Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #16 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizYağcı Şefik Bey Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı Rıfat Paşa Yalısının bulunduğu yerde XIX yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır Daha sonra Donanma Cemiyeti’nin kurucusu Şefik Bey Cemile Sultan’a ait buradaki arazinin yerine 1905 yılında bu yalıyı yaptırmıştır Geniş ağaçlıklı bir alanda bulunan yalının iki salhanesi ve arkasında da dükkânları vardı Salhanelerin biri köyün kasabına, diğer dükkân da vakfa ait iken her ikisi de yıktırılmıştır Ayrıca yalının yanında sekiz kayığı barındıracak genişlikte bir de havuzu bulunuyordu Harem ve selamlıktan meydana gelen yalı, klasik Osmanlı yalı mimarisi tipinde idi İstanbul Belediyesi tarafından 1934 yılında yanındaki iskele ile birlikte onarılmıştır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #17 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizNuri Paşa Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı, Sultan II Abdülhamit döneminde Nuri Paşa tarafından 1895 yılında yaptırılmıştır Nuri Paşa’nın oğlu Marki Necip Yalısı’nın sahibinin kızı ile evlenmiştir Sonraki yıllarda yalı eski bakanlardan Muhlis Erkmen’in mülkiyetine geçmiş, daha sonra da Sadıkzadeler tarafından satın alınmış, son olarak da Rahmi Koç’un mülkiyetine geçmiş olup, Rahmi Koç Yalısı olarak da anılmaktadır Yalı XIX yüzyıl ikinci yarısında yapılmış art-nouveau üslubu yapılardan bir örnektir İki katlı ahşap yalı son onarımlar sırasında beton takviyeli olarak yenilenmiştir Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odaların oluşturduğu plan düzenine göre yapılmıştır Yalının ortasında denize yönelik altlı üstlü birer balkonu bulunmaktadır Bunlardan üst balkon ahşap çatının devamı üçgen bir alınlıkla sonuçlanmaktadır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #18 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizZarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz) ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalının XVII yüzyılın sonu veya XVIII yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır Yalıya ismini veren Zarif Mustafa Paşa yalıyı, Paşa’nın el yazısı ile yazdığı ve torunlarından birinin elinde bulunan anılarından 1848’de satın aldığı öğrenilmektedir Ancak kimden aldığı belirtilmemiştir Kaynaklarda paşanın bu yalıyı üçüncü sahibi olan, Sultan II Mahmut’un (1784–1839) Kahvecibaşılığını yapan, Enderun’dan yetişmiş Kani Bey’den satın aldığı belirtilmektedir Kani Bey Sarıkçıbaşılık, Defter Eminliği yapmış ve 1849 yılında da ölmüştür Sicil-i Osmanî’den öğrenildiğine göre Zarif Mustafa Paşa Hassa Süvari Alay Kâtiplerinden olup, Mirliva ve Ferik olmuştur 1845 yılında Dar-i Şüra Reisi olmuş, 1846’da bu görevden ayrılarak Mirmirani rütbesi ile Kudüs Mutasarrıfı olmuştur Bundan sonra 1847’de Ferik rütbesine yükseltilmiş, 1849 yılında Konya ve Halep Valisi olmuştur Bu görevden kısa bir süre sonra azledilmiş, ardından Vidin ve Erzurum Valisi, Anadolu Ordusu Müşiri olmuştur 1859 yılında Meclis-i Vâlâ Azası olmuş 1863 yılında da ölmüştür Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülüdür Mustafa Zarif Paşa Yalısı harem, selamlık ve mehtabiye köşkü olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir Mehtabiye köşkünün bir bölümü günümüze gelebilmiş ve bu bölüm çeşitli onarımlar nedeni ile özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Haremin bir kısmı 1918–1919 yıllarında yıkılmış, kalan bölümüne de 1971 yılında bir gemi çarpmış ve böylece harem bölümü günümüze gelememiştir Günümüze yalnızca selamlık kısmı gelmiştir Restore edilen bu bölüm iyi bir durumdadır Zarif Mustafa Paşa Yalısı yıkılmadan önce kayıkhanesi, bahçeleri, limonluğu ve ahırları ile birlikte Boğaziçi’nin en büyük yalılarından birisi idi Zarif Mustafa Paşa Yalısının aşı boyalı iki katlı olan harem bölümünün ikinci kattaki yaldızlı odasının barok bezemeleri, ahşap kaplamaları, stalaktitli tavan bordürlerinin olduğu kaynaklarda belirtilmiştir Amcazade Hüseyin Paşa yalısı ile bu bakımdan benzerlikleri bulunmaktadır Yalının iyi bir durumda günümüze gelen selamlık kısmı bazı kaynaklara Zarif Mustafa Paşa’nın torunu olan ve Devlet Şurası Azalarından Esat Bey’in ismi ile geçmiştir Neo-Klasik devir özelliklerini taşıyan bu yapı iki katlı olup, sarı boyalıdır Orta sofalı plan tipinde olup, deniz cephesindeki üçgen alınlıklı konsolların taşıdığı bir bölümle dışarıya taşırılmıştır Orta sofa etrafında sıralanmış salon ve odalardan meydana gelen yalının katları silmelerle birbirlerinden ayrılmıştır Aydınlığı sağlayan pencereler dikdörtgen sıra halinde dizilmiş olmasına rağmen, denize çıkmalı bölümde yuvarlak kemerli pencerelere de yer verilmiştir Yalının hamamı sıcaklık ve soğukluktan meydana gelen klasik Osmanlı hamam planı şeklindedir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #19 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizAmcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz) İstanbul ili Üsküdar ilçesinde Kanlıca ile Anadoluhisarı arasında bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Sultan II Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülü ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1797–1698 