Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çeşitleri, kanser

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Yumuşak Doku ve Kemik Kanserleri


Sarkomlar vücudun herhangi bir yerinde bulunan destek dokudan çıkan tümörlerdir, buna karşılık bu başlık altında seyri ve tedavisi farklılık gösteren çok sayıda hastalık bulunmaktadır Bu nedenle sarkomlar başlıca yumuşak doku sarkomları ve kemik sarkomları olarak ikiye ayrılır


Yumuşak doku sarkomları bedenin her yerinde görülebilir, yarısından çoğu kollarda ve bacaklarda, bunların %60’ı da bacaklarda ortaya çıkar Genellikle ağrısız bir yumuşak doku kitlesi olarak ortaya çıkarlar Hastanın bunu fark etmesi, yerleşimi ve boyutuyla ilişkilidir Yumuşak doku tümörlerinin tedavisinde tercih edilen yöntem cerrahi ile kitlenin çıkarılmasıdır Hastalığın kesin tanısı biyopsi (örnek alınması) ile konulmaktadır Üç santimetreden küçük tümörlerde tümörün bütünüyle çıkarılması amaçlanmalıdır Daha büyük tümörlerde ya da müdahale açısından zor yerleşimlerde biyopsi alınmalı ve tedavi buna göre planlanmalıdır Hastalığın temel tedavisi kitlenin güvenlik sınırı hesaba katılarak cerrahi ile çıkarılmasıdır Bu nedenle cerrahi yaklaşım yumuşak doku tümörleri konusunda uzman bir cerrah tarafından yapılmalıdır Cerrahi uygulanmasının güç olduğu ileri evredeki hastalarda önce radyoterapi ve kemoterapi uygulanarak (neo-adjuvan tedavi) tümör küçültülebilir ve cerrahinin uygulanması kolaylaştırılabilir Patolojik verilere göre kemoterapi ve radyoterapi cerrahi sonrasında da uygulanabilir


Kemiklerden kaynaklanan başlıca tümörler ise kemik dokusundan kaynaklanan osteosarkomlar ve kıkırdak dokusundan kaynaklanan kondrosarkomlardır Osteosarkomlar en sık, kemik dokusunun hızla büyüdüğü ikinci on yaşta görülür Ancak histolojik alt-tiplerine göre daha ileri yaşlarda ortaya çıkan formları da vardır Hastaların çoğunda ana belirti kemikte ağrıdır, tümörün büyümesi genellikle ağrısız olsa da, kemik zarının etkilenmesiyle birlikte ağrı ortaya çıkar Tanı öncesi ağrılı dönem ortalama 3 aydır İkinci en sık görülen belirti ise şişliktir Hastalığın kol ve bacak kemiklerinde yerleşmesi ya da vücutta yerleşmiş olması gerek tanı gerekse tedavi açısından sonuçları etkileyen önemli bir faktördür Vücut kemiklerinde yerleşmiş hastalıkta tanı daha geç konur ve cerrahi tedavi uygulanması olasılığı daha kısıtlıdır


Osteosarkomlar biyolojik davranışları gereği tanı anında genellikle yayılmış olarak ortaya çıkarlar Hastalığın ana tedavi seçeneği kemoterapi ve cerrahidir Tanı konur konmaz başlanan kemoterapi ile tümör dokusu mümkün olduğunca küçültülmeye çalışılır ve ardında cerrahi tedavi planlanır Cerrahi planlanması ortopedi uzmanının deneyimiyle doğrudan ilişkilidir Uzuv koruyucu bir ameliyat yaklaşımı, hastanın günlük işlevlerini sürdürmesi açısından çok önemlidir, ancak deneyim gerektirir Hastalık radyoterapiye genellikle duyarlı olmadığından radyoterapi, cerrahinin uygulanamadığı durumlarda tedavi planına eklenir Kondrosarkomlar, kıkırdak dokusundan kaynaklanan tümörlerdir Genellikle 30-60 yaş arasında görülürler, 35-45 yaşlar arasında en sıktırlar %30 leğen kemiklerinde, %20 uylukta, %15 omuzda ve %10 göğüs ve kaburga kemiklerinde görülürler Hastaların %75-95’inde ilk belirti ağrıdır Tümörün büyüme hızı genellikle yavaştır, bu nedenle tanı öncesi 10-20 yıl geçmişi olan hastalar bile bulunmaktadır Tanı radyolojik yöntemler doğrultusunda biyopsi ile konur Hastalığın ana tedavi yöntemi özellikle yavaş büyüyen tümörlerde cerrahi ile tümörün çıkarılmasıdır Radyoterapi ve kemoterapi daha hızlı büyüyen tümörler için etkili bir tedavi seçeneğidir


ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ


Tüm kanserlerin yaklaşık %2-4'ü çocuklarda görülür Çocukluk çağı kanserlerinin görülme sıklığı bir milyon çocukta 120 kadardır, bu verilere göre Türkiye'de her yıl 2400 yeni çocuk kanseri olgusu beklenmektedir Kanser tanı ve tedavisinde son yıllarda kaydedilen gelişmeler sayesinde çocukluk çağı kanserlerinde yaşam süresi önemli ölçüde artmıştır On yıl öncesiyle karşılaştırıldığında çocukluk çağı kanserlerinin % 60-70'i günümüzde tamamen tedavi edilebildiği görülmektedir Bu nedenle çocukluk çağı kanserlerinde hastalığın tedavi edilmesinin yanı sıra, tedaviye bağlı sekellerin önlenmesi büyük önem kazanmıştır


Çocukluk çağı kanserlerinin %30'unu lösemiler oluşturmaktadır, ikinci sıklıkta ise beyin tümörleri görülmektedir Bunları sırasıyla lenfomalar, ilkel sinir dokusu artıklatrından kaynaklanan nöroblastom, ilkel böbrek dokusundan kaynaklanan Wilms tümörü, çizgili kastan kaynaklanan rabdomiyosarkom ve kemik tümörleri izlemektedir Çocukluk çağı kanserleri genellikle gelişim sırasındaki öncü dokulardan kaynaklandığından, en sık yaşamın ilk beş yaşında görülürler Buna karşılık kemik tümörleri ve Ewing sarkomu gibi tümörler büyümenin en fazla olduğu 10-15 yaş döneminde daha sık görülmektedir


Çocukluk çağı kanserinin nedenleri erişkin kanserlerinden farklı değildir Bununla birlikte kromozom bozuklukları, doğumsal bozukluklar ve metabolik hastalıklar, bağışıklık sisteminin hastalıklar en önemli kanser nedenleridir Viral enfeksiyonlar, radyasyona maruz kalma, benzen, ağır metal gibi kimyasal ürünler, hamilelik sırasında annenin kullandığı bazı ilaçlar kanser gelişimine yon açan en önemli nedenlerdir


Çocukluk çağı kanserlerinde belirtiler ve tanı erişkinlerden farklı özellikle gösterir Çocuğun yaşı gereği şikayetlerini ifade edememesi, Bunun yanı sıra lenf düğümlerinin şişmesi gibi durumlar çocuklarda enfeksiyonlar nedeniyle sıktır ve tanının gecikmesine neden olur Aşağıda sıralanan belirtiler ebeveynler için uyarıcı olmalı ve doktor kontrole yönlendirmelidir:


Boyun, koltukaltı ve kasık bölgesinde lenf bezlerinde uzun süren ağrısız şişlikler, lenfomaların en sık belirtisidir Özellikle batında olmak üzere vücudun herhangi bir bölgesinde şişlik tümöre işaret edebilir Solukluk, halsizlik kansızlık belirtisidir, ciltte morarmalar, burun ve dişeti kanamaları ise kanın pıhtılaşmasında sorun olduğuna işaret edebilir Sık ateşlenme bağışıklık sisteminin zayıf ya da yetersiz olduğunun göstergesi olabilir Beyin tümörlerinin en önemli belirtileri ise baş ağrısı, kusma, ateşsiz olmaksızın geçirme, dengesizlik, yürüme bozukluğu ve görme bozukluğudur Retinoblastom gibi göz tümörlerinde göz bebeğinde beyaz parlak yansıma, beyin ve göz içerisindeki kitlelerde gözlerde kayma ve şaşılık ortaya çıkabilir


