Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
birlikte, türk, ülküsükavramlarıyla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



IŞIK

Korku ve şaşkınlık içinde yaşayan ilk insanın biricik dostu ışıktı Çünkü onun sayesinde yiyeceğini bulabiliyor, onun yardımıyla düşmanlarından kurtuluyordu Işıksızlık onun için korkunç bir şeydi İnsan muhayyilesinin bulup yarattığı, nesilden nesile geçirerek günümüze kadar ulaştırdığı ne kadar fena, yabanî, tehlikeli şey varsa hepsi karanlıktan doğmuştu

Eski büyük dinlerin bazılarında kâinat, ışık ve karanlık diye iki büyük parçaya ayrılıyor, iyi ve güzel olan her şey ışıktan doğuyor, iyilik yapan ve insanları yaratan Tanrı da ışık Tanrısı sayılıyordu

Ayın ve yıldızların yüzyıllardan beri her milletin şiirinde yer almasına sebep, karanlık geceleri aydınlatmaları idi

Dünyanın en büyük şâirlerinden biri olan Goethe, ölürken, "biraz ışık, biraz ışık" diye yalvarmıştı

Hâkim, fâtih ve teşkilâtçı oldukları kadar şâir ve sanatçı da olan Türkler; buzlu bozkırların fecri yeleriyle sıcak çöllerin serabını görüp bilen Türkler, ışığa başka milletlerden daha az değer biçemezlerdi Işık, bu seçkin soyun dilinde de işlendi ve maddî anlamını aşarak manevî bir mânâya da kuvvet verdi: "Aydınlanmak", "ışıklanmak", "nurlanmak" şimdi fazla olarak kalbin ve fikrin gelişmesini, büyümesini, olgunlaşmasını da anlatan kelimeler olarak Türkçede yer aldı

Işığın Türklerdeki en güzel ve manâlı hâli destanlara aksetmiştir Gökten inen ilâhi bir ışık vardır ki, indiği yere, Tanrı'nın Türk soyuna vergisi olan olağanüstü bir tesir yapar, ışığın tesiriyle doğan çocuk veya onun nesli millî bir kahraman olarak Türkleri, zafer ve şeref ufuklarının birinden ötekine doğru doludizgin koşturup tarihe şanlı sayfalar yazar Türk destanlarındaki "kurt" ve "ışık" Tanrı'nın Türkleri yükseltmek için gönderdiği vâsıtalardır

Bugün yine gökten inecek bir ışığa ihtiyacımız var Ancak üçte biri bağımsız olan 65–70 milyonluk büyük Türk milleti, tarihin hiçbir çağında bugünkü kadar, böyle bir ışığa muhtaç olmamıştı

Yoksulluk ve hastalıkla, düşmanların kıyıcılığı ile yabancıların iftirası ve sinsiliği ile millî şuurun kaybolması ve millî kültürün, o kültürü korumaya memur edilenler tarafından kasti olarak baltalanması ile tehlikeler içinde kalan Türk milleti, ilâhi ışığa hiçbir zaman bu kadar muhtaç olmamıştı

Artık destan çağı geçmiş Artık gökten mucizeli ışık inmez Bugünün mucizeli ışığını gökten değil, kitap ve dergilerin satırlarından beklemek lâzımdır Bunu biliyoruz Yine biliyoruz ki, birçok kitap ve dergilerin satırları mucizeli ışığı değil, felâketli ve kızıl tutsaklığı getirmek için yazılıyor

Şimdilik şu kadarını söylüyoruz:

Bizim yeni "Altın Işığımız" ancak felaket ve tutsaklık hazırlayan bu yazılar, millî şuurun selinde boğulduğu zaman inmiş olacaktır

(Altın Işık, 1 sayı, 15 Ocak 1947)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



BÜYÜK ADAM

Millete ve vatan bağlılık bakımından birkaç türlü vatandaş vardır Bunların başında kahramanlar gelir Hiçbir karşılık beklemeden kendisini her zaman millet ve vatan uğrunda harcayabilenler, kahraman vatandaşlardır Bu birinci sınıfın sayısı oldukça azdır

İkinci sınıfı iyi vatandaşlar teşkil eder Bunlar tek başlarına ve her zaman kendilerini -kendi istekleriyle- feda edemeseler bile, iyi bir ad bırakmak bahasına kendilerini feda edebilen kimselerdir Kutlu görevler için, ülküler için kendilerini harcayan bu iyi vatandaşlar, yanlarında kendilerine benzeyenleri gördükçe cesaretlenir ve birinci sınıfa yaklaşırlar

Üçüncü sınıf, kendilerin feda edebilecek yaratılışta olmamakla beraber, başka her hususta fedâkârlığa katlanabilen, hattâ kendisini feda etmek gerektiği zaman, bu fedâkârlığa hiçbir istek duymadığı halde katlanan, yâni kaçmayı düşünmeyen vatandaşlardır

Dördüncü sınıf, vatan ve millet için ancak başka bir kazanç karşılığında fedâkârlık yapabilen, fakat hiçbir zaman kan fedâkârlığına girişemeyen ve kan fedâkârlığından kaçınmak için her çareye başvuran, her hileyi yapan kötü bir sınıftır

Bir de hâinler vardır ki, onlardan bahsetmeyi lüzumsuz buluyorum Hafızaları biraz yormakla, bunun birçok örneğini başrolü oynayan büyük adamlar, ancak ilk iki sınıftan çıkmıştır

Gerçekten büyük adam olanı ayırmak pek de kolay bir iş değildir Çünkü şahsiyetleri tarafsız olarak incelemeye engel çok şeyler vardır Bu engellerin başında propaganda gelir Propaganda kötüye kullanıldığı zaman o kadar fena şeydir ki, bazan büyük adamları değersiz kimseler olarak gösterdiği gibi, bazan da alelade kişileri büyük adam diye tanıtabilir Hele, tek taraflı propaganda nice gerçekleri ortadan silmektedir Bereket versin ki, bir propaganda, asıl gerçekleri hiçbir zaman sonuna kadar gizleyemiyor Doğru olan şey er geç ortaya çıkıyor

Meselâ, Osmanlı sadrazamlarından Gedik Ahmed Paşa, büyük fetihler yapmış büyük bir vezir gibi gösterilir Bu yanlış telakki iyice yerleşmiş, hatta şâir Yahya Kemal "Gedik Ahmed Paşaya Gazel" diye güzel bir şiir bile yazmıştır Fakat gerçek hiç de böyle değildir Gedik Ahmed'in fetihleri diye gösterilen şeyler, muhteşem ve yenilmez Osmanlı ordusu ile bazan savaşsız, bazan kısa bir savaşla elde edilmiş ve küçücük devletlere karşı kazanılmış ucuz başarılardır

Değersiz Gedik Ahmed, haksız yere böyle şişirildiği gibi, II Abdülhamit de haksız yere küçültülmüş, müstebit, zâlim, hattâ hâin gibi gösterilmiştir Bu da İttihatçıların propagandası sonucudur Halbuki son zamanlarda yapılan bazı ciddî ve ilmî yayınlar, Sultan Abdülhamit, lehinedir Henüz şahsiyetinin değerini tam mânâsı ile bize bildirecek bir kitap yazılmamış olmakla beraber, şimdiden şu gerçeği kabul edebiliriz ki, ittihatçılık dokuz on yılda mahvettikleri imparatorluğu 33 yıl dağıtmadan tutabilmiş olmakla, Abdülhamit büyük bir iktidar sahibi olduğunu göstermiş ve aleyhindeki yayınların haksız olduğunu ispat etmiştir Hele kanlı oyunlara asla girmemesi de, kıyıcı olduğu hakkındaki iddiaları çürütecek bir delildir Bundan başka, mevkiinin sorumluluğunu iyi kavramış bir kimse idi İstanbul'a yürüyen ve içinde düzenli kuvvetlerden çok Rumeli'nin türlü soylara mensup başıbozuk döküntüleri bulunan Hareket Ordusu'nu dağıtmak, Abdülhamit’in elinde idi Fakat saltanatını korumak için bile olsa, buna yanaşmadı Paşaları, çok kuvvetli muhafız kıtalarını Hareket Ordusu üzerine yürütmek için izin istemişler, fakat o, halîfe olmak dolayısıyla Müslüman'ın Müslüman'ı kırdıramayacağını söyleyerek bunu reddetmişti

Gedik Ahmet ile II Abdülhamit örnekleri, tarihin birçok ünlüleri üzerinde uygulanınca malum telakkilerden başka türlü sonuçlar alınacağı muhakkaktır Bundan başka tarihteki şahıslardan hangisinin büyük olduğunu araştırırken zaman, çevre ve imkan şartlarım asla gözden kaçırmamak gerekir Yavuz Sultan Selim, acaba, Balkan Savaşı'nda pâdişâh olsaydı ne yapabilirdi? Belki hiçbir şey yapamaz, belki pek az şey yapardı Fakat davranışları ve uğraşmaları ile büyük adam olduğunu her hâlde ispat ederdi Bundan dolayıdır ki, büyüklüğü, başarı derecesiyle ölçemeyiz Başarı, zamanın, yerin, çevrenin, daha önce o şartlan hazırlayanların, biraz da tesadüf ve talihin işidir

Osmanlı pâdişâhlarından Genç Osman, hemen hemen hiçbir şey yapamamıştır Bununla beraber pek büyük bir şahsiyettir Çok önemli planları vardı Şehit edilmeseydi, bugünkü Türkiye'nin manzarası bambaşka olacaktı

O halde, hangi şahsiyetlere büyük adam demeli? Bunun esasları şunlardır:

- Büyük adam, her şeyden önce iyi niyet sahibi adamdır İcraatındaki amiller, toplumun yükselmesidir Kendisinin bir çıkar kaygısı yoktur