yıllarında yaptırılmıştır Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmet Paşa’nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmet Paşa’nın da amcası idi Sultan II Mustafa döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş, 1607–1702 yıllarında da Sadrazamlık yapmıştır Paşa’nın Fatih, Saraçhanebaşı’nda bir de külliyesi bulunduğu gibi İstanbul ve Edirne’nin çeşitli yerlerinde eserleri vardır Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı selamlık ve harem bölümlerinden meydana gelmiştir Bunlardan harem dairesi selamlığın 70–80 m kadar güneyinde yer alıyordu Günümüze gelemeyen haremin eski fotoğraflarından iki katlı, iki büyük sofalı, 15–20 odalı olduğu sanılmaktadır Harem bölümünün denize yönelik çıkmalı üç geniş odası vardı Bu bölüme 1893 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rumeli göçmenleri yerleştirilmiş bu nedenle tahrip olmuş ve bir yangın sonucu da ortadan kalkmıştır Harem ve selamlık bölümünün arasında bir bahçe, arkasındaki tepenin eteklerine kadar uzanan geniş bir alanı vardı Kaynaklardan öğrenildiğine göre; günümüze gelen selamlık divanhanesinden çıkan bir yol Zarifi Paşa ve Esat Bey yalılarının altından geçerek hareme kadar ulaşırdı Amcazade Hüseyin Paşa yalısının yapımından sonra devrin ünlü şairi Nazım, bununla ilgili bir tarih düşürmüştür: “Gazi Hüseyin Paşa yani Vezir-i Azam Daldan dadı kuster destur-u kârı ferman Çarhı saadet üzre yekta mehi cihantâb Bucu şerefte Rahşan hurşidi alem ânâ Mimarı tab’ı pâki deryaya karşu yaptı Bir böyle hurrem âbâd me’vayı hâlet efsâ Guya bu tarhı rânâ bir şuhu bi bedeldir Çıkmış kenara eyler rindana seyri derya Eyvanı serbülendin seyr eyleyüp acem mi Geçse yere hayadan taku revakı kisra Ali binayı ziba kâşane-i zerandâd Valâ makamı dikleş bünyadı ruh bahşâ Didei Nazım hatif tarihini bu tarhın Bahrı üzre tarhı ziba câyı Hüseyin Paşa h1111 (1699)” Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakfını yönetecek evlat ve soyunun oturmasını şart koştuğu bu yalının salonlarından Osmanlı hükümeti zaman zaman yararlanmıştır Burası bir süre hariciye köşkü gibi kullanılmış, Sultan III Ahmet’in veziriazamı Damat İbrahim Paşa yabancı elçileri burada kabul etmiştir Yerli ve yabancı yazarların, gezginlerin hayranlıkla sözünü ettiği bu yalıda Karlofça Antlaşması nedeni ile Avusturya elçisine muhteşem bir ziyafet verilmiştir Devrin Vakanüvislerinin sözünü ettiği bu ziyafet, o zamanın İstanbul’u için son derece önemli bir olay olmuştur Bunlardan öğrenildiğine göre davetliler çeşitli bayraklarla, fenerlerle süslenmiş üç büyük gemi ile birbirini izleyerek peş peşe yalıya gelmişlerdir 300 kürekçinin kürek çektiği gemilerin en büyüğünde Osmanlı devletinin önde gelenleri ile sefirleri bulunuyordu Kıyıya yaklaşırken yalının çevresinde yanıp sönen fenerler, meşaleler gemidekilerle birleşmiş, deniz üzerindeki kayıkların ışıkları da bunlara eklenince çevre bir renk cümbüşüne dönüşmüştü Bütün bunların yanı sıra gemilerin zincir gürültülerine yalıdan yükselen sazendelerin, hanendelerin şarkıları, ney, tambur, santur, kanun, nefir, musikâr ve keman sesleri karışmıştır Böylece Boğaziçi o güne kadar yaşamadığı ve bir daha yaşayamayacağı bir geceyi yaşamıştır Amcazade Hüseyin Paşa Yalısının deniz üzerine eli böğründelerle, çıkmalarla, direklerle uzanan divanhanesi ondan sonra, 1650–1750 yıllarında Boğaziçi’nde yapılan en az 50 civarındaki yalıya da örnek olmuştur Yalının bezemeleri barok rokoko üslubundan etkilenmiş ve Osmanlı süsleme sanatı da onları tamamlamıştır Cihannüma olarak nitelenen divanhane, ters T plan şeklinde olup, bu şekli ile üç yönden Boğaz’a bakış sağlanmıştır Kırmızı aşı boyalı yalının üç yanında sıralanmış pencereler, oldukça alçak tutulmuştur Bunun sonucu olarak da deniz üzerindeki gölge ışık oyunları tavanlara, duvarlara yansıtılmıştır Alçak pencereler ile saçak çizgisi arasında kalan cephe çıtalarla, üzerleri sivri kemerli düşey panolarla birbirlerinden ayrılmıştır Divanhanenin üzeri Osmanlı ağaç işçiliğinin, oymacılığının en güzel örneklerinden olan ahşap bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe dışında kalan bölümler tekne tavanlarla örtülmüş, bunları geometrik şekilde ağaç işleri, mukarnaslar ve sarkma topuzlar tamamlamıştır Ahşap kubbenin altına da son derece sanatkârane, yekpare mermerden oyulmuş bir havuz yerleştirilmiştir Divanhanenin duvarları altın yaldızlı pano ve nakışlarla bir çiçek bahçesi gibi bezenmiştir Stalaktitli kornişler, çeşitli çiçek ve yaprak motifleri yalı duvarlarını boş yer bırakmamacasına kaplamıştır Burada kırmızı, kurşuni, beyaz renkli yapraklar arasındaki vazolardan çıkan güller veya yalın güller, laleler, karanfillerden oluşmuş buketler olup, mavi desenli beyaz çinili vazolar da onları tamamlamıştır Ayrıca pencere pervazları, kapı ve dolap kapakları fildişi bağ kakmalardan yapılmıştır XIX yüzyıl sonu, XX yüzyıl başlarında kendi haline terk edilen yalı, ilk kez Türkiye Anıtlarının Korunmasına Yardım Derneği tarafından 1947 yılında kısmen onarılmıştır Ardından Milli Eğitim Bakanlığı yönetimindeki Topkapı Sarayı Müzesi’nce onarılmıştır Bu onarımı YMimar Cahide Tamer tarafından yapılmıştır Bu arada yalının temelleri sağlamlaştırılmışsa da içeriye akan yağmurlar