08-21-2006 | #16 |
dehşet
|
Sydney Operası Sydney Operası, Avustralya'da Sydney limanında Bonnelong Point Burnunda yeralır Dünyanın en büyük opera binasıdır Görünümü dünyadaki hiçbir yapıya benzemez Bir binadan çok, okyanusta yelken açmış muazzam bir gemiye benzer Eserin mimarı Danimarkalı Joern Utzon'dur 1957'de proje halka teşhir edildiğinde, projeyi kimse beğenmemişti İki yıl süren tartışmalar sonunda 1959'da inşaata başlandı 1973'te tamamlanan eserin açılışına İngiltere Kraliçesi Elizabeth II de katıldı Ancak yapının mimarı olan Utzon planında değişiklik yapıldığı için inşaat komitesinden istifa etmişti ve açılışa da katılmamıştır Binanın yapımında 125000 ton beton, 6000 ton da çelik kullanılmıştır Asıl bina 3 tekne gövdeden oluşur Bunlardan birinde 2700 koltuklu konser salonu, ikincisinde 1555 koltuklu opera salonu, üçüncüsünde de lokantalar yeralmaktadır Ayrıca iki tiyatro ve bir konser salonu daha vardır Konser salonu granit, beton ve camdan yapılmış, sahne tavanı gül ağacından panolarla kaplanmıştır Limana bakan cephesinde, şehrin en güzel manzarasına sahip bir oturma salonu vardır Müzik dinlenen salonun daire şeklindeki tavanında, akrilik maddeden yapılmış 21 tane akustik reflektörü bulunmaktadır Opera salonunun tavanında da, harika akustik sağlayan üç büyük reflektör vardır Bunlar kablolarla tavana asılı durmaktadır Opera binası 183 metre uzunlukta ve 95 metre genişlikte bir alanı kaplamaktadır En büyük bölümünün yüksekliği 67 metredir Sydney Operası'nın dünyanın başka hiçbir operasında olmayan bir özelliği daha vardır Burada sahnelenen bir opera veya tiyatro eseri, konser veren bir virtüöz asla alkışlanmaz! Çünkü, bir eserin burada oynanması, bir sanatkarın burada sahneye çıkması alkıştan daha büyük bir takdir sayılmaktadır |
08-21-2006 | #17 |
dehşet
|
Angkor Wat Kamboçya'nın kuzeybatısında bulunan ve Güneydoğu Asya'nın en önemli anıtı olan Angkor Wat, muazzam bir tapınak, türbe ve saraydır Tapınağın tamamı 3 kilometrekarelik alanı kaplamaktadır Eskiden bu bölgede hüküm süren Khmer krallarından Suryavarman II (1131-1150) tarafından, Hindu tanrısı Vishnu (Vişnu) adına yaptırılmıştır Eski Khmer İmparatorluğu'nun başkenti olan ve Jayavarman VII tarafından kurulan Angkor-Thom'un yakınındaki bu tapınağın, içiçe kareler şeklinde üç büyük avlusu vardır Her avlu yüksek ve kalın duvarlarla çevrilmiştir Orta avluda yüksek bir piramit ve köşelerde daha küçük piramitler yeralmaktadır Avlularda yapay göller de bulunmaktadır 81 hektarlık bir alanı kaplayan tapınağın duvarları Khmer ve Hindu sanatının en güzel eserleriyle doludur Duvarlar, piramitler ve dehlizler heykellerle, kabartmalarla ve Vişnu, Şiva ve Brahma'nın efsanelerini anlatan yazılarla süslüdür Angkor-Thom ve tapınak, 3 asır sonra bilinmeyen bir sebeple terkedildi Zamanla şehir yıkılıp yokoldu, tapınak ise gür ormanlar arasında kayboldu Tapınak, 1858'de Fransız doğa bilimcisi Henry Mouhot tarafından tesadüfen bulunmuş ve böylece Khmer medeniyetinin ve Güneydoğu Asya'nın en önemli şaheseri meydana çıkarılmıştır 1992 yılında tapınakla birlikte tüm Angkor şehri, UNESCO tarafından dünya mirası kabul edilmiştir |
08-21-2006 | #18 |
dehşet
|