Çocukluk çağı kanserleri erken tanı konması durumunda tamamen tedavi edilebilirler Bu nedenle yenidoğan çocuğun çocuk hekimi tarafından düzenli kontrol edilmesi önemlidir Yukarıda sayılan belirtilerin bir kısmı diğer hastalıklarda da görülebileceğinden paniğe kapılmamak gereklidir Buna karşılık uyarıcı belirtiler olduğunda doktora başvurulmalı kanser tanısına yönelik tetkikler yapılmalıdır


Çocukluk çağı kanserlerinin tedavi yöntemleri erişkinlerden farklı değildir Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi başlıca tedavi modaliteleridir Hastalığın tedavisinde en iyi sonuçlar her üç modalitenin birlikte kullanılması ile elde edilmektedir Klinik çalışmalardan olan bilgi birikimi, pek çok kanser için optimum tedavi yaklaşımının belirlenmesini sağlamıştır Bugün için çocukluk çağı kanserlerinin üçte ikisi tamamen tedavi edilebilmekte, hemen hepsinde uzun süreli sağkalım elde edilmektedir Ne var ki çocukluk çağı büyümenin ve gelişmenin en hızlı olduğu dönem olması nedeniyle tedavinin yan etkilerine bağlı sekellere daha fazla rastlanmaktadır Bu nedenle günümüzde tedavinin önemli hedeflerinden biri sekellerin önlenmesidir İstatistiksel veriler ışığında değerlendirildiğinde, gelişmiş ülkelerde her 900 erişkinden biri çocukluk çağında kanser nedeniyle tedavi görmüştür Psikolojik rehabilitasyon da dahil olmak üzere, hastalık ve tedaviye bağlı sekellerin önlenmesi bu nedenle özel önem taşımaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




YUMURTALIK KANSERİ


Yumurtalık kanseri kadınlarda görülen kanserlerin %5’ini, jinekolojik kanserlerin ise %30’unu oluşturmaktadır En sık 50-60 yaşlarda görülür Sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerde görülme sıklığı artmaktadır Gebe kalmamış ve doğum yapmamış, küçük yaşta adet gören ve geç menopoza giren ve infertil kadınlarda görülme olasılığı daha fazladır Uzun süre oral doğum kontrol hapı kullanımı, çoğul gebelik, tüplerin bağlanması ve rahmin alınmış olması ise riski azaltan faktörlerdir Bazı ailelerde ise genetik yatkınlık vardır Yumurtalık kanseri asında tek bir patolojik tanı değildir, bu başlık altında çok sayıda kanser bulunmaktadır Buna karşılık düzenli jinekolojik muayene dışında yumurtalık kanserinin erken tanısında kullanılacak bir yöntem henüz bulunamamıştır


Hastaların çoğunluğu (%70) tanı anında ileri evrededir Hastalığın belirtileri ileri evrede ortaya çıkmaktadır ve hastayı hekime getiren şikayet genellikle karın ağrısı ve karın şişliğidir Bulantı, hazım güçlüğü, ince bağırsak tıkanması hastalığın diğer belirtileri arasındadır Küçük bir grup hasta ise hekime adet düzensizliği ve anormal kanama şikayeti ile başvurmaktadır Bunun nedeni ise genelde hormon salgılayan tümörlerdir Bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüleme gibi yöntemler tanı ve evreleme açısından gereklidir Akciğerlerde sıvı birikimi olabilir Tümör belirteçlerinden CA 125 ve CA 19-9 düzeylerinin yükselmesi tanı ve takip açısından yönlendiricidir Tedavinin sonuçları açısından evre en önemli belirleyici faktördür Bununla birlikte cerrahi sonrası kalan hastalığın 1 cm’den az olması, histolojik tip, tümörün derecesinin düşük olması, yaşın genç olması ve performansın yüksek olması da olumlu faktörlerdir


Yumurtalık kanserinde gerçek evreleme ancak cerrahi sırasında yapılabilmektedir Hastalığın esas tedavisi cerrahi olmakla birlikte, cerrahiye uygun olmayan hastalarda tedaviye kemoterapi ile başlanır “Neoadjuvan” olarak adlandırılan bu kemoterapinin amacı tümör yükünün olabildiğince azaltılmasıdır Cerrahi girişim sırasında her iki yumurtalık ve tüplerle birlikte rahim ve karın zarı da çıkarılır; lenf düğümlerinden, bağırsak ve karaciğer yüzeyinden biyopsi ve batın yıkantı sıvısı örneği alınır Söz konusu cerrahi girişimin eksik uygulanması durumunda eksik ya da “suboptimal” cerrahiden söz edilmektedir Cerrahi tedavinin amacı tümörün bütün yayıldığı yerlerden mümkün olduğunca tamamen çıkarılmasıdır Cerrahi sonrası patolojik değerlendirme ise hastalığın bundan sonraki tedavisi konusunda ışık tutucudur Karın içine yayılmış yumurtalık kanserlerinde cerrahi sonrası kemoterapi uygulanarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır Bunun ardından hastaya tekrar cerrahi tedavi uygulanır (ikinci bakış operasyonu) ve geriye kalan tümör dokusu da çıkarılır Tedaviye alınan yanıt böylelikle değerlendirilmiş olur, o aşamadan sonra uygulanacak kemoterapi protokolü belirlenir Benzer yaklaşım hastalığın yinelemesi durumunda da söz konusudur, kemoterapi yapılarak hastalık kontrol altına alınır ve ardından cerrahi ile kalan tümör dokuları da çıkarılır


LÖSEMİ NEDİR?


Lösemi; akyuvar olarak adlandırılan kemik iliğinde yapılan beyaz kan hücrelerinin çoğalması ile karakterize bir kanser türüdür Akut lösemiler; birden ortaya çıkar, akut lenfoblastik (ALL) ve akut miyeloblastik (AML) olmak üzere iki ana formdan oluşur Kronik lösemiler ise yavaş seyirlidir, kronik miyelositer (KML) ve kronik lenfositer lösemi (KLL) olmak üzere iki ana tipten oluşur Löseminin hangi tip olduğu, hastalığının genel özelliklerinin yanı sıra, kan ve kemik örneklerinin mikroskop altında incelenmesi ile belirlenir


AKUT LÖSEMİ NEDİR?


Akut lösemiler kan yapan hücrelerin henüz olgunlaşmamış formlarının hızla çoğalmasıyla ortaya çıkan ve hızlı bir şekilde tedavi edilmediği takdirde öldürücü seyreden hastalıktır Akut lenfoblastik lösemi (ALL) denen lenfosit kökenli formu %80 çocuklarda görülür Buna karşılık akut miyelositer lösemilerin (AML) %90’ı erişkinlerde ortaya çıkar Akut lösemiler FAB (French-American-British) sistemine göre sınıflanırlar İlk saptanan fizik bulgular genellikle kansızlıkla (anemi) ilişkilidir Hastalar halsizlik ve yorgunluktan yakınırlar Kırmızı kan hücrelerinin yetersizliğine bağlı solukluk, çarpıntı; lökositlerin işlev yetersizliğine bağlı enfeksiyonlar ya da pıhtılaşma hücrelerinin (trombositler) eksikliğine bağlı kanama eğilimi ortaya çıkabilir Hastalığın tanısı kan ve kemik iliği örneklerinin incelenmesi ile konur Her iki tipte de tedavi genel olarak üç aşamada toplanır İlk aşama hastalığın kontrole alınması için remisyon (indüksiyon) tedavisidir Bu amaçla neredeyse çok ciddi bir kemik iliği baskılanmasına neden olacak yoğun kemoterapi uygulanır Hastalık kontrolü sağlandığında, önceki tedavi deneyiminin ışığında pekiştirme (konsolidasyon) ve idame tedavisine geçilir Bu tedavilerden yeterli yanıt alınamayan ya da yineleme görülen hastalarda allojenik (doku grubu tutan akrabalardan) ya da otolog (kendi kemik iliğinden) kök hücre tedavisi uygulanır


KRONİK LÖSEMİ NEDİR?