rutubete bezemelerde yer yer dökülmelere, ağaç işlerinde de bozulmalara neden olmuştur Son olarak yalı TAÇ Vakfı tarafından 1956 yılında yıkılmasını önlemek amacıyla kısmen onarılmıştır Yalının eski selamlık dairesinin hamam, mutfak ve hizmetkârlar dairesinin bahçedeki, bugünkü sokak seviyesine kadar uzanan alanda olduğu sanılmaktadır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #20 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizSerasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi Vaniköy Caddesinde bulunan bu yalı XIX yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır Yalının ilk sahibinin Mustafa Nuri Paşa (1824–1889) olduğu bilinmektedir Mustafa Nuri Paşa Sultan Abdülaziz (1830–1876 ) zamanında Mabeyn Başkâtibi olmuş, daha sonra Sadaret Müsteşarlığına getirilmiş, 1885’te Evkaf Nazırı olmuştur İstanbul’da ölmüş ve Süleymaniye Camisi’nin haziresine gömülmüştür Yalı sonraki yıllarda Serasker Rıza Paşa’ya devredilmiştir Sultan Abdülmecit ( 1878–1909) müşiri Serasker Rıza Paşa (1809–1877) Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi’nin haziresinde gömülüdür Yalı art-nouveau üslubunda, bodrum, zemin ve çatı katından, harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir Günümüze yalnızca selamlık bölümü gelebilmiştir Yalı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sonucu özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır Cephe görünümü devrinin özelliklerini yansıtacak biçimde kemerler içerisine alınmış pencerelerle hareketlendirilmiştir İç mekânda orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiş, üzeri geniş bir saçakla örtülmüştür |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #21 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizTırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Salacak sırtlarında Ayşe Sultan Yalısının yanında bulunan bu yalı Enderun-ı Hümayun’dan yetişen Tülbetağası ve sonrada Mabeyinci ve Tırnakçı olan Mustafa Ağa yaptırmıştır Tırnakçı Yalısı 1798 yılındaki Açık Türbe Yangınında yanmıştır Bugünkü Çürüksulu Ahmet Paşa Yalısı da Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalının yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır Bu yalının XIX yüzyılın başlarında yaptırıldığı sanılmaktadır Kaya temeller üzerine oturtulmuş olan bu yalıyı eski büyükelçilerden Muharrem Nuri Birgi 1968’de satın almış, onarmıştır Yalıyı onaran YMimar Turgut Cansever XVI yüzyıldan kalma meşe sütunlara rastladığını söylemiştir Buna dayanılarak yalının çok daha eski tarihlere ait olduğu sanılmaktadır Geniş bahçe içerisindeki yalının diğer örneklerinde olduğu gibi anıtsal bir görünümü bulunmamaktadır Giriş holü içerisinde yemek holüne yer verilmiştir Ancak iç mimarisi Avrupa’nın XIX yüzyılda Osmanlı mimarisine etkisini göstermektedir İki katlı olan yalının ince uzun geniş pencereleri Marmara Denizi’nin Sarayburnu kesimine bakmaktadır Karnıyarık planında yapılmış olan yalının her iki katında da ortada geniş sofalar ve bunun etrafına sıralanmış odalara yer verilmiştir Üzeri geniş saçaklıklı ahşap bir çatı ile örtülmüştür Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalıdan ise günümüze hiçbir iz ve kalıntı gelememiştir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #22 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizMahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Vaniköy’de, Vaniköy Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı Viyana Sefiri Mahmut Nedim Paşa XIX yüzyılın ikinci yarısında yaptırmıştır Burada bulunan Mahmut Nedim Paşa’nın büyükbabası Selim Sabit Efendi’ye ait yalı yıkılmış, çevresindeki yalıların da arsaları satın alınmıştır Yalı eklektik üslupta, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir Yalının cadde yönünde de Ağalar Odası bulunmaktadır Selamlığın bahçesinde ise yalının müştemilatından olan ve yakın tarihlerde restore edilen, özelliğini yitirmiş bir yapı daha bulunmaktadır Yalının su gereksinimi rasathane sırtlarından toprağın altından ve üstünden geçirilen boruların oluşturduğu bir su tesisatı ile sağlanmıştır Geleneksel Osmanlı ev ve yalı mimarisi tiplerinden bir örnek olup, iç sofalı plan düzeninde yapılmıştır Klasik üslupta bağdadi sıvalı ahşap karkas sistemi burada uygulanmıştır Yalının 13 odası ile iki sofası bulunmaktadır İki katlı haremin bir bölümünü oluşturan ve harem ile içeriden bağlantısı bulunan üç katlı, üzeri piramidal külahlı bir kule bulunmaktadır Bu kulenin her katına bir oda yerleştirilmiştir Harem bölümünün odalarının tavanları geniş ve uzun tahtalardan oluşturulmuş, geometrik desenlerle bezenmiştir Deniz kıyısında rıhtımı olan yapının her iki katı birbirinden sade bir silme ile ayrılmıştır Cephe düzeninde altlı üstlü dikdörtgen söveli altışar pencere bulunmaktadır Yapının hamam ve mutfak mekânları haremin semin kat sofası ile bağlantılıdır Buradaki hamam iki bölümlüdür ve dökme mozaik zeminlidir Mutfak bölümü ise onarımlar sonucu özelliğini yitirmiştir Yalının selamlık bölümü 1960’lı yıllarda yanmış Y Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından eski yerinden biraz daha geriye çekilerek yeniden yapılmıştır Bu bölümün denize bakan cephesi ve çatısı dışında tüm aksamı ve planı değiştirilmiştir Eski kaynaklardan