Selimiye Camii Osmanlı hükümdarı II Selim (Yavuz Sultan Selim) tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Selimiye Camii, zamanın başkenti olan Edirne'de, şehrin en yüksek noktasında Yıldırım Beyazıt'ın yaptırdığı Baltacılar Koğuşunun kalıntıları üzerine yapılmıştır Yapımına 1569'da başlanmış ve 1575'de tamamlanmıştır Osmanlı-Türk sanatının en muhteşem eseridir Mimar Sinan, Selimiye için "ustalığımın eseri" demiştir Açık havalarda Rodop Dağları'ndan ve Uzunköprü'nün Süleymaniye Köyü'nden görülebilmektedir Selimiye'de daha önceki hiç bir camide, Ayasofya ve Bizans eserinde ve antik çağ mabetlerinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii tek bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe, 8 filayağına dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur Kasnak, filayaklarına kemerlerle bağlıdır Kubbenin çapı 33,28 metre, yüksekliği de 15,86 metredir Bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler Selimiye'nin herbiri 70,89 metre yüksekliğinde, kalem gibi incecik 4 minaresi vardır Minareler üçer şerefelidir İki minaresinde şerefelerin üçüne giden yol ayrıdır Bu minarelerden aynı anda üç şerefeye de birbirini görmeden üç kişi çıkabilir Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösteren bir görünüş güzelliği sağlar Diğer camilerde ise minareler açığa yapılmış ve yapı genişlemiştir Caminin mimarisinde olduğu kadar, mermer, çini ve hat işçiliklerinde de kusursuzluğa varılmıştır Yapının içi İznik çinileriyle süslüdür Büyük kubbenin tam altındaki Hünkar mahfili, 12 mermer sütunlu ve 2 metre yüksekliktedir Çinilerin bir kısmı 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında, Rus generali Skobelef tarafından sökülerek Moskova'ya götürülmüştür Yapının, kuzeye, güneye ve avluya açılan 3 kapısı vardır İç avlu, revaklar ve kubbelerle süslüdür Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan vardır Dış avluda ise Sıbyan Mektebi, Darül Kurra, Darül Hadis, medrese, imaret bulunmaktadır Sıbyan Mektebi günümüzde Çocuk Kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır |
08-21-2006 | #19 |
dehşet
|
Çin Seddi Uzaydan bakıldığında ince, uzun bir dere gibi görülebilen, insan eliyle yapılmış tek eser olan Çin Seddi, Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanan dünyanın en uzun savunma duvardır Kalıntıları Po Hay körfezinde deniz kıyısında başlar Pekin'in kuzeyinden geçerek batıya yönelir ve Huang-Ho nehrini ikiye bölerek güneybatıya uzanır Gobi Çölü'nün güneyinden batıya yönelerek devam eder İlk set, MÖ7 yüzyılda Chu Krallığı tarafından, günümüzdeki Henan eyaletinde yapılmış olup fazla uzun değildir MÖ3 yüzyılda Hun, Tunguz ve Moğolların saldırılarını durdurmak ve ülkenin kuzey sınırlarını korumak için İmparator Qin Shin Huang (Çe-Huang-Ti), burayı boydan boya aşılmaz bir savunma duvarıyla kapatmaya karar verdi MÖ221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı duvarları birleştirek uzattı MÖ3 yüzyıldan MS17 yüzyıla kadar Çinliler seddi uzatmaya devam etmişlerdir Seddi onaran ve savunma amaçlı kullanan son hanedan Ming Hanedanı (1368-1644) olmuştur Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 10000 kilometreyi bulur Bugün ayakta duran kısım Ming Hanedanı devrinden kalan 3000 kilometrelik