Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
atatürk, cumhuriyeti, türkiye

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



MİLLİ MÜCADELE YILLARI

KONGRELER / CEMİYETLER

AMASYA GENELGESİ (BİLDİRİSİ) 21-22 Haziran 1919




Havza'daki çalışmalarını tamamladıktan sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları, 12 Haziran 1919'da Amasya'ya geçtiler Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy birlikte Amasya Genelgesi'ni hazırladılar Hazırlanan bildiri, Erzurum'da 15 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e sunuldu O'nun da onayının alınmasından sonra, bildiri, 22 Haziran 1919'da tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla Abdurrahman Rahmi Efendi tarafından ulaştırıldı Amasya Genelgesi, milli mücadelenin temel gerekçe, amaç ve yöntemini ilk olarak belirtmiş oldu

Amasya Genelgesi'nin yayınlanması İstanbul'da bulunan işgal güçlerinin tepkisini çekmişti Özellikle İngilizlerin, Mustafa Kemal'i geri getirmek için İstanbul Hükümeti üzerindeki baskıları iyice artmıştı Mustafa Kemal, İstanbul'a dönmediği için daha sonra görevinden alınacaktır O sırada İçişleri Bakanı olan ve Milli Mücadele'ye sıcak bakmayan Ali Kemal Bey, bir genelge yayınlayarak, Mustafa Kemal'in iyi bir asker olduğunu, fakat İngiliz baskısı sonucu görevinden alındığını duyurmuştur

Amasya Genelgesi'nin içeriği şöyledir:

1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir
2- İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir
3- Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır
4- Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir
5- Anadolu'nun her bakımdan emniyetli yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacaktır
6- Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir
7- Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır
8- Doğu illeri için, 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse; Erzurum Kongresi'nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket edecektir

ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919)


Anadolu'da milli mücadele birliğinin kurulmasının ikinci adımı Erzurum Kongresi ile atıldı Amasya Genelgesi'nden sonra İstanbul ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal'e, başta Kazım Karabekir olmak üzere Anadolu'daki komutan ve mülki amirlerin büyük bir çoğunluğu verdikleri desteği sürdürmeye devam ettiler

Amasya Genelgesi'nde yer aldığı gibi, Mustafa Kemal bu dönemde milli bir kongre toplayarak, milli mücadele ile ilgili tüm faaliyetleri birleştirmeyi planlıyordu Kazım Karabekir, milli bir kongreden önce Doğu illeri için bölgesel bir kongre toplanmasının faydalı olacağı görüşündeydi Mustafa Kemal, bölgesel bir kongreye karşı olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ısrarları karşısında bir kongre toplanmasını ve kongreye katılmayı kabul etti

Kongre, 10 Temmuz'da toplanması kararlaştırılmış olmasına rağmen, 23 Temmuz'da bir okul salonunda 54 delege ile çalışmalarına başladı Mustafa Kemal'in davetli olarak katıldığı bu kongreye asil üye olabilmesi için, Erzurum delegesi Cevat Dursunoğlu istifa ederek, kendi yerine Mustafa Kemal'in seçilmesini sağladı İlk gün, Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçildi Milli bir hal alan kongrede, genel değerlendirmeler yapıldı ve doğu illerinin durumu görüşüldü Milli mücadelenin temelleri açısından önemli kararlar alındı Erzurum Kongresi'ne katılanlar, 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 general ve 1 eski bakan olmak üzere 54 delegeden oluşmuştu

Alınan Kararlar


1 Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz
2 Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir

3 Vatanı korumayı ve istiklali elde etmeyi İstanbul Hükümeti sağlayamadığı takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır Bu hükümet üyeleri milli kongrece seçilecektir Kongre toplanmamışsa, bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır
4 Kuva-yı Milliyeyi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır
5 Hıristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez

6 Manda ve himaye kabul edilemez
7 Milli Meclisin derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır
8 Milli irade padişahı ve halifeyi kurtaracaktır


BALIKESİR KONGRELERİ


Balıkesir Kongresi, bölgedeki milli kuvvetlerin sayılarının artması karşısında, bunların bir düzen altına alınması, beslenme ve teçhizatın sağlanması amacıyla düzenlendi 28 Haziran - 12 Temmuz 1919 günleri arasında Hacım Muhittin Çarıklı başkanlığında toplandı Balıkesir ve çevresinde Yunanlılar'ı Anadolu'dan çıkarmak için bir direniş hattı oluşturuldu 26-30 Temmuz arasında, I Balıkesir Kongresi'nde kurulan Merkez Heyeti, teşkilatı kuvvetlendirmek için Erzurum Kongresi sürerken, ikinci bir kongre topladı Kongreye katılanlar bütün güçlerini birleştirmeyi, Yunanlılara karşı savaşmak için asker toplamayı ve gereken diğer bütün önlemleri almayı kararlaştırdı Kongre, direniş hareketinin meşruiyetini sağlayacak bir dil kullandı

Yöre halkına ve İstanbul'a yumuşak mesajlar göndererek, faaliyetlerinin ittihatçılık ve çetecilikle alakası olmadığını, amaçlarının saltanatın ve hilafetin korunması olduğunu belirtti Ayrıca, mücadelelerinin Yunan işgalini bertaraf etmekle sınırlı olduğu ve herhangi bir iktidar kaygısına düşmedikleri vurgulandı Bu kongre, asker toplamanın yanında, bütün kongrelerde olduğu gibi, padişaha olan bağlılığını da bildirmişti İşgal devletlerinin temsilcilerine telgraflar çekilmişti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #17
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



ALAŞEHİR KONGRESİ (16 - 25 Ağustos 1919)

Erzurum Kongresi sürerken, Ege'deki vatanseverler de Balıkesir'de büyük bir kongre toplamıştı Erzurum Kongresi bittikten sonra, bu vatanseverler Alaşehir'de tekrar bir araya gelip yeni bir kongre topladılar Bu kongrede, Balıkesir Kongresi ve Erzurum Kongresinin kararları görüşüldü İki önemli konuda karar alındı Batı Anadolu'da Yunanlılara karşı direnilecek ve ölünceye dek bu direniş sürecekti Bu amaçla silahlanma ve askere alma gibi her tür işlem yapılacaktı Gerekirse İtilaf Devletlerinden yardım istenecekti Kongreye katılanlar, mutlaka gerekli ise bölgelerinin Yunanlılar yerine İtilaf Devletlerince işgalinin daha uygun olacağını saptamışlardı

SİVAS KONGRESİ (4 -11 Eylül, 1919)

Sivas Kongresi, Amasya Genelgesi ile milli bir kongre olarak öngörülmüştü Erzurum Kongresi'nden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu Bu arada, Fransızlar Sivas Kongresine karşı bazı önlemler alıyordu Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa'ya şehrin işgal edileceğini söylemişti Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, kongreyi basmakla görevlendirilmişti

Tüm engellemelere rağmen, kongre 4 Eylül 1919'da bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00'de toplandı (Katılanlar) Mustafa Kemal'in Kongre başkanlığına seçilmesine kimi üyelerden itirazlar geldi Ancak yapılan seçimde kongre başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı Daha sonra manda sorunu gündeme geldi Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü kabul edilmiştir Yurtta ayrı ayrı bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı Yeni bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve bu heyetin başına Mustafa Kemal getirildi

Sivas Kongresi Kararları


1 Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz
2 Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir
3 İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır
4 Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır
5 Manda ve himaye kabul olunamaz
6 Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir
7 Aynı gaye ile, milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir
8 Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir



AMASYA GÖRÜŞMELERİ ve PROTOKOLÜ
(20-22 Ekim, 1919)



Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Sivas Kongresi Temsil Heyeti adına Başkan Mustafa Kemal Paşa, Rauf (Orbay) ve Bekir Sami (Kunduh) Beyler arasında Amasya'da görüşmeler yapıldı Amasya görüşmesi ve imzalanan protokoller, Anadolu'da başlatılan milli mücadelenin İstanbul Hükümeti'nce tanınması bakımından önemlidir Yapılan toplantılar sonunda, önemli kararlar ve hükümler içeren, üçü açık ve ikisi gizli beş protokol hazırlanıp kabul edildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #18
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA KURULAN YARARLI VE ZARARLI DERNEKLER


I- YARARLI DERNEKLER : A- Genel Amaçlı Dernekler :


1- İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti : İzmir, 1 Aralık 1918 Cemiyet, kendisine katılan "İstihlası Vatan Cemiyeti" ve kurulmasına yardımcı olduğu "İlhakı Red Cemiyeti" ile kaynaşmış olarak faaliyetine İstanbul'da devam ederken İzmir'deki faaliyetlerini de işgal dolayısıyla Denizli'ye nakletmiştir

2- Tarakya - Paşaeli Heyet-i Osmaniyesi : Edirne, 2 Aralık 1918 Heyet-i Temsiliye'nin isteği ile Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını alarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesi olmuştur

3- İstihlası Vatan Cemiyeti : Manisa, Kasım 1918 19 Mart 1919 Kongresi ile İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti'ne katılmıştır

4- İlhakı Red Heyet-i Milliyesi (Müdafaa-i Vatan Heyeti) : İzmir, Aralık 1919

5- Hareket-i Milliye-Redd-i İlhak ve Redd-i İşgal Heyetleri : Balıkesir Balıkesir ve Alaşehir Kongresi ile genelleştirilmiştir Sivas Kongresi'nden sonra da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" teşkilatına dönüşmüştür

6- Heyet-i Milliye :
  • a) Aydın Heyet-i Milliyesi
    b) Denizli Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi Denizli'de 29 Mayıs 1919'da kurulmuştur Asıl Heyet-i Milliye adını taşıyan Cemiyet, 7 ağustos 1919'da, Nazilli'de aktedilen bir kongre ile kurulmuştur Nazilli Kongresi bu bölgede kurulan Heyet-i Milliye kuruluşları ile birleşmiş, Alaşehir Kongresi ile genişleyerek Batı Anadoluyu içine alacak şekilde yayılmıştır Sivas Kongresi'nden sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne katılarak, bu cemiyetin şubelerini oluşturmuşlardır Nazılli Kongresi ile Aydın, Muğla, Denizli, Burdur, Isparta ve Antalya, Nazilli merkezine bağlanmıştır Bağlanan kuruluşlar arasında, Çine Heyet-i Milliyesi, Akhisar Redd-i İlhak, Söke Heyet-i Milliyesi, Milas Müdafaa-i Vatan Cemiyetlerini sayabiliriz
7- Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti :Trabzon, 12 Şubat 1919 Rize,Gümüşhane,Giresun ve Ordu'da şubeler açmıştır Cemiyet, Erzurum Kongresi'nden sonra "Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" şubesine dönüşmüştür Sivas Kongresi'nden sonra da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adını almıştır

8- Kilikyalılar Cemiyeti : Merkezi İstanbul, 21 Aralık 1918
9- Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti :Erzurum, 10 Temmuz 1919 2 Aralık 1918'de İstanbul'da kurulan "Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti"nin Erzurum şubesi, daha faal hareket etmek amacı ile " Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne dönüşmüştür Kurucuları Erzurum Kongresi üyeleridir Cemiyet, Sivas Kongresi kararı ile " Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne katılmıştır Erzurum'da kuruluş ise anılan cemiyetin şubesini oluşturmuştur Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin İstanbul merkez olmak üzere, ilk kuruluşunda Erzurum'dan başka Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bayburt, Bayezid, Hasankale, İspir, Narman, Bitlis, Erzincan, Şebinkarahisar, Van, Hınıs, Tercan, Tortum ve Yusufeli'de şubeleri vardı

10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti :Sivas, 11 Eylül 1919 Sivas Kongresi kararı ile kurulmuştur Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak, Redd-i İşgal ve diğer benzeri isimler altında kurulan cemiyet ve heyetler tek bir çatı altında birleştirilmiştir Bu karardan sonra bir çok il ve ilçemizde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubesi kurulmuştur
11- Kars Milli İslam Şürası : Kars, Kasım 1918 17-18 Ocak 1919'da "Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi" olarak adını değiştirmiştir
12- İstanbul'da Müdafaa-i Hukuk davasını desteklemek amacı ile kurulan gizli cemiyetler :
  • 1- Karakol Cemiyeti : İstanbul, Kasım 1919 Milli Mücadele'nin başlangıcında Anadolu'ya yardımcı olmuş, sonraları tehlikeli ilişkileri nedeniyle kapatılmış, yerine Müdafaa-i Milliye Teşkilatı ve MM grubu kurulmuştur
    2- MM Grupları :
    a) Müsellah MM grubu
    b) MM grubu (Müdafaa-i Milliye)
    3- İstanbul Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : İstanbul, 1919
13- İstanbul'da kurulan diğer cemiyetler :
  • a) Milli Kongre : İstanbul, 1918 Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti'nin oluşturduğu bir kuruluştur Milli Kongre Fırkasının başkanı Esat Paşa, 1919 seçimleri dolayısıyla Ankara ile uyuşmazlığa düşmüş, İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın kapatılması sonucu, Fırkanın faaliyeti sona ermiştir
    b) Milli Ahrar Fırkası : İstanbul, 4 Mayıs 1919 Anadolu'daki hareketi desteklemiştir
    c) Milli Türk Fırkası : İstanbul, 23 Kasım 1918 Anadolu'daki harekete bağlı kalmıştır
    d) Anadolulular Cemiyeti : İstanbul, Ağustos 1921

B- Kadınların Kurdukları Cemiyetler : 1 İstihlas-ı Milli Kadınlar Cemiyeti : İstanbul, 24 Kasım 1918


2 Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti :Sivas, 10 Aralık 1919 Bu cemiyetin Konya, Niğde, Burdur, Aydın, Erzincan, Kayseri, Kastamonu, Eskişehir, Amasya, Yozgat, Pınarhisar, Viranşehir ve Kangal'da şubeleri kurulmuştur