Kronik miyelositer lösemi (KML), granülosit olarak adlandırılan akyuvar altgrubunun kanseridir, bu hastalıkta bu nedenle granülositlerin sayısı artar KML en sık 40-50 yaşları arasında ortaya çıkar Bütün lösemilerin %20-30’u KML’dir, çocuklarda nadir görülür Normalde beyaz kan hücrelerinin sayısı 5-10 bin arası iken bu hastalıkta 50-200 bine ulaşabilir Bu hastalıkta “Philadelphia kromozomu” olarak adlandırılan bir genetik değişiklik görülür ve hastalığın ortaya çıkmasından sorumludur Hastalığın erken dönemlerinde hastaların genellikle şikayetleri yoktur, tanı kan testlerinde tesadüfen lökosit düzeyinin yüksek bulunması ile konur Hastalığın ilerlemesi ile yorgunluk, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, dalak büyümesine bağlı şikayetler ortaya çıkar


Hastalığın tanısı hematoloji uzmanı tarafından konur Kesin tanı Philadelphia kromozomunun görülmesi ile doğrulanır Hastaların yaklaşık %90-95’inde Philadelphia kromozomu saptanır KML enfeksiyonlar, kronik miyelomonositer lösemi gibi lökosit sayısının artmasına neden olan diğer hastalıklarla da karıştırılabilir KML’de hastalar ilk tanı konulduğunda genellikle kronik fazdadırlar ve beyaz kürelerin sayısı çok yüksektir Çok yüksek sayıda beyaz küre olduğunda hücre ayırıcı denilen aletlerle lökoferez denilen işlem yapılarak lökositler vücuttan uzaklaştırılır Lökoferez gerekmeyen hastalarda yüksek lökosit sayısını düşürmek amacıyla ilaç tedavisi de yapılabilir “Akselere” ya da “blastik” faz olarak adlandırılan dönemde ise yine ilaç tedavisi veya kök hücre tedavisi uygulanabilir Kök hücre nakli kronik fazın ilk yılında yapılırsa en iyi sonuçlar alınmaktadır


Kronik lenfositik lösemi (KLL) bütün lösemilerin %25-30’unu oluşturur Hastaların bir çoğunda belirti bulunmaz Belirtiler ortaya çıktığında ise halsizlik, kilo kaybı, tekrarlayan enfeksiyonlar ve kanama görülür Lenf düğümleri büyüyerek ele gelir KML’de olduğu gibi dalak da büyüyebilir ve hastalarda karında dolgunluk hissine neden olur KLL hastalarının üçte biri çok iyi seyreder, bu hastalarda KLL yaşamın seyrini etkilemez İkinci üçte birlik grupta hastalık yavaş bir seyir gösterir Buna karşılık diğer üçte birlik kesimde hastalığın seyri hızlıdır ve hastalar kısa sürede kaybedilir Bu nedenle tedavide hastalığın seyri anlaşıldıktan sonra ancak gereken durumlarda ilaçlara başvurulur Tedavi gerektiren durumlar kilo kaybı, ateş, gece terlemesi, halsizlik gibi hastalığın ilerlediğini gösteren belirtiler, kansızlık, kanama eğilimi, tekrarlayan enfeksiyonlar, lenf düğümlerinin, karaciğer ve dalağın ileri derecede büyümesidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Kanserin Genel Olarak Tedavisi


Kanser tanısı kesinleştirildikten ve gerekli tüm diğer araştırmalar tamamlandıktan sonra doktor hastaya bir sonraki adım konusunda önerilerde bulunur Genellikle bu görüşmede kanser tedavileri öncelikli yer tutsa da, sağlık bakımına yönelik genel planlamada fiziksel belirtilerin, psikolojik olarak sağlıklı olmanın, aile ve diğer sosyal koşulların da dikkate alınması önem taşır

Kanserde üç ana tedavi türü vardır ameliyat, radyoterapi ve ilaçlar Genel olarak kanseri iyileştirmek açısından tek başına en etkili tedavi ameliyat olsa da, farklı kanser türlerinde çok farklı tedaviler uygulanabilir Hem radyoterapi hem de kemoterapi (ilaç tedavisi) çevredeki normal dokulara hasar vermeden, kanser hücrelerini parçalayabilmektedir Ancak bazı kanserler radyoterapiye ya da ilaçlara iyi yanıt vermez ve en iyi tedavi ameliyattır Bazı kanserle rin ise ameliyatla çıkartılması güç ya da imkânsız olabilir ve bu kanserler başka tedavilere daha iyi yanıt verebilir

Kanser ameliyatla tedavi edilebiliyorsa, genellikle başka bir tedavi seçeneğini düşünmeye değmez Ancak bazı kanser türlerinde (örn baş ve boyun bölgesinde ya da serviksteki kanserlerde) radyoterapi eşit ölçüde ve hatta daha da etkili olabilir Böyle durumlarda şekil bozukluğuna yol açmadığı, konuşma ya da yutkunma gibi önemli fonksiyonları etkilemediği veya yalnızca daha basit olduğu için radyoterapi en iyi seçenek olabilir Pek çok hastada tedavilerin birlikte kullanılması (kombinasyon tedavisi) tamamen iyileşme şansı verir Bazı hastaların özellikle ameliyat ve yoğun ilaç tedavisi için hastaneye yatırılması gerekebilir Ancak pek çok hasta ayakta tedavi edilebilmektedir Hastalar uygulanacak tedavi leri ve neden o tedavilerin önerildiğini bilmek ve anlamak ister

TEDAVİNİN AMACI

Mümkün olan her durumda tedavinin amacı kanseri tamamen ortadan kaldırmaktır ve bu şimdi giderek daha çok sayıda kişi için gerçekçi bir beklentidir Bunun bir nedeni kansere görece erken evrelerde tanı konulması, bir nedeni de tedavilerdeki gelişmelerdir Kanser çıkış bölgesiyle sınırlı kaldıysa, sonuç genellikle mükemmeldir

Ne var ki, bazı kanserlerin ilk saptandıkları sırada zaten geniş ölçüde yayılmış olduğu açıkça görülürken, yalnızca bir bölgeyi etkilemiş gibi duran bazıları, aslında saptanamayan mikroskobik metastazlar oluşturarak yayılmıştır Genellikle bu kanserlerde sonuç daha olumsuz olsa da, sayısı giderek artan bir azınlıkta iyileşme olasılığı vardır Bunlar arasında Hodgkin hastalığı ve testis tümörleri gibi ilaç tedavisine çok iyi yanıt veren kanser tipleri ve başka kanserlerden mikroskobik olarak yayılan ve sıklıkla ilaç tedavilerine karşı duyarlı olan meme kanseri gibi kanser tipleri bulunur

Tamamen iyileştirmeyi hedefleyen tedavilere genellikle “radikal” adı verilir Belirtilerin giderilmesini ya da yaşamın uzatılmasını hedefleyen tedaviler ise “palyatif (hafifletici) olarak tanımlanabilir Kanser tedavileri genellikle mükemmel hafifleme sağlar Bu şekilde kullanıldıklarında genellikle radikal tedavilere göre daha düşük yoğunlukta uygulanır ve bu nedenle hastalar tarafından çok daha iyi tolere edilirler

Tamamen iyileşme hedeflendiğinde, ciddi yan etki riski göze alınabilir Ancak tamamen iyileşme olasılığı yoksa ve yan etkilerin hastalığa bağlı belirtiler kadar rahatsız edici olması çok mümkünse, güçlü tedavi uygulamanın pek anlamı yoktur İşte bu nedenle tedavinin amacı daha başlangıçta açıkça ortaya konulmalıdır Öte yandan bir tedavinin palyatif olması, kansere karşı güçlü etkide bulunmayacağını göstermez Gerçekten de, palyatif tedaviler kanserin küçülmesini ve kontrol edilmesini sağlayarak, bazı hastaların yıllar boyunca normal bir yaşam sürmesine olanak tanır