settir Ancak asıl inşaat, MÖ221 ile MS608 yılları arasında yapılmıştır Seddin kalınlık ve yüksekliği yer yer değişir Genellikle duvarın yüksekliği 7-10 metre, taban kalınlığı 7 metre ve üst kalınlığı ise 6 metre civarındadır Üzerinde atlar ve arabalar gidebilmektedir Duvar boyunca siperlik ve okçu delikleri vardır 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale ve 9 kilometrede bir fener kulesi bulunur Duvar üzerinde yer yer saray ve tapınaklara da rastlanır Bazı yerlerde setler, kademeli savunmaya imkan verecek şekilde bir kaç sıra halinde yapılmıştır Çin Seddi, en uzun sürede yapılan ve en çok insan çalıştırılan yapıdır MS555'te Beijing ile Datong arasındaki 500 kmlik duvarın yapımında 1800000 kişi çalıştırılmıştır Badaling dağınınüzerinden geçen seddin sadece 200 metrelik kısmını yapmak için bile binlerce kişi çalıştırılmış ve bu kişilerin isimleri bir taşa yazılmıştır |
08-21-2006 | #20 |
dehşet
|
Colosseum Colosseum, Roma'nın sembolü haline gelmiş bir anfitiyatrodur Asıl adı Flavium Amfitiyatrosu'dur Colosseum adı eskiden bu eserin yakınında bulunan Nero'nun çok büyük bir heykelinden dolayı verilmiştir Colosse "çok büyük" anl***** gelir 70 yılında imparator Vespanianus tarafından başlatılan inşaa işlemi, 82 yılında Titus tarafından bitirilmiştir Amfitiyatro, çevresi 527 metre olan bir elips şeklindedir 4 katlı olan yapının yüksekliği 50 metredir En alt katı yerden 4 metre yüksektir Yapının, imparator için ayrılan ve diğerlerinden daha geniş olan dört ana giriş haricinde 80 adet girişi vardır Colosseum 50 - 55000 kişi alabiliyordu Girişler bu kalabalığı 5 dakikada boşaltabilecek şekilde dizayn edilmiştir Yapının dışında traverten, iç kesimindeyse tüf ve tuğla kullanılmıştır İçerisi üç ana kısma ayrılmıştır Bunlar; arena, podyum ve mahzen kısımlarıdır Roma İmparatorluğu devrinde sirk oyunları, araba yarışları ve gladyatör gösterileri yapılan Colosseum, 19 yüzyıla kadar dünyanın en büyük anfitiyatrosu idi Günümüzde bile modern stadyumların mimarilerinde örnek olarak alınmaktadır |
08-21-2006 | #21 |
dehşet
|
Köln Katedrali Almanya'nın Köln şehrinde, Ren nehri kıyısında yeralan Köln Katedrali, dünyanın en önemli yapılarından biridir 1248 yılında inşasına başlanan katedral 632 yıl sonra, 1880'de tamamlanmıştır Katedralin uzunluğu 144, genişliği 86 metredir Ana salon 43 metre yüksekliktedir Cephedeki iki kule 157 metredir Bunlardan daha yüksek katedral kulesi yoktur Üst kısımdaki galeriye 509 basamaklı bir merdivenle çıkılır Çan kulesinde 9 büyük çan vardır Çanların biri 24 ton, bir diğeri 11,2 ton, bir diğeri de 6 ton ağırlıktadır Katedral 8000 metrekarelik bir alanı kaplar Kullanılan iç alan 6166 metrekaredir Çatısının yüzölçümü 12500 metrekareyi aşar Gotik stilin bir harikası sayılan bu katedraldaki vitrayların yüzölçümü 10000 metrekareyi aşmaktadır Hepsi anlamlı desenlerle kaplı olan vitrayların bir kısmı Ortaçağa, bir kısmı Yeniçağa aittir Fakat katedral bütünüyle bir ortaçağ eseri sayılmaktadır Dünyanın en büyük katedrali olan eseri korumak için Almanlar devamlı olarak çalışan 70 kişilik bir ekip kurmuşlardır Bunlardan 36'sı heykeltıraş ve mermer ustası, 10'u vitray ustası, 6'sı idareci, diğerleri de çeşitli uzmanlardır Köln Katedrali her gece projektörlerle aydınlatılmaktadır |