- Büyük adam, her devirde erdem ve meziyet diye tanınan vasıfların birçoğuna sahip olan adamdır

- Büyük adam, özel hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır Birtakım meziyetleri olan reziller, hiçbir zaman büyük adam değildir

- Mevkii için milleti feda eden değil, aksine, gerektiği zaman millet uğrunda mevkiini, hattâ hayatını verebilen adam büyük adamdır

- Gerçekleri görebilen, acı gerçeklere cesaretle bakabilen, haksızlık bilmeyen adam büyük adamdır

- Sözü ile işi arasında zıtlıklar bulunmayan, yalan ve hileden payı bulunmayan adam büyük adamdır

- Büyüklüğün şartlarından biri de zekadır Ahmaklardan büyük adam çıktığını tarih kaydetmemiştir

- Adam seçmesini, her işin ehlini bul m asım bilen adam büyük adamdır

9 -Büyük adam olmak için ailevî şartlar da vardır Her aileden büyük adam yetişmez Soysuzlaşmış, çürümüş, morfinman veya alkolik aileler den büyük adam çıkmaz

10 - Büyük adam, şeref hususunda çok titizdir Verdiği sözden asla dönmez Bu hususta, Hindenburg misâli çok manâlıdır Mareşal Von Hindenburg, Almanya cumhurbaşkanlığına seçileceği zaman, o aralık Hollanda'da sürgün hayatı yaşayan Kayzer Wilhelm'den müsaade almış, subay çıkarken imparatora sâdık kalacağına dâir ettiği yeminle cumhurbaşkanı olmak arasında ahlâkî bir tezat görerek onun fikrini sormuştur Hindenburg, Kayzer Wilhelm'in, üzerinden yemin şartını kaldırması üzerine cumhurbaşkanlığını kabul etmiştir Sözüne bu kadar sâdık olan adam, elbette büyük adamdır

11 - Büyük adam, sorumluluktan kaçmaz Balkan Savaşı'nda Edirne'yi savunan merhum Şükrü Paşa, kahramanca dövüşüp de tutsak düştükten sonra, adı bütün dünyayı tuttuğu hâlde, kendisini yine sorumlu saymış, esirlikten döndüğü zaman kendisinin "divân-ı harp"e verilmesini istemiştir Şükrü Paşa da bunun için büyüktür

Sözün kısası, büyük adam pek seyrek yetişir Bir millet için büyük adam yetiştirmek ne kadar büyük bir mutluluksa, yetiştirememek de o kadar büyük bir felâkettir Bundan daha büyük ve korkunç olan felâket ise, alelade adamları büyük sanacak kadar gafilleşmektir

(Özdeyiş, 6 sayı, Mart 1947)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



TÜRKÇÜLÜĞÜN ÖNEMLİ MESELELERİ

Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet hâlinde birleşerek, her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür

Bunun değişmeyen iki unsuru vardır: Soyculuk, Turancılık

Soyculuk, ilk önce bir millî savunma vasıtasıdır Türkeli'ndeki azınlıkların, kendi aralarında gizlice yürüttükleri, soy şuuruna karşı bir korunma tedbiridir Türkiye'deki Selanik dönmeleri, Türkleşmemek için yüzyıllardır gizli tedbirler alırlarken, hiçbir kültürü ve geçmişi olmayan birtakım küçük millet ve cemaatler Soyadı Kanunu'nun kesinliğine rağmen, kendi soyadlarını dahi saklayıp soyculuk yaparken, Yahudiler, İsrail’in gerçek vatanları olduğunu türlü şekillerde ispat ederken, Türkler de hiç şüphesiz devletin gerçek sahibi olarak bazı tedbirler almakta haklıdırlar

Soyculuk, aynı zamanda bir sağlık koruma meselesidir Karışmak, dâima, üstün olanın aleyhine olduğundan büyük meziyetler sahibi Türklerin, bu meziyetlerden yoksun soylarla karışmaları hâlinde ortaya çıkan melezlerde Türk'ün bazı büyük meziyetleri kaybolmakta, onların yerini diğer soyların iptidaî vasıflarından bazıları tutmaktadır Birer müspet ilim olan antropoloji ve rasyolojinin ortaya koyduğu bu gerçeklerden, siyâsî düşüncelerle vazgeçemeyiz Bilim ve gerçek, siyâsetin oyuncağı olamaz

Soyculuk, en nihayet, bir tarihî şuur meselesidir En eski Türk devletlerinden başlayarak, kısa ömürlü cumhuriyet devrinin sonuna kadar gördüğümüz binlerce örnek, devlette önemli mevkilere getirilen yabancıların ihanetlerini göstermektedir

Türkçülere soyculuğu değişmez bir prensip olarak kabul ettiren işte budur Ancak, bu soyculuk, soyculuğun ne olduğunu bilmeyen veya bilmemezlikten gelenlerin ileriye sürdüğü gibi, insanları ölçüden ve laboratuvar muayenelerinden geçirerek hangi milliyete mensup olduklarım tâyin anlamına gelmez Hemen hemen her soy, başka soylarla karışmıştır Bundan bir şey çıkmaz Çünkü tabiat bir süre sonra melezliği temizler Fakat bir soy durmadan başka soylarla karışmakta devam ederse, bir zaman sonra, bir daha düzelmemek üzere bozulur

Soyculuk tehlikelidir diye bağıranlar, dünyadan haberi olmayan zavallılardır Dünyanın her yerinde, hattâ soyculuk düşmanlığını bizdeki gafillere aşılayan İngiltere ve Amerika'da bile mükemmel birer soyculuk vardır Amerikalılarla İngilizlerin soyculuk düşmanı gözükmeleri, İkinci Dünya Savaş'ında Almanların yaptığı ırkçılık dolayısıyladır Almanlar, kendi soylarının üstün olduğunu iddia edip, bazı haklı yayınlar Amerikalılarla İngilizlerin karışma yüzünden düştükleri güçsüzlüğü gösterince, Anglosaksonlar, siyâsî rekabet ve kıskançlık sebebinden soyculuğa düşman kesilmişlerdir Fakat onların düşman olduğu soyculuk, resmî ve açık Alman ırkçılığı olup, gizli ve Örfî Anglosakson ırkçılığı değildir

Kunlar ve Gök Türkler çağında saraylarımıza giren Çin prenseslerinin ihanetleri, artık bugün herkesin bildiği bilgiler hâline gelmiştir Osmanlılar devrinde, Kânûnî Sultan Süleyman gibi büyük bir pâdişâhı küçük düşüren hareketler, İslav asıllı Hürrem Sultan yüzündendir

Soyculuk aleyhinde bulunanlara şunu sormalı: Kendilerini Çingene ile bir tutarlar mı? Bir Çingene ile evlenirler mi? Çingene bir gelin veya damat kabul ederler mi?

Evet derlerse mesele yok Hayır derlerse, soy ayırımı yapıyorlar demektir Onların yalnız Çingenelere karşı yaptığı ayırımı, Türkçüler, başkalarına karşı da yapmaktadırlar

Soyculuk, Anadolu Türklerinin içinde örf olarak yaşamaktadır Köy ve kasabalarda, kaç yıl ve hatta yüzyıl önce oraya gelmiş olan bir yabancının bugünkü torunları hala yabancı sayılır Tamamen Türkleşen, Türkçeden başka dil bilmeyen ve kendisini başka bir millete mensup saymayan bu türlü insanlara dahî yabancı gözle bakmak Anadolu Türklerindeki kuvvetli soy şuurunu gösterir Demokrasinin bir "çoğunluk isteklerinin gerçekleştirilmesi sistemi" olduğu unutulmamalıdır

Türkçülüğün ikinci unsuru olan Turancılık, bütün Türklerin birleşmesi düşüncesidir Bugün dünyada belki 60, belki 65, belki de 70 milyon Türk var Geniş bir vatana yayılmış olan bu Türkler, geçmişte muhteşem rol oynamış, hareketli, kabiliyetli bir millettir Sebebi her ne olursa olsun, başka milletlerin hakimiyeti altına düşmüş olan ve Türkleri bir tek devlet halinde toparlamak düşüncesi kadar haklı ve akla uygun ne olabilir? Dünyadaki bütün milletler, yabancı hâkimiyeti altında kalmış olan milletdaşlarım kurtarma gayesini güderken, Türkler neden aynı dileğin ardından koşmasın? Yaratılıştan devlet kurucu olan Türkler için bu kadar büyük bir devleti kurup yaşatmak, hayâl değildir Tren, otomobil, uçak telgraf, telefon ve radyo olmadığı çağlarda bile, Türkler, büyük devletler kurup onları yüzyıllarca yaşatmışlardır

Dünyanın bütün Türkleri, Türkiye'ye Kabe gibi bakıyor Türkiye'nin kendilerini bir gün kurtaracağı efsânesi aralarında yaşıyor Yalnız anayurtta ve zulüm altında yaşayan Türkler değil, medenî ülkelerde yaşayan Türkler de buraya hasret çekiyor

Bir süre önce Finlandiya Türklerinden bir genç kızla tanışmıştım Gümrükte ve başka yerlerde gördüğü güçlüklere rağmen Türkiye'yi çok sevmişti Finlandiya'da 1000 kadar Türk yaşadığını, hepsi zengin ve bolluk içinde olan bu Türkleri, kendilerine çok iyi muamele eden mert ve asil Fin milletini sevmelerine rağmen Türkiye'ye gelmek istediklerini, Finlilerle asla evlenmediklerini, en büyük korkularının Türkçeyi unutmak olduğunu, Fin - Rus savaşında şehit olan altı yedi Türk'ün, Finlandiya Türklerinin en seçme ve kültürlü gençleri olduğunu söylemişti