Kanserde tedavi seçenekleri değerlendirilirken ya da tedavi uygulanırken, belirtilerin de dikkate alınması önem taşır Tedavi bazı belirtiler üzerinde yeterince etki göstermeyebilir ya da yavaş etkide bulunabilir Neyse ki, kanser tedavisine ek olarak ve kimi zaman da kanser tedavisi yerine kullanılabilecek ve belirtileri iyileştirmeyi sağlayan başka pek çok yöntem vardır Genellikle oldukça basit yöntemlerle başarı sağlanabilse de, bazı hastaların daha fazla yardım ve desteğe gereksinimi olur Hastanın aile doktoru, hastanede kanser tedavisinden sorumlu doktorlar ve hemşireler gereksinim duyulan desteği verebilecek kişilerdir, ancak bazı hastalarda belirtilerin daha uzmanlık gerektiren yöntemlerle giderilmesi gerekir

Palyatif tıp alanında uzmanlaşan doktor ve hemşirelerin sayısı giderek artmakta ve bu sağlık görevlileri evlerde, hastanelerde ya da bakımevlerinde hizmet vermektedir Son yıllarda palyatif tıpta ve bakımevi benzeri kurumlardaki hizmetlerde yaşanan önemli gelişmeler, özellikle ileri evrede ya da tedavi edilmesi mümkün olmayan kanser vakalarında yaşam kalitesinin büyük ölçüde artmasını sağlamıştır Ancak palyatif bakımın, bazı tedavi edilebilir kanser vakalarında da yararlı olabileceği unutulmamalıdır: rahatsızlık verici inatçı belirtileri olan tüm hastalar, bu belirtilerin nedeni ne olursa olsun, palyatif bakım olanağından yararlanabilmelidir

Doğru Tedavinin Seçilmesi

Tedavinizi planlar ve tartışırken doktorunuz bunun sizin gereksinimlerinize en uygun tedavi olduğundan emin olmak ister Kanserlerin mikroskop altındaki görünümleri, boyutları, yaygınlık dereceleri ve davranışları arasında çok büyük farklılıklar vardır Ancak kanser tedavisinde yalnızca kanserin değil, hastanın da dikkate alınması gerekir Kanserli hastaların hiçbiri fiziksel ya da psikolojik açıdan birbirinin aynı değildir Hastanın özel sosyal koşulları da önemli olabilir Tedavi konusunda karar vermeden önce pek çok konunun dikkate alınması gerekir

Yine de pek çok hasta, tedavinin oldukça tek tip olduğu belli sınıflara ayrılabilir Son yıllarda tedavilerin daha çok standartlaştırılması hoşnutlukla karşılanmaktadır Böylelikle hastalara, belli kanser tiplerinde uzman olanların görüş birliğiyle uygun kabul ettikleri tedavilerin verilmesi güvence altına alınmış olur Uzmanlar sık sık bir araya gelip son araştırma bulgularını tartışarak “fikir birliği geliştirme toplantıları” düzenlemektedir Bunun sonucunda, belirli kanser tipleri için en iyi tedavi yaklaşımlarını tanımlamaya çalışan kılavuzlar yayınlanmaktadır; bu kılavuzlar, sağlık bakım kalitesinde istenmeyen farklılıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynamaktadır

Tüm kanser tedavilerinde yan etkiler vardır Küçük ameliyatların, düşük dozlu radyoterapilerin ve herhangi bir ciddi rahatsızlığa yol açmayan bazı ilaçların yan etkileri azdır Radyoterapi ya da kemoterapi kürleri sırasında işe devam edebilir ve normal ya da normale yakın bir yaşam sürdürebilirsiniz Yelpazenin öbür ucunda ise büyük ameliyatlar, son derece yoğun radyoterapi veya ilaç tedavileri vardır ve bunlar kişilerin hastalanmasına yol açabilir, hatta küçük de olsa bir ölüm riski taşıyabilir

Size önerilen tedavi büyük ölçüde kanserinizin özelliklerine, konumuna ve yaygınlığına bağlı olsa da, tek tek hastalarda tedavinin yaratacağı risk ve potansiyel yararların dikkatle değerlendirilmesi önem taşır Başka açılardan sağlıklıysanız ve kendinizi güçlü hissediyorsanız iyileşme şansını artıran, ancak rahatsız edici yan etkileri olan bir tedaviyi kabul edebilirsiniz Gerçekten de, son derece ciddi tümörleri bulunan hastaların büyük bir kısmı, yalnızca küçük bir iyileşme şansı yakalamak ya da iyileşme şansını biraz artırmak için, hiç hoş olmayan tedavilere katlanmaya hazırdır Ancak gerçekçi açıdan bakıldığında iyileşme şansı olmayan bazı kanserlerde, palyatif tedavinin olası avantaj ve dezavantajlarının dikkate alınması gerekecektir Yaşınız ve genel sağlık durumunuz önemli etmenler olabilir; başka açılardan sağlıklı olan bir hastanın, görece sağlıksız bir hastayla karşılaştırıldığında tedaviyle baş edebilme olasılığı daha yüksektir

Şaşırtıcı gibi de görünse, bazı hastalarda en iyi seçenek özel olarak onlarda bulunan kanser tipini hedefleyen bir tedavi uygulamamaktır Kimi zaman bu seçim var olan tedavilerin bazı kanserlerde etkili olmaması ya da yarardan çok zarar verecek olmasına dayanır Başka durumlarda ise, yıllarca çok az büyüyen ya da hiç büyümeyen ve yaşam kalitesi ve süresi üzerinde hemen hiç etkide bulunmayan bir kanser bulunduğundan tedavi uygulanmaz

TEDAVİLERİN BİRLİKTE KULLANILMASI (KOMBİNE EDİLMESİ)

Son yıllarda kanserde daha iyi sonuçlar alınmasının bir nedeni de farklı tedavi türlerinin dikkatli bir biçimde birlikte kullanılmasıdır Özellikle, ameliyatla tamamen çıkartılmayan mikroskobik kanser kalıntılarının yok edilmesi amacıyla, ameliyata ek olarak ilaç tedavisi ve radyoterapi daha sık kullanılmaktadır Ameliyatın kanseri tamamen temizlemeyi başaramaması, ameliyat bölgesinde kanser hücreleri kalmasından ya da metastazlardan kaynaklanır Geri kalan kanser yalnızca mikroskobik boyutlardaysa, radyoterapi ya da ilaçlarla veya her ikisiyle birlikte tamamen ortadan kaldırılması olasılığı oldukça yüksektir Bölgesel bir tedavi olan radyoterapinin etkisi de bölgeseldir; buna karşın, ilaçlar tüm vücudumuzda etki gösterir Esas tedavi türünün radyoterapi olduğu bazı kanserlerde, sıklıkla aynı anda uygulanan ilaç tedavisi de yarar sağlar

Radyoterapi ya da kemoterapinin bu biçimde uygulanmasına “adjuvan” (yardımcı) tedavi adı verilmektedir Kimi zaman bu tedavi ameliyattan önce uygulanır ve bazen amaç ameliyatı mümkün kılmak ya da kolaylaştırmaktır Örneğin oldukça büyük boyutlu meme tümörü olan kadınlarda cerrahın tüm memeyi almasına gerek kalmaması için, ameliyat öncesinde tümörü yeterince küçülten ilaçlar verilebilir Benzer şekilde ameliyat öncesinde bir kür radyoterapi, normal koşullarda ameliyata uygun olmayan büyük bir rektum kanserinin çıkartılması olanağı sağlar


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Kanser Hizmetlerinin Düzenlenmesi

Özellikle ameliyat ya da kemoterapi uygulanacaksa, tedavi, bölgedeki bir hastanenin kanser biriminde gerçekleştirilebilir Ancak radyoterapi, daha uzmanlık gerektiren bir ameliyat ya da yoğun kemoterapi uygulanacaksa bu girişimleri uygulayabilecek üniversite hastaneleri ile kanser merkezlerine gitmek gerekir

Modern radyoterapi için son derece pahalı aygıtlar kullanılmakta ve özel eğitimli personel görev yapmaktadır; bu nedenle kanser merkezlerinin büyük kasaba ya da kentlerde toplanması mantıklıdır Bazı ameliyatlar ve ilaç tedavileri için de aynı ölçüde özel tekniklere ve deneyime gereksinim vardır Bu nedenle tedavi için uzak mesafeler katetmek zorunda kalabilirsiniz, ama yine de buna değer Hastalığınız konusunda uzman birilerinin bakımınızı üstlendiğini bilmek (özellikle de sizde az rastlanan türde bir kanser varsa) güven vericidir

