışarıda bekliyorlardı Üzerindeki gece elbiseleriyle sedirde oturan padişah hücuma geçen katilleri görünce bir an şaşalamıştı Pehlivanlardan biri bir dizine diğeri öteki dizine çökmüş, Fahri Bey de kollarıyla arkadan sarılmıştı Üçüncü pehlivan Yozgatlı Mustafa, Fahri Beyin kendisine verdiği keskin bir çakıyla padişahın önce sol, sonra da sağ bileğini kesivermişti Sultan Abdülaziz Han bileklerindeki derin kesiklerden kanlar fışkırırken “Aman Allah’ım!” demiş ve kendinden geçmeye başlamıştı Katiller odada 5 dakika kadar kalmışlardı İşlerini şimşek hızıyla bitirmişler ve kimisi pencereden, kimisi sofadan geçerek ana kapıdan yandaki karakola kaçmışlardı Fahri Beyle iki harem ağası ise saray odalarına dağılmışlardı Hüseyin Avni Paşanın saraydaki diğer casusları Arzı Niyaz, Ebru Nigâr ve Ebru Keman Kalfaların ortaya çıkıp görevlerini yapma zamanı gelmişti Padişahın bulunduğu odaya gireceklerine müthiş bir vaveylâ kopardılar Hatta bazı pencerelerin camlarını kırdılar Boğaz’ın esintisi bu sesleri karşı kıyıya ulaştırdığında, Hüseyin Avni Paşa kendisini münasebetsiz bir zamanda ziyarete gelen Bursa Valisi Veliyyüddin Paşayı başından savmakla meşguldü İşyerine gelip gitmesi için padişahın Serasker’e hediyesi olan gösterişli Beş çifte, 10 tane kürekçisiyle zaten harekete hazır bekliyordu Hüseyin Avni Paşa karşı kıyıdaki çığlıkları duyar duymaz kayığa atladı ve büyük bir hızla 10 dakikada saraya ulaştı Bu arada saklandığı yerden çıkan Fahri Bey kapıyı kırdırmış ve Valide Sultan ile birlikte padişahın odasına girmişlerdi Ortadaki masanın üzerinde Yusuf Suresi açık bir Kur’an-ı Kerim duruyordu Sultan Abdülaziz Han bileklerinden kanlar akan ellerini annesinin göğsüne koymuş “Allah! Allah!” diye inliyordu Efendilerinin durumuna yanan saray mensuplarının feryatları, rollerini oynamaya devam eden harem ağaları ve hazinedar kalfaların çıkardığı gürültülere karışmıştı Bu arada Hüseyin Avni Paşa ve Donanma Kumandanı Arif Paşa odaya girmişlerdi Saatler 9:45’i gösteriyordu Hüseyin Avni Paşa her zamanki gibi soğukkanlılıkla orada da yönetimi eline almıştı Kadınları odadan çıkarmış, daha can vermemiş padişahı çağırdığı askerlerle yandaki karakol binasına taşıtıvermişti Bu arada çevresindekilere “Sultan Aziz vefat etti Makasla kollarını kesmiş Şimdi doktorlar gelip rapor tutacak Padişahımız efendimiz nereyi irade buyururlarsa oraya gömeceğiz İşi uzatmamak lazımdır” gibi sözler söylemeye başlamıştı bile Sultan, karakol binasının alt katında, kahve ocağının karşısında erlerin oturduğu minderlerin üzerine yatırılıvermişti Bu arada Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa ve Mithat Paşa da karakola gelmişlerdi Padişah can çekişirken üç paşa ve yardakçıları gelip, (Bizi azl et!) diyerek alay ediyorlardı Sultan Abdülaziz Han gözlerini bunlara dikerek yürek yakıcı bir şekilde can vermişti Hüseyin Avni Paşa bizzat kendi elleriyle pencerelerden birinin perdesini koparmış ve eski padişahın bütün vücudunu bununla örtmüş, gelen hiçbir doktora cesedi muayene ettirmemişti Rapora imza koyan doktorlardan çok az bir kısmı sadece kesilmiş bileklerini görebilmişti (101) Ölüm raporunu imzalamak istemeyen iki doktordan birini Avni Paşa hemen Trablusgarp’a sürdü Diğerinin de apoletlerini söktü Üç pehlivana maaş bağlanarak gerçeği açıklamaları önlendi Sultan Abdülaziz'in naşını yıkayan imamlar, sonradan verdikleri ifadelerde, Sultanın iki dişinin kırık olduğunu, sakalının sol tarafının yolunduğunu, sol memesinin altında büyük bir çürüğün bulunduğunu belirtmişlerdir Pehlivanlar da, yaptıklarını