Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alfabetik, hastalıklar, sıralı, tedavi, teşhis, yöntemleri

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BASUR (HEMOROID) ~


Basur, makat civarındaki toplar damarların genişlemesi sonucu meydana gelen hastalıktır Toplar damarlardaki bu genişleme şişlik, kaşıntı, ağrı ve kanamaya neden olabilir Basur gelişimi normal olmamakla birlikte, insanların çoğunda zaman zaman basur gelişmektedir Uzun süreli oturmak zorunda olma, kabızlık, besinlerimizdeki bazı maddeler bsaur gelişimine neden olabilmektedir Yine gebelik sırasında basur gelişimi sıktır, ancak bunlar doğumdan sonra ortadan kalkar Basura neden olabilecek yiyecekler arasında en sık rastlanılanları: güçlü baharatlar (özellikle kırmızı biber ve hardal), kafeinli ve kafeinsiz kahve ve alkoldür Sık sık basur gelişenlerin bu yiyeceklerden ve sigaradan uzak durmaları gerekir

Daha çok lifli besin yiyerek kabızlıktan uzak durabilirsiniz Veya sinameki çayı veya sinameki tabletleri alabilirsiniz Bol miktarda su içmek de faydalı olur (ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzden daima daha fazla su için)

Basurla için en iyi tedavi yöntemi binlerce yıldır kullanılan oturma banyolarıdır Uygun büyüklükte bir leğenin içerisine yanmayacağınız ve sizi rahatsız etmeyecek kadar sıcaklıkta su doldurun, günde 3-4 kez 15 dakika kadar oturun

Yine kabızlık tedavisinde sıklıkla kullanılan sarısabır (Aloe vera) isimli bitkiden elde edilen kremleri sık basurun üzerine sürmeniz faydalı olur

Tuvaletten sonra kesinlikle kuru tuvalet kağıdı ile temizlik yapmayın Kuru tuvalet kağıtları buradaki genişlemiş damarlara hasar verir ve basuru ilerletir Bunun yerine tuvalet kağıdını ıslatıp o şekilde temizlenin Veya bu amaçla üretilmiş ıslak kağıt mendiller kullanın

Çin tıbbında kullanılan ve basura neden olan vücut dengesizliğini giderici bir yöntem de şöyle: her sabah aç karnına iki adet muz yiyin veya günde 3 kez birer tane portakal yiyin


~ BEHCET HASTALIGI ~


Bu hastalık 1937 yılında Dr Hulusi Behçet tarafından üçlü beulgular kompleksi olarak (ağızda aft, cinsel bölgede yaralar, gözde iridosiklit) tanımlanmıştır Ancak daha sonraki bulgular hastalığın vücudun bir çok yerinde belirti ve değişikliklere neden olabileceğini göstermiştir Erkeklerde daha sık görülür

Hastalığın nedeni bugüne kadar tam olarak belirlenememiştir, virüs kaynaklı olduğu yönündeki düşünceler yerini oto-immün hastalık düşüncesine terketmektedir

Ağızdaki belirtiler: dudaklarda, dilde, yanakta, damakta veya ağız arka duvarında tek veya çok sayıda yaralar (aftlar) şeklinde görülür Bu yaralar, genellikle bir mercimekten bezelye büyüklüğüne kadar (nadiren daha büyük), kenarları kırmızı bir hale ile çevrili, sınırları belirgin, yuvarlak veya oval, zemini kirli tereyağı görünümünde ve ağrılı aftlardır

Cinsel bölgedeki belirtiler: erkeklerde peniste ve testisleri çevreleyen deride, kadınlarda vajina ve vajina ağzında (dudaklarda), her iki cinste idrar kanalı ucunda (üretra) ve makatta aft şeklinde yüzeyel veya daha derin yaralar gözlenebilir

Gözdeki belirtiler genelde ağrı ve ışıktan rahatsız olma şeklinde başlar Erken dönemde konjonktivit (~göz kapağının iç yüzeyinde enfeksiyon) gelişebilir Behçette en sık gözlenen göz rahatsızlığı tek veya çift taraflı hipopiyonlu iritis tir (bunu doktorunuz saptayacak) Bazı hastalarda kanlı (hemorojik) koriyo-retinitis saptanabilir

Ağız ve genital bölgedeki yaralarla birlikte hastada ateş ve bölgesel lenf büyümesi gözlenebilir Gözdeki belirtiler daha ileriki dönemlerde meydana gelir ve körlükle sonuçlanabilir

Behçet; ataklarla kriz şeklinde seyreden bir hastalıktır Göz ve sinir tutulumlarında durum son derece ciddidir Kendiliğinden iyileşme son derece nadirdir

Teşhis

A-Temel Kriterler

1- Ağızda aftlar

2- Cinsel bölgede aft benzeri yaralar

3- Göz bulguları

B-Diğer Kriterler

1- Atrit : Hastaların yarısından fazlasında eklem iltihabı veya eklem ağrısı vardır Yaklaşık 1-4 haftada iz bırakmadan düzelirler En sık diz ve ayak bilekleri tutulur Tutulan eklem sayısı fazla olmaz

2- Damarlarda tıkaç oluşumu: özellikle göz toklar damarlarında

3- Sinir tutulumu : beyin sapı tutulumu (dissemine skleroz benzeri), omurilik tutulumu (transvers miyelit), organik konfüzyonel sendrom (ensefalit)

4- Mide - barsak tutulumu : mide ülseri, ülseratif kolit, karın ağrısı, ishal

5- Kalp tutulumu : anevrizma, kardit

6- Akciğer tutulumu

7- Diğer bulgular : idrarla protein atılması, kanlı idrar, amiloidozis, ailede behçet hastalığı

Behçet Hastalığı ile karışabilecek diğer hastalıklar

1- Aftöz stomatit

2- Cinsel bölgede aftlar

3- Deride vaskülit (damarsal rahatsızlık)

4- Gözde benzer rahatsızlıklar

5- Artritler

6- Reiter sendromu

7- Stevens-Johnson hastalığı

TANI KOYABİLMEK İÇİN YUKARIDAKİ KRİTERLERDEN 3 ADET GEREKİR, ANCAK TEMEL KRİTELERDEN İLK İKİSİNİN OLMASI ZORUNLUDUR

Hastaların %90 ında paterji testi pozitiftir (deriye iğne batırıldıktan 24-48 saat sonra deride küçücük apseler meydana gelir)

Yine hastaların %80 inde HLA-B5 saptanır

Tedavi

Etkili ilaç yoktur Göz için kortikosteroidler kullanılır Kolşisinin de etkili olduğu durumlar vardır

İlk atakalar sırasında kortizon oldukça etkilidir

Duruma göre bir çok ilaç kullanılabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BEL AGRISI ~


Yetişkinlerin %80 inde, yaşamlarının bir döneminde önemli derecede bel ağrısı olmaktadır Bel ağrısı, işgücü kaybına neden olan ve faaliyetlerimizi etkileyen sağlık sorunlarından birisidir Belle ilgili zedelenmeler, işyerinde çalışanlar arasında görülen toplam yaralanma ve hastalıkların yaklaşık %20 sini oluşturmaktadır

Bel ağrısının önlenmesi amacıyla yaygın olarak uygulanan stratejiler, vücut formunun geliştirilmesine yönelik egzersiz, sırt mekaniği ve ağırlık kaldırma konusunda eğitim ve lomber desteklerdir (genellikle ek destek sağlamak üzere belin çevresine hafif bir elastik kuşak sarılması) Ancak bu önlemlerin etkinliği tam olarak bilinmemektedir

Bel ağrısına birkaç etken neden olabilir Bunların başında zedelenmeler ve yaşlanmanın etkileri gelir Bel ağrısı vakalarının çoğunluğunun önemli olduğu düşünülmemektedir ve bunlar, doktorun önereceği basit tedavilerle geçmektedir

BEL AĞRISININ ÖNLENMESİ :

- Sırt kaslarınızın güçlü ve esnek olmasını sağlamak için düzenli egzersiz yapın

- Ağırlık kaldırırken, doğru teknikleri uygulayın (bütün cisimleri, vücudunuza yakın tutarak kaldırın ve bükülmekten, ileriye doğru eğilmekten ya da cismi kaldırırken uzanmaktan kaçının)

- Uygun vücut ağırlığını koruyun ve sigara içmekten kaçının

Ayakta dururken ya da otururken uygun pozisyonda olmaya dikkat edin

NE ZAMAN DOKTORA GİTMENİZ GEREKİR?:

Belirtiler şiddetliyse ve birkaç gün içinde geçmiyorsa

Ağrı günlük etkinlikleri engelliyorsa

Barsak ya da mesane kontrolüyle ilgili sorunlarınız varsa

Kalça ya da rektum bölgesinde uyuşma hissediyorsanız

Bacağınızda güçsüzlük ya da uyuşma varsa

TEDAVİ SEÇENEKLERİ :

İlaç :

Hafif ila orta şiddette belirtileri olan kişilere asetaminofen, aspirin ya da ibuprofen gibi ağrı kesiciler yeterli olabilir


Sırta sıcak ya da soğuk uygulaması:

Belirtilerin başlangıcını izleyen 48 saat içinde, her seferinde 5-10 dakika süreyle olmak üzere, sırtınıza soğuk su torbası (ya da buz torbası) uygulayabilirsiniz Kırk sekiz saatten uzun süren belirtiler için, ağrıyı gidermek amacıyla bir sıcak su torbası uygulamayı ya da sıcak su banyosunu deneyebilirsiniz

Spinal manipülasyon :

Bu tedavi sadece bu konuda uzman bir kişi tarafından uygulanmalıdır ve bazı vakalarda, belirtilerin ortaya çıktığı ilk ay içinde yararlı olabilir

AMELİYAT

Bel ağrısı vakalarının çoğunluğu, ameliyata gerek olmadan tedavi edilebilmektedir Ameliyatın en sık rastlanan gerekçesi, disk kaymasına bağlı basınç nedeniyle sinirde ve bacakta oluşan ağrıdır


~ BEYIN FELCI ~


Beyin felci, çocukluk döneminin en yaygın olarak görülen sakatlık nedenlerinden biridir Doğum öncesinde, sırasında veya sonrasında merkezi sinir sisteminin hareket işlev alanlarının hasar görmesinden kaynaklanır

Beyin felcinin birçok nedeni vardır Yaygın nedenlerden biri; beyin dokusu içinde yeterli oksijen bulunmamasıdır (anoksi) Yapılan araştırmalar beyin felci olan bebeklerin üçte birinin vücut ağırlığının 2250 gramın altında olduğunu da ortaya çıkarmıştır Doğum sancısı ve doğum sırasında beynin hasar görmesi, bakteriyel menenjit gibi bir enfeksiyon ve hemoraji (kanama) de diğer nedenleri oluşturur Ancak genellikle belirgin bir açıklama bulunamamaktadır

Dört tip beyin felci vardır: Spastik beyin felci, ekstrapiramidal beyin felci, atonik beyin felci ve bu tiplerin karışımından oluşan beyin felci

Spastik beyin felci en yaygın olan tiptir Spastik beyin felci bulunan bir bebekte, yeni doğanlara özgü bazı reflekslerde anormal inatçılık görülür Hiperaktif bir tutma refleksi bebeğin ellerinin iyice sıkılmış bir yumruk biçimini almasına yol açar Bebek büyüdükçe kol ve bacakları daha spastik ve katı bir hal alır

Hastalık her iki kolu ve her iki bacağı da tutabilir (spastik kuadrepleji) Bu durum varsa genellikle bir ölçüde zekâ gecikmesi de söz konusu olmaktadır Yaygın olarak konvülsiyonlar görülür

Hastalık tüm kol ve bacakları tutuyor, ancak kollar daha hafif bir derecede etkileniyorsa, bu durum dipleji (iki taraflı felç) olarak anılır Diplejili çocukların ellerini oldukça iyi kullandıkları da görülebilmektedir Zekâ düzeyleri genellikle normal ya da normale yakındır, fakat resim çizmeyi ve harf yazmayı öğrenmekte bazı güçlüklerle karşılaşabilirler

Beyin felci bulunan tüm çocukların üçte birinde spastik hemipleji (vücudun yalnızca bir tarafını tutan felç, yarım felç) söz konusudur Spastik hemiplejili çocuklar genellikle alt-normal gruba giren bir zeka düzeyine sahip olma eğiliminde olmakla birlikte, bu durumdaki bazı çocuklar orta ve hatta ortanın üstü zekî düzeylerine sahip olabilmektedir

Ekstrapiramidal beyin felci ilk olarak bir bebeğin kaslarının zayıflığı ve esnekliği ile kendini gösterir Bu beyin felci tipi genellikle, bebek 6 aylık olana kadar teşhis edilememektedir Erken bir belirti, bebek bir şeye uzanmaya çalışırken, ellerinin anormal bir pozisyon almasıdır

Kronik beyin felcinin iki biçimi vardır; atonik ve konjenital beyincik ataksisi Atonik dipleji ileri derecede zekâ gecikmesi ile birlikte görülür Spastisite gnellikle daha sonra, çocukluk döneminde gelişir Konjenital beyincik ataksisi beyin felcinin seyrek görülen bir biçimi olup hafif derecede zeka gecikmesi ile birlikte bulunmaktadır

Beyin felci bulunan bir çocuğun geleceği büyük ölçüde zeka özürlülüğü de bulunup bulunmadığını bağlıdır Bir çocuk, tekerlekli sandalye kullanmasını gerektiren ciddi hareket sorunlarına sahip olsa bile kendi kendine gözleme yeteneğine sahipse, bir dereceye kadar düzelme sağlanması daha kolay olur Çocuğun sakatlığına karşı ailenin tavrı, bu bireyin olumlu bir kişilik imajı geliştirip geliştirememesi üzerinde etkili olur

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BEYIN KANAMASI ~


Beyin kanamalarının nedenleri arasında en sık rastlanılanı hipertansiyona bağlı beyin içi arter kanamasıdır (intraserebral kanama = serebral arter kanaması)

