Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#16 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KİBA Süprüntü KİBAR (Kebir C ) İnce ve nârin yapılı Terbiyeli ve nezaket sahibi Hassas * Kebirler Büyük rütbeliler Büyükler KİBARANE f Büyük adamlara, nâzik ve görgülü kimselere yakışır şekil ve surette KİBARE Ululuk, büyüklük KİBASE Bütün olan hurma salkımı KİBAŞ (Kebş C ) Erkek koyunlar, koçlar KİBER Ululuk Büyüklük Yaşlılık KİBER-İ SİNN Yaşlılık, ihtiyar olmak, yaş büyüklüğü KİBİR (Kibr) Kendisini büyük gösteriş Büyüklük Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı * Şeref ve şan * Bir şeyin muazzamı Büyük KİBRİT Kükürt * Kırmızı, yakut, altun * Ucu kibritlenmiş yakacak madde KİBRİT-İ AHMER Kırmızı kibrit * Cisimleri altun hâline koyacak derecede te´sirli olduğu söylenen şey İksir * Tas: Mürşid Kıymeti çok yüksek olan KİBRİTÎ Kükürtle alâkalı * Kükürt renginde olan Açık sarı rengi KİBRİTİYET Kükürt niteliği KİBRİYA Azamet Cenab-ı Allah´ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü KİBS Menzil, mekân KİBT f Bal arısı, nahl KİC Dağın yüksek ve yüce yeri KİDNE Et * Yağ KİFA Bir parça veya iki bez (ki birbirine dikip çadır eteğini yaparlar ) * Eşitlik, beraberlik, müsâvât KİFAF (Aslı: Kefaf) Yetecek kadar olma İhtiyaca yetecek kadar azık * Bir şeyin güzide ve hayırlısı * (Keffe C ) Terazi kefeleri KİFAF-I NEFS (Aslı: kefaf-ı nefs) Yalnız kendisi için yetecek kadar * Ölmeyecek kadar olan rızık, gıda KİFAH Din için muharebe KİFAT Cem´olmuş, toplanmış, biriktirilmiş * İçinde birşey toplanıp biriktirilen yer * Hızlı uçmak, gitmek * (Küfv C ) Küfüvler, benzerler, eşler, denkler KİFAYET Lüzumlu kadar olmak Yetişmek Bir işe yetecek kadar olmak İktidar Liyâkat Yararlık KİFFE (C : Kifef) Ağ Tuzak * Terazi kefesi * Her yuvarlak nesne KİFL Nazir, benzer * Nasib, ecir * Oturma yeri KİFR Büyük dağ KİFT (C : Kifât) Küçük çömlek * Çuval ve buna benzer kap KİG f Göz çapağı KİH İrin, cerahat KİH (C : Kihân) f Küçük, sagir KİHAL (Kehl C ) Kemâlini bulmuş kimseler Kâmil insanlar Olgunluk çağında bulunanlar KİHALET Göz için sürme yapma Sürmecilik * Göz doktorluğu Göz hastalıkları bilgisi KİHAN (Kih C ) Küçükler KİHAN Ü MİHAN Küçükler ve büyükler KİHANET (Bak: Kehânet) KİHİN f Küçük, sagir KİHTER f Yaşça en küçük olan KİHTERÎ f Yaşça küçüklük KİK Uzun ve dar sandal KÎL Söz, kelâm, denilen KİL Her ikisi, her iki (mânalarında olup dâima izâfet olur) KİL´ Saklamak, korumak KİLÂB (Kelb C ) Köpekler KİLÂB-I EHLİYE Ehlî köpekler Ev, çoban ve av köpekleri KİLAET Korumak Gözlemek Muhafaza KİLAR f Kiler KİLAZ Bodur, tıknaz kimse KİLE 40 litrelik hububat ölçüsü Eski bir ağırlık ölçüsü KİLE (C : Kilel) İnce tülbendden yapılan cibinlik KİLECE (C : Kilecât-Keyalic) Arpa * Kile, mikyal KİLEM (Kelime C ) Kelimeler, kelâmlar, sözler KİLER Erzak koymağa mahsus dolap Yiyecek, içecek şeyler koyulan mahzen, anbar veya oda (Bak: Kilar) KİLİSA f Kilise KİLİSE Hıristiyanların mâbedi Hıristiyan mezhebi KİLK f Kalem Kamış kalem * Kamıştan ok KİLLE Kesmez olmak * Yorulmak Müsterâh KİLS Kireç, kireçtaşı KİLSÎ Kireçtaşı yapısında olan KİLTE Deste, demet KÎL U KAL Dedikodu KİLVAZ Tevrat´ın mukaddes sandığı KİLYE Böbrek KİLYETEYN İki böbrek KİLYEVÎ Böbrek şeklinde olan Böbrekle ilgili KİMAD Sıcak bez ile âzâyı kızdırmak KİMAM (Kimm C ) Tomurcuklar * Hayvan ağızlığı Boyunduruk KİMN Saman KİMYA Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu * Edb: Aşk * İlâç * Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzuyu terk etmek KİMYA-YI AVAM Dünyanın kıymetsiz ve fâni olan şeylerini âhiret metalarına feda etmek KİMYA-YI HAVAS Kendinden geçip Allaha tam teslim olmak ve dönmek KİMYA-YI SAADET Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek * İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi KİMYAGER Kimyacı KİMYEVÎ Kimyâ ile alâkalı KİN f Gizli düşmanlık Garaz Buğz Adâvet KİN-İ MUZMER Gizli kin KİNAİYYAT (Kinâye C ) Temsillerle anlatılan imalı ve dokunaklı sözler (Mâlumdur ki, fenn-i belagatta bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikisi, başka bir maksud mânaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lâfz-ı kinâi" denilir Ve "kinâi" tabir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslisi, medar-ı sıdk ve kizb değildir belki kinâi mânasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur Eğer o kinâi mâna doğru ise; o kelâm, sadıktır Mâna-yı asli kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz Eğer mâna-yı kinâi, doğru değilse, mâna-yı aslisi doğru olsa, o kelâm kâzibdir Meselâ: Kinâi misâllerinden: (filânun tavil-ün-necad) denilir Yâni: "Kılıcının kayışı, bendi uzundur " Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa da,yine bu kelâm sâdıktır, doğrudur Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan, uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir Çünki, mâna-yı aslisi maksud değil S ) KİNAN (C : Eknan-Ekinne) Perde, örtü KİNANE (C : Kenâin) Okluk, sadak, ok kuburu KİNAS (C : Künüs) Geyik yatağı KİNAYE Dolayısı ile dokunaklı söz Maksadı dolayısı ile anlatan söz Üstü örtülü dokunaklı söz Açıktan olmayıp hakiki mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak KİNCER f Büyük fil KİNDAR f Kin tutan İçinde kin ve garez besliyen Öc ve intikam almağa düşkün KİNDARANE f Kinci olarak, kindarcasına KİNDARE Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık KİNDİR Kaba eşek KİNE f Kin, garaz Kalbde beslenen düşmanlık KİNE-İ PELENG "Kaplan kini" : Kolay kolay sükunet bulmayan kin KİNECU f Öc almağa uğraşan, intikam almak için çalışan KİNEDÂR f Kindâr, kin güden, düşmanlık besliyen KİNEGÂH f Savaş meydanı, muharebe alanı, harp sahası KİNEHÂH f İntikam ve öc almak istiyen Müntakim, kinci KİNEKEŞ f Düşmandan öc ve intikam alan KİNEMEŞHUN f Kinle, intikamla dolu KİNETİK Fr Hareketle alâkalı Hareket dolayısıyla meydana gelen, hareketli KİNEVER f Kin besleyen, hased eden, kinci KİNCER f Büyük fil KİNF Zenbil * Çoban dağarcığı KİNFİRE Burun ucu KİNN (C : Eknân) Perde, örtü KİNNAR Bez ve keten parçası KİNNARAT Bir nevi elbise * Çalgılar, defler KİNNE Erkek görmüş kadın KÎR Katran, zift KİRA´ Kirâ Bir eşya veya yerin, geçici bir zaman kullanılmak üzere para ile bir kimseye verilmesi * Böyle bir şey karşılığı alınan para KİRAB (Kerübe C ) Yeri sürüp aktarmak * Yeri süpürmek * Suyun aktığı yerler KİRABE Yeri sürüp aktarmak KİRAM Benzetmeli, kinâyeli * (Kerim C ) Kerimler, şerefliler * Eli açık cömert kimseler KİRAMEN KÂTİBÎN İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı KİRAR Bir daha, tekrar Tekerrür KİRAREN Tekrar tekrar, çok sefer, tekrar suretiyle KİRAZ Rahmin, kabul ettikten sonra yine dışarı döktüğü meni KİRAZ Evmek, acele KİRBAL (C : Kerâbil) Hallaç yayı * Kalbur KİRBAN Dolu kap KİRBAS (C : Kerâbis) Bez Kumaş, keten veya pamuk bez KİRBASÎ Bez satıcı kimse KİRDAR Bir kimse, tasarruf ettiği yerin bir zirâ veya iki zirâ toprağını almak için başkasına satmak * Bina * Ağaç KİRDİDE (C : Kerâdid) Bir miktar toplanmış hurma * Sepet dibinde geri kalan hurma KİRDİKÂR f Sâni Yapan Allah (C C ) KÎRFAM f Simsiyah, katran renginde KİRFÎ Bazısı bazısının üstüne yağılmış olan yüksek bulutlar * Yumurtanın dış kabuğu KİRİS f Yaltaklanma * Aldatma, kandırma, hile yapma KİRİŞEK f Savaşçı, cengâver, muharib KİRİŞTE f Çerçöp KİRKİRE (C : Kerâkir) Şecaat * Deve göğsü KİRM f Böcek kurdu KİRM-İ EBRİŞİM İpekböceği KİRPAS f Padişah veya vezir konaklarındaki divanhâne KİRPİK Göz kapağının kenarındaki kıllar * Bir nevi taş * Hayvan ve nebatların beden yapısında bâzı küçük ve ince uzantılar KİRPİK-İ AKIL Mc: Akıl gözünün kirpiği Aklın, hakikatleri anlamasına engel olan şey (Meşhurdur ki: Îdin hilâline bakardı cemaat-i kesire Kimse bir şey görmedi Zevâli bir ihtiyar yemin etti ki; "Gördüm" Hâlbuki gördüğü kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılı idi O kıl oldu onun hilâli O mukavves kıl nerede Hilâl olmuş kamer nerede Ger anladın şu remzi:Zerrattaki harekât, kirpik-i aklın olmuş birer kıl-ı zulmettar, kör etmiş maddi gözü Teşkil-i cümle envâ fâilini göremez, düşer başına dalâl O hareket nerede Nazzam-ı kevn nerede Onu ona vehm etmek muhal-ender muhal S ) KİRS (C : Ekrâs-Ekâris) Her nesnenin aslı * Bir araya getirilmiş beytler * Biri biri üstüne yığılmış kalmış davar tersi KİRŞ İşkembe Geviş getiren hayvanların midesi * Karın, mide KİRZİM (C : Kerâzim) Yüksek burunlu kimse * Büyük balta KİS (C : Ekyâs) Cepte taşınır küçük para kesesi * Rahimde döl yatağı * Bedendeki bâzı sıvıların toplandığı kese biçimindeki oyuklar KİSA Halı, seccâde Yünden yapılan elbise KİSAL Bir yerde oturup kalan ve gideceği yere geç giden KİSB (Bak: Kesb) KİSBÎ Kazanılmış, kesbedilmiş Kesb ile alâkalı KİSB Ü KÂR Kazanç, iş güç KİSE (Kis-Kese) f Küçük-büyük torba kab * Para kesesi Kumaştan çanta biçiminde torba kab * Yoğurt kesesi * Para Para hesabı Öz para * Kestirme yol KİSEBÜR f Yankesici, hırsız KİSEDAR f Parayı toplıyan, para hesabını tutan kimse Vekilharç KİSEF (Kisf C ) Kıt´alar, parçalar, kısımlar KİSFE (C : Kisef) Kısım, cüz, parça, bölüm KİSKİS Taşın ve toprağın ufağı KİSR Üstünde eti çok olmayan kemik * Çadır eteği KİSRA Husrevden muarreb veya galat olan bu isim Sa´sâniler sülâlesinden olan Eski İran padişahlarına ve bilhassa Nevşirvan´den sonrakilere verilmiş olup, Rum imparatorlarına Kayser, Çin hükümdarlarına Fağfur ve Hakan denildiği gibi, bunlara da Kisra denilirdi KİSRE (C: Kiser) Ekmek parçası * Parçalanmış olan şeyin bir parçası KİST f Kimdir (mânâsına soru edâtı) KİSVE Elbise Kılık Hususi kıyafet Küsve Kisbet KİSVE-İ İLMİYE İlim adamlarına, hocalara âit elbise KİSVET Elbise * Özel kıyâfet * Yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri, meşinden ve dar paçalı olan pantolon Kisbet KİŞ f Din, mezheb * Keten kumaş * Ok kuburu, sadak * şimşir KİŞAF (KÜŞÂF) Bir kaç yıl üstüne yük vurulmayan deve yavrusu * Dişi deve hâmile iken erkek devenin ona cimâ etmesi KİŞAH Davarın böğrüne yapılan işaret KİŞMİŞ f Çekirdeksiz çok küçük tâneli üzüm KİŞNİŞ Güzel kokulu bir tohum olan karakimyon KİŞRE Yüzüne gülmek KİŞT f Ekin * Tarla KİŞTKÂR f Çiftçi, ekinci KİŞTZAR f Ekinlik, ekin tarlası, tarla KİŞVER f Memleket, ülke * İklim KİŞVERGİR f Ülke tutan Pâdişah, hükümdar KİŞVERGÜŞA f Ülke açan, cihangir KİŞVERHÜDA f Hükümdar, pâdişah KİŞVERKÜŞA Memleket fetheden