Gözetim altında ya da belirli kanserlerin tedavisinde uzmanlaşmış doktorlar tarafından uygulanan tedavilerin daha başarılı olabileceğini düşündüren oldukça sağlam kanıtlar vardır Günümüzde kanserler için uygulanan ameliyatların çoğu, bu alanda uzmanlaşmış cerrahlar tarafından yapılmaktadır Aynı durum kanser hastalarının tedavisinde yer alan ve cerrah olmayan doktorlar ve diğer personel için de geçerlidir

Hastanedeki uzmanlar

Cerrahların dışında, genellikle aşağıdaki uzman doktorlar da kanserli hastaların tedavisinde görev alır

•Onkologlar: Kanserde radyoterapi ya da ilaç tedavisi konusunda uzmanlaşmış olan doktorlardır Klinik onkologlar hem radyoterapi hem de ilaç tedavileri konusunda uzmanlaşırken, medikal onkologlar yalnızca ilaç tedavisi konusunda uzmandır

•Hematologlar: Kan hastalıkları konusunda uzman olan ve lösemi, olasılıkla da lenfoma ya da miyelom tedavisini üstlenirler

•Palyatif bakım uzmanı: Özellikle daha ileri evredeki kanserlerden kaynaklanan belirtilerin kontrol altında tutulması konusunda uzmanlaşmış doktordur

Genellikle en iyi tedaviye karar vermek için iki ya da daha fazla uzman birlikte çalışır Uzmanların her hastayı ayrı ayrı tartışmak için düzenli toplantılar yapmaları artık gündelik bir uygulamadır Bu “multidisipliner” yaklaşım genellikle farklı uzmanlık dallarından doktorları ve başta uzman hemşireler olmak üzere diğer sağlık görevlilerini de içerir; böylelikle hastaların genel bakım standardının yüksek olması güvence altına alınır İdeal koşullarda, kanser nedeniyle ameliyat edilecek çoğu hastada bir onkologdan görüş alınmalıdır Size önerilmediyse bile, böyle bir talepte bulunabilrsiniz

Genellikle kanserli hastaların tedavisini yukarıda tanımlanan uzmanlardan bir ya da daha fazlası üstlense de, başka uzmanlar da tedavide rol alır

Patologlar: Dokuları mikroskop altında inceleyerek, kanser tanısını doğrulayan ve sınıflandıran doktorlardır

•Radyologlar: Röntgenleri ve tarama görüntülemelerini yaptırır ve yorumlar Kimi zaman, röntgen ya da tarama görüntülemesi sırasında yapılması gereken bazı özel cerrahi biyopsileri ya da tedavileri uygulayabilir

Yardımcı görevliler

•Radyoterapi teknisyenleri: Bu teknisyenler onkologların uygulanmasını istedikleri radyoterapiyi verme konusunda özel eğitim almışlardır Onkoloji alanında geniş bir eğitim görürler ve sıklıkla bazı destekleyici bakım hizmetleri de sunarlar veya düzenlerler

Bunun dışında tedaviden sonra rehabilitasyon aşamasında fizyoterapist, meslek terapisti ve diyetisyen gibi başka sağlık çalışanlarıyla da bağlantınız olabilir Hastanelerdeki tıbbi sosyal yardım görevlileri maddi olanaksızlık durumunda neler yapabileceğiniz ve nereye başvurabileceğiniz konusunda size yardımcı olacaktır

Doktorlarla Iletîşîm

Durumunuzu görüşmek üzere bir doktora gitmek zorunda kaldığınızda gergin ve kendinize güvensiz olabilirsiniz; ancak dinlemeniz kadar konuşmanız da önemlidir Ne yazık ki iş yükü nedeniyle uzmanlar hastalarına istedikleri kadar zaman ayıramıyor, bu nedenle elinizdeki zamanı en iyi biçimde kullanmanız gerekir

Uzmanınız genellikle o anki belirtiler, genel sağlık durumunuz, geçmişteki tıbbi öykünüz ve kanser veya tedavisiyle ilgili özel kaygılarınız konusunda bilgi edinmek isteyecektir Hastalığınızla ilgili psikolojik ve sosyal kaygılarınızı da dile getirmelisiniz Uzmanın sizinle ilgili güncel bilgilere sahip olabilmesi için, aldığınız ilaçların paketlerini ya da şişelerini yanınızda getirmeniz iyi olur

Daha önce açıklandığı gibi, tedavize ilişkin kararlar size özgü olacak ve doktorunuz belirli bir öneride bulunmadan önce duygularınızı öğrenmek isteyecektir İlk ya da başlangıçtaki görüşmeler büyük önem taşır, çünkü bu görüşmelerde testler ve sonuçları, tanı ve tedavi tartışılır Bu aşamada aklınıza gelen her soruyu sormalı ve tüm kaygılarınızı açıklamalısınız Sormak istediğiniz soruları unutmamanız için önceden bir kâğıda da yazabilirsiniz Doktorunuzun söylediklerini anlamadığınızda, açıklama istemekten çekinmeyin

Hastaların ne kadarını bilmek istedikleri ve karar verme sürecine ne ölçüde katılmak istedikleri noktasında farklılıklar vardır Bir hasta herhangi bir ayrıntılı soru sormaksızın açıklamaları ve tedavi konusundaki önerileri güvenle kabul ederken, bir diğeri daha katılımcı olmak ister Doktorunuz önerilen tedaviyi, başarı olasılığını, olası yan etkileri ile iş ve yaşamınız üzerinde beklenen etkileri size açıklamaktan mutluluk duyacaktır

Bazıları uzun vadede sonucun ne olacağını o sırada öğrenmemeyi tercih ederken, bazıları daha baştan ayrıntılı istatistiksel bilgiler ister Her hasta farklıdır Doktorlar bunu bilir ve çoğu, kişisel gereksinimlerinize göre davranmaya çalışır; ama bilmek istediğiniz şeyleri ve bazen de bilmek istemediklerinizi açıkça ortaya koymadığınız sürece bunu yapamazlar

Görüşme sırasında bir uzman doktorun söylediği her şeyi aklınızda tutamayabilirsiniz Bu nedenle yanınızda bir yakınınızı bulundurmanız yararlı olabilir; iki hafıza, birden iyidir Önemli soru ya da kaygıları daha görüşmenin başında dile getirmeniz iyi olur Bazı hastalar kısa notlar alma yoluna da gidebilir Bazı hastalar ise konuşmayı kaydetmek ister; ancak bazı doktorlar bunu doğal iletişimi bozan bir etmen olarak algıladıklarından, kayıt için önceden izin almalısınız

Tedavinin seyrine ilişkin raporların anlaşılması

Tedavinizin gidişini öğrenmek için doktorunuzla görüşüyorsanız, durumu tanımlamakta sıkça kullanılan bazı sözcükleri bilmenizde yarar vardır

•Yanıt: “Yanıt” terimi tedavi sırasında ya da sonrasında kanserin küçülmesini tanımlamak için kullanılır Bu tanımı kullanabilmek için genellikle kanserde belirgin küçülme olması gerekir Vücutta hiç kanser belirtisi kalmadıysa buna tam yanıt adı verilir; yanıt kısmi de olabilir

•Remisyon (gerileme): “Remisyon” tanımı kanserin büyük oranda azaldığı, aktif görünmediği, ancak tamamen de yok olmadığı durumlarda kullanılır Remisyon genellikle tedavinin sonucu olsa da, bazı kanserler kimi zaman kendiliklerinden gerileyebilir

Yineleme ya da nüks (rekürans, rölaps): Daha önce başarılı biçimde kontrol altına alınmış kanserin yeniden ortaya çıkmasını tanımlayan terimlerdir Yineleme ilk tümör bölgesinde olmuşsa “yerel” (lokal), metastazlara bağlı ise “uzak” olarak tanımlanır Nükslerden sonra, özellikle iyileşme şansının hâlâ sürdüğü düşünülen durumlarda kansere karşı yeniden tedavi uygulanması sıklıkla önerilir, ancak kimi zaman bu yaklaşım hasta için en iyisi değildir Bu konudaki karar büyük ölçüde hastanın özgül koşullarına bağlıdır