yalının içeriye kadar uzanan geniş bir kayıkhanesinin olduğu ve buraya iki saltanat kayığının sığdığı öğrenilmektedir Bahçesinde bir de selsebili vardır Bahçenin harem bölümüne bitişik küçük bir yapı daha bulunmaktadır Günümüzde değişikliğe uğramış bu yapının Mahmut Nedim Paşa’nın oğlu Prof Nebil Bilhan’ın Kütüphanesi olduğu söylenmektedir Harem bölümü uzun yıllar Kızılay Hemşire Yurdu olarak kullanılmıştır Günümüzde yalının harem ve selamlık bölümlerinin mal sahipleri farklı kişilerdir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #23 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizEdip Efendi Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Vapur İskelesi’nin güneyinde, Akıntıburnu’nda bulunan bu yalının tapı kayıtlarına göre ilk sahibi Muammer Paşa olup, ondan Kani Paşa’ya geçmiş daha sonra da İbrahim Edip Efendi tarafından 1887 yılında satın alınmıştır XIX yüzyılın ortalarına tarihlenen bu yalı Edip Efendi’nin ismi ile tanınmıştır Edip Efendi XIX yüzyıl Osmanlı devlet ricalinden olup, Şuray-ı Devlet üyeliği, Defter-i Hakani ve Maliye Nazırlıklarında bulunmuştur Bu yalıda Osmanlı hükümeti ile Japonya arasında ilk ticari görüşmeler yapılmıştır Edip Efendi’nin ölümünden sonra yalı iki oğlu arasında taksim olunmuş ve her iki bölüm de zamanla değişikliğe uğramıştır Zamanla harap duruma gelen ve bir süre terk edilen yalıyı 1986 yılında bir şirket tarafından satın alınmış ve çökmüş durumdaki harem bölümü İstanbul Anıtlar Bölge Kurulu’nun kararı ile aynı plan ve aynı bezemeler tekrarlanmak sureti ile yeniden yapılmıştır Selamlık kısmının restorasyonu da 1993 yılında yapılmıştır Edip Efendi Yalısında geleneksel Osmanlı konut mimarisinin özgün planlarından biri uygulanmıştır Burada dış sofalı plan tipi ile karşılaşılmaktadır Yalının harem ve selamlık bölümleri denize paralel aynı plan düzeninde yapılmıştır Her iki bölümün sofaları bir mabeyn koridoru ile birbirine bağlanmıştır Bu sofalardan denize yönelik büyük odalara geniş kapıla açılmıştır Böylece bu mekânlar gerektiğinde birlikte kullanılabilir duruma getirilmiştir Yalının asıl kullanım mekânları üst kattadır Zemin kat yalnızca mutfak, hela ve servis bölümlerine ayrılmıştır Yalının selamlık kısmında bir kayıkhane, harem kısmında da bir hamam bulunmaktadır Bezeme yönünden selamlık kısmı hareme göre çok daha zengindir Harem mekânlarının tavanları desenli çıtalarla bezenmiştir Selamlık bölümünde ise tavanlar kalem işleri ile bezelidir Güneydeki odanın tavanına örtülen muşamba üzerine de yağlı boya resimler yapılmıştır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #24 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizAbud Efendi Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan Abud Efendi Yalısı Banker Altunizade Necip Bey tarafından 1820–1855 tarihlerinde yaptırılmıştır Mimarı kesin olmamakla beraber Balyan ailesinden Karabet Amira Balyan olduğu ileri sürülmüştür Yalının yapımından kısa bir süre sonra Baron de Vandeouvre tarafından satın alınmış ve bu Fransız aile kırk yıla yakın bir süre burada yaşamıştır Fransız ailenin Fransa’ya dönüşünden sonra XX yüzyılın başında İstanbul Ticaret Odası Başkanlığı’nda 33 yıl bulunan, ipek ve deri tüccarı Mehmet Abud Efendi (1830–1917) tarafından satın alınmıştır Abud Efendi’nin ölümünden sonra kızı Belkıs Abud burada yaşamış, 1979 yılında ölümünden sonra da İsmail Özdoyuran tarafından 1980 yılında satın alınmıştır Bundan sonra 1984-1989 yıllarından restore edilmiştir Günümüzde iyi bir durumdadır Abud Efendi Yalısı iki katlı ve ahşap bir yapı olup, ana binasının yanı sıra servis mekânları, iki kayıkhanesi ve bir de deniz hamamı bulunuyordu Yalı 270 m2’lik bir alan içerisinde harem ve selamlığı aynı binadadır Bu yapı içerisinde yalının salonları, sofaları, odaları, merdivenleri ve balkonları bir arada aynı plan düzeni içerisinde yerleştirilmiştir Yapımındaki ahşap bağdadilerde hava ve rutubete karşı dayanıklı meşe ağacı kullanılmıştır Yalının iki sofası, 18 odası bulunmakta olup, üst kat tamamen yarım dikdörtgen planlı bir sofanın etrafına yerleştirilmiştir Yalının denize karşı batı cephesinin girişinde selamlık sofası yer almıştır Girişin tam karşısında yuvarlak bir merdiven ile yarım daire şeklinde servis merdivenini de kapsayan bir merdiven bölümü bulunmaktadır Buradaki ikinci merdiven aynı zamanda doğu yönündeki harem sofasına açılmaktadır Bu merdiven bölümünün üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür Girişteki haremi kapsayan bölümde denize bakan odalardan birisi içerisinde bulunan bir apsis nişi bu mekânın Baron de Vandeouvre tarafından ibadet yeri olarak kullanılmıştır Yalının deniz ve kara cephelerinde her iki katında da selamlık ve harem sofaları arasında odalar sıralanmıştır Bu odalardan deniz cephesine sıralananlardan ötürü sofalar oldukça dar tutulmuştur Selamlık sofasının üzerine gelen asıl kabul salonu haç planlıdır Bu salondaki haçın kollarından bahçeye yönelik olanlar dar, derinlikleri çok az, buna karşılık denize yönelik olanlar ise geniş olup derinlikleri çok azdır Yalının denize ve karaya bakan salonu kare planlı olup, ikişer sütun ile bu mekân üçe ayrılmıştır Salonun orta mekânını örten tonozlu tavan ile haçın kollarının üzeri düz tavanlarla örtülmüştür Bu