Beyne ait damarsal hastalıklar arasında en kötü tabloya yol açan durum serebral arter kanamasıdır Tipik özellikleri; yaşlı, şişman, erkek ve hipertansiyonu olan bir hastada ani baş ağrısı, bulantı, kusma ve hızlı gelişen tek taraflı felç ile birlikte şuur kaybı meydana gelir Daha sonra kanamanın yeri, şiddeti, beyinde meydana gelen diğer değişiklikler ve hastanın diğer genel hastalıklarına bağlı olarak ya hasta kaybedilir, ya gittikçe kötüleşen koma gelişir ya da sekel bırakabilecek yavaş bir iyileşme görülür

Kanamaların şiddeti çok değişkendir, çok az miktarda olabileceği gibi, beynin dış tabakasında yarık şeklinde kanamalar da meydana gelebilir

Kanamaların yerine göre gözde kanama tarafında kayna, baş ağrısı, görme alanı bozuklukları meydana gelebilir (bazı noktaları göremez) Göz hareketleri kanamanın yerine göre değişkenlik gösterir (aşağı kayma, yatay bakış gibi)

Tedavide öncelikle koma gelişmişse, ona yönelik tedavi gerekir; tansiyon düşürülmelidir Beyin ödemi gelişimine yönelik tedavi düzenlenir Koma gelişmeden cerrahi olarak tedavi edilebilen hastaların yaşama şansları diğerlerine göre daha yüksektir Ancak genel durumu iyi olmayan ve yaşı ilerlemiş olan hastalarda cerrahi girişim de risklidir


~ BEYZBOL PARMAGI ~


Beyzbol parmağı, parmağın uç bölümündeki tendonların zorlama sonucu kemikten ayrılması sonucu oluşur Çoğu kez, parmağın uç bölümüne, fırlatılmış bir topun çarpmasıyla meydana gelir

Belirtiler

- Parmağın son ekleminde şişme ve ağrı

- Parmağı açamama

Teşhis

Bu yaralanma genellikle bir darbe sonucu oluşur, bu nedenle yaralanan bölgenin röntgeni çekilir Röntgen filminin normal çıkması kırık olasılığını ortadan kaldırır

Uygun tedavi yapıldığında, yaralanmış parmak yaklaşık 8 haftada normale dönecektir Ancak bazen, parmakta bir şekil bozukluğu kalabilir

Tedavi - Hareketsileştirme

Beyzbol parmağının tedavisi genellikle yaralanan parmağın uç bölümünün tespit edici bir aletle hareketsiz hale getirilmesidir Tendonun iyileşmesi için, parmağın uç bölümü yaklaşık 6 hafta düz durumda tutulur

Tespit edici alet çıkarıldıktan sonra, parmak yavaş yavaş normal kullanımına dönmelidir Bunun için, doktorunuz bazı özel egzersizler önerecektir

Bu yaralanmaya kırık eşlik ettiğinde, genellikle ameliyat gerekli olur

İlaç Tedavisi

Aspirin ya da diğer antienflamatuar ilaçlar şikayetlerin azalmasına yardımcı olabilir


~ BLUMIA NEVROZA ~


Adipozite, şişmanlık enerji bilançosunun bozukluğundan olabildiği gibi artmış yeme gereksinimi ile fazla kalori alınması sonucu da meydana gelebilir Bu bozukluk büyük bir olasılıkla, acıkma-doyma mekanizmasının uyarılmasına bağlıdır ki, bunda psikovegetativ etkiler de rol oynayabilmektedirler

Merkezi hipotalamustan yönetilen acıkma ve doyma duyusu, besin alımının düzenlenmesi yani bedenin enerji harcaması ile kalori alımının birbirine uyması konusunda önemli sinyaller verir Şişmanlarda bu sinyal fonksiyonunda bir bozukluk vardır Acıkma ve doymanın düzenlenmesi duruma uygun biçimde yönetilemez ve kişi fizyolojik açlığı ile doymasını yeterince algılayamaz Açlık ve tokluk duygusunun yoğunluğu daha çok gerçeğe uymayan duygusal durumlarla karartaştırılır

Şişmanlardaki patolojik derecede artmış olan yeme davranışı bir yandan açlık duygusunun artmış olması, öte yandan da tokluk duygusunun azalmış olmasına, yani sonuçta her iki duygunun algı niteliğinin bir arada bozulmasına bağlıdır

Patolojik yeme davranışına bağlı olarak artmış kalori alımı, şişmanların çoğunda onları hoş olmayan duygulardan (narsistik zedelenmelerden, depresyondan) korumaya yarar ve obje yitimi durumlarında daha da sivri bir davranış gösterir

Bu patolojik ruhsal durumlar genellikle çok yoğun cinsel gelişim öncesi gelişim bozuklukları temeline dayanır Yemek yeme ile kişi için hoş olmayan duyguların hafifletilmesi sağlanır Böylece kişi geçici de olsa kendini ruhsal açıdan biraz dengelenmiş hisseder

Bazı hallerde ise yeme sırasında aşırı neşe, öfori durumuna rastlanır Sonuç olarak, şişmanlarda psikolojik savunma nedenlerinin fizyolojik bir eyleme dönüştürülerek yararsız biçimde kullanılmaları söz konusudur

BELİRTİLERİ

- Kişide kilo alma korkusu, yeme gereksinimini kontrol edememesine neden olur

- Ruhsal travmalarda, çalkalanmalarda kriz halinde yeme davranışı gözlenir

- Aşırı yemek yemenin rahatsız edici etkisiyle kusma amaçlı ilaç kullanımı görülür

- Sosyo-ekonomik kültür düzeyi yüksek bireylerde görülme sıklığı daha fazladır

- Cinsel güçlerinde bir azalma gözlenir

- Kilo verme amaçlı yapılan diyet ve egzersizlere rağmen zayıflama gözlenmez

- Normal beden ağırlığının çok üstünde bir ağırlığa sahiptirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BOGMACA (PERTUSSIS) ~


Bordetella pertussis isimli bakterinin neden olduğu boğmaca hastalığında en belirgin belirti, hastalığın kendine özgü öksürük nöbetleridir 1-3 yaşlarındaki çocukların bu hastalığa daha sık yakalandıkları saptanmıştır Fakat bebeklerin ve yetişkinlerin de hastalığa yakalanma olasılığı vardır Bağırma, öksürme ve aksırma sırasında mikroplar havaya verilir ve solunum yoluyla bulaşır Bulaşma olasılığı, hastalığın nezle halinde başladığı döneme rastlar Fakat öksürük sürdüğü sürece bulaşıcı niteliğini korur Mikroplar gırtlakta ve solunum borusunda balgamlı bir iltihap oluşturur

Kuluçka devresi: 1-3 hafta, ortalama 15 gündür

Belirtileri: Belirtiler üç bölümde incelenebilir:

1 Nezleli ön devre

2 Kramp halindeki öksürük devresi

3 İyileşme devresi

İlk devrede üşütme sonucu oluşan hastalıklardaki belirtileri gösterir ve hafif ateş yapar 1-2 hafta süre içinde hastalık kendini belli etmez Bu devre, hastalığın en bulaşıcı olduğu devredir İlk iki haftada burun akıntısı, konjonktivit ve öksürük gözlenir, ateş görülmez

Özellikle akşamları nöbetler halinde baş gösteren öksürük devresi ortalama 5 hafta sürer Öksürük kramplar halindedir ve öksürük nöbetlerinin sonunda kusma görülebilir Öksürük nöbetleri başlar başlamaz kesin teşhis konur Nöbetler önce birkaç kez kuvvetli öksürük halinde başlar, bunu derin soluk alma izler Öksürük sesi ıslığa benzer ve boğucudur Nöbetlerin sayısı ve şiddeti hastalığın seyrine göre değişik olur Yirmi dört saat içinde, çoğunluğu geceleri olmak üzere elli öksürük nöbetinin sayıldığı vakalar görülmüştür Eğer çocuğun alt dişleri çıkmamışsa, dişetlerinin yanında küçük bir ur oluşumu görülebilir Öksürük nöbetleri arasında hastada bir rahatlama görülür Hastalık 2-3 haftada tamamen geçer

Seyri:

Bütün hastalık süresi, yan etkiler görülmediği takdirde 8 haftadır, ama altı ay sürdüğü de görülmüştür Hafif geçen boğmacalarda öksürük nöbetlerine pek rastlanmaz Büyüklerde öksürük nöbeti hiç görülmez ve hastalık zararsızdır Boğmaca hastalığında en sık görülen yan etki zatülcenptir ve bebeklerde ölüm nedeni olabilir Boğmaca geçtikten sonra yerini bronşit alabilir Kan dolaşımı sisteminde görülebilecek bozukluklar nedeni ile beyinde arıza bırakabilir ve felç, adale krampları ve kasılmaları, sağırlık, körlük gibi durumlar ortaya çıkabilir

Tedavi:

Hastanın 3-4 hafta için diğer kişilerden izole edilmesi gerekir Bir yaşındaki çocuklara antibiyotik tedavisi uygulanır Antibiyotik tedavisi, ilk 7-15 günlük nezle döneminde verilirse yararlı olur En sık eritromisin kullanılır Alternatif antibiyotik olarak ampisilin, kloramfenikol, tetrasiklin de kullanılabilir Hastalığın ağır seyrettiği durumlarda hastane tedavisi salık verilir Ateş düşmediği sürece hastanın yatakta dinlenme zorunluluğu vardır Hasta odası güneşli olmalı ve sık sık havalandırılmalıdır Oda nemlendirilmelidir Ateş düştükten sonra hasta bol bol açık havaya çıkartılmalı, ama sağlam çocuklardan uzak tutulmalıdır

Kuru yiyecekler gıcık yaparak öksürüğe neden olabileceği için genellikle sulu gıdaların verilmesine ve bu gıdaların vitamin yönünden zengin olmasına dikkat etmelidir Öksürük sonucu kusma olabileceği dikkate alınarak yemeklerin nöbetten on beş dakika sonra verilmesi uygundur

Korunma:

Çocukları boğmacalı hastalara yaklaştırmamalıdır Boğmaca aşısının yararları hala tartışma konusudur, ama genellikle uygulanır ve bir dereceye kadar bağışıklık sağlar, hastalığın hafif seyretmesinde yararlı olur


~ BOTULINUM TOKSINI ~

İnsan için bilinen en zehirli madde olan botulinum toksininin, kilogram başına 0001 mikrogram (0000000001 gram) uygulanması öldürücü olabilmektedir Botulinum toksini, en çok bilinen zehirlerden olan VX maddesinden 15000 kez ve sarin gazından 100000 kez daha güçlü bir zehirdir Bu niteliklerinden dolayı boltulinum toksini biyolojik silahlar arasında en gözde olanlardan birisidir Saldırı sonrasında 24-72 saatte ölüm meydana gelebilir Ölüm gelişmeyen durumlarda hastalık, aylarca sürebilir

Botulinum toksinleri (zehirleri), spor oluşturan Clostridium botulinum ve diğer iki Clostridium türleri tarafından üretilen ve sinirler üzerine etki gösteren bir grup toksine verilen isimdir Bu toksinler (A-G tipleri) bilinen en güçlü sinir toksinleridir, ancak ilginç olarak felçle ilgili olabilecek bazı durumlarda (şaşılık, gözyaşı yokluğu, tetanus, boyun kası felci gibi) ve kozmetik amaçla kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaktadır Bakteriye ait sporlar havasız ortamlarda da toksin üretebilmektedirler Endüstriyel amaçla kurulan tesislerde çok fazla miktarlarda toksin kolaylıkla üretilebilir Biyolojik bir saldırı olmaksızın doğal yolarda meydana gelen botulinum zehirlenmesinin (botulizm) üç tipi bulunmaktadır: yiyecek kaynaklı, yenidoğan ve yara botulizmi Botulinum; aerosol şeklinde hava yoluyla, yiyeceklerle veya sulara katılarak saldırı amaçlı kullanılabilir Toksin solunduğunda, yiyeceklerle meydana gelen botulizme benzer şikayetler meydana gelir ancak felç benzeri belirtilerin gelişmesi daha geç olabilir, ve solunan toksinin miktarına bağlı olarak değişik belirtiler de gözlenebilir

Belirti ve Bulgular :

Genellikle kranial sinirlerde kısmi felçlerle başlar (ptozis, bulanık görme, çift görme, ağız kuruluğu, yutma güçlüğü, konuşma güçlüğü gibi) Daha sonra gelişen simetrik ve yukarıdan aşağı gelişen gevşek felçler ve genel güçsüzlük hali, solunum yetmezliğine ilerler Belirti ve bulgular, toksinin solunmasından 12-36 saat sonra başlar, ancak solunan miktar çok az miktarda ise şikayetlerin başlaması 3-5 gün sürebilir

Tanı :

Tanı esas olarak şikayetlerin incelenmesi ve muayene ile konur Bir bölgede birden fazla kişide aynı anda gevşek felçler gözleniyorsa biyolojik saldırıdan şüphelenilmelidir Kişilerin serumlarında yapılacak laboratuvar analizi ile (mouse nötrolizasyon) tanı doğrulanabilir Tanıda kullanılabilecek diğer laboratuvar testleri: çevresel materyallerde ELISA veya ECL testi, çevresel örneklerde bakteriyel DNA varlığını araştırmak için PCR testi veya sinir iletimi kontrolü için EMG testi

Tedavi :

Erken dönemde hastaya trivalan antitoksin veya heptavalan antitoksin verilmesi, solunum yetmezliği gelişmesini önleyebilir veya hafifletebilir ve iyileşmeyi hızlandırabilir Solunum yetmezliği gelişenlerde entübasyon ve solunum desteği gerekir Bazı vakalarda trakeostomi gerekebilir

Korunma :

Botulinum toksinine maruz kalma riski yüksek olan kişiler için pentavalan toksoid aşı (tip A, B, C, D ve E) mevcuttur Yapılan 3 doz aşının koruyuculuğu maymunlarda %100 dür İnsandan insana geçiş söz konusu değildir

İzolasyon ve Dekontaminasyon :