İkinci görüş

Her zaman başka bir uzmandan ikinci görüş alma hakkına sahipsiniz Kanserli hastaların tedavisiyle ilgilenen uzmanlar, hastanın ikinci bir görüşe niçin gerek duyabileceğini çok iyi anlar ve bu konuda sizi teşvik edebilir Bazen, özellikle karmaşık ya da güç vakalarda, uzmanın kendisi ikinci bir görüş alınmasını önerebilir

Özellikle acil tedaviye gerek olan durumlarda, ikinci görüşün kısa sürede bildirilmesi önemlidir İkinci görüşün uygun deneyim ve uzmanlığa sahip olan ve hasta hakkında gerekli tüm bilgilerin iletildiği birisinden alınması da önemlidir Ancak ikinci görüşün birincisinden farklı olması, ikincinin daha iyi olduğu anl gelmez

Tedavi için onay

Birçok kanser tedavisi türünden önce genellikle hastadan bir onay belgesi imzalaması istenir Bu onay, size tedavinin olası riskleri konusunda gerekli tüm bilgilerin sözlü ya da yazılı olarak verilmesini de zorunlu kılar Onay belgelerinin bir amacı hastaların riskleri bilmeden tedaviye başlamasına engel olmak, diğeri de uygun tedaviye rağmen yolunda gitmeyen şeyler olduğunda, hastaneyi dava edilmekten korumaktır Hastalar, tüm tıbbi tedavilerin bazı kişilerde yan etkilere yol açabileceğini akılda tutmalıdır Ciddi yan etki oluşma olasılığının genellikle çok düşük olduğunu anlamadan, elinize olası yan etkilerle ilgili bir liste verildiğinde kaygılanabilirsiniz Ne var ki, bazı kanser tedavileri diğerlerinden çok daha güçlüdür ve zarara yol açma olasılıkları daha yüksektir Bu nedenle bazı hastalarda doktorlarının yardım ve önerileriyle, tedavinin görece yarar ve risklerinin (risk:yarar oranı) tartışılması iyi olur

Kanser tedavilerinin büyük bölümünde bu oran hasta lehinedir; yine de belli koşullarda yarardan çok zarar verme olasılığı daha yüksek olan bazı tedaviler bulunduğu da kuşkusuzdur Herhangi bir tedavi için evet demeden önce, olası risk ve yararlar konusunda olabildiğince gerçekçi bilgiler edinmiş olmanız büyük önem taşır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




Prostat kanserinde genetik etkisi


Amerikalı ve İsveçli araştırmacılar, prostat kanserinin kalıtımsal eğilimini açıkça artıran çeşitli genetik farklılıkları ortaya çıkardı


New England Journal of Medicine dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, prostat kanserine yakalanan erkeklerin 8 ve 17 numaralı kromozomlarının 5 değişik bölgesinde 16 genetik farklılık saptandı


İsveç'te 2893 prostat kanseri hastası ile bu kanser türüne yakalanmayan 1781 erkeğin kan örnekleri tahlil edildiğinde, genetik farklılıkların, incelenen gruptaki kanser vakalarının yaklaşık yarısından sorumlu olabileceği sonucuna varıldı


Araştırmaları sonucu, genetik farklılıkların sayısı arttıkça riskin de arttığını düşünen hekimler, incelenen grupta genetik farklılıkların sayısı 4 veya 5 olan erkeklerde prostat kanseri gelişme riskinin 4,5 kat arttığını belirledi


Hekimler, deneklerde bu genetik farklılıklardan başka, baba, amca ve dede gibi aile bireylerinde prostat kanserine yakalanan varsa, kanser olasılığının da, ailelerinde böyle bir geçmişleri olmayanlara göre, 9,5 kat olduğunu saptadı


Bununla birlikte hekimler, belirledikleri genetik farklılıkların tümörün büyüme oranını önceden kestirmeye olanak tanımadığını bildirdi

Meme Kanseri Hakkında Sık Sorulanlar

Genç kadınlar, memenin vücutlarının saklı ve gizemli bir parçası olduğuna inandırılarak yetiştirilirler Görülmesinin, dokunulmasının ve hakkında açıktan konuşulmasının toplumsal bir tabu olduğu kabul edilir Erginliğe ulaşıldığında farklı bir duygu da birlikte gelişerek meme, kadınlığın sembolü durumuna gelir Bebek için beslenme, karşı cins için cinsellik işlevi kazanır


Taşıdığı gizem ve sembollerin yanında memenin diğer bir özelliği de, kadın sağlığı ile olan ilişkisidir Meme ve sağlık arasındaki bu ilişki yeterince vurgulanmadığı için, herhangi bir meme hastalığı karşısında kadın, büyük bir şaşkınlık ve korkuya uğramaktadır


Gelişmiş ülkelerde, kadınların hekime baş vurmalarının başlıca nedenlerinden biri, meme ile ilgili yakınmalardır Tüm yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi, yada ağrı gelişmesi sık rastlanan bir yakınmadır Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir Eğer kanserse bile, erken tanınabilirse, tedavisi mümkündür


KANSER NEDİR ?


Anneden gelen yumurta ve babadan gelen spermin birleşmesi ile annenin ve babanın genetik bilgilerin taşıyan tek bir hücre meydana gelir Bu genetik bilgiye DNA adını veriyoruz Bu tek hücre, DNA kontrolünde çoğalarak 100 trilyon sayısına ulaşınca erişkin bir oluşur


Bütün hücreler görevlerini DNA kontrolünde yerine getirir Hücreler bazı zamanlarda organizmanın ihtiyacını karşılamak üzere çoğalırlar Bu çoğalma yine DNA kontrolündedir Bazen çeşitli nedenler ile DNA üzerinde bazı değişiklikler meydana gelir İşte hücrelerin çoğalmasını kontrol eden bölüm değişirse, hücrelerin çoğalmalarını kontrol eden mekanizma ortadan kalkar Bunun sonucu hücrelerde kontrolsüz aşırı bir çoğalma başlar Kontrol ortadan kalktığı için organizmanın sadece belirli bir organında çoğalması gereken hücreler, kan ,lenf veya komşuluk yolu ile organizmanın diğer yerlerine gider ve orada da çoğalmaya başlar İşte, kontrol dışı çoğalmaya başlayan bu hücrelere kanser hücreleri, oluşturdukları klinik tabloya da kanser hastalığı denir

MEME KANSERİ NEDİR ?


Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir

MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?


Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar


Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;


Yaş:

İleri yaş önemli bir risk faktörüdür Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70'i, 50 yaş üzerindedir Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir


Kişisel meme kanseri hikayesi:

Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır


Ailede meme kanseri hikayesi:

Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir


Daha önce meme biopsisi yapılmış olması:

Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır

Fertil çağ süresi:

Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır


Doğurganlık hikayesi:

İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir


Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği:

Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır


Östrojen hormonu tedavisi görenler:

Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır


Doğum kontrol hapı kullanılması:

Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır


Alkol kullanılması:

Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir


Sigara:

Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir ?işmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür

MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?


Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir

Kısaca,

şişmanlığın azaltılması,

alkol alınıyorsa bırakılması

Hafif egzersiz yapılması (haftada 4 saat tempolu yürüyüş),

Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,

gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?


Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir

Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır

MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?


Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir

Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler

Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir

Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir

KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?


Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir Her ay kendisini düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder

Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir


MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?


Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:

Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,

Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,

Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,

Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,

Memenin şeklinde değişiklik,

Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,

Meme başında ortaya çıkan akıntı

MAMOGRAFİ NEDİR ?


Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir Mamografinin gerçek değeri budur Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır

MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?


Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir


MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?


Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir

MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?


Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır ?unu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir


MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?


Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır


Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur

MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?


Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

KEMOTERAPİ NEDİR ?


Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir


Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir

HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?


Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir

IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?


Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır

ERKEKLERDE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?


Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir

TÜRKİYE'DE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?

Türkiye' de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye' de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır

Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz


MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?

Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır


Türkiye' de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir Erken tanı olanakları yetersizdir Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır

MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?


Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir


Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir Türkiye'de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir Türkiye'de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır

MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?


Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir

MEME PROTEZİ NEDİR?


Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




KRONİK LENFOSİTER LÖSEMİ (KLL)Kronik lenfositer lösemi, öteki bütün kan kanseri tiplerinden çok farklı klinik belirtiler gösterir Hastalık çok yavaş gidişlidir ve uzun süre hiçbir belirtisi görülmez Hastalar genellikle başka nedenlerle yitirilir Bu hastalığı öteki kan kanserlerinden ayıran özellik, kanserli lenfositlerin normal lenfositlerden ayırt edilememesidir Görülme sıklığı yaşla birlikte artan KLL çocuklarda hiç görülmez ya da ayrıksı bir durumdur 40 yaşın altında ise çok enderdir

Klinik tablo

KLL nin başlıca klinik belirtileri, lenf düğümlerinde büyüme, dalak büyümesi, genel durumun ve kan tablosunun giderek bozulması ve enfeksiyon biçiminde komplikasyonlardır

Derin ve/ya da yüzeysel lenf düğümleri genellikle iki yanlı olarak ve bir mandalinanın boyutunu aşmayacak ölçüde büyümüştür; hararetli ve ağrısızdır Fistülleşme göstermez Dalak büyümesi KML deki kadar belirgin olmasa da hemen hemen her zaman görülür

Uzun süre iyi olan kan tablosu, hastalığın ileri evrelerinde giderek bozulur Kanda antikor ve nötrofillerin azalması sonucunda özellikle solunum ve idrar yolları enfeksiyonları gelişir Sık gelişen bu komplikasyonlar, hastaların ölümüne yol açan başlıca nedenlerdendir

Kan tablosu

KLL de kan ve kemik iliğinin başlıca özellikleri, kanda lenfosit ağırlıklı bir akyuvar artışı ve kemik iliğinde az çok belirgin lenfositler artışıdır

Genellikle 100000/mm3 i aşmayan bir akyuvar artışı ön plandadır Ama akyuvar sayısının normal ya da normalin altında olduğu olgular da bilinmektedir

Yine de lenfosit sayısının artarak dolaşımdaki akyuvarların %90-99 unu oluşturması tipik bir bulgudur Bu duruma akyuvar sayısı normal ve sağlıklı görünen kişilerde rastlanması son derece anlamlıdır Lenfositlerin büyük çoğunluğu olgunlaşmamıştır ve biçim bakımından normal lenfositlerden çok farklı değillerdir

KLL de lenfositler görünüşte normal biçimde olmalarına karşın, işlevsel açıdan normal lenfositlerden farklıdır

Kemik iliğinde lenfosit egemenliği belirgin denebilecek ölçüdedir Hastalık ilerledikçe lenfositler giderek çoğalır ve normal kemik iliği dokusuna tümüyle yerleşerek buradaki sağlam dokunun azalmasına neden olur Bununla birlikte kansızlık ile genel dolaşımda granülosit ve trombosit azalması görülür

Alevlenme ve gerileme dönemleri ile kronik bir gidiş gösteren KLL, olguların çoğunda çok yavaş ilerler Hastalığın tanı öncesinde bazen hiç belirti vermeden uzun zaman varlığını sürdürmesi ve 10-20 ya da 25 yıl yaşayan hastalar bilinmesi, KLL nin sanıldığından daha yavaş geliştiğini düşündürmektedir Yine de hastalığın çok değişik bir gidiş gösterdiği unutulmamalıdır Sık rastlanan ve orta şiddette seyreden hastalık biçiminin yanı sıra iyi ve kötü huylu KLL de bilinmektedir

Genellikle ileri yaşlarda rastlanan iyi huylu KLL, yıllarca belirtisiz seyredebilir; lenf düğümünde hafif büyüme, her zaman gözlenmeyen dalak büyümesi, genel durumun iyiliği ve lenfosit egemenliğinde akyuvar artışı dışında normal görünen kan tablosu, hastalığın iyi huylu biçimine özgü bulgulardır Kötü huylu biçimlerde ise dalak ve lenf düğümlerinde hızlı büyüme, ilk evreden başlayarak yüksek ateş, genel durumda hızlı bir bozulma, erken dönemde kansızlık ve trombosit sayısında azalma görülür Ama bu hızlı gelişim kötü huylu hastalığın kendisinden çok, hastalığa geç tanı konmuş olması ile de açıklanabilir

KLL tedavisi de dalağa ışınım verme ve ilaç tedavisinden oluşur Ayakta uygulanabilen ilaç tedavisine günümüzde daha çok başvurulmaktadır

Genel olarak lösemiler tüm kanserlerin %2 sini oluştururlar Erkeklerde lösemi daha sık gözlenmektedir Ayrıca beyaz ırkta da daha sıktır Yetişkinlerde lösemi tanısı konma sıklığı çocuklardan 10 kat daha fazladır ve risk yaşla birlikte artar Çocuklar arasında ise 4 yaş altında daha sık gözlenir


Löseminin kısmen de olsa ailevi olabileceğine dair bulgular vardır; özellikle KLL gibi belirli türlerinde, bazı ailelerde yoğunlaşma gözlenmektedir Belirli genetik hastalıklarda (Down sendromu gibi) da bazı lösemi tiplerinin daha sık gözlendiği bilinmektedir Bununla birlikte, kesin bir genetik ve ailevi risk henüz saptanmamıştır Myeloid lösemi olgularında, iyonize edici radyasyona ve benzene (kurşunsuz benzinde bulunur) maruziyetin hastalığın gelişmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır

Belirtiler

Erken döneme ait belirtiler genelde gözden kaçmaktadır, çünkü bu dönemdeki şikayetler nezle veya diğer sık gözlenen hastalık şikayetlerine benzer


- Ateş, halsizlik, kemik ve eklemlerde ağrılar, baş ağrıları, deride kızarıklıklar,

- lenf düğümlerinde şişlikler

- sık sık enfeksiyona yakalanma

- sebebi bilinmeyen kilo kaybı

- dişeti ve burun kanamaları

- karaciğer veya dalakta büyüme veya karında şişkinlik hissi

- ciltte sık sık çürükler meydana gelmesi veya kesiklerin çok güç durması

Tanı


Öncelikle şikayetlerinizden ve muayene bulgularınızdan şüphelenilmesi gerekir, daha sonra kan testleri ile tanı netleştirilebilir Daha sonra yapılacak kemik iliği biyopsisi, özel kan testleri ve genetik testler yapılabilir

Genel olarak kronik lösemi akut lösemiden dah yavaş ilerler KML hastaları tipik olarak 3-5 yıl boyunca normaldirler daha sonra AML benzeri bir tablo meydana gelir

Şu an için lösemia hastalığından korunmanın kesin bir yöntemi bilinmemektedir Ancak ileriki yıllarda genetik testler, lösemi gelişme riski yüksek kişileri belirlemede kullanılabilir O döneme kadar lösemi hastalarının birinci derece akrabaları düzenli oalrak doktorlarına muayene olmalı ve kan testi yaptırmalıdırlar

Tedavi

Akut Lösemiler


Akut lösemilerde evreleme yapılmaz (kanserin ne kadar yayıldığına bakılmaz), ve tedavi hastalığın yaygınlığına göre değişmez Akut lösemilerin tedavisinde hastanın durumu ve yeni tanı konup konmadığına dikakt edilir

ALL de tedavi genelde fazlar halinde uygulanır ancak tüm fazlar tüm hastalara uygulanmaz:

Faz 1: başlangıç tedavisi; hastayı remisyon dönemine sokabilmek amacı ile hastanede ilaç uygulanır

Faz 2: konsolidasyon dönemi; faz 1 deki ilaçlara devam edilir, ancak hastalar hastanede kalmazlar

Faz 3: profilaksi (koruyucu) dönemi; farklı ilaçlar kullanılır ve radyasyon tedavisi de uygulanabilir Löseminin beyin ve santral sinir sistemine yayılması önlenmeye çalışılır

