Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
tarihi, türkiye

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Hilafetin Kaldırılması « Türkiye Tarihi

1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dini başkanlık yetkileri tanınmıştı Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır

Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı Bu durum, halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu Fakat Mustafa Kemal Paşa'yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi

3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la hilafet kaldırılmıştır Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır

Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Kazım Karabekir « Türkiye Tarihi

1882 yılında İstanbul'da doğdu Mehmed Emin Paşa'nın oğludur İlköğrenimini İstanbul, Van, Harput ve Mekke'de tamamladıktan sonra, 1896'da İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi'ni, 1899'da Kuleli Askeri İdadisi'ni, 1902'de Harbiye Mektebi'ni ve 1905'te de Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni bitirerek yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı

İki yıllık kıta stajını Manastır'da yaptı İttihat ve Terakki'nin Manastır örgütünün kurulmasına katıldı 1907'de kolağası (önyüzbaşı) rütbesi alarak, İstanbul Harbiye Mektebi tabiye öğretmen vekilliğine atandı İttihat ve Terakki İstanbul Örgütü'nün kurulmasında görev aldı II Meşrutiyet'ten sonra Edirne'de 2 Ordu 3 Fırka (tümen) Erkân-ı Harfliği'ne (kurmaylığına) atandı

31 Mart 1909 Ayaklanması'nda Hareket Ordusu'nda görev aldı 1910 Arnavutluk Ayaklanması'nın bastırılması harekâtında çalıştı 14 Nisan 1912'de binbaşılığa yükseldi Balkan Savaşı'nda Trakya sınır komiseri olarak görev yaptı 1914'te kaymakam (yarbay) rütbesiyle Birinci Kuvve-i Seferiye Komutanlığı sıfatıyla İran ve Ötesi Harekâtı'nda görevlendirildi Bir süre sonra İstanbul Kartal'da 14 Fırka Komutanlığı'na atandı ve Çanakkale'ye gönderildi

Kerevizdere'de Fransızlar'a karşı 3 ay savaştıktan sonra miralaylığa (albay) yükseldi Buradan, İstanbul'da 1 Ordu Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na, sonra Galiçya'ya gidecek ordunun ve ardından Mareşal von der Goltz'un Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na atanarak Irak'a gitti

1916'da Kutü'l-Amare'yi kuşatan 18 Kolordu Komutanlığı'na getirildi ve burayı aldıktan sonra Irak'ta İngilizler'le çarpıştı 1917'de Diyarbakır'daki 2 Kolordu Komutanlığı'na getirildi ve Van, Bitlis, Elaziz (Elazığ) cephelerindeki II Ordu Komutanlığı'na vekâlet etti

1918'de Erzincan ve Erzurum'u, Ermeniler'den ve Ruslar'dan geri aldı Ardından Sarıkamış, Kars ve Gümrü Kalelerini ve Karaköse�yi kurtardı Aynı yıl mirliva (tümgeneral) oldu

Mondros Mütarekesi sırasında sadrazam olan Ahmed İzzet Paşa'nın erkân-ı harbiye-i umumiye reisliği (genelkurmay başkanlığı) önerisini kabul etmeyerek, Anadolu'da görev almak istedi Önce Tekirdağ'daki 14 Kolordu Komutanlığı'na, ardından da Erzurum'daki 15 Kolordu Komutanlığı'na atanmasını sağlayarak, Nisan 1919'da göreve başladı

Hazırlıkları yapılan Erzurum Kongresi'nin toplanmasında önemli rol oynadı Kurtuluş Savaşı'nda Edirne Milletvekilliği ve Doğu Cephesi Komutanlığı yaptı

15 Kasım 1920'de Ermeni Ordusu'nu kesin olarak yendi Ermeni Hükümeti'yle Ankara Hükümeti adına Gümrü Antlaşması'nı imzaladı Kars'ın alınmasıyla ferikliğe (korgeneral) yükseldi Rus Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti ve Kafkasya Hükümetleri'yle Kars Antlaşması görüşmelerini yürüttü Halk Partisi�nden ayrıldı Kurtuluş Savaşı'nın bitiminden sonra 1 Ordu Müfettişliği'ne atandı

1923'te İstanbul Milletvekili oldu 1924'te, TBMM'deki Dörtler Grubu'nu destekledi Ardından askerlikten ayrılarak, Halk Fırkası'ndan istifa etti 17 Kasım 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın başkanlığına seçildi Parti, 3 Haziran 1925'te Şeyh Sait Ayaklanması nedeniyle kapatıldı

Karabekir, Mustafa Kemal Paşa'ya karşı yapılan İzmir Suikasti ile ilgili görülerek bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti Siyasi hayatına 12 yıllık aradan sonra, 6 Ocak 1939'da İstanbul Milletvekili olarak devam etti 1946'da TBMM Başkanlığı'na seçildi ve bu görevde iken 26 Ocak 1948'de Ankara'da öldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Kıbrıs Meselesi « Türkiye Tarihi

1571 yılında Osmanlı Devleti tarafından fethedilen Kıbrıs Adası, 93 Harbi'nde Osmanlıların Ruslara yenilmesi üzerine, Rus Çarlığı'nın ilerlemesine mani olmak ve İngilizlerin desteğini sağlamak amacıyla İngiltere'ye geçici olarak terk edilmiştir

Osmanlıların I Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri yanında girmesini fırsat bilen İngiltere, Ada'yı 5 Kasım 1914'te ilhak ve Lozan'da Türkiye Cumhuriyeti tarafından bu ilhakın tanınmasından sonra, 1925 yılında Ada'nın statüsünü değiştirerek burayı sömürgesi ilan etmiştir Bu gelişmeleri Kıbrıslı Rumlar Enosis yani Ada'nın Yunanistan'a katılması için bir merhale olarak değerlendirerek el altından faaliyetlere başladılar

1950'de Kıbrıs Başpiskoposluğuna III Makarios'un seçilmesi, Ada'da Enosis akımının gelişmesine ve bu yönde faaliyetlerin iyice artmasına yol açmıştır Rumlar Enosis'i gerçekleştirebilmek için 1955 yılında EOKA tedhiş örgütünü kurarak, Kıbrıs Türklerine karşı faaliyetlere başladılar Bu baskı karşısında Kıbrıs Türkleri 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatını kurmak zorunda kalmışlardır

Kıbrıs'ta yaşanan olayları yatıştırmak, Ada'da sükuneti sağlamak ve bölgenin statüsünü belirlemek amacı ile 1959 yılı içinde gerçekleştirilen Zürich ve Londra Andlaşmaları'ndan hemen sonra 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir Bunun yanısıra Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye de Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde garantörlük hakkı verilmiştir Fakat Kıbrıslı Rumlar bu gelişmeleri de hep Enosis'i gerçekleştirmek için birer aşama olarak değerlendirdiler