Sağlık personeli için standart yöntemler uygulanır Toksin ciltte aktif değildir ve hastaların solunum yolu ile dışarı attıkları toksin zararlı değildir Sabun ve su ile dekontaminasyon sağlanır Toksin, havada 12 saatte etkisiz hale gelir Botulinum toksini, güneş ışığında 1-3 saatte inaktive olur Ayrıca ısı (80 derecede 30 dakika ve 100 derecede birkaç dakika) ve klorlu su ile (3mg/Litre klor içeren su ile 20 dakikada toksinin %997 den fazlası inaktive olur) inaktive edilebilir Ancak toksin depo sularında ve depolanmış gıdalarda haftalarca etkisini kaybetmeden kalabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BOYUN AGRILARI ~


Boyun ağrıları bel ağrıları kadar sık görülmemekle birlikte, her yaş grubunda karşılaşılabilen, yaşam kalitesini düşürüp iş gücü kaybına neden olabilen önemli bir sorun

Yanlış duruş, psikolojik stres, soğuğa maruz kalmak, yorgunluk gibi etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir Uzun süreli bilgisayar - daktilo kullananlar, sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler

Boyun ağrısı nedenleri 3 temel grupta incelenebilir:

Kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler

Boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi (yansıyan ağrı)

Boyun bölgesini tutan yangısal, enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar

Akut boyun ağrısının en sık nedenleri:

Boyun fıtığına bağlı ağrı atakları

Miyofasiyal ağrı sendromu

Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması (Servikal strain)

Kronik boyun ağrısnın en sık nedenleri:

Boyun kireçlenmesi

Sık görülen bazı iltihaplı romatizmal ağrılar (Ankilozan Spondilit, Romatoid artrit)

Fibromiyalji

Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar, gevşeme egzersizleri, fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi yoluna gidilir

~ BOYUN FITIĞI ~

Belde olduğu gibi boyunda da fıtık olabilir Omurları birbirinden ayıran diskler yarı eklem sayılırlar Disk ortasında jel kıvamında bir madde ve bunun çevreleyen yastıkçıklardan oluşur Bu yastıkçıklardan daha dışta olanlar içtekilerine göre serttirler Yaşın ilerlemesi ve travmaya maruz kalma durumlarında bu yastıkçıklar yıpranmaya başlar Dıştaki tabaka giderek incelir, ani yapılan ters bir hareket sonrasında yırtılır İçteki jel kıvamındaki madde bu yırtıklardan dışarı doğru kayarak, omurilikten çıkıp kolumuza giderek o bölgelere hareket emri veren veya o bölgelerin duyusunu algılamanızı sağlayan sinirinize baskı yapar Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolumuzda uyuşma, karıncalanma, bazen de güçsüzlük hissederizBöyle durumlarda ilaç tedavisinin yanı sıra öncelikle istirahat, daha sonra fizik tedavi, yetmediği durumda ise son zamanlarda gelişen tekniklerle bölgeye iğne (epidural steroid enjeksiyonu) veya kateter (epidural lizis) adı verilen ince sondalarla girilerek ilaç verilmesi, bu da olmadığı taktirde cerrahi girişim gerekebilir Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir

~ BOYUN KİREÇLENMESİ ~

Servikal omurgayı meydana getiren yapıların(kemik, bağ, kas) yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal bozuklukları da içeren klinik bir tablodur Nedenlerinin yaşlanma, mikro travmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük - hissizlik- yanma- batma, ellerde zayıflık- beceri azalması- uyuşma- karıncalanma, kulak çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir

Boyun kireçlenmesine bağlı ağrının tedavisinde kullanılan yöntemler:

İstirahat

Boyun korsesi

İlaç tedavisi

Fizik tedavi

Egzersiz

Enjeksiyon yöntemleri

Eğitim

~ (FİBROMİYALJİ) ~

Fibromiyalji; süregen ağrı, tutukluk, yorgunluk ve vücudun bazı noktalarında derin hassasiyet ile tanımlanan bir hastalık grubudur Sıklıkla 30- 60 yaşları arasında ve kadınlarda görülür Ağrı, yaygın olmakla birlikte sıklıkla boyun ve bel bölgesinin derin dokularında hissedilir Omuz, dirsek, diz ve ellerde de ağrı olabilir Baş ağrısı sıklıkla eşlik edebilir Hasta, el ve ayaklarının şiş olduğundan yakınabilir Ancak şişlik sıklıkla saptanamaz Sabahları dinlenmeden uyandığını ifade eden hasta sayısı oldukça fazladır

Yakınmalar soğuk ve/ veya nemli hava, yorgunluk, psikolojik gerginlik ve hareketsizlikle artarken sıcak ve kuru havada, masaj ve aktivite ile azalır

Fibromiyalji genellikle kendisinden ve çevresinden beklentileri fazla olan kişilerde görülür

Fibromiyalji hastalığında tedavi oldukça güç ve yavaştır Hastalık genellikle yıllar boyu devam eder Çeşitli tedavi programları ile geçici bir rahatlama sağlanabilir Ancak yakınmaların tamamen kaybolması nadirdir Tedavide 1 basamak hastaya hastalık hakkında bilgi vermektir 2 basamağı ise ağrıyı geçirme ve fonksiyonu artırmaya yönelik tedavi girişimleri (ilaç tedavisi, fizik tedavi ve egzersiz) oluşturur

~ (SERVİKAL STRAİN) ~

(Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması):

Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur Masa başında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle normaldirTedavi; ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleri ile mümkündür


~ BOYUN OMUR HASTALIGI (CERVICAL OSTEOARTHRITIS) ~


Boyun omur hastalığı (cervical osteoarthritis), boyundaki omurların üstünde kemik çıkıntılarının oluşmasıdır Bu yavaşça gelişir ve boyun giderek sertleşir Kemikler giderek periferik sinir sistemine baskı yaparak omuz ve kollarda ağrılara ve diğer duygulanımlara yol açar Bu çıkıntılar eğer omuriliğe de baskı yapmaya başlarlarsa, bacak kasları ile mesane ve bağırsak kasları da etkilenebilir

Belirtiler

- Boyunda ağrı veya sertlik;

- Omuz ve kollarda ağrı, uyuşma ve iğne batar gibi;

- Bacak ve kollarda uyuşma veya güçsüzlük;

- Mesane kontrolü sorunları;

- Bacaklarda dengesizlik veya sertlik

Boyun zedelenmesi yıllar sonra servikal omur hastalığına dönüşebilir Ancak genellikle bu hastalık yaşlanmayla ilgilidir Boyun omurlarının diskleri zamanla yıpranıp incelince dışarı fırlarlar

Bu rahatsızlığın belirtileri genelde hafif seyreder ve bu yüzden de çoğu zaman tıbbi tedaviye gerek yoktur Duyulan rahatsızlık kronikleşebilir veya belirtiler zaman zaman ortaya çıkabilir Yanlış bir pozisyonda uyuya kalmak veya başı aniden çevirmek bu tip belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir

Omurilik veya sinir kökleri üzerinde baskı olursa servikal omur hastalığı sakatlığa neden olabilir

Tedavi

Bu hastalığın hafif olan türleri için egzersiz, boyun korsesi veya evde yapılacak çekme (traksiyon) önerilir çekme için özenle seçilmiş ağırlıklar, bir bar halteri ve boyunu traksiyona 15-20 dakika alacak bir makara düzeni gereklidir

Daha ciddi vakalar için bir veya iki hafta hastanede kalmak gerekebilir Tam yatak istirahati ve boyun traksiyonu yapılmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BRONS VE AKCIGERLERDE ANORMALLIK (YENIDOGAN) ~


Anormal bronş ve akciğer hastalığı (Bronchopulmonary dysplasia) yüksek konsantrasyonlu oksijen almış olan yada yeni doğumun hemen sonrasında mekanik soluk alma aygıtına gereksinim duyan bebeklerde, bir solunum güçlüğü sendromu komplikasyonu olarak ortaya çıkar

Hastalığın belirtileri arasında hırlama, öksürme, siyanoz (ki bunun belirtisi olarak dudaklar ve tırnakların altı mavi renk alır) ve solunum güçlüğü sayılabilir

Anormal bronş ve akciğer hastalığı çoğunlukla solunum bozukluğu sendromu olan bebeklerde gelişir ve bu bebeklerde kolaylıkla geçmez

Teşhis edilebilmesi için göğüs röntgeninin alınması gerekir

Belirtiler

-Hızlı soluma;

-Hırlama;

-Öksürme;

-Güçlükle nefes alma;

-Dudakların ve tırnakların mavimsi bir renk alması (siyanoz)

Eğer yeni doğmuş bebeğiniz anormal bronş ve akciğer hastalığı rahatsızlığına sahipse, hastaneye yatırılması ve gözetim altına alınması gerekir

Çoğu bebek yavaş yavaş iyileşir ve bu aylar alır Bununla beraber, yine de ciğerleri hassastır ve enfeksiyon oluşmaması için ciğerlerinin soğuk almamasına dikkat sarfedilrnelidir Bu bebekler, solunumlarını kolaylaştırmak için oksijen desteğine ve theophylline (bronş genişletici) gibi ilaç desteğine gereksinim duyarlar Ciğerleri kolayca sıvı birikmesine eğilimli olduğundan, su retansiyonuhu önlemek için diüretikler kullanılır Bu bebekler (sözgelimi, zatürre gibi) enfeksiyonlara karşı daha fazla risk altındadırlar ve yakından gözetilmelidirler Dolayısıyla doktorunuz bebeğinizi sık sık muayene etmek isteyebilir


~ BRONSEKTAZI (BRONS GENISLEMESI) ~


Bronşların doğuştan ya da sonradan dönüşsüz biçimde genişlemesidir Kronik bronşit bu gelişmenin başlıca sorumluları arasında yer alır

Bronşektazi, yani bronş genişlemesi çeşitli biçimlerde ve bronş ağacında değişen yaygınlıkta görülebilir Doğumsal olduğu kadar, bronşlara yerleşen enfeksiyon etkenlerinden de kaynaklanabilen bir bozukluktur Hastalık uzun süre belirti vermez Ama iltihaplanma ilerlediğinde ilk kez iltihaba bağlı belirtilerle fark edilebilir

NEDENLERİ

Bebekken ortaya çıkan bronş genişlemeleri doğumsaldır Bronş duvarının esnekliğini ve desteğini sağlayan etkenlerin yetersizliği sonucu, bronşlar doğumdan başlayarak sürekli geniş kalır Aslında edinilmiş bronşektaziler de aynı yetersizlik sonucu gelişir

Edinilmiş bronşektazilerde birçok bozukluk birlikte rol oynar Kronik bronş iltihapları sırasında gelişen olaylar bronşun esnekliğini ve direncini bozarak sağlıklı yapısını kolayca değiştirebilir İnatçı bir öksürük ya da güçlü soluk verirken karşılaşılan bir engel sonucunda bronş içindeki basıncın artması, bronş duvarının çökmesini kolaylaştırır Bronş çevresindeki dokularda ya da bağdoku artışıyla birlikte gelişen süreçler de bronş duvarını çevreye doğru çekerek bronşun genişlemesine neden olur

Bronş genişlemesi salgı birikimini kolaylaştırır Bu da iltihap yapıcı mikropların barınmasına son derece uygun bir ortam oluşturur Böylece bronş genişlemesi iltihaplanmaya ve bronş duvarında direncin azalmasına neden olur

BELİRTİLERİ

Bronş genişlemesi uzun süre klinik belirti vermeden sessizce ilerler Hastalık başka nedenle çektirilen bir akciğer filminde rastlantı sonucu saptanabilir Ama genişleme yaygınsa ya da özellikle iltihap varsa erken belirtiler görülür

Bronş genişlemesinin yaygınlaşmasıyla akciğerin işlevsel dokusunda eksilme olacağından solunum zorlaşır Başlıca belirtiler öksürük ve balgamdır Bunlar hemen her zaman birlikte görülür Öksürüğün kuru olmasına çok seyrek rastlanır Hasta daha çok sabahları uyanır uyanmaz öksürük nöbetine yakalanır ve bunun sonucunda aşırı miktarlara oluşabilen balgam, çıkarır Çıkarılan balgam gece boyunca genişlemiş bronşlarda biriken salgılardır Öksürük nöbetiyle birlikte balgam çıkarma vücudun konum değiştirdiği sırada da görülür Hasta sonunda bronş ağacını öksürerek temizlemek için en uygun olan duruş biçimini öğrenir

Yaygın ve büyük bronş genişlemelerinde oldukça fazlalaşan balgam bir cam kaba alındığında üç bölüme ayrıldığı görülür: Üstte mukustan oluşan bir katman, arada seruma benzer bir sıvının bulunduğu orta katman, bunların alanda daha yoğun atık maddelerden oluşan irinli bir çökelti Aynı durum akciğer apsesinde çıkarılan balgamda da görülebilir Bronş genişlemesinde balgam kanlı olabilir Ender durumlarda öksürükle kan gelebilir Aynca balgamda oksijensiz ortamda üreyen bakterilerin bulunması çok kötü bir kokunun yayılmasına yol açar

İltihap çok şiddetli ve genişlemiş bronşun boşaltılması bazı engeller nedeniyle güç ise, solunum yollarında salgılar birikmeye başlar Bu durumda düzensiz, fazla yüksek olmayan ateş ve bazen de irinleşmeyle birlikte yüksek ateş görülebilir, iltihaplanmanın yüksek ateşle birlikte uzun sürmesi, hastanın genel durumunu, beslenmesini ve kan değerlerini önemli ölçüde bozabilir

Nefes darlığı genellikle öne çıkmaz Belirgin olması, bronş genişlemesinin yaygınlığına ya da bu durumla birlikte akciğer amfizeminin gelişmesine bağlıdır Bazen akciğerlerde bronş genişlemesi ortaya çıktığından sağlam bronşlar daralarak nefes darlığı yaratabilir

Hastalığın ağır ve uzun sürmesi durumunda aşırı beslenme bozukluğuna ve kansızlığa da bağlı olarak hipertrofik pulmoner osteoartropati denen kemik hastalığının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır Bu hastalıkta parmak uçları uzayıp kalınlaşırken tırnaklar da düzleşip saat camını andırır Bunun nedeni bronşun genişlediği bölgelerde atar ve toplar damarlar arasında ağızlaşmaların yol açtığı kısa devreler sonucunda gelişen dolaşım bozukluğudur

