Osmanlıca Sözlük Lügat Ş Harfi |
11-04-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Ş HarfiŞ Harfi ŞÜBAN Çoban ŞÜBANÎ Kırmızı yüzlü ŞÜBBAN Gençler, delikanlılar ŞÜBBAN-I VATAN Vatanın gençleri ŞÜBBUT Kalkan balığı ŞÜBEH (şübhe C) şübheler, şekler şübhe edilenler ŞÜBHE (C: Şübeh - Şübühât) Tereddüd Bir şeyin doğru olup olmadığına veya var olup olmadığına dair kat´i kanaat ve bilgi sahibi olmamak hâli ŞÜBHE-İ TÂRIK Zulmetten gelen şüphe belâsı ŞÜBKE (C: Şübük) Yakınlık Akrabalık, hısımlık ŞÜBRÜM Kısa boylu kimse ŞÜ´BUB Birden yağan sağanaklı yağmur * Hiddetli ve şiddetli olan * Şiddetli güneş harareti ŞÜCA´ (Şec´a - Şica´) Yiğit, cesur, bahadır Şecaatli ŞÜCEA´ (Şeci´ C) Yiğitler, cesurlar ŞÜCEYRE Çalı, ufak ağaç ŞÜCNE Sıklığından birbirine girmiş ağaçların damarları ŞÜCUB Ev içinde olan direk ŞÜCUN Ağaç dalları * Füruât, teferruat ŞÜCUR Muhtelif ve çeşitli olmak ŞÜD f Geçti, gitti; gidiş, gitme Oldu, olma Amed şüd $ : Geldi gitti ŞÜDUN Kavi ve kuvvetli olmak * Terbiyeden müstağni olmak ŞÜF´A Bir malı müşteriye, mal olduğu fiata satmak * Huk: Satılmakta olan bir yerde hissesi bulunan veya oraya bitişik komşu olanın satılan şeyi almakta birinci derecede hakkı olması Şüf´a sahibi kendinden habersiz satılan şeyi, dava ederse, bedelini ödeyerek müşteriden geri alabilir (HL) ŞÜFAFE Kap dibinde kalan su ŞÜFEA´ (Şefi´ C) Şefaatçiler Şefaat edenler, bir suçun bağışlanması için aracılık yapanlar ŞÜFR (C: Eşfâr) Kirpiğin bittiği yer * Her şeyin kenarı ŞÜFRE (ŞEFRE) (C: Eşfâr) Yassı büyük bıçak * Gön ve sahtiyan kestikleri bıçkı * Kılıç ağızı * Kirpik biten yer ŞÜFUF Zayıf olmak ŞÜFUN Göz ucuyla bakmak ŞÜGUR Yükseltmek * Hâli etmek, boşaltmak ŞÜGÜL (C: Eşgâl) Meşgul ve gafil olmak Gaflette bulunmak ŞÜHBE Siyaha galip olan beyazlık ŞÜHEDA (şâhid ve şehid C) şâhidler * şehidler (Bak: şehid) ŞÜHRE Zahir ve vâzıh olmak Görünmek Açık olmak ŞÜHUB Mütegayyer olmak, değişmek ŞÜHUD şâhidler * Görme, şahid olma * Müşahede etme * Görünecek halde şekillenme ŞÜHUDÎ Keşfe ve görmeğe dair Görünebilir olana ait ve mensub (Ehl-i şuhud dediğimizden maksad Evliyâullahtır Zira velâyet sâhibi, avâmın itikad ettiği şeyleri gözle müşahede ediyor MN) ŞÜHUR (şehr C) Aylar 30 günlük müddetler ŞÜHUR-U SELÂSE Arabî üç aylar Receb, Şaban ve Ramazan ayları ŞÜHUS Yüksek olmak * Bir yerden bir yere gitmek * Gözünü bir yere dikip hareket ettirmeden ve kapağını açıp yummadan durmak * Bir hâdisenin meydana gelmesinden dolayı acı çekip kararsız olmak ŞÜHÜB (Şihâb C) Kıvılcımlar ŞÜKAF (Bak: şikâf) ŞÜKARA Sütlü deve * Sütlü koyun ŞÜKAT (şâki C) şikâyet edenler, şikâyetçiler ŞÜKLE Gözün ağındaki kırmızılık ŞÜKM Ücret, ivaz Cezâ Karşılık Amelin ücreti ŞÜKR (Şükür) Allah´ın (C C) nimetlerine karşı memnunluk göstermek Allah´a teşekkür (Bak: Ni´met)(Kalb ile, dil ile ve sâir beden azâlarıyla olur