1963-1964 ve 1967 yıllarında Ada'da kanlı olaylar yaşandı ve bir çok Türk acımasızca katledildi Türkiye'nin faaliyetleri Rumları biraz frenledi ise de durduramadı Bunun üzerine 28 Aralık 1967'de Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi kuruldu 1974'de Ada'da Makarios'a karşı gerçekleştirilen darbeden sonra EOKA'cı Nikos Sampson'un öncülüğünde Kıbrıs Helen Cumhuriyeti ilan edildi Bölgede tekrar hareketlilik baş göstermesi üzerine Türkiye garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs Barış Harekâtı'na başladı

Soruna diplomasi açısından çözüm getirmek amacı ile yapılan, bir anlamda barış görüşmeleri şeklinde tanımlayabileceğimiz girişimlerden olumlu sonuç çıkmaması üzerine 14 Ağustos 1974 tarihinde II Barış Harekâtı gerçekleştirildi Rumların uzlaşmaz tutumlarının devam etmesi karşısında Kıbrıs Türkleri 13 Şubat 1975'de Kıbrıs Türk Federe Devletini kurdular daha sonra ise 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan ettiler

Enosis'e kapalı önerilere yanaşmayan Rumların devamlı surette zorluk çıkarması ve her şeyden önemlisi geçmişte yaşanan olaylardan dolayı Türk kesiminin Rum toplumuna güvenmemesi,karşı tarafın geçmişteki suistimallerini de göz önüne alarak Türk tarafının en ufak bir tavize dahi yanaşmaması uzun bir süreden beri bir takım kesintilerle de olsa sürdürülen toplumlararası görüşmelerin sonuçsuz kalmasına yol açmaktadır

Bu arabuluculuk girişimlerine Birleşmiş Milletler ön ayak olmakla birlikte, söz konusu girişimler çerçevesinde BM'in pek de tarafsız davranmadığı, 26 Kasım 1992'de Butros Gali'nin hazırladığı rapor doğrultusunda alınan 789 sayılı karar ile ortaya çıkmıştır Bu kararla; Ada'da iki halkı eşit kabul etmeyen; Rum tarafının Ada'da hakimiyetine olanak sağlayan; Türk tarafının tek yanlı toprak vermesini isteyen; Ada'nın ve Kıbrıs Türklerinin güvenliğini 20 yıldır sağlayan TSK'nin Kıbrıs'tan çekilmesini öneren ve buna paralel olarak Türklerin güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelik bir tutum sergilenmiştir

Oysa ki Türk tarafı isteklerini oldukça açık, basit ve net bir şekilde ifade etmektedir Türk tarafı iki toplumlu, iki kesimli federal çözüm; iki toplum arasında güven ortamını arttırmaya yönelik önlemlerin acele edilmeden, bir oldu-bittiye getirilmeden müzakere yolu ile belirlenmesini; iki taraf arasında itham edici ve siyasi havayı bozacak beyanlardan kaçınılmasını; federal cumhuriyetin askersizleştirilmesini; AB üyeliği konusunda iki tarafın ortak arzu ve iradesiyle hareket edilmesini istemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Montreux Boğazlar Sözleşmesi « Türkiye Tarihi

Lozan Konferansı'nda imzalanmış olan Boğazlar Sözleşmesi'ne göre, Boğazlardan serbest geçişin güvenliğini sağlamak amacı ile, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki kıyıları ile, Marmara Denizi'ndeki adalar gayri askeri hale getirilmiş ve bu bölgelerde tahkimat yapmak ve asker bulundurmak yasaklanmıştı Buna karşılık, bu bölgelerin herhangi bir saldırıya karşı güvenliği de, sözleşmeyi imza eden devletlerle Milletler Cemiyeti'nin garantisi altına konulmuştu

Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenliğinin sınırlandırılması demek olan bu hükümleri istemeyerek kabul etmekle beraber, bir ümidi de, kolektif güvenlik alanında Milletler Cemiyeti'nin etkili bir rol oynayacağı ve aynı zamanda da silahsızlanmanın gerçekleşeceği idi Fakat her iki konudaki ümit de gerçekleşmedi Ne silahsızlanma yolunda olumlu adımlar atılabildi ve ne de kolektif güvenlik konu-sunda Milletler Cemiyeti kendisinden bekleneni verebildi

Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamamıştı Silahsızlanma çabaları ise tam anlamıyla sürüncemede idi Bu durum karşısında Türkiye 1935 yılından itibaren Boğazlara ait demilitarizasyon hükümlerini kaldırmak için teşebbüse geçti 1933'te Silahsızlanma Konferansı'nda ilk defa bu hükümlerin kaldırılmasını istedi Fakat bu istek, silahsızlanma meselesiyle doğ-rudan doğruya ilgili görülmediğinden mesele geri kaldı

1934'ten itibaren Almanya'nın silahsızlanmaya başlaması ve 1935 Martında da mecburi askerlik sistemini ihdas ile silahlanmasını açık bir hale getirmesi üzerine, Türkiye de bu meseleyi daha ısrarla ele aldı Almanya'nın silahlanmasını görüşmek üzere olağanüstü toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi'nde 17 Nisan 1935 günü yaptığı konuşmada, Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, yine Boğazların silahsızlandırılmış olması konusunu ele alarak, bu meselenin Türkiye'nin güvenliği ile yakından ilgili bulunduğunu, Boğazların askerlikten tecridi ile gerçekte Türkiye'nin savunmasının zayıflatılmış olduğunu ve bu sebeple bu hükümlerin kaldırılmasını istedi İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri meselenin konu ile doğrudan doğruya ilgili olmadığını ileri sürdüler Sovyet delegesi Litvinov ise Türkiye'nin görüşünü destekledi

Türkiye, Boğazlar konusundaki bu isteğini, Mayıs ayında Bal-kan Antantı Konseyi'nin Bükreş toplantısında, Milletler Cemiyeti Asamblesi'nin Eylül ayındaki toplantısında ve nihayet, İtalya'nın Habeşistan'a saldırması dolayısıyla bu devlete uygulanacak zorlama tedbirleri konuşulurken yine Milletler Cemiyeti'nin kasım toplantısında tekrar söz konusu etti

Bu şekilde olumlu bir diplomatik at-mosfer yaratmaya muvaffak olmuştu Zorlama tedbirlerine rağmen İtalya Habeşistan'ı işgal edince ve bu arada Almanya da Versay'a aykırı olarak Ren bölgesini militarize edince, Türkiye de, 10 Nisan 1936'da, Boğazlar Sözleşmesi'ni imzalamış olan devletlere verdiği notada Avrupa'daki buhranların 1923 Boğazlar Sözleşmesi'yle Boğazların güvenliği için verilmiş olan kolektif garantiyi artık işlemez hale getirdiğini belirterek, kendi güvenliği, savunması ve egemenlik haklarının, korunması bakımından bu statünün değiştirilerek, Bo-ğazların askerileştirilmesini istedi