GİDİŞİ

Bronş genişlemeleri, bronşlarda gelişen geriye dönüşsüz özellikte yapı bozukluklardır Koşullar aynı biçimde sürerse bu genişleme çok daha yaygınlaşır Daha önce de açıklandığı gibi belirtiler itihaplanmayla ortaya çıkar Düzensiz aralıklarla görülen, bu belirtiler her keresinde biraz daha uzayıp sıklaşırken genel durum giderek bozulur İtihaplanmanın yayılması, bronş ağacında enfeksiyonun ilerlemesine, hastalığın her atağa kalkışında daha geniş bir akciğer doku bölgesinin yıkımına yol açar Sonuçta solunum işlevleri giderek bozulur ve solunum yetmezliği gelişir

TANI

Küçük bir bölgeyle sınırlı kalan iltihaplanmamış bronş genişlemelerinin tanısı yalnız radyolojik incelemeyle konabilir Burada kullanılan başlıca radyolojik inceleme yöntemi bronkografîdir Bronş genişlemesine iltihaplanma eklenirse tanı kolaylaşır Balgamın bol olması, özellikleri ve en kolay atıldığı duruş biçimleri ya da iltihabın akciğer filmlerinde değişmeden hep aynı bölgede kalması tanıyı yönlendirir

Ama kesin tanıya bronkografiyle varılır Bu yöntemde, bronş ağacını röntgen ışınları altında görünür kılan kontrast bir madde verilir Bu kontrast maddeyle dolarak genişlemiş bronşlar röntgende muz hevengi ya da tespih tanesine benzeyen tipik görüntüler verir Bronş genişlemesinin büyük dallara da yayılma durumunda, tanıya varmak için bronkoskopiden de yararlanılır

BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

Bronş genişlemeleri daha önce de belirtildiği gibi yapısal olarak geriye dönüşsüz bozukluklardır Bu durumun belli bir bölgeyle sınırlı kaldığı olgular cerrahi girişimle tedavi edilebilir Cerrahi girişim yapılamıyorsa hastalığın ilerleyici özelliği ve komşu dokuları da yıkıma uğratabileceği dikkate alınarak düzenli ilaç tedavisi uygulanır, îlaç tedavisinde amaç hastalığın ilerlemesini durdurmak ve sağlıklı dokuları korumaktır Bu tedavi biçimiyle hastalık belirtilerinde uzun süreli gerilemeler sağlanabilir

TEDAVİ

Bronş genişlemesi dar bir alanda ya da akciğerin bir lobunda ise bu bölge cerrahi girişimle alınabilir Cerrahi girişim dışında salgıların boşaltılması ve enfeksiyon odaklarının antibiyotikle kurutulması yoluna gidilir Dolan bronşları boşaltmak için önce akciğer filminde hangi bronşların genişlediği saptanır Daha sonra hastaya bu bölgeyi en rahat boşaltacak duruş biçimi verilir Aynca balgam söktürücü ve balgam yumuşatıcı ilaçlar da kullanılır İçilerek kullanılanların yanı sıra aerosol biçiminde püskürtülerek ya da bir sonda aracılığıyla doğrudan bronşlara gönderilen antibiyotikler enfeksiyon odaklarına karşı yaygın biçimde kullanılmaktadır Uzun süre kullanılması gereken antibiyotiklerin, gerekli balgam incelemesi yapılıp varılacak sonuçlara göre seçilmesi daha doğrudur__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BRUSELLA (BRUSELLOZIS) ~


Uzun süreli ancak dalgalı ateşle karekterize bir enfeksiyon hastalığıdır 8-10 günlük ateşli dönemler arasında 4-5 günlük ateşsiz veya hafif ateşli dönemler mevcuttur Ateşin çıkış ve inişi yavaş yavaş olur

İnsanda brusella yapan mikroplar arasınd aen sık karşılaşılanı Brucella melitensis dir Mikrobu taşıyan hayvanların salgılarından, pastörize edilmemiş veya kaynatılmamış sütlerden (özellikle keçi sütü), ve böyle sütlerle hazırlanmış süt ürünlerinden (peynir, krema gibi) insanlara bulaşabilir Hasta insandan sağlam insana geçiş nadirdir Hayvancılıkla ve hayvan ürünleri ile uğraşanlarda daha sık olarak görülebilir

Mikrobun kuluçka dönemi ortalama 2 haftadır (5 gün - bir kaç ay)

Uzun süre ateşin yüksek olmasına rağmen genel durum iyidir İştah normaldir Baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları görülür Bol terleme vardır Ateş aralıklı olarak aylarca sürebilir Sık görülen durum; hafif yüksek ateş, akşama doğru artan halsizlik ve bol gece terlemeleridirKaraciğer ve dalak büyümesi hastaların yarısına yakınında görülür Lenf düğümlerinde de büyüe olabilir Belirli organların tutulumu olabilir (diz ve ayak bileği artriti, testis iltihabı gibi)

Wright testi adı verilen test ile ilk haftadan sonra tanı konulabilir Vücuttaki çeşitli sıvılardan kültür yapılarak mikrop tespit edilebilir Yine ilk haftanın sonundan itibaren tanı koymak için Combs testi kullanılabilir

Korunmak için pastörize ve kaynatılmış sütlerin içilmesi ve salamurada bekletilmiş peynirlerin yenmesi en iyi önlemdir Hayvancılıkla uğraşanların eldiven, gözlük kullanmaları ve hastalık tespit edilen hayvanların derhal ortamdan uzaklaştırılması gereklidir

Tedavide tetrasiklin, streptomisin ve prednisone kullanılabilir Şiddetli eklem ağrısı durumunda kodein kullanmak gerekebilir Ateş yükselmelerinde yatak istirahati önerilmektedir Yine aniden ortaya çıkan krizlerde istirahat etmelidir


~ BURUN TIKANIKLIGI ~


Burun tıkanıklığı, nefes almada zorluk çekme insanlığın en eski şikayetlerinden biridir Bazıları için bu çok önemli olmasa bile kimileri bu şikayetlerden dolayı çok zorluk çeker

Doktorlar burun tıkanıklarının nedenlerini dört bölümde inceler ve bunlar arasında bazen benzer noktalarda olabilmektedir Özellikle şikayetlerine birden fazla şeyin neden olduğu hastalarda bu ortak noktalar artmaktadır

YAPISAL NEDENLER

Bu sınıf içinde burnun ve ince bir kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı bölüme ayıran burun septumunun bozuklukları incelenir Bu bozukluklar genellikle insanın hayatında geçirdiği herhangi bir kaza sonucu oluşmaktadır Kaza çocukluk çağında olmuş olabileceği gibi unutulmuş bile olabilir Yeni doğan bebeklerin yüzde yedisinde doğum esnasında burun zedelenmesi olabilmektedir Şu bir gerçektir ki insan, hayatı boyunca en az bir kere burnunu bir yere çarpar Bu nedenlerden dolayı burun deformiteleri ve septum deviasyonları çok sık görülen nedenlerdir Eğer bunlar soluk almayı güçleştirirse cerrahi olarak düzeltilebilir

Çocuklarda en sık rastlanan burun tıkanıklığı nedeni geniz etinin büyümesidir Bu bademciğe benzeyen ve damağın gerisinde burnun arkasında yer alan bir dokudur Bu problemi olan çocuklar geceleri sesli nefes alırlar, hatta horlarlar Bunun yanı sıra bu çocuklar sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar, yüzlerinde bir mutsuzluk ifadesi vardır Hatta dişlerinde de bozukluklar söz konusu olabilir Geniz etini almaya yönelik cerrahi girişimler önerilebilir

Bu kategori içinde yer alan başka nedenler arasında burun tümörleri ve yabancı cisimler de vardır Çocuklar küçük parçacıkları burunlarına sokma eğilimindedir Bunlar düğme, çengelli iğne, oyuncak parçaları, bezelye ve nohut olabilir Tek taraflı kötü kokulu akıntı hissettiğinizde dikkatli olun Çünkü bu yabancı cisim tarafından tıkalı bir burnun uyarısı olabilir Bu durumda muhakkak bir doktora başvurulmalıdır

ENFEKSİYON

Normal bir insan yılda ortalama bir iki kez soğuk algınlığı geçirebilir Bu gençlerde daha fazla, bağışıklık sistemi gelişmiş yaşlı kişilerde ise daha azdır Soğuk algınlığı virüsler tarafından oluşturulan bir hastalıktır Bazı virüsler hava yoluyla geçerken çoğunlukla el burun yoluyla bulaşır Virüs bir kere buruna yerleşince vücutta bulunan histamin adında bir kimyasal maddenin salgılanmasına neden olur Bu madde sonucunda buruna giden kan miktarında belirgin bir artış gözlenir Sonuç olarak burun zarları şişer Diğer taraftan burun zarlarından sıvı salgılanması da artar Antihistaminikler ve dekonjestanlar bu şikayetlerin azaltılması için kullanılabilir Fakat soğuk algınlığı zaman içinde kendi kendine geçer

Virüs enfeksiyonları sırasında burnun ve sinüslerin bakteri enfeksiyonlarına olan direnci azalır Bu da soğuk algınlığı sırasında neden sıklıkla burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü açıklar Burun akıntısı berrak görünümünden sarı veya yeşile dönerse bu bakteriyel enfeksiyonu gösterir ve muhakkak doktora başvurulmalıdır

Ani sinüs enfeksiyonlarında burunda tıkanıklık, Koyu bir akıntı, hangi sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve üst dişlerde, gözler arasında ve gerisinde veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur

Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı yapabilirde yapmayabilir de Fakat burun tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır Bazı hastalarda sinüslerden polip denilen yapılar gelişir Hastalık aşağı hava yollarına da yayılarak kronik öksürük, bronşit ve astıma neden olabilir Akut sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine cevap verir, kronik sinüzit için ise genellikle cerrahi tedavi önerilir

ALLERJİ

Saman nezlesi allerjik rinite verilen isimdir Allerji ; yabancı bir cisim, polen, ev tozu akarı, hayvan atıkları veya ev tozundaki bazı parçacıklara karşı oluşan aşırı enflamasyon yanıtıdır Bazen besinler de rol oynamaktadır Polenler ilkbaharda veya sonbahar da sorun yaratırlar Bunun yanında ev tozu bütün bir yıl boyunca rahatsız edebilir Bunun ideal tedavisi şikayetlere neden olan şeylerden uzak durmaktır Ancak çoğu zaman bu pratik değildir Allerjik hastalarda, soğuk algınlığında olduğu gibi, vücutta histamin salgılanmasına neden olan parçacıklar sonucunca burun tıkanıklığı ve akıntısı oluşur Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini önleyerek şikayetleri ortadan kaldırılabilir Dekonjestanlar genişlemiş kan damarlarnı büzerek burnun açılmasını sağlarlar Antihistaminiklerin büyük çoğunluğu uykuya meyli artırırken dekonjestanlar ( Burun damlalari ,Sudafed gibi ilaclar) tam bunun aksi olarak uyarıcı etki gösterir Bu nedenle bu ilaçları bir arada kullanmak en doğru seçim olacaktır

Antihistaminik kullanırken uykuya meyili olanların otomobil kullanmaları veya tehlikeli işlerde çalışmaları çok sakıncalıdır Dekonjestanlar kalp hızını ve kan basıncını artırdıkları için yüksek tansiyonu, kalbin ritim bozukluğu, glokomu ve idrara çıkmada zorluğu olan hastalarda kullanılmamalıdır Hamileler alacakları herhangi bir ilaç için mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar

Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik hastada belirgin bir şekilde etkindir ancak bilinen yan etkilerinden dolayı muhakkak doktor kontrolunda kullanılmalıdır Bunun yanında bu ilaçlar burun spreyi olarak kullanıldıklarında da etkilidirler ve bu kullanım şekli daha güvenlidir

Allerji iğneleri en spesifik tedavi yöntemidir ve yüksek düzeyde başarıya sahiptir Bazan hastanın hangi maddelere karlı allerjik oluşunu anlamak için kan ve deri testleri yapılır Doktor tedavinin başlangıç şemasını belirleyecektir Bunlar genelde enjeksiyonlar şeklinde olacaktır

Bu tedavi insandaki antikorları bloke ederek allerjik reaksiyonun önlenmesi yoluyla etki gösterir Birçok hasta ilaçların yan etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih eder

Allerjisi olan hastaların sinüs enfeksiyonu olma eğilimleri daha da artmışdır

VAZOMOTOR RİNİT

Rinit burunun ve burun zarlarının enflamasyonu demektir Vazomotor kan damarları ile ilgili demektir Burun zarları çok miktarda genişleme ve daralma yeteneğine sahip atar damar, toplar damar ve kılcal damarlara sahiptir Normalde bu damarların yarısı açık yarısı kapalıdır Fakat kişi ağır egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili hormonların (adrenalin) salgılanması artar Adrenalin damarların büzülmesine neden olur Bunun sonucunda zarlar büzülür, hava yolu açılır ve kişi daha rahat nefes alır

Bunun tam tersi allerjik atakta veya kişi soğuğa maruz kalınca gelişir Kan damarları genişler ve burun tıkanır Allerji ve enfeksiyonlara ek olarak bazı başka nedenler de burun damarlarının genişlemesine sebep olarak vazomotor rinite yol açar Bunlar arasında stres, tiroid foksiyonlarında yetersizlik, hamilelik, bazı tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun kullanılması sayılabilir

Bütün bu nedenlerin başlangıcında burun tıkanıklığı geçici ve geri dönebilir niteliktedir Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık düzelecektir Bunun yanında eğer yeterince uzun sürerse bu sefer de kan damarları elastikiyetini kaybedecek ve olay geri dönülmez bir duruma dönüşür Varisleşmiş damarlara benzerler Hasta sırt üstü yattığında veya bir tarafına döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ CEKIC PARMAK ~


Ayak baş parmağını etkileyen bunyonun tersine, çekiç parmak herhangi bir ayak parmağında oluşabilir (en sık ikinci parmak) Ayak parmağı kıvrılır ve ağrır Genel olarak ayak parmağındaki her iki eklem de etkilenerek, parmak pençeye benzer bir görünüm alır çekiç parmak, küçük ayakkabı giymenin sonucu oluşabilir, ancak kas ve sinir hasarı oluşmuş şeker hastalarında da meydana gelir

