![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#286 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCEBR Bir şeyi zaptetmek, tamir etmek, zorlamak, zor kullanarak (ikrah) ıslah etmek, telâfi etmek ![]() ![]() İcbâr, kelime anlamı itibariyle ikrah'a yaklaşmakla, hatta bazı durumlarda birbirinin yerine kullanılmakla beraber; her birinin kullanım alanı umumiyetle farklıdır ![]() ![]() ![]() Velâyeti altında bulunan kimseler hakkında, istesinler-istemesinler, tasarrufu geçerli (nâfiz) olan veliye "veliyy-i mücbir" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşru zorlama olarak da ifade edilmesi mümkün olan cebr ve icbar, başta borçlar hukuku ve aile hukuku olmak üzere, ceza hukuku ve vergi hukuku gibi pek çok alanda söz konusu olabilmektedir ![]() Nitekim, velinin, bulûğa ermiş kızı (bikr-i bâliğa), kızın dilemesi olmaksızın-cebren- evlendirip evlendiremeyeceği hususu, İslâm hukukçuları arasında tartışma konusu olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde Hanefi hukukçuların da dahil olduğu çoğunluk hukukçular, baba ve dedenin, "velâyet-i icbâr" (icbar yetkisi) bulunduğunu; dolayısıyla, bulûğa ermemiş çocuğunu, rızasını ve görüşünü almaksızın evlendirebileceğini ifade etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Yusuf (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, cebr ve icbarın söz konusu olabildiği bazı hususlar kısaca şöyle sıralanabilir ![]() Borcunu ödememekte direnen kimseye bir borcunnn ödettirilmesi, irtifak haklarının gerçekleştirilmesi, şuf'a* hakkına aykırı tasarrufun düzeltilmesi, zararın ödetilmesi (ta'vîz) gibi konularda, kanunî yollarla cebr'e başvurulabileceği kabul edilmektedir ![]() Kanunî cebr uygulaması, esas itibariyle, toplumun sükûnet ve istikrarını kesintisiz devam ettirmek, zayıfın ya da mağdurun hakkını, daha doğrusu haklının hakkını haksızdan almak vb ![]() ![]() ![]() Yunus APAYDIN Kelâm: "Cebr" genel olarak irade ve ihtiyarın zıddı anlamında kullanılıp, ıstılah olarak da, kulun fiilini Allah'a isnat etmek, şeklinde anlaşılır ![]() "Cebr"in sözkonusu edildiği bir durumda, kulun irade ve ihtiyarından bahsetmek mümkün değildir ![]() ![]() İslâm mezhepleri tarihinde "Cebriyye" adıyla bilinen fırkanın temel görüşünü, bu "cebr" anlayışı teşkil etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyye'ye zıd bir görüşe sahip olan "Kaderiyye" fırkasına göre ise, kul fiillerinde sonsuz bir irade ve ihtiyara sahiptir ![]() ![]() ![]() Gerek Cebriyye, gerekse Kaderiyye İslâmî fırkalar olmak hasebiyle bunların doğuşunda nassların rolü büyüktür ![]() ![]() Cebr inancına sahip olanların sarıldıkları ayetlerden bazıları şunlardır: "Allah her Şeyin yaratanıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iki görüşü Ehl-i Sünnet açısından ele alırsak; Cebriyye'de, ilâhî emir ve yasağın, mükâfat ve cezanın hiç bir değeri olmamakta; kuldan sorumluluğun tamamen kaldırılmasıyla ilgili dinî hükümlerin iptali sözkonusu olmaktadır ![]() ![]() ![]() Her iki fırkanın inancı da Ehl-i Sünnet itikadınca kabul edilmemiş, tenkide tabi tutulmuştur ![]() Ehl-i Sünnet itikadınca kul, fiillerinde bir cebr (zorlama) altında değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın iki türlü fiilî vardır: a) İnsanın irade ve ihtiyarı olmadan meydana gelen fiiller ki, kalp atışı ve titreme gibi fiiller bu gruba girer ![]() ![]() b) İnsanın irade ve ihtiyarıyla yaptığı ihtiyarî fiiller ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın, kendi ihtiyarî fiillerini bir zorlama sonucu yapmayıp, iradesi doğrultusunda yapmasındaki en önemli husus, onun bu fiillerin sorumluğunu üstlenmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın aklı, zekâsı, muhakeme gücü vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#287 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCEBRÂİL (a ![]() ![]() Dört büyük melekten biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Necm suresinde şu buyruklar yer almaktadır: "Ona (Peygamber'e, bu Kur'an'ı) üstün bir güç ve hikmet sahibi (Cebrail) öğretmiştir, (ki (o) görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medine döneminde Yahudi bilginleri, kitaplarındaki bilgilere dayanarak Peygamber efendimizi imtihan etmek için birkaç soru sormuşlar, hepsine doğru cevap alınca bu defa kendisine vahiy getiren meleğin ismini sormuşlar, Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() "Cibril" cevabını verince; "O, bizim düşmanımızdır, harp ve şiddet getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'u Teâlâ Cebrâil'i kuvvet ve emanet sıfatı ile tavsif etmiştir: "Bu Kur'an, Arş'ın sahibi katından değerli güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen Şerefli bir elç_inin getirdiği sözdür ![]() ![]() CEBRİYYE Hicrî birinci asırda ortaya çıkmış sapık bir fırka ![]() Kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksine görüşler ileri sürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhtemelen o, Emevîlerin zulüm ve haksızlıklarına karşı kaderci bir tevekküle saplanmış kimselere bakarak, Emevî zulmünün bir kader olmadığını söylemekle işe başlamış ve nihayet kaderi inkâr etmeye kadar varmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyye'nin görüşleri şöyle özetlenebilir: 1) İnsan bir şey yapmaya kadir değildir; Allah tarafından yazılmış ve yaratılmış fiilleri yapmaya mecburdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sünnet ise, kulların ihtiyarî ve gayr-i ihtiyârî bütün fiillerinin, Allalı tarafından yaratıldığını kabul etmekle birlikte; Allah'ın insana verdiği irade-i cüz'iyyeyi herhangi bir yöne yönlendirebileceğini söyleyerek Kaderiyye ile Cebriyye arasında orta bir yol izlemiştir ![]() ![]() Kur'an'ın müteaddid yerlerinde "Yaptığınıza karşılık olarak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dikkatimizi çeken bir husus, kaderi nefyeden Ma'bed gibi, cebri ileri süren Cehm'in de Emevî muhalifi bir siyaset izlediğidir ![]() ![]() ![]() ![]() Baskıcı idareler, kaderi reddetmeye de, kadere teslim olmaya da zemin hazırlarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyeci düşünce, insanın sorumluluğunun dayanağı; yaptıkları karşısında mükâfat ya da ceza görmesinin nedeni konusuna cevap vermekte güçlük çeker ![]() ![]() ![]() CEDDE Nine, büyük anne ![]() ![]() a) Sahîh cedde; araya sahih olmayan ced (dede) girmeyen ninelerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Fâsıt cedde; aralarında sahih olmayan dede bulunan nine demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Şamil İA -------------------- CED Dede, büyük baba, ana ve babanın babalarıyla onların yukarıya doğru uzanan babaları ![]() ![]() Ferâiz* ilminde ced; sahih ced ve fâsid ced olmak üzere iki kısma ayrılmıştır ![]() Sahih ced; aralarında kadın bulunmayan ced demektir ![]() ![]() ![]() Fasid ced: dereceleri yakın olsun, uzak olsun aralarında kadın bulunan ced, demektir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#288 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCEHD Azimle gayret etme, çabalama çalışma ![]() ![]() ![]() ![]() Arap dilinde kelimenin kök harflerine zâid harf ilâve edilmesinin sebeplerinden bir tanesi, manaya kuvvet kazandırmaktır ![]() ![]() ![]() Kur'ân'da cehd, beş yerde geçmekte olup,bunların hepsinde, samimi olmadıkları halde, samimi olduklarını yemin ederek göstermeğe gayret sarfedenler hakkında kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Kök harflerine bir elif ilâvesiyle iki yerde menfi gayret için; diğerlerinde, bildiğimiz cihad* için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() CEHENNEM Derin kuyu, ahirette kâfir ve günahkâr kimselerin azap Cekecekleri ceza yeri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Cehennem'i diğer yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır ![]() "Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun (kâfir) insanlarla taşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münâfıkların cezası ateşle verilecektir ![]() ![]() İşte Cehennem'in en açık vasfı ateş olduğu için bazen, Cehennem yerine ateş manasına "nâr" kullanılır: "Şüplıesiz ki münâfıklar nâr (Cehenneın)'ın en aşağı tabakasındadırlar ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir ![]() "Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır ![]() ![]() a- Cehenneme girecekler çok olduğu için; b- Cezalandırma azgınlığın çeşit ve derecelerine göre olacağı için Cehennem'in yedi kapısı veya tabakası vardır ![]() 1- Cehennem; yukarıda söz konusu edildiği şekilde Kur'an-ı Kerîm'in yetmişyedi ayetinde geçmektedir ![]() 2- Lâzâ (alevli ateş): "Hayrı' (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehenneın alevli bir ateştir" (el-Meâric, 70/15) ![]() 3- Saîr (pılgın ateş): "O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Sakar (kırmızı ateş): "Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem) ![]() 5- Hâviye (uçurum): "O, kızgın bir ateştir " (el-Kâria, 101/9-11) ![]() 6-Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Şüphesiz o, Hutame ye (ateşe) atılacaktır ![]() ![]() 7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar ![]() ![]() Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz ![]() a- Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır: "Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır ![]() ![]() b- Cehennem ateşi sönmez: "Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz ![]() ![]() ![]() ![]() c- Cehennem dolmak bilmez: "O,gün Cehennem'e: "doldun mu?"deriz ![]() ![]() ![]() d- Kaynarken çıkardığı ses: "Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır ![]() ![]() f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar ![]() ![]() g- İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir- ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir ![]() ![]() i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler ![]() ![]() ![]() Hz ![]() "Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm, Cehennem ehlinin çekeceği azap ve yiyecekleri hakkında da bir takım tasvir ve izahlarda bulunur: "(Nasıl) ağırlanmak için bu (nimet) mi hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne (sınama vesilesi veya azap) kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cezalar, işlenen suçlar cinsinden olacaktır ![]() ![]() ![]() Cehennem'in yakacağı hakkında da Kur'an'da bilgi verilmekte ve şöyle denilmektedir: "Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır ![]() ![]() Kur'an'da Cennet ehli ile Cehennem ehli arasında konuşmalar yapılacağı da belirtilerek bu konuşmalardan nakiller yapılmaktadır: "O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (sür'atle Cennet'e girmekte olan) müminlere derler ki: "(Ne olur) bize bakın da sizin nurunuzdan alalım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Cennet halkı, ateş halkına seslendi: Rabbimiz'in bize vadettiğini biz gerçek bulduk ![]() ![]() ![]() İnsanın eğitimi ve iyi davranışlara yönlendirilmesi açısından Cennet ve Cehennem inancının dünya hayatına etkileri açıktır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#289 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCEHMİYYE Cebriyye mezhebinin önde gelen kollarından biri ![]() Cehmiyye fırkası, ismini kurucusu Cehm b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehm b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehm, Horasan kumandanı el-Haris b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehmiyye'nin tesirinde ortaya çıkan Cebriyye fırkası, esas itibariyle ikiye ayrılır: Birincisi: Cebriyye-i Hâlisa, ismiyle tanınan gruptur ki, bunlar fiilin işlenmesinde kula hiç bir kudret tanımazlar ![]() ![]() ![]() İkincisi: Cebriyye-i Mutavassıta' dır ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Cehmiyye fırkası, bunlardan birinci gruba, yani Cebriyye-i Hâlisa' ya girer ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi de, Cehmiyye'nin görüşlerini tek tek inceleyelim ![]() ![]() 1-Yüce Allah'ı yaratıkların sıfatlarıyla vasıflandırmak caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2-Yüce Allah'ın ilmi ve kelâmı hâdistir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu izah Allah'ın ilmi için yapılmıştır ![]() ![]() ![]() 3- İnsan bir şey yapmaya kadir değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Cennet ve Cehennem son bulacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Kim Allah'ı hakkıyla bilir ve tanır, daha sonra lisanıyla inkâr ederse, o bu inkârıyla küfre düşmüş olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6- Allah'ın âhirette görülmesi caiz değildir ![]() Ayrıca; bu farklı görüşlerin dışında, nakil olmadan, akılla iyi ve kötünün bilinebilmesi yani husn* ve kubuh* meselesinde de Mu'tezile' ile uyum göstermişlerdir ![]() Abdulkâhir el-Bağdadî (öl ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehmiyye fırkası canlılığını Hicrî beşinci asırda bile sürdürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehmiyye fırkası, yukarıda sayılan görüşlerinde, özellikle Kur'an'ın mahluk olması meselesinden ve Allah'ın ilminin hâdis olması hususundan dolayı ağır tenkitlere ve saldırılara uğramıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her konu belli bir hassasiyeti ve dikkati gerektirmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() CEHR Sesli, yüksek sesle söyleme, konuşma ve okuma ![]() ![]() Cemaatle namaz kılarken, imamın akşam, yatsı namazlarının ilk iki rek'atında; sabah, cuma, bayram, vitir ve terâvih namazlarının da her rek'atında Fatiha ve zammı sûreyi cehrî, yüksek sesle okuması vaciptir ![]() ![]() Tek başına namaz kılan kimse de sabah, akşam ve yatsı namazlarında Fatiha ve zammı sûreyi dilerse sesli, dilerse içinden okur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Geceleyin Kur'an'ı bazen yüksek sesle, bazen de alçak sesle okurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların dışında Allah'ın isim ve sıfatlarını anmak anlamına olan zikir de ya kalp ile ya da dil ile olur ![]() ![]() ![]() ![]() CELÂL Azamet, ululuk, büyüklük, yücelik ![]() ![]() ![]() ![]() İlk geçtiği ayet: "Yeryüzünde bulunan herkes fanidir fakat celâl ve ikram sahibi olan Rabbi'nin vechi (yüzü) bakîdir" şeklindedir ![]() ![]() Cenâb-ı Allah'ın, Cebbâr, Kahhâr, Mütekebbir gibi yücelik ve sertlik ifade eden isimleri Celâl sıfatlarıdır ![]() ![]() Hiç şüphesiz, ululuk Allah'a mahsustur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() CELD Deriye vurmak veya deriyle vurmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celd, ya da dilimizde yaygın bilinişi ile celde, Kur'an'da "Zina eden erkek ve kadından her birine yüzer celde vurun" (en-Nur, 24/4) ve "Muhsan kadınlara zina iftirasında bulunup da dürt şahit getiremeyenlere seksen celde vurun"(en-Nur, 24/4) şeklinde iki yerde geçmekte olup; ilkinde zina suçu için, diğerinde kazf* suçu için ön görülen bir ceza olarak ifade edilmektedir ![]() İslâm ceza doktrininde, celd uygulamasının ne tür suçlar için geçerli olduğu belli olmakla birlikte; celd'in mahiyeti, farklı suçlara, kadın ve erkeğe uygulanış tarzı ile, uygulamada kullanılacak değnek veya kamçının tipi gibi konularda İslâm hukuk ekolleri arasında bazı görüş ayrılıkları vardır ![]() Celd yani değnek veya kamçı ile dövme cezası Kur'an'da zina ve kazf suçları için öngörülmüş; sünnette de, şarap içme suçu için uygulanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celd'i gerektiren aynı nev'i suçların bir araya gelmesi halinde tek ceza ile yetinilirken; celdi gerektiren farklı suçların aynı anda ve aynı şahısta toplanması durumunda nasıl bir ceza uygulanacağı doktrinde tartışmalıdır ![]() ![]() Celd cezasına bu suçlar dışında, ne tür bir ceza uygulanacağı Kur'an ve sünnette belirtilmeyerek, yetkili devlet organlarının takdirine bırakılan (ta'zir) suçlar için de uygulanabileceği kabul edilmiş; fakat, ta'zirde uygulanacak celde'nin üst sınırını on celde ile sınırlayan bir hadis bulunmasına rağmen, (Buhârî, Hudûd, 86) ta'zir suçlarında uygulanacak celde miktarı konusunda görüş birliği sağlanamamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celd uygulaması yapılabilmesi için, suçlunun cezaî ehliyete sahip bulunması gerekir ![]() ![]() ![]() Celd cezasında kullanılacak değnek veya kamçının, Hz ![]() ![]() Celd, kadın-erkek farkı gözetilmeksizin herkese eşit şekilde uygulanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celd cezası uygulanırken, suçlunun helâkine sebep olacak veya derisini parçalayacak şiddette olmamasına dikkat edilmesi gerektiği belirtilmiş ve bunu sağlamak için de, celdeyi uygulayan kişinin, kolunu omuzdan değil de dirsekten hareket ettirerek vurması gerektiği ifade edilmiştir ![]() ![]() Hastalara celde cezası uygulanırken suçlunun özel durumu gözetilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celd cezası, ayetin "müslüman bir topluluk bu rezânın uygulanışına şahit olsun" (en-Nur, 24/2) ifadesi gereğince, alenî olarak uygulanır ![]() ![]() Celd cezasını uygulamaya devlet başkanı yetkilidir ![]() ![]() ![]() Özellikle şarap içme ve zina suçlarında, celd'in sırf Allah hakkı için olduğu ifade edilerek, cezanın zaman aşımıyla veya suçlunun, haddin ifasından önce ya da ifâ esnasında ikrarından vazgeçmesiyle düşeceği kabul edilmiştir ![]() ![]() Bütün bu hususlar göz önüne alındığında, İslâm ceza hukukunda, diğer hadd cezalarında olduğu gibi, celd cezasında da, caydırıcılık vasfının ve suç-ceza dengesinin ön plânda olduğu, cezada amacın suçluya işkence etme değil; onu islah etme, onu ve toplumu suça yönelmekten sakındırma olduğu söylenebilir ![]() el-CELÎL Cenâb-ı Allah'ın, Celâlet ve ululuk sahibi anlamına gelen güzel isimlerinden biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#290 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBİD'Î TALÂK Kadını hayız halinde iken veya temizlenince birleştikten sonra yahut da bir temizlik içinde bir sözle birden fazla talâkla boşama ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Hanife ve talebelerine göre talâk üç şekilde gerçekleşir: Ahsen, Hasen, Bid'î ![]() ![]() ![]() ![]() Hayız hâlinde veya temizlendikten sonra kendisiyle birleşme vâki olmuş kadını boşamak, bazı İslâm hukukçularına göre iki durumda Kitâb ve Sünnet'e aykırıdır ![]() ![]() "Ey peygamber! kadınları boşamak istediğiniz zaman iddetleri içinde boşayınız ve iddeti hesaplayın ![]() ![]() ![]() ![]() "Boşama iki defadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan başka İbn Ömer'in hayız halindeki karısını boşaması üzerine Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Her kim sünnetimize uymayan bir iş işlerse o merduttur, geçerli değildir ![]() ![]() Fakat bu görüş ve delillere rağmen dört mezhep imamı da dahil olmak üzere Cumhur'a göre böyle bir boşama bid'at ve haram olmakla beraber geçerli bir boşamadır ![]() ![]() ![]() Bu tür talâkın geçerli olduğunu söyleyen müçtehidlerin görüşleri ise şu delillere dayandırılmaktadır: İbn Ömer'le alâkalı hadiste Resulullah'ın eşine dönmesini emretmesi bu boşamanın bir talâk sayıldığına delâlet eder; çünkü talâk olmadan ric'at da olmaz ![]() Ayrıca İbn Ömer'in böyle bir boşamanın sadece bir talâk sayılacağını bildirmiş olması (el-Buhârî, Talâk,1), bu talâk'ın geçerli olduğunu göstermektedir derler ![]() Bu iki görüş İslâm hukuk tarihi boyunca günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir ![]() Bir temizlik içinde veya bir mecliste üç kere boşama durumuna gelince dört mezhep imamı da dahil olmak üzere Cumhur-u Ulemâ ister bir defada, ister arka arkaya birkaç defada ifâde edilen talâk'ın muteber olduğu görüşünü savunuyorlar ![]() ![]() ![]() Birincisi böyle bir boşama Kitâb ve Sünnet'e uymayan yani bid'i talâk olduğundan muteber değildir, kadını böyle bir talâk'la boşamak bir şey ifade etmez ![]() İkinci görüş bir mecliste veya bir temizlik müddeti içinde birden fazla boşamalar bir boşama (ric'i talâk) sayılır ![]() -Cumhur'un delilleri bid'i talâk'ın vâki olacağına ait olup yukarıda belirtilen delillerdir ![]() -Hanımının zina ettiğini gördüğü halde bunu ispat edemediği için mülâane yoluna baş vuran Uveymir, lânetleşmeden sonra karısını üç talâk ile boşamıştır ![]() ![]() ![]() -Üç talâk ile boşanmış kadınların boşayan eşleri ile tekrar evlenebilmelerinin mümkün olup olmadığı mevzuunda Resulullah'tan sorulan suallerden Hz ![]() ![]() ![]() Muhalifler bu delillere de şu cevabı vermişlerdir: Bu suallerde geçen üç talâk ile boşamanın bir mecliste veya bir defada olduğu sâbit değildir ![]() ![]() ![]() Böyle bir talâk'ı bir talâk kabul