Bütün Türkleri kurtarmak millî hakkımızdır Millî hakkımız olmasa bile bize karşı duyulan bu büyük sevgiden sonra, insanlık görevimiz hâline gelmiştir Milletleri büyülten şeyler, millî ve insani hareketlerdir Zulüm altında inleyen tutsak Türkleri kurtarmak için yapılacak fedâkârlıktaki ihtişam o kadar parlaktır ki, Türklüğün ölmezliğinin senetlerinden biri olacaktır

Hiçbir ülkünün ardında olmayarak, yalnız yiyip içmeyi düşünmek ve yalnız bugün için yaşamak, insanlara hiçbir şeref vermez Bu kadarını hayvanlar da yapar, insanlık, ülkü için, yarın için yaşamak, bu uğurda fedâkârlık etmek ve ölmektir Ölümden hayvanlar kaçar İnsan, şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır

Turancılık, bizimle akraba olan milletleri, yâni Moğol, Mançu ve Korelileri, hatta Finler ile Macarları da birleştirmek ülküsü değildir Turan kelimesi bilim dilinde bazan Ural-Altay anlamında da kullanıldığı için Turancılığın Ural-Altaycılık olduğu düşüncesine saplananlar da olmuştur Fakat hiçbir Türkçü, böyle bir gaye gütmemiştir Bizim Turancılığımız, Türk'ün tarihi vatanı olan ve çoğu hâlâ Türklerle dolu bulunan ülkeleri bağımsızlığa ve Türkiye ile birliğe kavuşturmaktır

Demek ki, Türkçülük, bütün Türklerin birleşmesini ve Türkçülüğün yabancı soy etkilerinden korunmasını istiyor Burada Türkçülüğün millet ve vatan tariflerinin ne olduğu meselesiyle karşılaşıyoruz Başka bir deyişle, Türk kimdir ve Türklerin vatanı neresidir?

Türk, her şeyden önce, Türk soyundan gelen insandır Türk soyundan gelince de, pek ender bazı istisnalar bir yana, o insanın Türkçe konuşması ve Türk kültürünü taşıması gerektir

Türk oldukları halde anadillerini kaybetmiş olan Polonya - Litvanya Türklerini, Türkçe bilmiyorlar diye Türklük kadrosundan çıkaramayız Bunlar soy bakımından da, duygu yönünden de Türk oldukları için, günün birinde kendi istekleriyle Türk dile kadrosuna gireceklerdir

Bazan, yabancı ülkede doğup anasını babasını kaybettiği için Türkçeyi unutanlar da vardır Türk olduğunu bildikçe, bu gibileri de Türk'tür Bir felâket yüzünden Türkçeyi kaybedenleri Türklükten çıkarmak başka bir felâket yüzünden bağımsızlıklarını kaybederleri Türklükten çıkarmakla eşittir ki, buna kimsenin hakkı yoktur

Türkleri, bir millet olmaları için, geçmişte mukadderat birliğine, tarih birliğine ihtiyaç yoktur Türkiye Türkleriyle Türkistan Türkleri uzun zaman ayrı mukadderata sahip olmuşlardır Bundan, onların ayrı milletler oldukları anlamı çıkmaz, Onlar, günün birinde yine aynı mukadderata sahip tek millet olacaklardır Anadolu ve Azerbaycan Türkleri de uzun zaman ayrı yaşamışlardır Fazla olarak Anadolu, Türkistan ile İdil-Ural, ile Türkiye (yâni İlhanlılar ile Altın Ordu) bazan şiddetle çarpışmışlardır Hele mezhep kavgaları yüzünden Anadolu ve Azerbaycan Türklerinin vuruşmaları pek acıklı olmuştur Fakat bütün bunlar, Türklerin tek millet olmasına engel değildir Bugün tek millet olduğundan kimsenin şüphesi olmayan Anadolu Türklerinin, vaktiyle Osmanlı-Karaman, Osmanlı-Akkoyunlu halinde yüzyıllarca boğuşmaları, nasıl onların sonunda tek millet hâlinde birleşmelerine engel olmamışsa, yarın da öteki Türklerle Türkiye'nin birleşmesi ve kaynaşması, önüne kimsenin geçemeyeceği tarihi bir zarurettir

Türkler, aynı tarihî mukadderata sahip değiller gibi gözüküyorsa da, bir bakımdan bu mukadderata sahip oldukları da söylenebilir Çünkü ayrı siyâsî parçalar hâlinde Türklerden herhangi birinin başına gelen faciadan, biraz sonra ötekiler de müteessir olmuşlardır Meselâ, Kazan Hanlığının yıkılışı Türkistan'ın yıkılışına yol açmış, Kırım'ın çöküşü Türkiye'ye ağır kayıplara mal olmuştur

Bununla beraber, Türklerde, tarihî mukadderat meselesinin şuurlu bir şekilde mütalâa olunduğunu gösteren olaylar da vardır Meselâ Türkiye, Kırım'ın kurtarılması için 1786-1791 savaşını yapmış, Sultan Aziz de aynı denemeyi tekrarlamak üzere kuvvetli bir donanma hazırlamıştır Doğu Türkistan'da Çinlileri kovan Atalık Gazi Yakub Beğ, Türkiye'yi metbû tanımıştı Sözün kısası, bugün Türklerin mukadderatı birdir ve geçen her yıl bu mukadderat birliğini biraz daha kuvvetlendirmektedir Bundan başka, bizim de imza koyduğumuz Birleşmiş Milletler insan Hakları Beyânnâmesi'ndeki "milletlerin hür ve bağımsız yaşama hakkı"na, Türkler, geçmişleri, kabiliyetleri, coğrafî önemleri ve nüfusları bakımından, başka milletlerden daha çok lâyıktırlar Başka milletler, koydukları imzanın şerefi için, bizim bu hakkımızı kabule mecburdur

Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz Hiç şüphe yok ki, Türklerin dini Müslümanlıktır Eski dinimiz olan Şamanlıktan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı hâline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim millî dinimiz olmuştur Bununla beraber Türk olmak, için mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur Çünkü bugünkü Türkler arasında birkaç yüz bin şaman, birkaç yüz bin Hristiyan ve hattâ birkaç bin Musevi Türk (Karayımlar) de vardır Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur Zaten, Hristiyan Türkler olan Gagavuzların Türkiye'de yerleşenleri, çoğunlukla Müslüman olmuşlardır Onlar bunu, Türklüğün vazgeçilmez bir şartı saydıkları için yapmışlardır

Öyle görülüyor ki, bir Türk birliği gerçekleştiği takdirde, bütün bu şaman ve Hristiyan Türkler Müslüman olacaklardır Onun için onları şimdiden zorlamaya bir mecburiyet yoktur

Eskiden Türkler arasında bir ayrılık konusu olan Sünnîlik-Şiilik meselesi de artık bahis konusu sayılamaz Bunların hepsi Müslüman Türk'tür ve Müslümanlığı anlayıştaki içtihat farkları, artık Türkler arasında ikilik doğuramaz

Bu Türklerin oturdukları yerler Türk vatanıdır Türklerin devamlı devlet ve medeniyet kurduğu, Türk hâtıraları ile dolu ülkeler yurdumuzdur ve bize aittir Bu ülkelerin herhangi birinden Türklerin zorla sökülüp atılması bu hakkımızı kaybettirmez Meselâ Kırım Türklerinin yok edilmesi veya Doğu Rumeli Vilâyeti Türklerinin sürülmesi, hiçbir mânâ ifade etmez

Yahudiler, tam bir Arap ülkesi haline gelen Filistin'den nasıl Arapları sürerek orada bir Yahudi çoğunluğu yaptılarsa, biz de aynı şeyi yaparak bize âit olan toprakları mutlaka Türkleştirmek zorundayız

Türkçülüğün değişmeyen yönü, soyculuğu ile Turancılığı ve bunun sonucu olarak da Türk milleti ve vatanı üzerindeki düşüncedir

Bu iki temelde bütün Türkçüler birleşmiştir Bunun dışında kalan meseleler, meselâ iktisadi, toplumsal ve hukukî görüşler Türkçülerin ilerde halledecekleri meselelerdir Bu meseleler üzerindeki Türkçü düşünceler değişebilir Çünkü zamanla herhangi bir iktisadî veya toplumsal düşünce çürütülebilir Fakat soyculuk ve Turancılık asla değişmeyecektir Çünkü bunlar Türklüğün Türklük olması için gerekli şartlardır Tıpkı bir insanın havaya ve yiyeceğe olan mutlak ihtiyacı gibi Bir insanın elbise ihtiyacı yaza, kışa, geceye, gündüze göre değişebilir Eğlencesi de sinemaya, ava gitmek veya içki içmek şeklinde olabilir Fakat havaya ve yiyeceğe ihtiyacı hiçbir zaman değişmez Soyculuk ile Turancılık, Türklüğün havası ve gıdasıdır

Türkçülüğün kendisine has bir dünya görüşü vardır Gerçekçi olan Türkçülük "yaşamak için kavga" yasasının sonuna kadar devam edeceğine inandığından, askerliğe karşı saygı duymakta ve soyumuzun asker millet olmak geleneğini geliştirme amacını gütmektedir "Artık savaş olmayacak" gibi uyuşturucu telkinleri, millî savunmamızı gevşetmesi bakımından aleyhindeyiz Dünyadan savaşı kaldırmak düşüncesi, yüzyıllardan beri denenmiş, fakat tutmamıştır "Roma Barışı" denen sözde barış sisteminin büyük kırgınlarla, askerî hazırlıkla, zorbalıkla sağlanmış, fakat hiçbir zaman ömürlü olmamış bir sistem olduğu unutulmamalıdır

Gerçek askeri erdemlerin diriltilmesi ve ruhlarda kökleşmesi taraftarıyız Askerlik, kalıp işi değil, rûh işidir Fakat kalıbın da ruha uygun olması şarttır

Bize fenalığı dokunmayan milletlerin, fikirlerin ve insanların dostuyuz Fakat hayatın yalnız sevgiyle yürüyeceğini sanmanın büyük bir gaflet olduğuna inanıyoruz Dünyada her şey, zıddı ile birlikte vardır Bundan dolayı sevgiyle birlikte kin de bulunacaktır Türkçülük, bir bakıma göre de, 'Türklük düşmanlığı düşmanlığı"dır

Soyumuza, devletimize, yurdumuza, mukaddesatımıza, şerefimize fenalık etmiş olan her millete, her dine, her rejime, fikre, topluma, kişiye düşmanız "Kinimiz dinimizdir!"

