Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletleri, kurulan, tarihte, türk

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Kültür ve medeniyet: Gazneliler devri, siyasî kudretin yanısıra, kültür bakımından da parlak geçmiştir Bir fıkıh âlimi olan Sultan Mahmud ve oğlu Mesud, İslâm terbiye ve kültürü ile yetişmişlerdi Her iki sultan saraylarında devrin en büyük âlimlerini toplamaya çalıştılar Şairlere hürmet ve sevgi gösterdiler Her sene onlar için yaklaşık dört yüz bin dinar harcarlardı Bu şairler arasında Türk asıllı Ferrûhî ile Menuçehrî Damgânî, Escedî Gazâ’ir-i Râzî ve Şehnâme yazarı meşhur Firdevsî sayılabilir Bunların başında Melik-uş-Şuarâ Unsûrî bulunmaktaydı Sultan İbrahim ve halefleri devrinde Gazne sarayında bulunan şair ve edipler, İran edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynadılar Bu devirdeki şairler arasında; Ebü’l-Ferec Rûmî, Senâ’î, Osman Muhtârî ve Seyyid Hasan Gaznevî yer almaktaydı
Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Tarih yazıcılığı da Gazneliler devrinde parlak geçmiştir Sebük Tekin ve Mahmad devrini yazan Ebû Nasr Utbî, Zeyn-ül-Ahbâr isimli eserini Sultan Abdürreşîd’e sunan Gerdîzî, Mesud devrini nakleden Ebü’l-Fazl Beyhekî, Gazneliler devrinin meşhur tarihçileridir

Sultan Mahmud, 1017 senesinde Harezm’i ele geçirince, o devrin en büyük fen âlimi Birûnî’yi Gazne’ye getirdi Birûnî, sultanın birçok seferlerine katılarak Hindistan hakkında Tahkîku mâ lil-Hind isimli eserini yazdı Bu, Hinduların inanç ve âdetlerini tarafsız olarak tetkik eden ilk İslâmî eserdir Eserde Hind dini ve Hindistan coğrafyası hakkında çok geniş bilgi bulunmaktadır

Gazne sultanları, edebiyat alanında olduğu kadar mimarî faaliyetleri ile de dikkat çektiler Sultan Mahmud ve Mesud, büyük inşa faaliyetlerinde bulundular Fakat onların bu eserlerinden günümüze çok azı ulaşmıştır Sultan Mahmud, halkın faydalanması için çarşı, köprü ve su yolu kemerleri yaptırdı Bunlardan Gazne’nin kuzeyindeki Bend-i Mahmudî bu güne kadar mevcudiyetini korumuş ve kullanılmıştır Sultan Mahmud, Gazne’de birçok cami ve mescid yaptırdı Gazne Camiinin yanına geniş bir medrese inşa ettirdi Burası hem medrese hem de kütüphaneydi Birçok odaları, Gazne âlimlerinin okuması ve okutması için, tavandan tabana kadar kitapla doluydu Sultan, bu medresede ders veren hoca ve okuyan talebeler için, medresenin evkafından dolgun maaş tayin ederek onların geçimini sağlamıştır Dokuz yüzyıl geçmesine rağmen, cila ve parlaklığı bozulmayan Gazne Camiinin iki minaresi hâlâ ayakta olup, dış kısmı cilalı sarı tuğladandır Minarelerin birbirinden uzaklıkları 360 ve yükseklikleri 45 m kadardır Üzerlerinde kûfî yazılar vardır Gazneliler, kuzey Hindistan fütuhatını tamamlayınca, İslâm dinine Pencab’da kuvvetli bir dayanak noktası elde edilmesini sağladılar Böylece daha sonraki Hindistan fetihlerine sağlam bir zemin hazırlayarak, Türk ve İslâm tarihinde önemli rol oynadılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Harezmşahlar (Harzemşahlar)

On birinci yüzyıl sonlarında Harezm bölgesinde kurulan Türk devleti

Harezmşahların atası Anuştegin, bir Türk kölesiydi Büyük Selçuklu emirlerinden Bilge Tegin, onu satın alarak, saraya getirmiş ve özel olarak yetiştirmiştir Selçuklu sarayında taştdârlık vazifesinde bulunan Anuştegin, gösterdiği başarılar neticesinde, Harezm valiliğine getirildi Ölümünden sonra oğlu Kutbeddin Muhammed, Harezmşah unvanı ile Sultan Sencer tarafından aynı vazifeye tayin edildi Büyük Selçuklu Devleti'nin valisi sıfatıyla 30 yıl Harezm’i idare eden Kutbeddin, aynı zamanda Harezmşahlar Devletinin kurucusudur Kutbeddin, saltanatı müddetince, mükemmel bir idareci olarak, âdilane hareketleri ile halkı kendisinden hoşnut etti Her ne kadar, müstakil bir hükümdar olarak hüküm sürmedi ise de, oğullarının gelecekteki faaliyetleri için sağlam bir zemin hazırladı Onun idaresi zamanında, Harezm ülkesinin, Selçuklulara tabi ülkelerle ticarî faaliyetleri yoğunlaştı Harezm, maddî ve manevî yönden gelişmeler gösterdi