edenler ise şu delilleri ileri sürerler: "Boşama (talâk) iki keredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayetler boşama haklarının bir anda kullanılmamasını, ayrı ayrı zamanlarda kullanılıp arada düşünülmesini bundan sonraki hayat hakkında iyi niyetle karar verebilmek için fırsat bırakılmasını ortaya koymaktadır Bİ'R-İ MÂUNE OLAYI Amiroğulları yurdu ile Süleymoğulları yurdu arasında bulunan Maune kuyusunun yakınında ashabdan yetmiş eğitici ve tebliğcinin şehit edildiği olay ![]() Hicret'in dördüncü yılında Uhud savaşından dört ay sonra Necid Reisi Ebû Berâ' Medine'ye geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Heyet, Bi'r-i Mâune'ye varınca korkunç bir ihanetle karşılaştılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() "Allah'ım! Onların durumlarını sana havale ediyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bİ'SET Gönderme ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bi'set" ve "ba's" kelimeleri mastar olup Kur'an-ı Kerîm'de daha çok bu kökten gelen fiil tiplerine rastlarız ![]() 1- Bir şeyi, bir nesneyi göndermek: "Peygaınberleri, onlara (İsrailoğulları'na) dedi ki: Allah, Talût'u size hükümdar olarak gönderdi" (el-Bakara, 2/247) ayetinde bu anlamda kullanılmıştır ![]() 2- Peygamber göndermek: "Allah, müminlere büyük lütufta bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerine uyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi ![]() ![]() 3- Öldükten sonra dirilmek: "Kıyamet kopacaktır, bunda şüphe yoktur ![]() ![]() Bi'set-i Nebî: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bi'set olayı İslâm ve dünya tarihi için bir dönüm noktasıdır BUĞZ Birisi hakkında gizli ve kalbî düşmanlık beslemek, başkasına kin duymak, nefret etmek ![]() ![]() ![]() Buğz, İslâm'a göre kötü huylardandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Birbirinize karşı kin doğuracak hareketlerde bulunmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize darılıp arka çevirmeyin ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman müslümana asla buğzetmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Sevdiğini ölçülü sev, olur ki bir gün ona kızarsın, buğz ettiğine de ölçülü buğz et olur ki bir gün onu seversin ![]() ![]() ![]() BUHÂRÎ (194-256/810-869) Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden biri ![]() Ebû Abdullah Muhammed b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muğire b ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed el-Buhârî, 13 Şevvâl 194 h ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akranları Buhârî'den övgüyle bahsederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gider ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnce yapıtı uzun boylu idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Hiçbir kimseyi gıybet etmemiş olarak Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, sika, inanılır, akıllı bir muhaddistir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhârî ilmiyle amel eden bir insandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır ![]() ![]() Ahmed b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların dışında şu isimleri de görüyoruz; Mekkî b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öğrencileri arasında da en meşhurları şunlardır; Ebu İsa et-Tirmîzî, Muhammed b ![]() ![]() ![]() Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı ![]() ![]() ![]() ![]() Hadislerin toplanmasına Tabiun* döneminde başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadır ![]() ![]() Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar ![]() ![]() Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahih'in nerede telif edildiği hususunda değişik görüşler vardır ![]() ![]() ![]() Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı doksanyedi, bâbların sayısı üçbindört yüzelli kadardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır ![]() ![]() Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır: Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmışıdır ![]() ![]() ![]() Tarihu's-Sağîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir ![]() ![]() Kitâbu Zuafâü's-Sağîr: Zayıf ravilerin hallerinden bahseder ![]() ![]() et-Tarihu fi Ma'rifeti Ruvati'l-Hadîs ve Nükâti'l Âsâr ve's Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim: Küçük bir risâledir ![]() et-Tevârîhu'l Ensâb: Bazı şahısların özel hallerinden bahseder ![]() Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir ![]() ![]() Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir ![]() ![]() Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir ![]() ![]() Kitâbu'l-Kıraati Halfe'l-İmam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir ![]() ![]() Halku'l-Ef'ali'l-İbâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır ![]() ![]() el-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir ![]() Abarü's Sıfat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur ![]() Birri'l Valideyn, el-Camiu'l Kebir, et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Eşribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l İlel, Kitabü'l-Fevâid, Esamü's Sahâbe, Kitabu'd-Duâfa, el-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât ![]() BÜLÛĞ, BÜLÛĞA ERME Yetişmek, ulaşmak, ulaştırmak, kararlaştırılan bir iş, yer ve zamanın nihayetine ermek ![]() ![]() ![]() İnsanın dünya hayatı merhalelerinden bahseden bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurur " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayette bildirildiği gibi, insan tabii ecelin daha evvel gelmemesi halinde çocukluk, olgunluk ve ihtiyarlık çağlarını geçirir ![]() ![]() ![]() İnsanın bir emir veya yasakla sorumlu tutulabilmesi için, öncelikle akıllı ve çocukluk devresinden kurtulup bâliğ olması şarttır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı insanlarda erkek ve kadın tenasül uzuvları aynı nisbette vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Çocuklarınız yedi yaşına gelince onlara namazı emrediniz; on yaşına geldikleri halde kılmazlarsa -incitmeyecek şekilde- dövünüz ![]() ![]() ![]() ![]() BURHAN Huccet, delil, ispat aracı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burhan, yakîniyattan meydana gelen bir kıyastan ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu yollarla varılan neticelere, yakîn ve kesin bilgi veren Burhanî deliller denir ![]() Burhanî delilleri ancak âlimler anlarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burhanî delillerin muhtelif türleri vardır: a) Burhan-ı Temânu': Allah Teâlâ'nın birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir ![]() Her sağduyu sahibi bilir ki ulûhiyet (ilahlık) sıfatıyla nitelenen ve vücûdu (varlığı) zatının gereği bulunan varlık, tam bir kudret, mutlak bir hüküm ve üstünlük sahibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Halbuki bu ihtimallerin her biri aklen muhaldir, batıldır ![]() ![]() Her iki ilâhın da istekleri olmasa; bir anda hem olma (vücud) hem de olmamadan (âdem) mahrum kalması (karşıtların kalkması) gerekir ki, bu da aklen ve mantıken mümkün değildir ![]() Eğer, üçüncü ihtimal gereğince ilâhlardan birinin arzusu yerine gelir, diğerinin ki yerine gelmezse, arzusu olmayan ilâh âciz olur, aciz olan ilâh olamaz ![]() Bütün bu ihtimallerin batıl olduğu sabit olunca, bu neticeyi doğuran iki ilâh faraziyesi de batıl olur ![]() ![]() ![]() b) Burhan-ı Tevârüd: Bu da Allah'ın birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir ![]() Eğer yerde ve gökte birden fazla ilâh olsaydı bu âlem: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Fakat bu aklî ihtimallerin üçü de batıldır ![]() Birinci ihtimale göre; ilâhlardan her birinin güç ve kudreti bu âlemi tek başına yaratmağa kâfi gelmediğinden, ortaklaşa yarattıkları anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci ihtimale gelince; ilâhlardan her birinin güç ve kudreti bu âlemi bağımsız olarak tek başına yaratmağa yeterli olduğundan, herbiri tam bir etkili kuvvet ve bu âlemin yaratıcısı olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü ihtimale göre; eğer bu âlem ilâhlardan yalnız birinin irade ve kudretiyle meydana gelmiş, diğer ilâhların hiçbir tesiri olmamışsa; tercih edici olmadan tercih gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görüldüğü üzere bu delil Allah'ın birliğini ispat eden kuvvetli bir delil ve burhandır (Dr ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Burhan-ı Tatbîk: Teselsül, her birinin varlığı daha öncekinin varlığına bağlı olarak birbirine dayanan ve ezele doğru uzandığı varsayılan sonsuz bir silsiledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#291 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBURÛC SÛRESİ Kur'an-ı Kerîm'in seksenbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() İsmini, birinci ayetinde geçen "burûc" (burçlar) kelimesinden almıştır: "Andolsun içinde burçları bulunan göğe!" ( 1 ) Burçlardan maksat, gökteki oniki burç olabileceği gibi, gök cisimlerinin seyirleri esnasında birinden diğerine intikal edegeldikleri menzilleri de olabilir ![]() ![]() ![]() "Va'dolunan kıyamet gününe andolsun!" (2) Burada da Cenâb-ı Allah, insanların dikkatini kıyamet gününe çekmekte ve yeryüzünde işlenen bütün fiillerden hesap soracağını hatırlatmakta ve mazlumların hakkını zalimlerde bırakmayacağını, halledilmemiş davaları o büyük güne bıraktığını bildirmektedir ![]() "Şahitlik edecek ve hakkında şahadet edileceklere andolsun!" (3) Sure, bu kasemle; kıyamet gününde, bütün mahlukatın hazır bulunacağı o dehşetli günde, ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kısa sûure, iman hakikatlerinden ve imanla ilgili düşünce esaslarından bahsetmekle birlikte, asıl konusunu "Ashab-ı Uhdüd" oluşturuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an, bu olayı şöyle dile getirmektedir: "Hazırladıkları hendekleri tutuşturulmuş ateşle doldurmak onun çevresinde oturup, iman edenlere, dinlerinden dönmeleri için yapılan işkenceyi seyredenlerin canı çıksın ![]() Kimdir müminleri ateşe atarak yakan bu zalimler? Yüce Rabbimiz bunu bildirmiyor ![]() "Bu inkarcıların iman edenleri ateş azabına uğratmaları, onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan, Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmiş olmalarındandır ![]() ![]() " Fir'avn ailesinden olup, imanını gizlemekte bulunan bir mümin: Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır, dediği için mi öldüreceksiniz? dedi ![]() Evet, müminlerin bir tek suçu vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Muhakkak ki iman etmiş erkek ve kadınları dinlerinden çevirmeye uğraşanlar, eğer tövbe etmezlerse, onlara Cehennem azabı vardır ![]() ![]() Zâlimler, müminlere yaptıklarından pişmanlık duyup tövbe etmez ve zulümlerinde devam ederlerse, "Onlara Cehennem azabı vardır, can yakıcı azab da onlaradır" ![]() ![]() Sure, inkârcıları bu şekilde tehdit ettikten sonra, Allah'ın razı olduğu iyi ameller işleyen müminlere Cennetler vereceğini şöyle açıklamaktadır: "Şüphesiz yararlı işler işleyenlere, altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır ![]() ![]() Bu büyük müjde, müminlerin kalblerine huzur vermesinin yanında; tarih boyunca karşılaşacakları işkence ve zorluklara karşı dayanma gücü kazandırmaktadır ![]() Surenin bir diğer ayeti zalimlere şöyle seslenir: "Doğrusu Rabbimin yakalaması amansızdır ![]() ![]() ![]() "Yüce arşın sahibi, çok seven, bağışlayan O'dur ![]() Allah "Şedîdü'l-ikâb" (cezalandırması acı) olmakla birlikte sonsuz bir rahmet ve mağfiret sahibidir ![]() ![]() ![]() ![]() "O her dilediğini mutlaka yapandır ![]() Bazen dünyada zalimlerin yakasına yapışır, bazan da onları vâdolunan güne bırakır ![]() ![]() " Fir'avn ve Semûd ordularının haberi sana geldi mi?" (17-18) Bilindiği gibi, Cenâb-ı Allah, Firavn'u da Semûd'u da ordularıyla birlikte helâk etmişti ![]() ![]() "Doğrusu kâfirler, hep (Allah'ın emir ve hükümlerini) yalanlama içindedirler ![]() ![]() Zavallı kâfirler ise bunun farkında değillerdir ![]() ![]() "Ey Habîbim! Doğrusu sana vahyedilen bu kitap Levh-i Mahfûz'da sabit, Şanlı bir Kur'an'dır ![]() Allah kelâmı Kur'an, mahiyetini bilmediğimiz Levh-i Mahfûz'da olup her türlü tahriften ve tâhir olmayanların dokunmasından korunmuştur ![]() CÂİZ Yapılması mahzurlu olmayan, işlenmesi suç teşkil etmeyen şey ![]() ![]() Caiz görmek, uygun bulmak; Caiz olmak; yapılması mahzurlu olmamak, dînen yasaklanmamış olmak gibi anlamlarda kullanılır ![]() ![]() Fıkıh terimi olarak caiz; yapılması sahih veya mübah olan herhangi bir fiil veya akiddir ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış-verişi bııakın ![]() ![]() ![]() ![]() Özür halinde bazı şartlarını yerine getirmeden niyetle namaz kılmak da caizdir ![]() ![]() ![]() "Bir özür için caiz olan şey o özrün kalkmasıyla geçersiz olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Caiz tabiri yalnız şer'î işlerde değil, mantıkta da kullanılır ve muhtemel, gayr-ı muhtemel veya mümkün gibi akla aykırı gelmeyen her şeyi ifade eder ![]() Kelâm ilminde caiz (mümkîn); aklî hükümlerden olup, ne varlığı ne de yokluğu zatının muktazası olmayan, zatına nisbetle varlığı da yokluğu da eşit olandır ![]() ![]() Özellikleri şunlardır: a) Mümkin'in varlığı da yokluğu da müsâvî bulunduğundan; var olmak için mutlaka bir sebebe muhtaç olur ![]() ![]() ![]() ![]() b) Mümkin, sebebinden önce veya sebebiyle beraber var olamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#292 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCÂMİ Toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, ma'bed ![]() "Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee" ve benzeri terimler "mescid"in değişik telaffuzundan doğmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk câmiler: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı ![]() ![]() ![]() Diğer müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci mescid ise yine hicretten evvel Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mimarî: Yapımı yedi ay kadar süren Mescid-i Nebevî 100x100 zira (yaklaşık 48x48 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Bursa Üslûbu (1325-1501): Ulu Câmi ve Yeşil Câmi ![]() b) Klâsik Üslûp (1501-1616) ![]() c) Yenileştirilen Klâsik Üslûp (1616-1703): Sultan Ahmed Camii ![]() d) Lâle Devri üslûbu (1703-1730): III ![]() ![]() e) Barok üslûbu (1730-1808): Lâleli ve Nuruosmaniye câmileri ![]() f) Ampir üslûbu (1808-1874): Ortaköy Camii ![]() g) Yeni Klâsik Üslûp (1874-1930): Valide Camii ![]() Klâsik Türk câmileri başlıca şu kısımlardan meydana gelir: Dış avlu, iç avlu, son cemaat mahalli, sahn, yan sofalar, mihrap ![]() ![]() ![]() ![]() Görevliler: Câmilerde başlıca şu görevliler bulunur: İmam: Kelime olarak önder, devlet başkanı gibi anlamları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müezzin: Vakti geldiğinde ezan okur ve câmi içinde diğer müezzinlik görevlerini yerine getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâiz: Namaz vakitlerinden önce bilhassa cuma, bayram ve terâvih önceleri halkı çeşitli konularda aydınlatan, nasihat eden kimselerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Kayyum: Câmilerin temiz ve düzenli olmasını sağlayan görevlilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmilerde genel olarak bu dört grup görev yapmakla beraber, bilhassa Osmanlıların yükselme çağında bu sayı otuza kadar yaklaşmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fonksiyonları: Câmilerin fonksiyonları, a) Mabed, b) Yönetim merkezi, c) İlim ve kültür merkezi olarak üç grupta mütalâa etmek mümkündür ![]() a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Yönetim Merkezi Olarak: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Bir İlim ve Kültür Merkezi Olarak: Hiç bir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmi Âdâbı: Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() el-CÂMİ' Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Cem, dağınık şeyleri bir araya toplamak demektir ![]() ![]() ![]() El-Câmi', Esma-i Hüsna'dan olarak Kur'an'da şöyle geçer: " Ey Rabbimiz, muhakkak ki sen (vukuunda) hiç bir şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() CÂRİYE Müslümanların giriştikleri cihat sırasında esir edilen veyahut para ile satın alınan kadın ve kızlar ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeliğin kaynağı, savaş esiri kadınlardır ![]() ![]() ![]() Câriyelerin işgal ettikleri mevki ve tesir, köle ve azatlıların mevki ve tesirlerinden aşağı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir zamanlar câriyelerin talim ve terbiyesi pek kazançlı bir iş olduğundan, bu yolla para kazanmak isteyen kişi esir pazarına gider, zekâ ve istidat sahibi bir câriye satın alır, ona şiir ve edebiyat, şarkı ve çalgı, Kur'an okumak, ev idaresi gibi şeylerden birini öğrettikten sonra aldığı fiyatın birkaç katına satardı ![]() ![]() Köleler gibi câriyeler de sahipleri tarafından azat edilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeler iyi muamele görürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda câriyeler diğer kadınlardan farklı bir statüye tabidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm gerek kölelerin, gerek câriyelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları konusunda teşvikte bulunmuş, ayrıca bir çok suça keffaret olarak azâd edilmelerini öngörerek hürriyetlerine kavuşmaları için gerekli yolları çoğaltmıştır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#293 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükCÂSİYE SÛRESİ Kur'an-ı Kerîm'in kırkbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, adını yirmisekizinci ayette geçen, "câsiye" kelimesinden almaktadır: "Bütün ümmetlerin Allah'ın huzurunda diz çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câsiye suresi Allah'ın varlığı ve birliğinin delilleri üzerinde durmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, ikinci derecede de insanların yaratılışı ile çeşitli hayvanların yeryüzüne dağılışında birçok deliller olduğunu vurguluyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surede ayrıca, müşriklerin İslâm davasını nasıl karşıladıklarını, İslâmiyetin getirdiği deliller ve ayetlere nasıl karşı koyduklarını, İslâmî gerçekler ve problemler karşısında nasıl direttiklerini delilsiz nasıl itiraz ettiklerini görmekteyiz ![]() Müşrikler, Allah ve Allah kelâmı hakkında son derece kaba davranıyorlar ![]() ![]() ![]() "Vay haline yalancı ve günahkâr her kişinin ![]() "Kendisine okunan Allah'ın âyetlerini dinleyip sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta direnir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşünce ve inançları bozuk Ehl-i Kitap da surede söz konusu edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar ![]() ![]() "Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır ![]() ![]() ![]() Bunların dışında surede, heveslerinden başka kimseyi tanımayan bir başka grupdan daha söz edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Gördün mü o kimseyi ki, hevâ ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş ve gözüne perde koymuştur? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?" (23) ![]() Surenin son bölümünde de müşriklerin ahiret inancı ele alınmakta ve bu inancın sakatlıkları, bizzat kendi hayatlarından örnekler verilerek reddedilmektedir ![]() "Ve dediler ki: hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman Eğer doğrucular iseniz (ölmüş) atalarımızı (diriltip) getirin demelerinden başka hüccetleri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() "Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah'ındır ![]() ![]() "Sen o günün iddetinden bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() CEBBÂR ![]() Allah'u Teâlâ'nın esmâu'l-hüsna* (doksan dokuz güzel ismi)'sından biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebbâr, Arapça cebr kökünden mübâlağalı ism-i fâitdir ![]() 1- Cebr, kırık veya çıkık kemiği yerine getirerek iyice bağlayıp sarmak, eksiği düzeltip tamamlamak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Cebr, icbar etmek, dilediğini zorla yaptırmak manasına da gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun dışında Allah'ın sıfatı olarak kullanılan "Cebbâr"ın iki manası daha vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de cebbâr, insanların sıfatı olarak da zikredilmiştir ![]() a) Zorba, zorlayıcı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b- İri cüsseli (el-Mâide, 5/22) ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#294 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBEYNE'L-HAVF VE'R-RECÂ Korku ile ümit arasında bulunmak ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflerde korku ve ümit arasında bulunmaya teşvik eden hükümler vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Onlar korkarak ve ümit ederek Rablerine dua ederler ![]() ![]() Peygamber Efendimiz (s ![]() ![]() ![]() "Müminler Allah'ın azap ve azabının miktarını bilselerdi hiç biri Cennet'i ümit etmezdi ![]() ![]() ![]() Bu ve benzeri ayet ve hadisler gözönünde bulundurularak denilmiştir ki; "kul sıhhat halinde korkulu ve ümitli bulunmalı, havf ve recâsı birbirine eşit olmalı; hastalığı halinde de recâ (ümit) yönü kuvvetli olmalıdır ![]() ![]() Havf (korku) gelecekle ilgilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Recâ da "ileride meydana gelmesi umulan arzu edilen bir şeye kalbin duyduğu ilgidir ![]() BEYNÛNET Ayrılık; iki şey arasındaki uzaklık, mesafe ve evliliğin sona ermesiyle, birbirinden ayrılan eşler arasında meydana gelen durum ![]() Küçük ayrılık: Boşanan eşlerin, yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân veren beynûnettir ![]() ![]() 1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() 4 ![]() ![]() Boşanan eşler arasında küçük ayrılık meydana gelebilmesi için, kadının üçüncü boşama hakkı (son boşama hakkı) ile boşanmış olmaması şarttır ![]() ![]() ![]() Büyük ayrılık: Boşanan eşlerin yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân tanımayan beynûnettir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durumdaki eşler artık yeniden nikâhlanarak bir araya gelemezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada ikinci evliliğin, birinci koca ile evlenebilmek için hileli bir evlilik olmaması şarttır ![]() ![]() ![]() ![]() Öyleyse İslâm, ilk kocasından üç talakla boşanan bir kadının, ayrıldığı kocasıyla tekrar evlenebilmesi için yeni bir evlilik hayatı yaşamasını niçin şart koşmuştur? İslâm'dan önceki Arap toplumunda erkek sınırsız bir boşama hakkına sahipti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu konuda halk arasında çok yanlış anlaşılan, "hulle"* kavramı vardır ki, bunun İslâm'la asla alâkası yoktur ![]() ![]() ![]() BEYTÜ' L-HARAM Mukaddes, korunulan ve sakınılan ev ![]() ![]() ![]() ![]() Beytü'l-Haram ifadesi Kur'an-ı Kerîm'de iki defa zikredilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beytu'l-Haram Allah'ın insanlar için bir hayat kaynağı kıldığı, İslâm'ın şiar ve prensiplerini haykıracakları ve özellikle hac mevsiminde bütün İslâm düşmanlarına karşı tavırlarını ortaya koyacakları bir mekân kılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() BEYTÜ'L-MAKDİS İslâm'da üç mukaddes mescitten biri olan Kudüs'teki mescid ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beytü'l-Makdis tabiri Kur'an-ı Kerîm'de geçmez, hadis-i şeriflerde zikredilir ![]() ![]() ![]() ![]() Yeryüzünde yapılan ilk mabed Beytu'llah yani Kâbe'* dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beytü'l-Makdis'in bânisi Süleyman (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hadîs-i şeriften Beytü'l-Makdis'in Süleyman (a:s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada bir hususun belirtilmesi gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beytü'l-Makdis, Mûsâ (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'in ilk yıllarında kıble Beytü'l-Makdis idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEYTÜ'L-MA'MÛR Ma'mûr, bayındır, bakımlı ev ![]() ![]() ![]() Beytü'l-Ma'mûr'dan Kur'an'ı Kerîm'de şöyle bahsedilir: "Tür'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitâb'a, bayındır eve (beytü'l-ma'mûra), yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize andolsun ki, Rabbi'nin azabı hiç şüphesiz gelecektir" (et-Tür, 52/1-7) ![]() Allahû Teâlâ, Kur'an-ı Kerîm'in bazı yerlerinde kasem ettiği gibi bu ayet-i kerîmede de Tûr Dağı'na, Kur'an-ı Kerîm'e ve Beytü'l-mâ'mûra yemin etmektedir ![]() ![]() Müfessirler bu ayet-i kerîmede sözü geçen Beytü'l-Ma'mûru genellikle, yedinci kat semada, Kâbe'nin üst hizasında bulunan bir ev olarak tefsir etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessirler Beytü'l-Ma'mûru Kâbe olarak da tefsir ederler (Muhammed et-Tefsîrî, Tefsîr-i Tibyan Tercemesi İstanbul 1307, IV,180; İ ![]() ![]() ![]() Bir yerin bakımlı ve ma'mûr oluşu, meskûn olması, ziyaretçilerinin çok olması ve güzel bakılması ile olur ![]() ![]() ![]() ![]() Mirac'la ilgili meşhûr hadiste Beytü'l-Mamur'dan da bahsedilir: "Sonra bana Beytü'l-Ma'mûr gösterildi ![]() ![]() ![]() Müfessirler, Beytü'l-Ma'mûru, tasavvufî bir anlatımla "müminin kalbi" olarak da tefsir edip; bayındır ve bakımlı oluşunu marifet ve ihlâsla açıklarlar (el-Beydâvî, IV,123; Muhammed et-Tefsîrî, IV,180; Bursevî, IV,123; M ![]() ![]() Tertip ve düzeni Fîrûzâbâdî'ye isnad edilen İbn Abbâs tefsirinde ise Beytü'l-Ma'mûru Âdem Aleyhisselâm'ın bina ettiği ve Tufân'dan sonra altıncı kat gökyüzüne çıkarıldığı belirtilir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#295 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBEYTULLAH ![]() Allah evi, Kâbe ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında yer ve gök ile bunların arasında bulunan her şeyin, kısaca kâinatın gerçek sahibi Allah'tır ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'den öğrendiğimize göre yer yüzünde ilk yapılan mabed Beytullah'tır: "İnsanlar için yeryüzüne ilk konulan ibadet evi Mekke'de olan Kâbe'dir ![]() ![]() Beytullah'ı Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, Beytullah'ı yüce gayelerin gerçekleştirilmesi için toplantı ve güven yeri kılmıştır: "Biz Beytullah'ı insanlara toplantı ve güven yeri yaptık ![]() ![]() Allah, Beytullah'ın, tavaf edenler, ibadet yapanlar, rukû ve secde edenler için temiz tutulmasını emretmiştir ![]() ![]() ![]() BEYYİNE ![]() Delil, hüccet, bürhan ![]() Beyyine Kur'ân'da yirmi kez tekrarlanır ve genel olarak şu mânâlara gelir: 1- Kur'ân veya Hz ![]() "Böyle iken kitap verilenler ayrılmadılar da ancak kendilerine apaçık bir hüccet (beyyine) geldikten sonra (bozuk itikadlarından) ayrıldılar" (el-Beyyine, 98/1,4; el-En'âm, 6/I57; Muhammed, 47/14) ![]() 2- Delil, hüccet: "De ki şüphesiz bana Rabbim'den apaçık bir hüccet verilmiştir ![]() ![]() 3- Mucize: "Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i gönderdik, dedi ki: Ey kavmim Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur ![]() ![]() ![]() 4- Apaçık bir işâret, ibret: "Andolsun ki aklını kullanacak bir kavim için biz orada apaçık bir nişâne, bırakmışızdır ![]() ![]() Hadislerde beyyine lâfızları daha çok "dâvâsını ispat için delil getirmek ve şahit" anlamlarında kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nikâhta bulunması gereken şâhiter de hadîste beyyine olarak isimlendirilmiştir: (Beyyine (şahit)'siz nikâh olmaz ![]() ![]() Hadislerde beyyine delil, ispat mânâsına da kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEYYİNE SÛRESİ Kur'ân-ı Kerîm'in doksan sekizinci sûresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah: "Evet, söyledi" deyince, Übey b ![]() ![]() ![]() Beyyine sûresi, Kur'ân-ı Kerîm sûrelerinden evsat-ı mufassal sûreler arasında yer alır (bk ![]() ![]() ![]() Beyyine; nûr gibi kendisi beyyin, yani gayet açık olup da başkasını beyan eden, açıklayan demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sûrenin Medine'de inmiş olması ihtimalini kuvvetlendiren bir uslûp, içerisinde bazı tarihî ve imanî gerçekleri açıkladığı görülmektedir ![]() ![]() ![]() "Kitap ehlinden ve müşriklerden küfredenler kendilerine apaçık bir hüccet (beyyine) gelinceye kadar vazgeçecek değillerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir gerçek ise Ehl-i Kitab'ın bilgisizliklerinden veya bu kitabın kapalı ve anlaşılmaz noktaları bulunduğundan dolayı onun üzerinde ihtilafa düşmemiş olduklarını; ancak kendilerine deliller ve bilgi geldikten sonra ihtilafa düştüklerini belirtmektedir ![]() "Kitap verilmiş olanlar ancak kendilerine apaçık hüccetler geldikten sonra ayrılığa düştüler ![]() ![]() Ehl-i Kitab olan yahudi ve hristiyanlar Rasûlullah gelmeden evvel sapıklık içinde idiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sûrenin başında da işaret edildiği gibi, Ehl-i Kitab'ın ve müşrik kâfirlerin âkıbetlerinin kötü olduğu, yani ebediyyen Cehennem'de kalacakları; buna karşılık yaratıkların iyisi olan mü'minlerin ve salâh erbâbının âkıbetlerinin ebedî Cennet olduğu buyurulmuştur ![]() Üçüncü gerçek ise, aslında dinin bir tek kaynaktan doğduğunu, kâidelerinin sâde ve açık olduğunu, bundan dolayı ihtilafa ve görüş ayrılıklarına gerek bırakmadığını tabiatı itibarıyla anlaşılır bulunduğunu ifâde etmektedir: "Halbuki onlar doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak, O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekât'ı vermekle emrolunmuşlardı ![]() ![]() ![]() Dördüncü gerçek ise, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra küfredenlerin yaratıkların en kötüsü olduğu; iman edip sâlih amel işleyenlerin ise yaratıkların en iyisi olduğu hususdur ![]() ![]() Kitab Ehli'nden ve müşriklerden küfredenler, içinde ebediyyen kalacakları Cehennem ateşindedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmanın en önemli unsuru Cenâb-ı Allah'a ihlâs ile İbâdet etmek, yalnız O nun adını anmak, her türlü söz, iş ve amelde samimiyetle O'na yönelmektedir ![]() İhlâs, ibadetin özüdür ![]() "Ben Şirke nisbetle ortakların en zenginiyim ![]() ![]() ![]() BEZR Tohumu verimsiz ve çorak yerde israf etmek, malı Allah'a isyanda, gereksiz ve faydasız yerde kullanmak ![]() İslâm, orta yol olduğu gibi, İslâm ümmeti de orta ümmettir; yani, düşüncede ve davranışta, almada ve vermede, kısaca insan hayatının her safhasında ifratın ve tefritin İslâm'da yeri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Dünya, âhiretin tarlasıdır ve âhirette biçeceği ekini kişi dünyada eker; Cenneti'ni de Cehennemi'ni de dünyada hazırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BİD'AT Daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlar ![]() Hz ![]() ![]() Bid'at'ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır ![]() Kimi âlimlere göre