sonra itiraf etmişlerdir İsmail Hami Danişmend, 5 ciltlik İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı kitabında Sultanın ölüm sebebinin intihar olmayıp, cinayet olduğunu 31 delil ile izah etmektedir İntihar eden bir kimsenin iki bileğini küçük bir makasla kendisinin derince kesmesi adli tıbba göre mümkün değildir Sultanın cenazesi 5 Haziran 1876 günü büyük bir merasimle kaldırıldı Babası Sultan İkinci Mahmud Hanın Çemberlitaş'taki türbesine defnedildi (102) Otuz ikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han çok dindar bir padişahtı Ve ömrü boyunca namazını hiç terk etmemişti Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi’nin daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinde ne olur ne olmaz diyerek tedbirli davranıp, abdest suyunu dahi beraberinde götürmüştü Daha sonraları menfaati zedelenen bazılarınca, cinayet şebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verilmişti Abdülaziz’in vefatını öğrenen İstanbul halkı çok sevdikleri padişahları için “Babamız öldü!” çığlıklarıyla sokaklara dökülmüşlerdi (103) 100-http://wwwosmanliorgtr/osmanlisultanlari-5-241html 101-http://iktibasnet/metinphp?seri=1033 102-http://wwwtarihonlineorg/2008/05/sultan-abdllaziz-han-ve-pheli-lmhtml 103-http://wwwnurforumorg/forum/indexphp?topic=56820 |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #34 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN BEŞİNCİ MURÂD Sultan Beşinci Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz'in yerine 30 Mayıs 1876'da padişah oldu Ancak, Osmanlı Devleti'ni kurtarmak için meşrutiyetin kurulmasını isteyen, bu düşünce ile tahta güvendikleri bir hükümdar getiren aydınların umudu yine kırılmıştı (104) Tahta çıktıktan sonra, Yeni Osmanlılar Cemiyetinin emirleriyle hareket eder olmuştur Sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa, Serasker Hüseyin Paşa ve Mithad Paşa umduklarını bulamamış ve halk nezdinde olup bitenler konuşulduğundan dolayı, halk desteğini kaybetmişlerdir V Murad’ın aklî melekesi zaten karışık olduğundan, amcası Abdülaziz’in hal’i ile ilgili ayrıntılı bilgileri öğrenince iyice sağlığını kaybetmiştir Nihâyet 15 Haziran 1876 gecesi, Girit isyanını görüşmek üzere toplanan vükelâ meclisini basan Sultân Abdülaziz’in kayınbiraderi ve hünkâr yaveri olan Binbaşı Çerkez Hasan, tabancasını çekerek Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı, Hâriciye Nâzırı Râşid Paşa’yı ve bazı görevlileri öldürmüştür(105) Mithat Paşayı kovaladı ise de, aşçının dolabına saklanan paşa ölümden kurtuldu Yaralı yakalanan Hasan Bey, ertesi gün Beyazıt Meydanı’nda idam edildi (106) Olaydan etkilenen V Murad’ın durumu iyice bozulmaya başlayınca, uzmanlardan hastalığı ile alakalı rapor alınmış ve buna dayanılarak verilen fetvâ ile 31 Ağustos 1876 tarihinde hal’ına karar verilmiştir Daha sonra sıhhatine kavuşmuş ise de, II Abdülhamid’in hem iyi davranması ve hem de tedbirler alması sebebiyle devlete zarar verememiştir(107) 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos 1876 günü indirildi Tahttan indirildikten sonra, ailesiyle Çırağan Sarayı’na yerleştirildi Orada 28 yıl daha yaşadı Daha sonra hastalığı geçerek iyileşti Vaktini okumak ve torunlarını okutmakla geçirdi Sultan Beşinci Murad, 29 Ağustos 1904 tarihinde (108) şeker hastalığından(109) vefat etti ve annesi Şevk-Efza Kadın Efendi'nin Yeni Cami'deki türbesine defnedildi (110) 104-http://wwwttkorgtr/indexphp?Page=Print&SayfaNo=127&Yer=Stand artSayfa 105-Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s262-262 