Nimet verene muhabbet etmek ve itaat etmek de şükürdendir Şükür eden, her nimeti Allahın râzı olduğu yere sarfeder Şükür; Allah´ın, kullarının iyi amellerine mükâfat veya mücazat vermesidir Sebeplerin envaı cihetinden şükür hamdden daha umumidir Taalluk cihetinden hususidir Hamd, taalluk cihetinden daha umumi, esbab cihetinden daha hususidir)(Kur´an-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor, öyle de Kur´an-ı Kebir olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür Görüyoruz ki her şey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor; öyle de rızık dahi bütün envaiyle mânen ve maddeten, hâlen ve kalen şükür ile kaimdir; şükür ile oluyor; şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor Çünkü rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuuri bir şükürdür ki bütün hayvanatta bu şükür vardır Yalnız insan dalâlet ve küfür ile o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke gidiyor Şükrün mikyası: Kanaattir ve iktisattır ve rızâdır ve memnuniyettir Şükürsüzlüğün mizânı; hırstır ve isrâftır, hürmetsizliktir Haram helâl demeyip rast geleni yemektir Evet hırs şükürsüzlük olduğu gibi hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir Hem şükrün envaı var O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi namazdır M) ŞÜKR-Ü KÜLLÎ Umumi nimetler için yapılan şükür(Eğer desen: "Şu küllî hadsiz ni´metlere karşı, nasıl şu mahdut ve cüz´î şükrümle mukabele edebilirim "Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir itikad ile Meselâ nasılki, bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir padişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım " Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi nâmıma sana takdim ediyorum Çünki: Sen onlara lâyıksın Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim " İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o biçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabul eder Aynen öyle de: Aciz bir abd namazında Ettahıyyâtü lillâh der Yâni: Bütün mahlukatın hayatlariyle sana takdim ettikleri hediye-i ubudiyetlerini, ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim Hem, sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın İşte şu niyyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllidir Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyyetleridir S) ŞÜKR-Ü ÖRFÎ (Bak: Hamd) ŞÜKRAN İyilik bilmek Minnettarlık Şükretme hâli ŞÜKRANİYET Şükranlık ŞÜKRGÜZAR f İyilik bilen, teşekkür eden ŞÜKUF(E) f Çiçek Zühre Tomurcuk ŞÜKUFEZAR f Çiçek bahçesi ŞÜKUF-MİSAL Gonca gibi, tomurcuk gibi ŞÜKUH f Azamet, ululuk, celal ŞÜKUK (şekk C) şekler, şüpheler ŞÜKUR Hacet, ihtiyaç * Mühim işler, umûr-u mühimme ŞÜKÜFTE f "Açılmış" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Nev-şüküfte $ : Yeni açılmış ŞÜLLE Niyyet * Uzak emir ŞÜMAR