1127 yılında Kutbeddin Muhammed’in ölümü üzerine, yerine büyük oğlu Alâeddin Atsız tayin olundu Küçüklüğünden itibaren iyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Atsız, aynı zamanda Sultan Sencer’in şahsî teveccühüne mazhar olmuştu Nitekim Atsız, ilk devirlerde Sultan Sencer’in seferlerine bizzat ordusuyla katıldı ve onun başarılarında büyük yardımı oldu Atsız, aynı zamanda kendi siyasî nüfuzunu genişletmeye de çalışıyordu Bu sebeple Cend ve Mangışlak gibi askerî bakımdan mühim merkezleri zaptetti Ancak Atsız’ın bu faaliyetleri, Sultan Sencer’i kızdırdı ve tekdir edilmesine yol açtı Atsız, Sultan’ın bu tutumu üzerine, kesin olarak bağımsızlığını ilan etti Sultan Sencer, bu duruma nihaî bir çözüm getirmek amacıyla, 1138 yılında, büyük bir ordunun başında, Harezm üzerine yürüdü Yapılan savaşta Sencer, Atsız’ın ordusunu hezimete uğrattı Atsız’ın kardeşi Atlığ da ölenler arasındaydı Harezm’in idaresini Süleyman bin Muhammed’e veren Sencer, onun başkanlığında vezir, atabeg ve hâcib adı verilen memurlardan müteşekkil bir dîvân kurdu ve 1139 yılında Merv’e döndü

Harezm’de işbaşına geçen yeni idare, Atsız ve taraftarlarının da karşı faaliyetleri üzerine, halkı memnun etmekten uzak kaldı Harezm halkı, huzur dolu eski idareyi aramaya başladı Bu sebeple, Atsız’ın, Harezm’de hakimiyeti ele geçirmesi uzun sürmedi 1140 yılında devletin başına geçen Atsız, Sencer’in yeni bir seferinden çekinerek, onu metbu tanımayı ve ona uymayı ihmal etmedi Fakat, bu durum uzun sürmedi Sencer’in, 1141 yılında Karahitaylarla yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine Atsız, büyük bir orduyla Horasan’a gelerek Merv’i zaptetti 1142 yılında ise Nişapur’u alarak adına hutbe okuttu Bu arada, Sencer, Horasan’da yeniden hakimiyetini kurmaya muvaffak olunca, Atsız, geri çekilmeye mecbur kaldı ve yeniden Sultan’a bağlılığını arz etti (1144) Atsız’ın Sencer’e karşı giriştiği isyanlar, Sultan’ı üçüncü defa Harezm ülkesine girmeye mecbur etti Hazarasp Kalesini fetheden Sultan Sencer, Harezmşahların merkezi Gürgane önüne geldi ise de, Müslümanlar arasında kan dökülmesini istemeyen bir dervişin ricasını kırmayarak, Atsız’ın, kendisini metbu tanıdığını bildirmesi ve affını rica etmesi üzerine geri döndü

1156 yılında Atsız’ın vefatı üzerine, yerine veliaht Ebû Feth İl Arslan geçti İl Arslan, daha hükümdarlığının başında, saltanatta hak sahibi olabilecek durumda bulunan amca ve kardeşlerini ortadan kaldırdı İl Arslan’ın hükümdarlığını, Sultan Sencer de kabul etti Ancak, Sencer’in çok geçmeden vefat etmesi ile, Doğu İran sahasında Selçukluların etkisi kalmadı Böylece, bölgede Harezmşahlar kuvvetli duruma geldiler ve Selçuklularla bağlarını kopararak müstakil bir devlet oldular Nişapur’u kendisine merkez yapan İl Arslan, 1170 yılında Tus, Bistam ve Damgan taraflarını fethetti Bu arada Harezmşahların, Karahitaylara ödedikleri vergiyi kesmeleri, iki devleti karşı karşıya getirdi Karahitayların üzerlerine gelmesi üzerine onlar, her zaman olduğu gibi, yine istila sahalarını su altında bırakmak suretiyle kendilerini korudular İl Arslan, 1172 yılında vefat etti

İl Arslan’ın vefatı, ülkeye yeniden kardeş kavgalarını getirdi İl Arslan’ın küçük oğlu ve veliaht olan Sultan Şah, annesi Terken Hatun’la beraber Harezm’de bulunuyordu Babasının ölümüyle tahta oturan Sultan Şah’a, kardeşi Tekiş itaat etmedi Tekiş, kardeşinin kendi üzerine kuvvet sevk etmesi üzerine, Karahitaylara müracaat ederek kendisini desteklemelerini istedi Her fırsatta Harezmşahların iç işlerine karışan Karahitaylar, bu talebi severek kabul etti Tekiş’in, çok kuvvetli bir Karahitay ordusunun başında olarak Nişapur’a geldiğini duyan Sultan Şah, taraftarlarıyla birlikte Irak Selçukluları’nın naibi olan Melik Ayaba’nın da kuvvetlerini yanına alarak, sultanlığını ilan eden Tekiş üzerine birçok kereler sefere çıktı ise de, hemen hepsinde başarısızlığa uğradı Hattâ, bu seferlerden birinde yakalanan Ayaba öldürüldü (1174) Terken Hatun ve Sultan Şah Dihistan’a kaçtılar