08-21-2006 | #22 |
dehşet
|
Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul'da Sarayburnu adlı ve zeytin ağaçlarıyla kaplı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç'in çevrelediği yarımada üzerine yaptırılmıştır Osmanlı İmparatorluğu'nun uzunca bir süre idare edildiği Topkapı Sarayı aslında, içinde birçok saraydan, köşklerden, dairelerden, sofalardan ve kubbealtlarından oluşan büyük bir yapıdır Sarayın ilk yapılarından Çinili Köşk, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472'de yaptırılmıştır Mimar Atik Sinan tarafından yapılmıştır İki katlıdır Ortada tonozlar üzerine oturtulmuş ana kubbe vardır Köşeler de kubbeli bölmelerden meydana gelmiştir Ön tarafta beyaz mermerden yapılmış 14 sütuna dayalı bir revak vardır Yapının içi boydan boya beyaz, kahverengi, lacivert, firuze çinilerle kaplıdır Köşk, 1875'de müze haline getirilmiştir Revan Köşkü, IV Murat tarafından 1635'te yaptırılmıştır Sultanların sarıkları burada saklandığı için Sarık Odası adıyla anılır Mimarı Kasım Ağa'dır 8 cephesi ve 8 çıkıntısı vardır Kubbe altın ve boya ile işlenmiştir Uç çıkıntılarının tavanı ise deri üzerine işlenmiştir Dördüncü çıkıntısında ocak vardır İki çıkıntısı ise kütüphanedir Aydınlık olması için üstüste pencereleri vardır Kubbede de dört adet pencere bulunmaktadır Çift kanatlı pencereleri sedef ve kaplumbağa sırtı şeklinde süslenmiştir 1639'da Bağdat'ın fethinden sonra, IV Murat tarafından Mimar Kasım Ağa'ya yaptırılan Bağdat Köşkü, saraydaki en güzel köşktür 8 cepheli olan köşkte 4 girinti, 4 çıkıntı ve kubbe saçağı bulunmaktadır Mermer sütunlar tarafından tutulan saçağın tavanı dörtköşe çıtalarla yapılmıştır Kubbesinden aşağı altın bir küre sarkar 3 kapısı ve 22 penceresi vardır Kapı, pencere ve dolaplar fildişi ve sedeflerle, duvarlar ve kemerler ise çinilerle süslenmiştir Topkapı Sarayı günümüzde müze olarak kullanılmakta ve içerisinde dünyanın en güzel hazinelerini barındırmaktadır İslam aleminin Kutsal Emanetleri de yine burada bulunmakta ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir |
08-21-2006 | #23 |
dehşet
|
AYASOFYA MÜZESİ Dünyanın 8harikalarından birisi sayılan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlık dünyasının 1 numaralı yapısı hüviyetindedir Bu yaşta ve bu ebatta zamanımıza gelebilmiş ender eserlerdendir Orijinal adı Hagia Sofia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapı yanlış bir şekilde, Saint Sofia olarak bilinir Bazilika, Sofia isimli bir azizeye değil, Kutsal Hikmet’e ithaf edilmişti Önceki bir pagan mabedinin yerinde yapılmış 3 ayrı bazilika aynı isimle anlatılmıştı İmparator Büyük Konstantin devrinde kilise yapılmadığı halde, bazı kaynaklar, ilk Ayasofya Bazilikasının onun tarafından yaptırıldığını iddia ede gelmiştir Küçük ölçülerdeki ahşap çatılı ilk yapı 4 yy ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2 kilise 415 yılında törenle açılmıştı 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu “Nika” isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı İsyanı zorlukla bastıran İmparator Justinyen “Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek” bir ibadethane yapmak için