f Hesap, sayı * Sevgi, muhabbet ŞÜMAR f Sayan, sayıcı Eden, edici ŞÜMARENDE f Sayan, hesab eden ŞÜMARİDE f Sayılmış, hesab edilmiş ŞÜMHUT Uzun, tavil ŞÜMRUH Hurma budağı ŞÜMS (C: Şümus) Vahşi erkek davar * Bir nevi gerdanlık ŞÜMU´ (Şem´ C) Mumlar * Balmumları ŞÜMUH Pek yüksek olmak * Sedid Sağlam sed ŞÜMUL Kaplamak İhtivâ etmek İçine almak * Hükmü altına almak ŞÜMUS (şems C) şemsler, güneşler ŞÜMÜRDE f Hesap edilmiş, hesaplanmış, sayılmış |
Osmanlıca Sözlük Lügat Ş Harfi |
11-04-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat Ş HarfiŞ Harfi ŞÜNAN Perâkende, dağılmış ŞÜNHUB(E) (C: Şenâhıb) Dağbaşı ŞÜNŞÜN Zeyrek ve akıllı genç yiğit ŞÜNTÜR (C: şenâtir) Parmak ŞÜNUE Uzak olmak Irak olmak ŞÜNZUVE (C: Şenazi) Dağ kenarı ŞÜPÜŞ f Bit ŞÜRABİYE f Bir şeye bakmak için boyun uzatmak ŞÜRB İçme İçilme ŞÜREBE Çok içen Çok içici olan ŞÜREF (şerefe ve şürfe C) şerefeler ŞÜREFA (Şerif C) Şerifler Hazret-i Hüseyin Radıyallahü Anh vasıtasiyle Peygamberimiz (ASM) soyundan gelenler * Şerefliler Allah (CC) yolunda sabır ve sebat ile devam eden temiz insanlar ŞÜREKA (şerik C) şerikler, ortaklar ŞÜRR Ayıp * Yayıp döşemek * Kurutmak için güneşe sermek ŞÜRRUF Ters ve balçık taşımada kullanılan ve tezkere denilen âlet ŞÜRSE Papuç Nâlin Ayakkabı ŞÜRSUF (C: Şerasif) İyeği kemiğinin yumuşak kısmı ŞÜRŞUR Yund kuşu dedikleri kuş ŞÜRTA (C: Şurat-Şuratâ) Malı mülkü ile tanınan meşhur bir kimse * Askerin önünde yürüyüp düşman ile evvel cenk eden taife Öncü kuvvet ŞÜRU´ Başlamak (Bak: şuru´) ŞÜRUH (Şerh C) Şerhler, açıklamalar ŞÜRUK Tulu´ etmek, doğmak ŞÜRUR (şerr C) şerler Kötülükler ŞÜRUT (Bak: şurut) ŞÜS f Akciğer ŞÜST f Yıkama ŞÜSTE f Yıkanmış ŞÜSU´ Uzak olma * Ayakkabıya kayış tasma takma ŞÜSUB Atın ince ve zayıf olması * Şiddet ŞÜŞ f Karaciğer ŞÜTUM (şetm C) Küfürler, sövmeler ŞÜTUM-İ GALİZA Galiz ve kaba küfürler ŞÜTÜR f Deve ŞÜTÜRBÂN f Deveci Deve çobanı ŞÜTÜRBÂR f Bir deve yükü kadar olan ağırlık ŞÜTÜRDİL f Deve huylu, kinci, inatçı ŞÜTÜRGÂV f Zürafa ŞÜTÜR GÜRBE f "Deve ile kedi" : İyilik fenalık; münasebetsiz, karışık; iyi ile kötü ŞÜTÜRLEB f Deve dudaklı Dudağı deve dudağı gibi sarkık olan kimse ŞÜTÜRMÜRG f Devekuşu ŞÜTÜRPÂ f Deve ayaklı * Kekik otu ŞÜUBİYYE Arabiyi acemden faziletli saymayan bir taife ŞÜUN (Bak: şuun) ŞÜUNÂT (Bak: şuunât) ŞÜVAYE Büyük nesnelerin küçüğü * Kıt´a ŞÜVAZ (Bak: şuvaz) ŞÜYU´ Herkes tarafından duyulmuş, öğrenilmiş * Yayılma, şayi´ olma ŞÜYUH (Şeyh C) Şeyhler İhtiyarlar ŞÜZAM Tuz * Akrep ve arı dikeni ŞÜZUB Davarın ince belli olması ŞÜZUR (Şezre C) Süs eşyası olarak kullanılan altun veya inci gibi şeyler * İşlenmemiş madenin içinden toplanan altın parçaları ŞÜZUZ (Şâzz dan) Kaide ve kanun dışı kalmak Yalnız kalmak * Karşı olmak, muhalif olmak ŞÜZZAZ Müteferrik, perâkende, parçalanmış, dağılmış * Az olan cemaat Kabilenin haricinde kalan |
|