bid'at, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur'an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan"şeylere bid'at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Huzeyfe b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir ![]() Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır ![]() ![]() ![]() Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup, kötü bir bid'attir ![]() ![]() ![]() Şu da bir vakıadır ki, birinci gruba tâbi olan fakat bu âlimlerin ne demek istediklerini hakkıyla anlamayan mukallidleri, dinde eksiltme ya da fazlalık durumunda olan şeyleri de bazen bid'at-i hasene kapsamına sokmuşlar; ikinci gruptakilerin mukallidleri ise, bid'at sayılmaması gereken bazı hususları bid'at kapsamına sokarak onlara karşı çıkmış ve hemen hemen her ictihada bid'at demeye başlamışlardır ![]() Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun aksine yukarıda sözkonusu ettiğimiz hususlar kötü bid'at olup câiz değildir ![]() ![]() Bid'atlar alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır ![]() ![]() ![]() Günümüzde pek çok bid'at, müslümanların hayatına girmiştir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#296 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBELVÂ-İ ÂMME Belvâ, musibet, zahmet, ıztırap, meşakket, güçlük gibi anlamlara gelir ![]() ![]() ![]() Terim olarak belvâ-i âmme; kaçınılması güç, umûmun mübtela olduğu bir şey hakkında husûsî bir hüküm verilmesidir ![]() Dinimiz kolaylık dinidir ![]() ![]() ![]() ![]() Sokakta elbisemize sıçrayan ve korunması mümkün olmayan su ve çamur damlalarıyla namaz kılmanın caiz olması; Özürlü kimselerin özürleri sebebiyle bulaşan pislikle namaz kılmalarının caiz olması; Çocukların öğrenmek için abdestsiz olarak Kur'an-ı Kerîm'i ellerine almalarının caiz olması; Binalardaki tuvaletlerde tuvalet esnasında ön ve arkayı kıbleye çevirmenin caiz olması; (İbn Nüceym, el-Eşbâh ve'n-Nezâir, Kahire 1968, s ![]() ![]() Doktor ve sağlık görevlilerinin tedâvî için kadın ve erkeklerin avret mahallerine bakmalarının caiz olması gibi ![]() Ancak hakkında nas olan hükümler "belvâ-i âmme" sebebiyle kolaylaştırılamaz ![]() ![]() ![]() ![]() BER' Kötü görülen, hoşlanılmayan şeylerden uzak durmak, tertemiz ve her türlü kirden uzak yaratmak, iyileşmek ve şifa bulmak anlamlarına gelen ve yaratılışı ifade eden bir terim ![]() Kelimenin kökü Be-ra-e' fiilidir ![]() ![]() Allah'ın güzel isimlerinden olan Bârî, Allah'ın yarattığı şeyleri tertemiz yarattığını ve her türlü kirden arındırdığını ifade eder ![]() ![]() ![]() Kelimenin Kur'an'da geçen diğer şekillerinin de kuşkusuz bu kök anlamıyla yakından bağlantısı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın oldukça önemli kural ve esaslarından olan teberrî' veya teberrâ' ise, Allah'ın düşmanlarından uzak durmak, onları velî, sırdaş ve lider edinmemek, kendilerine özellikle müslümanların kaderiyle ilgili görevleri tevdî etmemek ve onlarla gönülden dost olmamak demektir ![]() ![]() Aynı 'Be-ra-e' fiilinden türeyen 'Berâet' kelimesi ise; "mahkemede suçsuzluğu ortaya çıkmak ve suç töhmetinden kurtulmak", siyasî hukuk açısından ise "ilişkileri kesme, sulh durumuna son verme" anlamlarına gelir ve Kur'an-ı Kerîm'de Tevbe suresinin başında kullanıldığı biçimiyle, artık İslâm'ın hakim duruma geçtiği konumda ya İslâm'ı seçmek, ya da savaşa hazır olmak şıklarından birini tercih hususunda müşriklere verilen ültimatom (Elmalılı, Hak Dini Kur' an Dili, Tevbe,1 ) manasını ifade eder ![]() Yine, aynı fiilden gelen "beriyye" kelimesi ise "yaratıklar" demektir ![]() ![]() el-BERR Allah'ın isimlerinden biri ![]() ![]() Allahu Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister; zorluk istemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berr, "iyiliği ve hayrı geniş olmak" anlamındaki "birr" masdarından sıfattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BERZAH Set, engel, iki şey arasındaki perde ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berzah kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de üç yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mümin öldüğünde ise kendisi için bir berzah olmayacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu delillerden anlaşıldığına göre berzahtaki yaşayışda ruh bedenden ayrıdır ![]() Buradaki yaşayış nasıldır? sorusunun cevabında Şah Veliyyullah ed-Dehlevî şöyle der: "Bu âlemde insanların (yani ruhlarının) sayılamayacak kadar çok tabakaları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi ruhlar birer emri ilâhidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEŞER İnsan, insanoğlu, insanüstü, ademoğlu ![]() ![]() ![]() İnsana beşer denmesi, hayvanların aksine üzerinde yün, kıl ve tüy gibi şeylerin bulunmayıp derisinin olduğu gibi görünmesindendir ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı kökten gelen "beşere": Üst deri, derinin üst tabakası; "beşîr": güzel yüzlü, müjdeleyici; "beşâre": güzellik anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sözlük anlamından da anlaşılacağı üzere "beşer" tabiri, insan hakkında, onun maddî yönü ve dış görünüşüyle ilgili olarak kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir beşer yaratacağım ![]() ![]() ![]() Burada özellikle ilk ayet (Furkan, 25)'teki mesaj, bu gerçeği açık biçimde ortaya koymaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Semûd (kavmi) de uyarıcıları yalanladı: "Bizden bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz dediler ![]() ![]() Onların bu isimlendirmelerine karşılık Kur'an-ı Kerîm, peygamberlerin de beşer olduklarını beşer olma yönüyle diğer insanlarla eşit olduklarını ifade ettikten sonra, ancak onlara vahiy geldiğini ve bu sebeple diğerlerinden farklı olduklarını vurgular ![]() ![]() ![]() Buna karşılık ayrıca müşrikler insanı yalnızca, fizikî görünümüyle, yani beşeri yanıyla değerlendirdiklerinden, kendilerine fizikî açıdan normalin dışında güzel gelen bir insan karşısında hayrete kapılıp: "Allah için böyle beşer olmaz, bu ancak kerim melektir ![]() ![]() ![]() İşte, topraktan yaratılan insanın beşeriyet yanı, Kur'an'ın ifadeleriyle unutkanlığının, nankörlüğünün, aceleciliğinin, haklı-haksız tartışmayı pek sevmesinin, bilgisizliğinin, zalimliğinin ve zayıflığının sembolüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEŞÎR Müjdeci ve müjde veren, güleç yüzlü insan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşîr sıfatını taşıyan peygamberler, Allah'a iman edip onun hüküm ve emirlerine itaat edenlere verilecek mükâfaatları bildirir ve mümin kitleyi Cennet nimetleriyle müjdelerler ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberler zorlayıcı, baskı kullanan değil, sadece "(azabı) haber verici ve (Cennet nimetleriyle) müjdeleyici (beşîr)" dir ![]() BESMELE "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîym" sözünün kısaltılmış şekli ![]() ![]() ![]() "Bunu falanın adına yapıyorum" demesi âdettendir ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İşime, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlıyorum ![]() ![]() ![]() ![]() Helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah'ın adını anmak, her müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir ![]() ![]() "Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok Allah'ı anın ![]() ![]() "Namazlarınızı kıldıktan sonra, ayakta otururken ve yanlarınızın üzerinde iken Allah'ı anın ![]() ![]() "Rabbı'nın adını an ![]() ![]() "Rabbı'nın adını sabah akşam an" (İnsan, 76/25) ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Besmele, Neml suresinde bir ayet olmasına rağmen, gerek Fatiha suresinin, gerek diğer surelerin başındaki "besmele"lerin, o surelerden bir ayet olup olmadığı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, bugün müslümanların ellerinde bulunan mushaflar, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, besmelenin mushafta yazılmış olması, onun Kur'an' dan olduğunu işaret eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Mâlik'in bu konudaki görüşü diğerlerinden farklıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bismillahi'r-rahmani'r-rahim sözü dört kelimeden oluşan bir cümledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "(Rahim) ve (Rahman) olan Allah'ın adıyla başlarım" gibi Besmeledeki ilk kelime olarak görülen isim, bir hususa işaret etmek üzere konulmuş addır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özel isim olan Ahmet kelimesi ile, cins isim olan insan kelimesi arasındaki bu farklılık, Ahmet'in her insanda müşterek olan sıfatlarla tarifini imkânsız kılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Besmele'de yer alan ikinci kelime Allah ismidir ![]() ![]() ![]() ![]() "O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yok'tur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Allah, bazılarını işaret ettiğimiz bu ve buna benzer, üstün sıfatları zatında toplamaktadır ![]() Besmele'de yer alan üçüncü kelime, 'Rahman' kelimesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlâhi rahmetin ezelden ebede sonsuzluğu, Allah Teâlâ'nın zatına has olan, zatıyla birlikte kadîm olan irade sıfatının bir sonucudur ![]() ![]() Allah Teâlâ'nın iradesi, olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, irade sıfatının taalluku ile dilediği zamanda ve dilediği şekilde yapması veya yapmaması anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ'nın bütün âlemleri, canlı cansız bütün varlıkları iradesiyle yaratması, yaşayışlarını sürdürebilmeleri için çeşit çeşit rızıklar vermesi, bunlar arasında insana ayrı bir mertebe vererek, onu akıl, duygu ve düşünce ile diğerlerinin üstüne çıkarması, kısacası, her şeyi yerli yerinde sevk ve idare etmesi, O'nun sonsuz rahmetinin bir neticesidir ![]() Rahman, yukarıda da işaret edildiği gibi, rahmet kelimesinden türemiş olup, son derece merhametli, çok rahmet sahibi anlamlarına gelen bir sıfattır ![]() ![]() Rahman kelimesinin diğer bir özelliği de Kur'an-ı Kerîm'de, Allah ismi makamında özel bir isim olarak kullanılmış olmasıdır ![]() "İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız, en güzel isimler O'nundur ![]() ![]() "Senden evvel gönderdiğimiz resullerimizden sor: Biz, Rahman'dan başkasını ilâhlar yapmış mıyız?" (ez-Zuhruf, 43/45) ![]() "Sen ancak Kur'an'a uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseleri korkutacaksın ![]() ![]() "(Cennet), görmeden Rahman'dan korkan ve (O'nun tâatına) yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere hastır ![]() ![]() "Ey babam, şeytana tapma, Çünkü şeytan Rahman'a çok asi olmuştur ![]() ![]() "Rahman'ın yaratışında hiç bir düzensizlik göremezsin ![]() ![]() Mealleri zikredilen bu ve sayıları elliye varan diğer ayetlerde Rahman' kelimesinin Allah'a has ve Allah ismine eşit bir anlamda nasıl kullanıldığı açıkça görülmektedir ![]() ![]() ![]() Besmele'de de görüldüğü gibi, Rahman kelimesi, Allah Teâlâ'nın sıfatı olması ve ezelden ebede O'nun sonsuz rahmetine delâlet etmesi dolayısıyla, kapsamı geneldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ, hiç bir şeyi sebepsiz ve kıymetsiz yaratmamış, yarattıklarını başı boş bırakmamıştır ![]() ![]() ![]() İşte, Allah Teâlâ'nın, Rahman sıfatının bir eseri olarak, âlim, cahil, çalışkan, tembel, haklı, haksız, adil, zalim, mutî, âsi, mümin, kâfir ayırımı yapmadan herkese ve her yarattığına teşmil ettiği rahmetine ilâve olarak; sadece, âlime, çalışana, haklıya, adile, mutîye, mümine hasılı kendi iradelerini Allah'ın iradesiyle ahenk içerisinde tutabilen herkese ihsan ederken diğerlerini mahrum bıraktığı rahmeti, O'nun Rahîm sıfatının icabıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ'nın Rahman sıfatı, kendisine has zât sıfatı olduğu halde; Rahim sıfatı, kendi iç güdüleri veya iradeleriyle hareket eden yaratıklara bir nebze olsun bahşedilmiş bir sıfattır ![]() ![]() ![]() ![]() BEY'AT Kabul etmek, razı olmak ve tasdik etmek anlamında kullanılan bir ıstılah ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla bey'at, müslüman kadın ve erkeğin, müslüman lidere karşı görev ve sorumluluğu, Kur'an'da belirtilip sünnet ile açıklanarak uygulandığı şekilde, kabul etmek için yaptıkları sözleşmedir ![]() Bey'at, cemaatın selâmeti ve muhafazası, hudûdullah'ın tatbiki için müminlerin kendilerine bir emir tayini ile bu emire itaat etmek üzere ahidleşmeleridir ![]() Hududullah'ın tatbiki, mutlaka organize edilmiş kurumları ve yetkileri belirtilmiş bir sosyal olgu gerektirdiğine göre; inanan müslümanların böyle bir sosyal olguyu gerçekleştirmek için bir lider ve başkana meşrû hududlar içinde bey'at etmeleri şart olmaktadır ![]() Kur'an merkezî bir itaatı gündeme getirmiştir ![]() ![]() ![]() İmama itaat edilmesi için; onun kendisine itaat edilecek derecede doğru ve bilgi sahibi, cesur ve dirayetli olması, hür olması, kendisine bey'at edenler arasında bir ayırım yapmadan onlardan herhangi birine bir zarar geldiği zaman bunun bütün topluma geldiği ve toplum için bir tehdit oluşturduğu görüşünde bulunması, düşmanın her türlü hile ve metodunu anlayacak kapasitede olması ve tâğûtî metotlardan uzak olarak işlerini şûrâ ile yapması gerekmektedir ![]() Kendisine bey'at edilen, müminlerden bey'at alırken bu göreve ehil olup olmadığını düşünmeli, Kur'an ve sünnete bağlı kalıp kalamayacağını, Râşid hâlifelerin yollarını takip edip edemeyeceğini düşünmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Bey'at; kitap, sünnet ve sahabe-i kirâm'ın icmaı ile sabit olan sâlih bir ameldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İş, ehil olmayanın eline geçti mi, kıyameti gözetleyiniz" (Buhârî, İlim, 2) mealindeki tesbiti üzerinde iyi düşünülmelidir ![]() ![]() ![]() "İdaresi altında bulunan müslümanlardan daha ehliyetlisi bulunduğu halde, bir başkasına vazife veren hakikaten Allah'a, O'nun Resulüne ve İslâm milletine ihanet (hâinlik) etmiş olur" (İbn Humâm, Fethü'l-Kadîr, V, 457) hükmü beyan buyurulmuştur ![]() ![]() Günümüzde "bir kimseye, bey'atın farz olabilmesi için İslâmî bir yönetimin (devletin) bulunması şarttır" tezini ileri süren anlayışlar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Her kim ûlû'l-emr'e itaatten bir karış kadar ayrılırsa kıyamet gününde Allah'a ameli hususunda, lehinde hiç bir hücceti olmaksızın kavuşacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#297 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBEY'ATU'R-RIDVÂN Ashabın Allah'ın razı olacağı şekilde, Kur'an'ın hükümlerine uyacaklarına ve Resulullah'ı koruyup onun yanında düşmanlarına karşı sonuna kadar savaşacaklarına dair Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resul-u Ekrem Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir çağırıcıyı görevlendiren Resulullah (s ![]() ![]() ![]() "Haberiniz olsun ki Resulullah'a Ruhu'l-Kudüs indi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ashabından herbirini bir söz, bir ahd ve bir birlik üzere olmaya bey'at'e çağıran Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bey'atu'r-Rıdvân, müslümanların, devlet şuurunda oldukları ve İslâm'ı sonuna kadar savunup koruyacaklarını gösteren bir olaydır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEY' Bİ'L-İSTİĞLÂL Bey', satmak ve satın almak; istiğlâl ise, gelirini istemek, kâr ve gelirini almak, sömürmek gibi anlamlara gelir ![]() ![]() ![]() Paraya ihtiyacı olan bir kimse sermaye sahibine gidip "Bana yüz altın ver, buna karşılık sana falan dükkânımı borcumu ödeyinceye kadar geçici olarak satayım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar devrinde faize düşmeden bu şekilde satım, hibe veya kira akdi gibi muamelelere borçlunun fazla bir meblağ ödemesi işlemlerine "muâmele-i şer'iyye"; fazla olarak alınan meblağa "ribh-i şer'î" denilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstiğlâl yoluyle satışta, mal sahibinin ipotekli mülkünü müşterinin bu yeri kabzetmesinden sonra kiralaması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukuna göre, mislî malların ödünç verilmesi âriyat* akdi kabul edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte, sermaye sahibi verdiği ödünç parayı zamanında alabilmek için borçludan teminat isteme hakkına sahibtir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak; başkasına borç para veren kimse menkûl veya gayri menkûl bir malı teminat olarak isteyebilir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#298 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBEY' Bİ'L-VEFA Vefâ yoluyla satım akdi yapmak; bir malı, satış bedelini iade edince geri almak üzere bir kimseye bir para veya borç karşılığında geçici olarak satmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu muamele faizden kaçınmak ve borcu teminata bağlamak amacıyla örfleşen bir satış şeklidir ![]() ![]() ![]() Milâdî XV ![]() ![]() ![]() Vefâ yoluyla satışta, taraflar tek yanlı irade beyaniyle dilediği zaman akdi feshedebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rehnedenin izni bulununca, rehin bırakılan şeyden rehin alanın yararlanması mümkün ve caizdir ![]() ![]() "Mebi'in, yani vefâen satılan bir gayri menkulün menfaatlerinden bir bölümü alıcıya ait olmak üzere şart kılınsa, bu şarta riayet olunur ![]() "İmkan ölçüsünde, şer-i şerîfe uygun bulunan şarta uymak gerekir" hükmü yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Borç para bulmaya veya bir borcu ertelemeye yönelik bu gibi çareler Ebû Hanife ve İmam Şafiî'ye göre, yararlanma akit sırasında şart koşulmaması kaydıyla, caizdir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#299 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBÂTINİYYE Kur'an ve hadislerdeki her zâhirin, açık hükmün bir de bâtını, iç yüzü, herkesin anlayamayacağı gizli tarafı olduğunu ve Kur'an ile hadislerin ancak tevil (yorumlama) ile anlaşılabileceğini iddia eden fırkalara XII ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar ayet ve hadîslerdeki zâhir (ilk bakışta anlaşılan) manaların kabuk teşkil ettiğini; asıl maksadın, bunların özü olan bâtınî manaların olduğunu söylerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tohumu İbn Sebe tarafından atılmış olup Abbasîler'den Mu'tasım zamanında yaşayan Ahvazlı Meymun tarafından filizlendirilen Bâtıniyye mezhebine ilk defa Muhammed Ali Berkâî, H ![]() Bâtınîliğe, hakikatlerin sadece masum imamın öğretmesi ve telkiniyle öğrenileceğine inandıkları için, "Ta'lîmiyye"; haram olan şeylerden kaçınmadıkları ve farzları yerine getirmedikleri için "İbâhiyye"; içlerinde Allah ve Peygamberi inkâr edenlere "Melâhide"; Cafer-i Sadık'ın oğlu İsmail'i babasından sonra imam tanıdıkları için "İsmâiliyye"; kurucularından Hamdan Karâmıt'a uydukları için "Karâmita"* uyuşturucu olarak haşhaş kullandıkları için "Haşşâşûn" da denilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Davet usûlleri: Bâtınîler'in gayesi islâm dinini yıkmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() 1- İmam: Bilgileri doğrudan doğruya Allah'tan alır ![]() 2- Huccet: İmamın ilmini yüklenmiş olan kimsedir ![]() 3- Zû Masse: Çocuğun anasının sütünü emdiği gibi, ilmini Hüccet'ten emen kimsedir ![]() 4- Ebvâb: Bunlar daî (misyoner) lerdir ![]() ![]() ![]() 5- Dâî-i Me'zun: Zâhir ehlinden bu mezhebe girmek isteyenleri kabul eder, bu hususta gereken şeyleri yapar ![]() 6- Mükelleb: Av köpeğinin çalılıklar arasında avını araştırması gibi, zâhir ehli arasına sokulup daveti kabul etmeye müsait olanları bir takım sözlerle kandırıp Dâî-i Me'zun'a götüren kimsedir ![]() 7- Mü'min: Bâtınîliğe inanan kimsedir ![]() Bâtınîliğin hileleri: Bâtınîliğe mensup olan dâîler insanları kendi mezheplerine davet ederken, onları kandırmak için dokuz basamaklı bir taktik uygularlar ![]() ![]() 1-Dâî, mezhebine davet edeceği kimseleri çok iyi teşhis etmeli, bu işe müsait olmayanlarla uğraşmamalıdır ![]() ![]() 2- Dâî kendisini, mezhebine davet ettiği kimselere sevdirmeli, onların dostluk ve itimatlarını kazanmalıdır ![]() ![]() 3- Dâî, telkinde bulunduğu kimselere, kendilerini şüpheye düşürmek için cevap veremeyecekleri bazı sorular sorar ![]() ![]() 4- Dâî, yukarıdakine benzer sorularla telkinde bulunduğu kimsede şüphe ve merak uyandırdıktan sonra, onun sorularına hemen cevap vermez ![]() ![]() ![]() 5- Kendisine söylenecek sırları zâhir ehlinden hiç kimseye söylemeyeceğine dair çok ağır yemin alır ![]() 6- Yeminden sonra bile sırları birden söylemez ![]() ![]() ![]() 7- Dâî, muhatabına ilk bakışta yadırgamayacağı bazı fikirler telkin eder ![]() ![]() "Zâhir sembol, bâtın maksut olan manadır ![]() ![]() 8- Dini mükellefiyetleri