Antlaşmaların hiçe sayıldığı veya kuvvet zoru ile değiştirildiği bir sırada Türkiye'nin bu barışçı ve samimi davranışı sempati ile karşılandı İlk olumlu cevap İngiltere'den geldi Türkiye'nin bu işi müzakere yolu ile, yapmak istemesi İngiltere'yi hoşnut bırakmıştı Öte yandan, şimdi İngiltere Türkiye'ye karşı politikasını değiştirmiş ve bu devleti kendisine bağlamak istiyordu

Akdeniz'de kuvvetli bir Türkiye, İngiltere için değerli bir dost olacaktı İngilizler bu sayede Türkiye'yi, Sovyetler Birliği'nden ziyade kendilerine daha yakın geti-receklerdi Sonraki olaylar bu ümitlerin boş olmadığını göstere-cektir

Türkiye'yi destekleyen ikinci devlet Sovyet Rusya oldu Sovyetler Boğazların gayri askeri hale getirilmesine ve Boğazlar üzerin-deki Türk egemenliğinin sınırlandırılmasına daha Lozan'da muhalefet etmişlerdi

İtalya hariç, Fransa ve diğer devletler de Türkiye'nin isteğini kabul ettiler İtalya, Avrupa'da kendisine karşı mevcut olan hava dolayısıyla şimdilik uzakta kalmayı tercih etti Fakat Türk-İngiliz yakınlaşmasını da İtalya hoş karşılamıyordu

1923 Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirecek konferans, 22 Haziran 1936'da İsviçre'de Montreux'de toplandı ve Montreux Sözleşmesi adını alan yeni Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936'da imzalandı Sözleşme; Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalanmıştır

Montreux Sözleşmesi ile Boğazlar hakkındaki silahsızlanma ka-yıtları kaldırılıyordu ve Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği tam olarak kuruluyordu Öte yandan, 1923 Sözleşmesi'ne oranla, hem Türkiye ve hem de Karadeniz devletleri lehine bazı değişiklikler de getirmiştir Özellikle savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi meselesinde, Türkiye tarafsız ve savaş dışı ise, savaşan tarafların savaş gemileri Boğazlardan geçemeyecekti

Türkiye bir savaşa girerse veya kendisini yakın bir savaş tehlikesi karşısında görürse, diğer devletlerin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi tamamıyla Türkiye'nin kendi takdirine kalacaktır İsterse geçirecek, istemezse geçirmeyecektir

Karadeniz devletleri lehine yapılan değişikliklere gelince: Karadeniz'de kıyısı olmayan devletlerin Karadeniz'e geçirebilecekleri ve bu denizde bulundurabilecekleri savaş gemilerinin cinsi, büyüklüğü ve toplam tonajı sınırlanıyordu ki, bu hüküm güvenlikleri bakımından Karadeniz devletlerinin lehine idi Karadeniz devletlerinin savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi için de bir hayli geniş bir serbesti tanınmıştı

Sözleşme 20 yıl için imzalanmakla beraber, şimdiye kadar hiçbir imzacı devlet tarafından feshedilmemiş olduğundan, yürürlükte devam etmektedir İtalya Montreux Sözleşmesi'ne 1938 Mayısında katılmıştır

Montreux Konferansı Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet münasebet-lerinde bir dönem noktası teşkil etmiştir Türk-İngiliz yakınlaşması bu konferansta en önemli gelişmesini kaydetmiştir Açıktır ki, eğer İngiltere'nin rızası ve anlayışı olmasaydı, Türkiye'nin Boğazlar, rejimini bu derece kendi lehine değiştirmesi mümkün olamazdı

İngiltere'nin Türkiye'ye karşı bu sempatik davranışı ise, şimdi İtalya'nın Doğu Akdeniz bölgesinde ortaya çıkardığı tehditten doğmuştu Böy-le bir tehdide karşı İngiltere Türkiye'de sağlam bir dayanak görmüş ve Türkiye'yi kendi tarafına çekmek istemişti Aynı tehdit karşısında Türkiye'nin de, askeri güç bakımından zayıf bir Sovyetler Birliği yerine, denizlerde kuvvetli olan İngiltere'ye kayması tabii idi

İşte bu şartlar Montreux'den sonra Türk-İngiliz münasebetlerini daha da geliştirdi 1937 yılında Karabük Demir-Çelik fabrikası İngiltere'nin yardımı ile kuruldu 1938 yılında İngiltere Türkiye'ye, 10 milyonu ticari kredi ve 6 milyonu da savaş gemisi ve savaş malzemesi satın, alınması için, 16 milyon İngiliz liralık bir kredi açtı Türkiye ve İngiltere artık yollarını kesin olarak çizmişler ve barış yolunda bera-ber yürüyorlardı Bunun içindir ki, 1939 ilkbaharında Avrupa tehlikeli buhranlar içine girmeye başlayınca, Türkiye tereddüt etmeksizin İngiltere'ye bağlanacak ve bir ittifakın ilk adımlarını atacaktır

Türkiye, Akdeniz'deki İtalyan tehlikesi karşısında bu şekilde İngiltere'ye bağlanırken, Sovyetler Birliğini terketmek niyetinde değildi ve bu devlet Türk dış politikasının temel unsuru olmakta devam ediyordu Lakin Türk-İngiliz' yakınlaşması Sovyetleri hoşnut bırakmadı

Öte yandan, Türkiye'nin Almanya ile de sıkı ticaret münasebetlerinde bulunması, bu hoşnutsuzluğu daha da arttırmıştır Bununla beraber iki devletin münasebetlerinde herhangi bir gerginlik almamıştır Fakat gerçek şuydu ki, bu münasebetlerde bir takım soğukluk noktaları mevcuttu 1939 yazında iki devletin yolları birbirinden kesin olarak ayrılacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Moskova Antlaşması « Türkiye Tarihi

16 Mart 1921 tarihinde yapılan bu antlaşma ile:

- Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusya'sının sona erdiği belgelenmiştir
- Türkiye'nin Misak-ı Milli sınırları, Sovyet Rusya tarafından kabul edilmiştir
- İlk kez büyük bir devlet TBMM'yi ve onun kurduğu düzeni tanımıştır
- TBMM ile Sovyet Rusya, ilk siyasi ilişkilerini kurmuş ve İtilaf Devletleri'ne karşı güç birliği sağlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Musul Sorunu « Türkiye Tarihi

I Dünya Savaşı'ndan önce Musul bölgesi, petrolleri dolayısıyla, İngiltere, Fransa, Almanya ve hatta Birleşik Ame-rika arasında rekabet konusu olmuş, lakin 1916 Sykes-Picot anlaşması ile bu bölge Fransa'ya bırakılmıştı 1920 Nisanındaki San Remo Konferansı'nda Fransa, kendisini Orta Doğu'da desteklemesine karşılık, burasını İngiltere'ye bırakmıştı