Bundan sonra tahta geçen Alâeddin Tekiş, Harezmşahlar sülalesinin en kudretli şahsiyetlerindendir Harezmşahlar Devleti, onun sayesinde imparatorluk hâlini aldı Tekiş, ilk olarak Karahitaylar ile mücadeleye girişti Harezmşahlardan vergi istemeye gelen Karahitaylı elçinin gururlu oluşu ve edepsizliği, Tekiş’in onu öldürtmesine yol açtı Bu şekilde başlayan çarpışmalar, Harezmşahların başarısıyla sonuçlandı 1187 yılında, kardeşi Sultan Şahın ölümü, Tekiş’i daha rahatlattı Doğu İran ve Horasan’ı tamamen emri altına alabilmek için faaliyetlere girişti Selçuklu Sultanı İkinci Tuğrul Şahı, giriştiği muharebede öldürttü Tekiş, artık kendisini Selçukluların vârisi sayıyordu Bağdat halifesinden Irak, Horasan ve Türkistan sahalarının hakimiyetini tasdik eden saltanat menşûrunu (fermanını) aldı İsmailîler elinde bulunan bazı kaleleri geri aldı Bu geniş fütuhatları gerçekleştiren Tekiş, Harezm’e döndüğü 1200 yılında vefat etti Yerine bu sırada Turziz muhasarasında bulunan oğlu Muhammed, Alâeddin unvanı ile tahta çıktı

Alâeddin Muhammed’in ilk devirleri, daha babasının sağlığında istiklâl emelleri besleyen Melikler ve Gur sultanları ile mücadele hâlinde geçti Bilhassa, tehlikeli bir hâl almış bulunan Gur istilâsını güçlükle önlemeye muvaffak oldu Gur sultanı Şehâbeddin’in ölümü üzerine, Alâeddin, Herat’a hakim oldu (1207) Gurluların, tehlikesiz bir hâle getirilmesinden sonra Harezmşahlar için en büyük tehlike Karahitaylar idi Mâverâünnehir’i hakimiyetleri altında bulunduran bu devletin nüfuzunu kırmayı ve İslâm dünyasını böyle bir dertten kurtarmayı amaçlayan Alâeddin, bunu kendisi için pek mühim bir vazife biliyordu

Nitekim, 1207 yılında Mâverâünnehir’e karşı giriştiği sefer ile, bu büyük hareketi başlattı 1208 yılında, Karahitay ordusunu, büyük bir hezimete uğratan Alâeddin, Buhara’yı zaptetti Yine bu sırada Cengiz’in önünden kaçan Naymanların, Karahitay ülkesine girişi ile Karahitaylar, bir daha kendilerini toparlayamadılar ve tamamen Harezmşahlar’a tâbi hâle geldiler (1212) Harezmşahların nüfuz ve kudreti, İran ve Afganistan sahalarında devamlı artmaktaydı 1225 yılında Gazne’yi alan Alâeddin, bu bölgenin idaresini oğlu Celâleddin’e verdi 1217 yılında İran’a bir sefer yaptı Ancak bu sefer, diğerleri gibi başarılı geçmedi ve ordu büyük zâyiata uğradı

Harezmşahların bu haşmetli devresinde, doğuda büyük bir tehlike başgösterdi Bu tehlike, doğuda yalnız Harezmşahları ortadan kaldırmakla kalmayacak, bütün dünyanın tarihî mukadderatı üzerinde derin izler bırakacaktır Çünkü, tam bir çapulcu sürüsü olan Moğol ordusu, önüne gelen her yeri yakıp yıkmakta, girdikleri ülkelerde kültür ve medeniyetten eser bırakmamaktaydı Başlangıçta Harezmşahlarla, Moğollar arasında dostluk ve ticarî ilişkilerin geliştirilmesi gayesiyle elçiler gelip gittiyse de, bir Moğol kervanının, Otrar Valisi İnalcık tarafından, casusluk iddiası ile tevkif edilip, tacir ve kervancıların öldürülmesi, araya soğukluk getirdi Cengiz, Harezmşah’a bir elçi göndererek İnalcık’ın teslimini ve malların tazminatını istedi Sultan Alâeddin’in bu teklifi reddetmesi, iki devlet arasında savaşı kaçınılmaz kıldı Her ne kadar, Alâeddin’in, bu teklifi reddetmekle, yüzbinlerce Müslümanın kanını akıtacak bir olaya sebebiyet verdiği iddia edilmekteyse de, bu teklifin kabulü neticesinde, kibir timsali Cengiz’in daha da şımaracağı, yeni istekler peşinde koşarak harbe sebebiyet vereceği belliydi Nitekim, 1216 yılından itibaren, uzun askerî hazırlıklar içinde olan Cengiz’in hedefi, İslâm âlemi idi