Varlığımızı korumak, haklarımızı almak için her zaman çarpışmaya mecburuz Çarpışmaya mecburuz demek, asker olmaya mecburuz demektir Askerlik, çarpışma bilimidir Yaşamaya hak kazanmak bilimidir Bu bakımdan tek gerçek bilim odur Başka her bilim ve fen onun yardımcısıdır

Türkçülük "disiplinli millet" taraftarıdır Disiplinli millet demek, fertlerin devlete, devletin de fertlere zarar vermeyeceği karşılıklı hak ve görevler sistemini kabul etmiş millet demektir

Disiplinli millet tipinde istibdat ve zorbalık olmadığı gibi hürriyet sarhoşluğu da yoktur Disiplinli millette, milletin ahlâk, gelenek, şeref ve isteklerine aykırı hiçbir şey yapılmaz Disiplinli millet, hayat telakkisi, mukaddesatı, zevki, bayramı, kederi ve hattâ kılığı ve takvimi belli millet demektir

Türkçülük, Türklerin her bakımdan Türkleşmesi taraftarıdır Bu sınırlar içinde yabancı bir şey kalmayacaktır Kayıtsız şartsız Türk kültürü hâkim olacaktır Bu bakımdan Türkçülüğün kendine mahsus bir dil, tarih ve alfabe telâkkisi vardır

Arınmış ve geliştirilmiş bir Türkçe istiyoruz Dil kurultaylarına âit bilim dışı yadigârlar temizlenecek, fakat bu arada elde edilmiş olumlu sonuçlar saklanacaktır

Bu alfabe Türkçeyi yazmaya ve geliştirmeye elverişli değildir Buna, Türkçeyi yazmak için gerekli dört beş harf eklenecek, böylelikle Türkçe, bir zenci dili durumuna düşmek talihsizliğinden kurtulacaktır

Türkçüğün tarih tezi, eski milletleri ve hele Anadolu'da yaşayanları Türk saymak komedisinden tamamen uzak, bilim çerçevesi içinde millî bir görüştür: Türk tarihi Orta Asya'da Milattan önce XII Yüzyılda "Şu" veya "Çu" larla başlayan bir tarihtir Bu tarih, Mançurya'dan Kırım'a kadar uzanan bir anayurtta XI Yüzyıla kadar sürmüş, XI Yüzyılda Türkiye dediğimiz Anadolu, Suriye, Irak, Azerbaycan ve Horasan'dan meydana gelmiş ikinci bir anavatan kurulmuştur Türkçülük bakımından Aksak Temür - Yıldırım Bayazıd kavgası, bir kardeş kavgasıdır Türkçülük bakımından Türkiye tarihi Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı hâkimiyetlerinin, şimdi de cumhuriyetin devam ettirdiği tarihtir Tarihimizin Osmanlı çağı diğer iç ve dış gelişmelerle birlikte Türk soyunun devşirmelerle iç savaşı şeklinde mütalâa olunacaktır

Türkçülük, Tanzimat'tan sonraki tarihimizin yeniden ele alınarak gerçeklerin ortaya çıkmasını ve yalancı kahramanların gerçek yerlerini almasını ister

Türkçülük, bütün fantezilerden uzak bir ciddiyet taraftarıdır Devlet ve millet hayatında fantezilerin millet aleyhinde olduğuna inanmıştır

Türkçülük, Türk soyunun tarihî geleneğine dayanarak, kadın hususunda hür düşüncelidir ve kadına saygı beslemektedir Ancak, kadının koket derecesine düşmesine de şiddetle karşıdır Kadına saygı beslemek, onu erkekle kayıtsız şartsız eşit tutmak anlamına gelmez Tanrı'nın ayrı yarattığı iki cinsi bir tutmak, tabiat yasalarına aykırı bir davranıştır Kadınların her türlü önerimi yapmalarına ve bazı durumlar dışında her mesleğe girmelerine taraftarız Fakat aile yapısının korunması bakımından kadının her şeyden önce analık ve evdeşlik görevini yapmasını isteriz

Türkçülük, memlekette toplumsal bir adalet olmasını ister ve gerçek adaletin toplumsal olduğu inancındadır Millet fertlerini sağlık, geçim ve gelecek bakımından tatmin etmenin milliyetçilik şartlarından olduğu meydandadır

Türkçülüğe göre Moskof bizim barışmaz düşmanımızdır Bu düşmanlığı tarih, mukadderat ve jeopolitik yaratmıştır Siyâsetle ve yalanla bu düşmanlık kaldırılamaz Onun için Türk soyunun hayatında yürütücü âmillerden biri olarak, zaten saklı bir halde yaşayan Moskof düşmanlığının millette beslenmesine taraftarız Sevgiler gibi düşmanlıklar da milletleri diri ve ayakta tutar Türk dışişleri bakanları arasında Moskoflarla dostluk edebilirler Türk milleti için böyle bir şey düşünmek millî menfaatler aleyhinde düşünmektir

Moskof, bizim soy düşmanımız olduğuna göre, Moskof emperyalizmi olan komünizm de en tehlikeli düşmanımızdır Komünizm, Moskofluğa mal olmuş bulunduğundan, ona taraftarlık vatan hainliğidir Türkçülük bakımından en alçak vatan hâinleri olan komünistlerin yok edilmesi şarttır

Masonluğu da düşman sayıyoruz Masonluk, kökü dışarıda olan gizli bir cemiyettir ve milliyetçilikle bağdaşamayanların başvurduğu Türkçülük düşmanı bir teşekküldür Başlangıçta, Yahudilerin millî çıkarlarını gizli olarak korumak için kurulmuş, zamanla milletlerarası bir hâle gelmiştir Savaş hâlinde bulunan iki millete mensup masonların, kendi devletleri aleyhine olsa bile birbirlerine yardım etmek mecburiyetinde olmaları, bu zümrenin bütün milliyetçiliklere ve bu arada Türk milliyetçiliğine de düşman olduğunu göstermektedir Onlar, gizlice her yere el atıp orayı ele geçirmeye çalışmakta ve bunu başarmaktadırlar

Siyonizm, Yahudi soyunun rahatını ve mutluluğunu, dünya milletlerinin huzursuzluğunda arayan teşkilâtlı ve insanlık düşmanı bir fikirdir Kendisini, bir devletin millî ülküsü göstermek yolundaki gayreti, emperyalist isteklerini gizlemek içindir Birinci Dünya Savaşı'nda, her türlü kılığa girerek Filistin cephesindeki ordumuzu arkadan vuran ve düşmana casusluk eden Siyonistlerin ortaya koyduğu korkunç gerçek, Türkçüleri bu akıma karşı da her zaman uyanık ve tedbirli bulunmaya zorlamıştır

Komünizm, Siyonizm ve masonluk, Türkiye'de bir saç ayak halinde Türk düşmanlığı yapmaktadır

Türkçülüğün ana meselelerini ele aldığım bu yazıyı bitirirken, genç Türkçülere de bazı tavsiyelerde bulunmak isterim:

Bugünkü şartlar içinde Türkçülerin yapacağı hareketlerin başında, hepsinin, kendi meslek alanında çalışarak yükselmesi gelir Her Türkçü, kendi mesleğinin en yüksek derecesine veya rütbesine erişebilmek için ciddî ve sistemli şekilde çalışmalıdır Başarı gösteremeyenler bezginliğe kapılmamalı, gerekirse meslek değiştirmeli, kendilerinden ümit kesenler, arkadaşlarının yükselmesine yardım etmelidir Yükselmeye çalışmakta tutulacak yol, masonların başvurduğu gibi birbirlerini haklı haksız destekleyerek lâyık olmadığı yere yükselmek gibi şerefsizce bir yol değildir Ehliyet göstererek yükselmenin şerefli yoludur

Her mesleğin faydası ve önemi olmakla beraber Türkçüler, en çok Harb okulu’na, Mülkiye'ye ve öğretmen okullarına girmelidir Öğretmenlerin öğrencilere yapacakları milliyetçilik telkini ile memleketin geleceğine nasıl hâkim olduklarını söylemeye lüzum yoktur Subaylar da kısmen öğretmendir Bundan başka bizim yurdumuzda millî mukadderata hâkim olan en önemli zümre subay sınıfıdır Mülkiye'den çıkarak kazaların, vilâyetlerin başına geçmek, Türkçüler için önemli bir hizmet fırsatıdır

Türkçülerin düşüneceği ikinci mesele bir aile kurarak memlekete gürbüz ve Türkçü çocuklar yetiştirmek olmalıdır Bunu anlayarak genç yaşında evlenen ve çok çocuk yetiştiren Türkçülerin epey fazla oluşu, ümit verecek, iç açacak bir durumdadır Dâima çok çocuk ve gürbüz çocuk yetiştirmek prensibinin önemi üzerinde uzun uzun konuşmaya lüzum yoktur Türkçüler, evlenecekleri kızın sağlık ve soy durumuna ve bu hususta aşka tutsak olmamaya dikkat etmelidir Bu türlü ihmallerin kısa ömürlü evlenmelere yol açtığı Örnekleriyle sabittir