Lozan Konferansı'nda Türk-Irak sınırının çizilmesi meselesi görüşme konusu olduğu zaman, Türkiye, Musul ve Süleymaniye bölgeleri halkının büyük çoğunluğunun Türk olması nedeniyle, buraların Türk sınırları içine katılması gerektiğini ileri sürmüş ve Irak adına, mandater devlet olarak, İngiltere de buna itiraz etmişti Bunun üzerine Lozan Antlaşması'nın 3 maddesiyle, bu meselenin çözümü, dokuz ay içinde bir sonuca ulaştırılmak üzere, Türk-İngiliz ikili görüşmelerine bırakılmıştı Bu görüşmeler 19 Mayıs 1924'de İstanbul Konferansı ile başladı ve 5 Hazirana kadar devam etti

Taraflar, Lozan'daki tutumlarında bir değişiklik yapmadıkları için, bir uzlaşmaya varmak mümkün olmadı Türkiye, yine Musul ve Süleymaniye'nin Türk sınırları içinde kalmasında ısrar etti İngiltere ise bu fikre yanaşmadığı gibi, üstelik Hakkari ilinin dinsel çoğunluğunun Süryani olduğunu, Süryanilerin ise Irak'a göç etmeleri dolayısıyla, Hakkari'nin de Irak'a katılması gerektiğini ileri sürdü

İstanbul Konferansı'nın sonuçsuz kalması ve özellikle Türkiye'nin tutumunu yumuşatmaması üzerine, İngiltere Türk-Irak sınırları bölgesinde sınır olaylarını kışkırtıp, burada karışıklıklar çıkarmaya başladı Bu durum Türk-İngiliz münasebetlerinin gerginleşmesine sebep oldu

Yine Lozan Antlaşması'na göre, ikili görüşmeler başarılı sonuç vermezse, mesele Milletler Cemiyetine havale edilecekti Milletler Cemiyeti 1924 Eylülünde meseleyi ele aldı Türkiye Musul ve Süleymaniye bölgelerinde plebisit/halk oylaması yapılmasını teklif ettiyse de, İngiltere buna yanaşmadı Öte yandan, Milletler Cemiyeti Musul meselesi hakkında inceleme yapıp, rapor vermek üzere bir komisyon teşkil etti

Komisyon raporunu Milletler Cemiyetine 1925 Eylülünde sundu Rapor, Musul'un Irak'a katılması gerektiğini ve ayrıca Kürtlerin, haklarının da garanti altına alınmasını tavsiye ediyordu Bu sırada İngiltere Milletler Cemiyetinde hakim durumda olduğu için, Milletler Cemiyeti Konseyi de bu tavsiyeyi aynen kabul etti Komisyon raporu Hakkari'yi Türkiye'ye bırakmıştı

Milletler Cemiyeti Konseyi'nin kararı Türkiye'de büyük bir tepki yarattı ve İngiliz aleyhtarlığının yeniden kuvvetlenmesine sebep oldu Hatta Türk basını bir Türk-İngiliz savaşından bile söz etti Lakin Türk Hükümeti daha ileriye gidemedi Çünkü, yıllarca süren savaştan yeni çıkılmıştı ve tekrar savaşmak kolay değildi Kaldı ki, içeride çözüm bekleyen bir sürü ekonomik ve sosyal meseleler vardı Bu sebeple, 5 Haziran 1926'da İngiltere ile bir anlaşma imzalayarak Milletler Cemiyeti kararını kabul etti Bu antlaşma, bugünkü Türk-Irak sınırını çizmiş ve Musul buhranını sona erdirmiştir

Musul buhranı, Türkiye ile Sovyet Rusya'yı birbirine daha fazla yaklaştırmıştır Çünkü Sovyetler, Locarno Anlaşmalarının imzasından hiç hoşnut kalmamışlardı Bunun içindir ki, sınırlarını çevreleyen devletlerle saldırmazlık antlaşmaları imzalama yoluna gitmişlerdir

Milletler Cemiyeti Konseyi'nin, komisyon raporunu kabul ettiğinin ertesi günü, 17 Aralık 1925'de Paris'te Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı imza edilmiştir Milli Mücadele sırasında olduğu gibi, İngiltere ile münasebetlerin gerginleşmesi, Türkiye'yi Sovyet Rusya'ya tekrar yaklaştırıyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Ali Fethi Okyar « Türkiye Tarihi

1880-1943 yılları arası yaşamış asker ve siyaset adamı 1903'te Erkan-ı Harp Kolağası rütbesiyle Harbiye'yi bitirdi İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi İtalyan işgali sırasında Trablusgarp savunmasına katıldı 1912'de Manastır mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a girdi Meclisin dağıtılması üzerine orduya döndü 1913'te ordudan ayrılarak Sofya elçiliğine atandı Aynı yıl, Meclis-i Mebusan'da İstanbul mebusu ve 1917'de Ahmet İzzet Paşa kabinesinde dahiliye nazırı oldu

1919'da İttihat ve Terakki yöneticileriyle birlikte Malta'ya sürüldü 1921'de İstanbul mebusu olarak BMM'ye katıldı ve Fevzi Çakmak hükümetinde dahiliye vekilliği yaptı Ağustos 1923'te başbakanlığa getirildi, ekimde istifa etti Bir dönem BMM başkanlığı yaptı 22 Kasım 1924'te yeniden başbakanlığa getirildi ve Mart 1925'te görevden ayrılarak beş yıl Paris Büyükelçiliği yaptı

1930'da yurda dönen Okyar, yönetimdeki Cumhuriyet Halk Fırkası'na yönelik muhalefeti denetlemek amacıyla, Atatürk'ün önerisi ve onayıyla Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu ve başkanlığa getirildi Kısa zamanda yaygın bir yığın desteği kazandı 5 Eylül İzmir Mitingi'nde çıkan olayların ardından başlayan grevler gibi emekçilerin siyasal etkinliklerinin artması, öte yandan kimi tutucu çevrelerinin eylemlerinin yoğunlaşması, meclis içinden ve dışından yoğun eleştirilere yol açtı

Atatürk'ün de bu eleştirilere katılması üzerine Kasım 1930'da parti kendini feshetti 1934'de Londra Büyükelçiliği'ne atanan Okyar, 1939'da yeniden milletvekili seçildi Bir süre Adalet Bakanlığı yaptıktan sonra 1942'de siyasal yaşamdan çekildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Saltanatın Kaldırılması « Türkiye Tarihi

Mudanya Mütarekesi'nden sonra, Lozan Barış Konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi İtilaf Devletleri'nin, hala İstanbul'da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de, delegeleri beraberce seçmek için Büyük Millet Meclisi'ne başvurması, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi

Sadrazamı Tevfik Paşa'nın barış konferansında görüş ve sözbirliği, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na çektiği telgraf, Mecliste tepkiyle karşılandı Gerek Mustafa Kemal Paşa'nın, 24 Nisan 1920 tarihli önergesinde ve gerekse 20 Ocak 1921 tarihli Anayasada egemenliğin millette olduğu ilan edilmişti