bölümlerde yağlı boya manzara resimleri bulunmaktadır Ayrıca giriş salonunun kapılarının camları üzerinde de hurma motiflerine yer verilmiştir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #25 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimizİsmail Paşa Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Beylerbeyi’nde Beylerbeyi Camisi’nin yanında, Yalıboyu Caddesi’nde bulunan bu yalı, Sultan II Abdülhamit döneminde (1876–1909) Debre Mebusu İsmail Hakkı Paşa tarafından yaptırılmıştır Bu yalının bulunduğu yerde III Selim döneminde (1789–1807) Sadrazam Damat Melek Ahmet Paşa’nın yalısı bulunuyordu İsmail Hakkı Paşa’nın yaptırdığı yalı Mimar AVallaury’nin eseri olup, iki katlı simetrik ve iki eksenli bir plana sahipti Yalının 22 odası bulunuyordu Art arda iki tane üç kollu merdivenle ikinci kata çıkılıyordu Yalının büyük sofaları dışarıya cumba şeklinde taşırılmış olup, doğu cephesinin ikinci katında sütunlu bir balkona yer verilmişti Katlar birbirlerinden ahşap bir kornişle ikiye ayrılmıştır Yalının cumbalı bölümlerinde yuvarlak kemerli, diğer bölümlerinde ince uzun dikdörtgen söveli pencereler vardı Denize yönelik cephesinin dışarıya çıkıntılı bölümünde altlı üstlü üçer, iki yan kenarda da yine altlı üstlü ikişer penceresi olan yalının üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştü Denize bakan cephesinde dışarıya çıkıntılı bölümün altına bir de kayıkhane girişi yerleştirilmişti Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelen bir plan düzenine sahipti Tavanları yaldızlı bezemelerle süslenmişti Geometrik desenli bordürlerin arasına manzara ve mimari konulu resimler yapılmıştı Yalı 1983 yılında yanmış ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiştir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #26 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizKıbrıslılılar (Mehmet Emin Paşa) Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa yalısı günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir Küçüksu’nun en eski yalılarından biri olan bu yalı sırtını arkasındaki yamaçlara dayamış, denizin kenarına yerleştirilmiştir Bu yalının oldukça uzun bir geçmişi bulunmaktadır Boğaziçi’nden söz eden eski kaynaklar yalının ilk sahibinin Sultan I Abdülhamit (1725–1789) devri sadrazamlarından İzzet Mehmet Paşa olduğunu ileri sürmüşlerdir İzzet Mehmet Paşa, Kara Vezir adı ile anılan Silahtar Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra ikinci kez sadrazamlığa getirilmiştir Bu nedenle de yalı Kara Vezir Yalısı olarak da anılmaktadır İzzet Mehmet Paşa Rum Mehmet Paşa’nın torununun oğlu olup, Şehreminliği yapmış, ikinci sadareti sırasında azledilerek 1783’te Belgrat valisi iken ölmüştür Paşa’nın ölümünden sonra yalı, Osmanlı devletinin İkinci Mirahuru (sarayın ahır ve atlarından sorumlu) olan oğlu Sait Mehmet Bey’e geçmiştir Sait Mehmet Bey bu yalıda bir süre oturmuş daha sonra da Sultan III Selim’in sadrazamlarından İzzet Paşa’ya 1794 yılında kiralamıştır Sait Mehmet Bey’in ölümünden sonra oğlu Mehmet Ataullah Bey bu yalıda yaşamış, Ataullah Bey’in 1887 yılında ölümünden sonra varisleri 1840 yılında yalıyı satmışlardır Yalının bundan sonraki sahibi Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’dır Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş valilik, sefirlik, iki defa kaptan paşalık, üç defa da sadrazamlık yaptıktan sonra 1871 yılında yalısında ölmüştür Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın eşi Melek Hanım yalı ile ilgili anılarını 1872 yılında New York’ta yayınlamıştır Topkapı Sarayı eski müdürlerinden Haluk Y Şehsuvaroğlu bu anıları Türkçeye çevirmiştir Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın oğlu olmadığından yalı Moralı Müşir Tosun Paşa’nın oğlu Mustafa Sadettin Paşa’ya geçmiştir Günümüzde yalıda, Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Refiha Hanım’ın oğlu Selim Dirvane, kızı Mihta Bilgişin ve ailesi yaşamaktadır Yalının İsmail Paşa Yalısına yakın olan kısmında ise Sedat Ürün, diğer kısmında da Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Aziz Başkan oturmaktadır Kıbrıslılar Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Yalının denize bakan cephesi 6400 m uzunluğunda olup, içerisinde fıskiyeli, havuzlu salonlar ve odalar bulunmaktadır Yalının harem kısmı da ikiye ayrılmıştır Üç sofalı plan tipinde olan yalının sofalarının çevresinde odalar yer almıştır Bunlardan orta sofanın bulunduğu kısım iki katlı, diğerleri tek katlıdır Yalının alt katta 15, üst katta da 6 olmak üzere toplam 21 odası bulunmaktadır Güney bölümü 1975 yılında tescil edilmiş, dış görünümü korunarak yeniden beton ve tuğladan inşa edilmiştir Harem kısmının bulunduğu yalının iki katlı bölümünde orta sofada üst kata çıkan iki taraflı bir merdiven bulunmaktadır Selamlık yalının en iyi korunmuş bölümü olup, buraya bahçe tarafından dört sütunlu bir portikten girilir Selamlık sofası korint başlıklı sütunlara ve duvarlara dayanan bir tonozla örtülmüştür Sofanın dört köşesine odalar yerleştirilmiştir Bu bölümlerdeki mutfak tuvalet ve banyo yakın tarihlerde yenilenmiştir Selamlık kısmına XIX yüzyılda bir de limonluklu bir divanhane eklenmiştir Bu divanhanenin içerisinde, asma yaprakları, üzüm salkımları ile bezenmiş bir de