harekete geçti Önceki bazilikanın kalıntılarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı İmparator hiçbir masraftan kaçınma***** devlet hazinesini mimarların önüne saçtı (Tralles’li Anthemius ile matematikçi, Miletoslu İsidorus) Kubbe inşaatı Roma mimarisi tarafından geliştirilmiştir, Bazilika planı da eski devirlerden beri tatbik edilmekte idi Yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük ölçüde kubbe ile örtülebilmişti Ancak Justinyen Ayasofya’sındaki gibi dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez deneniyordu Rahiplerin koruyucu duaları okumaları devam ederken, İmparatorluğun hemen her yerinde mevcut olan erken devir kalıntılarından getirtilen çok sayıda ve değişik mermer parçaları, sütunlar yapıda kullanıldı Sonraları da bu devşirme malzeme ve bilhassa sütunlar için, neye yarayacağı anlaşılmaz, bir sürü orijin hikayesi uyduruldu Justinyen devrinde Ayasofya bir zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak kabul edilmiştir Bin yıl süre ile aşılamayan ölçüleri yanında finans zorlukları ve teknik yetersizliklerden ötürü efsanevi görülmüş, böyle bir yapının ancak kutsal kuvvetlerin yardımı ile yapılabileceği zannedile gelmişti Ayasofya bir 6yy Bizans devri eseri olmakla beraber, ön misali olmayan, sonraki devirlerde de taklit edilmeyen Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir Dış ve iç görünüşteki tezat ve iri kubbe Roma’nın mirasıdır Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmıştır Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İmparatorluk” eseridir Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya şükür ederek, Süleyman Peygambere üstün çıktığını haykırmıştı Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dini merkez olarak gelişmişti Bizans İmparatorları ile Doğu Hıristiyan kilisesinin yüzyıllar sürecek çekişmeleri için sahne artık hazırdı Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının hayati önemde hataları vardı En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınç idi Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti Yanlardan dışa doğru eğilen duvarlar orijinal, basık kubbenin 558 yılında yıkılmasına şahit oldular Yapılan ikinci kubbe daha yüksek ve daha küçük çaplı tutulmuştu Bu kubbenin de yarıya yakın kısmı 10 ve 14 yy'’arda 2 defa daha çökmüştür Ayasofya her devirde hazineler dolusu sarflar yapılarak ayakta tutulabilmiştir Türk’lerin şehri 1453 yılında fethetmeleri, harap durumdaki Ayasofya’nın derhal camiye çevrilerek kurtarılmasına sebep olmuştur Türk mimarı Koca Sinan’ın 16yyda eklediği payanda duvarları, 19 yy ortasında Mimar Fossati kardeşlerin ve 1930’dan itibaren yapılan diğer restorasyonlar ve kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi önemli tamirlerdi 2000 li yılların restorasyonları, mevcut madeni portatif iskele ile daha seri yapılabilecektir Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik dinin hizmetinde olduktan sonra Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır 1930-1935 yılları arasında ortaya çıkartılıp temizlenen bir kısım mozaikler Bizans'ın önemli sanat eserleri arasında yer alırlar |
08-21-2006 | #24 |
dehşet
|