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve pek çok milletvekilinin ortak teklifi 30 Ekim 1922 günü TBMM'de görüşülmeye başlandı Önergede Saltanatın kaldırıldığı belirtiliyordu Saltanatla birleşmiş olan "halifelik" ise ondan ayrılacaktı Ateşli görüşmeler sırasında şu düşüncelerin Meclis Genel Kuruluna hakim olduğu görüldü: Saltanat, Halifelikten ayrılsın ve kaldırılsın Halifeyi biz seçelim; Saltanat ve Halifelik birbirinden ayrılamaz Bu nedenle, eğer Saltanat kaldırılırsa Halifelik de kalkmış olur ki, böyle bir durum düşünülemez

Görülen şuydu: Başta Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşlarının bulunduğu bir grup, Halifeliğin Saltanattan ayrılamayacağını ileri sürüyorlardı Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi ileri sürüldü İlk grubun içinde bulunanlar ise böyle bir ayrımın mümkün olduğunu belirtiyorlardı

Mustafa Kemal Paşa söz alarak, tarihsel ve bilimsel açıklamalarda bulunarak, yüksek sesle şunları söyledi: "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı) Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor

Bu bir emrivakidir Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir Bu behemehal olacaktır Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir"

Mustafa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyon'da, görüşülen teklif hemen kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek, 1 Kasım 1922'de 308 Numaralı karar olarak benimsenmiştir Yeni Türkiye'nin yeni temellerinin de bir ifadesi olan bu karar ile, hilafet ve saltanat birbirinden ayrılmış, saltanat kaldırılmıştır Ertesi gün, TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi'yi halife seçmiştir

Böylece, çok önemli bir gelişme sağlanmıştır TBMM'nin Saltanatı kaldırma kararı, İstanbul Hükümeti tarafından da benimsenmiştir Hükümet istifa etmiştir Devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır Bu tutum, Saltanatın kaldırılmasının beklendiğini de gösterir Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922'de Sultan Vahdettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terketmiş ve Malta'ya gitmiştir Oysa Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın düşmana sığınmak gibi bir tutum içine girdiği görülmemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Serbest Cumhuriyet Fırkası « Türkiye Tarihi

12 Ağustos 1930'da İstanbul'da kurulan siyasi parti Atatürk'ün istek ve onayıyla, dönemin Paris Büyükelçisi Fethi Okyar'ın başkanlığında Cumhuriyet Halk Fırkası'na karşı biriken hoşnutsuzluk ve tepkileri dağıtmak, hükümeti sarsmayacak bir muhalefet partisi oluşturmak amacıyla kuruldu Cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ilkelerine bağlılığın vurgulandığı parti programında, Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan farklı olarak, devletçi ekonomi yerine özel girişim savunuldu Parti kısa zamanda, geniş bir yandaş kitlesi kazandı

Fethi Okyar'ın İzmir gezisinde büyük sevgi gösterileriyle karşılanması sonucu çıkan olaylar ve belediye seçimlerinde hile yapıldığı iddiaları üzerine dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya hakkında gensoru önergesi vermesi, Cumhuriyet Halk Fırkası'nda hoşnutsuzluk yarattı Mecliste partinin, irtica ve komünizme destek vermekle suçlanması ve Atatürk'ün de yeni parti deneyiminden hoşnutsuzluğunu belirtmesi üzerine Fethi Okyar, 17 Kasım 1930'da İçişleri Bakanlığı'na başvurarak partinin kapatıldığını bildirdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Mustafa Suphi « Türkiye Tarihi

1883-1921 yılları arası yaşamış siyaset adamı İstanbul Hukuk Fakültesi�ni bitirdikten sonra, 1910�da Paris�e giderek iki yıl ekonomi eğitimi gördü Yurda döndükten sonra, İstanbul Yüksek Ticaret Okulu�nda hukuk, Yüksek Öğretmen Okulu�nda ekonomi dersleri verdi İfham Gazetesi ve yayınlarını yönetti Tanin, Servet-i Fünun ve Hak gazetelerine yazılar yazdı

İttihat ve Terakki�nin baskıcı yönetimine karşı olan Mustafa Suphi, sadrazam Mahmud Şevket Paşa�nın öldürülmesi olayı gerekçe gösterilerek 1913�te 15 yıl mahkumiyetle Sinop�a sürüldü Bir grup arkadaşıyla küçük bir tekneye binerek siyasal mülteci olarak Çarlık Rusyası�na gitti (1914) I Dünya Savaşı�nın çıkması üzerine Çar hükümetince önce Kaluga savaş tutsakları kampına, ardından Urallar�a gönderildi

1915�te Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi�nin Bolşevik kanadına girdi 1917 Ekim Sosyalist Devrimi�nden sonra, Moskova�ya gitti Tatar-Başkırt devrimcileriyle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı 25 Temmuz 1918�de Moskova�da toplanan Türk Sol Sosyalistleri Birinci Kurultayı�nın örgütçülüğünü ve yöneticiliğini yaptı Kurultaya katılan grupların birleşerek oluşturduğu örgütün başkanı seçildi

Moskova�da düzenlenen Müslüman Komünistler I Kongresi�nde Halk Komiserliği�ne bağlı olarak kurulan Doğu Halkları Merkezi Bürosu�nun Türk Seksiyonu Başkanı oldu Aralık 1918�de Petrograd�da yapılan Uluslararası Devrimciler Toplantısı�na ve Mart 1919�da Moskova�da toplanan III Enternasyonal�in birinci kongresine Türk delegesi olarak katıldı I Dünya Savaşı tutsaklarını Türk Kızılordu Birliği olarak örgütledi

10 Eylül 1920�de Bakü�de toplanan Birinci ve Umumi Türk Komünistleri Kongresi�nde yapılan seçimlerde TKP�nin başkanı oldu Mustafa Kemal�le birçok kez yazıştıktan sonra, aralarında TKP Genel Sekteri Ethem Nejat ve Merkez Komitesi üyelerinin bulunduğu bir grup arkadaşıyla beraber Ankara�ya gelmek üzere yola çıktı Kars�ta gruptan iki kişi tutuklandı Erzurum�da Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti üyelerinin gösterileriyle karşılaştılar

Mustafa Suphi, Kazım Karabekir�le görüştü Buradan Trabzon�a gelen ve benzeri gösterilerle karşılanan Mustafa Suphi, karısı ve ondört arkadaşıyla, kayıkçılar kahyası Yahya�nın verdiği bir motorla denize açıldıktan bir süre sonra arkalarından gönderilen motordaki silahlı kişilerce Sürmene açıklarında öldürüldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Topal Osman « Türkiye Tarihi

1883-1923 yılları arası yaşamış asker Topal Osman Ağa olarak da anılır Balkan Savaşı�nda gönüllü olarak savaştı ve sakatlandı I Dünya Savaşı�nda topladığı gönüllülerle Kafkas Cephesi�nde savaşa katıldı Erzurum Kongresi�ni izleyen dönemde Mustafa Kemal�i desteklemek amacıyla Giresun�da büyük bir silahlı güç oluşturdu ve bütün bölgeyi denetimi altına aldı 47 Alay ile Sakarya Savaşı�na katıldı