Türkçüler teşkilâtlanmak, bunun için de her zaman en güçlü milliyetçi teşekkülün çatısı altında toplanmalıdır Bu teşkilâtta geçimsizlik göstermemeli, benlik dâvası gütmemelidir

Her Türkçü, kendi çevresini uyarmaya ve aydınlatmaya çalışmalıdır Bulunduğu şartlar içinde nasıl bir Türkçülük yapacağını kestirmek, o Türkçünün zekâsına ve kabiliyetine kalmıştır Lüzum görürse milliyetçi teşekküllere ve kişilere sormalı, soramazsa vicdanına danışarak hareket etmelidir

Yanlışlar samimiyetle itiraf olunmalı, bir daha yapılmamasına çalışılmalıdır

Genç Türkçülerin çoğunda bir millî kültür eksikliği bulunduğu gözden kaçacak gibi değildir, imlâ yanlışları ve ifâde bozuklukları bunu açıkça gösteriyor Bu eksiklerin giderilmesine uğraşmak lâzımdır Millî kültürü zenginleştirecek eserleri okumak, hattâ mümkünse eski harfleri öğrenmek yararlıdır Eski harflerle yazılmış eserler hâlâ büyük bir hazine halinde kapalı olarak durmaktadır

En önemli bir mesele de Türkçülerin kendi aralarında bir veya birkaç sandık kurmalarıdır Gayet az paraların birikmesiyle başlayacak olan bu sandıkların ilerde akla, hayâle gelmez faydalar sağlaması mümkündür Damlaya damlaya göl olduğu unutulmamalıdır Bu sandıklar, Türkçüleri, mâli güçlüklerden koruyacağı gibi, Türkçü yayınlara da yol açar

Bu tavsiyelerimin hepsi ehemmiyetsiz şeylerdir Fakat zamanla bunlardan önemli sonuçlar doğması beklenebilir

Türkçülük, ağır fakat sağlam bir şekilde ilerliyor O, meselâ Almanya'daki nasyonal sosyalizm gibi kısa bir zamanda birdenbire büyüyerek iktidara geçen akımlarla ölçülemez Ağır ağır ilerlemesi, sağlam ve gürbüz olacağının teminatıdır

Uğrunda çalışanlar, ıstırap çekenler ölenler bulundukça, Türkçülük, mutlaka zafere erişecektir Yabancı hakimiyetler altında kınlan, sürülen milyonlarca soydaşımızın bulunması, bize görevimizin büyüklüğünü ve şerefini hatırlatsın

Zevk ve safa içinde yaşamak, içkiyle dünyayı hoş görerek zevk kadınları ile mest olmak, şehvet içinde kendinden geçmek de vardır Turanı kurtarmak için yapılacak kutlu savaşta yığın yığın topraklara serilmek de vardır İsteyen onu, isteyen berikini seçer

Hayat ve ölüm Bunların ikisi de güzeldir Fakat esas ve ebedî olan ölümdür Öteki bir rüya kadar geçici ve aidatladır Büyük ve esrarlı kâinatın bağrında yatmak İşte bizim nasibimiz budur Bu nasibimizi almadan önceki kısa rüya âleminde kendimizi Ölüm kadar ebedî bir fikre vermek ve fikir uğrunda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan şerefli ne olabilir? Bu ölüm, bizi, gayemize, Tanrı Dağı'nda bekleyen ataların ruhuna ve Tanrı'ya kavuşturacak şanlı ve güzel bir ölümdür Bu ölümün güzelliği ile içki ve şehvet içindeki hayatın çirkinliğini düşünmek, gerçeği anlamaya da yardım edecektir

Ülkü yolunda ölenlerin, ebedî karanlık içinde kaybolurken hafızalarda bir ışık gibi parlamaları güzel, fakat hafızalardan ve gönüllerden de uzakta bulunarak karanlıkla bir olmaları ondan da güzeldir

Yaşamak, sadece kısa bir an yaşamaktır Ölüm ise, kâinatın ebedîliğinde, hâtıralarda ve gönüllerde yüzyıllarca yaşamak yahut hâtıralardan ve gönüllerden de silindikten sonra sonsuzlukta sonuna kadar yaşamakta devam etmektir

Yaşamak hakkından vazgeçmek ne kadar güzel; hatırlanmadan, gönüllerden silinerek, unutularak yaşamak ondan da ne kadar güzeldir Fakat eserine imza koymamak, ülkü uğrunda ad bırakmadan silinmek her şeyden daha muhteşemdir

Birleşmiş Milletler ülküsü uğrunda Kore'de şehitler vermek güzel şey, fakat Türkleri birleşmiş görmek için Kafkasya'da, Azerbaycan'da, Türkistan'da, Altay'larda can harcamak şaheser bir şeydir Türkçülük, din gibi derin, tasavvuf gibi mistik bir sistemdir Ondaki ihtişamı ve bu uğurda ölmekteki ululuğu ancak ruhunda istidat olanlar duyabilir

Türkçüler! Sıkı saflar halinde birleşerek ve başka her düşünceyi geride bırakarak, ateş yağmuru altında döküle döküle, fakat bir an durmadan Moskof’a karşı Köprüköy saldırısını yapan Türk alayı gibi ülküye doğru ilerleyiniz Bu ilerleme sırasında düşenlere bakmak için bile bir an kaybetmeyiniz Onları mukadderata, tarihin şeref yaprağına ve Tanrı'ya bırakarak yürümekte devam ediniz ve en büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük karşılığını beklemeyiniz

Tanrı Türk'ü korusun

(Orkun, 68 Sayı, 18 Ocak 1952)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI

Milletimiz Orta Asya'daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkânım bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklerde cihan hâkimiyeti ve büyük ülkülere bağlanma düşüncelerini doğurmuştur

Hun, Göktürk ve Osmanlı imparatorlukları bu büyük ülkünün sonucu olup cihan tarihinde bunlarla kıyaslanabilecek devletler olarak yalnız Roma ve Abbasiler gösterilebilir

Milletimiz, tarihinin her devrinde büyük devlet sahibi olmuş ve 1918 yılma kadar, en güçsüz zamanlanınız da dâhil olmak üzere, Türkiye dâima büyük devlet sayılmıştır Fakat Birinci Dünya Savaşında yenilip topraklarımızın yansını elden çıkarmamız üzerine, Türkiye, artık büyük devlet olmak vasfım kaybetmiştir Toprağın yüz ölçümü, nüfus, tarih, askerî güç, bilim, sanayi gibi türlü faktörlerin sonucu olan büyük devletlik bugün Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, Japonya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Kanada'nın elindedir Cumhuriyet devrine kadar milletimiz, bilinen ve görünen düşmanlarla mücâdele ediyordu Bu düşmanlar bazı devletlerle kendi tebaamız olan bazı Türk olmayan unsurlardır Fakat cumhuriyetle birlikte, iş değişti Devlet ve tebaa olarak düşmanlarımız azaldığı hâlde yepyeni bir düşman, Türk milletini, tarihinin en büyük tehlikesiyle karşı karşıya getirdi Şimdiye kadarki düşmanlarımız, Türkiye'nin bazı parçalarını istemekle yetiniyorlardı Sevr Barışında bile, ordusuz da olsa, küçük bir Türkiye bırakılmıştı

Fakat yeni düşman böyle değildir Yeni düşmanını plânlı hedefi Türkiye'nin topyekûn yok edilmesidir Bu düşmanın adı komünizmdir

Yeni düşmanın tehlikesi, gizliliğinden ve saf insanları aldatacak düşüncesi, kanaati olmayan insanlar, o konu hakkında yapılacak propagandaya kendilerini kaptırabilirler Bu insan yaratılışının gereğidir Bu kendini kaptırma, karşı bir propaganda ile düzeltilmezse daha da tesirli olur Kimine refah ve zenginlik, kimine tatmin edilmemiş cinsi isteklerin doyurulması, kimine büyük insanlık ülküsü diye anlatıp gösterilen komünizm, birçok saf insanları avlayabilir Bütün bunlar Türklük yapımıza indirilmiş birer darbedir

Türkiye'nin kalkınması dâvası aynı zamanda onun tekrar büyük devlet olma davasıdır Bu sebeple, millî dâvayı sadece servetin daha âdilâne dağıtılması diye almak, millî ruhu anlamamak hatta onu inkâr etmek demektir Çünkü servet dâvası yalnız maddeye ilişkin olmamakla insanî ihtiyaçların tamamını ifâde etmekten uzaktır Madde ile birlikte mânâ da olmalıdır ki, Türk toplumu ihtiyaçlarını karşılamış sayılsın

Yalnız servet ve refah bir topluma bahtiyarlık getirmez Olsa olsa hayvanı bir rahatlık getirir

İsviçre çiftliklerindeki inekler de ahır, yem, bakım mükemmelliği yönünden refah içindedirler Fakat bahtiyar sayılamazlar Çünkü bahtiyarlık ruhî nazlarla duyulan her hâldir ve yalnız insanlara mahsûstur Rûh dediğimiz manevî değer yalnız insanlarda vardır

Yirminci yüzyılda müspet ilmin ve batı medeniyetinin ışığı altında, medeni milletlerin ve toplumların dine bütün varlıklarıyla sarılmış olduklarını görüyoruz Çünkü Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da, millet olarak da vazgeçilmez manevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslâm dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz

İnsanı hayvandan ayıran özellikler utanma, ülküye bağlanma ve bir iman ve fikir uğrunda ölebilme hasletleridir Utanan insan suç işlemekten ve ayıplanmaktan sakınır Ülküye bağlanan insan maddî sıkıntılara şikâyetsiz katlanır Bir iman ve fikir uğrunda ölen insan da kendisinden sonra geleceklerin terbiyesinde olağanüstü rol oynar Bunların madde ile ilgisi yoktur

Türkiye'nin kalkınmasını düşünürken, fertlerin yalnızca refahını düşünmek, memleketi kuvvetlendirmeye yetmez Refah içinde ve ileri bir memleket, ahlâk ve fikir bakımından da üstün değilse, yıkılmaya mahkûmdur Fertlerinde bir fikir için ölmek hasleti bulunmayan milletler, düşman saldırışı karşısında ölmekten kaçınacakları için, o refahtan hiçbir hayır gelmeyecektir

Hâlbuki Türkler, yüzyıllar boyunca, büyük devlet kurmak ülküsünü taşımış bir millet oldukları için, onları kalkındırmak aynı durumdaki başka milletleri kalkındırmaktan daha kolaydır Fedakârlığa dayanan kalkınma hamlesini, Türk milleti birçok milletlerden daha hızlı yapabilecek kabiliyettedir Fakat yüzyıllar boyunca kudretli önderler tarafından idare edilmiş olan Türk toplumu, tarihinin, her çağında olduğu gibi bugün de büyük kılavuzlar istemektedir

Millî şuur ve gurura mâlik liderlerin en büyük faydası, toplumu aşağılık duygusuna düşmekten korumaktır Bir millet büyük iş yapabilmek için, kendisinin büyük millet olduğu inancını duymalıdır Atatürk devrinde, Türk milleti nüfus, servet, teknik ve kültür bakamından, bugüne göre çok geride olmasına rağmen manevî güç bakımından kudretliydi ve onun içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve kuvveti bulunuyordu

Hâlbuki önderler ve aydınlarda aşağılık duygusu olursa, o milletin kalkınmasına imkân yoktur Çünkü kalkınma hamlelerinin boşuna olacağı kuruntusu ruhlara işlenmiş, gönüller ümitsizlikle dolmuştur

Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılamaz

Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır Fakat milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihî, millî gelenekleri, toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı sağlayamaz Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde aynı tesiri göstermiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu vermeyecektir

Bilim metodu, ön düşüncelerden sıyrılmayı da emreder Bu sebeple Türk milletinin siyâsî rejiminin ne olması gerektiği hakkında açıkça konuşmanın zamanı da gelmiştir Rejimler gaye değil, milletlerin saadeti için birer vâsıtadır Bu sebeple milletler, tarihleri boyunca bazan rejim değiştirmişlerdir Bir bakıma rejim, milletlerin elbisesidir Şahıslar gibi milletler de zaman ve mekâna göre elbise giyerler Sıcak bölgeler için pek uygun olan ketenden göğsü açık bir elbise, soğuk iklim bölgelerinde nasıl insanın ölümüne sebep olursa şu veya bu rejim de bazan bir milletin çökmesini hazırlayabilir

Bugün içinde bulunduğumuz siyâsî ve toplumsal şartlara göre bize uygun gelen toplum elbisesi, yâni rejim, demokrasidir Milletimizde bu fikir günden güne yerleşip kökleştiği gibi, birlikte hareket etmeye mecbur olduğumuz müttefiklerimizin rejimi de budur

Fakat demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza asla engel olamaz Çünkü geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz insanlardan kurulu bir topluluk olabilir

Şunu da gözden uzak tutmalıyız ki, demokrasinin başarılı olması, toplumdaki millî şuurun kuvvetiyle orantılıdır

Türk milletinin kalkınması derken, bu harekete, gönülleri heyecanla çarpıştıracak ve yurttaşları fedakârlığa ve hattâ kahramanlığa sürükleyecek bir anlam vermek için kalkınma hedefinin Büyük Türkiye olması birinci şarttır Kültürü, bilimi, tekniği ile birlikte ahlâkı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak Türkiye Yoksa sadece refah ve zenginlik için yapılacak hamlenin, bir ticâret evi hareketinden farkı yoktur

Devlet ile ticâret kurumu başka başka şeylerdir Ve devlet olmayı ticâret kurumu olmakla karıştıran topluluklar, dâima başkalarının gölgesinde yaşamaya ve ilk darbede yıkılmaya mahkûmdurlar

Devlet sahibi Türkler olarak siyâsî sınırlarımız dışında kalan Türklere karşı ilgisiz kalamayız En küçük, güçsüz ve yeni devletlerin bile sınır dışı soydaşlarına karşı ilgisi varken, henüz bağımsız bile olmayan Cezayir, ne Sahra'da, ne de kıyılardaki Fransız sermayesine ve çoğunluğuna karşı bir hak tanımazken, tarihin en büyük imparatorluklarını kurup birçok milleti idare etmiş bir toplum olarak, siyâsî sınırlarımız dışındaki Türkleri düşünmek vazifesinden asla geri kalamayız

İmzamızı attığımız Birleşmiş Milletler Anayasasına dayanarak, siyâsî sınırlarımız dışındaki Türklerin de bağımsız olarak ve yabana hâkimiyetinden kurtulmak dâvalarım desteklemek hem millî borcumuz, hem de insanlık görevimizdir Henüz yamyamlık devresini bile bütün bütün atlatmamış olan toplumların devlet kurma hakkı tanınırken, medenî ve üstün kabiliyetli millet olan Türklerin şurada burada tutsak hayatı sürmelerini kabul edemeyiz İyi çalışan ve şuurlu ellerde bulunan bir Türk hâriciyesinin, bu hakkı bütün dünyaya tanıtacağından eminiz

Bugünkü çok tesirli silâhlar karşısında savaşı istememekle beraber, artık bir daha savaş olmayacak diye yapılan propagandalara inanmayız ve bu propagandayı, bizi gevşetmek için yapılmış bir düşman hilesi sayarız Askerî hazırlıkların alabildiğine arttığı bir dünyada, dünyayı karıştıran hâin kuvvetler tasfiye edilmedikçe, savaşın dâima yapılacağına inanmış olarak, milletimizin askerlik geleneğine tekrar dönmeyi lüzumlu buluruz

Askerlik geleneği bugünkü milletlerin hepsinden eski bir millet olarak ordumuzun yeni baştan ve bize lâyık şekilde düzenlenmesine ve müttefiklerimiz ile standart silahlar kullanmak mecburiyeti dışında, askeri özelliklerimizin korunmasına şiddetle taraftarız Askerlik çok şerefli ve güç bir meslek olduğu için, subay ve astsubaylarımızın erdemli aile çocuklarından seçilmesini ve fedakârlıklarına karşı bazı imtiyazları bulunmasını doğru buluyoruz

Büyük devlet olmanın şartlarından biri de, zengin ve kudretli bir dile sahip olmaktır Millî ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi, büyük bir bilim ve sanat dili hâline getirmek ihmâl olunamayacak bir davamızdır Ne melezleştirilmiş eski dil, ne de öz Türkçe denilen uydurma dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz Terimleri Türk köklerinden üretme, konuşma dilinde Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan bir "Arınmış Türkçe" ye taraftarız İnsanın yüreği ne ise, milletin dili de odur Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana gelecek bir akademi ve millî şuura mâlik uzmanlar ve sanatçılar eli ile korunmalıdır

Millet olarak yaşamak isteyen toplumlar, kendi millî özelliklerini kıskançlıkla korurlar İskoçların etek giymesi, Hintlilerin bize garip gelen kıyafetleri gibi, biz de Türk kültürüne âit özelliklerimizi saklamaya, millî tarihimizin kadrosunu çizmeye ve gerekirse, dilimizin bütün inceliklerini ifâde edebilmek için alfabemize bir iki harf daha katmaya taraftarız

Milli gelirin adaletle üleştirilmesi, Türk toplumu için de elbette millî bir gayedir Ferdi ihtiyaçların rahatça karşılanabildiği, refahın yaygın bulunduğu bir ülkede, toplumsal adalet dâvası gerçekleşmiş olur ve böyle bir dâvadan bahsetmeye de lüzum kalmaz Bu sebeple, bir yandan toplumsal adalet tedbirleri alır ve onları sağlam kanunî esaslara bağlarken, diğer taraftan da eğitim ve öğretimi yayarak ve ayrıca memleketimizi iktisadî alanda hızla kalkındırarak, toplumsal adaletin ortamını hazırlamamız gerekir Aksi takdirde toplumsal adalet davasının, özellikle geri ve yoksul ülkelerde, komünizm silahı haline geleceği asla unutulmamalıdır

Çünkü komünizm, yoksulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarında açan bir çiçektir

Sosyalizmin, komünizmi önlediği yolundaki iddialar doğru değildir Amerika'da sosyalist bir parti olmadığı, rejim tamamen kapitalist ve liberal esaslara dayandığı hâlde komünizm yoktur Toplumsal adaletin tam veya çok miktarda uygulandığı memleketlerden Kanada'da Liberaller ve Muhafazakârlar; Belçika'da Hıristiyan Sosyalistler, Finlandiya, İsveç ve Danimarka'da Sosyal Demokratlar, Almanya'da, Hıristiyan Demokratlar, Avusturya'da Katolik Halkçılar, İngiltere'de Muhafazakârlar (1950'den beri) hâkimdir Bu memleketlerin çoğunda sosyalistler, küçük birer partidir

Partiler ve sosyaliz hakkında tecrübesi olmayan geri memleketlerde ise sosyalizm, komünizmin öncüsü rolünü oynamaktadır Küba'da olduğu gibi Bu sebeple, demokratik düzen içinde ve huzurla gelişme isteğini duyduğumuz bir zamanda, bize türlü huzursuzluklar getirip memleketimizi komünist yapmaya çalışacak sosyalizmin aleyhindeyiz