106-http://iktibasnet/metinphp?seri=1483&gonder=tasnif*8*hepsi*0*ta rih 107-Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s263 108-http://iktibasnet/metinphp?seri=1483&gonder=tasnif*8*hepsi*0*ta rih 109-Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s262 110-http://iktibasnet/metinphp?seri=1483&gonder=tasnif*8*hepsi*0*ta rih |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #35 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hâl heyeti karşısında sultanın vakur ve soğukkanlı tutumunu hadisenin canlı şahidi kızı Ayşe Sultandan dinleyelim: 'Cevat Bey içeri girerek Millî Meclis'ten heyet geldiğini haber verdi Babam 'Buyursunlar' dedi Başkâtip önde olarak gelen heyet içeri girdi Dört kişi idiler Babamın karşısına sıra ile durup kısa birer selâm verdiler Babam mukabele etti Gelenler Arnavut Esat Toptanî, Laz Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karaso Efendi idi Başta duran Esat Toptanî yekten, - Millet seni azletti, dedi Babam metin ve gür bir sesle, - Zannedersem hâl'etti demek istiyorsunuz Pek âlâ! Buna gösterilen sebep nedir, diye cevap verdi O zaman ikinci askerî şahıs ki bunun da Arif Hikmet Paşa olduğunu sonradan öğrendik, fetva suretini okumaya başladı Fetva şöyle başlıyordu: - 'İmam-Müslimin olan Zeyd bazı mesail-i mühimme-i şer'iyyeyi Kütüb-i şeriyyeden tayy ü ihraç ve kütüb-i mezkûreyi men ü hark ü ihrak' Bu 'Kütüb-i şerr'iyeyi hark ü ihrak' yani şerî kitapları yırtıp yakma sözleri geçince babam yüksek sesle, - Ben hangi kütüb-i şeri'yyeyi yakmışım Hasbunallah derim, dedi ve fetvayı sonuna kadar dinledi Fetvanın okunması bitince: - Bu kararı hangi makam verdi, diye Arif Hikmet Paşa'ya sordu Arif Hikmet: - Meclis-i Millî, diye cevap verdi Bunun üzerine babam: - Ya öyle mi, dedikten sonra şu sözleri söyledi: - Otuzüç sene millet ve devletim için, memleketimin selâmeti için çalıştım Elimden geldiği kadar hizmet ettim Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek De Resulullahtır Bu memleketi nasıl buldumsa öyle teslim ediyorum Hiç kimseye bir karış toprak vermedim Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk'ın takdirine bırakıyorum Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetlerime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak oldular (111) Neticede Meclis’i toplayan İttihâdcı Tal’at Bey, 27 Nisan 1909 tarihinde, silah tehdidi altında Meclis’den hal’ kararını çıkardı ve içinde hiç Müslüman Türk bulunmayan dört kişilik heyetle (Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni Komitecisi Aram Efendi, Arnavud Es’ad Toptani Paşa ve Gürci Ârif Hikmet Paşa) hal’ kararını II Abdülhamid’e tebliğ ettirdi Böylece Osmanlı Devleti’nin yıkılış trendi, maalesef hız kazanmıştı (112) 13 Nisan 1909’da Selânik’ten toplanan Bulgar, Sırp ve Yunan yağmacılar İttihat ve Terakkî tarafından İstanbul’a gönderildi Kumandanlar padişaha gelerek, Hareket Ordusu denilen bu derme çatma kuvveti kolayca dağıtabileceklerini beyan ettiler Ama o, Müslümanı Müslümana kırdıramayacağını söyledi Bu çapulcu sürüsü, 11 gün boyunca İstanbul’da terör estirdi Sonuçta, İttihat ve Terakki’nin başı Talât Bey, Meclisi tehdit ederek “tahttan indirme” kararı aldırdı Padişah 27 Nisan 1909’da ailesiyle birlikte trenle Selanik’e götürüldü 1912’de Beylerbeyi Sarayı’na getirildi (113) ) Bunu İttihâdcıların zayıf siyâsetleri ve en önemlisi de dindeki zaafları sebebiyle, Arabistan’da Şerif Hüseyin Paşa’nın başlattığı Arab İsyanı takip etti (Haziran 1916) 1913’de İttihâdcıların takip ettiği Türkçülük siyâseti, Suriye’de Azımzâdelerin