27 Mart 1923�te, Çankaya Muhafız Komutanı iken, Mustafa Kemal�e muhalifliğiyle tanınan Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey�i öldürdü Millet Meclisi�nde büyük tepkilere yol açan olay üzerine evinde yakalandı, ancak giriştiği silahlı çatışma sonucunda ölü olarak ele geçti Bazı kaynaklara göre Topal Osman Ağa, Ocak 1921�de Mustafa Suphi ve 13 arkadaşının öldürülmesi olayına da karışmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



TRT'nin Tarihçesi « Türkiye Tarihi

6 Mayıs 1927

Yurdumuzda ilk radyo yayınları başladı

18 Ocak 1937

Türkiye'de ilk dış yayın 5 kw gücünde Ankara Radyosu'ndan yapıldı Aynı yıl, sağlıklı bir radyo yayıncılığına geçilebilmesi için Atatürkün emirleriyle Ankara Radyosu'nun yapımına başlandı

28 Ekim 1938

Ankara Radyosu, bir yıl gibi kısa sürede tamamlanarak hizmete girdi

9 Kasım 1949

İstanbul Radyosu, yeni stüdyolarında düzenli yayına başladı

24 Mart 1951

İzmir Radyosu kuruldu

1 Ocak 1963

Yurtdışı yayınları "Türkiye'nin Sesi" adıyla yayınlanmaya başladı

1 Mayıs 1964

TRT kuruldu ve 359 sayılı TRT Kanunu yürürlüğe girdi Radyo'lar TRT yönetimine geçti

31 Ocak 1968

TRT Ankara Televizyonu, deneme yayınlarına başladı

7 Eylül 1970

İzmir Televizyonu, deneme yayınına başladı

30 Ağustos 1971

İstanbul Televizyonu, deneme yayınına başladı

9 Eylül 1974

Türkiye Radyoları, TRT-1 adıyla 24 saat kesintisiz yayına başladı

17-27 Nisan 1979

TRT tarafından ilk kez düzenlenen "Uluslararası Çocuk Şenliği", Avrupa Ülkelerine naklen verildi

31 Aralık 1981

Televizyon yayınları, yılbaşı gecesi, renkli olarak yapıldı

2 Temmuz 1982

"Türkiye'nin Sesi Radyosu", Kuzey Doğu Amerika ve Avustralya'ya yönelik Türkçe yayınlara başladı

1 Temmuz 1984

TRT televizyon programlarının tümü, renkli olarak yapılmaya başlandı

17 Ekim 1984

TRT Radyolarında stereo yayınlara başlandı

6 Ekim 1986

TV-2 kanalı yayına başladı

2 Ekim 1989

TV-3 ve GAP Televizyonları yayına başladı

30 Temmuz 1990

Eğitim ağırlıklı TV-4, İzmir'den deneme yayınlarına başladı

3 Aralık 1990

TRT, "TELEGÜN" adını verdiği teletekst deneme yayınlarına başladı

27 Nisan 1992

Türk Cumhuriyetlerine yönelik "Avrasya" yayınları başladı

1 Temmuz 1992

TRT-İNT / Avrasya yayınları başladı

13 Eylül 1993

TRT-1, 24 saat kesintisiz yayına başladı

12 Nisan 1999

TRT internet sitesi trtnet, yayına başladı

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



12 Eylül Kronolojisi « Türkiye Tarihi

12 Eylül 1980: Beş general, 600 üyeli TBMM'nin yasama ve yürütme yetkisini kullanmaya başladılar Ülkede her şey yasak

16 Eylül 1980: Milli Güvenlik Konseyi, ikinci bir emre kadar bütün grev ve lokavtları erteledi Aranan sendikacılardan 950'si teslim oldu Grevdeki 51 bin işçi işbaşı yaptı DİSK ve MİSK yöneticilerinin en geç akşam saat 1800'de teslim olmaları çağrısı yapıldı

17 Eylül 1980: Gözaltı süresi uzatıldı

18 Eylül 1980: Milli Güvenlik Konseyi'nin başkan ve dört üyesi TBMM Onur Salonu'nda törenle yemin etti

19 Eylül 1980: 1402 sayılı yasada yapılan değişiklikle sıkıyönetim komutanları, bütün kamu personelini gerekçesiz görevden alabilecek

7 Ekim 1980: Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu sabaha karşı Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi

11 Ekim 1980: Türkeş ve diğer milletvekilleri dahil 36 MHP'li hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi

15 Ekim 1980: Erbakan ve diğer MSP'liler 2 Numaralı Askeri Mahkeme tarafından tutuklandı

30 Ekim 1980: Ecevit, CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti

10 Kasım 1980: Onur Yayınları Sahibi İlhan Erdost, Mamak Askeri Cezaevi'ne götürülürken, dövülerek öldürüldü

3 Aralık 1980: 17 yaşındaki liseli Erdal Eren, 17 günlük yargılamadan sonra idam edildi

19 Aralık 1980: DİSK davası başladı

27 Aralık 1980: Toplu iş sözleşmesi dolan işyerlerinde, yeni toplu iş sözleşmesiyle ilgili yetkiler, kurulan yüksek hakem kuruluna verildi

24 Nisan 1981: MSP'lilerin yargılanmasına başlandı Erbakan için 14-36 yıl hapis isteniyor

29 Nisan 1981: Toplam 587 sanıklı MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında Türkeş dahil 220 sanık hakkında idam isteniyor

2 Haziran 1981: MGK'nın meşhur 52 numaralı kararı çıktı Bu karar, pek çok şeyi yasakladığı gibi, yasakların tartışılmasını ve eleştirilmesini de yasaklıyordu

5 Haziran 1981: 21 yaşındaki Cevdet Karakaş sabaha karşı idam edildi

6 Haziran 1981: TİP Başkanı Behice Boran ve TÖB-DER Başkanı Gültekin Gazioğlu Türk vatandaşlığından çıkarıldı

10 Haziran 1981: 23 yaşındaki Veysel Gürsoy idam edildi

13 Haziran 1981: Bülent Ersoy'a sahne yasağı kondu

25 Haziran 1981: İki idam daha gerçekleştirildi

26 Haziran 1981: Başkan Abdullah Baştürk ve 51 DİSK yöneticisi için askeri savcı idam istedi

9 Temmuz 1981: Danışma Meclisi'ne aday adayı olma başvuruları başladı İlk başvuruyu yapan emekli bir astsubay

22 Temmuz 1981: Evren, Erzurum konuşmasında Artık yeni aldığımız bir kararla ilk ve orta okullarda, liselerde mecburi din dersi konacaktır dedi

24 Temmuz 1981: Askeri mahkeme, Erbakan ve 9 MSP'li için tahliye kararı verdi

12 Ağustos 1981: Takip edilecek şahıslar hakkında alt maddeleri de bulunan 35 maddelik bir belge yayınlandı

14 Ağustos 1981: 2 Danışma Meclisi için aday adaylarının başvuru süresi sona erdi MGK 6 bin kişi arasında seçim yapacak

15 Ağustos 1981: Uluslararası Hür Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) Genel Sekreteri, Sadık Şide'yi 12 Eylül Hükümeti'ne Sosyal Güvenlik Bakanı olarak veren Türk-İş'in üyeliğini askıya aldı Dev-Sol Davası başladı Savcı, 141 idam istedi