II- ZARARLI DERNEKLER

A Milli varlığa ve Anadolu'daki milli harekete düşman cemiyetler :
1- İngiliz Muhipler Cemiyeti :İstanbul, 20 Mayıs 1919 Manda taraftarı
2- Wilson Prensipleri Cemiyeti : İstanbul, 14 Ocak 1919 Manda taraftarı
3- Kürdistan Teali Cemiyeti :İstanbul, Mayıs 1919
4- Teali-i İslam Cemiyeti (Eski Cemiyet-i Müderrisin) : İstanbul, 19 Şubat 1919 Hilafetçi ve ümmetçi
5- Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti : İstanbul, Ocak 1919 28 Eylül 1919'da Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katılmıştır
6- Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası : İstanbul, 14 Ocak 1919 Fırka, Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selamet-i Osmaniye Fırkası'nın birleşmeleriyle oluşmuştur
7- Hürriyet ve İtilaf Fırkası : İstanbul, Ocak 1919
8- Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi : İstanbul, Ocak 1919 Hürriyet ve İtilaf'la beraber hareket etmiştir
9 Osmanlı İla-yi Vatan Cemiyeti : İstanbul, 19 Kasım 1919 Padişah taraftarı ve Müdafaa-i Hukukun tamamen karşısındadır Cemiyet, gizli olarak Milli Mücadele aleyhine örgütlediği Tarik-i Salah (veya Tarikat-ı Salahiye) Cemiyeti ile beraber çalışmıştır Bu dernek ve partilerin dışında, faaliyetleri sınırlı ve etkinliği yaygın olmayan, Osmanlı Mesai Fırkası, Osmanlı Çiftçiler Cemiyeti, Türkiye Sosyalist Fırkası, Vahdet-i Milliye Heyeti, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi, Türk Teali Cemiyeti, Müsalemet İttifakı, Amele Fırkası gibi kuruluşlar Anadolu'daki Milli Mücadele hareketinin karşısında olmuşlardır
10 Lazistan Selamet-i Milliye Cemiyeti : Rize, 23 Nisan 1919 Gürcülerin çıkarlarına hizmet eden para ile tutulmuş kimselerden oluşmaktadır
B Azınlıkların Kurdukları Zararlı Dernekler :
1 Rumların kurdukları cemiyetler :
  • a) Mavri Mira :Rum Patrikhanesi'nde kurulmuştur Yunan Kızılhaç Cemiyeti ile Resmi Göçmenler Komisyonu da Mavri Mira'ya bağlı idiler Ayrıca, Rum okullarındaki izci kuruluşları da tamamiyle Mavri Mira tarafından yönetilmekteydi
    b) Pontus Rum Cemiyeti
    c) Trakya Cemiyeti İttihad-ı Milli ve Kordos adlı cemiyetler
2 Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler :Daha önceleri Ermenilerin kurmuş oldukları Taşnaksütyan ve Hınçak adlı gizli ve yeraltı örgütleri milli mücadele döneminde de faaliyette bulunmuşlar ve yabancı devletlerle işbirliği yapmışlardır Ermeni patriği Zaven Efendi de Ermenilerin örgütlenmesinde önemli rol oynamıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #19
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



KURTULUŞ SAVAŞINI YÖNLENDİREN KONGRELER



1 Kars Milli İslam Şurası : 14 Kasım 1918 2 Kars Milli İslam Şurası : 30 Kasım 1918 3 Kars Milli İslam Şurası : 17-18 Ocak 1919 İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye
Cemiyeti Kongresi : 17-19 Mart 1919 1 Balıkesir Kongresi : 28 Haziran-12 Temmuz 1919 2 Balıkesir Kongresi : 26-30 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi : 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 1 Nazilli Kongresi : 6-9 Ağustos 1919 Alaşehir Kongresi : 16-25 Ağustos 1919 Sivas Kongresi : 4-11 Eylül 1919 3 Balıkesir Kongresi : 16-22 Eylül 1919 2 Nazilli Kongresi : 19-23 Eylül 1919 1 Edirne Kongresi : 16 Ekim 1919 4 Balıkesir Kongresi : 19 - 21 Kasım 1919 2 Edirne Kongresi : 15 Ocak 1920 5 Balıkesir Kongresi : 10 -23 Mart 1920 Lüleburgaz Kongresi : 31 Mart - 2 Nisan 1920 Büyük Edirne Kongresi : 9 -13 Mayıs 1920 Afyonkarahisar Kongresi : 2 Ağustos 1920

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #20
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



TBMM / DÜZENLİ ORDU


KUVAY-I MİLLİYE Kuvay-i Milliye, Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri ve Anadolu'da ilerlemeleri üzerine kurulan ve düşmana karşı savaşan kuruluşlardı Kuvay-i Milliye birlikleri, düzenli ordu kurulana dek, Kurtuluş Savaşında çete ve silahlı savunma kuruluşları olarak büyük yararlılıklar gösterdi Kuvay-i Milliye adı, önceleri İzmir bölgesinde bulunan ve silahlı direnişçilere verildiği halde sonraları bütün milli hareketi kapsayacak şekilde kullanıldı

Kuvay-ı Milliye işgalcilere karşı halkın tepkisi sonucu kurulmuştu Kuvay-i Milliyenin amacı hiçbir devletin ve milletin egemenliğini kabul etmeyen, milletin kendi bayrağı altında özgür ve bağımsız yaşamasıydı Bölgesel mahiyeti yanı sıra sivil bir yönetim altında savaşan kişilerden oluşuyordu İzmir Bölgesinin efeleri, güneydoğu bölgesinin çeteleri Kuvay-i Milliyeciler idi Milli mücadelenin başında milletçe bir direnme hareketi olarak ortaya çıkmış olan bu bölgesel kuruluşlar, daha sonra TBMM'nin kurulması ile birleştirilmiş ve I İnönü Savaşı sırasında da bütünü ile birlikte düzenli orduya dönüşmüştür

SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ'NİN AÇILMASI

Gerek kongrelerin ilgili kararları, gerekse Mustafa Kemal ile yakın arkadaşlarının çabaları sonunda, Osmanlı Parlamentosu (Ayan Meclisi (senato) ve Meclis-i Mebusan (Millet Meclisi) 12 Ocak 1920 günü İstanbul'da açıldı

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin seçip gönderdikleri üyeler, kısa zamanda İstanbul Meclisinde her bakımdan üstünlük sağlayıp söz sahibi oldular Ne var ki, bir yandan Padişah, diğer yandan işgal kuvvetleri bu meclislerin varlığını kendi politika ve amaçlarına uygun bulmuyorlardı Mustafa Kemal de bu meclislerin sürdürülemeyeceği inancındaydı Ancak, o günkü koşullar altında mutlaka açılmaları gerekiyordu

Milli iradeye dayanarak kurulan meclis ne yazık ki uzun süre yaşayamadı 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgali ve bazı mebusların toplanması üzerine meclis üyeleri 18 Mart 1920'de çalışmalarına ara verdiler Padışah 11 Nisan 1920'de yayınladığı bir irade ile bu meclisi kapattı


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN KURULMASI

12 Ocak 1920'de toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihindeki gizli oturumunda "Ahd-i Milli" olarak Misak-ı Milli kararlarını almış ve kararlar bütün mebuslar tarafından imzalanmıştı 17 Şubat 1920 tarihli oturumunda da basında yayınlanması ve bütün yabancı parlamentolara bildirilmesi kararlaştırıldı 15 Mart'ta, İstanbul'daki İtilaf kuvvetleri 150 Türk aydınını yakalatmış ve ertesi gün de şehir fiilen ve resmen askeri işgale maruz kalmıştı 18 Mart 1920'de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayarak ve sürükleyerek götürdüler Bunun üzerine milletvekilleri meclisin çalışma süresini ertelediler Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı


Bu işgali, fedakar bir telgraf memuru Manastırlı Hamdi Efendi vasıtasıyla öğrenen Mustafa Kemal Paşa, derhal bu hareketi protesto ederek, bu işgalin haksız ve hükümsüz olduğunu bütün dünyaya beyan etti Bu arada, Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki yabancı birlikler, silahları ellerinden alınarak, bulundukları yerlerden uzaklaştırıldı Geyve-Ulukışla yakınlarındaki demiryolları işgal kuvvetlerinin ilerlemelerini zorlaştırmak için bozuldu Anadolu'da bulunan yabancı subaylar tutuklandı

Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin açılması belirlendi Kurucu Meclis olarak çalışması düşünülen bu meclisi, Mustafa Kemal, halkın yadırgamaması için "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan bazı ayaklanma olayları oldu Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı

22 Nisan 1920'de yapılan çağrı ile Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 günü toplandı O gün, Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma Namazından sonra topluca Meclis binasına gelindi Türkiye tarihinde ilk kez padişah olmaksızın, 23 Nisan 1920, saat 14'de merasimle ve dualarla Meclis açıldı Başkanlığa ilk olarak en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey getirildi İlk Meclis, İstanbul'dan gelen 90'ın üzerindeki mebusa ilave olarak, 125 devlet memuru, 53 asker, 53 din adamı ve çeşitli sayıda tüccar, çiftçi ve hukukçudan oluşan kadrosuyla çalışmalarına başladı Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildikten sonra, meclise teşekkürlerini ifade ederek ilk meclis konuşmasını yaptı

23 Nisan 1920'de kurulan yeni Meclis, 1 numaralı kararı ile kendi kuruluşunu düzenlemiştir Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi kararlarına uygun olarak milli iradeye dayanan bir meclisin seçimi yapılmıştır Kapatılan İstanbul Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri, yeni kurulan Meclis'e katılma yetkisini 1 numaralı karar ile kazandılar
Meclisin açılışını izleyen gün, Mustafa Kemal'in teklifi ile aşağıdaki esaslar kabul edildi
1) Mecliste beliren milli iradenin vatanın geleceğine doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir güç yoktur
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır
3) Hükümet kurmak gereklidir Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar Meclis başkanı bu kurulun da başkanıdır

4) Geçici bir hükümet başkanı veya padişah vekili tayin edilmesi uygun değildir Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman, Meclis'in düzenleyeceği kanuni esaslara uygun olan durumunu alır 23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme, zaman zaman da yargı yetkisini elinde topluyordu Milletin tek temsilcisi sıfatıyla da kuvvetler birliği sistemini benimsedi Dönemin şartları gereği bir Meclis Hükümeti sistemi kuruldu Meclis Başkanı aynı zamanda Hükümet Başkanı idi Devlet Başkanlığı diye bir makam yoktu Hükümeti teşkil eden üyeler vekil diye adlandırılıyordu Meclis olağanüstü yetkilerle donatılmış olduğundan, kuvvet ve yetki birliğini de bu niteliği ile temsil ediyordu


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN KURULMASI

12 Ocak 1920'de toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihindeki gizli oturumunda "Ahd-i Milli" olarak Misak-ı Milli kararlarını almış ve kararlar bütün mebuslar tarafından imzalanmıştı 17 Şubat 1920 tarihli oturumunda da basında yayınlanması ve bütün yabancı parlamentolara bildirilmesi kararlaştırıldı 15 Mart'ta, İstanbul'daki İtilaf kuvvetleri 150 Türk aydınını yakalatmış ve ertesi gün de şehir fiilen ve resmen askeri işgale maruz kalmıştı 18 Mart 1920'de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayarak ve sürükleyerek götürdüler Bunun üzerine milletvekilleri meclisin çalışma süresini ertelediler

Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı
Bu işgali, fedakar bir telgraf memuru Manastırlı Hamdi Efendi vasıtasıyla öğrenen Mustafa Kemal Paşa, derhal bu hareketi protesto ederek, bu işgalin haksız ve hükümsüz olduğunu bütün dünyaya beyan etti Bu arada, Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki yabancı birlikler, silahları ellerinden alınarak, bulundukları yerlerden uzaklaştırıldı Geyve-Ulukışla yakınlarındaki demiryolları işgal kuvvetlerinin ilerlemelerini zorlaştırmak için bozuldu Anadolu'da bulunan yabancı subaylar tutuklandı


Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin açılması belirlendi Kurucu Meclis olarak çalışması düşünülen bu meclisi, Mustafa Kemal, halkın yadırgamaması için "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan bazı ayaklanma olayları oldu Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı

22 Nisan 1920'de yapılan çağrı ile Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 günü toplandı O gün, Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma Namazından sonra topluca Meclis binasına gelindi Türkiye tarihinde ilk kez padişah olmaksızın, 23 Nisan 1920, saat 14'de merasimle ve dualarla Meclis açıldı Başkanlığa ilk olarak en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey getirildi İlk Meclis, İstanbul'dan gelen 90'ın üzerindeki mebusa ilave olarak, 125 devlet memuru, 53 asker, 53 din adamı ve çeşitli sayıda tüccar, çiftçi ve hukukçudan oluşan kadrosuyla çalışmalarına başladı Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildikten sonra, meclise teşekkürlerini ifade ederek ilk meclis konuşmasını yaptı

23 Nisan 1920'de kurulan yeni Meclis, 1 numaralı kararı ile kendi kuruluşunu düzenlemiştir Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi kararlarına uygun olarak milli iradeye dayanan bir meclisin seçimi yapılmıştır Kapatılan İstanbul Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri, yeni kurulan Meclis'e katılma yetkisini 1 numaralı karar ile kazandılar
Meclisin açılışını izleyen gün, Mustafa Kemal'in teklifi ile aşağıdaki esaslar kabul edildi
1) Mecliste beliren milli iradenin vatanın geleceğine doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir güç yoktur
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır
3) Hükümet kurmak gereklidir Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar Meclis başkanı bu kurulun da başkanıdır

4) Geçici bir hükümet başkanı veya padişah vekili tayin edilmesi uygun değildir Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman, Meclis'in düzenleyeceği kanuni esaslara uygun olan durumunu alır 23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme, zaman zaman da yargı yetkisini elinde topluyordu Milletin tek temsilcisi sıfatıyla da kuvvetler birliği sistemini benimsedi Dönemin şartları gereği bir Meclis Hükümeti sistemi kuruldu Meclis Başkanı aynı zamanda Hükümet Başkanı idi Devlet Başkanlığı diye bir makam yoktu Hükümeti teşkil eden üyeler vekil diye adlandırılıyordu Meclis olağanüstü yetkilerle donatılmış olduğundan, kuvvet ve yetki birliğini de bu niteliği ile temsil ediyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #21
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



ANAYASALAR

20 Ocak 1921 Anayasası (Teşkilatı Esasiye Kanunu)


20 Ocak 1921'de, TBMM tarafından kabul edilen ilk Anayasa (Teşkilatı Esasiye Kanunu), TBMM'nin dokuz aylık çalışmasından ve uzun görüşmelerden sonra kabul edilmiştir Bu Anayasa, dağılan ve yok olan Osmanlı İmparatorluğu yerine yeni bir devletin kuruluşunu hukuki yönden belirten ve varlığını sağlayan bir eserdir Yeni Anayasa aynı zamanda milli egemenliği hakim kılan ve vatanın kaderine milli egemenliğin temsilcisi Büyük Millet Meclisi'nin el koymasını mümkün kılan ve onun meşruluğunu da tanıtan, hukuki ve siyasi değeri olan bir belgedir

20 Ocak 1921'de kabul edilen Anayasa, 23 asıl, bir de ayrı madde halinde iki kısım olarak düzenlenmiştir Genel esasları kapsamaktadır Anayasanın kısa oluşu, o devrin özelliğinden ileri gelmekteydi Sadece olağanüstü şartları ve acil ihtiyaçları karşılamak için, kısa ve özel bir anayasa hazırlanmıştı 20 Ocak 1921 Anayasası bir geçiş dönemi anayasası olarak, Milli Mücadelenin çok dinamik olağanüstü şartlarına uymakta ve demokratik niteliğinin yanı sıra ihtilalci karakterini de korumaktaydı Anayasanın ruhunda ve mantığında kuvvetler birliği sistemi hakimdi Milli iradeyi millet namına temsil eden tek yetkili organın, Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu belirtmektedir Başkansız bir Cumhuriyet kuran bu Anayasa ile milli irade Meclis tarafından tescil edilmekte ve yürütülmekte, böylece kuvvetler birliği esası, kuvvetlerin şuurlu bir merkezde toplanmasını ve tek bir iradeye bağlanmasını da şart kılınmaktadır