başını çektiği Fransızlarla ittifak hareketini doğurdu Neticede Osmanlı Devleti bütün cephelerde mağlup oldu Bu acıya dayanamayan II Abdülhamid, (114) 10 Şubat 1918’de vefat etti Ertesi gün kılınan namazdan sonra, devrindeki mutlu günlerin özlemiyle yanan İstanbul halkının gözyaşları arasında, dedesi Sultan İkinci Mahmud’un Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi (115) 111- [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız] 112-http://wwwosmanliorgtr/yazi-5-243html 113-http://iktibasnet/metinphp?seri=1484&gonder=tasnif*8*hepsi*0*ta rih 114- [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız] 115-http://iktibasnet/metinphp?seri=1484&gonder=tasnif*8*hepsi*0*ta rih |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #36 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıSULTAN MEHMED REŞAD İhtiyar Sultan, senelerden beri rahatsızdır Sık sık böbrek sancıları çekmektedir Son olarak sancıları iyice artınca, tedavi ettirilip mesanede taş teşhisi koyulup ameliyat edilmesine karar verilir Bütün hazırlıklar yapılır ve güçlükle ameliyat masasına getirilir Orada, kıbleye teveccüh edip ellerini açarak, insanın rikkatine dokunan şu duayı yapar: “Yarabbi! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderatını hayırlara tahvil et! Eğer milletim ve memleketim için zararlı olacaksam beni bu ameliyat masasından kaldırma!” diyerek bütün samimiyetiyle Rabbine münacatta bulunan vatansever bir padişahtı Etrafında bulunanlarla ve doktorlarla helalleştikten sonra cesaret ve metanetle ameliyat masasına yatar Yakınları, ameliyat sırasında Padişah’ın: “Yarabbi ümmet-i Muhammed’i ağlatma, bana da bu acıları çektirme” diye sayıkladığını naklederler Ameliyattan sonra kendisini tebriğe gelenlerin, “Mâşâallah! Büsbütün iyileştiniz Artık yüz seneden fazla muammer(ömürlü) olursunuz” gibi sözlerine Sultan Reşad: “- Ne kadar yaşayacağımızı biz bilmeyiz Ancak Cenab-ı Hakk bilir! Mukadder ne ise ömrümüz o kadar olur! Yalnız diyebiliriz ki Bin yıl yaşasak yine cihan bu, Gerdiş bu, zemin bu, asûmân bu!” diye cevap verir Sultan Reşad ameliyattan bir gece evvel de oldukça enteresan bir rüya görür: Rüyasında, oturduğu odanın kapısı açılır ve içeri Arap kıyafetinde biri girip Padişahın yanına oturur Hünkâr kendisine ‘Siz kimsiniz?’diye sorunca, gelen şahıs da “Ruhunuzu kabza geldim” cevabını verir Bu sırada Padişah boynu bükük ve mütevekkil bir vaziyette beklerken aynı kapıdan iki güvercin gelerek, gelen şahsa: “O’nun ruhunu alma, bizim ruhumuzu al” derler Bu esnada Padişah uyanır Sabahleyin nöbetçi bulunan Musahip Şakir Ağa’yı çağırır ve: “Beşiktaş sarayına git, kuşçubaşıyı bul Benim sevdiğim iki güvercin vardır; her birini ayrı kafeslere koyarak sana teslim etsin, onları bana getir” diye emreder Ağa hemen kuşçuyu bulup birlikte kuşhaneye giderler Kuşhaneden içeri giren kuşçubaşı ile Şakir Ağa bir de ne görsünler? Padişahın irade buyurduğu kuşlar ölü değil mi? Tabii kimsenin rüyadan haberi olmadığı için bu kuşların ölümü keyfiyeti fena halde kendilerini ürkütür ve bir türlü huzura çıkıp bu hakikati söylemeye dilleri varmaz Neden sonra Padişah, ağanın gelip gelmediğini sorduğu zaman, ağanın eli boş döndüğünü görünce ondan evvel kendisi: — Kuşlar ölmüş değil mi? der Ağa önüne bakarak: ‘Allah ömr-i şahanenizi müzdad buyursun’ diyerek hayretler içinde kalır Bu dertli Padişah’ın yıllar boyu çektiği şeker hastalığı, son zamanlarda artmış ve onu yatağa sermiştir Maddeten olduğu gibi manen de bitkindir Artık, hiçbir zaman ihmal etmediği devlet işleriyle bile uğraşmak