Memleketimizdeki bütün sosyalist hareketlerde komünizmden hüküm giymiş sabıkalıların bulunması, en büyük delilimizdir

Sosyalizmin aleyhinde olmamızın önemli bir sebebi de, bizim memleketimizde sosyalizmin tamamıyla kozmopolit şahıslar yetiştirmesi ve sosyalizmin milliyet aleyhtarlığı olarak ortaya çıkarılmasıdır Büyük bir tarihin vârisi olarak Türk kalmaya azmetmiş bulunduğumuz için, bizi milliyetimizden uzaklaştırmak isteyen ve Türklüğü birinci plâna almayan her fikir ve her ülkünün karşısındayız

Yüksek bir millet hâline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam kânunlar koymak ve kânuna saygıyı inanç hâline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına, tercüme kânunlara değil de millî örften çıkarılan ve çağdaş hukuk prensiplerine dayanan yasalara taraftarız Kânunlar devleti, milleti, millî kültürü, ahlâkı, düzeni, aileyi, fertleri şerefi ve hakları koruyacak kânunlar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır

Devlet, nazarî olarak, vatandaşların hayatını koruyup saadetlerini sağlamak için kurulmuş bir müessese olduğundan, her Türk'ün sağlık, hastalık ve işsizliğe karşı sigortalanması şeklindeki toplumcu anlayışımızı huzuru sağlayacak en temelli faktör olarak sayıyoruz

Toprak, devletin temeli olduğundan, toprakla uğraşanların temel korunur gibi korunması ve kalkındırılması şarttır Milletimiz göçebe zamanlarda bile toprak mülkiyetini kabul etmiş olduğu için, bu mülkiyetin devamı, sosyal yapımızın icaplarındandır

Sonuç olarak millî kalkınma programımızı şöylece özetliyoruz:

- Türkçüyüz

- Arınmış Türkçeciyiz

- Yasacıyız

- Toplumcuyuz

- Millî gelenekçiyiz

- Şuurlu demokrasiye taraftarız

- Ahlâkçıyız

- Bilimciyiz

- Teknikçiyiz

(Orkun, 1 sayı, Şubat 1962)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



MİLLİ SİYASET

Has Hâcib Balasagunlu Yusuf' tarafından XI Yüzyıl'da yazılan "Kutadgu Bilig", "siyaset bilgisi" demektir "Uğur, bahtiyarlık" demek olan "kut" kelimeyi şimdiye kadar "saadet veren ilim" diye boşuna tercüme etmişlerdir Bu ismin anlamı, koca eserin muhtevasından da anlaşılacağı üzere siyasetnâmedir Toplumun bahtiyar olması için gerekli şartlan saydığı malûm olduğuna göre Türklerin, siyaseti, "toplum bahtiyarlığı bilimi" diye anladıkları ortaya çıkıyor Nitekim Kutadgu Bilig'den üç asır önce de Bilge Kağan, kardeşi kahraman Kül Tegin için, İçen Kağan da babası Bilge Kağan için diktirdiği ünlü Orkun yazıtlarında, devlet siyaseti olarak zaferler milleti doyurmak, giydirmek ve çoğaltmayı, yani bahtiyar etmeyi başardıklarını anlatmışlardır
Günümüzde milleti bahtiyar edecek bir siyaset tutumundan çok, tehlikelerden kaçınıp yalnız içinde bulunulan günü düşünmek prensibi alıp yürümüştür Atatürk'ün çok hesaplı ve gerektiğinde çok atılgan siyasetine karşılık İsmet İnönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar ihtiyatlı siyaseti île devleti yürütmeye çalışmıştır
Aşırı ihtiyatlı siyasetle bir millet belki uzun bir süre için, tehlikelerin içine dalmaktan kurtulabilir Fakat aşırı ihtiyat pasif bir idare tarzı olduğu için iştahlı komşuları bu iştahlarından vazgeçiremez ve günü gelince saldırmaların asla önleyemez
Vaktiyle Habeşistan'ın ihtiyatkârlığı, İtalya’yı kışkırtmaktan çekindiği için o zaman İtalya sömürgeleri olan Eritre ve Somali sınırlarından askerlerini çekmesi İtalya’nın saldırmasına engel olamadığı gibi günümüzde de Çekler'in ihtiyatkârlığı Rusların kaba hareketine engel teşkil edemedi
Bu sebeple millî siyaset yerine, herkesle hoş geçinme siyasetinin güdülmesinde hiçbir millî menfaat yoktur Milletler, millî istekleri nispetinde itibarlı ve kuvvetlidirler Bundan başka "millî istekler" yani "ülküler" milletlerin dinamik gücü, birliğinin sebebi, cesaretinin kaynağıdır
Yüzyıllar boyunca tutsaklık hayatı yaşadıkları için cesaretten nasibi kalmamış, geri ve bu bakımdan iptidaî Araplar'ı bugün hatırı sayılır bir kuvvet haline getiren şey Filistin dâvâsıdaki tutumları ve Yahudi düşmanlığıdır Araplar İsrail’le üç defa çarpışıp yenildiler Hele son yenilişleri pek yüz kızartıcı oldu Buna rağmen inançları sarsılmadığı için yarın, büyük hamleler yapabilecek kudreti kendilerinde buluyorlar ve hazırlanıyorlar
İsrail de aynı durumdadır, iki bin yıllık tarihî haklara dayanarak yüzde yüz Arapların oturduğu toprakları işgal edip geri vermemekte direniyor Oraları da devletine ekleyip yarın için on milyonluk bir İsrail devleti kurmak gayreti ve ülküsü içindeler Bir batı Avrupa devleti niteliğinde olan İsrail’in on milyon nüfusa sahip olması Arap dünyasına karşı kendisini savunacak esaslı bir gücü elde etmesi ve geleceğini teminat altına alması demektir Türkiye, Atatürk'ün ölümünden beri pasif bir devlet siyaseti gütmektedir Atatürk'ün zemin ve zaman icabı olarak, sırf o devir için söylediği "yurtta sulh, cihanda sulh" sözlerini, ebedî düştürmüş gibi benimsemiş görünerek siyasetim bu esas üzerinde yoğunlaştırmıştır*
Barış uğruna kimseyi gücendirmemek zihniyeti hâkim olmuş ve bu zihniyet, siyasî sınırlar dışındaki Türkler'in ihmalini doğurmuştur Herhangi bir devlette yaşayan Türklerle ilgilenmek o devleti gücendirir, tedirgin eder, kızdırır diye âdeta cihan Türklüğü inkâr olunmuştur
Hâlbuki cihanın manzarası bu konuda ne kadar ibret vericidir Afrika zencilerine kadar her millet ırkdaşlarıyla ilgilenmekten bir an vazgeçmemektedir Hele şu küçük Yunanistan bir yandan Kıbrıs'ı isterken, bir yandan Arnavutluk'tan Epir'i koparmaya çalışmakta, daha ilerisi için de Bizans'ı diriltecek hesaplar yapmaktadır
İstiklâl Savaşı bittiği zaman Türkiye 13 milyon nüfuslu, çok yoksul, yorgun, ahalisinin ancak %10'u okuyan, endüstrisiz, ülkesi yakılıp yıkılmış, hastalıkların tahribat yaptığı bir devletti O zaman kendimize gelebilmek için dışarıda gözümüz olmadığım ilâna mecburduk Bugün Öyle değiliz 36 milyon nüfuslu, ağır endüstriye doğru ilk adımlarını atmış, yüzde elli beşi okur-yazar, sıtma ve frengi gibi hastalıkları yenmiş, orta refah seviyesine yaklaşmış, ülkesi oldukça imar olunmuş bir devlet halindeyiz Bir milleti yalnız para kazanmak ve okumak için didinen bir sürü olmaktan kurtarmak için ona millî gayeler gösterilmesi lâzımdır, iktisadî kalkınma, yol ve liman, atom, roket, uzay millî ülkü olamaz Bunlar nasıl olsa elde edilecektir Fakat çok mühim olduğu halde verilememekte bulunan hayatî nesne "ülkü"dür O ülküyü düşünüp taşınarak zorla yaratmaya da ihtiyacımız yoktur O hazar olarak yanı başımızda duruyor: Dış Türkler
Hükümetlerin dış siyaseti yalnız NATO, Merkezî Antlaşma ve Kalkınma İçin Bölgesel İş Birliği sınırları içinde kaldıkça Türk milleti teknikte ne kadar ilerlerse ilerlesin yaratıcı bir millet olamaz Onu yaratıcı yapacak şey dış Türkleri düşünmek gibi yüksek millî ve insanî bir meseledir
Batı ve komünist dünyaları nasıl, alabildiğine silâhlanıp birbirlerine diş biledikleri halde bir arada savaşsız yaşıyor ve iktisadî ilişkilerde bulunuyorsa biz de, sınırları içinde Türk bulunan devletlerle dost kalmak şartıyla o Türkleri düşünür, kültürce ilerlemeleri için çalışır, her türlü yardımı yapabiliriz
Dış Türklerle ilgilenmek emperyalizm değildir Emperyalizm ise mukaddes bir emperyalizmdir Kendi eliyle imparatorluğunu tasfiye eden Fransa, Kanada'daki 7 milyon Fransız'la birleşmek istediğini açığa vurmaktan çekinmedi ve zamanımızın büyük ve ileri görüşlü devlet adamı olan Başkan De Gaulle, Kanadalı Fransızlar hakkındaki emellerini bizzat, Kanada'da söyledi
Örnekler bu kadarla bitmiyor Hollandalılar, müttefikleri olan Belçika'daki 4 milyon Flaman hakkındaki niyetlerini çoktan belli etmişlerdir
İrlanda, "Kuzey İrlanda" denen ve sırf Protestan oldukları bahanesiyle İngilizler tarafından bırakılmak istenmeyen Ulster'i açıkça istiyor
Zayıf ve geri Afganistan, kuvvetli komşusu Pakistan'da bulunan Patan'lara gözlerini dikmiştir
Daha birçok örnek bulunabilir Çünkü bu sosyal bir kanundur: Milletler, ırkdaşlarını da kendi siyasî sınırları içine almak isterler ve bunun için her türlü fedakârlığa katlanırlar
Dünya âlem böyle de biz neden değiliz? Acaba dünyada barışçı, insaniyetçi ve akıllı olarak yalnız biz mi kaldık?
Dış Türklerle ilgilenince tabiî yine serbest nazımla şahane (!) şiirler başlayacak: Turancılar, ırkçılar, emperyalistler, faşistler vesaire Herkesin her dediğine aldıracak olduktan sonra 400000 Rum'a karşı 100000 Türk'ün yaşadığı Kıbrıs'ta işimiz ne?
İş denize girinceye kadardır Girdikten sonra üşümen geçer Sen de iyi yüzücülere has kuvvetli kulaçlan büyük bir ustalıkla atmaya başlarsın