Belirtiler

- Ayak parmağında sıkılmış pençeye benzer görünüm,

- Ayak parmağında ağrı ve hareket zorluğu;

Çekiç parmak ağrılı olabilir ve yürüme ve diğer hareketleri güçleştirebilir

Tedavi

Doktorunuz ya da bir ortopedist ayak parmağınızı uygun pozisyonda tutmak ve ayak parmağına binen yükü ve ağrıyı azaltmak için ortopedik bir alet verebilir Ayağınıza tam olarak uyan bir ayakkabı giyin Bazı vakalarda şekil bozukluğunu düzeltecek bir ameliyat yapılabilir


~ CICEK HASTALIGI (SMALLPOX) ~


Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyadan kaldırılmıştır Çiçek hastalığı, Variola virüsü tarafından meydana getirilmektedir

Hastalığın kuluçka süresi, virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür, ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir

Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş, halsizlik, baş ve sırt ağrısıdır Hastalarda tipik olarak kırmızı döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz, kollar ve bacaklarda ortaya çıkar Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar İkinci haftada bu düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya başlar Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar, ayrılır ve düşmeye başlar Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen, %30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir

Hastalığın kişiden kişiye geçişi, hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren tükrük parçacıkları ile olur Çiçek hastalığı olan kişilerde bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır Ancak bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında sona erdi 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış olan kişilerin, şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir Dolayısı ile şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul edilmektedir

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden, çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç görülmeyebilir Çiçek aşısı, vaccinia adı verilen ve variola dan farklı canlı virüs içeren bir aşıdır AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ İÇERMEMEKTEDİR

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır, ancak şu an için aşı üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takılması, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç verilmesi gibi) Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir


~ CILTTE PIGMENT DEGISIMLERI ~


Cildimizin rengini, deri hücrelerince üretilen "melanin" pigmenti belirler Bazen bu renklendirme mekanizmasına bir şey olur ve cildin bir bölgesi çok fazla melanin üreterek rengi koyulur (chloasma)

Bunun tersi de olur; cildin bir bölümünde hiç melanin üretilmeyince orası beyazlaşır Beyaz bir leke periyodik olarak geliştiğinde "vitiligio" denen hastalığınız var demek olabilir

Belirtiler

-Deride yavaş yavaş büyüyen beyaz lekeler,

-Deride koyu kahverengi lekeler

Chloasma lekeleri en sık yüzde görülür ve pek uzaklara yayıldığı nadirdir Bunlar en çok hamilelikle veya doğum kontrol hapı kullanmakla bağlantılıdır Fakat hem kadınlar, hem erkekler, görünüşte hiçbir neden yokken rahatsızlığa tutulabilir

Vitiligo en fazla 2 ile 30 yaşlarında ilk olarak ortaya çıkarsa da, herhangi bir yaşta başlayabilir Yüzünüzde, gözlerin yukarısında, veya boyunda, koltuk altı, kasık, el veya dizlerde başlayabilir Bunlar, çoğunlukla simetriktir ve bütün vücuda yayılabilir Kalıtım faktörü sıklık-la söz konusudur

Neden, melanin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilmesi olabilir; bazı durumlarda tiroid sorunları veya pernisiyöz anemi gibi bağlantılı hastalıklar vardır

Vitiligo da chloasma da hayatı tehdit etmez Lekeleri gizlemek için kozmetikler veya cilt boyaları kullanılır Vitiligo lekeleri güneşte kolayca yandığı için güneş yağı kullanmak gerekir

Tedavi

Cildin düzenli rengini geri getirmek için repigmantasyon ve depigmantasyon tedavileri yapılır Vitiligo lekelerinin repigmantasyonu, o bölgeyi lokal veya ağızdan alınan ilaçlarla (psoralen) duyarlı hale getirdikten sonra güneşe veya ultraviyole ışınına tutmakla yapılır Bu 2 ile 3 yıl süreyle haftada 2-3 kere kullanıldığında 10 kişiden 6 sında işe yarayabilir Ancak, yan etkileri olabilir

Depigmantaspyon, chloasma lekelerinin rengini açan veya eğer vitilogonuz varsa geriye kalan cildin rengini açan losyonlar (benoquine veya hydroquinone) kullanarak yapılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ CROHN HASTALIGI ~


İltihaplı barsak hastalığı terimi genelde nedeni bulunamamış (gastro entestenial bölgeyle ilgili) iki hastalığın tarifinde kullanılır Bu hastalıklar Crohn hastalığı ve ülserleşmiş kolittir Sık sık ileitis veya bölgesel enteritis diye de geçen crohn hastalığı barsağın kronik iltihaplanmasıdır Daha çok bağırsağın alt kısmında (ileumda) görülür Fakat kolonunuzu veya hazım yolları-nın diğer bir bölümünü de etkileyebilir Sık sık iltihap bağırsak duvarının tüm kalınlığını sarabilir Crohn hastalığı oldukça seyrek görülür Aşağı yukarı her 50000 insandan birinde ortaya çıkar Tipik hasta beyaz ırktandır ve 15 ila 30 yaşları arasındadır

Belirtiler

- Uzun süreli ishal,

- Düşük tansiyon,

- Yorgunluk,

- Kilo kaybı,

- Karın ağrıları ve göğsün etrafında veya karnın sağ tarafında ağrılar,

- Kas ağrıları,

- Deri lezyonları

Baryumlu radyografik tetkik Crohn hastalığını belirler

Crohn hastalığının seyri bir insandan diğerine farklılık gösterir Crohn hastalığına yakalanmış birçok hasta da başlangıç safhasında çıkan bir iki hadiseden sonra hiçbir belirti görülmez (asemptomatik, Semptomsuz) Fakat diğer bir çoğunda tekrar tekrar karın ağrısı, ishal ve düşük tansiyon olayı yaşanır ishal o derece sulu olur ve gitgide artan bağırsak tıkanmasının getirdiği karın ağrıları o kadar şiddetlenebilir ki yemek yememeye başlayabilirsiniz Crohn hastalığının komplikasyonları çok ve çeşitlidir Gitgide artan özellikle ince bağırsakta görülen bağırsak tıkanması Crohn hastalığında cerrahi müdahalenin en sık rastlanan nedenidir Tıkanma belirtileri uzun zaman içinde gelişir Anal ve rektal (anüs ve rektumla ilgili) bölgelerin içinde ve çevresinde sık sık fistül ve fısür görülür Fistül, bağırsağın iki bölümü veya bağırsak-la deri arasında oluşan anormal geçittir Bir anal fisur anüsde veya etrafındaki deride olan çatlak veya yarıktır (Anal Fisürler ve Fistüller) Fistüller oluştuğunda yemek buradan, olduğu gibi, gerekli özümleme yapılamadan geçer Crohn hastalığında kanama da olabilir Ancak çok miktarlarda kanama görülmez Ekseriyetle, artan tıkanma, iltihaplı doku veya fistül ilaçla tedaviye cevap vermez ve cerrahi müdahale gerekebilir Crohn hastalığında, bağırsakla ilgisiz belirtiler ve işaretler de olabilir Artrit, özellikle büyük mafsallarda veya gözün veya cildin iltihaplanması ve nadiren de safra kanalındaki iltihaplanma crohn hastalığı ile ilgili olabilir Ayrıca böbrek taşları oluşmasına da sık rastlanır Crohn hastalığı ilerleyen bir rahatsızlıktır

Tedavi

İlaç Tedavisi Crohn hastalığı belirtisiz ya da hafifleme dönemindeyse, tedavi gereksiz olabilir Belirtiler hafifse, örneğin günde birkaç kez gevşek dışkı söz konusuysa, doktorunuz ishale karşı bir hap ya da bitkisel lifler içeren bir katılaştırıcı yazabilir

Hastalığınız daha aktifse, doktorunuz sulfasalazine ve kortikosteroidler gibi iltihaba karşı ilaçlar vermeyi düşünebilir Kolon da rahatsızlığa dahilse, sulfasalazine özellikle etkilidir

İltihap rektumla sınırlıysa, bir kortikosteroid lavmanı, iltihabın kontrol altına alınması ve belirtilerin hafiflemesi için yararlı olabilir Son yıllarda rektumdaki iltihabı kontrol altına almak için aspirine benzer ilaçlar içeren yeni lavman preparatları, kullanılmaktadır Bunlar yararlı görünmektedirler

Kortikosteroidler, hastalığın daha önemli alevlenmelerine saklanır Hastalığa kolonun ve ince barsağın dahil olduğu durumda etkilidirler Bazı doktorlar, azathioprine gibi antikor oluşmasını önleyen bir ilaçla tedavi önerebilirler Genellikle, bu ilaçların etkili olması aylar sürmektedir

Özellikle anüs bölgesinde fistüller ya da çatlaklar varsa, metronidazol etkili olabilir Genellikle bu ilacın yalnızca fistül ya da çatlak iyileşene kadar değil, tekrarlamayı önlemek için sürekli alınması gerekir Bazen, kolondaki Crohn hastalığı için metronidazol kullanılır Metronidazol, uzun bir süre kullanılırsa bacak-ta uyuşmaya ve yanmaya yol açabilir Böyle bir şey olursa, doktorunuzla görüşün

Bu ilaçlardan hiçbiri Crohn hastalığını tedavi etmez Bu ilaçlar, belirtilerin azalmasını sağlamak için iltihaba karşı maddeler olarak kullanılırlar

Bugün, araştırmacılar, ağızdan verilebilen ve ince barsak tarafından emilmeyen aspirine benzer bileşiklerin kullanımı üzerinde çalışmaktalar Böylelikle, bu bileşiklerin iltihaba karşı özellikleri doğrudan iltihap bölgesinde etkili olabilir Başka ilaçlar da araştırılmaya başlanmıştır

Beslenme

Yeterli besin özümseme kabiliyeti, özellikle hastalık ince barsağın büyük bir kısmını etkiliyorsa ya da ince barsağın büyük bir kısmı ameliyatla alınmışsa, Crohn hastalığı olan insanlarda sınırlıdır

Doktorunuz, yetersizlik kanıtları varsa, bazı vitaminler ya da mineraller önerebilir Crohn hastalığı olan kişilerde, ince barsağın alt kısmında (ileum) emilen B12 vitamini eksikliği seyrek görülen bir durum değildir Böyle bir durum varsa, B12 vitamini deriden aylık enjeksiyonlarla kolayca verilebilir

Safra tuzları da ince barsağın alt kısmında emilir Bu emilim zayıflarsa, doktorunuz düşük yağlı özel bir diyet önerebilir Safra asitleri ince barsakta emilmezse, kolonda su emilimine müdahale ederek ishale neden olabilirler Bazen, kolestiramin gibi safra asidi bağlayanbir ilacın kullanımı, dışkı miktarını azaltmakta etkili olabilir

Bazı doktorlar, özellikle aktif Crohn hastalığı için, basit şekerler, amino asitler ve mineraller içeren sıvı preparatlardan oluşan temel besinlerin kullanımını savunmaktadırlar Bu beslenme biçiminin etkililiğine ilişkin uzun dönemli kanıtlar olmadığı halde, bazen besinlerin daha fazla emilmesini sağlamak üzere barsaktaki iltihabı azaltabilmektedir Hastalıktan etkilenen bazı kişilerin, Crohn hastalığının şiddetli nöbetleri sırasında, haftalar, hatta aylar boyu damardan beslenmesi gerekmektedir Ağızdan gıda almaktan kaçınılması, barsağa dinlenme olanağı sağlamaktadır

Ameliyat

Crohn hastalığı olanların yaklaşık yüzde 70i, hiç değilse bir kez ameliyata ihtiyaç duyarlar Bu ameliyatlar genellikle tıkanma, abse ya da delinme gibi komplikasyonlar için yapılır Cerrahi müdahale, yıllar boyu belirtileri hafifletebilse de, bir tedavi değildir ve hastalığın tekrarlaması çok yaygındır

Hastalığın kolon bölgesiyle sınırlı olduğu insanlarda, özellikle ilaçla tedavi başarısız olursa, kalın barsağın alınması tavsiye edilebilir Bu ameliyatta, tüm kolon, rektum ve anüs alınır ve ileumun (ince barsağın son kısmı) ucu, dışkının geçmesi için karın duvarından çıkarılır Deliğin üzerine dışkının boşaltılacağı bir torba takılır Hastalık ince barsakla sınırlı olduğu zaman, cerrahi müdahale barsağın hastalıklı kısmının alınmasından ve sağlıklı barsağın iki ucunun birleştirilmesinden ibarettir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



CUSHING SENDROMU ~


Bu türden bir hastalık, aşırı miktarda glukorkortikoid hormonlar kanda dolaşmaya başladığı zaman ortaya çıkar Bu türden bir aşırılığın ortaya çıkması adrenal bezlerde fazla üretimin olması veya bir başka rahatsızlığı tedavi etmek için steroid ilaçların uzun süreyle kullanılmasının sonucu olabilir Bu hastalık adını 20ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den alır

Belirtiler

- Birkaç ay ile yıllar arasında değişen bir süreden sonra yüz yuvarlaklaşır ve daha kırmızı bir görünüm alır

- Omuzlar arasında ve üstünde kambura benzer yağ birikimi

- Gövdenin alt kısmında cilt üzerinde çatlaklar

- Bitkinlik ve kaslarda zayıflık

- Su toplanması (ödem)

- Hipertansiyon

- Aşırı kıllanma

- Ruhsal sarsıntı

- İktidarsızlık veya adetten kesilme

- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz

- Şeker hastalığının başlaması

- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması

Teşhis

Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir Yüzde yuvarlaklaşma ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış, teşhis açısından önemli bulgulardır Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda morluklar da eşlik eder Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için (romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır Ancak hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı testler için hastaneye yatmanız gerekebilir Bu hormon artışı, böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı olabilirKaraciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de Cushlng sendromuna yol açabilirler Kan ve idrar testleri yapılarak, steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir Hipofiz ve böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir

İyi huylu bir hipofiz bezi tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün başarılı bir şekilde alınması tam bir iyileşme ile sonuçlanabilir Ancak uzun süreli hormon tedavisi gerekebilir Kalp krizleriyle birlikte ortaya çıkan hızlı bir ateroskleroz (damar sertliği) ve omurgada çatlaklar sık sık görülür Eğer tedavi edilmezse, bu rahatsızlık ölümle sonuçlanabilir

Eğer nedeni steroidin aşırı dozda kullanımı ise, steroid hormonların dozajı azaldıkça belirtiler yavaşça kaybolur

İlaç Tedavisi

Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya dozajı azaltmayı içerir Ancak bu türden bir ilaç tedavisini doktorunuza danışmadan kesmeyin çünkü steroid tedavisinin aniden durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya steroidin önerildiği diğer hastalıklar) Doktorunuz steroid dozajında kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir Bazı durumlarda ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir: Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra, yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın)

Cerrahi Müdahale

Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi şekli olabilir Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi bir çözüm olabilir

Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir


~ CİLT SAĞLIĞINDA IŞIK ~

Sedef hastalığı tedavisinde çok çeşitli yöntemler kullanılmaktadır

Tedavi şekli; hastalığın çeşidi ve şiddeti, bulunduğu alan, hastanın yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak seçilir

Ultraviyole, sedef hastalarının şikayetlerini azaltabilir Orta ve şiddetli sedefi olan,, lokal ilaç tedavisine cevap vermeyen veya bu tedavi için çok yaygın hastalığı olanlarda uygulanabilir

Güneş ışığı ve suyun sedef hastalarında faydası uzun zamandır bilinir Ancak kontrolsüz güneşlenmek hastalara zararlı da olabilmektedir Güneş yanığı hastalığın artmasına neden olabilir

Özellikle açık tenli kişilerde ultraviyole deri kanseri riskini arttırmaktadır

Ultraviyole ışık kaynakları, güneş ışıklarından ultraviyole A ve B nin tedavi amaçlı kullanılması için geliştirilmiş yapay cihazlardır Böylece ultraviyole, kontrollü ve düzenli bir şekilde doktor tarafından uygulanabilir Ultraviyole, sedef hastalarında yüksek olan deri hücrelerinin gelişme hızını azaltır

UvA (PUVA)

Psoralen içeren ilacı içen hastaya ultraviyole A tedavisi uygulanır Psoralen gözün lens kısmında birikeceğinden hastalar tedavi alırken güneş batıncaya kadar UvA geçirmeyen güneş gözlükleri kullanmalıdır

UvB

UvB tedavisi güvenilir ve etkilidir Ağızdan ilaç alınması gerekmez Seanslar halinde uygulanır

BClear - Sedef hastalığı tedavisinde son sistem

B Clear; Sedef hastalığı tedavisinde kullanılan ileri teknolojiyle geliştirilmiş yeni bir UvB cihazıdır Fiber optik iletim sistemine sahiptir Böylece normalde kabin tedavisi şeklinde uygulanan ultraviyole tedavisinin sadece hastalıklı bölgelere uygulanmasına olanak sağlar Hastalıklı alanlarda yüksek dozlar kullanılarak tedavi seansları azalır Sağlıklı cilde ışık verilmediğinden bu alanlarda yan etki olmaz__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ DELİ DANA HASTALIĞI ~


İngiltere de ilk olarak 1986 yılında patlak veren ve sığır etinden insanlara da geçebileceği kabul edilen Deli Dana hastalığının başlıca nedeninin hayvancılığın bir sanayi haline geldiği Avrupa da sığırların ot yerine etle beslenmesi olduğu sanılıyor Avrupa ülkelerinde et ve süt hayvanları ucuz ve karlı olduğu gerekçesiyle, giderek artan biçimde, bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle besleniyor Birçok bilim adamı doğal beslenme biçimine aykırı bu diyetin tehlikeli hayvan hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu düşünüyor

BSE

BSE, Bovine Spongioforme Encephalopathie kelimelerinin kısaltılması Türkçesi: Sığırların beyinlerinde süngerimsi biçimde dejeneratif değişiklerin oluşmasıyla belirgin hastalık Hastalığa yakalanan sığırların hareketlerinde anormallik olduğu için, bu hastalığa halk arasında “deli dana” hastalığı denildi

BSE’NİN KÖKENİ

Deli dana hastalığına çok benzeyen ve sadece koyunlarda görülen Scarpie hastalığı, yaklaşık 250 yıldır biliniyor Bu hastalık, diğer hayvan türlerine bulaşabiliyor Scarpie hastalığından ölmüş bir koyun, sığırlar için hazırlanan yemlere katkı maddesi olarak kullanıldığında, hastalık sığırlara bulaşıyor

BSE’NİN SIĞIRLARDAKİ BELİRTİLERİ

Hastalığın ilk belirtileri genellikle bulaşma tarihinden 4-6 yıl sonra görülüyor İlk belirtiler, hayvanın temas sırasında çok korkması, dişlerini gıcırdatması ve saldırgan davranışlar göstermesi Hastalığın ileri safhasında sığırlar, burunlarını ve böğürlerini anormal bir biçimde yalar, kulak hareketleri hızlanır, baş ve kulakların duruşu anormalleşir Hayvanlar çok fazla titrer ve bacaklarını kontrol edemezler Çok kaşındıkları için, genellikle kafa derileri yaralanmıştır Sığırlar, hastalığın son safhasına doğru düşer ve felç olur Hastalığın başladığı tarihten 2-3 ay sonra da ölürler

BSE İNSANA NASIL BULAŞIR?

BSE hastalığının insanlara da bulaştığı biliniyor BSE’nin insanlarda görülen biçimi klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığına çok benziyor Creutzfeldt-Jakob hastalığı ilk kez 1920’li yıllarda iki Alman Nörolog tarafından tarif edilmişti Bu hastalık, insanlarda normalde 60 yaşından sonra görülüyor Klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığının nedenleri hala bilinmiyor Son zamanlarda genç insanlar da Creutzfeldt-Jakob hastalığının belirtilerine çok benzeyen bir hastalık nedeniyle hayatını kaybedince, bilim adamları, BSE’nin insanlara da bulaştigi sonucuna vardilar

CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIGININ BELIRTILERI

Hastaligin ilk belirtileri yorgunluk, uyku bozuklugu ve iştahsizlik Hastalar, dizlerinde agri hisseder ve hareketlerini kontrol etmekte zorlanirlar Ardindan hafiza kaybi başlar Hastaligin son safhasinda istem dişi kas hareketleri hastayi yataga düşürür ve hasta yataginda ölümü bekler Creutzfeldt-Jakob hastaliginin tam teşhisi ancak otopsiyle yapiliyor Otopside, hastanin beyninin süngerimsi bir biçim aldigi görülür

HASTALIGA YAKALANMAMAK IÇIN NELER YAPMALI?

BSE hastaligina en fazla Ingiltere’de yetiştirilen sigirlarda ve orada üretilen yemlerde rastlandigi için, Ingiltere’den ithal edilen koyun ve dana eti alınmamalıdır

Bilim adamları, hastalıklı sığırlardan yapılan süt ürünlerinde ve et suyu tabletleri gibi ürünlerde çok az sayıda virüs bulunduğu için, hastalığın bu ürünlerden bulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde

Beyin, dalak ve omurilik içeren ürünler ise çok tehlikeli Sığır dokuları içeren kozmetik ürünlerinin de tehlikeli olmadığını belirten bilim adamları, her ihtimale karşı bitkisel maddelerden yapılan ürünlerin tercih edilmesini öneriyor

BSE VEYA CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIĞININ TEDAVİSİ

İlaç tedavisi şu an mevcut değil

BSE HASTALIK ZİNCİRİ NASIL KIRILIR?

Scarpie hastalığı nedeniyle ölmüş koyunların, hayvan yemi olarak kullanılmaması gerekiyor

Hastalanan sığırlar hemen kesilmeli ve yakılmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ DEMIR EKSIKLIGI ANEMISI ~


Demir eksikliği anemisi kendi başına bir hastalık değildir, her zaman başka bir hastalığın bir semptomudur Nedenleri arasında Uzun süreli kanamalar; gebelik, emzirme ve gelişme çağı gibi demir gereksiniminin arttığı durumlar; yiyecek emilim bozukluğu, şpru hastalığı gibi demir emilim bozuklukları; besinlerle yeter miktarda demir alınamaması sayılabilir Özellikle üreme çağındaki bayanlarda çok sık rastlanan bir durumdur

Belirtiler

Solukluk, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, halsizlik gibi genel anemi belirtileri yanında dudak köşelerinde çatlaklar, tırnakların kırılması, saçların kırılıp dökülmesi, dil yanmaları, yutma güçlüğü (Plummer-Vinson sendromu), iştahsızlık, kabızlık gibi semptomlar da bulunur

Laboratuar

Hipokrom anemi bulguları olarak Ortalama Eritrosit Hacmi 81 den az, Otralama Eritrosit Hemoglobin 27 den düşük bulunur; eritrosit morfolojisinde mikrositoz, poikilositoz, anülositoz, anizositoz saptanır Serum demir düzeyi normalden düşük bulunur Serum ferritin düzeyinin veya kemik iliğinde sideroblastların azalmış bulunması tanıyı kesinleştirici kriterlerdir; kemik iliğinde demir deposunun yokluğunu ifade ederler Kemik iliği tetkikinde eritrosit yapım hızının arttığı saptanır Serum ferritin düzeyinin azalmış bulunduğu vakalarda kemik iliği incelemesine gerek kalmaz

Tedavi

Demir eksikliğini yaratan sebebin araştırılması:

Demir eksikliği anemisi tanısı konduktan sonra demir eksikliği oluşturan sebebe yönelik inceleme yapılmalıdır Mesela mide tümörü veya diyafragma fıtığı gibi uzun süreli kanama yapan bir neden ortaya çıkarılabildiği takdirde bunun cerrahi yoldan tedavisine çalışılır, aksi halde demir tedavisi yarar sağlamaz

Kan verilmesi: Ağır demir eksikliği anemilerinde tedaviye kan transfüzyonları ile başlanılmasının akut yararı vardır, kemik iliği uyarılmış olur

Demir tedavisi: Uzun süreli demir eksikliği anemilerinde demir tedavisine ağızdan demir ilaçalrıyla başlanmalıdır Saf demir ilaçları tercih edilmelidir Demirli ilaçlar aç karnına veya yemekler arasında alınırsa daha iyi emilir, fakat hastaların çoğu mide yakınmaları nedeniyle tok karnına almayı tercih ederler Ağız yoluyla aşırı dozda demir alınmasının sakıncası yoktur, zira ince barsaklardan demir emilimi vücudun gereksinimi oranında olur ve hemosideroz (fazla demir depolanması) tehlikesi ortaya çıkmaz

Ağızdan günlük demir elementi dozu 100-200 mg dır Preparatları kullanırken her birinin içerdiği demir miktarı göz önünde tutularak dozlama yapılmalıdır

Vitamin C, mineral ve diğer vitaminlerle takviye edilmiş demir preparatlarının saf demir preparatlarına bir üstünlüğü yoktur Demir tedavisine başlamadan önce retikülosit sayımı yapılmalı ve hastanın tedaviye cevabı 7 gün sonraki retikülosit sayımı ile kontrol edilmelidir

Retikülosit krizi denen retikülosit artışı (% 20 nin üzerine çıkması) demir tedavisine cevap alındığını ifade eder Aksi halde demir eksikliği dışında bir başka anemi ihtimali araştırılmalıdır (aplastik anemi?) Demir tedavisine retikülosit kriziyle cevap alındıktan sonra ağızdan demir verilmeye 3 ay kadar ayni dozda devam edilerek vücudun demir depoları doldurulmalıdır Hemoglobin miktarı 10 gün sonra artmağa başlar ve yeterli hemoglobin artışı tedavinin 25 inci gününden sonra sağlanmış olur

Parenteral (iğne şeklinde) demir tedavisi, uzun süreli demir eksikliği anemilerinde pek gerekmez Ancak ince barsaklardan emilim bozukluğu olanlarda veya oral (ağızdan) demir tedavisine tahammül gösteremeyenlerde başvurulabilir Kas içi ve damar içi zerkleri mümkündür Damar içi zerklerinin teknik zararları ve yan etkileri fazla olduğu için pek tutulmamaktadır Kliniklerde kas içi demir zerkleri tercih edilmektedir Jectofer ampullerinin im zerkleri ağrılıdır Ferrum Hausmann ın im zerkleri ise ağrısızdır

Ampulünde 100 mg elemanter demir bulunur Parenteral demir dozajı: Hemoglobini % 1 g artırabilmek için ortalama 200 mg demir elementine gereksinim olduğu hesaplanmıştır Kadınlarda bu miktar 50 mg kadar fazladır Hemoglobin açığı (normal miktar - hastadaki HIb miktarı) 200 ile çarpılır Bulunan rakama depo demiri olarak 1000 mg eklenir ve elde edilen gr kadar parenteral demir, Ferrum Hausmann ampulündeki 100 mg a bölünür Böylece kaç ampul Ferrum Hausmann kullanılacağı hesaplanmış olur Bu şekilde bulunan sınırın aşılması doğru olmaz, zira im yoldan verilen demirin hepsi dolaşıma ulaşacağı için hemosideroz (karaciğer yetmezliği, diyabet) tehlikesi doğar Genellikle parenteral demir tedavisi için 20-30 ampul yeterli olmaktadır

Demir tedavisinin yan etkileri:

Oral kullanımda bulantı, kusma, mide ağrısı, ishal görülebilir Kas içi kullanımda ise zerk yerinde ağrı, iltihaplanma, hafif solunum güçlüğü ve göğüs ağrısı olabilir Damar içi zerklerde ise şok, aşırı kusmalar, terleme, sırt ve göğüs ağrıları olabilmektedir