istemiyor, imzalaması gerekli kâğıtlar geldikçe: —Beni rahat bıraksalar da haysiyetimle ölsem, demektedir Bu sözlerde aslında ittihatçılara karşı büyük bir sitem gizlidir Devletin ikbalinin idbara döndüğü o kasvetli günlerin birinde cephelerden gelen haberlerle perişan olan Sultan Reşad, (116) Hırka-ı Saadet Dairesi’nde ümmetin selametine dua ederken bir şeker krizi geçirerek oraya uzanıp kalır Saraya getirildikten sonra da vefat etmiştir (117) (3 Temmuz 1918) Ölümünden 7 yıl evvel cenaze masraflarını Hazine-i Hassa Umum Müdürlüğü’ne emaneten vermiş ve : “Öldükten sonra cenazemin irade ile kalkmasını istemem” demiştir Vefatında evlatlarına ve ailesine hiçbir şey bırakmamıştır Sadece hepsinin birer evleri ve kadın efendilerin de irad olarak birer dükkânları vardır Bu hususta da: - Millete bar (yük) olmasınlar; demiştir “Ebedi uykumu su ve çocuk sesleri yanında uyumak isterim” diyen bu Allah dostu, Eyüp’teki türbesinin yanına sağlığında bir de ilkokul yaptırmıştır (118) Sultan Mehmed Reşad, memleketin içinde bulunduğu durumun ıstırabı içinde, 4 Temmuz 1918 Kadir gecesi, 74 yaşında vefat etti Türbesi Eyüp İskelesi’nin karşısındadır (119) 116-http://wwwsizinticomtr/konularphp?KONUID=3602 117-Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, c6, s416 118-http://wwwsizinticomtr/konularphp?KONUID=3602 119-http://iktibasnet/metinphp?seri=1485 |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #37 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıVAHİDÜDDÎN HAN 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilince 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanmıştır Düşmanlar Sevr Muâhedenâmesini, ne işgal altındaki Osmanlı Devleti’ne ve ne de Ankara Hükümetine imza ettirememişlerdir Anadolu’da imanlı milletin desteğiyle muvaffakiyetler kazanan Kuvay-ı Milliye ekibi ve özellikle de Mustafa Kemal ve arkadaşları, Başvekil Rauf Orbay’ın muhâlefetine rağmen, Anadolu’ya saltanat ve hilâfeti kurtarmak için geldiklerini çeşitli nutuklarında söylemelerine rağmen, evvela saltanata cephe almaya başlamışlardır Cumhuriyet İdaresi kurarak Cumhurreisi olmak isteyen Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 Kasım 1922’de saltanatı ilga ettirmiştir(120) Saltanatın ilgasından on gün kadar evvel İstanbul’a gelen Re’fet Paşa ilga sırasında padişahla görüşmüştür Padişah memleketten gitme kararında değildir Re’fet Paşa Anadolu’da efkârın müşevveş olduğunu, belki kendilerinin mahkemeye dahi sevk edileceğini söylemiştir Padişah mahkemeye sevk edilmeye hazır olduğunu, bundan çekinecek bir şey olmadığını beyan etmiştir Bilahere Re’fet Paşa hanedanın devletin ve milletin selameti ahali içinde karışıklığa meydan verilmemesi için fedakârlıkta bulunmaları lazım geldiğini teharüs ettirmiştir Ancak bu hassas nokta padişahın inadını tebdil ettirebilmiş ve memleketi terk etme kararı aldırmıştır(121) Bu arada kendi nâzırlarından ve meşhur Osmanlı gazetecilerinden Ali Kemal Bey’in, bazı kimseler tarafından İzmit’e kaçırılarak linç edilmesi, Sultân Vahidüddin’in Ankara’daki havayı sezmesine yardımcı olmuştur Ankara’nın niyetini anlayan Sultân Vahidüddin, hem yeni kurulacak olan devlete zorluk çıkarmamak ve hem de daha fazla hakaretlere maruz kalmamak için İstanbul’u terk etme kararı almasında etkili olmuştur (122) Büyük Millet Meclisi hükümeti 1 Kasım 1922’de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını bir kanun ile ilan etti Vahdettin Han’ın adı hutbelerden kaldırıldı Bunun sonucunda Sultan Vahdettin Han 17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı’ndan