fıskiyeli havuz bulunmaktadır Selamlık odalarının tavanlarında alçı kabartmalı bitkisel motifli süslemelere yer verilmiştir Ayrıca deniz ve bahçe tarafındaki eyvanların tavanları ahşap kabartmalıdır Selamlık sofasının tonozunda da alçı kabartmaların arasına vazo içerisinden çıkan çeşitli çiçekler yapılmıştır Yalının duvarlarındaki tablolar arasında Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın da yağlı boya tablosu bulunmaktadır Yalının cephesi çıkmalarla hareketlendirilmiştir Burada ince uzun pencerelere sıra halinde yer verilmiştir Yalının bahçesinde, yol tarafında bulunan ve XVIII yüzyılın sonlarında yapılmış olan iki katlı bina yol geçmesi nedeni ile yıktırılmıştır Bunun yanı sıra yalının üç büyük hamamı da günümüze gelememiştir Yalı bahçesinden yalnızca mermer musluk ve dilimli havuzu gelebilmiş, kayıkhanesi de yıkılmıştır Kıbrıslı Yalısı çeşitli tarihlerde onarım görmüş, bazı bölümleri yıkılmış ve orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır Yalının son sahiplerinden Refia Hanım ismini hatırlayamadığı bir İtalyan mimarının yalıyı onardığını ve içerisindeki Türk eserlerinin bu arada yok edildiğini söylemiştir Yalının selamlık bahçesinin demir parmaklıkları 1896 depreminde yıkılmıştır Sultan III Selim zamanında Ressam FPraault’un çizdiği karakalem bir Boğaziçi resminde Kıbrıslı Yalısının orta kısmının yüksek, iki yanlarının alçak daireler halinde olduğu görülmektedir Bu resmin yapılışından sonra XIX yüzyılın başlarında yalının kuzey tarafına bir takım eklemeler yapıldığı da anlaşılmaktadır Burada araştırma yapan DrTuchelt’in araştırmalarında yalı dışında kayıkhane, deniz hamamı, havuz, ahır, mutfak, arabalık, sarnıç, hamam, döner dolap, sebze bahçesi, çamaşırlık, harem bahçesi, harem iskelesi, selamlık iskelesi ve bostan bölümlerinin olduğu ortaya çıkmıştır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #27 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizKont Ostrorog Yalısı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli’de Göksü Caddesi’nde bulunan bu yalı XIX yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir Yalının kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir XX yüzyılın başlarında Polonyalı Leon Valerien Ostrorog tarafından satın alınmış ve bu isimle tanınmıştır Kont Ostrororg İslâm Hukuku üzerinde çalışmış, Oxford ve Lahey üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış bir bilim adamı olup, 1900’lü yıllarda Osmanlı hükümetinin daveti üzerine Adliye Nezareti’nde hukuk ve sadaret müşavirliği görevlerinde bulunmuştur Bu arada İstanbul Darülfünunu’nda öğretim üyeliği yapmış ve Osmanlı İmparatorluğu Hukuk Danışmanı unvanını kullanmıştır İstanbul’a yerleşmiş ve İstanbullu bir aileden Lorandoların kızı Jeanne ile evlenmiştir Kont Ostrorog Türkçe, Arapça ve Farsçanın yanı sıra 7 lisanı çok iyi bilen bir kişi olup, aynı zamanda da piyano ve org çalan iyi bir müzisyendi IDünya Savaşı sırasında Fransa’ya gitmiş, eşi Kontes Jeanne Ostrorog yalıda onun dönüşünü beklemiştir Çanakkale Savaşı’nda yaralanan askerlere yalısının kapılarını açmış ve onların sağlıklarına kavuşması için elinden geleni yapmıştır Kontes Jeanne Ostrorog 17 Ocak 1931’de İstanbul’da, Kont Leon Ostrororg ise 1932’de Londra’da Ritz Oteli’nde ölmüştür Her ikisinin mezarı da Feriköy Katolik Mezarlığı’ndadır Ostrorog ailesinin Jean ve Stanislas isimli iki oğlu vardır Bunlardan Kont Stanislas Ostrororg Fransız Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış, Fransa’nın Delhi ve Pekin büyükelçisi olmuştur Diğer oğlu Jean Ostrorog İstanbul’da büyükbabası Lorando’nun Beyoğlu’nda Galata Mevlevihanesi yakınındaki konağında doğmuştur Galata Mevlevihanesi postnişini Ataullah Efendi komşusunu kutlamaya gittiğinde kontun büyükbabası Jean Ostrorog’u şeyhin kucağına vermiş ve onun tarafından okunup üslenmiştir Bu olayı sonraki yıllarda Kont Jean Ostrororg yakınlarına ve dostlarına anlatırken “Ben kiliseden önce bir Mevlevi Şeyhince takdis edildim” diye övünmüştür Kandilli’deki Kont Ostrorog yalısının yaklaşık 150 yılı aşkın bir geçmişi vardır Kont Leon Valerien’in bu yalıyı Asker Ali Paşa’nın damadı, zamanın Adliye Nazırı Servet Paşa’dan satın alınmış, 1905 yılında da yanındaki Ahmet Aşkî Paşa’nın yalısı ile birleştirilerek genişletilmiştir Böylece iki yalının birleşmesi ile yeni bir yalı ortaya çıkmıştır Günümüzde arkasındaki ana caddeden uzun bir merdivenle inilen yalı çiçekli bir bahçesi içerisindedir Bahçesinde 1882 tarihli bir hamam aynası, selsebil ve bir de çeşme bulunmaktadır Bu bahçeden oldukça geniş bir kapı ile yalının salonuna girilmektedir Bu salonun bütün kapıları açıldığı zaman önden deniz, arkadan da koru ve bahçe ile bütünleşmektedir Yalının harem dairesi orta sofalı karnıyarık plan tipindedir Her iki katta da aynı plan düzeni tekrarlanmıştır Buradaki sofa dikdörtgen biçiminde olup, yalıyı ikiye bölmektedir Kısa kenarlardan birisinde giriş, diğerinde de merdiven bulunmaktadır Merdiven üç kollu olup, sofanın bahçe cephesini tümü ile kaplamaktadır Yalıya hem bahçe hem de deniz tarafından girilmektedir Giriş katındaki sofa taşlık olup, köşelerine dört geniş oda yerleştirilmiştir Bu odaların aralarında daha küçük bir oda ile helâlara yer verilmiştir İki katlı, ahşap