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#17 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KİTAB Kitab * Levh-i mahfuz * Kur´ân KİTAB-I MÜBİN (Bak: İmam-ı Mübin) KİTABE Kabartılarak veya oyularak sert levhalar üzerine yazılan yazı Levha olarak yazılan manzum olmayan nesir halinde levha yazma ilmi * Mezartaşı yazısı KİTABE-İ SENG-İ MEZAR Mezar taşı yazısı KİTABET Yazmak Kâtiblik Usulüne göre bir şeyi yazmak KİTABET-İ FITRİYE Fıtri olan yazılmış şeyler * Kâinat sahifelerinin kitab gibi oluşu KİTAB-HANE f Kitabevi, kütüphane Kitap okunan veya satılan yer KİTABÎ Kitaba dair ve müteallik Kitaba tabi olan Kitaba uygun Kur´an, İncil, Tevrat kitablarından birine inanan Semavî kitaplardan birine inanan KİTAF İp KİTBE Kitabe yazmak Zam ve cem´etmek Artırmak ve biriktirmek KÎTE Bir gün veya bir gece yenecek yemek KİTFEYN İki omuz küreği KİTİ (Giti) f Dünya Yer Cihan Âlem KİTLE Kütle Yığın Küme * Mâden, taş gibi şeylerden toplu şey KİTMAN Sır saklama Kimseye sır açmama hâli KİTR Her nesnenin ortası * Deve hörgücü KİTR Nişan oku * İblisin ismi KİVARE Petek KİYAE Zayıflık * Korkaklık KİYAH f Ot KİYAHBESTE f Ot bitmiş, ot yetişmiş KİYAN f Merkez * Yıldız, seyyâre KİYAN Tabiat KİYANE Kefâlet, kefil olma KİYASET Zeki * Uyanıklık Zekâ Ferâset Zeyreklik KİYFE (KİFE) Bez parçası KİYR Demirciler körüğü * Dağ, cebel KİYYA Sakız KİYYE Sakız KÎZ Küçük kap KİZA Yemeği çok yemekten dolayı basan ağırlık KİZB Yalan Yalan söyleme (Sıdkın zıddı)(Kizb, küfrün esasıdır Kizb, nifâkın birinci alâmetidir Kizb, Kudret-i İlâhiyyeye bir iftiradır Kizb, Hikmet-i Rabbaniyyeye zıddır Ahlâk-ı âliyeyi tahrib eden kizbtir Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbtir Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbtir Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbtir Müseylime-i kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsva eden, kizbdir İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel´ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir![]() ![]() Sual: Bir maslahata binaen kizbin câiz olduğu söylenilmektedir![]() ![]() Öyle midir Cevab : Evet, kat´i ve zaruri bir maslahat için bir mesağ-ı şer´i vardır Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür Zira usul-ü şeriatta tekarrur ettiği vechile, mazbut ve miktarı muayyen olmıyan bir şey hükümlere illet ve medar olamaz; çünki, mikdarı bir had altına alınmadığından su-i istimale uğrar Maahâza, bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-i muteber olur Maslahat, o şeyi terk etmekte olur Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâblar ve karışıklıklar, zararın özür telâkki edilen maslahata galebe etmesine bir şâhiddir Fakat kinaye veya ta´riz suretiyle yani gayr-i sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz İ İ ) KİZBERE Baldırıkara adı verilen ot KİZİR Köy muhtarının yamağı hükmünde olan adam Köy kâhyası KİZYUN Toprak parçası KLASİK Fr Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san´at eseri * Âdet hâline gelmiş usul KLASÖR Fr Tasnif işlerinde kullanılan, gözlere ayrılmış dolap veya çekmece * Geniş mukavva dosya KLİNİK yun Hastaya bakılan yer * Ders gösterilen hastahane koğuşu KLİŞE Fr Matbaada tipografik baskıda kullanılan kabartma resim veya yazılar çıkarılmış madeni levha KLÜP ing Eğlenerek boş olarak vakit geçirmek yahut okumak, konuşmak üzere üyelere mahsus toplantı veya eğlence yeri KOALİSYON ing Bir maksad için birleşen kuvvetler yahut partiler topluluğu KOÇKAR Dövüş için terbiye olunmuş iri koç KOÇ YİĞİT Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâver KODAMAN İleri gelen Servet veya mevki sahibi kimseler hakkında alay yollu söylenir KODES Tavuk yeri, kümes * Hapishane KOF İçi boş Kovuk * Aklı ve ilmi olmayan Câhil KOKONA Yaşlı rum kadını KOLAĞASI t Eskiden mevcud olan yüzbaşı ile binbaşı arasındaki rütbe KOLON Fr Sütun * Matbaacılıkta, dizilen yazı sütunu KOLONİ Fr Bir ülkenin, sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği ülkeye sıkı bağlarla bağlı arazi * Başka bir memlekete yerleşmeğe giden göçmen topluluğu veya bir topluluğun yerleştiği yer * Bir memlekette bulunan yabancılar topluluğu KOLORDU t Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik KOMANDO (Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj v b gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete KOMBİNEZON Fr Tertib, düzenlemek * Çare * Kadın iç gömleği KOMEDİ yun Cemiyetin gülünç ve kusurlu hâllerini ortaya koyan tiyatro eseri * Uydurma, yapmacık hareket veya söz * Gülünecek hareketler KOMEDİYEN İki yüzlü, riyakârlık gösteren * Komedi oynayan tiyatro oyuncusu Maskara KOMİSER Fr Emniyet teşkilâtının meslek dereceleri içinde yer alan ve en az lise tahsilini yapmış, polis enstitüsünün orta ve yüksek kısmını tamamlamış üniformalı veya sivil memur KOMİSYON Fr Meclis şubesi Hususi surette teşkil olunan meclis * Ticarette vasıtalık etme, dellâllık ücreti KOMİTA (Slavca) Maksadına ulaşmak için ekserî silah kullanan, siyasî, gizli ihtilaki cemiyet Eşkiya KOMİTACI Siyasi bir gayeye ulaşmak için, silâhlı mücadele yapan gizli bir topluluk veya teşkilâtın mensubu olan kimse KOMİTE Fr Bir komisyon arasından seçilmiş âzası bulunan, bir iş için toplanan hey´et Meclis şubesi Hey´et KOMPARTIMAN Fr Yolcu trenlerinde vagonların bölümlerle ayrılmış kısımlarından her biri KOMPETAN Fr Bir işi iyi bilen Bir şey hakkında yerinde kararlar alabilen kimse KOMPLEKS Fr Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş * Basit olmayan Mürekkep * İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü KOMPLO Fr Bir kişiye karşı toplu olarak alınan karar Tuzak Suikast KOMPRİME Fr Toz halinde iken sıkıştırılıp ufak hap haline getirilmiş ilaç KOMÜNİZM Fr Cemiyet içinde fertlerin her türlü mülkiyet haklarını ve aile hayatını ve dini kaldırıp materyalizmi esas alan ve bütün mülkiyeti devlete mal eden bâtıl bir nazariye (Şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor Çünki: Akibeti görmiyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kızlarını ibahe eder Belki hamamlarında erkek kadın beraber çıplak olarak girmeleri ve izin vermeleri cihetinde bu fuhşiyatı teşvik eder Hem serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki: Bütün beşer, bu musibete karşı titriyor S )(Evet hariçte iki cereyana karşı bu kahraman millet, Kur´an kuvvetiyle dayanabilir Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek, dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak, İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mâzideki şerefini İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdür![]() ![]() Şimâldeki dehşetli anarşilik tohumunu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmağa yol açan kızıl tehlike![]() ![]() R N ) (Bak: Anarşizm) KONAK Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer * Yolculukta bir yerde durma, dinlenme İki menzil arasındaki yol * Büyük ev, zengin ve mükellef ikâmetgâh * Resmi dâire KONDÜKTÖR Fr Kılavuz, memur, müdür * Trenlerde vagon ve bilet işlerine bakan vazifeli kimse KONFERANS Fr Dinleyicilere herhangi bir mevzu hakkında bilgi vermek gayesiyle yapılan konuşma KONGRE Fr Çeşitli memleketlerden yöneticilerin, elçilerin ve delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı KONSEY Fr İdare vazifesi yüklenmiş kişilerin topluluğu * Müzakere hâlinde bulunan kimselerin meydana getirdiği kurul * Bu tarz bir toplantının yapıldığı yer KONSOLİT (Konsolide) Fr Ana sermayenin ödeme tarihi belli olmayan ve yalnız faizi ödenen devlet tahvili KONSOLOS İtl Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru KONTENJAN Fr Alâkalıların her birine düşen miktar veya yer Pay miktarı KONVOY ing Aynı yere giden nakil vasıtaları topluluğu * Aynı yere nakledilen insan grubu * Harb gemilerinin himayesinde sefer yapan yük gemileri katarı KOPİL Küçük Rum çocuğu * Çapkın, külhani KOR t Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası * Askeriyede kolordu KORSAN itl Deniz haydutu Deniz eşkiyası * Başkaların haklarını zor kullanarak yiyen kimse * Bir hakkı izinsiz olarak kullanan KORSAN GEMİSİ Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi KOSTANTINİYYE İslâm dünyasında İstanbul için kullanılmış isimlerden biri KOTRA ing Tek direkli, yelkenli, narin küçük gemi KOY Küçük körfez Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer Köşe, bucak KOZMOĞRAFYA yun Yıldızların yerlerinden ve hareketlerinden bahseden ilim Felekiyyat İlm-i hey´et KOZMOPOLİT Fr Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse * Çeşitli milletlerden insanları içine alan KOZMOZ (Kozmos) yun Kâinat Bütün gökler