20 NİSAN 1924 Anayasası

20 Ocak 1921 tarihli Anayasa (Teşkilatı Esasiye Kanunu) olağanüstü devrin, olağanüstü şartları içinde çıkarılmış dinamik bir dönemin anayasası idi Daha sonra, şartlar değişmiş, Cumhuriyet ilan olunmuş, Türk devrimi aksiyon evresinden yeniden düzenleme, reformlar evresine yönelmişti Yeni Türkiye'nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı vardı TBMM'nde çalışmalar ve müzakereler sonunda, 20 Nisan 1924'te 105 maddeden oluşan yeni Anayasa kabul edildi

20 Nisan 1924'te kabul edilen yeni devletin ikinci Anayasası, Milli Mücadelenin kazanılmasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra, demokrasi ilkesine değer veren bir anayasa olarak düzenlendi

1924 Anayasası, dayandığı ilkeler bakımından, 1789 Fransız İhtilali'nden itibaren gelişen ferdiyetçi ve hürriyetçi hukuki ve siyasi ideolojiyi temsil etmekte ve aynı zamanda siyasi fikir akımlarının tarihi gelişmesinden de faydalanmaktadır Bu Anayasa hazırlanırken, 1921 tarihli Anayasanın dayandığı temel esaslardan esinlenilmiştir Milli egemenlik, tek meclis ve kuvvetler birliği ve meclisin üstünlüğü prensipleri, 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu'ndan alınmış ve geliştirilmiştir

1924 Anayasası, egemenliğin yalnızca millete ait olduğu ve ancak TBMM tarafından kullanılacağı esasına uygun olarak hazırlanmıştır Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması, ona bir diğer ilahi veya beşeri otorite ve makamın ortak olamayacağını kabul etmek demektir Bu ilkeyle egemenliğin milli niteliği 1924 Anayasasında daha belirli bir şekilde ortaya çıkmıştır

Kayıtsız ve şartsız millet egemenliği düşüncesinden hareket eden Anayasanın siyasal sistemi, böylece devlet içinde Büyük Millet Meclisi tarafından temsil olunan; tek kuvvet, tek meclis ilkesine dayanmaktadır 1924 Anayasası meclis hükümeti ile parlamenter hükümet sistemi arasında bir köprü görevi görmüştür

1924 Anayasası, 1921 Anayasasından daha yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermiştir Milli egemenlik ve meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmiş, Anayasa alanını daha geniş ve yaygın bir şekilde düzenlemiş, kamu özgürlüklerine geniş yer vermiştir



DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI


İstanbul Hükümeti ve işgal devletlerinin kışkırtmalarıyla çıkan ayaklanmaları bastırmak ve günden güne ilerleyen Yunan ordusunu durdurmak, ancak düzenli bir ordu ile mümkündü Bu iki sorun çözülmeden bağımsızlığı elde etmek imkansızdı Mondros Mütarekesinden sonra ordular terhis edilmişti Elde Kazım Karabekir'in komutanı olduğu Erzurum'daki 15 Kolordu'dan başka, gerçek savaş gücü taşıyan birlik yoktu

Ordu yalnız boş kadrolar durumundaydı Gerek Temsil Heyeti, gerek ardından kurulan yeni Meclis silahlanmaya ve seferberliğe gidecek durumda değildi Ancak, ayaklanmalar bastırılmalı ve Yunan ilerleyişi durdurulmalıydı
Batı Anadolu'da, İzmir'in işgalinden sonra vatansever üç Albay, Kazım Özalp (Orgeneral), Bekir Sami (Anday) ve Şerif (Aker) Beyler, emirlerindeki birliklere katılanlarla birlikte direnmeye başlamışlardı Ancak bu direnişler güçsüzdü ve gerilla eylemleri ile düşmana zarar vermekten öteye geçmiyordu Bu tür direnişler Kuvay-ı Milliye (Milli Kuvvetler) ruhunu doğurdu Balıkesir ve Alaşehir Kongreleriyle Egeli yurtseverler bu hareketi daha bilinçli şekilde desteklediler Yunan işgalinin büyük zulümlerle ilerlemesi pek çok yurttaşın bu direnişlere katılmasını sağladı

Direniş hareketleri olumlu ama yetersizdi Kuvay-i Milliye birlikleri içinde Çerkes Ethem gibi büyük başarılar elde edenler oldu Ancak bu birlikler gerçek bir ordu olmaktan çok uzaktı Yalnızca kendi şeflerini dinliyor, Ankara'daki Genelkurmayın buyruklarına uymuyorlardı Ayrıca bu birlikler ayaklananları kendi şeflerinin isteklerine göre hukuk kurallarına uymadan cezalandırıyorlardı Yunanlıların 22 Haziran 1920'de başlattıkları saldırı önlenemedi

Meclisin, 12 Temmuz 1920'de yaptığı toplantıda bazı milletvekilleri Yunan saldırısının durdurulamamasında cephedeki komutanların suçlu olduğunu belirttiler Mustafa Kemal Paşa bu suçlamaların doğru olmadığını, Avrupa devletlerince silahlandırılmış ve donatılmış Yunan ordusuna sadece milli ve gönüllü kuvvetlerle karşı koymanın mümkün olmadığını belirterek, artık TBMM'nin gerçek anlamda bir orduya sahip olması gerektiğini ileri sürdü Bunu gerçekleştirmek için, milli kuvvetlerde bulunan yetenekli personelin, düzenli asker olarak ordu birliklerinin kadrolarına geçirilmesini ve yeniden bazı doğumluların silah altına alınması gerektiğini ifade etti TBMM'nin bu konudaki kararı üzerine düzenli ordu kurulmaya başlandı


Bu karara, bazı Kuvay-i Milliye birlikleri karşı çıktı Ama daha önce Mustafa Kemal'in aldığı önlemlerle bir çok Kuvay-i Milliye birliği ordu içerisinde eritilmişti Yeni silah altına alınanlarla beraber düzenli ordu hızla oluşmaya başladı Artık Türk Ordusu temel olarak yeniden kurulmuş bulunuyordu 9 Kasım 1920 de Batı Cephesi iki komutanlığa bölündü: Batı ve Güney Cepheleri Batı Cephesi komutanlığına Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey, Güney Cephesi komutanlığına da İçişleri Bakanı Albay Refet Bey atandı Buradaki kuvvetlerin savaş yeteneği artırıldı ve örgütlenmesi sürdürüldü

Milli Mücadelenin ilk günlerinde başarılı hizmetlerde bulunan çete reisi Çerkes Ethem, komutasındaki Kuvay-i Seyyare adını taşıyan müfreze, Albay İsmet Bey'in komutanı olduğu Batı Cephesi içinde yer alıyordu Çerkes Ethem ve kardeşlerinin cephe komutanını tanımamaları ve düzenli ordu disiplinine uymamaları üzerine, Bakanlar Kurulu 27 Aralık 1920'de bu birliklerin etkisiz hale getirilmesine karar verdi Çerkes Ethem kuvvetleri, başarılı bir şekilde dağıtıldı ve buyruğundaki kişilerin çoğu düzenli orduya katıldı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #22
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



SAVAŞLAR ve ZAFERLER
DOĞU CEPHESİ



Ermeni Devleti, Rusya'da Çarlık sisteminin yıkılıp yerine Sosyalist bir devlet kurulması üzerine 1918'de ortaya çıktı Taşnak Partisi tarafından idare ediliyordu Ermeniler, sınırlarımıza saldırıyor, Müslüman halka aşırı zulüm, haksızlık ve katliam yapıyordu Bunun üzerine, TBMM Ermenilere karşı askeri harekete geçilmesine karar verdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra Heyeti'ne (Bakanlar Kuruluna) mütareke hükümlerine uyularak boşaltılan, "Elviye-i Selâse" (doğuda bulunan 3 ilimiz) Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki vermişti Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 30 Mayıs ve 4 Haziran 1920 tarihinde Doğu'daki durum hakkında hükümete rapor verdi

Bu raporda; "Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum'u dahi ellerine geçirmek için teşebbüslerde bulunacakları, Ermeni ordusuna karşı hâkim ve müsait bir vaziyet almanın zorunluluğu, Brest Litovsk ve Batum Antlaşması ile Türkiye'ye bırakılan Elviye-i Selâse'yi işgal etmek üzere harekete geçmenin gerekliliği" açıklanmış ve hükümetçe de bu durum uygun görülmüştü

Taarruz için 7 Haziran'da emir verildi Ancak, Sovyet Dışişleri Bakanının Ermenistan, İran ve Türkiye sınırlarının belirlenmesinde, Rus Sovyet Hükümeti'nin arabuluculuğu ile meselenin siyasi yollardan halledilmesinin mümkün olduğunu bildirmesi üzerine, ordunun taarruzu geciktirilmişti

Bu arada Ermenilerin, Türk topraklarına ve halkına karşı tecavüzü, Oltu'yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25 Temmuz'da Artvin'i almaları üzerine, 28 Eylül 1920'de ordumuz taarruza geçti 29 Eylül'de Sarıkamış, 30 Ekim'de Kars (15 Kolordu Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit Bey (Karsıalan) yönetiminde), 7 Kasım'da Gümrü geri alındı Kesin barış antlaşması 2-3 Aralık gecesi imzalandı Gümrü Barış Antlaşması, TBMM Hükümetinin imzaladığı ilk antlaşmaydı ve Misak-ı Milli'nin Doğu sınırlarını da kısmen belirliyordu



TRAKYA CEPHESİ



Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra; Edirne-İstanbul demiryolunu kontrol etmek üzere bir Fransız alayı Trakya'ya yerleşmiş bulunuyordu Fransız Generali Franchet D'Esperey ile Yunanistan Başbakanı Venizelos arasında imzalanan antlaşma ile Kuleliburgaz-Hadımköy hattı Yunan Ordusunun işgaline terk edilmişti Bu gelişmeler karşısında, I Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Eğilmez Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın 9 Ocak 1920 tarih ve 55 sayılı emrine uyarak bütün Edirne vilayetinde sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti Diğer taraftan Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi, 31 Mart 1920'de Lüleburgaz'da yaptığı ilk kongresinde dış tecavüzler ve iç ayaklanmalar karşısında her türlü tedbir alma yetkisini kolordu komutanına ve merkez heyetine vermeyi kararlaştırdı
San Remo Konferansı'nda, İtilaf Devletleri Edirne ile birlikte Doğu Trakya'yı da Yunanistan'a bırakmayı kararlaştırdılar

9 Mayıs 1920'de Edirne'de toplanan Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi, 2'nci kongresinde Edirne ve Doğu Trakya'nın Yunanistan'a bırakılmasını kesinlikle reddetti ve ülke topraklarının savunulmasını kararlaştırdı Bu amaçla, yerli halktan asker toplamayı ve silahlı savunma tedbirleri almayı kararlaştırdı Ayrıca, Cemiyet programını değiştirmekle birlikte ismini de Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti haline getirerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesi olmuştu
Sevr Antlaşması'nın imzalanmasını kolaylaştırmak, Osmanlı İmparatorluğu'na fiilen olduğu kadar hukuken de son vermek amacı ile İtilaf Devletlerinin de teşviki ile Yunan Ordusu bir taraftan Anadolu'da bir taraftan da Trakya'da harekete geçti 20 Temmuz 1920'de başlayan Yunan Taarruzu sonunda Edirne 24 Temmuz 1920'de düştü Sevr Antlaşmasının imzalanmasını takip eden günlerde Yunan Hükümeti kendi meclislerinden geçirdikleri bir kanunla Doğu ve Batı Trakya'yı bir genel valilik halinde Yunanistan'a kattığını ilan etti Yunanlılar tarafından Edirne ve Doğu Trakya'nın ilhakına rağmen, Trakya'da işgale karşı silahlı mücadele devam etmiştir

Anadolu'da kazanılan büyük zafer ve orduların Boğazları geçerek Trakya'yı kurtarmak için harekete geçmeleri kararı karşısında, Boğazlarda bulunan İtilaf Devletleri ateşkes anlayışı içinde olmuşlardır 15 Ekim 1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Doğu Trakya, Yunan kuvvetleri tarafından boşaltıldı 25 Kasım 1922'de Edirne Valiliğine tayin edilen Şakir Bey (Kesebir), Türk yönetimini yeniden kurmuştur Lozan Konferansı sonunda, Yunanlıların Anadolu'da yakıp yıktıklarına karşılık, savaş tazimanatı olarak Karaağaç ve Bosnaköy Köprübaşlarının da Anavatana katılması kararlaştırılmıştır


GÜNEY CEPHESİ

Mondros Ateşkes Antlaşması'nın, İtilaf Devletleri tarafından tek taraflı, haksız ve yanlış bir şekilde uygulanışı çerçevesinde Güney Anadolu'nun işgali, bu bölgede milli mücadele cephelerinin kurulmasına ve düşman saldırısına karşı direnmeye sebep olmuştu Fransızların Adana'yı, İngilizlerin ve Fransızların beraberce Urfa, Maraş ve Antep'i işgal etmeleri halk arasında korku, nefret ve endişe oluşturmuştu Fransızların, Ermenilerle işbirliği yaparak sömürge yönetimi usullerini burada uygulamaları, yer yer bölgesel savunma tertiplerinin alınmasına ve milli kuvvetlerin kurulup teşkilatlanmasına etken oldu


URFA CEPHESİ

Diğer Güney illeri gibi, Urfa'da önce İngilizlerin sonra da 30 Ekim 1919'da Fransızların işgaline maruz kaldı Fransızlar, Urfa'da da Ermenilerle işbirliği yaparak, Urfalıların can ve mal güvenliklerini ihlal ettiler Fransız işgaline karşı 9-10 Şubat 1920 tarihinde yapılan, Urfa ve Havalisi Kuvayı Milliye Komutanı "Namık" takma adlı YzbAli Saip Bey (Ursavaş)'in komutasındaki 3000 kişilik, baskınla Urfa kısmen kurtarıldı Karargah binasındaki Fransız bayrağı yerine Türk bayrağı çekildi Uzun ve çetin mücadeleler sonucu, Fransız askeri birlikleri, 11 Nisan 1920 günü Urfa'yı boşalttı Urfa da tek başına istilacı bir devlete karşı savaşmış ve zafer kazanmıştır Böylece, Şanlıurfa olmuştur