Gerçekten de Cengiz, 1219 yılı sonlarına doğru, 200 bin kişilik ordusuyla ilk olarak Harezmşahlara karşı harekete geçti Harezmşahların, kuvvetlerini, büyük şehir ve kalelere dağıtmasından da istifade ederek, önemli merkezleri tek tek ele geçirmeye başladı Mukavemet gösteren mevkiler, korkunç bir katliama uğratılıyordu Kısa bir süre içinde Buhara, Semerkand, Otrar, Sığnak, Berakend ve Hocend gibi şehirler, Moğolların eline geçti Harezm müdafaa kuvvetlerinin, büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen, sonuç değişmiyordu Sultan Alâeddin, son olarak Devletâbâd yakınlarında Moğolların karşısına çıktı ve tekrar yenildi Abiskun’da bir adaya sığınan Alâeddin, çok geçmeden burada hastalanarak, 1220 yılında vefat etti ve yerine oğlu Celâleddin tahta çıktı

Harezmşahların bu son hükümdarının hayatı, maceralar ve kahramanlıklar ile dolu geçmiştir Celâleddin Harezmşah, saltanatının daha ilk yıllarında, kendisini tanımak istemeyen Türk kumandanlarının suikast tertipleri neticesinde Horasan’a çekildi Burada toparlayabildiği kuvvetlerle, gece-gündüz demeden, var gücüyle Moğollara karşı çarpıştı Neticede, batıya doğru yayılan bu istilâ selini bir müddet geciktirmeye muvaffak oldu Celâleddin ile birlikte Harezmşahlar Devleti de son buldu (1230)

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Kültür ve teşkilât: Harezmşahların askerî ve idarî teşkilâtı, ana hatları ile Büyük Selçuklular'dan alınmıştır Harezmşahların ordusu, Tekiş zamanında, doğunun en büyük askerî kuvveti hâlini almıştı Harezmşahlarda malî işler Dîvân-ı İstifâda, askerî işler ise Dîvân-ı Arz’da görülürdü Dîvâna sultanın vekili sıfatı ile vezir-i âzam başkanlık ederdi

Harezmşahlarda ordu, hassa ordusu ve eyalet askerlerinden meydana geliyordu Memleketin her tarafına dağılmış haldeki ıktâ sahiplerinden teşekkül eden muazzam bir süvari kuvveti bulunuyordu Ayrıca, muhtelif eyaletlerde askerî valilerin emri altında özel kuvvetler vardı Bunlar, sultana tam bağlı olup, istenildiği yere kuvvet sevk ederlerdi

Harezmşahlar Devletinin adlî teşkilâtı bütün Müslüman-Türk devletlerinde olduğu gibi şer’î ve örfî kanunlar idi Memlekette en çok Hanefî ve kısmen de Şâfiî mezhebinin hükümleri uygulanırdı Şer’i mahkemelere kadılar bakmaktaydı Orduya mensup olanların şer’î meselelerini halletmek için, kazaskerler yani ordu kadıları vardı Harezmşahlar devrinde başkent Cürcan başta olmak üzere, Herat, Belh, Merv, Nişâbur, Buhâra ve Semerkand bir bilim ve sanat merkezi hâline gelmişti Cürcan’da on büyük vakıf kütüphâne vardı Nişabur, ilim ve sanat adamlarının toplandıkları parlak bir medeniyet merkezi olmuştu Eski binalar tamir edilmiş, yeni yeni medreseler, hânkâhlar ve saraylar ile süslenmişti Hükümdar ve şehzadeler, genellikle iyi tahsil görmüş, kültür sahibi insanlardı Âlimleri ve şairleri saraylarında topluyor, onlara en büyük değeri veriyor ve himaye ediyorlardı Meselâ Atsız, Horasan seferinden dönüşte Zemahşerî, Fahreddîn Râzî, Şemseddîn Muhammed gibi âlim ve bilginleri Harezm’e getirmişti Avfi, Harezm’deki ilim ve sanat adamlarını gökteki yıldızlara benzetmektedir Bu durum, Moğol istilâsından önce, Harezm’in medenî inkişafını çok iyi belirtmektedir Memleketin her tarafında kütüphaneler, hastaneler, eczaneler ve hanlar yapılmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Timur İmparatorluğu (Timurlular, Timuroğulları)

Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu'nun kurucusudur 8 Nisan 1336'da,
Türkistan'ın Keş şehrinde dünyaya geldi Semerkand'ın güneyinde bulunan bu yerin, bugünkü adı "Yehr-i Şebz"dir Babası, Barlas oymağının beyi Turagay (Turgay), annesi Tekine Hatun idi Barlas boyu, Orta Asya'dan gelen bir Türk kavmidir O devirde Barlas boyu, Çağatay Hanlığı'na bağlı idi Timur'un babası, 1360'da ölmüş, onun yerine geçen amcası Hacı Barlas 'da 1361'de öldürülmüştü Timur, o sırada 25 yaşlarında idi Cesur, zeki, bilgili bir Türk asilzadesi olan Timur, siyasî ve askerî dehasını gösterecek her fırsattan yararlanacak, kısa zamanda yükselecek ve cihangir olacaktı Doğu Türk Hakanlığı'nın tahtına çıkacak, imparatorluğun sınırlarını, İtil (Volga)'den Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı Dağları'ndan İzmir ve Şam'a kadar uzatacaktı
İskender, Sezar ve Dârâ gibi ünlü cihangirlerin seviyesine çıkabilmek için, Timur Han, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş, 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş, onlara baş olmuştu Böyle bir şahsiyeti, çocukluğundan itibaren bazı özellikleriyle tanımak gerekir
İşte tarihçilerin Timur için söyledikleri:
At binen, kılıç kuşanan, attığı oku yüzük deliğinden geçiren bir çocuk; on iki yaşında savaşa katılan bir bahadır; savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren genç bir idealist; üç yüz kişilik bir kuvvetle on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz stratejist; bir savaşta ayağından yaralanan ve bu yüzden adının sonuna Fars dilinde "topal" anlamına gelen "lenk" sıfatı eklenen bir başbuğ (Türkler 'Aksak Timur' Batılılar 'Tamerlane' derler); dünya tarihini, özellikle Türk-İslâm tarihini çok iyi bilen, dinin, ilim ve sanatın koruyucusu; Asya'da Türkçe'nin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önleyen, öne geçmesi, örnek olması çığırını açan hükümdar; aman dileyenin dostu, düşmanlarının acımasız baş belası, ama askerlerinin çok sevdiği hükümdar ve milletinin babası
Bu kadar değil Günahını sevabından, zulmünü adaletinden çok göstermek isteyenler de vardır Kellelerden kuleler yaptığını, şehirleri yakıp yıktığını da hatırlatırlar Yıldırım Bayezid'le savaşmış ve kardeş orduları birbirine kırdırmış olmakla da suçlanır Gerçekten Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti, bir süre bocalamış ve bir fetret devri geçirmiştir Fakat aynı tarihçiler, hatta bütün tarihçiler, Timur Han'ın son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım Bayezid Han'ın ise başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar
Timur'u, Hıristiyan Batı, zalim ve yıkıcı olarak anar Timur Han, daha hayatta iken bu suçlamalara cevap vermiştir O, İlhanlı Devleti'nin ve ona bağlı Çağatay Hanlığı'nın kargaşalıklar, entrikalarla sarsıldığı bir dönemde, yenilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştı Türk, İran ve Arap tarihçileri, bu kargaşalığa Yahudi tüccarların ve Hıristiyan misyonerlerin birinci derecede sebep olduklarını belirtirler Bu tüccarlar ve bazı misyonerler Avrupa krallarına casusluk yapıyorlardı ve bunlar bütün Türkistan'a dolmuşlardı Timur Han, bunların faaliyetlerine son verdi Hindistan'dan Hıristiyan misyonerlerin kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladı Bunun için Hıristiyanlar, ona düşman idi Timur Han, işgal ettiği yerlerde, Yunan ve Roma eserlerinin kalıntılarını, putları yıkmıştı Bu yüzden ona, "yıkıcı" demişlerdir
Ama ona kendi devrinin İslâm âlimleri, "Kutbeddin","Sâhib-Kırân-ı Âzam Cennet Mekân" adını da vermiş ve böylece onun, dinin kutbu, en iler geleni; kutlu, güçlü ve cennetlik" bir hükümdar olduğunu da söylemişleridir İsfahan'da yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirip, kellelerini kule gibi yığması da "insan kellesinden kule yapan hükümdar" olarak anılmasına sebep olmuştur Buna, kendisinin verdiği cevap şudur: “İsfahan'a bıraktığım memurlarımı ve beş bin kişilik askerimi, isyan edip bir tekini bile sağ bırakmadan kılıçtan geçirdikleri, dinsizlik ettikleri için"
İran tarihçilerinin, Timur'un daima aleyhinde olmalarının, böylece, batıda olduğu gibi, doğuda da kötülenmesinin bir sebebi de şudur: Timur Han, İran seferinde, Şehname'nin yazarı ünlü şair Firdevsî'nin mezarına giderek, "Kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!" demiştir
Timur'un, İslâmiyet'e öncelik vermek ve din adamlarını kullanmak suretiyle Türk milliyetçiliğini gerilettiğini söyleyenler de olmuştur Ama o, kendi devrine kadar, Bilge Kağan'dan başka hiçbir Türk hükümdarın göstermediği bir anlayışla, gurur kaynağını şu sözlerle belirtmiştir:
"Biz ki Melik-i Turan, Emîr-i Türkistan'ız,
Biz ki Türk oğlu Türk'üz;
Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu Türk'ün başbuğuyuz!"
Ankara Savaşı'nda, Yıldırım Bayezid'i yenerek Bursa'yı yakmasından sonra, Osmanlı tarihçilerinin de Timur Han lehine yazmaları beklenemezdi Ama, yüzyıllar sonra, her şeyi daha tarafsızca değerlendirmek mümkündür
Yaşadığı devirden, cihangirliğinden, yaptıklarından söz etmeden de, onun kimliğini belirttiğimiz zaman, büyüklüğünü ifade etmiş oluruz:
Timur Han, Sultan II Murad Han'ın 1441 yılında yazdığı bir nâme ile kendisini Büyük Türk Hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu bildirdiği âlim hükümdar Şahruh'un babası; şair hükümdar Hüseyin Baykara'nın ve bu gün Ay'ın en geniş kraterlerinden birine adı verilen Ay atlasında "Türk" adını bulunduran ünlü astronom Uluğ Bey'in dedesidir
Timur Han, 25 yaşlarında iken, Çağatay Hanlığı valilerinden Kazgan Han'ın emrine girdi ve büyük bir birliğin kumandanı oldu Kazgan Han, onu kızı Olcay Türkân'la evlendirdi Kazgan Han'ın düşmanları, onu pusuya düşürüp öldürdüler Timur, Kazgan Han'ı öldürtenlere savaş açarak, hepsini ortadan kaldırdı Bu başarıları karşısında, Çağatay Hanı, onu kendi hizmetine aldı ve Tümen Beyi yaptı
Timur, bundan sonra nüfuzunu, gücünü hızla arttırdı Hanlarla, beyler arasında sık sık meydana gelen çekişmelere karışıyor, durumu kendi lehine değerlendiriyordu Devrin âlimleri, Timur'u, devletteki hızlı çöküntüyü durduracak lider olarak görmeye başlamışlardı 1370 yılında Timur, Belh şehrinde, mutlak hakim ve tam bağımsız bir duruma geldi Fakat, Cengiz soyundan olmadığı ve Cengiz hanedanının büyük prestijinden de yararlanmak istediği için, Cengiz soyunun Çağatay sülalesinden Soyurgatmış Han'ı tahta çıkardı ve onu, hayatı boyunca, kukla bir hükümdar olarak yanında gezdirdi Şeklen ona bağlı görünüyordu, ama mutlak hakim kendisiydi
Belh'te toplanan Kurultay, Timur Han'a "Kutbeddin" ve Sâhib Kırân" unvanlarını verdi Timur Han, kısa bir süre sonra başkenti, Belh'ten Semerkant'a nakletti Bundan sonra, dört yöne başarılı seferler düzenledi Çok iyi planlanmış taktikler uyguluyor, yıldırım savaşları yapıyor ve her seferini, zaferle sonuçlandırıyordu 1371-1377 yılları arasında, Harezm'e üç sefer, Moğolistan'a iki sefer düzenledi 1378'de birinci Altın Ordu seferi ile ününü bütün dünyaya duyurdu 1379'da Harezm'e bir sefer daha yaptı 1380'de Herat'a girdi ve böylece Harezm ve Horasan, tamamen fethedildi 1389'a kadar yaptığı seferlerle Turfan, Karaşar bölgelerini zaptetti ve Uyguristan'ı kendisine bağladı
1390 ve 1391 yıllarında tekrar Altın Ordu seferine çıktı Bu son seferi düzenlemesine, Altın Ordu Hakanı Toktamış Han'ın nankörlüğü sebep olmuştu Çünkü önceki seferlerinde Timur Han, Toktamış Han'ı desteklemiş onun düşmanlarını bertaraf etmişti Toktamış Han, bu destek sayesinde güçlenince bu defa Timur'a başkaldırmıştı Bu seferinde, Doğu Avrupa'ya hakim olan Toktamış'ı yıkmak için, onun bütün ülkesini işgal etmek, tahrip etmek zorunda kalmıştı Bu da, Rusya'nın doğup gelişmesine sebep olacak ve Timur Han, istemeden sebep olduğu bu gelişmeden dolayı, daha sonra, tarihçiler tarafından suçlanacaktı
Timur Han, 1401'e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu, 1398-99 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı'nı, 1401-1402'de Suriye'yi fethetti Nihayet, 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'ni de mağlup ederek itaat altına aldı
"Kıymetli bahadırlar sayesinde pek çok yer fethettim ve 27 ülkenin hakanı oldum" diyen Timur, hakanı olduğu ülkeleri şöyle sıralıyor: Turan, İran, Rum (Anadolu), Mağrib, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan, Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm, Hotin, Kâbilistan, Bahter, Zemin, Hindistan (Yirmi iki yer sayıyor, diğerleri de Gürcistan, Ermenistan gibi Kafkas ülkeleri)
Büyük cihangir, son seferini Çin'e yapacaktı 1404 yılı kışında, her tarafın karla kaplı olduğu bir zamanda yola çıktı Ömrünün sonuna yaklaştığını seziyor, en büyük cihadı geciktirmemek gerektiğine inanıyordu Çin sınırındaki Otrar şehrine geldiği zaman durdu Burada ordusuna büyük bir geçit töreni yaptırdı Kuğu avı düzenledi Fakat Timur Han hastalanmış, yatağa düşmüştü Hekimbaşı Fazlullah, ona ölüm döşeğinde olduğunu apaçık bildirdi Bunun üzerine Timur Han, vasiyetini hazırladı Saray adamlarını, orduda bulunan torunlarını yanına çağırarak, ölüm döşeğinde bir konuşma yaptı
Timur Han, ölüm döşeğinde şunları söyledi:
"Oğullarım,
Milletin refahını, saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri iyi okuyun, asla unutmayı ve tatbik edin Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir
Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın "Adalet ve iyilik etmek" düsturunuz, rehberiniz olsun
Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız
Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkelerini gösterdim Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez
Ölüm döşeğinde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın
Benden sonra hakan, Pir Muhammed Cihangir olacaktır Ona, bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz Kumandanlarım, şimdi itaat yemini ediniz!"
(Ve bütün kumandanlar, saray adamları, ağlayarak yemin ettiler)
Timur Han, 19 Mart 1405 günü vefat etti Son sözü "Lâilâhe illallah" oldu Cenazesini mumyalayarak Semerkant'a götürdüler Sağlığında çok sevdiği torunu Muhammed Sultan için yaptırdığı türbeye, torununun yanına gömüldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Kurulan Türk Devletleri