Malaya harp gemisi tarafından alınıp Malta Adası’na götürüldü Sultan Vahideddin, vatanından koparken yanında şahsî eşyası dışında hiçbir şey götürmedi Hazineden bir iğne bile almadı Oradan Melik Hüseyin’in daveti üzerine Mekke’ye oradan da İtalya’daki San Remo şehrine giderek ikamet etti(123) Ancak gelin görün ki vatanına bunca bağlı bir padişah ülkesinden ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra (dört yıl) yaşadığı yabancı memleketlerde vefat edince, kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı cenazesi 15 gün boyunca tabutunda kalmış ve borçları ödenmeden naaşı kaldırılamamıştır (124) Vahdettin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayatından sonra, 16 Mayıs 1926’da 65 yaşında İtalya’da vefat etti Cenazesi Şam’a getirilerek Sultan Selim Camiî Haziresine defnedildi(125) 120-http://wwwosmanliorgtr/osmanlisultanlari-5-245html 121-Ziya Nur Aksun, İslam Tarihi-3 Ötüken Neşriyat, s177 122-http://wwwosmanliorgtr/osmanlisultanlari-5-245html 123-http://ailemzamancomtr/?bl=26&hn=5080 124-http://wwwbiyografinet/kisiayrintiasp?kisiid=161 125-Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s300 |
Osmanlı Padişahlarının Son Anları |
08-02-2012 | #38 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Padişahlarının Son AnlarıHALİFE ABDULMECİD-İ SÂNİ II Abdülmecid 18 Kasım 1922’de Halife Abdülmecid Efendi ünvanıyla hilâfet makamına oturmuştur 1 yıl 3 ay kadar süren hilâfeti, saltanat yetkileri bulunmayan hükmî bir hilâfettir Arapça, Farsça ve Fransızca’nın içinde bulunduğu 6 yabancı dil bilen, iyi bir hattât, ressâm ve müellif olan Abdülmecid Efendi, hala kızında muhafaza edilen ve tarihimizin önemli noktalarını aydınlatacak olan 12 ciltlik Hâtıralar kitabını kaleme almıştır Kuvay-ı Milliye 6 Kasım 1922’de İstanbul’a girmiş ve 29 Ekim 1923 tarihinde de Cumhuriyet ilan edilmiştir Cumhuriyet’in ilanında, Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin ve İstanbul ise Hilâfetin merkezidir Ancak İngilizler, hilâfetin İslâm birliğini sağlayan tek sebep olduğunu bildiklerinden, ısrarla hilâfet müessesesinin ilga edilmesini istemektedirler İşte bu ısrarlı tutumlara, I Büyük Millet Meclisinden onay çıkmamıştır Erken seçime götürülen Meclis, yeni üyeleri ile 3 Mart 1924 tarihinde Hilâfeti ilga etmişlerdir Hilâfetin ilgasının tamamen İngilizlerin baskısı ile olduğu, bütün yönleriyle ortaya çıkmış bulunmaktadır Böylece İslâm’ın ilk halifesi Hz Ebubekir, son ve 102 halifesi de Halife Abdülmecid olmuştur Cumhuriyet dönemi tarihçilerin verdiği bilgilere göre, Mustafa Kemal, hilâfetin ilgasından sonra sadece şehzâdelerin ihrâcı taraftarı idi Ancak İsmet İnönü’nün katı tutumu, bütün Osmanlı Hânedânının vatandan ihrâcı ve bize miras bıraktıkları vatandan sürgün edilmeleri kararını çıkardı Evvela, Halife Abdülmecid, 4 Mart Sabahı yakınları ile birlikte Çatalca’ya sevk edildi ve oradan da trenle Türkiye dışına çıkarıldı Malları tasfiye edildi ve vatanın sahipleri sahipsiz olarak yâd ellere gönderildi Dünyanın çeşitli yerlerine giden Hânedân’ın çoğunlukla Beyrut ve Fransa’nın Nice şehrini tercih ettikleri ve sonra da Kahire ve İskenderiye’ye geldikleri görülmektedir Halife Abdülmecid, sıkıntı ve yokluklar içinde 23 Ağustos 1944 tarihinde Paris’de vefat etti Vasiyetine rağmen cenazesi kabul edilmeyince, Paris’de 10 yıl bekledi ve sonra da Medine’de Harem-i Şerif’e defn edildi Son oturduğu evde kira ile ikamet ediyordu(126) 126-Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s303-304 *** cevaplarorg'a teşekkür ederiz |
|