ANTEP CEPHESİ

Önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine aykırı olarak işgal edilen Antep, yabancı işgaline boyun eğmedi ve direndi Fransızlar, Antep'te bir Ermeni fırkası kurarak, yerli Ermeni azınlığı ile birlikte Anteplileri sindirmeye çalıştı Halkı korku ve endişeye sürüklediler Annesini saldırıya karşı savunmaya çalışan 12 yaşındaki bir çocuğu (Şehit Kamil) öldürdüler Bütün bunların üzerine Antepliler de teşkilatlandı

Kılıç Ali Bey komutasındaki Kuvay-ı Milliye birlikleri de başarılı direnişler ve mücadelelerde bulundu Antep, önce 3 ve 18 Şubat 1920 tarihlerinde ilerleyen iki Fransız taburuna karşı direndi Daha sonra, Mart 1920 sonunda takviyeli Fransız birliklerine karşı çetin bir güç ve azimle savaştı Fransız birliklerine karşı kahramanca savaşan ve milli bir sembol olan Şahin takma adıyla Teğmen Sait Bey'in şehit düşmesi, Fransızlara karşı direnişi daha çok artırdı

1 Nisan 1920'de de bütün şehir Fransızlara karşı ayaklandı 10 ay 9 gün düşmana karşı en kötü imkanlarla yiğitçe ve mertçe savaşan Antep, 9 Şubat 1921 de teslim olmakla beraber, Türk tarihine kahramanlar diyarı olarak "Gazi" ünvanını alarak geçti Gaziantep, 6000 evladını savaşarak şehit verdikten, binlerce yaralı ve sakat bıraktıktan sonra, sırf açlık yüzünden (ekmek yerine acı zerdali çekirdeğini yiyerek) kapılarını düşmana açmak zorunda kaldı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #23
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



MARAŞ CEPHESİ

Çukurova, Antep ve Urfa'yı işgal ettikleri gibi, Maraş'ı da ele geçiren Fransızlar, burada da Ermenilerle işbirliği yaptılar Tarihi Maraş Kalesine Türk bayrağı yerine Fransız bayrağının asılması, Maraşlıları harekete geçirdi ve olay milli onuru zedeleyici bir durum olarak değerlendirilmişti Fransız işgaline karşı, bir camide vazeden "Sütçü İmam" Şeyh Ali Sezai (Kurtaran) Efendi, halka "Kalelerinde hür bayrağı dalgalanmayan, esir bir memlekette, Cuma namazı kılınmaz" diyerek Maraşlıları coşturdu Maraş, çocuğu, genci, ihtiyarı, erkeği ve kadını ile beraber tarihi kaleye yönelerek, Fransız bayrağını indirip, yerine Türk bayrağını çekmiştir Fransızlara karşı yapılan kanlı mücadele, 11 Şubat 1920'de Fransızların bozguna uğramaları ve Maraş'tan çekilmeleri ile son buldu Maraşlıların, gösterdikleri kahramanlık, şehrin adının da Kahramanmaraş olarak değişikliğini gerekli kılmıştır Ayrıca Maraş şehri TBMM hükümetince İstiklal Madalyası ve Beratına layık görüldü


ÇUKUROVA CEPHESİ



Kilikya adı ile andıkları Çukurova'yı sömürge haline getirmek için Fransızların çabaları, daha ilk işgal anından itibaren Çukurovalıların protestosu ile karşılanmıştır "Feryatname" adlı vesika ile kamuoyuna duyurulmuştu Fransız idarecilerinin, Ermeni komitecilerine alet olması, hatta Fransız Valisi Bremond'dan cesaret almaları ve teşvik görmeleri Ermeni Fedailerini yağmacılık ve katliama da yönlendirmişti Fransız ve Ermenilerin insanlık dışı hareketleri, milli kuvvetleri teşkilat kurarak, çete savaşı yolu ile karşı koymaya yöneltti Aralarında Zamir Damir Arıkoğlu'nun da bulunduğu Çukurovalılar Toroslarda ve Çukurova'da yer yer direnişler, yiğitçe çarpışmalar yaptılar IKavaklıhan, Aflak, IIKavaklıhan, Yarbaşı, Hinnepli, Taşçı, Mercin Büyük Fadıl savaşları ve Kar Boğazı Baskını Fransızları yirmi günlük ateşkes Antlaşmasına ve daha sonra da Ankara Antlaşması'nı imzalamaya zorladı Antlaşmanın imzalanması Çukurova'nın kurtuluşunu sağladı


İNÖNÜ SAVAŞLARI

IİNÖNÜ SAVAŞI Yunanlılar, Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon istikametlerinde 6 Ocak 1921'de ileri harekata geçtiler Yunan harekatı üç koldan ilerleyerek İnönü önünde birleşiyordu Yunanlılar, 3 günlük yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi Asıl savaş 10 Ocak günü sabah saat 630'da Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı Saldırısı kırılan düşmana karşı savaş 10 Ocak 1921'de kazanıldı

Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi İnönü savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler seçmişlerdi Türk ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir düşman taarruzu İnönü'de karşılanacaktı 11 Ocak 1921'de o güne kadar fazla kayıp vermiş ve çok hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret göremeyerek, tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı

Böylece dinamik bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli kuvvetlerine karşı, zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün içinde yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır

I İnönü Zaferi sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de generalliğe yükseltildi Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde kazanılan ilk zafer oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek olduğunu göstermesidir I İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş, Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda itibarı birden yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır

II İNÖNÜ SAVAŞI

Londra Konferansı'nın bir sonuç vermemesi, Sevr projesini uygulamak için İtilaf Devletlerini yeni bir çabaya yöneltmiş ve bu amaçla Yunan işgal ordusunu savaşa teşvik etmişlerdi Bundan faydalanan Yunanlılar, 23 Mart 1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye başladılar Türk ordusunun yüksek azim ve imanla savaşması, 31 Mart 1921 akşamına kadar süren kanlı çarpışmalar sonunda düşmanı İnönü'de ikinci defa perişan etti Yaptıkları iki saldırının da püskürtülmesi üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden itibaren çıkış mevzilerine çekilmeye başladılar, çekilen düşman, süvari birliklerimizle izlenmiş ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir

Fevzi Paşanın (Çakmak) Mecliste bu savaştan bahsederken söylediklerinden anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun amacı mutlaka yenmekti Başkumandanları Papulas, bu sebeple Karaköy'e gelmiş ve alaylarını bizzat birbiri ardınca savaşa sokmuştur

Düşman bir taraftan kesin olarak Türk ordusunu yenmek ve dört beş günde Eskişehir'e, bir ayda da Ankara'ya gelerek Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacındaydı Düşmanın hareketlerinden amacını anlayan kumandanlık, lazım gelen önlemleri almıştı İsmet Paşa bir taraftan da düşmana umduğu yerde değil, bizim istediğimiz yerde savaşı yaptırmak suretiyle, düşmanın savaş planını başarısızlığa uğratmıştır Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu zafer, Mustafa Kemal'in güzel ifadesiyle, milletin "maküs talihini" (tersine dönmüş talihini) de yenen bir zafer olmuştu




KÜTAHYA - ESKİŞEHİR SAVAŞLARI


İnönü'de ikinci kez yenilen Yunanlılar, ordularını güçlendirmek amacıyla kuvvetlerini artırmışlardı Türk Ordusu ise henüz hazırlıklarını tamamlayamamış, yurdun bütün kaynaklarından faydalanma imkanını bulamamıştı Ancak II İnönü Savaşından sonra, Güney Cephesi kaldırılmış, Güney ve Batı cepheleri birleştirilmişti Böylece Batı Cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı sağlanmıştı

Yunanlılar, 10 Temmuz 1921'de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde ilerlemeyi başardılar Türk Ordusu, zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla Eskişehir'e kadar çekildi Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921'de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu yakından görüp inceledi Ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için, Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü Bunun üzerine, Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya'nın doğusuna çekildi

Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Sakarya'nın doğusuna çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde etti Türk kuvvetleri için zor olsa da, Yunanlılar için daha zor olan bir durum oluşturuldu Böylece, Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden kurtarılmış, Sakarya'nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü artırılmıştı Yunanlılar ise mevzilerini genişletmişler, ulaştırma şartları zor bir arazide ilerlemek ve ikmal yapmak zorunda kalmışlardı

Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı üzerinde ciddi bir sarsıntı oluşturmuştu ve Meclis'te de bunun belirtileri ortaya çıkmıştı Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Bu çok acı veren durumun ve yürekler acısı görünümün gerçek sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik" diyerek Mustafa Kemal Paşaya dil uzatmaya başladılar Büyük Millet Meclisi'nde ve dışarıda son çare ve son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde fayda umulduğu yolunda bir kanaat oluştu Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve ancak Meclis'in elindeki yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti Bu önerge üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri, kendisine Başkomutan ünvanını ve Meclis'in yetkilerini kullanmak hakkını önce vermek istemediler Ancak ünvan ve yetki, 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı

Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı

23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak cephemize taarruz etti Ordumuz 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden meydan muharebesinde, düşmanın üstün kuvvetlerini ilk önce yıpratarak, taarruza devam etmekten yoksun bir hale getirdi 23 Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar gece gündüz aralıksız yirmi iki gün devam eden bu kanlı savaştan sonra, düşman ordusu mağlup ve perişan bir şekilde cepheyi terketti
Sakarya Meydan Savaşı sonucu, askeri harekat yön değiştirmiştir Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur Sakarya Zaferi, bütün memlekette günlerce süren coşkun sevinç gösterilerine ve heyecanlı kutlamalara vesile oldu Meclis, 19 Eylül 1921'de kabul edilen bir kanunla, Türk Milletinin bir şükranı olarak Mustafa Kemal Paşa'ya Mareşallık rütbesi ve Gazilik ünvanını verdi

Sakarya Zaferi, dış ilişkilerimizde durumumuzun düzeltilmesine ve itibarımızın artmasına yardımcı oldu 9 Haziran 1921'den beri Ankara'da Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'la görüşmeler yapılmaktaydı Bu görüşmeler, Sakarya zaferinden sonra, 20 Ekim 1921'de Ankara'da olumlu bir şekilde sonuçlanarak, Ankara İtilafnamesi adıyla tarihe geçen bir antlaşmayla noktalandı Sakarya zaferi, askerlik ve politika bakımından da Kurtuluş Mücadelemizin önemli bir merhalesi oldu Yunan ordusunun taarruz kabiliyeti kırıldı

19 Eylül Atatürk’e 1921 yılında Mareşallik rütbesi ile gazilik unvanının verildiği gündür 2002 yılında çıkarılan bir yasa ile ülkemizde her yıl 19 Eylül "Gaziler Günü" olarak kutlanmaktadır



BÜYÜK TAARRUZ, BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ




Sakarya Savaşı'ndan sonra, kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz için sabırsızlık baş göstermişti Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara açıklamalar yapmıştı "Ordumuzun kararı, taarruzdur Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlıyordu Haziran 1922 ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçmek kararını almıştı Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı

Mustafa Kemal Paşa, ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e davet etti Böylece Yunanlıların ve İşgal Devletlerinin dikkatleri çekilmeyecekti 28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi Mustafa Kemal Paşa, daha sonra 20 Ağustos 1922'de Ankara'dan Akşehir'e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini verdi Çok gizli bir şekilde yürütülen bu olayları kamuoyundan saklamak maksadıyla, 21 Ağustos'da Çankaya köşkünde bir çay daveti verileceği gazete ve ajanslara bildirilmişti

26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa(Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı Büyük taarruz burada başladı Topçuların sabah saat 4:30'da taciz ateşi ile başlayan harekat, saat 5:00'de önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti Piyadelerimiz, Sabah 6:00'da Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak, tel örgüleri aşıp, Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi ele geçirdiler Bundan sonra, saat 9:00'da Belentepe, daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlendi Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1 Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar onbeş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçird 5 Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu 2 Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü

26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u, Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM'ne bildirildi Bu haber Meclis'i coşturdu ve heyecanlı gösterilere vesile oldu
27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla gerçekleştirildi 27 Ağustos saat 18:00'de, Afyon 8 Tümen tarafından kurtarıldı Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuştu Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyon'a taşındı

28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen taarruz harekatı ile düşmanın 5 Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlandı 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar Karar süratli ve düzenli bir şekilde gerçekleştirildi 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize Başkomutan Meydan Muharebesi olarak geçmiştir

30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta tamamen yok edilmiş veya esir edilmişti Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarı ile uygulanmıştı 30 Ağustos 1922'nin gurur verici zaferi ile Mustafa Kemal, kaçabilen düşmanın takip edilmesini ve üç koldan Ege'ye doğru ilerlemesini uygun buldu "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir İleri" diyerek, tarihi emrini 1 Eylül 1922'de verdi Yunanlılar, İzmir'e doğru kaçmaktaydı Başta Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis olmak üzere çok sayıda esir ele geçirilmişti

Ordumuz bu muharebede, on beş günde 400 kilometre katederek, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi Sabuncu Bel'den geçen 2 Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir'e doğru akarken, bunun solunda 1 Tümen de Kadife Kale'ye doğru yürüyordu Bu Tümenin 2 Alayı Tuzluoğlu Fabrikası'ndan geçerek Kordonboyu'na ulaştı Yüzbaşı Şeref Bey Hükümet Konağına, 5 Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık dairesine, 4 Alay Komutanı Reşat Bey de Kadife Kale'ye bayrağımızı çektiler
İzmir'de askerlerimiz coşku içinde karşılandılar ve çiçek yağmuruna tutuldular Süvarilerimizin Kordon boyundan geçişi çok görkemli idi Kurtuluş zaferinin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmir'in kurtuluşunu Belkahve'den seyretti Türk Ordusunun, 400 kilometrelik bir mesafeyi savaşarak katedip İzmir'e ulaşması içerde ve dışarda hayret ve takdir uyandırdı

Büyük Türk zaferi karşısında endişeye düşen ve o anda da İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmayı ve Türklerin haklı isteklerini yerine getirmeyi kendi çıkarlarına uygun buldular Lord Kinross'a göre,"İngiltere, ciddi bir krizle karşı karşıya bulunduğunu anlamaya başlıyor Halk, Türklerle yeni bir savaştan korkuyordu" 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla, silahlı çatışma durdurulduğu gibi, Edirne dahil Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılacağı ve bir ay içerisinde Yunanlılar tarafından boşaltılacağı kabul edildi Anadolu'da Yunan politikasını yürüten İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu gelişmeler üzerine istifa etti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #24
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



ANTLAŞMALAR / KONFERANSLAR

GÜMRÜ ANTLAŞMASI (2-3 Aralık-1920)

Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun kendilerine verilmesini istemişlerdi Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini boşalttılar Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular Bunun üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı TBMM, Mondros Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi 15 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri 28 Eylül 1920'de taarruza geçti 29 Eylül'de Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı

Ermeniler barış istedi Görüşmelerde TBMM'ini Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey, Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve beraberindekiler temsil etti
2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi:

  • Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek;
  • Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar kaldırılacak;
  • Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek,
  • Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek;
  • Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi eşit haklardan yararlanacak;
  • İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon ulaşımları kurulacak;
  • Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler;
  • Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse, Türkiye ona askeri yardım da bulunacak;
  • Ermenistan silah ithal etmeyecek;
  • Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek;
  • Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde Ermeni topraklarını boşaltacaktır
Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti kuruldu Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır Doğu Cephesi'nde kazanılan zafer doğu sınırlarının belirlenmesinde yararlı olmuş, önce 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir Gümrü Antlaşması, TBMM'nin imzaladığı ilk antlaşma olmasından dolayı önemlidir

PARİS BARIŞ KONFERANSI


TBMM, Sevr Antlaşması'nı kabul etmemiş, İtilaf Devletleri'ni yurttan çıkarmak için harekete geçmişti TBMM, Milli Mücadele sırasında Güneyde Fransızlara karşı başarılı olmuş, Türk Sovyet görüşmelerini başlatmış, Yunan ilerleyişini durdurmuştu I İnönü Zaferi de kazanılınca İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşmasında bazı değişiklikler yapmak üzere Yunanistan ve Türkiye'nin de katıldığı bir konferansın 23 Şubat 1921'de Londra'da yapılmasına karar verdiler Fakat TBMM'ni tanımadıkları için, konferansa yalnızca Osmanlı Hükümetini davet ettiler Mustafa Kemal'in de konferansa delege olarak katılabileceğini ya da bir temsilci yollayabileceğini Osmanlı Hükümeti'ne bildirdiler

Osmanlı Hükümeti de itilaf devletlerinin bu önerisini TBMM Başkanı Mustaf Kemal Paşa'ya iletti Ancak TBMM bu teklifi kabul etmedi ve çağrılmadığı bir konferansa, katılamayacağını bildirdi Bunun üzerine İtilaf Devletleri, İtalya'nın aracılığı ile TBMM'ni resmen Londra Konferansı'na çağırdı Konferans 23 Şubat'ta Londra'da açıldı İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması'nda küçük değişiklikler yapmak istediler Türk delegeler buna şiddetle karşı çıktılar


Sadrazam Tevfik Paşa, söz sırası kendisine gelince, "Ben sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başdelegesine bırakıyorum" diyerek konuşma yetkisini Bekir Sami Bey (Kunduh)'e bıraktı Bunun üzerine, İtilaf devletleri her türlü görüşmeyi TBMM heyetiyle yaptı TBMM delegeleri, Misak-ı Milli'ye dayanarak Sevr Antlaşması'nı hiçbir şekilde kabul etmediklerini dile getirdiler Şiddetli tartışmalardan sonra konferans sonuç alınamadan dağıldı Bekir Sami Bey konferansın dağılmasından sonra savaş esirlerinin karşılıklı geri verilmesi ile ilgili olarak, 11 Martta Fransızlarla, 12 Martta İtalyanlarla ve 16 Martta İngilizlerle, ayrı ayrı antlaşmalar imzaladı TBMM tarafından onaylanmayan bu antlaşmalar hiçbir zaman yürürlüğe girmedi Konferans, sonuç alınamamasına rağmen, İtilaf Devletleri'nin TBMM'ni tanımaları açısından diplomatik bir başarıydı


MOSKOVA ANTLAŞMASI (16-Mart-1921)


Londra Konferansı'ndaki başarısızlığa karşılık, daha önceki ilişkilerin değerlendirilmesi amacı ile Rusya'ya giden bir TBMM Heyeti, 16 Mart 1921'de Sovyet Hükümeti ile tarihe adı "Moskova Antlaşması" olarak geçen önemli bir belge imzaladı Ermenilere karşı sağlanılan zaferden sonra, 1 İnönü Savaşı'nın da kazanılması Ruslardaki son tereddütleri ortadan kaldırmıştı Onlar, daha önceden tanıdıkları TBMM Hükümeti ile sıkı bir işbirliği içine girmeyi kararlaştırdılar Bu antlaşmaya göre Sovyet Rusya, Sevr Antlaşması'nı kesinlikle tanımıyor ve TBMM Hükümetine her türlü maddi ve siyasal destek vermeyi taahhüt ediyordu Böylece, 1 İnönü Zaferi TBMM Hükümetine hem o zamanın koşulları içinde sağlam bir müttefik kazandırmış, hem de İtilaf Devletleri ile görüşme masasına oturabileceğini göstermiştir Artık TBMM kendisini dünyaya açmaktadır

KARS ANTLAŞMASI (13-Ekim-1921)

Sakarya Meydan Muharebesi'nin sağladığı siyasal kazançlardan biri de, Kars Antlaşması'ydı Kars Antlaşması, Doğuda daha önce Mart 1921'de yapılan ve Moskova Antlaşması'yla düzenlenen ilişkilerin genişletilerek, Kafkas Devletlerini kapsaması, Doğu sınırımızın da kesinleşmesini sağlayan antlaşma olması açısından önemlidir Kars'ta 13 Ekim 1921'de imzalanan antlaşmaya Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Sovyet Rusya temsilcileri de imza koymuştur


ANKARA ANTLAŞMASI (20 EKİM 1921)


3 Ekim 1922'de Mudanya'da toplanan konferansta Türkiye'yi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Büyük Britanya'yı General Harrington, Fransa'yı General Charpy, İtalya'yı da General Mombelli temsil etmiştir Çetin görüşmeler sonunda, Mudanya Ateşkes Antlaşması 11 Ekim 1922'de imzalanmıştır Yunanlılar, Mudanya'daki Konferansa katılmamış, hazırlanan Antlaşma metnini kabullenerek üç gün sonra imza etmiştir Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Türkiye - Yunanistan arasında silahlı çatışmaya son verilmiştir Trakya, Meriç sınır olmak üzere Türkiye'ye bırakılmıştır Yunanlılar on beş gün içinde Trakya'yı boşaltacaklardır Yunanlılardan boşalan yerlere İtilaf Devletleri birlikleri girecek, onlar da en geç bir ay içerisinde, Trakya'yı Türklere devredeceklerdir Türklerin Trakya'da en çok 8000 jandarma kuvveti olacaktır Türkler, Ateşkes Antlaşmasında öngörülen sınırlar içinde İtilaf Devletleri askeri birliklerinin bulundukları yerlere girmemeyi taahhüt etmektedir Ateşkes Antlaşması imza edildiği tarihten üç gün sonra yürürlüğe girecektir

Mudanya Ateşkes Antlaşması görüşmelerinde, İsmet Paşa'nın hatıralarında da açıklandığı üzere, bir komutanın siyasi alanda müzakereler yöneten tecrübeli ve becerikli bir diplomat gibi görüşmelere katıldığı ve başarılı olduğu görülmektedir
"Ben heyeti ikamet ettiğimiz binada kabul ettim Generallere masada yer gösterdim Harrington'u sağıma aldım Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generalini de soluma oturttum Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırmış gibi oldular Meğer başkanlığı, müzakereyi idare etmeyi onlar kendileri için düşünmekte imişler"



MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI

3 Ekim 1922'de Mudanya'da toplanan konferansta Türkiye'yi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Büyük Britanya'yı General Harrington, Fransa'yı General Charpy, İtalya'yı da General Mombelli temsil etmiştir Çetin görüşmeler sonunda, Mudanya Ateşkes Antlaşması 11 Ekim 1922'de imzalanmıştır Yunanlılar, Mudanya'daki Konferansa katılmamış, hazırlanan Antlaşma metnini kabullenerek üç gün sonra imza etmiştir Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Türkiye - Yunanistan arasında silahlı çatışmaya son verilmiştir Trakya, Meriç sınır olmak üzere Türkiye'ye bırakılmıştır Yunanlılar on beş gün içinde Trakya'yı boşaltacaklardır Yunanlılardan boşalan yerlere İtilaf Devletleri birlikleri girecek, onlar da en geç bir ay içerisinde, Trakya'yı Türklere devredeceklerdir Türklerin Trakya'da en çok 8000 jandarma kuvveti olacaktır Türkler, Ateşkes Antlaşmasında öngörülen sınırlar içinde İtilaf Devletleri askeri birliklerinin bulundukları yerlere girmemeyi taahhüt etmektedir Ateşkes Antlaşması imza edildiği tarihten üç gün sonra yürürlüğe girecektir

Mudanya Ateşkes Antlaşması görüşmelerinde, İsmet Paşa'nın hatıralarında da açıklandığı üzere, bir komutanın siyasi alanda müzakereler yöneten tecrübeli ve becerikli bir diplomat gibi görüşmelere katıldığı ve başarılı olduğu görülmektedir

"Ben heyeti ikamet ettiğimiz binada kabul ettim Generallere masada yer gösterdim Harrington'u sağıma aldım Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generalini de soluma oturttum Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırmış gibi oldular Meğer başkanlığı, müzakereyi idare etmeyi onlar kendileri için düşünmekte imişler"

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI


Mudanya Mütarekesi sonucu, kesin barış antlaşması görüşmelerine gidilmiş ve tarafsız bir ülkenin şehri olarak Lozan (İsviçre) görüşmelerin yapılacağı yer olarak seçilmiştir Lozan Barış Konferansı'nda, yalnız Yunanistan'la bir hesaplaşma ve savaşa son veren bir barış antlaşması yapma söz konusu değildi Aynı zamanda, I Dünya Savaşı'nın galipleri ile hesaplaşma, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıkları çözümleme, yüzyıllardan beri süre gelen sorunlara çözüm aranmaktaydı Açıkça, "Doğu Meselesi" bütün konferansın ağırlık merkezini oluşturuyordu

Barış Konferansı, 20 Kasım 1922 Salı günü saat 16'da Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu'nda toplandı Tarafsız İsviçre Konfederasyonunun Başkanı Habab'ın konuşması ile açıldı Lord Curzon'dan sonra söz alan İsmet Paşa (İnönü), daha ilk andan itibaren istiklal ve hakimiyet davasını önemle belirtmiş, "Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz" diyerek sesini duyurmuştur

Konferans, 4 Şubat'da Antlaşmazlık yüzünden kesilmiş, 23 Nisan 1923'te ikinci defa toplanarak, 24 Temmuz 1923'te Barış Antlaşması imza edilmiştir Lozan Barışı sekiz aylık çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi'nin tören salonunda imzalanmıştır Lozan'da imzalanan belgeler, esas Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir Lozan'da imzalanan bu belgelerle, sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batı devletlerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir

Lozan Barış Antlaşması önsözünde, devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer vermiştir Bu ilke, yeni Türkiye'nin 1 Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür Türk istiklal ve hakimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder

Esas Barış Antlaşması, bir önsöz ve 5 bölümden oluşan 143 maddedir
Lozan Barış Antlaşması'nda düzenlenen önemli konular aşağıda özetle belirtilmiştir bulunmaktadır:

Sınırlar
Güney Sınırı

20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması gereğince, Fransa ile anlaşılarak güney sınırı kararlaştırılmış, Lozan'da bu sınır sadece teyit edilmiştir

Irak sınırı

Irak sınırı uyuşmazlığı çözülememiştir Antlaşmada, Türk topraklarının tahliyesinden itibaren, bu uyuşmazlığın dokuz ay zarfında dostane bir şekilde halledileceği belirtiliyordu

Batı Sınırlarımız


Yunanlılarla batı sınırı, Misak-ı Milli'ye uygun, Mudanya Mütarekesi'nde ön görüldüğü gibi, Meriç nehri sınır olmak üzere düzenlenmiştir Karaağaç ve çevresi Yunanlılardan alınarak savaş tamiratı karşılığı Türkiye'ye bırakılmıştır Ege Denizi'nde Bozcaada ve İmroz Türkiye'ye verilmiştir Ayrıca, Yunanlıların elinde bırakılan Anadolu kıyısına yakın adalar da, askersiz hale getirilmiştir

Azınlıklar

Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmalarında azınlıkların himayesine ait hükümler mevcuttur Lozan Barış Antlaşması'nın bu hususla ilgili hükümleri incelendiğinde, azınlıklar bir ayrıcalığa sahip olmamışlardır Türk tebaasından sayılan gayri Müslimlerin kanun ve hukuk düzeni önünde eşitliği söz konusu olmuştur Antlaşmanın 42 maddesi ile gayrimüslim azınlıklar yararına olarak kabul edilen şahsi haklar ile aile hakları, Medeni Kanunumuzun yürürlüğe girmesi ile önem ve anlamını yitirmiştir Böylece Patrikhanelerin dünya işlerinde ve azınlıkların şahsi muamelelerinde hiç bir yetkileri kalmamıştır

Kapitülasyonlar

Kapitülasyonlar, adli, mali ve idari sahada yabancılara tanınan imtiyaz ve muafiyetlerdir Antlaşmanın 28maddesiyle, kapitülasyonlar bütün sonuçları ile birlikte kaldırılmış ve yeni Türkiye, yüzyıllardan beri çekilen bir beladan sonsuza dek kurtulmuştur

Savaş Tazminatları


1Dünya Savaşı'nın galipleri, bizden 1Dünya Savaşı sebebi ile tazminat talep ettiler Ayrıca buna ek olarak, işgal masraflarını, kendi tebaalarının zarar ve ziyanlarını da eklemişlerdir Savaş içinde Almanya'dan borç karşılığı rehini bulunan beş milyon altın ve savaş yıllarında İngiltere'ye sipariş edilen donanma bedeli de kendi ellerinde bulunduğundan, bizlere verilmemiş ve tamirat karşılığı tutulmuştur
1 Dünya Savaşı'na giren mağlup devletlere ciddi bir mali yük olan bu beladan, geleceğe bir borç bırakılmadan, sadece fiilen elimizde bulunmayan meblağ karşılık gösterilerek, büyük bir başarı ile sıyrılınmıştır

Türkiye, Yunanistan'ın harbin devamından ve bunun neticelerinden doğan mali vaziyetini dikkate alarak, tamirat hususunda her türlü taleplerinden Karaağaç ve çevresinin Türkiye'ye bırakılması şartı ile vazgeçmiştir

BORÇ SORUNU

1854'ten itibaren Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Osmanlı amme borçları, Birinci Dünya Savaşı'nda yapılan istikrazlar da dahil, büyük bir yekün teşkil ediyordu
Sene tertipleri üzerinde borcun taksimi yerine, sermaye üzerinden borcun taksimi ile esas borç toplamı bir hayli azaltılmıştır Diğer taraftan bu borçlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlere de gelirle orantılı olarak bölünmüştür Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğunun Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan'a olan borçları bu devletlerle de yapılan antlaşmalarla 1Dünya Savaşı'nın galiplerine devredilmiştir
Osmanlı amme borçlarının diğer çetin bir safhası da tediye edeceğimiz borçların hangi para ile ödenmesi hususunda kendini göstermiştir Karşı taraf bunu altın veya sterlin olarak talep etmiştir Biz, Türk parası ve Fransız frangı olarak ödemeyi teklif ettik Aradaki fark muazzam meblağlara varmasına rağmen, burada da görüşümüz kabul edilmiştir