~ DEPRESYON ~


Herkes zaman zaman bir çökkünlük hissedebilir Ancak haftalarca süren hüzün, umutsuzluk ya da günlük etkinliklere karşı ilgisizlik, daha ciddi bir soruna işaret edebilir Depresyon, özellikle bir kayıp ya da hayal kırıklığı yaşandıktan sonra ortaya çıktığında, normal bir durum olarak kabul edilebilir Depresyon, enfeksiyon gibi başka bir hastalığın semptomu olarak da görülebilmektedir Ancak 2 haftadan uzun sürmesi ve başka belirtilerin de eşlik etmesi durumunda, önemli bir sıkıntı ve işlevsel yetersizlik nedeni olan depresif hastalık olasılığı akla gelmelidir Depresif hastalık, insanların %10-%15 inde, yaşamlarının bir döneminde görülebilmektedir
Yaşlılarda (70 yaşın üzerinde) depresyon semptomlarının, fiziksel kapasiteyi daha fazla azalttığı saptanmıştır Dört yıllık bir süre içinde depresif belirtiler, yürüme hızı ve ayakta dururken birkaç pozisyonda ya da sandalyeden kalkarken dengenin korunması gibi fiziksel performansla ilgili işlevlerde %55 azalmaya yol açtı Fiziksel performanstaki bu azalma, ağır depresyonu olan daha yaşlı erişkinlerde en belirgin düzeydeydi; ancak depresyonu aynı ölçüde ağır olmayan yaşlılarda da depresyonun benzer etkileri olduğu görüldü
Bu hastalığa ait en az 5 tipik belirtinin, en az 2 hafta devam etmesi durumunda, majör depresyon tanısı konulur Ancak bu belirtilerin sadece birkaçının bulunması bile sıkıntıya ve işlev yetersizliğine yol açabilmektedir Sürekli olarak depresyon belirtileri bulunan herkesin, bir hekim tarafından muayene edilmesi gerekir Neyse ki, depresyonda etkili olan birkaç tedavi şekli bulunmaktadır

Depresyon Semptomları:
- Sürekli olarak hüzünlü, kaygılı ya da "boşluk" hissi ile nitelenen duygu durumu
- Cinsel ilişki de dahil olmak üzere çeşitli etkinliklerden zevk almama ya da bunlara ilgi duymama
- Huzursuzluk, çabuk irkilme ve aşırı ağlama
- Suçluluk, değersizlik, çaresizlik, umutsuzluk ve kötümserlik duyguları
- Çok az ya da aşırı uyuma
- İştah ve/ya da kilo kaybı ya da aşırı yeme ve kilo alma
- Enerji azalması, yorgunluk, "yavaşlama" hissi
- Dikkatini toplama, hatırlama ya da karar vermede zorluk
- İntihar düşünceleri ya da girişimler

Tedavi Seçenekleri:
- Psikoterapi : Terapistle görüşmelerin yapıldığı birkaç tedavi yönteminin etkili olduğu görülmüştür Bu tedaviler, ilaç uygulamasıyla birlikte yürütülebilmektedir
- İlaç Tedavisi : Antidepresan ilaçlar, genellikle hastaların üçte ikisinden çoğunda etkili olmaktadır Günümüzde hekimler birkaç tip antidepresan arasında seçim yapabilmektedir
- Elektrokonvülsif Tedavi (EKT) : Özellikle diğer tedavilere yanıt vermeyen, daha ağır depresyonu olan hastalara uygulanır__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ DEPRESYON TEDAVISINDE TERAPI ~


Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı

Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda, terapi maliyetinin kısa dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu, ancak uzun dönemde daha ekonomik olabileceği belirtildi

Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr De Rubeis ve Steven Hollon, depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini gözlediler Hastaların bir kısmına 16 hafta, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulayan araştırmacılar, diğerlerine 16 hafta depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar zaman zaman psikiyatristle görüştürüldü Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar psikiyatrist ile görüştürüldü Bilmeye ve kavramaya yönelik kognitif terapi, hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun, hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak biliniyor

%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ

16 hafta süren araştırma sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi ile ilaç tedavisinin hastalarda yüzde 57 oranında olumlu etki gösterdiği saptandı Depresyon hastalarında ilaç tedavisinin, erken dönemde psikolojik terapiden daha hızlı etki gösterdiğini belirten uzmanlar, 4 aylık denemelerden sonra, psikolojik terapinin, ilaç tedavisi kadar etkili olduğunu belirlediklerini kaydettiler

Araştırmanın sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulanan hastaların yüzde 75’inde hastalığın tekrarlanmadığı gözlenirken, bu oran ilaç tedavisi uygulanan hastalarda yüzde 60 olarak belirlendi Placebo ve psikiyatristle görüşme uygulaması yapılan hastalarda ise hastalığın tekrarlanmama oranı yüzde 19 olarak kaydedildi Araştırmacılar, bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin, ilaç tedavisinden daha uzun etki gösterdiğini savunuyor

UZUN DÖNEMDE DAHA EKONOMİK

16 haftalık ilaç tedavisinin 2590 dolara malolduğu, bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin maliyetinin ise 2250 dolar olduğu bildirildi Uzun dönemde kognitif terapinin daha ucuza mal olduğu kaydedilirken, ilaç tedavisinde hastaların sürekli ilaç kullanmak zorunda kalacakları ve bu durumun tedavi masraflarını yükseltebileceği düşünülüyor

Konu ile ilgili yorum yapan bazı uzmanlar ise ilaç tedavisinin beyindeki kimyasal maddelerin oranını azaltmaya yönelik uygulandığını, bazı ilaçların, beyinde serotonin salgılanması üzerinde etkili olarak karamsarlığı önleyebildiğini kaydediyor Depresyon ilaçları pazarının çok geniş olduğuna dikkat çeken uzmanlar da, ilaç firmalarının depresyon ilaçlarından yılda milyarlarca dolar kazandıklarını belirtiyor

ABD’de 20 milyon kişinin depresyonda olduğu, depresyonun insanları intihara sürükleyebildiği belirtildi


~ DEPRESYONUNUZUN SEBEBI KENDINIZ OLMAYIN ~


Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:

1 Beyaz güneş ışığı eksikliği

2 Şeker ağırlıklı beslenme

3 Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan günlerinin önemli bir kısmını açık havada, gün ışığında çalışarak geçirirdi Köylüler ve işçiler çiftliklerde, inşaatlarda, yol yapımlarında çalışırlardı Tezgâhtarlar, memurlar, iş adamları da uzun uzun yürür ya da ata binerlerdi Kısacası hergün muazzam bir egzersiz içerisindeydiler Yalnızca zenginler eve kapanırdı Zengin ev hanımları depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken, köylü hanımlar dinç, sağlıklı ve üretken konumda idiler Zenginlerin bu durumunu, bakın, şu olay nasıl anlatıyor:

Zengin bir ailenin şoförü, bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya taşır, nereye götürecekse götürür, sonra kucağına alıp eve taşırmış Bu adamın birinin dikkatini çekmiş "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor mu?" diye sormuş Kadın "Elbette yürüyebiliyor, ama çok şükür, öyle bir zorunluluğu yok" diye cevap vermiş

Rafine şeker kullanımına gelince: Köylüler asırlardır, dünyanın dört bir yanında pancardan, kuru üzümden, tatlı meyvelerden doğal şeker elde ediyor, damak tadına uyan değişik tür tatlandırıcılardan faydalanıyorlardı Rafine şeker zenginlerin seçimiydi

Bugün tıp dünyası, şeker ağırlıklı beslenmenin, gut, böbrek hastalıkları, şeker hastalığı ve hipoglisemin (kan şekerinin düşmesiyle oluşan karbonhidrat metabolizması bozukluğu) gibi hastalıkların önemli bir sebebi olduğunu bildiriyor

Zenginler eskiden eti öğün için temel besin olarak görüyorlardı Ete parası yetmeyen ve zenginlerin topraklarında avlanmaları yasak olan köylüler ise balık, sebze ve meyvelerle besleniyorlardı Sonuçta sağlığı korumak için çok yönlü beslenmenin uzağına düşen zenginler, tek boyutlu beslenme tarzıyla, guatr başta olmak üzere, çeşitli metabolizma hastalıklarına kolayca yenik düştüler

Üçüncü depresyon kaynağı son yıllarda ortaya çıktı Artık toplumun her kesimindeki insanlar toplumdan ve sosyal ilişkilerinden kopar hale geliyorlar Kalabalıklar arasında bir tür yalnızlık yaşıyorlar

Yaşlılar arasında yapılan incelemelerde, emekli olduktan sonra pasif bir hayatın içine düşenlerin işten ayrılmalarının üçüncü senesine ulaşmadan hayata veda ettikleri kaydediliyor İşlerinden nefret etseler, emekliliklerini iple çekseler ve pasif hayatı özleseler de aslında çalışma hayatı onların vazgeçemeyecekleri birşey

Problem ortada Peki çözüm ne?

Yaşam tarzımızı değiştirmek

Cep telefonu çalınca açan kişinin tansiyonunun bir derece yükselmesi, iş hayatının baskıları bizi ilâç kullanmaya yöneltiyor Kullandığımız bu ilâçlar ise kimyasal madde özelliği taşıyor

Kendimizi mi kandırıyoruz? Kitleler halinde dünyanın parasını vererek sağlık kulüplerinde oksijenden mahrum "adale sporu" yapıyoruz, gün ışığında koşmak dururken

Binaları yüksek yaparken havalanmayı ihmal ediyor, "air condition" kullanıyor ve mikrop, polen ve allerjen maddeleri solumaya başlıyoruz

Kimyasal işlem gören yiyeceklere bayılıyoruz

Mahalle pazarı yerine ithal besinlere yöneliyoruz

İçme suyumuz başlı başına bir mesele

Her zaman pişirmeye , kızartmaya, doğal yiyeceklerin doğallığını bozmaya çalışıyoruz

Canımız sıkılınca doktorumuz bize bir mutluluk hapı yazıyor Bu bir müddet kendimizi iyi hissettiriyor, ama içme suyumuzu, oturma şeklimizi, uykumuzu, siyah ekmeğimizi, iş ortamımızı, güneşimizi nereye kadar ihmal edeceğiz?

Depresyonumuzun sebebi kendimiz olmamalı

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ DIABETES INSIPIDUS (SEKERSIZ DIYABET) ~


İsim ve belirtilerdeki benzerliğe rağmen bu rahatsızlık şeker hastalığı ile karıştırılmamalıdır İnsülin (hücrelere enerji temin etmek için vücudun glikozu kullanmasını ve korumasını temin eden hormon) yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan şeker hastalığının (diabetes melitus) aksine, şekersiz diyabet (diabetes insipidus) antidiüretik hormon (ADH) yetersizliği nedeniyle ortaya çıkar Bu hormon hipofiz bezinin arka lobu tarafından salgılanırEğer antidiüretik hormon yetersizliği varsa, vücutta su dengesini kontrol olayı kaybolur Uygun sıvı seviyesini korumak için gerekli olan suyu yeniden emmenin yerine, böbrekler suyu dışarı atar

Belirtiler

- Aşırı susama

- idrar miktarının artışı

- Su kaybı, fiziki çöküntü ve düşük tansiyon koma halini ortaya çıkarabilir

Şekersiz diyabet hastalığı olanların yaklaşık yarısında rahatsızlığın nedeni bilinmez Ancak belirtilerin ortaya çıkmasından birkaç yıl sonra bir hipofiz tümörü açıkça görülebilir Kafada herhangi bir yaralanma veya hipofiz tümörleri için herhangi bir yaralanma veya hipofiz tümörleri için herhangi bir ameliyat nedeni ile hipofiz bezlerinde ortaya çıkan zararlar tanımlanabilen nedenler arasındadır

Teşhis

En önemli bulgu idrar artışıdır 24 saatte 5 ila 20 litre idrar çıkarılabilir Gece ve gündüz her yarım saatte bir idrara çıkılır İdrardaki bu artış aşırı su kaybına yol açar, sonuçta deri kuruluğu ve aşırı susama hissi ortaya çıkar

Eğer doktorunuz şekersiz diyabetten kuşkulanıyorsa susuzluk testi yapacaktır Bu testte şahıs birkaç saat susuz bırakılır Bu süre içersinde çıkardığı idrar ölçülür Bu testte, antidiüretik hormonu normal düzeyde olan birinde idrar miktarı azalırken, şekersiz diyabeti olan-da ise idrar miktarı azalmaz Doktorunuz ayrıca su ve tuz dengesini saptamak için kan testleri yapacaktır

Şekersiz diyabet hormon takviyesi ile etkili bir şekilde tedavi edilebilir Belirlenen nedenin (bir tümör veya hastalık) sorunları ortaya çıkardığı durumlar dışında, şekersiz diyabet hastalığı olan bir kişinin normal bir yaşam sürmesi beklenir

Tıbbi Tedavi

Bir burun spreyi şeklinde veya sentetik bir hormonun enjekte edilmesi ile antidiüretik hormon verilecektir Bu hormon tedavisi genellikle yaşam boyunca sürer Ancak bilinen nedenin baştaki bir yaralanma veya herhangi bir ameliyat olduğu durumlarda bir kaç ay ile bir yıl arasında değişen bir süre içerisinde bez normal fonksiyonunu yeniden kazanır hale gelebilir Bu durumda ilaç tedavisi kesilmelidir

Thiazid grubundan diüretik bir ilaç da önerilebilir Diüretiklerin aslında idrar miktarını artırmak için kullanıldığı gerçeğinin yanı sıra, thiazidler bazı kişilerde şekersiz diyabetin tedavisinde etkilidir

Cerrahi Tedavi

Neden hipofız bezindeki bir tümör ise ameliyat veya radyasyon terapisi uygun olabilir

Beslenme

Bazı durumlarda sodyumun kısıtlanmasına yardımcı olduğundan, yemeklerde tuz miktarının sınırlandırılması tavsiye edilebilir


~ DIFTERI (KUS PALAZI) ~


Difterinin nedeni olan Corynebacterium diphtheriae bakterisi oldukça tehlikeli bir zehir salgılar Bakterinin salgıladığı bu zehir kalpte ve sinir sisteminde oldukça ciddi bozukluklara yol açar Mikrobun kaynağı hastalar ve bakteriyi taşıyan kişilerdir Genellikle damlacık yoluyla bulaşır Çok ender vakalarda doğrudan temasla geçer Vücudun hemen kabul ettiği bir hastalık değildir Bebeklerde çok ender olarak rastlanır Çocuklarda 2-6 yaş arası çok sık görülür Yaş ilerledikçe hastalığa yakalanma olasılığı giderek zayıflar