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#18 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KÖFTEHOR (Bak: Kuftehar) KÖHNE f Eski, eskimiş * Zamanı geçmiş Demode olmuş KÖHNEBAHAR Sonbahar KÖLE t Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek (İslâmiyet köleliği en âdil usullerle kaldırmağa çalışmış ve Resul-i Ekrem (A S M ), insanları kölelikten kurtarmayı ibadet olarak ilân etmiştir ) KÖRÜK Ateşi havalandırmak için yapılmış bir âlet * Hava ile çalışan bazı çalgıların hava vermeğe mahsus kısmı KÖŞE (Bak: Kuşe) KÖŞELİ PARANTEZ t Cümleden tamamıyla ayrı "haşiye" gibi bir sözü içine alır KRAMP Fr Adalenin kasılması KRATER (Bak: Atmiye) KRİTİK yun Tenkid Sıkışık durum, sıkıntılı * Tıb: Hastalığın en kötü zamanı KRUVAZÖR : Fr Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te´min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi KUAL Üzüm çiçeği KUAS Koyunun burnunda olan bir hastalık KUAS Boynun içine geçik olması KUAS Bir hastalık (ki göğüsü tutar ) KUB f "Vuran, vurucu, döven" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: (Leked-kub: Tekme vuran) KUBA´ Hınzır avazı * Büyük ölçek KUBAA Serçe gibi küçük bir alaca kuşun adı * Avcıların giydiği hırka KUBAKIB Acele eden kimse, aceleci * Bir yıldan sonra olan yıl KUBALE Mukabele * Kapı önü KUBAN (Kub C ) f Vurucular, dövücüler * Vurarak, döverek mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır KUBB Kürk KUBBE Yarım küre şeklinde yapılan bina damı KUBBE-İ ÂLİYE Yüksek kubbe KUBBE-İ HADRÂ Yeşil kubbe KUBBE-İ KANEK Ağzın tavanı Damak KUBBE-İ MİNA Gökyüzü Gök kubbesi KUBBE-İ ULYÂ Sema, gökyüzü KUBBE-İ ZERRİN Güneş, şems KUBBET-ÜL İSLÂM İslâmın kubbesi * Belh şehrinin başka bir adı KUBBE ALTI Tar: Topkapı Sarayı´nda başta sadrazam olmak üzere devlet adamlarının ve vezirlerin toplanıp devlet işlerini görüştükleri yer KUBBE-NİŞİN f İstanbulda Topkapı Sarayı´nda Kubbealtı denen yerde toplanan kabine üyeleri denebilecek toplantıya katılan vezirlerin herbiri KUBBERE (C: Kubber-Kabbere) Turgay dedikleri küçük kuş * Bacaksız, kısa boylu kimse KUBBİTÎ Beyaz helva satan kimse KUBEB (Kubbe C ) Kubbeler, kemerler Tepesi yuvarlak, yarım küre şeklinde yapılan binâ damları KU´BERE Bileği meydana getiren iki kemiğin küçüğü KUBH Günah ve çirkin hareket Kabahat Suç * Fık: Aklen ve şer´an müstehcen olup dünyada zemme, âhirette azaba ve itaba mahal olan şey KUBHİYYAT (Kubh C ) Çirkin hareketler ve işler Günah ve çirkin şeyler KUBKUBA Acele etmek KUBLE Öpme KUBTİYYE (KIBTIYYE) (C: Kubâti) Mısırda yapılır parlak ince keten bezi KUBU´ Kirpinin büzülüp başını derisine çekmesi * Bir kimsenin başını yakasına çekmesi KUBUB Kuruluk KUBUL Erlerin ve kadınların önü * Evvel, önce, ilk KUBUN Gitmek KUBUR (Kabr C ) Kabirler, mezarlar, türbeler KUBUS Sür´atle yürüdüğünden yere tırnağının ucundan başka yeri değmeyen at KUBZA (KABZA) (C: Kubzât) Bir tutam nesne KUÇE f Dar sokak, küçük sokak * Pazar, çarşı KUDAHİS Bahâdır, kahraman, şucâ KUDAM f Hangisi Hangileri (mânasına sorudur) KUDAR Büyük yılan * Aşçı, tabbah Deve boğazlayıcı, deve kasabı KUDAS Gümüş boncuk KUDAT (Kadı C ) Kadılar Şeriat kanunlarıyla hâkimlik edenler KUDDAM Ön taraf İleri taraf KUDDAMÎ Ön KUDDİSE "Mübarek, kudsi ve mukaddes olsun " anlamına gelen bir kelimedir KUDDİSE SIRRUHU "Sırrı ve hakikatı muazzez ve müşerref olsun" meâlinde bir hürmet ifadesidir (S- Sahabe-i Kiram Hazeratına Radıyallahu Anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânada söylemek muvafık mıdır Elcevap: Evet, denilir Çünkü Resul-i Ekrem´in bir şiarı olan Aleyhissalâtü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anh terkibi, sahabeye mahsus bir şiar değil, belki sahabe gibi Veraset-i Nübüvvet denilen Velâyet-i Kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylâni, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi zatlara denilmeli Fakat örf-ü ulemada Sahabeye, Radıyallahu Anh; Tâbiin ve Tebe-i Tâbiine, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir M ) KUDDUS Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz Cenab-ı Hakk´ın sıfatlarındandır * Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder "En mukaddes" gibi KUDDUSÎ Cenab-ı Hakk´ın Kuddus sıfatına dair ve müteallik Kusursuz olan Cenab-ı Hakk´a ait * Kudsi ve temiz olana ait ve ona müteallik KUDEGÎ f Çocukluk KUDEK (C : Kudegân) f Çocuk, sabi KUDEK-MENİŞ f Çocuk tabiatlı Çocuk mizaclı KUDEMA (Kadim C ) Kadimler Eski büyükler Eski adamlar İleri gelen büyükler Eski zamanda gelmiş olanlar KUDEYH Küçük kadeh, kadehcik KUDMUS Kadim nesne, eski KUDRET Güç Takat * Her yeri kaplayan kudretullah * Varlık Ehliyet Becerebilme * Zenginlik * Kabiliyet * İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ´ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır (Arkadaş bir kelime-i vâhidenin işitilmesinde; bir adam, bin adam birdir Yaratılış hususunda da Kudret-i Ezeliyeye nisbeten bir şey, bin şey birdir Nev ile fert arasında fark yoktur M N ) KUDRET-İ İLÂHİYE Allah´ın kudreti (Cenab-ı Hakk´ın kudret, ilim, iradesi; şemsin ziyâsı gibi bütün mevcudata âmm ve şâmil olup, hiçbir şeyle müvazene edilemez; Arş-ı Azama taalluk ettikleri gibi, zerrelere de taalluk ederler Cenab-ı Hak, şems ve kameri halkettiği gibi, sineğin gözünü de O halketmiştir Cenab-ı Hak; kâinatta vaz´ettiği yüksek mizan gibi, hurdebinî hayvanların bağırsaklarında da pek ince ve lâtif bir nizam vaz´etmiştir Semadaki ecramı birbiriyle rabteden câzibe-i umumî kanunu gibi, cevahir-i ferdi de, yani zerratı da o kanunun bir misliyle nazmetmiştir Sanki bu zerrat âlemi, o semavî âleme küçük bir misaldir Hülâsa, aczin müdahalesi ile, kudret mertebeleri ayrılır Aczi mümteni´ olan kudretçe; büyük, küçük birdir Kudret-i Ezeliye, en evvel eşyanın melekût, yani içyüzüne taalluk eder bu yüz ise, alelumum güzel ve şeffaftır Evet, şems ve kamerin yüzleri parlak olduğu gibi, gecenin ve bulutların da iç yüzleri ziyadardır İ İ ) KUDRET-İ KÜLLİYE Cenab-ı Hakk´ın küllî ve mutlak olan kudreti KUDRETYÂB f Gücü yetebilen, yapabilen, kuvvet ve kudreti olan KUDS Mübareklik Kudsilik Nezafet Pâk olmak Noksanlardan uzak olmak KUDSÎ (Kuds dan) Mukaddes, kutsal, muazzez KUDSİYAN Kudsiler * Melekler Melâike taifesi KUDSİYET Kudsilik, mukaddeslik, azizlik * Temizlik, paklık KUDSÜMAN Erkek örümcek KUDUM Uzak ve uzun bir yoldan gelmek * Ayak basmak * İleri geçmek İlerilik KUDUMİYYE Uzak yoldan gelen bir büyük zâta, oranın halkı tarafından takdim edilen hediye * Edb: Böyle bir vaziyetten dolayı yazılan kaside KUDUR (Kıdr C ) Çömlekler, tencereler Yemek pişirilen kaplar KUDURÎ (Hi: 362 - 428) Bağdadlıdır Ahmed İbn-i Muhammed Bağdâdi diye de anılır Hanefi fıkıh âlimlerindendir Bu zatın, fıkha dâir meşhur kitabının ismi de Kudurî´dir KUDVE Halkın uyup tâbi oldukları kimse
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#19 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KUF f Baykuş denen bir kuş cinsi KUFAHİR (KUFÂHİRÎ) Büyük ve iri cüsseli kimse KUFAÎ Burnu sıcaktan kavlar kızıl kimse KUFAN Zahmet, meşakkat * Kufe dedikleri beldenin adı KUFAR (Kafr C ) Issız ve susuz yerler Çöller, sahralar KÛFE f Küfe Dayanıklı ve kaba büyükçe sepet KÛFE Kızıl kum * Kızıl kumlu bir yerin adı ki o sebebten "Kûfe" diye isim verilmiştir KUFF Yüksek yer KUFFAZ Kadınların ellerine ve ayaklarına taktıkları bir süs eşyası * Eldiven KUFFE (C: Kıfâf) Pamuk sepeti * İçine kumaş konan nesne * Yüksek yer * Kurumuş * Çürük ağaç KUFÎ Kûfe şehrine mensub Bu şehirle alâkalı KUFL (C : Akfâl) Kilit, sürgü KÛFTE f Kıyılıp ezilmiş veya dövülmüş et, köfte KUFTEHAR f Köfte yiyen * Geveze, çenesi düşük * Şarlatan Kendini beğenmiş * Çapkın KUFUF Kişinin korkudan tüyü ürperip kalkmak KUFUL (Kufl C ) Kilitler * Seferden veya yolculuktan dönme KÛH f Dağ KÛH-U KAF Efsânelerde geçen Kafdağı KÛH-U TUR Tur dağı, Sina dağı KUHAB At ve deve öksürüğü KUHAMUN f Tepesi düz olan dağ KUHAN f Kambur * Eyer, at eyeri * Sığır veya deve hörgücü KUHARİYE Yaşlı kadın * Yaşlı hayvan KUHAZ Koyunlara ârız olan bir hastalık KUHBEDEN f Dağ gibi iri vücutlu kimse İri yarı kişi KUHCİĞER f Dağ yürekli, kahraman, bahâdır, yiğit KUHE f Dağ * Hücum, saldırma * Dağ tepesi gibi kubbeli ve sivri olan şey * Deve hörgücü * At eyeri KUHH Halis, saf, katıksız KUHÎ f Dağa mensub * Dağla alâkalı * Dağlı KUHİSTAN f Dağlık bölge, dağlık yer KUHKEN f Dağ kazan, dağ deviren KUHKUB f Dağ vurucu Dağı yerinden oynatan * Kuvvetli at veya katır * Kale veya sur döven top KUHL Göz ilâcı * Göze çekilen sürme KUHLÎ Sürme gibi siyah olan KUHME Düşünmeden bir işe girişme * Şiddet * Kıtlık senesi * Zor iş KUHNÜMUN f Heybetli, azametli Dağ gibi görünen KUHPARE f Kuvvetli at * Dağ parçası KUHPAYE f Dağlık arazi KUHPÜŞT f Kanbur KUHSAR f Dağ tepesi * Dağlık yer KUHUT Kıtlıktan sıkıntı ve eziyet çekme KUKNAS Hindistan´da olan bir cins beyaz kuş KU´KU´ Alaca renkli, uzun gagalı bir büyük kuş KUL De, söyle, bildir (meâlinde emirdir)("Kul" kelimesi Kur´anın çok yerlerinde mezkûr veya mukadderdir "Kul" emri risalet ve nübüvvete işarettir İ İ )Türkçede "Kul", emir dinleyen hizmetkâr, Allah´ın mahlûku, Allah´a itaat ve ibadet eden veya köle mânasındadır KUL´A(T) (C: Kulu´) Ödünç mal Yurt edinmeye müsait olmayan yer KULA´ Ağız ağrısı KULAA Suyu emip yarılmış ve yerden koparılmış balçık * Büyük taş KULAB f Büyük dalga * Göl, büyük havuz KULAB Bir çeşit deve hastalığı KULAFE Kılıf, kın, kabuk Zarf KULAKIL İhlâs ve Muavvezeteyn sureleri KULAL Az, kalil KULAME Tırnak kesintisi Kesinti KULAMETEYN İki tırnak kesintisi Parantez ( ) KULB Bilezik * Bir yılan cinsi KULE (C: Kulul-Kılâl) Çocukların oynadıkları bir oyun KULEL (Kulle C ) Kuleler * Dağ tepeleri KULEL-İ SEB´A İstanbul´daki yedi tepe KULFE Zeker ucundaki sünnet edilecek deri KULİS FAALİYETİ Toplantı yapılan yerlerde, toplantı haricinde çeşitli grupların yaptığı gizli çalışma KULKALAN Bir nevi ot KULKUL Şen, çevik, atik * Bir şeyin deprenmesiyle çıkan ses * Büyük, derin deniz * Hızlı giden at KULKULANİ Üveyik kuşuna benzer bir kuş KULLAB (C : Kalalib) Çengel, kanca Ucu eğri nesne KULLAM Çöğene benzer bir otun adı KULLE (C : Kulel) Doruk, dağ tepesi, zirve * Kule * Bazı harp gemilerinin güvertelerinde bulunan ve makine ile hareket eden ağır top KULMUH Bir ot KULUB (Kalb C ) Kalbler, gönüller KULUCE Ekin ekmek için yeri ıslah etmek KULUNÇ Tıb: Şiddetli bağırsak ağrısı Omuzlarda ve vücutta bir ağrı KULZÜM Deniz, bahr * Kızıldeniz KUMAME (C: Kumâm) Cemaat, topluluk * Süprüntü KUMANYA ing Bir gemi içinde bulunan kimselerin beslenmeleri için gemiye doldurulan erzak Gemi zahiresi * Eskiden piyade kayığının arka kısmındaki dolapçık * Gemi kileri Geminin erzak koymağa mahsus yeri KUM (KUMİ) (Kavm den) Kalk (mânasına emir) KUMAR Para vs karşılığında oynanılan oyun Meşru bir ihtiyacın karşılanması için bir çalışma sonucu olmadan piyango ve şans oyunları gibi haram yollarla kazanç elde etmektir Dinimizde böyle oyunların her türlüsü haramdır Bir müslüman kendi menfaatini isteyip zararını istemediği gibi; diğer bir müslümanın da çıkarını gözetip kötülüğünü isteyemez Halbuki kumara katılan herkes, karşı tarafın zarariyle kendi çıkarlarını düşünmektedir Eğer böyle bir menfaat ve zarar oyunda konulmamışsa ve dince yasaklanan maksadlar da yoksa, yine de her insan için en kıymetli mal olan zamanını boş yere harcamak olur ki bu da zarardır Maksatsız, fikirsiz ve dünyaya ne için geldiğini bilmeyen basit bir insan böyle yollara düşer ve gittikçe perişan olur Halbuki insan, sonsuz ve yüksek gâye sahibi, yüksek şahsiyetli ve nizamlı bir hayat yaşamalıdır (Bak: Meysir) KUMARBAZ Kumar oynayan Kumarcı KUMAR-HANE f Devamlı olarak kumar oynanan yer KUME Bir yere toplanmış olan şeyler * Yüksek, yüce yer KUMİSTAN f Kumluk çöl veya arâzi KUMKUMA (C: Kamâkım) İçine mürekkep, zemzem gibi şeyler konulan yuvarlak testi * Bakır şişe, bakır ibrik KUMME Arslanın, ağzı ile aldığı şey KUMMEHAN Za´ferân * Şarap köpüğü KUMMELE (C: Kummel) Kene cinsinden bir böcek KUMPANYA Fr şirket * Mc: Cemaat, zümre KUMRÎ (C: Kamâri) Kumru Dişisine "kumriye", erkeğine "sakhar" derler KUMUDD Sağlamak, sert, katı * Uzun, tavil KUMUS Suya batıp kaybolmak KUMZE Toplanmış hurma