Faz 4: lösemi tedavi edildikten sonra, hasta düzenli olarak kontrole çağırılır ve gerekli testler yapılır

Tekrar eden lösemi: bazı hastalarda tedaviden sonra lösemi tekrar ortaya çıkabilir Bu hastalara daha yüksek dozlarda ve farklı grup ilaçlarla tedavi verilir İlaç tedavisinden sonra 4-5 yıl hastanın hastalıksız dönemde kalması gerekir bazı hastalarda allojenik kemik iliği nakli yapılabilir

AML tedavisi genelde AML nin tipine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre yapılır Genellikle hastaları remisyon (hastalıksız) dönemine sokmak için tedavi uygulanır

Kronik Lösemiler


KLL; tanı konduktan hemen sonra kanserin yaygınlığı saptanmalıdır KLL nin dört dönemi vardır:

Dönem 0: kanda çok sayıda lenfosit vardır Genel olarak, başka her hangi bir lösemi bulgusu yoktur

Dönem 1: Lenf düğümlerinde şişlik

Dönem 2: Lenf düğümlerinde, karaciğer ve dalakta büyüme ve şişlik

Dönem 3: Anemi (kansızlık) gelişmiştir

Dönem 4: trombositler (pıhtılaşmayı sağlayan hücreler) çok azalmıştır lenf düğümleri, dalak ve karaciğer büyümüş olabilir, kansızlık bulunabilir


KLL tedavisi, hastalığın dönemine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre değişir Dönem-0 da tedavi gerekmeyebilir ve hasta düzenli olarak kontrol edilir Dönem-1 ve 2 de ilaç tedavisi farklı şekilllerde uygulanabilir Belirli hastalar kemik iliği nakli ile tedavi edilirler

KML için, kemik iliği nakli en yaygın tedividir Belirli ilaçlar da tedavide kullanılır

Tüm lösemiler için ortalama 5 yıllık hayatta kalma oranı %42 dir, ancak tiplerine göre farlılık gösterir:

ALL — genel olarak ALL li çocukların %90 ı tamamen iyileşir ve tüm yaşlar için 5 yıllık hayatta kalma oranı %80 dir Yetişkinlerde durum daha kötüdür, 5 yıllık yaşam oranı %25-35 dir

AML — uygun tedavi ile AML hastalarının %70-75 inde iyileşme beklenir İyileşen hastaların bir kısmında hastalık tekrarlayabilir ve bu durum genel tedavi oranını %40-60 a düşürür

KLL — KLL hastaları için ortalama yaşam süresi 9 yıldır, ancak bu sürenin 35 yıl olduğu hastalar vardır Dönem 1 ve 2 deki hastaların yaklaşık %70 inde iyileşme dönemleri sağlanabilir

KML — ortalama sağkalım süresi hastaların yaşına, hastalığın yaygınlığına ve tedaviye göre değişir 40 yaşın altında, hafif şikayetleri olan hastaların 3 yıl aşama oranları kemik iliği naklinden sonra %50-60 civarındadır Bununla birlikte, kemik iliği nakli yapılmayan hastaların sadece %15-25 inde 5 yıldan fazla yaşam mümkün olmaktadır Az sayıdaki hastanın 20 yıl civarınd ayaşadığı bildirilmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




KAN VE KEMİK İLİĞİ İNCELEMESİ

Kan kanseri tanısı ve hücre tipini belirlemek açısından kaçınılmaz olarak en önemli inceleme kan ve kemik iliği incelemesidir Günümüzde kan kanseri sınıflandırmasında çevre kanın incelenmesi yeterli görülmemektedir Çevre kanı normale yakın olabilir ya da belirsiz değişiklikler gösterebilir O yüzden kemik iliği ve lenf düğümü incelemeleri de gerektirebilir Böylece kan kanserinin hücre tipi ve hücrelerin olgunluk dereceleri belirlenebilir

Hücre biçimine göre çeşitli akut kan kanseri tipleri ayırt edilebilir Bu sınıflandırma klinik açıdan olanaksız görünürse de, çeşitli tiplerin hücre biçimine göre aynı tedaviye farklı yanıtlar vermesiyle doğrulanmaktadır

Akut kan kanserlerinde en önemli bulgu kan ve kemik iliğindeki olağandışı hücrelerdir Buna karşın akyuvarlar ya da kemik iliği hücrelerinde her zaman sayısal değişiklik görülmeyebilir

Kanserli hücrelerde çoğunlukla auer cisimcikleri denen oluşumlar bulunur Bu cisimciklerin görülmesi akut kan kanseri tanısını kesinleştirdiği gibi, kanserin miyeloit tipte olduğunu da belirtir

GİDİŞİ

Kan kanserlerinde hastalığın gidişi ve sonlanması akut ve kronik biçimleri ile miyeloit ve lenfositer tipler arasında büyük değişiklik gösterir Ama kan bulguları hastanın yaşı, hastalığın evresi ve uygulanan tedavigibi çeşitli etkenlere göre, aynı hücre tipindeki kan kanserlerinde de gidiş ve buna bağlı olarak sonlanma çeşitlilik gösterebilir Kana ilişkin ve kan dışı etkenlerin iyi bilinmesinin yanında dikkatli bir değerlendirme, oldukça sık yapılan iki hatayı önleyebilir

Bunlardan ilki ve belki da en sık görüleni hastalığın kan kanseri olması nedeni ile daha başından sonucun kötü olacağını kabul etmek, ikincisi ise tam tersine hiçbir iyileşme şansı bulunmayan olgularda aşırı beklentilerle hastaları ileri uzmanlık merkezlerinde uzun ve bıktırıcı araştırmalarla oyalamaktır Ağır gidişli ve kötü sonlanan akut kan kanserlerinde, hastalığın gelişiminin önceden belirlenmesine ve gerçekçi bir değerlendirmeye yardımcı olacak bazı temel verileri incelemek gerekir

Herşeyden önce akut lenfositer lösemi ve akut miyeloit lösemi arasında hastalığın gidişi açısından temelde büyük bir fark olduğu bilinmelidir Akut lenfositer lösemilerde tam iyileşme yüzdesi, miyeloit lösemilere göre belirgin ölçüde yüksektir Aynı biçimde iyileşme dönemi ve beklenen yaşam süresi de akut lenfositer lösemilerde daha uzundur

Özellikle çocuklardaki ALL de ilaç tedavisi neredeyse %100 tam iyileşme sağlamaktadır Geniş çaplı bir araştırmada tanıdan 5 yıl sonra bile yaşayan hastalar bildirilmiştir Bunların % 60 ında hiçbir hastalık belirtisi görülmemiştir

TEDAVİ

Duyarlı ve güç bir konu olan kan kanseri tedavisi, kullanıma sunulan ilaçların çoğalması ve uygulama alanındaki çeşitlilik nedeni ile daha da karmaşıklaşmıştır Ama kronik biçimler dışında kaderci bir tutumla hastalığın kabullenildiği geçmiş dönemlere göre durum çok farklıdır Hastalığın ilerleyişi uzun süre denetim altında tutulabilmekte ve büyük bir oranda kesin olarak yenilebilmektedir

- FİZİKSEL TEDAVİ

1903 den beri uygulanan ve uzun süre tek tedavi yöntemi olan iyonlaştırıcı ışınım değişik biçimleri ile kan kanseri tedavisindeki en önemli fiziksel yöntemdir

- İLAÇ TEDAVİSİ (KEMOTERAPİ)İlaç tedavisi günümüzde kan kanseri tedavilerinin temelini oluşturur Değişik biçimlerde etki gösteren bir çok ilaç birlikte kullanılmaktadır Birden çok ilacın birarada kullanılması ile daha çok sayıda kanserli hücreyi yok etme eğilimi, günümüzde en yaygın tedavi anlayışıdır

- HORMON TEDAVİSİ

Kortikosteroid grubu ilaçların kan kanseri tedavisinde önemli bir yeri vardır Hormon kökenli bu ilaçların olumlu etkileri iki biçimde görülür Kan kanseri hücrelerine özel biçimde etki ederek kan yapımını uyarıcı, kılcal damarlar düzeyinde de kanamayı ve zehirlenmeyi önleyici etki gösterirler


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.