Oluştuğu yerlere göre difterinin aşağıdaki çeşitleri vardır:

Burun difterisi

Difterinin bebeklerde en çok görülen şeklidir Bazen çok az ateş yapar Solunum güçleşir En belirgin işareti burun akıntısının iltihaplı ve kanlı olmasıdır Burun difterisi çoğu zaman fark edilmez ve ağır hastalık olması nedeniyle tehlikelidir

Ağız ve boğaz difterisi

En sık görülen difteri şeklidir (yüzde 50) Boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü ile başlar Bademciklerin üstü ve küçükdil boğazın arka duvarına (ağır seyreden vakalarda ağız dokusuna) kadar uzanan beyazımsı gri renkli lekelerle kaplanır Lekeler, tahta bir spatula ile kazındığında kanama olmaz Boyun lenf bezlerinde şişme görülür

Gırtlak difterisi

Kimi zaman kendiliğinden kimi zaman da boğaz difterisinden yayılarak oluşur Çocuklarda 1-4 yaş arası çok sık görülür Yavaş yavaş sıcak basması, kuru ve boğucu öksürük ve solunum güçlüğü ile başlar Bu belirtiler birkaç gün içinde şiddetlenir Belirtilerin nedeni gırtlak zarındaki şişliklerin difteri pasına dönüşmesidir Eğer gerekli müdahale yapılmazsa solunum yollarında hayati tehlike oluşturabilen sıkışmalar olabilir Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alınırken ıslığa benzer bir ses duyulur Boğaz kasları gerilir Göğüs kafesi ve karın boşluğu zorlanır Çocuklarda morarma olur Yüz soluk, nabız zayıf, kalp atışları hızlıdır Boğulma krizleri ölümle sonuçlanabilir

Göz difterisi

Gözün bağdokusu üzerinde oluşur Göz şişer ve beyazımsı gri renkli bir tabakayla kaplanır Bazı durumlarda göz açılamayacak kadar şişer, gözden kanla karışık iltihap akar Saydam tabakanın zedelenmesi sonuçta kör olma olasılığı vardır

Deri ve yara difterisi: Oldukça tehlikelidir ve belirli bir yara tabakası oluşturarak kendini belli eder

Göbek difterisi : Yara difterisinin göbekte görülen şeklidir

Ortakulak difterisi : Çok ender olarak görülür

Kuluçka devresi: 1-7 gün

Belirtileri

Hastalık ateşle başlar Baş ağrısı, kusma, çocuklarda karın ağrısı olur Belirtileri bakterilerin yerleştiği bölgeye göre değişiklik gösterir

Seyri

Çok hafif geçen durumlarda hasta olan kişiyi fazla sarsmaz ve ateş aşırı derecede yükselmez (38,5 dereceye kadar) Çok belirgin olmayan yutkunma güçlüğü görülür Kimi zaman, difterinin belirgin özelliği olan iltihaplı tabaka bile olmaz Bu takdirde hastalığın hızla yayılma olasılığı vardır, çünkü hastalık teşhis edilemediği için hastanın ayrılması söz konusu olmamıştır

Hastalık sürekli ilerleme gösteriyorsa boğaz, burun ya da gırtlak difterisi vb gibi difteriler ortaya çıkabilir Hastalık seyrinin çok ağır geçtiği durumlarda kuvvetli zehir etkileri görülür Çok yüksek ateş, nabız düzensizliği, huzursuzluk, sürekli kusma, burun ve deride ufak tefek kanamalar, boğazda şişme gibi ağır yan etkiler ortaya çıkar

Difteri bakterilerinin salgıladığı zehir kana geçerse kalp, kan dolaşımı ve sinir sistemlerinde bozukluklar baş gösterir Sonunda kan zehirlenmesinden kaçınılamaz

Hastalığın seyri sırasında en belirgin işaretler şunlardır:

Aşırı solukluk, kusma, nabız atışlarının düzensizliği, soğukluk duygusu, ısı ve tansiyon düşmesi, 2 ya da 3 hafta içinde kalp kaslarındaki iltihaplanma sonucu ani ölüm İyileşme sırasında bile kalp kaslarının iltihabı sonucu ölüm görülebilir Diğer bulaşıcı hastalıklara oranla kalp daha çok etkilenir 2 ve 4 haftalar arasında görülen felçler, sinir sisteminin de hastalıktan ötürü etkilendiğine işarettir Hastalık nedeniyle oluşan felçler hastayı ve ailesini korkutursa da, hastalık teşhisinde yardımcıdır ve çoğu kez birkaç ay sonra felç durumu ortadan kalkar

Tedavi

En iyi ilaç l894te bulunan difteri serumudur Difteri serumu, kanda serbestçe dolaşan zehirli maddeleri yakalar, ama kalp kasları ya da sinir sistemine yerleşmiş olan zehirli maddelere ulaşamaz ve hastalığa neden olan bakterileri öldüremez Bu nedenle difteri serumu mümkün olduğu kadar erken verilmelidir Serumla birlikte penisilin de verilmelidir Penisilin yalnızca difteri bakterilerini yok eder, zehirleri etkileyemez Kan dolaşımının sürekli kontrol altında tutulması çok önemlidir Kalp üzerindeki yan etkisi dikkate alınarak hastanın 8-14 gün süreyle yatakta tutulması gerekir Difterinin her çeşidinde ve kalpteki yan etkilerinde hastanın mutlaka bir hastane tedavisi altına alınması zorunludur

Korunma

Burun ve gırtlak salgılarının bakteriyolojik laboratuvar araştırmasında sonuç negatif alındığında hastalık bulaşıcı niteliğini kaybetmiş demektir Çocuklara difteri aşısı yapılmalıdır Hastalığın bulaşmasını önlemek amacıyla hastanın mutlaka ayrılması gerekir Beklenir bir difteri olasılığına karşı çocuklara serum verilebilir

Difteri aşısı dört haftalık aralarla yapılır İlk aşı, bir yaşına kadar yapılmalı, 2 ve 6 yaşlarında tekrarlanmalıdır Difteri aşısı tetanos aşısı ile birlikte de yapılabilir Hastanın evde tedavi edilmesi halinde, hastaya bakan kişinin hastanın yanına girerken bir maske takması ve oksijen peroksitli suyla gargara yapması gerekli önlemler arasında sayılabilir

Difteride penisilin, eritrosin ve streptomisin kullanılır Ağır vakalarda kortikosteroidler kullanılabilir__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ DIS KULAK ILTIHABI (EXTERNAL OTIT) ~


Yüzücü Kulağı diye de bilinir Yüzücü kulağı (External otitis) dış kulak kanalının ısrarlı biçimde tahriş olması ve iltihaplanması halidir Ayrıca bir enfeksiyon da bulunabilir Kanalda cildin kat kat soyulması (egzama) gelişebilir Egzamayı kaşırken cilt çatlar ve kulak kanalını bakteri ve mantar istila eder Kirli suda yüzmek bu hastalığı kapmanın yollarından biridir Kulak salgısı kanaldan temizlenmeye kalkışıldığında, cilt tahriş olur, kaşınır veya yırtılır Bu da o kişinin en gözde "aletiyle" (toka vs) kulağını daha fazla karıştırmasına sebep olur Bir risk daha da vardır 0 da kulak zarını delme olasılığıdır Saç spreyleri ve saç boyaları da kulak kanalını tahriş edebilir Dış otit yüzücü kulağı bazen mantardan kaynaklanır Aspergillus niger en sık görülen mantardır Belirtileri, urukkulosisle aynıdır furunkulosis tekrar tekrar çıbanlar çıkması halidir ve kulak kanalındaki bir tüy kesesinin mikrop kapmasıyla başlar Bu rahatsızlık sık sık tekrar eder Dış otit (yüzücü kulağı) genç yetişkinlerde görülür

Belirtileri

- Dış kulak kanalının kaşınması

- Kulak ağrısı

- Kulakta sarı veya yeşil sarı kötü kokulu cerahat oluşması

- Başın hareketiyle kulakta ağrı duyulması

- Duyma kaybı

Teşhis

Eğer kulağınızda kaşınma,kulağınızın içinde pullanma ya da kulak kanalınızda ağrı varsa, bunlar dış kulak yolu iltihabının göstergesi olabilir Çoğu kez kulaktan dışarı doğru sarımsı ya da sarımsı yeşil bir akıntı olur ve bazen bu akıntıdan sonra ağrı hafifler Eğer iltihap ya da dokudaki şişme kulak kanalını tıkarsa duyma-da bir azalma olabilir

Doktorlar otoskop denen bir aletle kulak kanalına bakarak dış kulak yolu iltihabı tanısını koyarlar Eğer iltihap varsa örnek alınarak laboratuvara gönderilebilir

Çoğu dış kulak yolu enfeksiyonu rahatsızlık duygusu yaratsa da, uygun tedavi edildiklerinde genellikle tehlikeli değildirler Bu enfeksiyon,özellikle şeker hastalarında tedavi edilmezse çevre kemiklere ve kıkırdaklara yayılarak hasar verebilir

Tedavi

Eğer yüzücü kulağı rahatsızlığınız olduğundan şüphelenirseniz, doktora gitmeden önce sancıyı geçirecek bazı şeyler yapabilirsiniz Kulağınızın üzerine ılık (sıcak değil) bir ufak yastık koymak faydalı olur Aspirin veya başka bir ağrı kesici de sancıyı azaltır

Teşhisten sonra doktorunuzun kulak kanalını bir emme aletiyle veya pamuklu çubukla temizlemesi beklenir Bu tahrişin ve sancının geçmesini sağlayabilir Doktor daha sonra çeşitli tedavi metodlarından birini önerebilir Ekseriyetle kortikosteroidli (kaşıntıyı durdurmak ve iltihabı azaltmak için) bir kulak damlası ve bir antibiyotik (enfeksiyon kontrol etmek için) verilir Bazen ağızdan alınan haplar da kullanılabilir Şiddetli ağrı olduğundan ağrı kesici tavsiye edilir İyileşme sırasında kulağa su kaçmamasına dikkat edilmelidir

3 veya 4 gün sonra eğer gözle görülür bir iyileşme olmazsa, doktorunuz ağızdan alınmak üzere antibiyotik verebilir Enfeksiyona neden olan organizma laboratuvar testleriyle belirlenmişse, özellikle onu etkileyecek antibiyotik seçilir Dış kulak iltihabı (yüzücü kulağı) mantardan kaynaklanıyorsa sülfanilamid tozu serpilerek urunkolisisden kaynaklanıyorsa, ağızdan alınan veya kulak damlası şeklinde verilen antibiyotikle tedavi edilir Özellikle neden mantar olduğunda bu durum birçok defa tekrar edebilir

Önlenmesi

Dış otit ekseriyetle önlenebilir Pis suda yüzmeyin Banyodan ve yüzmeden sonra kulaklarınızı kurutun Kulak kanalının rutubetli olması enfeksiyon kapmasını kolaylaştırır Saçınızı boyarken veya saç spreyi kullanırken kulak deliklerinizi kuzu yününden ufak toplarla kulağınızı kapayın Bunlar suyu geçirmez


~ DISKI TUTAMAMA ~


Abdest tutamama hali bağırsak hareketlerini kontrol edebilme yeteneğinin kaybolmasıdır Bu bozukluk yetişkin bir kimsede görülürse problem bu durumu yaratan şartlardan kaynaklanır Çocuklarda görülen benzer durum için (Encopresis) kontrol edememe halini doğurabilecek, sebebi tespit edebilmek ıçın doktorunuz size sorular soracaktır

Sorular hapşırmakla, öksürmekle ilgili olabilir, ayrıca bu hal geceleri mi oluyor ve başka ilgili belirtiler var mı? Doktor bunları da öğrenmek isteyebilir Ancak sfinkterinizi (kas) muayene ederek bu bölgedeki adalelerin sağlam olup olmadığını belirleyecektir Doktorunuz ayrıca özel incelemeler de isteyebilir Elektromiografi veya rektal ve anal bölgedeki çeşitli baskıları belirlemek için özel aletlerin kullanılması bu incelemeler içine girer Dışkıyı tutamamak, rektumdaki, anüsdeki veya preanal bölgedeki apsenin veya iltihabın arkasından ortaya çıkabilir Bu bölgede yapılan bir ameliyatın neticesi olabilir Doğum sırasında olabilecek bir yara olaya yol açabilir Özellikle eğer anal sfinkter iyiyse bu hal sinir sistemindeki bir rahatsızlıktan bilhassa omuriliği etkileyen bir bozukluktan sonra meydana gelebilir

Abdest tutamamak genelde yaşlılarda görülür İleri yaşlarda küçük ve büyük abdest kontrol eden kaslar ve bağlar zayıftır ve fiziki rahatsızlardan daha çabuk etkilenirler Tutma kabiliyetinin kaybı yaşlılığın şartı değildir Ayrıca yaşlılarda dışkıların birikip sıkışması da daha sık görülür Genelde kabız kimselerde olur Fakat sıkışan dışkı bağırsağı tamamen tıkamaz ve dışkının sıvı halindeki bölümü geçer ve kontrol edememe halini doğurur

Yetişkinler arasında özellikle eğer anal sfinkter iyi durumdaysa bu problemi halletmek için bağırsakları terbiye etme programına başlanabilir Bazen hacim genişletici (kronik kabız) de buna dahildir Doktorunuz tuvalete çıkmak için her gün belli bir süre tuvalette oturmanızı tavsiye edebilir

Bu günün kalan zamanında kontrolü sağlamanızı temin edebilir Su içmeniz ve taze meyve sebze yemeniz de tavsiye edilecektir Bu bazen daha normal dışkı yapmanızı ve daha seyrek dışarı çıkmanızı sağlar

Bazı zaman özellikle eğer sfinkter zedelenmiş ise doktorunuz bir cerrahi müdahale tavsiye edebilir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.