BOĞAZLAR


Lozan'da imza olunan en önemli belgelerden biri de, Türk Boğazlarının statüsü ile ilgili sözleşmedir Boğazlar sorunu, madde 23'de genel olarak yer almış, Barış Antlaşması'na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmiştir Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonunun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti'nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden bu Sözleşme, 1936'da Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir Milli hakimiyeti sınırlayıcı hükümler kaldırılmış, milli çıkarlarımıza uygun hale getirilmiştir

G- Nüfus Değişimi


Lozan'da çözümlenen bir diğer önemli sorun da, İstanbul'da yaşayan Rumlarla Batı Trakya'da yaşayan Türkler hariç, Türkiye'deki bütün Rumlarla Yunanistan'daki Türklerin değiştirileceğini öngören sözleşmenin, Barış Antlaşması'na ek olarak konmasıdır
Lozan Barış Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın sağladığı, Türk milletinin hayati haklarını ve emellerini gerçekleştirdiği bir eserdir Lozan aynı zamanda, Orta Doğunun en önemli bölgesinde, barış ve güvenliği kurmak ve devam ettirmekle dünya barışına da hizmet etmiştir Türkiye Lozan'da genel olarak, Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmiştir

I VE II DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA KATILAN TÜRK DELEGASYONU
Başdelege:

İsmet İnönü (Dışişleri Bakanı)Delegeler:Dr Rıza Nur (Sağlık Bakanı), Hasan Saka (Maliye Bakanı)Danışmanlar :Münir Ertegün, A Muhtar Çilli, Veli Saltı, Zülfü Tigrel, Zekai Apaydın, Mahmut Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Mehmet Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Yusuf Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha BeyBasın Danışmanları:Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal BeyatlıGenel Sekreter ve Danışman: Reşit Saffet AtabinenYazmanlar:Ali Türkgeldi, Mehmet Ali Balin, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav, Süleyman Saip Kıran, Rıfat Bey, Dr Nihat Reşat Belger, Atıf Esenbel, Sabri Artuç

Not : Yukarıdaki delegasyon 1Dönem Lozan Konferansı'na (20 Kasım 1922-4 Şubat 1923) katılmıştır Bu gruptan AMuhtar Cilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, MCelal Bayar, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Zühtü İnhan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha Bey, Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı, Reşit Saffet Atabinen, Mehmet Ali Balim, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav, Süleyman Saip Kıran, IIDönem Lozan Konferansı'na (23 Nisan-17 Temmuz 1923) katılmamıştır

II DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA YENİDEN KATILANLAR

Genel Sekreter ve Danışman:Tevfik Kamil Koperler Yazmanlar:Naci Kenter, Hamit Eseniş, Ali Muhtar Bey, Aziz Topkaç, Hüsnü Özer
Not : Fransa, İsviçre ve Almanya'da görevli hariciyecilerden Ferit Tek, Cemal Hüsnü Taray, Cevat Üstün ve TBMM Almanya-Avusturya basın temsilcisi ve Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz bir süre konferans çalışmalarına katılmışlardır

GAZETECİLER

IDönemde:Ahmet Cevdet (İkdam), Ahmet Şükrü Esmer (Vakit), Hüseyin Cahit Yalçın (Tanin)IIDönemde:Velid Ebuzziya (Tevhid-i Efkar), Ahmet Şükrü Esmer (Vatan), Suphi Nuri İleri (İleri), Ali Naci Karacan (Akşam), Kerami Kurtbay (Hakimiyeti Milliye), Mecdi Sadrettin Sayman (İkdam), Kemal Salih Sel (Yeni Gün), Asım Us (Vakit), Hüseyin CahitYalçın (Tanin), Ahmet Hidayet Reel (Öğüt)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #25
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



ÖNEMLİ OLAYLAR / GELİŞMELER


MUSTAFA KEMAL'in SAMSUN'a ÇIKIŞI



1919 yılı başlarında İngilizler, Türklerin Pontusçulara karşı geliştirmiş oldukları direnişlerden rahatsız olmaya başlamışlardı Damat Ferit Paşa, Sadrazam olduktan sonra sorunun çözümü için yollar aramaya başlamıştı 30 Nisan 1919'da 9 Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal, Samsun'a, görev bölgesindeki iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere gönderildi 16 Mayıs 1919'da Samsun'a hareket eden Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı İngilizlerin denetiminde olan Samsun'da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayısta Havza'ya geçti Samsun'a çıkışını Mustafa Kemal, Nutuk'ta şu şekilde anlatmıştır: "1919 yılı Mayıs'ının 19'uncu günü Samsun'a çıktım

Genel durum ve manzara : Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, Şartları ağır bir ateşkes Antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde Milleti ve memleketi Dünya Savaşı'na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş

Antalya ve Konya'da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919'da itilaf Devletleri'nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir'e çıkartılıyor Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı"

MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SAMSUN'A ÇIKANLAR


1 Kurmay Albay Kazım Dirik Müfettişlik Kurmay Başkanı
2 Kurmay Albay Mehmet Arif Ayıcı Kurmay Başkanı Yardımcısı
3 Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Birinci şube müdürü
4 Binbaşı Kemal Doğan Müfettişlik Topçu Kumandanı
5 Dr Albay İbrahim Tali Öngören Ordu Sıhhiye Başkanı
6 Dr Binbaşı Refik Saydam Sıhhiye Başkan Yardımcısı
7 Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer Müfettişlik Başyaveri
8 Üsteğmen Muzaffer Kılıç Müfettişlik ikinci Yaveri
9 Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Müfettişlik Emir Subayı
10 Üsteğmen Hayati, Kurmay Başkanı Emir Subayı
11 Yüzbaşı Mümtaz Tünay
12 Yüzbaşı İsmail Hakkı
13 Yüzbaşı Mustafa Süsoy Karargah komutanı
14 Üsteğmen Abdullah, İaşe Subayı
15 Birinci Sınıf Katip Faik Aybars Şifre Katibi
16 Dördüncü Sınıf Katip Memduh Şifre Katibi Yardımcısı
17 3Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele
18 Üsteğmen Hikmet Gerçekçi Alb Rafet Bey'in yaveri


AYAKLANMALAR



ANZAVUR İSYANI

Kurtuluş Savaşı'nın başladığı günlerde Osmanlı Padişahının ve İngilizler'in kışkırtmaları ve teşviki ile Milli kuvvetleri yok etmek için hilafet ordusu adı ile kurulan Kuvva-i İnzibatiye tarafından çıkarılan ayaklanmalardır (Birincisi:1 Ekim 1919-25 Kasım 1919,ikincisi:16 Şubat 1920-16 Nisan 1920) Anzavur halkın huzursuzluğundan faydalanarak Çerkes köylerinde Milli teşkilatı kötüleyici konuşmalar yapmaya başladı Bu kışkırtma üzerine Pomaklardan Gavur İmam ve Şah İsmail etrafına topladıkları kuvvetlerle Anzavur'un yanın gelmişlerdir Anzavur'da topladıkları adamları Gavur İmam'a bırakarak Yeniceye hareket eder Bu sırada gerek İngilizlerin ve gerekse saray Anzavur'a ulaştırılmak üzere, bir çok silah, cephane ve parayı hep birlikte İstanbul'dan yola çıkardılar Bu suretle İstanbul hükümetinden para yardımı alan Anzavur arkadaşları ile Biga ve Gönen ilçelerini ele geçirmek için plan hazırlamaya başlamışlardır

Durumu haber alan Ankara Hükümeti, Süleyman ve Rahmi Bey'in Kumandasındaki kuvvetler ile ,Biga'ya doğru yola çıkmışlardır 14Kolordu komutanı Yusuf İzzettin Paşa ,bütün milis kuvvetlerinin Balıkesir'de toplanmasını emretmiştir Bu sırada Biga'yı yağmalayan Anzavur Ahmet, Balıkesir'den Susurluk ve Gönen yönüne geçmiştir16 Nisan 1920'de Anazavur kuvvetleri Susurluk'un güneyindeki Yahya köyde sıkıştırılmış ve yapılan çarpışmada bozguna uğratılmıştır Bu yenilgi üzerine Anzavur Ahmet, Önce Karabiga'ya sonra da deniz yolu ile İstanbul'a kaçarak canını kurtarılmıştır
AFYON AYAKLANMASI

Yozgat ayaklanmasının çıktığı sırada Yunanlıların kışkırtmasıyla Afyon bölgesinde de, Çopur Musa çevresindekilerle ayaklandı Çopur Musa din elden gidiyor propagandası yapmaya başlamıştı Kuvay-i Milliye birliklerinin Çopur Musa'nın üzerine gitmesiyle, Çopur Musa Yunan tarafına sığındı

ALİ BATI İSYANI

Kurtuluş Savaşını başladığı günlerde düzensizlik ve karışıklıklardan faydalanarak çıkarılan isyandır(11 Mayıs-18 Ağustos 1919) Ali Batı, Midyatın güneyinde hayatlarını sürdüren bir aşiretin başına geçtikten sonra İngilizlerden de yardım alarak isyan etmiştir Onun asıl gayesi burada bir Kürdistan devleti kurmak olduğu için, silahlı adamları ile Nusaybin'e girmiştir İsyan haberini alan Mardin 5 Tümen Kumandanlığı, 3 Tabur Kumandanı Yüzbaşı Yusuf Ziya'yı Nusaybin'e göndermiştir Yusuf Ziya'nın müfrezesi Karakurt köyü yakınlarında Ali Batı'nın askerleri ile savaşa tutuşmuş ve kaçan Ali Batı'yı saklandığı Medah denilen yerde kıstırarak iki saat süren çarpışma sonunda ölü olarak ele geçirmiştir

BOLU VE DÜZCE İSYANLARI

Kurtuluş savaşı sırasında gerek İstanbul Hükümeti'nin ve gerekse İngiliz'lerin kışkırtması ile milli kuvvetlere karşı girişilen ayaklanmalardır(13 Nisan1920-31 Mayıs 1920) İstanbul hükümeti tarafından desteklenen Kuva-i İnzibatiye Kuvvetleri Düzce'de ayaklanma çıkarmışlardır Asiler ilçenin dışında bulunan Müfreze Karargahını basarak, Müfreze Kumandanını esir almışlardır Asilerin elebaşları arasında Berzak Sefer, Çerkez Koçi Bey, Maan Ali gibi kimseler bulunmaktadır Düzce ayaklanması kısa zamanda Bolu'ya da sıçramış, Beypazarı'ndan bir kısım halk da bunlara katılmıştır Bolu boğazını tutan jandarmalar, asileri durdurmayı başaramayınca ayaklanma Gerede ve Mucur taraflarına da sıçramıştır Kısa zamanda bütün bölgeyi tesiri altına alan bu ayaklanmayı bastırmak üzere Binbaşı Şemsettin ve Kaymakam Arif Beyler kumandasında milli kuvvetler harekete geçirilmiştir Kısa zamanda çeşitli yerlerde yapılan çarpışmalar sonunda Bolu, Beypazarı, Nallıhan, Çarşamba, Mudurnu, Düzce, Hendek ve Gerede kasabaları asilerden temizlenmiştir, halkı kışkırtan elebaşları idam edilmişlerdir(26 Mayıs 1920) Birinci Düzce isyanından hemen sonra, milli kuvvetlerin Yozgat isyanını bastırmak için görevlendirilmesi üzerine, bu durumdan faydalanmak isteyen Abaza ve Çerkezler, İkinci defa Düzce ve Hendek dolaylarında ayaklanmışlardır Bolu dağına gönderilen birlik, gece yarısı asiler tarafından pusuya düşürülmüş ve asiler bir çok milli kuvvet subayını şehit etmişlerdir Bu durum üzerine görevlendirilen yeni milli kuvvetler bir buçuk ay sonra ikinci defa bu bölgede çıkan ayaklanmayı bastırmışlardır

BOZKIR İSYANI


Kurtuluş savaşı sırasında Bozkırlı Zeynel Abidin tarafından iki defa çıkarılan ayaklanmadır (27 Eylül - 4 Ekim 1919, 20 Ekim -4 Kasım 1919) Konya Valisi Cemal Bey ve İngilizlerin İstanbul'da bulunan papazı ile sıkı ilişkiler kurarak işe başlayan Bozkırlı Zeynel Abidin, bunlardan aldığı yardım ve direktiflerle Bozkır'a girmiş, karşı koyanları öldürerek jandarmaların ellerinde bulunan silah ve malzemeleri ele geçirmiştir Bu sırada Beyşehir'den gelen süvari kuvvetlerini de esir eden asiler, Konya'dan gelen uyarıcı konuşmalar sonunda dağılmışlardır Fakat asiler Konya'nın güvenlik altına alınacağı haberini alınca, tekrar harekete geçerek başlarında Bozkırlı Zeynel Abidin, Hoca Abdullah, Hoca Sabit ve Hoca Abdülhalim Efendiler bulunan asiler Bozkır'ın güney-batı sırtlarına kadar gelmişlerdir Kasabaya haber göndererek Milli Kuvvetleri istemediklerini bildiren asiler,kendilerine tatmin edici bir cevap verilmediği gerekçesi ile tekrar Bozkır'a girmişlerdir Asilerin isyanını bastırmak görevini alan Yarbay Arif Bey bütün kuvvetleri ile isyancıları Adana'da sıkıştırmış ve hemen hepsini yok etmiştir İsyanın elebaşları daha sonraları çeşitli yerlerde yer yer ayaklanmalar çıkarmışlarsa da Milli Kuvvetler tarafından ezilmişlerdir(4 Kasım 1919)

CEMİL ÇETO İSYANI

Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız ve İngilizlerden yardım alarak Bahtiyar Aşireti Reisi tarafından çıkarılan ayaklanmadır(7 Haziran 1920) Bahtiyar Aşireti Reisi olan Cemil Çeto, Kürt Teali Cemiyeti prensiplerine uygun olarak İngilizlerden yardım almış ve Doğu'da bir Kürdistan Devleti kurmak için ayaklanmıştır Milli kuvvetler Cemil Çeto kuvvetlerinin kısa zamanda dağıtmış ve kendisi ile oğlu birlikte yakalanarak idam edilmiştir