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#20 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KÛN Kuyruk sokumu bölgesi Arka, mak´ad, kıç KUNABE Toplu yapraklar (Buğdayın başı onun içinde olur ) KUNAH Çomak KUNAİS (C: Kanâıs) Büyük cüsseli, iri vücutlu kişi KUNAN Koltuk kokusu * Gömlek yeni KUNBUA (C: Kanâbi) Kestikten sonra yine içinde kalan nesne (Ot kökü gibi) KUNBUL(E) (C : Kanâbil) Kalın vücudlu kimse Sinirli ve hiddetli olan * 30 ilâ 40 yaş arasındaki kimse * At * Bomba KUNBURA (C: Kanâbir) Çökük kuşu KUNBUZA (C: Kunbuzât) Kısa boylu kadın (Müz: Kunbuz) KUNDAK Küçük çocukları sıkı bağlamaya yarıyan bezler takımı * Yangın çıkarmak için bir yere sokulan, tutuşturulmuş yağlı bez çıkısı KUNDAK SOKMAK Mc: Ara bozacak bir söz söylemek veya böyle bir harekette bulunmak * Yangın çıkarmak KUNEFHAR Büyük cüsseli, iri vücutlu KUNFUZ(E) (C: Kanâfiz) Kirpi * Fare * Devenin, kulakları ardında terleyen ve teri akan yerleri * Otları dolaşık yer KUNN Gömlek yeni KUNNE(T) (C : Kanan-Kunen-Kınan) Dağ başı KUNNEB Kendir Kenevir KUNNEBİT (C : Kannâbit) Lahana cinsinden bir bitki KUNTA Karalık KUNU´ Kanaat etme, kâfi bulma * Suâl ve tezellül KUNUT Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ İbadet Duâ Taat Şükür eylemek * Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak (Kunut, birşeye o suretle devam ve mülâzemet edip durmaktır ki, taat, huşu, sükut, kıyam mânalarını tazammun eder ve lisanımızda, divan durmak tâbir edilir Bunun için kunut taattir, kunut tul-i kıyamdır, kunut sükuttur, kunut huşu ve hafd-ı cenah ve sükun-ı etraftır diye çeşitli nokta-i nazardan târif edilmiştir Bir hadis-i şerifte "Efdal-üs salâti tul-ül kunut" buyurulmuştur ki, kıyam demektir Binaenaleyh namazda kıyam ve kıraeti, duayı veya huşu ve sükutu uzatmağa da kunut denilir E T ) KUNUT Ümidsizlik Ye´se kapılma KUNV (C: Kınân-Kınyân-Aknâ) Üzerinde hurması olan hurma salkımının çöpü KUNYAN (KINYÂN) Kişinin nefsi için saklayıp elden çıkarmadığı mal KUNYE (KINYE) Kişinin nefsi için saklayıp elden çıkarmadığı mal KUNZUA (C: Kanâzı´) Çakıl taşı * Tıraş edilmiş başın üstünde bırakılan bir tutam saç KÛPAL f Gürz Demir topuz KÛR (C : Kûrân) f Kör, âmâ KUR´A Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusla veya fal açma KURA (Karye C ) Karyeler, köyler, kasabalar KURÂ-YI MÜTECÂVİRE Komşu köyler KURA´ İbâdet eden KURAA Kalem kesintisi Kalem yongası KURAB (Kurbet C ) Yakınlar, akrabalar KÛRABE f Kubbeli mezar, türbe KURAD (C: Kırdân-Ekride) Kene adı verilen böcek KURAKIR Güzel sesli kimse KUR´AN Allah (C C ) tarafından Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Cebrâil Aleyhisselâm vâsıtası ile (yâni vahiyle) gönderilen ve beşeriyetin bütün saadet düsturlarını hâvi en mukaddes ve en son kitâb-ı semâvidir Din ve dünyanın nizâmını en iyi şekilde bildirir, kâinatın neden ve niçin yaratıldığını ve hikmetlerini beyan eder Başıboşluk ve serserilikten kurtarıp ibâdet ve taata, emniyet ve nizâma ve saadete sevkeder ve insanın ebedi selametine vesile olur * Lugat mânasına göre Kur´ân: Tilâvet, okumak, cem´ ve zammolunmuş, okunmuş mânâlarına gelir Fürkan, Zikir, Hüdâ, Hitab, Kitab, Mushaf, Nur, Necm, Hüdâ, Mev´iza, Aziz, Besâir, Bürhan![]() ![]() gibi elli beş kadar isimle de anılır (Bak: Kelâmullah) KUR´AN-I HAKÎM Hakim olan Kur´an-ı Kerim Hakim: Hikmetli, hikmet sâhibi, yahut çok hâkim ve muhkem mânalarına gelir KUR´AN-I MU´CİZ-ÜL BEYAN Beyan ve ifadesi mu´cize olan Kur´an (Kur´an: Şu kitâb-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi![]() ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedisi![]() ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri![]() ![]() ve zeminde ve gökde gizli Esmâ-i İlâhiyenin mânevi hazinelerinin keşşâfı![]() ve sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı![]() ve âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lisanı![]() ![]() S )(-Kur´an-ı Kerim-, bütün mebâhis-i esasiyeyi ve mühimmeyi öyle bir tarzda beyan eder ki, o beyan, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden ve dünyâyı ve âhireti iki oda gibi açıp kapayan; ve zemin bir bahçe; ve semâ, misbahlariyle süslendirilmiş bir dam gibi tasarruf eden; ve mâzi ve müstakbel, bir gece ve gündüz gibi nazarına karşı hazır iki sahife hükmünde temaşa eden; ve ezel ve ebed, dün ve bugün gibi silsile-i şuunatın iki tarafı birleşmiş, ittisal peyda etmiş bir surette, bir zaman-ı hâzır gibi onlara bakan bir Zât-ı Zülcelâle yakışır bir tarz-ı beyandır Nasıl bir usta, bina ettiği ve idare ettiği iki haneden bahseder, proğramını ve işlerinin liste ve fihristesini yapar; Kur´an dahi, şu kâinatı yapan ve idâre eden ve işlerinin listesini ve fihristesini tabir câiz ise, proğramını yazan, gösteren bir Zâtın beyanına yakışır bir tarzdadır Hiç bir cihetle eser-i tasannu ve tekellüf görünmüyor Hiç bir şâibe-i taklid veyâ başkasının hesâbına ve onun yerinde kendini farzedip konuşmuş gibi bir hud´anın emaresi olmadığı gibi, bütün ciddiyetiyle, bütün safvetiyle, bütün hulusiyle sâfi, berrak, parlak beyânı, nasıl gündüzün ziyâsı, "Güneşten geldim" der Kur´ân dahi," Ben Hâlık-ı Âlem´in beyanıyım ve kelâmıyım" der Evet şu dünyâyı antika san´atlarla süslendiren ve lezzetli nimetlerle dolduran ve san´atperverâne ve nimetperverane şu derece san´atının acibeleriyle şu derece kıymettar nimetlerini dünyanın yüzüne serpen, sıravâri tanzim eden ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir Sâni´, bir Mün´imden başka şu velvele-i takdir ve istihsanla ve zemzeme-i hamd ve şükranla dünyâyı dolduran ve zemini bir zikirhâne, bir mescid, bir temaşagâh-ı san´at-ı İlâhiyeye çeviren Kur´an-ı Mu´ciz-ül Beyan kime yakışır ve kimin kelâmı olabilir Ondan başka kim ona sâhib çıkabilir Ondan başka kimin sözü olabilir Dünyayı ışıklandıran ziya, güneşten başka hangi şeye yakışır Tılsım-ı kâinatı keşfedip âlemi ışıklandıran beyan-ı Kur´an, Şems-i Ezelî´den başka kimin nuru olabilir Kimin haddine düşmüş ki ona nazire getirsin Onun taklidini yapsın Elhak, bu dünyayı san´atlarıyla zinetlendiren bir san´atkârın, san´atını istihsan eden insanla konuşmaması muhaldır Mâdem ki, yapar ve bilir, elbette konuşur Mâdem konuşur, elbette konuşmasına yakışan Kur´andır Bir çiçeğin tanziminden lâkayd kalmayan bir Mâlik-ül Mülk, bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karşı nasıl lâkayd kalır Hiç başkasına mal edip hiçe indirir mi S )(Kur´an-ı Hakim yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu ve der idi ki: "Şu Kur´anın Muhammed-ül Emin gibi bir ümmiden nazirini yapınız ve gösteriniz Haydi bunu yapamıyorsunuz, o zât ümmi olmasın, gayet âlim ve kâtip olsun Haydi bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zât olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin, hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin Haydi bununla da yapamıyacaksınız, eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip, hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp, Kur´anın nazirini gösteriniz, yapınız Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur´anın mecmuuna olmasın da, yalnız on Suresinin nazirini getiriniz Haydi on Suresine mukabil hakiki doğru olarak bir nazire getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden asılsız kıssalardan terkib ediniz Yalnız nazmına ve belâgatına nazire olsun getiriniz Haydi bunu da yapamıyorsunuz, bir tek suresinin nazirini getiriniz Haydi Sure uzun olmasın, kısa bir Sure olsun, nazirini getiriniz Yoksa, din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir![]() ![]() " M )(Amerikalı Filozof Karlayl (Carlyle) şöyle diyor: Kur´anı bir kerre dikkatle okursanız, O´nun hususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz Kur´anın güzelliği diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir Kur´anın başlıca hususiyyetlerinden biri, (O´nun asliyyetidir Benim fikir ve kanaatıma göre Kur´an serâpa samimiyet ve hakkaniyetle doludur Hz Muhammed´in (A S M ) cihana tebliğ ettiği dâvet, hak ve hakikattır İ İ ) KÛRÂN (Kur C ) f Körler âmâlar KÛRÂNE f Körcesine KURARE Çömlek içindeki yemek piştikten sonra yanmasın diye içine konulan su KURAT Fitil ucundan yanmış yer KURAZ (KARİZA) Isırgan otu KURAZE Altun ve gümüş kırıntısı * Kumaş parçaları KURB Yakınlık Yakında oluş Yakın olmak Yakınlık kazanmak (Zamanda, mekânda, nisbette, hatvede ve kuvvette kullanılır ) * Tıb: Böğür Karnın yumuşaklığına kadar olan yer KURB-İ DERECE Ölen bir kimseye yakınlık derecesi KURB-İ HÜDÂ Allah´a manevî yakınlık KURB-İ MESÂFE Yer, mekân yakınlığı KURBAN Allah´ın rızasını kazanmağa sebep olan şey * Etleri, fakirlere parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen koyun, keçi, deve, sığır![]() gibi hayvan * Bir maksad uğrunda feda olma * Beylerin ve meliklerin yakınlarından olan kimse KURBET Yakınlık * Fık: Allah´a manevî yakınlığa sebeb olan amel-i sâlih KURBİYYET Yakınlık kazanmak Yakınlık Bir şeye kendi gayretiyle yakınlaşmak (Bak: Akrebiyyet)(Sahabelerin kurbiyet-i İlâhiyye noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez Çünki: Cenâb-ı Hak bize akrebdir ve herşeyden daha ziyade yakındır Biz ise, ondan nihayetsiz uzağız O´nun kurbiyetini kazanmak iki surette olur Birisi: Akrebiyetin inkişafiyledir ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar ve nübüvvet veraseti ve sohbeti cihetiyle sahabeler o sırra mazhardırlar