yalının irili ufaklı 15 odası vardır Kafesli dikdörtgen, ince uzun çerçeveli pencerelerinin ardına boydan boya sedirler yerleştirilmiştir Alt kattan iki taraflı merdivenlerle çıkılan üst kattaki salonun çevresinde de yine irili ufaklı odalar sıralanmıştır Yalının odalarının tavanları Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini bir araya getirmektedir Yalının döşeme parkeleri ise 1940 yılında Bebek’te yıkılan Köçeoğlu Yalısı’ndan satın alınarak buraya getirilmiştir Yalıya bitişik eski deniz hamamının üzeri kapatılarak salon haline getirilmiş ve Pierre Loti’nin buraya ziyaretinden ötürü de bu bölüme Onun ismi verilmiştir Yalının içerisi antika eşyalar, halılar, çeşitli koleksiyonlarla zenginleştirilmiştir Buradaki Pekin işi antikaların, Çin vazoların, Çin lambalarının en güzel örnekleri bulunmaktadır Bunların yanı sıra zengin bir kütüphanesi bulunmaktadır Ünlü Fransız yazar Pierre Loti ile Claude Farrere İstanbul’a gelişlerinde bu yalıda misafir edilmişler, onları Fransa eski Cumhurbaşkanı Georges Pompideu, Danimarka Prensesi Margarite, Dürrüşehvar Sultan gibi ünlüler de izlemiştir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #28 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizSadullah Paşa Yalısı (Üsküdar) ili Üsküdar ilçesi, Çengelköy’de Kaynana Sokağı’nda bulunan Sadullah Paşa Yalısı’nın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Sadullah Paşa ismini sonradan alan bu yalının ismine Vakıf kayıtlarında ilk kez Sultan I Abdülhamit (1774–1789) zamanında rastlanmıştır Kayıtlardan yalının 1783 yılından önce ölen Darüssaade Ağalarından Çerkez Mehmet Ağa tarafından bütün malı ve mülkü ile birlikte Sultanahmet civarındaki bir türbeye vakfedildiği öğrenilmektedir Çerkez Mehmet Ağa Hacca giderken Şam’da ölmüş, varisi olmadığı iddia edilmiş, bu nedenle de malına el konmak istenmiştir Bu arada ortaya çıkan varisler açtıkları davayı kazanmış ve yalıyı geri almışlardır Bundan sonra düzenlenen Bostancıbaşı Defterleri ile 1792 tarihli tapu kayıtlarında yalının “Mehmet Ağa kızı ve Sadr-esbah Yusuf Paşa (Koca Yusuf Paşa halilesi Hanife Hatun’un” mülkü olduğu yazılıdır Koca Yusuf Paşa’nın bu yalıda yaşadığı sanılmaktadır Hanife Hatun’un ölümünden sonra yalı oğlu Müderris Mahmut Bey adına kaydedilmiş, daha sonra da Bağdat Valisi olan torunu Hamdi Paşa’ya kalmıştır Hamdi Paşa Padişahın gözünden düşmüş ve İstanbul’a dönmek için bir türlü izin alamamıştır O sırada yalıda oturan Koca Yusuf Paşa’nın kızı Seyyit Ali Paşa’nın dul eşi Hamdi Paşa’nın annesi olan Emine Hanım’ın bir gün kafası kızar ve doğruca Sadrazam Ali Paşa’ya gider Kendisini rıhtımda karşılayan sadrazamdan oğlunun affı için yardımını ister ve şöyle der: “Ana pir, oğul bir” Hamdi Paşa’nın annesinin bu dileği padişaha durulur ve Hamdi Paşa affolur Paşanın İstanbul’a dönüşünü kutlamak için yalıda ve arkasındaki koruda o güne kadar görülmemiş bir Çırağan alemi düzenlenir Binlerce çırağanın ışığı geceyi aydınlatır O sırada karşı kıyıdaki Beşiktaş Sarayı’nda bulunan padişah pencereden bu aydınlığı görünce Çengelköy’de yangın olduğunu sanır Hamdi Paşa ehli zevk sahibi olduğundan yalısında buna benzer pek çok eğlence düzenlemiş, sonunda epeyce borca girmiş, yalı da 1881 yılında Ayaşlı Esat Muhlis Paşa’ya satılmıştır Soyu Hacı Bayram Veli’nin Halifesi Bünyamin Veli’ye kadar dayanan Ayaşlı Esat Muhlis Paşa şair ruhlu bir kişi idi Aynı zamanda da hattattı Edirne, Erzurum, Diyarbakır valiliklerinde bulunan Esat Muhlis Paşa’nın ölümünden sonra oğlu Sadullah Paşa yalının bütün hisselerini diğer vereselerden satın alır Böylece yalı Sadullah Paşa ismi ile tanınır Sadullah Paşa anılarında; Sultan V Murat’ın tahta çıkışında yalıya bir kayık göndererek kendisini saraya davet ettiğini yazar Saray Mabeyn Başkâtibi ve Berlin sefiri olan Sadullah Paşa Berlin Antlaşması’nı (1878) imzalayan Osmanlı heyetinde bulunmuştur Meşrutiyet yönetiminden yana oluşundan ötürü Hamdi Paşa gibi bir türlü İstanbul’a çağrılmaz ve sürekli Avrupa’da kalır Kaynaklardan öğrenildiğine göre ailesine yazdığı mektuplarda vatan hasretini sürekli dile getirmiştir Hasretini çektiği İstanbul’u ve Boğaziçi’ni bir daha görememiş 1889’da Viyana’da ölmüştür Sadullah Paşa’nın ölümünden sonra eşi Necibe Hanım aklını kaybetmiş yalıda gece gündüz dolaşarak kocasının dönüşünü beklemiştir Yeni evlendiklerinde Sadullah Paşa eşini pembe tül elbise içerisinde görmüş ve bu rengin ona çok yakıştığını söylemişti Bundan ötürü de Necibe Hanım 1917 yılında 80 yaşını aşkın ölene kadar pembe tüller içerisinde paşayı beklemiştir Sonraki yıllarda yalıda oturanlar, üst katta, güneydoğudaki pembe odada Necibe Hanım’ın pembe tüller içerisinde hayalinin dolaştığından söz etmişlerdir Sadullah Paşa’nın gelini olan Çengelköylü Münevver Ayaşlı “Dersaadet” isimli kitabında yıllarını geçirdiği yalıdan söz ederken yalı ile ilgili ilginç bilgiler de vermiştir: “Kaderimde Çengelköy ile bağlı bir taraf var… Evlendiğim zaman yine Çengelköy’de evlendim ve Çengelköy’de kayınpederim Sadullah Paşa Yalısında oturdum O zamanlar yalıda ne su, ne elektrik vardı ve oldukça harap idi, fakat fevkalade güzeldi, daha restore edilmemiş ve bütün eski güzelliğini muhafaza ediyordu O zaman bahçesi ikiye bölünüp satılmamıştı, büyük bir