ÇERKEZ ETHEM AYAKLANMASI

Yunanlıların İzmir'i işgalinden sonra, Çerkez Ethem topladığı kuvvetlerle Salihli Cephesi'ni kurmuş ve kendini de cephe komutanı ilan etmişti Kuvayi Seyyare adıyla anılan süvari birlikleri ,yalnız istilacı düşmana karşı değil, Anzavur'un ezilmesinde, Düzce, Adapazarı ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında yararlılık gösterdi Ankara hükümeti Erkanıharbiye reisi İsmet Bey (İnönü), Ethem'in birliklerinin kesin olarak disiplin altına alınması için emir verdi Batı cephesinin harekete geçtiğini gören Ethem TBMM Reisliğine Meclisi'de aşağılayan ve Mustafa Kemal'in Bilecik'ten dönerken Ankara'ya götürdüğü İstanbul Hükümetinin temsilcilerinin hemen serbest bırakılmasını isteyen bir telgraf çekti Bunu üzerine Meclis'de Kuvayi Seyyareye karşı çıktı Batı Cephesi komutanlığı Ethem ve Tevfik Beylerin vatana ihanet suçu işlediklerini öne sürerek teslim olmalarını istedi Fakat mebus Reşit Bey'in de kendilerine katılmasıyla üç kardeş Uşak'ta Yunanlılarla görüştüler Düzenli ordu İsmet Bey ve Refet Bey' in (Bele) komutasında 1921 yılı ocak ayında Kuvayı Seyyare'nin tuttuğu Gediz-Kütahya üstüne yürüdü Çerkez Ethem'in yanındaki kuvvet iyice küçülmüştü1Süvari Grubu komutanı binbaşı Derviş Bey takip ediyordu Derviş Bey Ethem'in arkadaşı olduğu için Yunanlılara sığınmadan önce silahlarını bırakmasını sağladı

KOÇGİRİ İSYANI


Erzincan ve çevresinde 1920 sonlarında eşkıyalık olayları alıp yürümüştü Bu durumu önlemek üzere Zara'dan İmranlı'ya gönderilen süvari alayının varlığı, eşkıyayı rahatsız ettiği için, İmranlı bucak müdürü Haydar'ın akrabaları, askeri bölgeden uzaklaştırmak amacıyla burada bir ayaklanma hazırladılar Bir yandan da, bölgede bağımsız bir kürt devleti kurulacağı yolunda propaganda yapıyorlardı Nitekim 7 aşiret reisi, 8 nisan 1921'de TBMM'ye gönderdikleri bir mektupla bölgede bir Kürt vilayeti kurulmasını, valiliğe bir kürdün atanmasını istediler Ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu Koçhisar, Zara, Muş, Ovacık, Kemah, Kangal, Koçgiri bölgesinde geniş bir tarama harekatına girişti ve ayaklananlarla, 15 yerde çarpışmak zorunda kaldı Mayıs sonunda doğru eşkıya grupları sindirilmiş, bunlardan bir kısmı teslim olmuş, 500 kadar da öldürülmüştü

KONYA AYAKLANMASI

Kurtuluş savaşı yıllarında baş gösteren ve Konya'nın bir süre isyancıların elinde kalmasına neden olan ayaklanmadır (Ekim-Kasım 1920) 1919'daki Bozkır Ayaklanmaları'nın elebaşlarından olan Delibaş Mehmed Ankara Hükümeti'ni tanımadığını ilan ederek çoğu asker kaçağı 500 kadar silahlı kişiyle Konya'nın Çumra nahiyesini bastı; nahiye müdürünü tutukladı ve Konya ile haberleşmeyi kesti (2 Ekim 1920) Ayaklanma kısa sürede Koçhisar, Karapınar, Karaman, Akşehir ve Alanya'ya kadar yayıldı Ayaklanmayı haber alan Ankara Hükümeti Dahiliye Vekili Miralay Refet Bey'i (Bele) ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi Ayaklanmayı bastırmaya gelen Kuvayi Milliye birlikleri kentin kuzeybatısında toplanıyordu 6 Ekim 1920'de ayaklanmacılar Kuvayi Milliye'nin bulunduğu noktaya doğru saldırdı, fakat Kuvayi Milliye birlikleri ayaklanmacıları Konya'dan çıkarttı Kuvay-ı Milliyenin ayaklanmacıları izlemesi, Kasım 1920 sonlarına kadar sürdü Demirci Mehmed Efe ve Yarbay Osman Bey'e bağlı birliklerinde bastırma harekatına katılmasıyla ayaklanmacıların gücü iyice kırıldı Demirci Mehmed Efenin bastırma harekatının son noktası olan Isparta'ya girmesiyle 22 Kasım 1920'de Konya ayaklanması tümüyle sona erdi

KUVAY-I İNZİBATİYE (HALİFELİK ORDUSU)


Kuvay-ı Milliye İzmit ve çevresine kadar olan bölgeyi kontrollerinde tutuyordu Buralarda Kuvay-ı Milliye'nin olması İngilizlerin işine gelmiyordu Onlar açısından boğazlar tehlikeye düşüyordu İngilizler her tarafta düzeni ve güvenliği sağlamak için İstanbul Hükümeti'ne Kuvay-ı İnzibatiye adıyla bir ordu kurdurdular Bu orduyu saraya bağlı paşalar yönetiyordu Bu ordu her yönüyle Kuvay-ı Milliye birliklerinden üstündü Gevye'ye saldıran ve halkı kışkırtan Kuvay-ı İnzibatiye'ye karşı Kuvay-ı Milliye birlikleri büyük bir başarı kazandılar Ali Fuat Paşa'nın orduyu ustaca yönetmesi başarılı olunmasında etkili oldu

MİLLİ AŞİRET İSYANI

Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizler ve Fransızların kışkırtması üzerine Urfa'da Milli Aşiret tarafından çıkarılan ayaklanmadır (8 Eylül 1920) Milli Aşiret'in reisi İsmail ile birlikte Halil, Bahur, Abdurrahman ve Mahmut adlı elebaşıları, Doğu'da bir Kürdistan Devleti kurmak düşüncesi ile ayaklanmışlardır (24 Ağustos 1920) Büyük bir kuvvetle harekete geçen asiler, Viranşehir'i aldıktan sonra Karakeçi Aşireti'ne mensup olanları öldürmüşler, fakat daha sonra yapılan çatışmada, büyük çoğunluğu ortadan kaldırılmıştır

PONTUS İSYANI

Kurtuluş Savaşı sırasında Yunalılar'ın kışkırtması ile Kuzey Anadolu'da Rumlar tarafından çıkarılan ayaklanmadır (1920-1923) 1904 yılında kurulan Pontus Cemiyeti, Anadolu'nun düştüğü kötü durumdan faydalanarak harekete geçmiştir İtilaf Devletleri'nin Yunanlıları desteklemesinden cesaret alan Rum çeteleri, Anadolu'nun kuzeyinde yaşlı Türkleri öldürmeye; kadın ve çocukları yok etmeye başlamışlardı Samsun, Merzifon, Tokat, Vezirköprü, Çarşamba, Terme, Ladik ve Amasya yörelerinde Ermeniler'le birleşerek büyük bir vahşet örneği veren Rumlar'a karşı Topal Osman Ağa, Milli Kuvvetlerle birlik olarak harekete geçmiş ve Pontus Cemiyetine ait Rum çetelerini teker teker ortadan kaldırmaya muvaffak olmuştur Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Rumlar'ın hepsi Anadolu'dan sürülmüş ve böylece Pontus Devleti kurma çabaları da söndürülmüştür

YOZGAT İSYANI

Kurtuluş Savaşı sırasında Hürriyet ve İtilaf Fırkası reisi Çapanoğlu Edip ve Celal tarafından Yozgat ve yöresinde çıkarılan ayaklanmadır (15 Mayıs 1920-30 Aralık 1920) Çapanoğlu Edip ve Celal kardeşlerin kışkırtması ile Yozgat yöresinde, Ankara Hükümeti'ne karşı başlatılan ayaklanma iki ayrı dönemde olmuştur İlk ayaklanma Yıldızeli'nde Erzurumlu Hüseyin Nazım ve Kara Mustafa'nın elebaşılığında çıkarılmıştır Milli Kuvvetler bu ayaklanmayı 30 Aralıkta bastırmaya muvaffak olmuşlardır İkinci isyan ise avukat Zileli Ali, Bucak Müdürü Naci ve arkadaşları tarafından çıkarılmıştır Kısa sürede yaygın bir duruma gelen ayaklanma Yozgat'a da yayılmıştır Yozgat isyanını bastırmakla görevlendirilen Çerkez Ethem, kuvvetleri ile birlikte Yozgat'a girmiş, elebaşlarından bir çoğunu idam ederek ayaklanmaya son vermiştir

ZİLE AYAKLANMASI

Kurtuluş Savaşı sırasında, Tokat ve Zile yöresinde patlak veren ayaklanmadır (Mayıs-Haziran 1920) Yozgat ve Yıldızeli ayaklanmalarından ve Damat Ferid Paşa'nın desteğinden cesaret alan Zileli dava vekili Ali Bey ,görevden alınan eski nahiye müdürü Naci Bey ve İhsan Bey, 30 kadar atlıyla Zile köylerini dolaşarak propaganda yapmaya başladılar Bu olayın haber alınması üzerine, Ankara hükümeti 3 Haziran 1920'de Zile'ye süvari binbaşı Hilmi Bey komutasında birbirlik gönderdi Bu arada eylemlerine son verenlerinde bağışlanacakları duyuruldu Postacı Nazım adında biri Ankara'ya haber göndererek, TBMM Hükümeti'ni tanımadığını bildirdi Ardından 400 kişilik bir kuvvetle 6 Haziranda Zile'ye saldırdı Olayların büyümesi üzerine Ankara hükümeti, Tokat'taki 5 Tümen'i de Zile'ye gönderdi Ama Cemil Cahit Bey'in komuta ettiği tümen, Zile eşrafının önemli bir bölümünün de ayaklanmacılara katıldığını ve kentteki jandarma birliklerinin Postacı Nazım'a teslim olduklarını öğrenince kente düzenlemeyi planladıkları saldırıdan vazgeçtiler Zile'ye Sivas Erzurum'dan yeni birlikler gönderildi Ayaklanma takviye edilmiş 5Tümen'in yoğun çatışmalardan sonra 12 Haziran'da Zile'ye girmesiyle bastırıldı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #26
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



İSTİKLAL MADALYASI KANUNU




Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden bazılarına ve savaş sırasında yararlılık gösterenlere istiklal madalyası verilmesi düşünüldü Bu konuyla ilgili 66 sayılı kanun 29 Kasım 1920 günü Meclis'te kabul edilip, 4 Nisan 1921 gün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi Ön yüzünde, üstte Ankara şehrinin, ortada TBMM Binası'nın resmi bulunan madalyanın arkasında zafer ve barışa işaret eden güneş ışınları görülmektedir Meclis'in sağında 23 Nisan solunda ise 1336 (1920) yazılıdır

Meclis'in altında bulunan dünya haritası bilgiyi, orak ve tırpanlar tarıma önem verileceğini, iki taraftaki meşaleler de barışı anlatır En altta kağnısıyla birlikte bir köylü kadını görülmektedir Madalyanın öteki yüzünde ay yıldızla çevrilmiş olarak Misak-ı Milli sınırlarını gösteren Türkiye Haritası vardır Bu harita üzerindeki tek yıldız Ankara şehrini işaret etmekte, yıldızdan çıkan ışınlardan birisi Kars'a kadar uzanmaktadır En altta madalyanın yapılış yılı olan 1 Teşrinisani 1338 (1 Kasım 1922) tarihi bulunmaktadır Çapı 35x55 mm ağırlığı 1555 gr olan madalya pirinçten yapılmıştır Milletvekillerine verilen madalyanın şeridi yeşil, cephede bulunanların kırmızı, cephe gerisinde çalışanların da beyazdır Cephede görev almış milletvekillerinin madalya şeritleri yarı kırmızı, yarı yeşil renklidir Sağ göğüs üzerinde taşınır Medeni haklarını kaybedenlerle cinayet suçundan hükümlü olanlar İstiklal Madalyası'nı taşıma hakkını kullanamazlar

30 Ocak 1929 gün ve 3579 sayılı kanun gereğince; İstiklal Savaşı'nda (15 Mayıs 1919'dan, 9 Eylül 1922'ye kadar) milli ordu da göre alan alay sancaklarına da birer İstiklal Madalyası verilmiştir

İLK DEFA İSTİKLAL MADALYASI ALANLAR

TBMM Birinci Devre üyelerinden bazılarına İstiklal Madalyası verilmesi için Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından yazılan tezkere, TBMM'nin 21 Kasım 1923 Çarşamba günü 65 toplantısında görüşülmüş ve yapılan oylama sonucunda Mustafa Kemal ve 23 arkadaşına İstiklal Madalyası verilmesi oybirliğiyle kabul edilmiştir
Buna göre, TBMM Birinci Devre üyelerinden olup Batı Cephesi'nin Kuzey Grubu'nda yararlık gösteren asker milletvekilleriyle, sivil şahıslara 66 sayılı yasanın ikinci ve beşinci maddelerine dayanılarak İstiklal Madalyası verilmiştir

Bu durumda madalya verilen kişiler şunlardır


1 Gazi Mustafa Kemal Paşa(Ankara)
2 Fevzi Paşa (Çakmak) (Kozan)
3 İsmet Paşa (İnönü) (Edirne)
4 Ali Paşa Fuat (Cebesoy) (Ankara)
5 Kazım Paşa (Karabekir) (Karesi)
6 Refet Paşa (Bele) (İzmir)
7 Fahrettin Paşa (Altay) (Mersin)
8 Ali Bey (Çetinkaya) (Karahisarı Sahip)
9 Avni Bey ( Zaimler) (Saruhan)
10 Hüsrev (Gerede) Bey (Trabzon)
11 Cavit Bey (Erdel) (Kars)
12 Cafer Tayyar Eğilmez Paşa (Edirne)
13 Hacı Şükrü Bey (Aydınlı) (Diyarbakır)
14 Esat Efendi (İleri) (Aydın)
15 Memduh Necdet Bey (Erbek) (Karahisarı Şarki)
16 Ömer Lütfi Bey (Ergeşo) (Karahisarı Sahib)
17 Selahattin Bey (Köseoğlu) (Mersin)
18 Celal Bayar (Saruhan)
19 Mustafa Necati Bey (Saruhan)
20 Reşad Bey (Kayalı) (Saruhan)
21 Mehmet Vehbi Bey (Bolak) (Karesi)
22 Osmanzade Hamdi Bey (Aksoy) (Ertuğrul)
23 Hüseyin Bey (Gökçelik) (Elazığ)
24 Rıza Bey (Kotan) (Muş)


TEKALİF-İ MİLLİYE (MİLLİ YÜKÜMLÜLÜKLER) EMİRLERİ


Tekalif-i Milliye Emirleri" 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri yayımlanmıştır ve on emirden oluşmaktadır "Tekalif-i Milliye Emirleri" çok kapsamlı olup bir taraftan aynı vergi mahiyetindeki uygulamayı içermekte, diğer taraftan da hizmet vergisi mahiyetindeki uygulamayı öngörmektedir 1) Her ilçede kaymakamın başkanlığında malmüdürü ve ilçenin en büyük askeri amiri ile idare meclisi, belediye ve ticaret odalarının seçtikleri üyelerden oluşan Tekalif-i Milliye Komisyonları (Milli Yükümlülükler Komisyonları) Kurulacaktır Bu komisyonlara o yörenin Müdafaa-i Hukuk Dernekleri merkez kurulundan iki üye ile köylerde imamlar ve muhtarlar tabii üye olarak katılacaklardır
Tekalif-i Milliye Komisyonları derhal toplantılara başlayacak ve hiçbir komisyon üyesine hizmetleri karşılığı ücret ödenmeyecektir Ayrıca her komisyon iki ay süre ile askeri hizmetleri ertelenmek üzere altı memur çalıştıracaktır