12 Ekim 1981: Ecevit, dört konuşma nedeniyle yargılandı Danışma Meclisi üyeleri MGK tarafından açıklandı

15 Ekim 1981: Ülkedeki bütün siyasi partiler kapatıldı

23 Ekim 1981: Danışma Meclisi ilk toplantısını yaptı Yeni meclis toplantı yaptığı sırada, eski meclisin 14'ü MSP'li, 11'i MHP'li, 4'ü CHP'li, 1'i AP'li 1'i bağımsız toplam 31 milletvekili tutuklu bulunuyordu

26 Ekim 1981: Nazlı Ilıcak'ın siyasi partilerin kapatılmasını eleştiren iki yazısı üzerine Tercüman Gazetesi süresiz kapatıldı

2 Kasım 1981: Ecevit MGK'nın 52 numaralı kararını ihlalden, 4 ay hapse mahkum oldu

6 Kasım 1981: 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi

3 Aralık 1981: Ecevit hapse girdi

20 Aralık 1981: Bankerler birbiri ardına ortadan kaybolmaya başlıyor Banker haberlerinin verilmesi yasaklanıyor

25 Aralık 1981: TÖB-DER davasında 50 sanık, 1-9 yıl hapse mahkum oldu

15 Mart 1982: Ulusu Hükümeti'nin Devlet Bakanı İlhan Öztrak resmen açıkladı: Uluslararası Af Örgütü'nün 60 işkenceyle ölüm iddiasından 15'i doğru

24 Mart 1982: İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü; cadde, sokak, meydan ve parklara 12 Eylül öncesinde verilmiş olan, 'milli birlik ve bütünlüğümüzle bağdaşmayan'isimlerin derhal değiştirilmesini isteyen bir genelge yayımladı

10 Nisan 1982: Ecevit yine hapse girdi

17 Mayıs 1982: Barış Derneği davası başladı 30 sanık hakkında 8 yıldan 30 yıla kadar hapis istendi

21 Haziran 1982: Banker Kastelli kaçtı

1 Temmuz 1982: Sosyalist veya sosyal demokrat partilerin iktidarda olduğu beş Avrupa ülkesi, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na şikayet etti

13 Temmuz 1982: Geçici maddeler dışında 200 maddeden oluşan yeni anayasa tasarısı açıklandı

4 Eylül 1982: Askeri savcı, 10 DİSK uzmanı için idam istedi

19 Ekim 1982: 186 idam istemli Ana Dev-Yol davası başladı

7 Kasım 1982: Yeni Anayasa için halk oylaması yapıldı 16,945,545 'Evet', 1,584,661 'hayır'oyu çıktı Bu arada Evren 7 yıllığına cumhurbaşkanı seçilirken, Milli Güvenlik Konseyi de 2 yıl 1 ay 24 gün sonra Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ne dönüştü

25 Kasım 1982: Muhbir güvenliği genelgesi yayımlandı Ankara'da darbenin ilk yılında 20,921 ihbar yapıldı Bu ihbarlar da 18,525 kamu görevlisi hakkında işlem yapıldı

24 Nisan 1983: Siyasi Partiler Yasası çıktı

20 Mayıs 1983: ANAP kuruldu

1 Temmuz 1983: Evren, Genelkurmay Başkanlığını Kara Kuvvetleri Komutanı'na devretti

6 Kasım 1983: Yasaklı, vetolu seçimler yapıldı Seçime giren bütün partiler derece aldı Çünkü üç partiye izin verildi Seçime girmek isteyen 15 siyasi partiden 12'si, 750 kurucu adaydan 435'i, 1682 milletvekili adayının 672'si veto edildi

13 Şubat 1985: MSP davasının sanıkları yargılandıkları askeri mahkeme tarafından aklandı

26 Mayıs 1985: Ankara Sıkıyönetim Komutanı, Bilim ve Sosyalizm yayınlarına ait 133,607 kitabın imha edilmesini emretti

11 Haziran 1985: Pişmanlık Yasası yürürlüğe girdi 1,5 yıl içinde 497 başvuru oldu Bunlardan 29'u geçerli itiraf sayıldı

7 Nisan 1987: MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası bitti Türkeş'e 5 yıl 11 ay 8 gün hapis cezası verildi

6 Eylül 1987: Eski siyasi liderlerin siyaset yasaklarının kalkmaması için halkoylaması yapıldı %49'luk 'hayır'oyuna karşılık, %51'lik 'evet'oyu çıkınca, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş ve diğer siyasi parti yöneticileri siyaset yapma hakkı kazandı

9 Kasım 1989: Evren Cumhurbaşkalığını Özal'a devrederek Marmaris'e çekildi Hala orada

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Adnan Menderes « Türkiye Tarihi

1899 yılında Aydın�da doğdu Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler�den Tevfika Hanım�dır Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti O'nu anneannesi büyüttü Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi�nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji�nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı Bayar�la böyle tanışmış oldu

Ankara Hukuk Fakültesi�ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı Aydın�da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi�ni kurdu Daha sonra Söke�de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı

Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka�nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu Bu parti kapatılınca CHP�ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi

1945 senesine kadar TBMM�de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti�nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945�te ihraç edildiler

Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti Bu hareketler Demokrat Parti�nin 7 Ocak 1946�da kurulmasına sebep oldu 1946 seçimlerinde Demokrat Parti�den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi Celal Bayar�dan sonra ikinci adam durumuna geldi

14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5�ini alarak iktidar oldu 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye�nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi Yassıada�ya hapsedildi Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı�nca idama mahkum edildi Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir 17 Eylül 1961 tarihinde İmralı Ada�da idam edildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye Tarihi

Eski 11-04-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye Tarihi



Alparslan Türkeş « Türkiye Tarihi

Alparslan Türkeş 25 Kasım 1917�de Lefkoşe�de doğmuştur Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatımatül Zehra Hanım�dır Alparslan Türkeş; aslen Kayserilidir Büyük dedesi Arif Ağa, Kayseri�nin Pınarbaşı İlçesi'nin Yukarı Köşgerli Köyü'nden Kıbrıs�a göçetmiş ve buraya yerleşmiştir İlk ve orta eğitimini Lefkoşe�de tamamlamıştır O yıllarda İngiliz işgal idaresi altında bulunan Kıbrıs�tan ailece Türkiye�ye göçetmişler ve İstanbul�a yerleşmişlerdir

Askerlik mesleğine büyük sevgisi olan Alparslan Türkeş 1933 yılında Kuleli Askeri Lisesi�ne girmiş, 1939 yılında bu liseden mezun olmuş ve Harp Okulu�a geçmiştir1939�da Harp Okulu�ndan mezun olarak orduya katılmıştır Orduda muntazaman terfi etmiş ve harp akademisi imtihanını kazanarak akademiye geçmiştir Başarılı bir eğitim dönemi sonrasında kurmay subay olarak mezun olmuştur