Eski 10-06-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Kurulan Türk Devletleri



Timuroğulları

Timur Han'ın Çin’e giderken vefat etmesiyle, ülke, oğulları ve torunları arasında bölüşüldü
Timur Hanın torunu şehzade Halil Sultan bin Mîrânşah, 1409 yılına kadar merkezde hakimiyet kurdu Timur Hanın oğlu Şahruh, önce Horasan’a, 1409’dan sonra da Semerkand’a Büyük Timurlu hükümdarı oldu Mîrânşah, Batı İran ve Irak’ı ele geçirdi Fakat Şahruh, 1420’de bütün Timurlu ülkesinin hakimi olup, Hindistan ve Çin’de ismen hükümdardı Şahruh’un 1447’de vefatıyla taht mücadelesini, oğlu, Semerkand hakimi, Uluğ Bey kazandı
Uluğ Bey, hükümdarlığı yanında ilme ve fenne çok hizmet etti Uluğ Bey, oğlu Abdüllatîf tarafından, 1449’da öldürüldü Abdüllatîf, Timurlu ülkesine hakim olup, 1450 yılına kadar hükümdarlık yaptı Abdüllatîf, otoriter idaresine rağmen, tasavvuf ehline iyi davrandı 1450’de suikastla öldürülmesiyle, yerine, Şahruh’un torunu Abdullah bin İbrahim hükümdar oldu Abdullah Mirza, 1451’de tahtından indirilip, yerine Ebû Said bin Muhammed, Timurlu hükümdarı oldu Ebû Said’in hükümdarlığı uzun sürüp, ülkede istikrar sağlandı
Ebû Said, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed Handan sonra, devrin en güçlü hükümdarıydı Ubeydullah-ı Ahrâr’ın sohbetinde bulunup, duasını alırdı Ebû Said, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a karşı, Karakoyunlu Hasan Ali’ye yardım seferine çıktı İaşe ve levazımının ele geçirilmesiyle, zor duruma düştü İkmalin olmaması ve orduda kaçakların bulunması sebebiyle zayıflayıp, 1469’da Türkmenlere esir düştü
Timurluların sonuncu uzun ömürlü hükümdarı, Hüseyin Baykara’dır Herat ve bütün Horasan üzerinde hüküm süren Hüseyin Baykara (1470-1505) zamanında, Timurlu kültürü, en parlak devrini yaşadı Ülkenin Özbekler de denilen Şeybânîler'in hakimiyetine geçmesiyle, Timurlu hânedanı sona erdi
Timurlu Devleti, teşkilât itibariyle Moğol-Türk-Fars ve İslâm müesseselerinin sentezleşmesinden meydana geliyordu İdarî ve askerî teşkilâtı, Türkleşmiş Moğol vasıflarını taşıyordu Fars’a hakim olduklarından, devletin maliyesinde İranlı kâtipler çoğunluktaydı Timurlular, Orta Asya ve İran’da Sünnîliğin hâmisiydiler Timurlular, bozkır karakteri de taşıyan, son büyük Müslüman hânedandır Devletin başında, Timur Han neslinden bir han bulunurdu Timurlu şehzadeleri, yarı müstakil veya müstakil eyaletlerde vazife yapardı Eyaletlerdeki şehzadeler, çok büyük kuvvetlere sahiptiler Bu durum, taht mücadelelerine de sebep oluyordu
Geniş yetkileri bulunan bu emîrler, askeri topluyor, ordunun nizam ve inzibatıyla uğraşıyor, ganimeti paylaştırıyor, hükümdar önünde resmi geçit yaptırıyordu Timurlu ordusu; hükümdarların hassa alayından başka, kendilerine suyurgallar (bir nevi iktâ) verilen askerlerden meydana geliyordu Tavacılara, askeri toplama emri verilince, askerin tespit edilen yer ve zamanda bulunmaları mecburiydi Savaşlarda, fillerden de istifade ediliyordu Timur Hanın başarılarının sırrı, son derece disiplinli ve düzenli bir orduya sahip olmasından kaynaklanır Savaşlarda başarı gösterenlere “suyurgallar” ihsan etti Bir nevi iktâ sistemi olan “Suyurgal” teşkilâtı, Timurlu ordusuna asker hazırlıyordu Timurlularda, büyük devlet dîvânı karakterinde “dîvân-ı buzurg-ı emâret, dîvân-ı emâret-i tavâciyân” denilen Tavacı Dîvânı vardı Bu dîvân, Türkleşmiş Moğollardan meydana gelen ordunun işlerine baktığı için “Türk dîvânı” denilmesi dikkat çekicidir Türk dîvânı, genelkurmay başkanlığı mahiyetindeydi Üyelerine “emir-i tavacı” veya “dîvân beyi” denirdi