Chichen Itza MÖ 1000 yıllarında Meksika'nın kuzey kıyılarından Orta Amerika'daki Yucatan yarımadasına gelerek yerleşen Mayalar, burada çok parlak bir medeniyet kurmuşlardır Yucatan'da bulunan ölü şehir Chichen Itza, 11-13 yüzyıllarda Maya-Toltek İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur Bu şehir, Kukulkan piramidi, Chac Mol tapınağı gibi büyük anıtların harabeleriyle doludur Bu şehirde bulunan, gözlemevi ve tapınak olarak kullanılan Kukulkan piramidi 24 metre yüksekliktedir Tepesindeki sunak yerinde yağmur ilahı Tlaloc için insan kurban edilirdi Mayalar, Toltekler ve İnkalar demir medeniyetini bilmiyolardı Kılıç ve kazmalarını camsı çok sert bir volkanik taştan, obsidiyenden yapıyorlardı Tekerlekli araçları da yoktu Buna rağmen, yüksek dağların tepelerine kurdukları tapınakların taşlarını uzaklardan getirmişler ve bunları taştan yaptıkları aletleriyle meydana getirmişlerdir Bazı Maya eserlerinin harika olarak kabul edilmesinin sebeplerinden biri de budur |
08-21-2006 | #25 |
dehşet
|
Pisa Kulesi İtalya'nın kuzeyindeki Pisa şehrinin Katedral Meydanı'nda yeralan ve 1063-1090 yıllarında yapılan Duomo Katedrali'nin çan kulesi, ana yapıdan ayrı olarak 1173'te yapılmıştır Ünlü Pisa Kulesi, bu çan kulesidir Kule üst üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir 56 metre yüksekliktedir Üzerine 294 basamaklı bir merdivenle çıkılır En üstteki çanların bulunduğu 8 kat silindir biçimindedir Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir Günümüzde, kulenin tepesinden güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül 4,3 metre açığa inmektedir Ancak yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir Kule her yıl milimetrenin onda yedisi kadar (100 yılda 7 cm) eğilmektedir Kule, Pisa'nın gücünün ve zenginliğinin bir sembolü olarak Cenova ve Venedik'e rakip olarak yapılmıştır Ünlü bilim adamı Galile, bütün cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kanununa u***** düştüklerini bu kulede yaptığı deneylerle ispat etmiştir |
08-21-2006 | #26 |
dehşet
|
Persepolis Pers İmparatorluğu'nun başkenti olan Persepolis, MÖ 6 yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I Darius (Dara) tarafından kurulmuştur Darius'dan sonra tahta çıkan Kserkes I (Xerxes, Serhas) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek harika anıtlarla doldurmuşlardır İran'ın Şiraz şehrinin hemen doğusundadır Persepolis'te kral sarayları taşıma toprakla yapılan, tepesi 473 metre uzunlukta, 86 metre genişlikte ve 13 metre yüksekliği olan yapay bir tepe üzerinde bulunmaktaydı Sarayların bulunduğu bu taraçaya iki geniş merdivenle çıkılıyordu Merdivenlerin yan duvarları kabartma heykellerle doludur Kserkes'in taht salonunda, her biri 20 metre yükseklikte olan ve üzerinde 2 metre yükseklikte başlıkları olan 100 sütun bulunuyordu Başlıklar boğa ve insan şeklindeydi Sarayın iki büyük sütunla tutturulan kapısının yüksekliği 11 metredir Kapıdaki sütunların önünde, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli vardır Dara'nın Mısır'daki ocaklardan getirilen blok taşlarla yapılmış "Apadana" denilen tören salonu 10000 kişi alıyordu Bu kadar büyük bir kapalı salon başka hiçbir sarayda görülmemiştir Hazine sarayının geniş avlusuna açılan 4 büyük ahşap kapısı vardı ve bunlar