İkinci Suret: Bu´diyetimiz noktasında kat-ı meratib edip bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr-i sülûk-u velâyet ona göre ve seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu suretle cereyan ediyor İşte, birinci suret sırf vehbîdir, kesbî değil, incizabdır, cezb-i Rahmânidir ve mahbubiyettir Yol kısadır, fakat çok metin ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir Diğeri kesbîdir, uzundur, gölgelidir Acaib hârikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyyetçe evvelkisine yetişemez Meselâ: Nasıl ki dünkü güne bugün yetişmek için iki yol var Birincisi: Zamanın cereyanına tâbi olmıyarak, bir kuvvet-i kudsiye ile, fevkaz-zaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir İkincisi: Bir sene kat´-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp, düne gelmektir; fakat, yine dünü elde tutamıyor; onu bırakıp gidiyor Öyle de, zâhirden hakikata geçmek iki suretledir Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikatı, ayn-ı zâhir içinde bulmaktır İkincisi: Çok merâtibden seyr-i süluk suretiyle geçmektir Ehl-i velâyet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler Yine sahabeye yetişemiyorlar Çünki, sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesire ile, ubudiyetin envâına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder S ) KÛR-BOĞAZ f Obur, körboğaz KURBUK Mevzi ismi * Yardım * Dükkân KURDAH Maymun KÛRDİL f Câhil Gönlü kör KURDUH Maymun * Küçük karınca KÛRE f Demirci ocağı Kuyumcu ocağı * Küre KURENA Bir padişâhın yakınında bulunan ve onun sohbetine iştirak edenler Yakınlar Arkadaşlar KURENG f Al at KUREVÎ (Kurâ dan) Köylü Köye âit, köye dâir KUREYŞ Kökü Hz İbrahim´e (A S ) dayanan, Peygamberimiz Hz Muhammed´in de (A S M ) mensub olduğu Arab kabilesi KUREYŞ SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 106 Suresidir Liilâfi Suresi de denir Mekkîdir KUREYŞÎ Kureyş kabilesinden olan Kureyş´e mensub KUREYZA Medine-i Münevvere yakınında Yahudi taifesinden bir kavim KURFUSA (KARFESA) Mak´adı üstüne oturup dizlerini karnına yapıştırıp iki kolunu baldırları üstüne kavuşturmak KURHA (C: Kuruh) Silâh yarası * Çıban KURHANE (C: Kurhân) Bir cins mantar KÛRÎ f Körlük, âmâlık KURKUBE Et, lahm KURKUL Çekirge KURKUR Büyük gemi KURKUS Geniş, bol, vâsi KURMAY Ordunun muharebeye hazırlanmasında ve savaş sırasındaki sevk ve idaresi için hususi tarzda yetiştirilmiş subay * Mc: Becerikli KURME İşaret için devenin burnundan bir miktar deri kesip tam ayrılmadan yine burnu üstüne yapıştırmak KURMUD Dağ keçisinin erkeği KURMUS (C: Karâmıs) Avcıların dağda olan kulübesi veya soğuktan sakındıkları küçük çukur yer KURNAS Dağın burnu KURNE Sivri veya tümsek şey * Hamam kurnası Kurna KURNEVE Boya otu KURNUK Yumuşak bedenli delikanlı KURR Karar * Soğukluk KURRA (Kari´ C ) Okuyucular Kur´ân-ı Kerimi usul ve tecvidine göre okuyanlar Dindar ve sâlih kimse KURRASA (C: Kırâs) Papatya çiçeği KURRE Parlaklık Tâzelik Gözün parlak ve nurlu olması * Ağlamaktan sonraki serinlik * Dilşâd olmak * Bir atımlık şey * Kurbağa KURRET-ÜL A´YUN Gözlerin nuru * Çok sevilen ve göz aydınlığına sebeb olanlar KURS (KURSA) Kelepçe * Çevrik nesne * Yuvarlak Tekerlek şeklinde olan KURS-U ŞEMS Güneş yuvarlağı KURŞUM (KIRŞÂM) Büyük kene KURT(A) (C : Kırta-Kırat) Küpe KURTAN At´ın arkasına vurdukları keçe KURTAT Eyer altına konan bir nesne * Boyun KURTUBÎ Kılıç Halid bin Velid´in kılıcı KURTUM (C: Karâtım) Usfur otunun tohumu KURTUM Mestin burnu KURUH (Kurha C ) Yaralar KURULTAY (Bak: Meclis) KURUM (Karm C ) Değerli insanlar Kıymetli ve değeri büyük kişiler KURUN (Karn C ) Asırlar Devirler Çağlar KURUN-U ÂHİRE Son asırlar İstanbul´un Fatih Sultan Mehmed tarafından zaptedildiğinden sonraki zaman Hicri 857, Mi 1453 yılından sonraki devir KURUN-U SÂLİFE Geçmiş asırlar KURUN-U ULÂ Eski Roma Devleti´nin ikiye ayrılması zamanına kadar olan eski devir İlk çağ KURUN-U VUSTÂ Eski Roma Devleti´nin ikiye ayrılmasından, İstanbul´un Müslümanlar tarafından zabtedildiği tarihe kadar olan zamandır Orta asırlar KURUNE Nefis KURUR Gözün parlak olması KURUT Küpeler Kadınların kulaklarına taktıkları mücevherler KURUT Kuruluk KURUZ (Karz C ) Borçlar Ödünç olarak verilen paralar KURZUB Fakir kimse KURZUM Kavafların ve kunduracıların üzerinde gön ve sahtiyan kesip düzelttikleri yuvarlak tahtalar KURZÜL Kadınların başına örttükleri nesne * Kayıt * Kötü kimse * At ismi * Bel, sulb
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#21 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KÛS f Kös Eskiden muharebelerde deve veya araba üstünde taşınarak çalınan büyük davul KÛS-İ GAZA Savaş davulu Muharebe kös´ü KUSA Zayıflık * Nâhiye KUSAKIS Çok acı olan sarmısak KUSALE Buğday ve arpa kesmiği KUSAME Kassamlara verilen taksim ücreti KUSARA İsteğin ve arzunun son derecesi KUSARE Hususi hücre * Gemilerde güvertelerin en üstündeki yarım güverte KUSAS Saçın önünde ve ardında nihayeti KUSASA Tırnak kırpıntısı * Az miktar, az şey KUSB (C: Aksâb) Göden bağırsak denilen büyük bağırsak KUSBE (C: Kuseb) Göden bağırsak KUSE f Köse KUSEC f Köse KUSEYBE Bronşcuk KUSEYRA İyeği kemiklerinin altındaki kemik KUSFEND f Koyun KUSKUS (KUSKUSA) (C: Kusâs) Kaba, kısa boylu erkek KUSLUB Kuvvetli, dayanıklı, sağlam KUSRE Yakın, karib KUSSA Alın saçı KUSSABE (C: Kısâb) Kamış boğumu * Düdük KUSSAS Bir demir madeninin adı KUSS İBN-İ SAİDE İslâmiyetten önce Arabistan´da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir Cârud gibi hakperesttir Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir din üzere olacağını müjdelemiştir (K En Sh 61) KUST Topalak dedikleri ot KUSTAR (KISTÂR) Kesedar Sarraf * Tüccar, tâcir * Mizan, ölçü * Bir şehre veya bir beldeye vâli olan kimse KUSTAS Büyük terazi KUSU Uzaklık, ırak olmaklık * Son olmaklık KUS´UL Yaramaz, leim, lânet edilen kimse * Kurt eniği KUSUR Noksanlık Eksiklik Noksan ve âcizlik İhmal Tedbirsizlik * Cem´ olmalar * Pahalanmak *Eksilmek * Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması * Bereketlenmek * İmtina´, âciz olmak * Bir hesabın üstü Artan kısım * (Kasr C ) Kasırlar Saraylar Köşkler (Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te´vil ile te´vil ettirir $ sırriyle, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan , $ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir Nefsini ittiham eden, kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiaze eder İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstahak olur L ) KUSUR-İ CİNAN Cennet´teki köşkler KUSURE Acizlik, güçsüzlük KUSUT Haktan sapmakla cevr ve zulmetmek * Birşeyi kısımlara ayırmak, tefrik etmek KUSVA Son derecede bulunan * Son, nihayet * Son sınır Erişilecek olan en son nokta KUŞ´AM (C: Kaşâım) Yaşlı ihtiyar, koca kimse * Belâ * Arslan * Sırtlan * Örümcek * Karınca yuvası KUŞAM (KUŞÂME) Sofrada artan yemekler KUŞ´AMAN Büyük erkek akbaba KUŞ´AR Hıyar KUŞA´RİRE Titreme * Tavuk derisi gibi ürperip kabarmış deri KUŞE Köşe KUŞE-İ FERAG İnsanın, herşeyden feragat edip çekildiği köşe KUŞE-İ NİSYAN Unutma köşesi, nisyan köşesi KUŞİŞ f Çalışma, çabalama, gayret sarfetme, uğraşma KUŞUR (Kışr C ) Kabuklar, kışırlar KUŞUR-İ EŞCAR Ağaç kabukları KUŞUTA Burnun çökük ve yassı olması KUT Yaşatacak gıda, rızık * Kuvvetlendirmek KUT-I LÂ-YEMUT Ölmeyecek kadar olan rızık, yiyecek KUT-I MESİH Hurma * Şarap KUT´A Bir hurma cinsi KUTA´ (C: Kutâ-Kutevât) Atın arkalaşacak yeri * Bağırtlak kuşu KUTA´ (KUTU´) Düş yormak, rüya tâbir etme * Su kesilmek * Başka yere gitmek KUTAA Bir şeyin kesintisi ve kırıntısı KUTAFE Toplarken düşüp dökülen üzüm ve yemiş döküntüsü KÛTAH (Kuteh) Kısa, boysuz KÛTAH-ÂSTİN f Aslında kötü olduğu hâlde iyi gibi görünen kimse KÛTAH-BÎN f Neticeyi göremiyen, basiretsiz, kısa görüşlü KÛTAHTER f Pek kısa, çok ufak KÛTAH-TERİN f En çok kısa KUTAR Kebap kokusu Ot kokusu KUTB (Kutub) Dünyanın şimâl veya cenub uçları (Güney ve kuzey taraflarının son kısımları ) * Elektrik cereyânını meydana getiren veya mıknatısın uçlarından her biri * Dini bir meslek veya grubun başı Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan zamanın en büyük mürşidi KUTB-U CENUBÎ Güney kutbu KUTB-U DEVRAN Halife ve bu sıfatı alan Osmanlı padişahı KUTB-UL AKTAB Kutubların başı Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (A S M ) Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (A S M ) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (A S M ) mazharı ve Esmâ-i İlâhiyenin câmi´idir Her asırda bir tane bulunan bu zatların sonuncusu mezkur sıfatların en ekmeline mazhardır Bu makam hakkında Gavs ve Kutbiyyet-i Kübrâ tâbirleri de kullanılır KUTB-UL ÂRİFÎN Ariflerin en ileri geleni, en büyüğü Maddi, mânevi ve İlâhi ilim sahiblerinin başı Ariflerin kutbu (Bak: Aktâb) KUTB-U RİSALET Risaletin başı * Hz Muhammed (A S M ) KUTB-U ŞİMALÎ Kuzey kutbu KUTB-UD DİN Dinin kutbu KUTB-UZ ZAMAN Zamanın en ileri gelen ve en büyük ârif ve mürşidi (Bak: Aktâb) KUTBE Nişan okunun temreni * Erkek ismi * Nişanlara atılan ufak ok KUTBEYN İki kutub Şimal ve cenub kutbu Kuzey ve güney kutubları KUTBÎ (Kutbiye) Dünya kutuplarına ait Onlarla alâkalı KUTBİYE Deve ve koyun sütünün birbirine karışması KUTBİYET (Bak: Kutb-ul aktab) KÛTEH (Kutâh) f Kısa, boysuz KÛTEHBÂL f Kısa boylu KÛTEHBÎN f Kısa görüşlü İleriyi göremez KÛTEHDEST f Kısa elli Elli kısa olan * Mc: Hasis, cimri, tamahkâr, keremsiz KÛTEHENDİŞ f Sonunu ve istikbali düşünmeyen Kısa görüşlü KUTELA´ (Katil C ) Öldürülmüş kimseler, maktuller KÛTÎ Kısa boylu adam KUTİLE (Katil den) Katledildi, kahroldu veya kahrolası meâlindedir KUTME Bozluk ve kızıllık olan renk (O renkte olana "aktem" derler ) (Müe: Katmâ) KUTN (C: Aktân) Pamuk KUTNE Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü Şirden KUTNİYE Aşure tatlısı KUTR (KUTUR) Taraf Canib * Nahiye Mahal Arzın veya semânın bir ciheti * Çap * Bölük Bölge * Geo: Dairenin merkezinden geçip onu iki müsavi kısma bölen doğru parçası, çap KUTR-U DÂİRE Geo: Dairenin kutru Çap KUTRE Avcılar kümesi KUTRENÎ Kutur itibariyle, çap olarak KUTRUB Bir kuş KUTRUTÎ Kısa boylu küçük adam KUTTA´ (Katı´ C ) Kesiciler, kat´ ediciler, kesenler KUTTA-İ TARİK Yol kesenler, eşkiyalar, haydutlar KUTTAL (Katil C ) Katiller, öldürücüler, öldürenler Katledenler KUTTAN (Katın C ) Yerliler, oturanlar, sâkinler KUTU´ Sudan veya bir yoldan geçme * (Kuşlar) göç etme * (Kat´ C ) Kesintiler KUTU´ Zelil olmak Hakarete uğramak KUTUB (Kutb C ) Kutublar KUTUR Pintiliğinden dolayı ailesini sıkıntı içinde bırakan adam KÛTVAL f Kale muhafızı Dizdar * Belediye reisi Şehir ağası KUUD Cülus Oturmak * Namazın oturarak kılınan kısmı Secdede iken kalkıp oturmak KUULE Ayağının arkasıyla yerden toprak saçmak KUUR (Ka´r C ) Dipler, derinlikler Nihâyetler KUVÂ (Kuvvet C ) Güçler Kuvvetler * Hisler Hasseler Takatler * Şeriatın birer hükmü KUVÂ-İ DİNİYE Dinî kuvvetler KUVÂ-İ HAMSE Beş duygu KUVÂ-YI MİLLİYE Milli kuvvetler Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri * İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri KUVÂ-YI SELÂSE Üç kuvvet (Kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye ) KUVÂ-YI UMUMİYE Umumi kuvvetler KUVA´ Erkek tavşan KUVAM Koyunun ayaklarını tutan bir hastalık KUVARE Yuvarlak parça (ki gömlek yakasından veya kavun, karpuz başından keserler ) KUVB Yavru KUVVAD Kumandanlar, seraskerler, komutanlar KUVVE Kuvvet Güç * Salâhiyyet İktidar * Fikir Niyet * Hasse His Duygu Meleke * Kabiliyyet (Za´fiyyetin zıddı) KUVVE-İ AN-İL-MERKEZİYE Merkezkaç kuvvet Cisimlerin kendi mihveri üzerine hareketi zamanında merkezinde hâsıl olan kuvvete denilir Merkezde dönen bir tekerleğin etrafında yapışık veyahut üstünde taşıdığı cisimlerin etrafa yayılıp dağılmasıyla bu kuvvetin mevcudiyyeti anlaşılır KUVVE-İ AZM f Azim kuvveti Emele muvaffak olmak için gösterilen azim, cehd kuvveti KUVVE-İ BÂSIRA f Görme duygusu, görme kuvveti KUVVE-İ CÂZİBE Kendine çekici kuvvet Dünyanın câzibe, yani çekme kuvveti KUVVE-İ DÂFİA Zararlı şeyleri men´etme ve onlardan korunma hissi İtme kuvveti KUVVE-İ GALİBE Üstün ve ezici kuvvet KUVVE-İ HÂFIZA f Zihinde hıfzetme, belleme kuvveti KUVVE-İ HAMSE-İ BÂTINA İçteki beş his, beş duygu (Bak: Havâs) KUVVE-İ İLE-L MERKEZİYE Muhitten (etraftan) merkeze doğru gelen çekme kuvveti (Kuvve-i anil-merkeziyenin zıddıdır ) KUVVE-İ İSTİNAD Dayanma ve istinad etme kuvveti KUVVE-İ KUDSİYE Evliyâ kuvveti Cenab-ı Hakk´ın yardımına mazhar olan kuvvet Hakaik-ı imâniye ve Kur´aniyeyi gayet ince ve derin bir firaset ve dirayetle anlayabilme kuvveti KUVVE-İ LÂMİSE Dokunma ve hissetme duygusu Sertliği ve yumuşaklığı anlama duygusu KUVVE-İ MUHASSALA Muhtelif kuvvetlerin ağırlık merkezi KUVVE-İ MUSAVVİRE Cenâb-ı Hakkın izni ve kanunu ile maddiyatın şekil ve suretini alma kabiliyeti (Bak: Madde-i musavvire) KUVVE-İ MUTASARRIFA Mütehayyile vasıtasıyla zihinde hazırlanan şeyleri tertib kuvveti KUVVE-İ MÜDRİKE İdrak kuvveti Beş duygunun, hissin zihinde duyulması, anlaşılması KUVVE-İ MÜMEYYİZE İnsanın iç âleminde hissedilenleri birbirinden ayırdetme kudreti * Hayır ve şerri anlayıp ayıran bir duygu ve kuvvet KUVVE-İ MÜTEHAYYİLE Hissolunan şeyin gıyabında resim ve tasvir kuvveti Hayâl kuvveti KUVVE-İ MÜVELLİDE Tevlid edici kuvve, meydana getirci kuvvet KUVVE-İ NÂTIKA Konuşma, güzel ifade etmek kudreti KUVVE-İ SEBUİYE İnsanda başkalarına hücum ve zararları defetmek kuvvesi KUVVE-İ SEBUİYE-İ GADABİYE Zararlı şeyleri def´e sevkeden his ve kuvvet KUVVE-İ ŞÂMME Koku alma, koklama duygusu Burun KUVVE-İ ŞEHEVİYE Cinsi istek kudreti Yemek, içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler KUVVE-İ TEŞRİİYE Kanun vaz´etme kuvveti şeriata uyan düsturlar yapma kuvveti * Büyük Millet Meclisi KUVVE-İ VÂHİME Vehim ve hayâl duygusu Kuruntu hâssesi KUVVE-İ ZAHRİYE Yardımcı ve imdatçı kuvvet KUVVE-İ ZÂİKA Dildeki tad alma duygusu (Bak: Dil)(Ağızdaki kuvve-i zâika bir kapıcıdır; mide, cesedin idâresi noktasında bir efendi ve bir hâkimdir O saraya veyahut o şehre gelen ve sarayın hâkimine verilen hediyenin yüz derece kıymeti varsa, kapıcıya bahşiş nev´inden ancak beş derecesi muvafık olur![]() fazla olamaz Tâ ki; kapıcı gururlanıp, baştan çıkıp, vazifeyi unutup, fazla bahşiş veren ihtilâlcileri saray dahiline sokmasın İşte bu sırra binâen, şimdi iki lokma farzediyoruz Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi maddeden kırk para; diğer lokma, en âlâ baklavadan on kuruş olsa![]() bu iki lokma ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsâvidirler; boğazdan geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsâvidirler Belki, bazan kırk paralık peynir, daha iyi besler Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında yarım dakika bir fark var Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, "hâkim benim" der Kim fazla bahşiş ve lezzet verse; onu içeriye sokacak İhtilâl verecek, yangın çıkaracak, "Aman doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün " dedirmeye mecbur edecek İşte, iktisad ve kanaat, hikmet-i İlâhiyyeye tevfik-ı harekettir Kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir İsraf ise; o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı hakikiyi kaybeder Tenevvü-ü et´imeden gelen sun´i bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder L ) KUVVE-İ ZÂKİRE Hafıza Ezberleme kuvveti Ezber edici kuvvet KUVVET Sükunette bulunan cisimleri harekete, hareket ettikleri sükunete getirmeğe muktedir olan sebeb (Kuvvet, te´sir ettiği cisimlerin hâricindedir ) KUVVET-İ DEVLET Devletin kuvveti KUVVET-ÜZ ZAHR Arka veren kuvvet Yardımcı, imdadcı kuvvet Geriden gelen yardımcı * İcabında arkadan yardımcı olacak asker kuvveti İmdâda hazır asker KUY f Karye, mahalle, sokak * Yol Semt KUYA Çok kusmak KUYDAŞ f Aynı köyden olanlar Köyleri aynı olan kimseler KUYUD (Kayd C ) Kayıtlar Resmi muâmelelerin veya her hangi bir şeyin kayıtları, deftere geçirilmeleri, yazılmaları KUYUD-U İHTİRAZİYYE Korunmak için ilerisine âid tedbir kayıtları Bazı hakları kullanabilme şartı KUYUDAT Kayıtlar KUYUDAT-I ATİKA Eski kayıtlar KUZ Bardak, kadeh * Tas, çanak KUZ f Kambur KUZA´ Hırka parçası KUZA´ Ağız ağrısı KUZAH Mevzi ismi * şeytan ismi (Bak: Kuzeh) KUZAKIZ Yırtıcı ve paralayıcı yavuz arslan KUZA´MEL Büyük şişman deve KUZA´MELE Kötü huylu, kısa boylu kadın * Şey KUZAT Şeriat nâmına hükmeden hâkimler Kadılar (Bak: Kudât) KUZAZAT Ok yeleği kırpıntısı * Altın parçaları KUZE f Su testisi KUZE-GER f Çömlekçi, bardakçı KUZEH Renk renk çizgiler * Bulutları idâreye me´mur bir melek ismi KUZEHİYE Gözün renkli olan tabakası İris KUZFE (C : Kuzuf-Kuzefât) Yüksek yer KUZHA (C: Kuzeh) Yol, tarik KUZU´ Evmek, acele KUZZ Yeleksiz oklar KUZZE (C: Kuzze) Ok yeleği * Pire, bürgus KÜAYT (C: Ki´tân) Bülbül KÜBAB Bir yere toplanmış kum KÜBAD Tıb: Karaciğer iltihabı KÜBAS Başı büyük olan erkek KÜBBE (C: Kübb) At sürüsü * İplik yumağı KÜBBENE Bahil kişi KÜBERA (Kebir C ) Büyükler Ulular KÜBERA-YI ÜMMET Ümmetin uluları, büyükleri KÜBKÜBE İnsan topluluğu * At sürüsü KÜBR Yakınlık KÜBRA (Ekber´in müennesi) Büyük, daha büyük, en büyük * Man: İkinci kaziye (İkinci önerme) Yâni, hadd-i ekberin bulunduğu cümle (Bak: Hadd-i ekber) KÜBUD (Kebed C ) Karaciğerler KÜCA f Nereye Nasıl KÜDA Mekke-i Mükerreme´de Bâb-ı Umre´nin yolu KÜDADE Çömlek dibinde kalan yemek KÜDAME Her nesnenin bakiyyesi KÜDAS Hayvan aksırığı KÜDS Dövülmemiş harman KÜDÛ Yerin otu geç bitmek KÜDU´ Soğuğun bitkilere zarar vermesi KÜDUR : (Keder C ) Kederler, hüzünler, üzüntüler, sıkıntılar, ıztırablar KÜDURET (Keder den) Bulanıklık * Koyuluk, kesiflik * Kaygı Tasa Kederlilik KÜDÜRR Azâsı çok şişmiş olan yiğit KÜDYE Kazılması güç olan sert yer KÜF Yetiştiği satıhta kimyevî değişikliklere sebep olan küçük boylu mantarlara verilen umumi ad * Maddelerin oksitlenme neticesinde dış tarafını kaplayan tabaka Pas KÜFAE Davarın bir yıllık dölü, sütü, yoğurdu, yünü ve yapağısı KÜFALE Zammetmek, artırmak * Boynuna almak KÜFAT (Küfv C ) Eşitler * Denkler, müsaviler KÜFE f Taze dallardan veya kamıştan örülmüş, derin ve çeşitli boyda kaba sepet KÜFFAR (Kâfir C ) Gâvurlar Hak din olan İslâmiyeti inkâr edenler Kâfirler KÜFFE (C: Küfât) Kaftan nigendesi, kaftan zencifi KÜFİYYUN Eski arabça âlimlerinin ayrıldığı iki büyük şubeden biri olup diğerine Basriyyun denirdi (O L ) KÜFNE Ağaç, şecer KÜFR Örtmek mânâsınadır Kalbe âit bir sıfattır Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir Kâfirliğin sıfatı küfürdür * Allaha inanmamak Hakkı görmemek İmansızlık * Allaha (C C ) yakışmıyan sıfatlar uydurmak Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz (Bak: Kebâir - Kâfir) KÜFR-İ CUHUDÎ Kalb ve dil ile ikrar etmemektir (şeytan gibi) KÜFR-İ İNADÎ İnadî dinsizlik, inadî küfür Hakikat isbat edildiği halde yine imana gelmemek Bilip de kabul etmez olmak KÜFR-İ İNKÂRÎ Aslâ Cenab-ı Hakk´ı tanımayıp, İslâmiyet hakikatlarını ikrar ve tasdik etmemektir (Evet küfr, mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden; bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde cilve-i esmayı inkâr olduğundan; bütün esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan şehadetlerini reddettiğinden; bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan; istidad-ı insâniyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyakati kalmaz Hem, bir zulm-ü azimdir ki: Umum mahlukatın ve bütün esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği; küfrün adem-i afvını iktiza eder S )(Deniliyor : Deve kuşuna demişler : "Kanatların var, uç!" O da kanatlarını kısıp, "Ben deveyim" demiş, uçmamış Fakat avcının tuzağına düşmüş Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş Sonra ona demişler; "Mâdem deveyim diyorsun, yük götür!" O zaman kanatlarını açıvermiş "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş![]() ![]() Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş Aynen onun gibi; kâfir, Kur´anın semâvi ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş Ona denilse: "Madem mevt ve zevali, bir idam-ı ebedi biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde![]() ![]() Ona her vakit bakan, nasıl yaşar Nasıl lezzet alır " O adam, Kur´anın umumi vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: "Mevt idam değil, ihtimal beka var " Veyahud, deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın! Elhasıl : O meşkuk küfür vasıtasiyle deve kuşu gibi mevt ve zevali, idam mânâsında gördüğü vakit, Kur´an ve semâvi kitabların iman-ı bil´âhiret´e dair kat´i ihbaratı ona bir ihtimal verir O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz O vakit ona denilse: "Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniyye meşakkatini çekmek gerektir!" O adam şekk-i küfri cihetiyle der: "Belki yoktur; yok için neden çalışayım " Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü Kur´anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedi âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimâl-i adem cihetiyle tekâlif-i diniyye meşakkati ona müteveccih olur; ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur Demek bu nokta-i nazarda, mü´minden ziyade bu hayatta lezzet alır, zannediyor Çünki; tekâlif-i diniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfri ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden, ihtimâl-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz Halbuki bu mağlâta-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathi ve faidesiz ve muvakkattır L ) KÜFR-İ MEŞKUK Küfürde ve itikatsızlıkta şüpheli olma KÜFR-İ MUTLAK Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah´ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek İhsan ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek ("Neuzü billâh" dine söğmek gibi) Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de "küfür" denilmiştir (Bir müslüman bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse, küfr-ü mutlaka düşer Çünkü başka dinlerin icmallerine mukabil İslâmiyette tam izahat verilmiş Rükünler birbiriyle zincirlenmiş Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımayan, tasdik etmeyen bir müslüman, Allahı da (sıfatıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez Bir müslümanın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor Adeta akıl, kabulde mecbur oluyor S ) KÜFR-İ NİFAKÎ Dil ile imanı ikrar edip kalb ile itikad etmemektir KÜFRAN Nankörlük etmek Allah´ın ihsan ve inayetine mukabil teşekkür etmeyip fiilen veya kavlen inkâr etmek KÜFRAN-I Nİ´MET Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği ni´metleri bilmemek ve hürmetsizlikte bulunmak (Bak: Tahdis-i ni´met)(Bazan tevâzu, küfrân-ı ni´meti istilzâm ediyor; belki küfrân-ı ni´met olur Bazan da tahdis-i ni´met iftihar olur İkisi de zarardır Bunun çare-i yegânesi ki, ne küfrân-ı ni´met çıksın ne de iftihar olsun Meziyyet ve kemalâtları ikrâr edip, fakat temellük etmiyerek, Mün´im-i Hakikinin eser-i in´âmı olarak göstermektir M ) KÜFRİYYAT Küfre sebep olan işler ve sözler KÜFR Ü DALAL Kafirlik ve sapıklık Dinsizlik KÜFUF (Keff C ) Avuçlar, el ayaları KÜFÜRBAZ f Küfür sözü söyleyen Ahlâksız Küfrü âdet edinmiş olan KÜFÜV (KÜFV) şerik Nazir, akran, denk, eş, benzer, misil Hemtâ (Bak: Kefâet) KÜFYE Ancak geçinebilecek kadar olan yiyecek KÜH (Bak: Kûh) KÜHBE Kırmızılığa yakın olan beyaz renk KÜHEN f Eski, zamanı geçmiş Demode olmuş Yıpranmış KÜHENPİR f Yaşı ilerlemiş Çok yaşlı, ihtiyar KÜHENSÂL f Yaşlanmış, ihtiyarlamış, kocamış Eskimiş KÜHEYLAN Cins arab atı (Gözü sürmelidir ) KÜHHAN (Kâhin C ) Kâhinler, falcılar KÜHİSTAN f Dağlık yer, dağı çok olan mevki KÜHKÜM Oturak yeri kemiği KÜHL Sürme Göz için sürme boyası KÜHLE Sığırdili denilen ot KÜH-SAR f Dağ tepesi Dağlık KÜHUF (Kehf C ) Mağaralar KÜHUL (Kehl C ) Orta yaşlı kişiler Olgun kimseler KÜHULET Orta yaşlılık (35-40 yaş arası) Olgunluk çağı Bazılarına göre: Yirmibir ile altmış yaşa kadar olan insanın hayat devresi Veya otuz ile elli arası KÜHURE Yüzünü pörtürmek
|
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K Harfi |
|
|
#22 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat K HarfiK Harfi KÜLA Kuş kanadının sonunda olan dört telek KÜL´A Devenin arkasında olur bir hastalık * Koyun sürüsü KÜLAE Tehir etmek, sonraya bırakmak KÜLAH Takke Kalpak Baş örtüsü * Kazıkların toprağa girmesini kolaylaştırmak için uçlarına geçirilen huni şeklindeki demir gömlek KÜLALE f Çiçek demeti * Kıvrım kıvrım olan saç Kıvırcık saç Bukle KÜLBE f Kulübe KÜLBE(T) Sıkıntı, zorluk, ıztırab Şiddet * İki sahtiyan arasına konup dikilen kırmızı kayış KÜLAM Kaba, muhkem ve sağlam yer KÜLÇE Eritilip tasfiye olunmamış veya topraktan çıkartıldığı gibi bulunan maden * Büyük parça şeklinde dökülmüş maden KÜLEF (Külfet C ) Külfetler, zahmetler, sıkıntılar, zorluklar * Merâsimler KÜLENG f Turna kuşu KÜLFET Zahmet Sıkıntı Yorgunluk Zahmetli iş Adetten ve lüzumundan çok yorularak çalışmakla iş yapmak * Merâsim KÜLHAN f Hamam ocağı Hamamda su ısıtmak için ateş yakılan yer KÜLHANİ f Serseri, çapkın, âvâre KÜLİÇE f Külçe KÜLİÇE-İ NÜHAS Bakır külçesi KÜLKÜL (KÜLKÂL) Kısa boylu bodur adam KÜLL Hep, tüm, bütün Çok Cüz´lerden meydana gelen Bütün cüzlerin şumul ve istiğrak üzere ifadeleri (L R ) KÜLL-İ A´ZAM En büyük bütün En büyük küll KÜLLAB (C : Kelâlib) Çengel, kanca Ucu eğri demir KÜLLE f Topuk * Kâhkül KÜLLE YEVM Her gün KÜLLÎ Külle mensub Cüz´iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan Umumi, bütün * Çok, ziyade, fazla * Man: İnsan dediğimiz zaman küll´ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz´ ve cüz´îyi ifade etmiş oluruz Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kıt´aları veyahut denizleri dediğimiz zaman küll´ün eczasını ifade etmiş oluyoruz Küll, cüz´lerden meydana geliyor KÜLLİYAT (Külliyet C ) Bütün Hepsi Hepsi birden * Bir müellifin bütün eserleri KÜLLİYE (Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik * Bolluk, çokluk, ziyadelik * Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı medreselere, üniversite karşılığı verilen ad KÜLLİYEN Kâmilen, tamamen Cüz´î olmamak üzere Büsbütün Tamamıyla, toptan, kâffesi KÜLLÜ AMM Her sene, bütün sene KÜLLÜ DAİN Bütün hastalıklar Bütün dertler KÜLS Kireç KÜLSE (C : Ekles) Kireç renginde olmak KÜLSUM Yuvarlak yüzlü * Yanağı ve yüzü etli olan KÜLTÜR : Fr Her türlü fikir, san´at ve âdet varlıklarının hepsi * Bir kimsenin umumi bilgi seviyesi * Terbiye * Ziraat * Tıb: Tecrübe veya ilâç yapmak için mikrop besleme ve çoğaltma KÜLUH Katı yüzlülük KÜLÜNG f Taşçı kazması KÜLVE (C: Külu-Külliyât) Dağarcık altına çepeçevre diktikleri deri * Tirşe dedikleri kayış KÜM´ Ev, beyt KÜMAHE f Nazarlık KÜMAN f (Bak: Gümân) KÜMAŞE Sürat, hız KÜMAT (Kemi C ) Yiğitler, kahramanlar, savaşçılar KÜMDET Renk değiştirme KÜMEYT Koyu doru at * Kırmızı şarap KÜMM (C: Ekmâm-Ekmime) Gömlek yeni KÜMME Kavuk KÜMMEL (Kâmil C ) Kâmiller Olgunlar İlmen, dinen ve mânen kâmil olan büyük zatlar Büyük mâneviyat ve fazilet sahibi insanlar KÜMMELÎN (Kâmil ve kümmel C ) Kâmiller KÜMMÎ Konik Koni biçiminde olan KÜMSERAT (C : Kümsereyât) Armut KÜMTE Kızıllık, kırmızılık, humret KÜMTER (C: Kemâtir) Kısa boylu kaba adam * Yabani eşek Vahşi hımar KÜMUN Pusulanıp gizlenmek * Tıb: Gözde "gümne" denilen bir dumanlı hastalık görünmesi KÜMZE Bir yere toplanmış hurma KÜN "Ol" mânasında emirdir Allah (C C ) bir şeye Kün dese; o şey olur KÜNA f Arâzi Tarla Etrafı çevrilerek ekilen yer KÜNAM f Kuş yuvası * Hayvan ini * İnsanın rahat edip dinleneceği yer KÜNAN f "Ederek, yaparak, eden, yapan" manâlarına gelerek kelimelere eklenir Meselâ: (Hande-künân: Gülerek) KÜNASAT (Künâse C ) Künâseler, süprüntüler KÜNASE Süprüntü, zibil, çöp KÜNAT (Kâni C ) Kinâyeciler Kinâye söyliyenler KÜNBED f Kubbe KÜNBÜL Sağlam, dayanıklı, sert, katı KÜNC (Günc) f Köşe Bucak Bodrum KÜNC-İ KANAAT Kanaat köşesi KÜNC-İ MİHEN Mihnet, sıkıntı ve ıztırab köşesi KÜNCÜD f Susam KÜND Biçimsiz, yakışıksız, kısa * Kesmez, kör * Yiğit, cesaretli, cesur * Anlayışsız Fehim ve idraki kısa KÜNDE f Suçlu bir kimsenin ayaklarına geçirilen tomruk * Kalın ve yüksek ağaç KÜNDEKÂR f Sedefçi Kıymetli ağaçları işleyen Marangoz KÜNDGÛŞ f Sağır, işitmez KÜNDÜR (C: Kenadir) "Günlük" denilen nesne * Şişman ve kısa boylu kimse * Vahşi hımar, yabani eşek * Büyük çuval KÜNDÜS Saksağan kuşu KÜNENDE f "Edici, yapıcı" mânâlarına gelerek kelimelere eklenir KÜN FEYEKÛN (Bak: Emr-i kün) KÜNGÂN f Toprak ve çimento gibi şeylerle yapılan su borusu, su yolu KÜNGÜRE f Kubbenin en yüksek yeri, tepesi KÜNH Bir şeyin aslı, cevheri, mikdarı Dip Kök Özü, nihâyeti, vechi * Vakit, zaman KÜNİŞ(T) f Mecusi tapınağı * Yahudi havrası KÜNNAŞE (C : Künnâşât) Kök KÜNNE Ev kapısı üstüne yapılan sundurma KÜNNES (Kânis C ) Yuvasında ve yatağında olan geyikler * Gündüzün gizlenen, gece görünen seyyar yıldızlar (Bak: Hunnes künnes) KÜNTAN Kısa boylu KÜNU´ Yakın olmak KÜNÜBDÜR Kaba nesne KÜNUD Nankörlük Nimeti inkâr etmeklik KÜNUN Birşeyi gizleme, saklı tutma KÜNUN f şimdi El´an KÜNUZ (Kenz C ) Hazineler Defineler KÜNUZÂT Kenzler Hazineler KÜNYE Bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve hüviyeti yazılı olan kâğıt KÜPEŞTE Geminin kenarlarındaki tahta siper * Parmaklığın üzerindeki düz ve kalın tahta KÜRA´ (C: Ekru-Ekâri) İnsanda boyundan aşağısı; hayvanda topuktan aşağısı * Koyun ve sığır baldırı KÜRABE Ağaç dibine düşen hurmaları toplamak KÜRAIYY Paça satan KÜRAN f Al renkli at KÜRAT (Küre C ) Küreler Yuvarlak olan nesneler KÜRAZ Ağzı dar bardak KÜRBAK Dükkân KÜRBE f Dükkân KÜRBET (Kerb den) Sıkıntı Tasa Keder * Belâ Musibet KÜRBET-İ GURBET Gurbetten dolayı olan keder KÜRDABE Büyük su içinde olan çürüntü KÜRDE (C: Kürüd) Sürülmüş tarla KÜRDEVS (C: Kerâdis) Kemik başı * At sürüsü KÜRDİSTAN Kürdlerin oturdukları bölge * İran´ın Ardelân eyaletinin eski adı KÜRE (Kürre yanlıştır) Yuvarlak cisim * Şeklin sathındaki bütün noktalar merkeze aynı uzaklıktadır Dünya da yuvarlak olduğundan "Küre-i arz" denilmiştir "Küre-i zemin" de denir KÜRE-İ ARZ Dünya (Yuvarlak olduğundan dolayı bu isim verilmiştir )(Küre-i arz, küçüklüğüyle beraber semâvata karşı gelebilir Çünki nasılki "Dâimi bir çeşme, varidatsız büyük bir gölden daha büyük" denilebilir Hem, bir ölçek ile bir şey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsulâtla, zâhiren binler def´a ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek muvâzeneye çıkabilir Aynen öyle de: Küre-i arz, Cenâb-ı Hak onu san´atına bir meşher ve icadına