(*) Bu sözün nenle söylendiği, hatta söylenip söylenmediği de belli değildir

(Ötüken, 74 sayı, 26 Temmuz 1972)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



TÜRKÇÜLÜK VE SİYASET

Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir Bu sebeple, bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset, yani taktik, her zaman değişir

İnsanlar iktidara geçmek için partiler kurarak çalışırlar, iktidara geçmek oy kazanmakla mümkün olduğu için oy sahiplerinin fikrini ve gönlünü almaya uğraşırlar Bunu sağlamak için taviz verirler; propaganda yaparlar, kendilerini beğendirmeye çabalayıp bol bol da yalan söylerler Hattâ rakiplerine iftira attıkları da olur

Bu bütün dünyada böyledir

Bizde " ittihat ve Terakki", "Hürriyet ve İtilâf" partileri arasındaki iğrenç ahlaksızca mücadeleyi bir tarafa atıp Cumhuriyet çağma, onun da Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki mücadele yıllarına göz attığımız zaman karşılaştığımız manzara şudur:

İktidar, iktidarda kalmak için haksızlıklar yapmış, muhalefet bundan şikâyet etmiştir Sonra, muhalefet iktidara geçince aynı haksızlıkları kendi yapmaya başlamış, bu sefer evvelce haksızlık edenler aynı haksızlığa uğrayınca feryadı göğe yükseltmişlerdir

Partilerde ülkü yoktur, iktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler Demokrat partinin iktidara geçince Türkçe ezanı yine Arapçalaştırması samimî kanaatinden değil, oy toplamak kaygısındandır Aşırı Kemalist olan ve dinle ilgisi bulunmayan Celâl Bayar'ın bunu isteyerek yaptığı veya yaptırdığı söylenemez Bununla ileriki seçimleri teminata almak istemiş ve almıştır

Sade dinsiz değil, aynı zamanda Tanrısız bir rejim olan komünizm ise İkinci Cihan Savaşı'nda Almanlar karşısında tutunabilmek için dinden yardım beklemiş, Sovyetler Birliği'nin Hıristiyan ve Müslüman vatandaşları için kiliseler ve camiler açtırıp dinî liderler seçtirmiştir

Türkçülük, Türk milliyetçiliğidir ama her milliyetçi Türk, Türkçü değildir Milliyetçilik pek umumî bir deyimdir Her normal insan az çok milliyetçidir Türkiye'nin bütünlüğü ve emniyeti üzerinde duygulu olup Türk milletine bağlı kalmak şüphesiz milliyetçiliktir Fakat böyle milliyetçiler arasında Dış Türklerle hiç ilgilenmeyen, hattâ onların varlığından habersiz olan, siyasî sınırlar dışında Türk ülkeleri olduğunu bilmeyen, tutsak bir Türk ülkesinin kurtarılması için göze alınacak savaşı istilâcılık sayan nice insanlar vardır

Aslında beynelmilelci olan sosyalizmin Türkiye'deki mümessilleri de milliyetçi olduklarını söylerler Hattâ Orta Asya'daki atalarımızla ilgimizi inkâr edip bu topraklar üzerinde Hititler'den başlayarak üst üste yığılmış olan etnik döküntülerin karması olduğumuzu ileri sürenler de milliyetçilik dâvâsındadır

Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk milliyetçiliğinin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslâm beynelmilelciliği dâvası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler

Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder Türkçüler için İzmir'i kurtarmak üzere yapılan savaşla Kıbrıs'ı, Kerkük veya Azerbaycan'ı, Türkistan'ı kurtarmak için yapılacak savaşlar arasında hiçbir fark yoktur Çünkü Türk milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız, bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik dâvasını ülkü edinir Türkler ise Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabana ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur

Türkçülük bugün siyasî değildir Fakat bir gün siyasî bir kuruluş durumuna gelirse bütün Türkleri kurtarıp birleştirecek bir program ile ortaya çıkacaktır O zaman, şüphesiz çağı, durumu ve ortamı kollamakla beraber bunlara bağlanıp kalmayacak, bu kaygıların üstüne çıkacaktır Dünün gerçeklerini yeniden gerçekleştirecektir

Bugün Türkçü kelimesi birçoklarım ürkütmektedir Bu kavramın altında bir Nazizim, bir diktatörlük, bir kafatasçılık heyulaları görülmektedir

Türkçülük kelimesinin böyle korkunç hale getirilmesinde yerli kızılların rolü büyük olmuştur Onlar, Moskova'nın veya Pekin'in köleleri oldukları için, bağlı bulundukları devlete zarar verecek her düşünceye, haliyle, düşmandırlar Yerli kızıllardan başka, Türklüğe karşı yüzyılların hıncını besleyen devşirme torunları ile Halk Partisi de, Türkçülük kelimesinin ürkütücü bir mânâya bürünmesinde rol oynayan iki ana kaynaktır

Türkçülük Ülküsü'nün ardında Nazizim aramaya kalkmak, dünyadaki fikir hareketleri hakkında hiçbir şey bilmemek ve dolayısıyla fikirsiz olmak demektir Alman milliyetçiliği olan Nazizim ile Türk milliyetçiliği olan Türkçülük nasıl aynı şey olabilirler? Aksine, bütün milliyetçiliklerin birbirlerine karşı oluşu gibi Türkçülük ile Nazizim de, iki ayrı milletin millî menfaatlerini ön plâna alan fikir sistemleri olmak dolayısıyla, birbirlerine karşıdırlar

Sonra, Türkçülükte diktatörlük de olamaz Çünkü Türkçülük, demokratik bir sistemdir Ancak, Türkçülükteki demokrasi laçka olmamış, soysuzlaşmamış, ciddî disiplinli ve ahlâk dışı telkinlere izin vermeyen bir demokrasidir

Kafatasçılığın ise, Türkçülükle, uzak yakın hiçbir ilgisi ve ilişiği yoktur Bir müddetten beri fikir piyasasında kullanılmakta olan kafatasçılık, antropoloji denilen bilim dalının, yerli kızıllar tarafından Türkçeye çevrilmiş adıdır Türkiye'de antropolojik (yani kafatasçı!) hareketler ve çalışmalar Atatürk vaktinde olmuştur Bugün dahi var olan Antropoloji Enstitüsü'nü kurduran da Atatürk'tür Yapılan kazılarla yeraltından çıkarılan kafataslarının ölçülüp bundan neticeler çıkarılmaya çalışması da Atatürk devrenin hareketleridir Yine, okullarda çocukların kafalarının, çeşitli şekillerde ölçüye vurulması da o devrin antropolojik çalışmaları arasındadır

Buna göre Türkçülükte Nazizim, diktatörlük ve kafatasçılık aramak bu gerçeklerden haberi olmamanın ve kızıllarla diğer Türklük düşmanları tarafından uydurulan yalanlara inanmanın neticesidir

Bugün partilerin çoğunda Türkçü Türkler vardır Ancak onların bu varlıkları, partilerini Türkçü siyasî kuruluşlar saymaya yeterli değildir

Bir partinin Türkçü olması ve sayılabilmesi için, her şeyden önce, Tüzüğünün maddeleri arasında, bu ülkünün ana prensiplerinin yer alması lâzımdır Sonra, partinin yüksek kademelerinde, teşkilâtın kilit noktalarında bu ülküye inanmış ve gönül vermiş kimselerin bulunması gerekir Ve nihayet, o parti tutumu, davranışı ve icraatı ile de Türk Ülküsü yolunda olduğunu göstermeklidir

Türkçü bir parti, Millî Ülkü'nün ana prensiplerinden asla sapamaz Şu veya bu düşünce ile Türkçülük Ülküsü'nü zedeleyecek tavizler de veremez

İşte, bu ölçülere göre, bugünkü siyasî partiler arasında hiçbirisini Türkçü saymak mümkün değildir

İlerde, şartlar uygun olunca, mevcut partilerden birisi Türkçü bir parti haline gelebileceği gibi, bir Türkçü parti de kurulabilir Ancak, Türkçülük ülküsünün iktidara gelmesi için, mutlaka bir siyasî parti kurulması da şart değildir Türk Ülküsü, Millî Eğitim Bakanlığı'nın programlarında da yer almak suretiyle, birbiri ardından gelecek nesillerin beyinlerine ve gönüllerine şuurla yerleşirse, bu iş partisiz de olabilir

(Ötüken, 104 sayı, Şubat 1970)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.