renkli ve süslü alçılarla kaplıydı Persepolis'te büyük sütun kaideler üzerinde, Perslerin inançlarını yansıtan heykeller vardır Bunlar iyilik sembolü olan yarı insan bir savaşçı ile kötülük sembolü olan bir canavarın mücadelesini ve iyilik sembolünün zaferini gösterir Persepolis'in yakınındaki kayalık dağın yamaçlarında birbirinden 8-10 km uzaklıkta, kayalar oyularak yapılan ve saray görünümlü iki kaya mezar vardır Frigya kral mezarlarına benzeyen bu mezarlar "Taht-ı Cemşid" ve "Nakş-ı Rüstem" olarak anılırlar Bunlardan biri Darıus I'in mezarıdır MÖ 331'de Büyük İskender Persleri yenerek şehri yaktı Bundan sonra şehir toprak yığınları altında kendi haline terkedildi |
08-21-2006 | #27 |
dehşet
|
Kyoto'daki Altın Köşk Japonya'nın 11 asır boyunca başkentliğini yapan Kyoto'da bulunan Altın Köşk, 1394'te Ashigaka sülalesinin üçüncü şogun'u (shogun) olan Yoshimitsu tarafından bir kır evi olarak yaptırılmıştır Köşk, kendisi kadar ünlü olan Kamelyalar Bahçesi adlı çok güzel bir bahçenin ortasında yeralır Kare bir temel üzerine kurulan yapı üç katlıdır Üst katlar alttakilerden daha içerlektir Yapı birbirine geçirilmiş kalas, kiriş ve tahtalardan meydana gelir Japon ev mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu köşk yapıldığı zamanlar altın yaldızlıydı Fakat zamanla rengi soldu 1955'te Japon hükümeti tarafından restore edilerek eski haline getirildi |
08-21-2006 | #28 |
dehşet
|
Petra MÖ4 yüzyılda bütün Mezopotamya'yı tehdit eden Perslerden kaçan Nabati'ler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi'ne sığındılar Bu vadideki kayaları o***** bir yeraltı şehri yaptılar Lut Gölü çevresinde yaşayan Arap asıllı Nabatiler, bugün Ürdün sınırları içindeki Petra'da bir devlet kurmuşlardı MS 106 yılında Romalılar tarafından yıkılan Nabatiler putperest olup en büyük tanrıları Duşara, en büyük tanrıçaları da Ellat idi Nabatiler'in yazısı, Arap yazısının başlangıcı sayılır Ölü Deniz'in 80 km güneyinde, Arap Çölü'nün kenarındaki bu şehrin 4000 kişilik bir amfitiyatrosu, tapınakları, sarayları, bunların sütun ve kemerleri, mezarları, kervansarayları ve pazar yerleri vardı ve hepsi aynı kaya bloklarının oyulmasıyla meydana getirilmiştir Nabati krallarından Aretas IV (MÖ 9 - MS 40) için oyulan 42 metre yüksekliğinde bir cephesi olan mezar, bugüne kadar bozulmadan kalan ve Orta Doğu kültürünün en çekici örneklerindendir Mezarın cephesindeki kaya pembe granittir Zarif sütunlar, kemerler ve başlıklarla süslenmiştir Bunlar aynı kaya oyularak yapılmıştır Dünyadaki kaya mezarların en güzeli budur |
08-21-2006 | #29 |
dehşet
|
Versailles Sarayı 17 yüzyılda, Fransa'nın Vaux vikontu ve maliye başmüfettişi olan Nicolas Fouquet, Vaux'da, kendisi için büyük bir saray yaptırdı Bu saraydan dolayı onu kıskanan Fransa Kralı 14Louis, çağın ünlü mimarı Louis le Vau'ya, Fouquet'nin sarayından daha güzel ve daha muhteşem bir saray yapmasını emretti 1668'de, 13 Louis'in av köşkünü bozmadan aynı yerde inşaata başlayan Le Vau, köşkü büyüterek çok büyük bir saray haline getirdi Günümüzde Avrupa'nın en büyük sarayı olan Versailles, Paris'in 25 kilometre güneydoğusunda yeralan bir saraylar ve köşkler topluluğudur Sarayın asıl özelliği bahçesinin büyüklüğü ve