bir mahşer ve hikmetine medar ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve Cennetine mezraa ve hadsiz kâinata ve mahlukat âlemlerine ölçek ve mâzi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş Her sene kat kat ve katmerli yüzbin tarzda, masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok def´a dolup mâziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddit gömleklerini nazara al; yani bütün mazisini hazır farzet; sonra yeknesak ve bir derece basit semavata karşı muvazene et Göreceksin ki: Arz, ziyade gelmezse, noksan da kalmaz İşte $ sırrını anla S ) KÜRE-İ AYN Tıb: Göz yuvarlağı KÜRE-İ HÂK Yeryüzü * Zemin yüzü KÜRE-İ HAVA Dünyayı kaplayan hava tabakası Atmosfer KÜRE-İ KAMER Ay KÜRE-İ ZEMİN Dünya, küre-i arz KÜRE f Toprak ocak Mâdenci ocağı KÜREK CEZASI Tanzimattan önce ve yelkencilik devrinde işledikleri ağır cürümden dolayı harp gemilerinden kürek çekmek üzere gemi hizmetine verilen kimseler Bu gibiler, gemilerde kürek çektikleri için bu tâbir meydana gelmiştir KÜREMA (Kerim C ) Kerimler KÜREND (Küreng) f Al at KÜREVÎ Yuvarlak Küre şeklinde KÜREVİYAT (Küreviyet C ) Küre gibi oluşlar Küreler Yuvarlaklıklar KÜREVİYET Yuvarlaklık Küre gibi oluş KÜREYC Dükkân KÜREYVAT Kandaki küçük yuvarlak cisimler Küçük küreler KÜREYVAT-I BEYZA Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür´atlı bir vaziyet-i acibe alırlar KÜREYVAT-I HAMRA Kırmızı kan kürecikleri Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler (Tüccar ve erzak memurları gibi) KÜREYVE (C : Küreyvât) Küçük yuvarlak KÜRH Sıkıntı, meşakkat, zahmet KÜRİZ f Hizmetkâr, hâdim, hademe KÜRİZÎ f Beli bükük ve sefil ihtiyar KÜRK Kızıl, kırmızı, ahmer KÜRKÎ (C: Kürâki) Turna kuşu KÜRMİH f Çivi, mıh KÜRNÜB Kelem dedikleri lahana KÜRR (C: Ekrâr) Yediyüz bin kırksekiz dirhem * Ölçek KÜRRAS Pırasa KÜRRASE (C: Kerâris) Elyazma kitapların sekiz sahifeden meydana gelen forması KÜRRE f Hayvan yavrusu Sıpa Tay KÜRRE-İ HAR Eşek yavrusu Sıpa KÜRRE (Bak: Küre) KÜRRE Deve ve koyun terslerinin parçası KÜRREC Top KÜRREZ İki yaşına girmiş doğan kuşu * Kötü ve hâzık kimse KÜRSİ Oturulacak yüksekçe yer Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer * Taht, serir Erike Koltuk * Kaide * Merkez * Vazife * Saltanat, kudret ve mülk * Başkent, hükümet merkezi * Mânevi makam * Arş´ın altına bir semâ tabakası (Bak: Arş) KÜRSİ-NİŞİN f Tahtta oturan hükümdar, pâdişah * Vâli * Câmide vaaz eden KÜRSU´ Bilek kemiğinin ucunun serçe parmak tarafında olan yumruca kısmı KÜRSÜB Kesbetmek, kazanmak, çalışmak * Sert ve sağlam ağaç KÜRSÜF (C: Kerâsif) Pamuk KÜRTAJ Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi Rahmin temizlenmesi ameliyesi KÜRUB (Kerb C ) Kederler, tasalar, kaygılar, gamlar KÜRUM (Kerm C ) Üzüm kütükleri Bağ kütükleri KÜRUR Bir şeyin tekrarlanması * Geri çekmek * Menetmek, engel olmak KÜRUR-U A´VAM Senelerin birbirini takib etmesi Yılların ard arda geçmesi KÜRUŞ (Keriş C ) İşkembeler KÜRUZ Dühul etmek, girmek, dâhil olmak * Bir kimseye ilticâ etmek, sığınmak KÜRÜK f Deve yavrusu KÜRZ (C: Karaze) Çan * Dağarcık, torba KÜS´ Tâbi olmak, ittiba etmek, uymak KÜSAHA Süprüntü KÜSBE Yağı veya suyu çıkartılmış her çeşit nebâti artıklar Yağ posası KÜSBE Bir parça süt ve hurma * Taamdan veya başka şeyden az iken çoğalıp toplanan nesne KÜSBÜRE Kanbel otu KÜSEYRA Bir dikenli ağacın zamkı KÜSEYRE Hurma koruğu KÜSFÜRE Kanbel otunun tohumu KÜSİSTE (Güsiste) f Gevşek, uyuşuk, tembel * Kopuk, kopmuş KÜSR Çok mal KÜSSAB Küçük ok KÜSSAR(E) Kırılan şeyin parçaları KÜSSE Kaba sakal KÜSTERDE f Döşenmiş, yayılmış KÜSTİC (C : Kesticât) Mecusiler kuşağı KÜSUD Kesad KÜSUD Az nesne KÜSUD Çekilme, vaz geçme Ric´at Gayeye varmadan geri dönme KÜSUF Güneş tutulması Ay´ın, dünya ile güneş arasına gelerek dünya üzerinde gölge yapması * Mc: Birisinin felâketli hâlinde çok teessür göstermesi hâli (Güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir Yâni gece ve gündüzün nurani âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenâb-ı Hak ibâdını o vakitte bir nevi ibâdete davet eder Yoksa o namaz, (Açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabiyle muayyen olan) ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki; insan o vakitlerde aczini anlar, dua ile, niyaz ile Kadir-i Mutlakın dergâhına iltica eder![]() ![]() Eğer dua, çok edildiği halde, beliyyeler def olunmazsa; denilmiyecek ki: "Dua kabul olmadı " Belki denilecek ki: "Duanın vakti, kaza olmadı " Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle belâyı ref etse; nurun alâ nur![]() o vakit dua vakti biter, kazâ olur Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir S ) KÜSUF-U CÜZ´Î Güneşin bir kısmının tutulması KÜSUF-U KÜLLÎ Güneşin tamamının tutulması KÜSUL Tembel, uyuşuk, gevşek KÜSUR (Kesir C ) Artan parçalar, geri kalan adetler Artık KÜSURÂT (Küsur C ) Artan kısımlar, küsurlar, artıklar KÜSV Bir yere yığılmış ve toplanmış nesne * Az, kalil KÜSVE Az, kalil KÜŞ f "Öldüren, öldürücü" mânalarına gelerek tamlama yapmada kullanılır Meselâ: Düşman-küş: Düşman öldüren KÜŞA f "Açan, açıcı" mânâlarına gelerek tamlama yapımında kullanılır Meselâ: Dil-küşâ : Gönül açan, gönül açıcı, ferahlık veren KÜŞAD (Küşât) f Açış İlk açılış merasimi * Açma, fethetme * Yeni yapılan resmi bir yapının ilk defa olarak açılması KÜŞADE (Küşude) Açık Açılmış Ferahlı KÜŞADETMEK Açmak Açış merâsimi KÜŞAYİŞ f Açıklık Ferahlık KÜŞENDE f Öldüren, katil, öldürücü KÜŞİŞ f Öldürme, öldürüş Katletme KÜŞLE Hind vilâyetinde yetişen zehirli bir ot kökü KÜŞTAR f Kesilmiş veya kurban edilmiş koyun * Et KÜŞTE (C : Küştegân) f Öldürülmüş, maktul KÜŞTEGÂN (Küşte C ) Öldürülmüşler, öldürülmüş olanlar KÜŞTEGÂN-I ZİNDE Şehitler Şehid olmuş kimseler KÜŞTEN f Öldürmek KÜŞTERE f Uzun dülger rendesi KÜŞTÎ f Pehlivanlık, güreşme KÜŞTÎGİR f Pehlivan, güreşçi KÜŞTÎGİRÎ f Pehlivanlık KÜŞUD Memesi küçük davar KÜTA´ (C : Küt´ân) Tilki eniği * Kötü adam * Tamamlanmak, toplanmak KÜTALE Ağırlık, sıklet KÜTAR Kereviz KÜTBE Dikiş KÜTEH (Kutah) f Kısa KÜTFANE (C : Kütfân-Ketâyif) Çekirgenin evvel kanatlanıp uçanı KÜTLE (Kitle) Bir cismi terkib ve teşkil eden kısımların bütün hey´etine denir Toplu şey Deste Yığın Külçe KÜTT Malı kazanıp yığan kimse KÜTTAB (Kâtib C ) Kâtipler * Mektep, okul * Başı yuvarlak küçük ok (Oğlancıklar onunla ok atmayı öğrenirler ) KÜTÜB (Kitâb C ) Kitablar KÜTÜB-Ü MENSUHA-İ SEMAVİYYE İslâma ve bütün beşeriyyete gönderilen Kur´an-ı Kerim´den evvel eski peygamberlere gelen -Tevrat, İncil, Zebur- namlarındaki şimdi hükmü kalkmış olan mukaddes kitablar KÜTÜB-Ü MUKADDESE Mukaddes kitablar KÜTÜB-Ü MÜNZELE Vahiy ile Cenâb-ı Hak tarafından indirilmiş, ihsan edilmiş mukaddes kitaplar (![]() ![]() Kur´anı nâzil eden Zât-ı Zülcelâl, Mu´cizat-ı Ahmediye (A S M ) ile, Kur´an vahiy olduğunu gösterir; isbat eder Ve nâzil olan Kur´ân dahi üstündeki i´caz ile gösterir ki; Arştan geliyor Ve münzel-i aleyh olan Resul-i Ekrem´in (A S M ) bidayet-i vahiydeki telaşı ve nüzul-i vahy vaktindeki vaziyet-i bihuşu ve herkesten ziyade Kur´ana karşı ihlâs ve hürmeti gösteriyor ki; vahiy olup ezelden geliyor, O´na misafir oluyor M ) KÜTÜB-Ü SÂLİFE Geçmişteki eski mukaddes kitaplar KÜTÜB-Ü SEMÂVİYYE Mukaddes kitaplar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur´an KÜTÜB-Ü SİTTE-İ HADİSİYYE Hadise dair altı Kitab Bu eserler en çok tetkik edilmiş, en sahih, en doğru ve mu´teber hadis kitablarıdır 1- Sahih-i Buhâri Müellifi: Hâfız Ebu Abdullah Muhammed İbn-i Câfii-i Buharî´dir Sahih hadisleri tesbit için İslâm ilim merkezlerini dolaşmış, hadis âlimlerinden istifade etmiştir Cumhurun telâkkisine göre Kur´an-ı Kerim´den sonra en sahih kitab ve ilim menbaıdır Hicri 256´da vefat etmiş olup bu mezkur kitabında 7395 adet hadis nakletmiştir 2- Sahih-i Müslim Müellifi: İmam-ı Müslim bin El-Haccac (Hi: 204-261) Kitab-üs-sahihini yüzbin hadisten seçmiş ve onbeş senede vücuda getirmiştir Mezkûr eserinde 2775 hadis nakletmiştir 3- İbn-u Mâce (Sünen-i İbn-i Mâce) Müellifi: Ebu Abdullah Muhammed Yezidi Kazvinî´dir Vefatı: Hicri 273 senesidir 4- Ebu Dâvud (Sünen-i Ebu Dâvud 4800 hadisi muhtevidir) Müellifi : Ebu Davud Süleyman Es-Sicistânî´dir Hicri 275´e kadar yaşamıştır Câmi-üs-Sünen isimli kitabı meşhurdur 500 bin hadis hıfzetmiştir İslâm hukukçuları arasında çok mühim yeri vardır 5- Tirmizî: (Sünen-i Tirmizî) Müellifi: Hâfız Ebu İsa et-Tirmizî olup, hicri 275 de vefat etmiştir 6- Nesaî: (Sünen-i Nesaî) Müctebâ da denir Müellifi Hâfız Ebu Nesaî olup Hicri 303 tarihine kadar yaşamıştır Buharî ile Müslim Hadis Kitablarına: "Sahihân"; diğer dört Hadis kitabına da: "Sünen" tabir edilir KÜTÜB-Ü TEVARİH Tarih kitabları KÜTÜBHANE Kitapların bulunduğu salon veya bina * Belli bir kaideye göre tasnif edilmiş kitaplardan meydana gelen bütün * Kitap koymağa yarayan bölmeli dolap KÜTÜBHANE-İ UMUMİYE Umumi kütübhâne KÜTÜM Bir otun yaprağı (Mersin yaprağına benzer; kına ile karıştırıp boya yaparlar ) KÜUB (Küubet) Kızın memesinin büyümesi KÜUL İspirto Alkol KÜUS (Ke´s C ) Kaplar, çanaklar, çömlekler * kadehler Bardaklar KÜV´ Bileğin başparmak tarafı KÜVAR (Kivar) f Petek, bal peteği, kiler (Bak: Kevare) KÜVB (C : Ekvâb) Kulpsuz bardak Küp KÜVBE Tavla oyunu * Dümbelek KÜVET Fr Leğen olarak kullanılan kapların umumi adı KÜVH (C : Ekvâh) Penceresiz ev KÜVM Bir yere toplanmış olan bir miktar deve * Yükseklik, yücelik KÜVR (C : Ekvâr-Ekvür-Kirân) Deve palanı * İz * Ateş yakacak yer * Arı kovanı KÜVRE (C : Küvr-Kirân) Ateş yakacak yer * Düz nâhiye * şehir KÜVS Göç vakitlerinde çalınan meşhur bir büyük sazın adı KÜVSİYY Küçük yürügen at KÜVVARE (C: Küvvârât) Arı kovanı KÜVVE (KİVVE) (C : Kivâ) Evin duvarına açılan delik Pencere KÜVVİRET (Tekvir den) Toplandı, dürüldü KÜVVİRET SURESİ Kur´an-ı Kerim´de 81 Suredir İzeşşemsü Küvviret veya Tekvir Suresi de denir Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur KÜVZ (C: Ekvâz-Kizân-Kize) Bardak KÜYY Pencere KÜZAZ Tıb: Tetanos Sinir gerilmesi KÜZAZE Soğuğun şiddetinden olan bir hastalık KÜZB Küsbe KÜZEBZİB Çok yalancı KÜZİNYAK Bez yıkayanların tokmağı KÜZR Yay gezi KÜZUM Ağzında dişi olmayan yaşlı deve
|
|
|
|