kaldırma ![]() ![]() ![]() 9-İtikattan sıyrılma ![]() ![]() ![]() Bâtınîlik fikirleri eski Yunan, İran ve Hind düşüncesinden kaynaklanmış, en azından bunların tesirinde kalmıştır ![]() İslâm'a bağlı oldukları iddiasında bulunmakla beraber müslümanlar arasında imansızlığı ve her türlü kötülüğü yayan bu bâtıl mezhep bağlılarının gayesi insanları saptırmaktır ![]() Allahü Teâlâ'yı, İslâmî hükümleri inkâr edip Allah'a iman edenleri, Şerîata ve İslâm'a bağlı olanları ataya ve hafife almak onların prensiplerindendir ![]() ![]() ![]() BEDDUA Bir sebepten dolayı herhangi bir kimse hakkında kötümser istek ve temennîde bulunmak, hayır duanın zıddı ![]() Farsça fena, çirkin, kötü, yaramaz anlamına olan "bed" kelimesiyle, Arapça "duâ" kelimelerinden meydana gelmiş bir terkiptir ![]() ![]() İslâm, müslümanların kendileri ve diğer müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki müslüman, günahkâr da olsalar, müslümanlara beddua etmekten sakınmalı, fakat gerektiğinde açıkça din düşmanlığı yapanlara beddua ve lânet etmeyi dini bir görev bilmelidir ![]() BEDEL HAC Kendisine hac farz olmuş ancak edâ etmesine vücut sağlığı elverişli olmayan bir kimsenin, yerine başkasını göndermekle edâ edilen hac ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmî kaynaklarda hac için bedel (nâib) tutmaya "ihcac", bedel tutan kimseye "âmir", menûb veya "mahcûcun anh" denir: Ayrıca bedel gönderilen kimseye "me'mûr", yol masrafı olarak verilen mal veya paraya "nafaka" ve haccı ifsad etmesi halinde nafakayı geri ödemesine "tazmin" adı verilmektedir ![]() İslâm'da ibadet; mal, beden ve hem beden hem de malın birleştirilmesiyle yapılan ibadet olmak üzere üçe ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında bir kimse bütün ibadetlerinde, işlediği amelin sevabını başkasına bağışlayabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla müslümanların birbirlerinin yerine sadaka vermeleri Allah için kurban kesmeleri hacca gitmeleri veya bedel göndermeleri ve sevabını bağışlamaları caizdir ![]() ![]() Bedel haccın sahîh olması bazı şartlara bağlıdır ![]() 1- Hac, âmir üzerine farz olmuş bulunmalıdır ![]() ![]() ![]() 2- Âmir, haccını edâdan önce sağlık açısından aciz olmalıdır ![]() ![]() 3- Âmir, bedel gönderdiği adamı, isteyerek ve bunu ona bildirerek göndermelidir ![]() ![]() 4- Bedel giden me'mûr müslüman, akıllı ve hac menasikini gereğince yapabilecek temyiz kudretine sahip olmalıdır ![]() ![]() 5- Âmir normal olarak yol masrafını (nafaka) vermelidir ![]() ![]() 6- Âmir ile me'mûr arasında nafakadan başka bir ücret belirlenemez ![]() ![]() 7- Âmir, hac türlerinden (ifrad,* temettu'* ve kıran*) hangisini emrederse, me'mûr onu edâ eder ![]() ![]() 8- Âmirin verdiği nafaka hangi bineğe (vasıtaya) uygunsa me'mûr onunla gider ![]() ![]() 9- Âmirin verdiği nafaka yeterli ise kendi ikamet ettiği yerden; değilse yeterli görülen bir yerden yola çıkılır ![]() 10- Bedel hac için niyet edilirken, "vekâleten haccedileceğine" niyet edilmesi şarttır ![]() ![]() ![]() 11- Âmir "Benim yerime filân kimse haccetsin, başkası değil ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 12- Temettu ve kıran hac türlerinden gereken kurban, vekile vacip olur ![]() ![]() ![]() ![]() 13- Müteveffa bir âmirin vasiyyeti üzere gönderilen bedel yolda ölürse, ikinci bir vekîl tayin edildiğinde, İmam-ı Âzam'a göre, ölü olan âmirin malının üçte birinden geri kalan ile ve âmirin ikamet ettiği yerden başlayarak hacceder ![]() ![]() 14- Me'mur eğer, Arafat'ta vakfeden önce cinsî yakınlıkta bulunursa haccı fâsit olur, üzerine kurban gerekir ve nafakayı âmire veya mirasçılarına geri öder ![]() I5- Bedel hac, âmirin belirlediği senede yapılmalıdır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#300 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükBEDENE Kurbanlık deve veya sığır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz kurban edilen büyükbaş hayvanları sizin için Allah'ın nişaneleri kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bedene kurbanlıklarıyla ilgili olarak Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "(Mekke'ye sevk olunan) kurbanlık develeri de size Allah'ın Şeâir (nişanlar)ından kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() el-BEDÎ' Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Bedî, hiç birinin örneği yokken sayısız şeyler icat eden; düşünmeye, araştırmaya muhtaç olmadan kolaylıkla ve daima misilsiz şeyler yaratan, icat eden, Allah'u Teâlâ'dır ![]() ![]() ![]() ![]() Bedî' sıfati, "daha önce bir misali olmaksızın ve misale uymaksızın bir şey yapmak" demek olan ibdâ' masdarından ism-i fâil olan mubdi' yerine kaimdir ![]() ![]() "Göklerin ve yerin yaratıcısıdır O ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEDÎ' Cenâb-ı Allah'ın esma-i hüsnasından biri ![]() ![]() ![]() ![]() Kelime, Kur'an'da çok az yerde geçer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da yaratılışla ilgili olarak, onu tabiî, biyolojik, müşahhas, mücerred, maddî-manevî ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah; evvel, âhir*, zahîr* ve batın*dır ve Kâinat'ı yoktan, hiçbir varlık hiçbir model ve örnek ortada yokken yaratmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEKÂ Sonsuz, ebedî kalmak; durmak, sürmek, devam etmek ve özellikle eski hâli üzere sabit olmak ![]() Istılahta; Yüce Allah'ın sıfatlarından birisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki türlü bâkî varlık vardır: 1- Sonsuza kadar kendi kendine bâki olan varlık ![]() ![]() ![]() 2- Belli bir süreye kadar, bir başkası sebebiyle,bir başkasına muhtaç olarak bâki olan varlık ![]() ![]() ![]() Allah'ın bâki kılmasına bağlı olan varlıkların bâkiliği de iki şekilde olur: a- Bizzat kendisi, özel varlığı bâki olanlar ki; bunların bâkiliği tek tek her varlık içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b- Cins ve türleri itibariyle bâki olanlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünya fâni, ahiret ise bâkidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'ın dışındaki her şey O'nun dilemesi ve isteğine göre, O'nun istediği zamana kadar, O'na muhtaç olacak şekilde bizâtihî olmayıp, biğayrihî bâkidir ![]() ![]() Yüce Allah ise bizâtihî olarak bâkidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BEDİR GAZVESİ İslâm devletinin Medine'de kurulmasından sonra müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ilk savaş ![]() ![]() Bedir kasabası Medine'nin 120 km ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanların her şeylerini Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret etmeleri müşriklerin İslâm'a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlar, müşriklerle münafıkların kurdukları bu işbirliğini haber aldılar ![]() ![]() O bakımdan, müslümanlar çok dikkatli idiler ![]() ![]() ![]() ![]() Hamza b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kendileriyle savaşılan (mü'min)lere izin verildi ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey inananlar, korunma tedbirleri alın; bölük bölük veya hep birlikte savaşa gidin ![]() ![]() "(Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın ![]() ![]() Bu ayetler, müslümanları, müşriklerden yıllarca gördükleri işkencelere karşı intikam almaya teşvik ediyor; zalimlerden, Allah'ın hâkimiyetini gasba yeltenmiş müstekbirlerden bu hâkimiyetin alınarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün Allah'a ait olduğunun onlara gösterilmesini istiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekkeli müşrikler defalarca müslümanları tehdit edip, onlara Medine-i Münevvere yakınlarına kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar veriyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Cehil bu fırsatı kaçırmak istemediğinden Kâbe'ye koştu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah hicretin ikinci yılı Ramazan ayının sekizinci günü Abdullah İbn Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yaşlı ve hastalara namaz kıldırmak üzere görevlendirdi ![]() ![]() Müslüman ordusunun sayısı üçyüzbeş kişi idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanların yalnız üç atları ve yetmiş develeri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ya Resulullah, biz sana inandık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Süfyan, müslümanların Bedir'e gelmekte olduğunu öğrenince kervanın yönünü değiştirdi ![]() ![]() ![]() İslâm ordusu, kumluk bir araziye konakladı ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra, buraları çok iyi tanıyan Habbâb b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekkeli müşrikler zırhlar içinde idi ![]() ![]() ![]() ![]() Ordular ibret alınacak bir dağılım sergiliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada Ebû Süfyan'ın kervanının Mekke'ye ulaştığı haberi geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ordu, İslâm'ın tek ordusuydu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bütün bu toplananlar (müşrikler) hezimete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklardır ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Onlar, (insanları, Rasülü ve mü'minleri) Mescid-i Haram'dan geri çevirdikleri ve onun velisi, bakıcısı ve koruyucusu olmadıkları halde Allah onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakîlerdir ![]() ![]() ![]() Bu harpten itibaren, Kur'an-ı Kerîm'de, girişilen bütün savaşlarda müslümanların yanıbaşında çok sayıda meleğin savaşa katıldığından bahsedilir ![]() ![]() "O zaman sen müminlere ![]() ![]() Yardım, daima galip ve hikmet sahibi Allah katındadır ![]() ![]() 17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularına doğru ilerledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kureyş kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekkeli müşriklerden bir miktar esir alındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekke müşriklerinin ileri gelenleri ve başkanları, Bedir'de öldürülmüştü ![]() ![]() ![]() ![]() Bedir zaferi, siyasi-dini yapıdaki İslâm devlet ve camiasının daha da sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey Allah'ım! Şayet şu küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artık ibadet edecek kimse kalmayacaktır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|