güzelliğidir Bahçesi birkaç köyü, evleri ve tarlalarıyla içine alabilecek kadar büyüktür Bahçeye Silah Kapısı denilen yerden girilir ve önce Bakanlar avlusu denilen avluya geçilir ve sonra da saraya ulaşılır "Devlet benim" diyen ve "Güneş Kral" ünvanını alan 14 Louis, bu devasa bahçenin korusunda avlanır, binlerce konuğunu burada ağırlardı Sarayın güzelliği, dış görüntüsünden çok içinin dekorlarındadır 1792'ye kadar gelen her kral ve kraliçe, buraya bir şeyler eklemiş ve önceki yapılardan daha güzel olmasına çalışmışlardır Sarayın içindeki muhteşem salonlar ve daireler Le Brun tarafından süslenmiştir Büyük daireler eski Yunan ilahları olan Diana, Merkür, Mars, Apollon gibi isimleri taşır Sarayın en önemli dairesi, bahçenin en güzel yerine bakan "Aynalı Galeri"dir 75 metre uzunluktaki bu salonun iki duvarı boydan boya 400 adet ayna ile kaplıdır Salonun tavanındaki resimler Le Brun'un eseridir 1782'de kurulan ABD ile İngiltere arasındaki anlaşma ve Birinci Dünya Savaşı sonunda, mağlup Almanya ile müttefikler arasındaki anlaşma bu salonda imzalanmıştır Versailles, Fransa'nın en ihtişamlı devrini yansıtır Aynı zamanda ölçüsüz harcamalarla devletin iflasını simgeler Bugün müze olan sarayın içi ve bahçesi güzel heykellerle doludur Fransa'nın en çok turist çeken sarayı burasıdır |
08-21-2006 | #30 |
dehşet
|
Paskalya Adası Heykelleri Okyanusya'da, Şili kıyılarının 3200 km açığında, Polinezya adalarının doğusunda, 179 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip küçük bir ada olan Paskalya Adası'nda tarihçileri zorlayan, turistleri hayran bırakan, ne zaman, kimler tarafından ve niçin yapıldığı bilinemeyen dev heykeller vardır Ada, 1722 yılında Hollandalı denizci Jacop Roggeveen tarafından Paskalya gününde keşfedildiği için bu isimle anılmaktadır 1888 yılından beri Şili'ye aittir Bu adada çok sayıda bulunan, bazıları ayakta bazıları da yere yatmış şekilde duran, 12-25 metre yükseklikte, 50 ton ağırlıkta dev heykeller vardır Volkanik kayalardan yontulmuşlardır Bu heykellerin bazıları dövmeli insan büstleridir Uzun kulaklı başların üzerinde ayrı taşlardan yapılmış silindir şeklindeki başlıklara rastlanmaktadır Heykellerin hemen hepsi deniz ufkuna, boşluğa meraklı ve endişe dolu gözlerle bakmakta ve sanki meçhul bir şeyi beklemektedir Fakat tarihçiler bu dev heykellerin sırrını hala çözememişlerdir Bir varsayıma göre Polinezya kökenli bir kavim 4 yüzyılda buraya yerlemiş ve büyük bir medeniyet kurmuşlardır Yerlilerin ada için kullandıkları "Papa Nui" adı o eski devletin ve milletin adı idi Bunlar 10 yüzyıldan 16 yüzyıla kadar burada yaşamışlar ve bu dev heykelleri yapmışlardır Başka bir görüş ise yerliler arasında anlatılan bir efsaneye dayanır Buna göre adada biri uzun kulaklı, diğeri kısa kulaklı insanlardan oluşan iki ayrı kabile vardı Bunlar arasında bilinmeyen bir sebepten dolayı amansız bir savaş başladı ve buradaki medeniyet çöktü Bu teorilere rağmen buradaki medeniyete ne olduğu, bu dev heykelleri kimin, ne zaman ve niçin diktikleri tam olarak bilinemiyor Paskalya Adası'na 1960 yılına kadar yılda sadece bir gemi uğrardı Ancak dev heykeller artık turistlerin de ilgisini çekmekte ve uçaklar dolusu turist bu adaya akın etmektedir |
|