Malî meselelere “dîvân-ı mâl” bakardı Başkanına “Amîr-i dîvân-ı mâl” denirdi Burada İranlı kâtipler vazife yapar, bunlara “Nuvisandagân-ı Tacik” denirdi Moğol vergi usulünde toplanan “tamga” çiftçilerden, ticaret ve zanaat sahipleriyle, kısmen gümrükten alınırdı
Timurlu ülkelerinden Mâverâünnehir, Horasan ve İsfahan’da ziraat yapılırdı Osmanlılar, Memlûklar ve Bizanslılarla ticaret yaparlardı Semerkand, Herat, önemli ticaret merkezlerindendi Urtak adında ticarî teşkilâtları vardı Semerkand, Şiraz, Herat en önemli Timurlu şehirleri olup, hükümdarlar buralarda otururlardı
Timurlular; kültür, sanat ve mîmarlık alanında muhteşem eserler verdiler Bu eserlerin ihtişamına, batılılar da hayran olup, buna Timurlu rönesansı demişlerdir Eserleri hâlâ okunup faydalanılan âlimler yetişti Behâeddîn-i Buhârî, Alâüddîn-i Attâr, Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr, Seyyid Şerîf Cürcânî, Yâkûb-i Çerhî, Muhammed Pârisâ, Mevlânâ Sâdüddîn-i Kaşgârî, Nizâmeddîn-i Hâmûş, Ali bin Hüseyin, Abdullah-ı İlâhî, Abdullah-ı Semerkandî dahil, daha pek çok âlim ve tasavvuf ehli, Timurlular devrinde yaşayıp, yetişti Timurlu hanlarından iltifat ve himaye gördü
Molla Câmî’nin Şevâhid-ün-Nübüvve ve Nefehât isimli eserleri, Türkçe’ye de tercüme edildi Daha pek çok eseri olan Molla Câmî, aynı zamanda şeyhülislâm, âlim ve veliyyi kâmildi
Uluğ Bey, Timurlu hükümdarı ve hey’et (astronomi) âlimiydi Zîc-i Uluğî pek kıymetli olup, hâlâ faydalanılmaktadır Semerkand’da kurduğu rasathanenin araştırmaları ve âlimleri pek meşhurdu
Doğu Türkçesi olan Çağatayca'da meşhur eserler veren Ali Şîr Nevâî, Timurlulardan çok itibar görüp, devlet hizmetinde vazife aldı Nevâî’nin Türkçe, Farsça mukayeseli Muhâkemet-ül-Lügâteyn kitabı meşhur olup, büyük âlim Molla Câmî’nin Nefehât, Ferîdüddîn-i Attar’ın da Mantık-üt-Tayr eserlerini Türkçe'ye çevirdi Ali Şîr Nevâî’nin daha pek çok eseri vardır
Şah Nimetullah-i Velî, Kâsım-ı Envâr, Hâfız-ı Şirâzî, Kemâleddîn-i Binâî, Nişâpûrlu Kâtibî, Sekkâkî, Heratlı Lütfî, Abdullah Hâtifî şâir olup, Timurlular devrinde tasavvufî ve lirik şiirler söyleyip, yazdılar
Timurlu tarihçilerinden Hâfız-ı Ebrû, Abdürrezzak Semerkandî meşhur olup, eserleri devrin kaynaklarındandır Hâfız-ı Ebrû'nun, dört bölüm hâlinde on iki eserden meydana gelen Mecmuât-üt-Tevârih ve Abdürrezzak’ın umumî tarih mahiyetindeki Matla-üs-Sa’deyn adlı eseri vardır
Tabiat manzarası ressamı ve minyatürcü Kemaleddîn Behzâd, Timurlular devrinde yetişen meşhur sanatkârdır Behzâd, tabiat resimleriyle an’anevî minyatür unsurlarını birleştirerek, kitap süslemesine yeni bir çehre getirdi Mîmârî eserlerde yüksekliğe, süsleme ve renk zenginliğine önem verdiler Timurlu hanları, zaptettikleri beldelerin meşhur mîmar, usta, sanatkâr ve âlimlerini başşehre getirtip, güzide eser vermelerini temin ederlerdi Timurlu sarayları, cami, medrese, türbe ve dergâhları muhteşem olup, yeni üslupla çok zengin olarak inşâ edilmişti Semerkand’da Bibi Hanım Camii, Gûr-i Mîr, Şâh-ı Zinde Türbesi, Şirin Bike Ağa, Hasan Bike ve Çocuk Bike, Olcay ve Bibi Zeynep kabirleri, Meşhed’de Gevher Şad Camii, Mescid-i Şah, Anov’da Babür Camii, Herat’ta Medrese, Yesi’de Ahmed Yesevî Türbesi, Timurluların meşhur mîmarlık ve sanat eserlerindendir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.