Tekalif-i Milliye Komisyonları, savaş ekonomisine giren ve Tekalif-i Milliye Emirlerinde belirtilen malları toplayarak kendisine bildirilen cepheye gönderecek, ayrıca bu emirlerin hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümlerini uygulayacaktır Komisyon üyelerinden görevinde ihmal gösterenler, vatana ihanet suçu işlemiş sayılacak ve ona göre cezalandırılacaktır

2) Kentler, kasabalar ve köylerdeki her ev birer kat çamaşır (kilot, fanila veya benzeri iç giyim), birer çorap, birer çift çarık hazırlayacak, belirli süre içinde komisyona teslim edecektir Ordu ihtiyaçlarında kullanılacak bu giyeceklerin, yöresel özellikler gözönünde tutularak hazırlanmasına dikkat edilecektir

3) Tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, amerikan patiska, yıkanmış veya yıkanmamış yün ve tiftikle, erkek elbisesi yapımına yarayan her türlü yazlık ve kışlık kumaş, kösele, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin sahtiyan mamül veya yarı mamül çarık, fotin, demir kundura çivisi, kundura ve saraç ipliği, nal, nal yapımında kullanılan demir, yem torbası mıh, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urganların yüzde kırkı Tekalif-i Milliye Komisyonlarına teslim edilecektir Teslim edilen malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir

4) Tüccar ve halkın elinde bulunan mevcut buğday, un, saman, arpa, kuru fasulye, bulgur, nohut, mercimek, koyun, keçi, kasaplık sığır, şeker, gazyağı, pirinç, sabun tereyağı, zeytinyağı, tuz, çay ve mum stoklarının yüzde kırkına ordu adına el konulacaktır El konulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir

5) Ordu içinde alınan taşıt araçlarının dışında halkın elinde kalan her türlü taşıt aracıyla (at arabası, yaylı, öküz arabası, kağnı, at, eşek, katır, deve, kamyon, kamyonet, motorlu tekne, taka) halk ayda bir kez olmak ve yüz kilometreyi aşmamak şartıyla orduya ait malları istenen yere kadar taşıyacaktır Taşıma hizmetleri parasız yürütülecek, kimseye ücret ödenmeyecektir

6) Ülkeyi terk etmiş olanların hazineye geçmiş olan mallarından ordu ihtiyacını karşılamaya yarayacak olanlara el konulacaktır

7) Halkın elinde bulunan savaşta yararlanılabilecek her türlü silah ve cephane, en çok üç gün içinde Tekalif-i Milliye Komisyonlarına teslim edilecektir El konulan silah ve cephane için ücret ödenmeyecektir

8) Halkın, tüccarın ve nakliyecilerin elinde bulunan benzin, vakum, gres yağı, makina yağı, don yağı, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil lastiği, kamyon lastiği, lastik yapıştırıcısı, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinası, kablo, çıplak tel, pil tecrit edici madde ve bunlara benzer malzeme ile sülfirik asit stoklarının yüzde kırkına ordu adına el konulacaktır Alınan mal ve malzemenin bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir

9) Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç ve araba yapan esnaf ile imalathaneler tespit edilecek, bunların üretim, onarım ve yapım kapasiteleri hesaplanacaktır Ayrıca süngü, kılıç, mızrak ve eğer yapabilecek zanaatkarlar da aranıp belirlenecektir Söz konusu edilen esnaf, imalathane ve zanaatkarlar savaş araç ve gereçleri üretimi, onarım ve yapımı ile görevlendirilecektir Sürekli görevlendirileceklere geçimlerine yetecek ücret ödenecektir

10) Daha önce halka bırakılmış olan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarının bütün donatımları ve hayvanları dahil olmak üzere yüzde yirmisi, binek atı, top çekebilecek hayvanlar, yük taşıma atı, katır, eşek ve develerin yüzde yirmisi ordu adına alınacaktır Bütün bu alınanların bedeli daha sonraları devlet eliyle ödenecektir



MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın BAŞKOMUTAN OLUŞU
(5 Ağustos 1921)


10-24 Temmuz 1921'deki Eskişehir-Kütahya Savaşları sonunda alınan yenilgi, Meclis'te karamsarlığa neden oldu Yunan Ordularını yenebilmek için acil kararların hemen uygulanması gerekiyordu Türk Ordusunun Sakarya'nın doğusuna çekilmesinden sonra TBMM'de başlayan gizli oturumlarda Mustafa Kemal'e meclisin tüm yetkilerinin verilmesi anlamına gelen, Başkomutanlık konusu tartışıldı Çoğunluğun kabulüyle 5 Ağustos 1921'de Mustafa Kemal yasama, yürütme ve yargı yetkilerine 3 ay süreyle tek başına sahip oldu Amaç, çabuk kararlar almak ve bu kararları uygulamaktı Ama bu durum mecliste tedirginliğe ve tartışmalara yol açtı



Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #27
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞU




Lozan Barış Antlaşması'nın TBMM tarafından onaylanmasından sonra, İstanbul 23 Eylül 1923'ten itibaren tahliye edilmeye başlandı 6 Ekim 1923'de İstanbul'un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltılması tamamlandı Yabancı işgal kuvvetlerinin İstanbul'dan ayrılması, gündeme hükümet merkezi sorununu getirdi İsmet Paşa (İnönü) hükümet üyesi olmakla beraber, Ankara'nın başkent oluşunu öngören önergeyi 9 Ekim 1923'te on dört arkadaşı ile birlikte, Malatya Milletvekili olarak TBMM'ne verdi İsmet Paşa, Ankara'nın hükümet merkezi olması konusunu acil bir sorun olarak görmekte ve Lozan'dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir

İsmet Paşa'ya göre, Ankara'nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeplere dayanmaktadır: "Lozan'da Batı dünyasının murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum Bunlar İstanbul Hükümeti'ni İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar Bunu her hallerinden anlıyorum Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var Bir defa Boğazlar askeri bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz

Bu vaziyetteyiz Lozan Antlaşması'yla elde edebildiğimiz neticeler ve tarihi şartlar bizi endişeye sevk ediyor Ayrıca Anadolu'nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu hükümeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz" İsmet Paşa'ya göre; Ankara'nın hükümet merkezi olması meselesinin, hilafetle bir ilgisi yoktur Fakat, Ankara hükümet merkezi olunca, hilafet bir bakıma devletimizin dışına atılmış oluyor: "Gerçi biz hilafeti devamlı bir müessese olarak düşünmüyoruz, Fakat Ankara'nın hükümet merkezi olması ve hilafet merkezinin İstanbul'da bulunması, ondan kurtulmak için ayrıca bir temel vasıta olacaktır"
Teklif edilen Anayasa maddesi gayet kısadır: Türkiye Devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir" Ancak teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi, Ankara'nın yeni Türkiye'nin merkezi olması gereğini açıklamaktadır Gerekçe özetle, yeni Türkiye'nin varlığının, ülkenin kuvvet kaynaklarının gelişmesinin sağlanması, Anadolu'nun merkezinde başkent tesis etmek lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stratejik durum, iç ve dış güvenlik de bunu gerekli görüyordu

13 Ekim 1923'te TBMM'de kabul edilen tek maddelik bir yasa ile Ankara, yeni devletin başkenti olmuş ve böylece devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verildiği gibi, Cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmıştır Bu, aynı zamanda Milli Mücadele'nin başından beri uygulanan Ankara'nın İstanbul'a hakim olacağı esasının bir sonucu idi

ANKARA'NIN BAŞKENT OLMASI İÇİN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI'NA VERİLEN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ

Yüksek Başkanlığa,
Lozan Antlaşması'nın tamamlayıcılarından tahliye protokolünün uygulanması son bulmuş ve baştan başa yabancı işgalinden kurtulan Türkiye'nin fiilen kuruluşu tahakkuk eylemiştir Milletimizin en değerli beldelerinden İstanbul'umuz, İslamiyet'in hilafet merkezi olma durumunu, İslam alemi içinde tahsisen ve hasren Türk milletinin savunma vasıtalarına emanet edilmiş olarak sonsuza kadar sürdürecektir Diğer taraftan Türkiye Devleti'nin idare merkezi için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde karar vermek zamanı gelmiştir
Bir devletin merkezini tayin için esas olacak düşünce, yeni Türkiye'nin idare merkezinin Anadolu'da ve Ankara şehrinin seçilmesini gerekli kılmaktadır Söz konusu düşünce; Antlaşma ile Boğazlar için kabul edilen hükümler, yeni Türkiye'nin varlığının esası, memleketin kuvvet kaynakları ve gelişmesini Anadolu'nun merkezinde tesis etmek gereği, coğrafi ve stratejik durumunun müsaadesi çerçevesinde iç ve dış güvenliğin sağlanması hususunda geçmişte edinilmiş tecrübelerle özetlenebilir Bu düşüncelerin her biri, başlı başına bir önemli gerekçe sayılacak durumdadır

Devletin idare merkezinin yeni bir şekilde tesis ve gelişmesine bir an önce başlamak iç ve dış tereddütlere son vermek için alttaki kanun maddesinin kabulünü arz ve teklif ederiz

Kanun maddesi : Türkiye Devleti'nin idare merkezi Ankara şehridir 9 Ekim 1923
Malatya : İsmet İnönü Çorum : Ferit Törümküney Diyarbakır : Zülfü Tiğrel Ertuğrul (Bilecik) : DrFikret Onuralp Kütahya : Seyfi Aydın Malatya : Hilmi Oytaç Kastamonu : M Mahir Erzurum : Rüştü Erzincan : Sabit Sivas : Rahmi Bursa : Necati Kurtuluş Bursa : Refet (Canıtez) Konya : Kazım Hüsnü Bey İstanbul : Ali Rıza Bebe KarahisarıSahip : M Kamil

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #28
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



CUMHURİYET YILLARI

REFORMLAR ve ATILIMLAR
Siyasal


SALTANATIN KALDIRILMASI




Mudanya Mütarekesi'nden sonra, Lozan Barış Konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi İtilaf Devletleri'nin, hala İstanbul'da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de, delegeleri beraberce seçmek için Büyük Millet Meclisi'ne başvurması, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi Sadrazamı Tevfik Paşa'nın barış konferansında görüş ve sözbirliği, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste tepkiyle karşılandı Gerek Mustafa Kemal Paşa'nın, 24 Nisan 1920 tarihli önergesinde ve gerekse 20 Ocak 1921 tarihli Anayasada egemenliğin millette olduğu ilan edilmişti

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve pek çok milletvekilinin ortak teklifi 30 Ekim 1922 günü TBMM'de görüşülmeye başlandı Önergede Saltanatın kaldırıldığı belirtiliyordu Saltanatla birleşmiş olan "halifelik" ise ondan ayrılacaktı Ateşli görüşmeler sırasında şu düşüncelerin Meclis Genel Kuruluna hakim olduğu görüldü: Saltanat, Halifelikten ayrılsın ve kaldırılsın Halifeyi biz seçelim; -Saltanat ve Halifelik birbirinden ayrılamaz Bu nedenle, eğer Saltanat kaldırılırsa Halifelik de kalkmış olur ki, böyle bir durum düşünülemez Görülen şuydu: Başta Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşlarının bulunduğu bir grup, Halifeliğin Saltanattan ayrılamayacağını ileri sürüyorlardı Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi ileri sürüldü

İlk grubun içinde bulunanlar ise böyle bir ayrımın mümkün olduğunu belirtiyorlardı Mustafa Kemal Paşa söz alarak, tarihsel ve bilimsel açıklamalarda bulunarak, yüksek sesle şunları söyledi: "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı) Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor Bu bir emrivakidir

Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir Bu behemehal olacaktır Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir"


Mustafa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyon'da, görüşülen teklif hemen kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek, 1 Kasım 1922'de 308 Numaralı karar olarak benimsenmiştir Yeni Türkiye'nin yeni temellerinin de bir ifadesi olan bu karar ile, hilafet ve saltanat birbirinden ayrılmış, saltanat kaldırılmıştır Ertesi gün, TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi'yi halife seçmiştir Böylece, çok önemli bir gelişme sağlanmıştır TBMM'nin Saltanatı kaldırma kararı, İstanbul Hükümeti tarafından da benimsenmiştir Hükümet istifa etmiştir

Devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır Bu tutum, Saltanatın kaldırılmasının beklendiğini de gösterir Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922'de Sultan Vahidettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terketmiş ve Malta'ya gitmiştir Oysa Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın düşmana sığınmak gibi bir tutum içine girdiği görülmemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #29
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



CUMHURİYETİN İLANI



Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922'de aldığı tarihi kararında, saltanata son vermiştir
Bu tarihi kararın da açık bir belirtisi olarak, 1921 Anayasası ile yeni siyasal rejime geçilmiştir Ancak, Cumhuriyet resmen ilan edilmemiştir Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923'te seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan'da elde edilen antlaşmayı onaylamıştır Lozan Barış Antlaşması'nın kabulü ve 6 Ekim 1923'te Türk Ordusunun İstanbul'a girmesi ile Türk vatanının bütünlüğü gerçekleşmiş ve böylece bir devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır Siyasal rejimin 23 Nisan 1920'den itibaren kaydettiği gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da bir zorunluluk haline gelmiştir

Cumhuriyet'in Kabulü 25 Ekim 1923 günü gelişen bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisi'nde çalışma güçlüğünü ortaya çıkardı 28 Ekim 1923 günü akşamına kadar kabine kurulamaması üzerine, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Çankaya köşkünde yemek sırasında arkadaşlarına; "Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz" diyerek görüşünü açıklamıştır 29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal Paşa'dan düşüncelerini açıklaması istendi Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu

Grupta cereyan eden uzun müzakereler sonunda, Cumhuriyetin ilanı kabul edildi Parti Grubu'ndan sonra, Meclis toplanarak hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul etti "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında gece saat 2030'da Cumhuriyet ilan edildi Cumhuriyetin ilanı 1921 tarihli Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 364 No'lu Kanunun kabulü ile olmuştur Bu kanunla, Anayasanın 1, 2 , 4, 10, 11 ve 12'nci maddeleri önemli ölçüde değiştirilmiştir Bu önemli değişiklikler, 29 Ekim günü yapılmış ve aynı gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle yeni Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti

Eski 04-22-2009   #30
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Atatürk Ve Türkiye Cumhuriyeti



HALİFELİĞİN KALDIRILMASI




1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dini başkanlık yetkiler tanınmıştı Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti

Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşayı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi

3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la hilafet kaldırılmıştır Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.