1940 yılında Isparta'da Muzaffer Hanım�la evlenirler Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlı çocukları dünyaya gelir Muzaffer Hanım 1974 yılında vefat eder Alparslan Türkeş, 1976 yılında Sevâl Hanım'la ikinci evliliğini yapar Bu evlilikten Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki çocuğu olmuştur

3 Mayıs1944'te, Ankara'da bir yürüyüş vardır Türk Milleti'nin ve Devleti'nin bekası fikrine sahip aydınlar ve onların izindeki gençler, basın ve üniversite kadrolarına sızan ve kendilerini cumhuriyetin gerçek sahibi diye gösteren dönme-devşirme ittifakının oyunlarına karşı ideolojik tavrını koyar

Yürüyüşten sonra bir grup milliyetçi aydın tutuklanır Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş de bu aydınlar arasındadır 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan Savcı�ya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği suçu isnad edilmiştir Bunu şiddetle redderim Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanımı severim" cevabını verir Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve mahkeme süresince bir yıl hücre hapsi yattığı için tahliye edilir Kendisine verilen ceza daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2 numaralı mahkemede beraat eder

1948 yılında Genel Kurmay tarafından açılan imtihanları kazanmış ve bütün eğitim dönemindeki başarıları da gözönüne alınarak Amerika�ya tahsile gönderilmiştir Amerika�da piyade okulu ve Amerikan Harp Akademi�sinde tahsil görmüş, buralardan da iyi dereceler ile mezun olmuştur

1955�de kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş (Amerika�da) Washıngton�da bulunan daimi gurup nezninde Türk Genelkurmayı�nın Temsil Heyeti Üyeliği'ne tayin edilmiştir 1957 yılının sonuna kadar vazifesini sürdürmüştür Bu süre içerisinde Üniversity of America (Amerika Üniversitesi)�ya devam etmiş, International Economics tahsili görmüştür Daha sonra yurda dönen Alparslan Türkeş, 1959�da Almanya�ya Atom ve Nükleer Okulu�na gönderilmiş, bu okulu da başarı ile bitirmiştir

İyi derecede Fransızca ve İngilizce bilen Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 yılına kadar Avrupa�da muhtelif Nato toplantılarında ve askeri mevzularda Türk Genel Kurmay Başkanlığı�nın temsilcisi olarak bulunmuştur

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi'nin önde gelen simalarından olan Alparslan Türkeş, bu hareketi partilerüstü ve milli birliği sağlayacak bir reform hareketi olarak düşünmüştür Müdahaleden sonra Milli Birlik Komitesi Üyesi olarak, Başbakanlık Müsteşarlığı yapmıştır Görevde bulunduğu 27 Mayıs 1960 ile 25 Eylül 1960 tarihleri arasında, ülke ve kültür bütünlüğü kanun tasarısını ve Devlet Planlama Teşkilatı kanun tasarısını kanunlaştırmıştır

CHP�li bazı politikacıların Milli Birlik Komitesi üyelerine yapmış oldukları bazı telkinler ile 13 Kasım 1960 tarihinde 13 arkadaşı ile Mili Birlik Komitesi�nden çıkarılmış ve Mürtet Hava Üssü'nde hapsedilmiş, daha sonra da, 19 Kasım 1960�ta Türkiye�den, hükümet müşaviri görevi ile Hindistan Yeni Delhi�ye mecburi ikâmetgah olarak gönderilmiştir Alparslan Türkeş Hindistan�dayken hükümet yöneticilerine mektuplarla sürekli ikazlarda bulunmuştur

23 Şubat 1963�ta yurda dönen Alparslan Türkeş, dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurar

Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile 21 Mayıs 1963�te tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevi'nde dört ay hücre hapsinde yatar Yargılama sonucunda beraat eder 5 Eylül 1963�te tahliye olur

31 Mart 1964�te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)�ne üye olmuş ve Parti Genel Müfettişliği görevini almıştır 1 Ağustos 1965�de CKMP�nin kongresinde parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçilmiştir 8 Şubat 1969'da CKMP�nin Adana�daki kongresinde Alparsalan Türkeş�in teklifiyle partinin ismi Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirilmiştir

65-69, 69-73, 73-77 ve 1977�den 12 Eylül 1980�e kadar dört dönem, Ankara ve Adana�dan milletvekilliği yapmıştır 1975�den sonra kurulan 1 ve 2 Miliyetçi Cephe Hükümetleri'nde başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur 12 Eylül 1980 hareketinden sonra sıkıyönetim tarafından tevkif edilmiş ve 29 Nisan 1981 tarihinde, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası adı ile sıkıyönetim mahkemelerinin karşısına çıkarılmıştır Yargılandığı dava nedeni ile uzun süren tutukluluğu, 9 Nisan 1985�de tahliyeyle son bulmuştur

Bu dava nedeniyle dört buçuk yıl tutuklu kalmıştır 6 Eylül 1987�de siyasi yasakların referandum ile kalkmasından sonra 20 Eylül�de Alparslan Türkeş MÇP�ye törenle kaydolmuştur 4 Ekim 1987 tarihinde yapılan olağanüstü 2Kongre ile Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığı�na seçilmiştir

24 Eylül 1991 tarihinde 19 Dönem Milletvekili seçimlerinde MÇP�nin, IDP ve RP ile üçlü ittifak yapmasıyla Yozgat�tan milletvekili seçilmiştir 15 Kasım 1991 tarihinde 18 arkadaşı ile ittifaktan ayrılarak bağımsız milletvekili olmuştur 25 Aralık 1991�de Demokratik Hareket Partisi'ni kurmuştur Kurucular Kurulu Kararı ile parti kapatılarak, Milliyetçi Çalışma Partisi�nin 29 Aralık 1991 tarihinde yapılan 3 Olağan Genel Kongresi�nde MÇP�nin Genel Başkanlığı�na seçilmiştir

12 Eylül 1980 hareketinin kapattığı siyasi partilerin isim ve amblemlerinin kullanılma yasağının kalkması ile, 27 Aralık 1992 tarihinde, kapatılan MHP�nin o günkü delegelerinin katıldığı kongrede, MHP�nin isim, amblem kullanma yetkisi tekrar kurucu Alparslan Türkeş�e devredilmiştir 24 Ocak 1993 tarihinde yapılan kongrede, MÇP yerini MHP�ye bırakmış, genel başkanlığa da Alparslan Türkeş seçilmiştir

Alparslan Türkeş, 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan genel seçimlerde Adana�dan milletvekilliği adaylığını açıklamıştır Milliyetçi Hareket Partisi, 24 Aralık 1995�te yapılan genel seçimlerde %10�luk ülke barajına takılarak meclise girememiştir Alparslan Türkeş 4 Nisan 1997 tarihinde vefat etti Ankara Beşevler�deki kabrinde yatmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.