havuzu ve adeta küçük bir limanı vardı ki, maalesef burası satılan kısmında kaldı Yalının yerli büyük bir hamamı ve koca koca mermer taşlarla örtülü bir mutfağı ve mutfakta kocaman bir ocağı vardı Burası yemek pişirmekten başka adeta yemek yenecek kadar güzeldi Bu mutfağın üstünde küçük ve kendine mahsus çok şirin birkaç basamakla çıkılır bir daire vardı ki bahçenin harem duvarı ile birleşiyordu Yalının bütün bu kısmı yıktırılınca yalı ile harem bahçesinin duvarı birbirinden ayrıldı ve artık harem duvarının manası kalmadı… Hâlbuki yalının bahçesine büyük bir ahşap kapıdan girilir, koyu yeşil ağaçlar ve taflanlardan geçilir ve nihayet asıl yalının harem kısmına gelinirdi, burada da küçük bir bahçe vardı İki tarafı taflan ve mozaik döşeli dar bir yoldan gidilir ve yalıya gelinirdi Yalının diğer kısmında ise birkaç basamakla çıkılan deniz üstünde harikulade güzel bir yemek odası ve bu yemek odasının altında her şeyi ile hamamı, mutfağı, birkaç odası ile bir daire vardı Bütün bunlar yıkılınca koca yalı hamamsız ve mutfaksız kaldı ve kullanılacak büyük canım odalar mutfak ve hamam haline getirildi” Sadullah Paşa Yalısı 1947 yılında eski büyükelçilerden Seyfullah Esin ve eşi araştırmacı yazar Emel Esin tarafından satın alınmıştır Yalı 1947 yılında TAÇ (Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı) Vakfı tarafından Y Mimar Turgut Cansever ve Y Mimar Cahşde Tamer tarafından onarılmıştır Emel Esin’den sonra Asil Nadir ve Ayşegül Nadir burada kiracı olarak oturmuşlardır Sadullah Paşa Yalısı günümüze kadar epey değişikliğe uğramış olmasına rağmen XIX yüzyılın özelliklerini yansıtmaktadır Yalının planı iki eksen esasına göre simetrik olarak düzenlenmiştir Harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelen yalının haremi iki katlı ve kubbeli, ona bitişik selamlığı ise ince uzun tek katlı bir yapıdır Bahçesinde büyük bir havuz, iki katlı ahşap kayıkhane, hamam, mutfak ve bahçe duvarında da bir çeşme vardır Günümüze yalının harem kısmı ile bahçeyi korudan ayıran duvarlar ve bir de çeşme gelebilmiştir Yalının kuzey yöndeki kapısı eskiden selamlık yönüne açılırdı Kuzeydoğu cephesinde de büyük ocağı ile yüksek tavanlı mutfağı bulunuyordu Üzeri çatı ile kaplı olan ancak içten büyük bir kubbe ile örtülü haremin ikinci katı eli böğründelerle dışarıya taşırılmıştır Dikdörtgen plan şemasının uygulandığı harem kısmında ortadaki sofalar haçvari şekilde genişletilmiş ve dört yöne bakan geniş bir görüş imkânı sağlanmıştır Merkezi sofa alt katta köşeleri pahlanmış bir dikdörtgen şeklinde, üst katta ise beyzi biçimdedir Üst kat sofasının üzerini örten kubbe adeta Orta Asya otağlarını anımsatmaktadır Her iki katta da sofaların köşelerine yerleştirilmiş ikişerden sekiz oda bulunmaktadır Bu odalar mavi, sarı, yeşil ve pembe renklere boyanmıştır Bu odaların pervazlarında Edirne işi bezemelere, kıvrımlı hatlara, kurdelelere, şerit şeklinde halatlara, meyve demetlerine, şemse kompozisyonlarına, odaların tavanlarında Avrupalı ressamların elinden çıkan resimler bulunmaktadır XVIII yüzyıl Türk mimari örneklerini gösteren bu resimler aynı zamanda birer belge niteliğindedir Bu resimlerde Boğaziçi’nden kesitler, Salacak’taki Şerefâbat Sarayı, Sarayburnu ve Topkapı Sarayı da görülmektedir Odaların her birinin bezemesi diğerlerine benzememektedir |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #29 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizAhmet Fethi Paşa Yalısı (Pembe Yalı) (Üsküdar) İstanbul Üsküdar ilçesi, Kuzguncuk Paşa Limanı Caddesi’nde bulunan bu yalının ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber XIX yüzyılda Fethi Ahmet Paşa’nın mülkiyetinde olduğu bilinmektedir Fethi Ahmet Paşa’nın yalıyı İsmet Bey isimli bir kişiden satın aldığı da bilinmektedir İsmet Bey’in kim olduğu konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır Bununla beraber, Salah Birsel “Sergüzest-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi” isimli eserinde bu yalıyı Ahmet Fethi Paşa’nın Mihrimah Sultan’ın torunlarından birinin kocası olan ismini belirtmediği bir şeyhülislamdan aldığını yazmıştır Buna dayanılarak yalının XVIII yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır Fethi Ahmet Paşa Eyüp İskelesi yakınındaki Abdullah Paşa Yalısı’nda 1801 yılında dünyaya gelmiş, Enderun’da yetişmiş, 1827’de Kolağası rütbesi ile Asakiri Mansure-i Şahane Taburu subaylarından olmuştur Türk-Rus Savaşı’na katılmış, Aydos Savaşı sırasında yaralanmış ve gösterdiği yararlılıklardan ötürü de terfi etmiş, padişah yaverliği, Kurenağalığı, Çuhadarlık, Asakiri Harsa-i Şahane Beylerbeyliği, Viyana ve Moskova elçilikleri yapmış, Meclis-i Vâlâ Azalığı, Ticaret Nezareti Serasker Kaymakamlığı yaptıktan sonra Tophane Müşirliği’ne yükselmiştir Aya İrini’de ilk Türk müzesini kurmuştur Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Atiye Sultan ile 1840 yılında evlenmiştir Salah Birsel’den öğrenildiğine göre; Sakız dökümünde kalyoncuların getirdiği güzel bir kız çocuğunu yanına almış onu eğiterek büyütmüştür Ne var ki, Şemsinur ismini verdiği bu kıza aşık olmuştur Bu durum paşanın annesinin kıskançlığına neden olmuş, kızı Beylerbeyi’nde İstavroz Çayırı’nda bir eve taşımış ve annesine de Şemsinur’u Tunus Paşa’sına sattığını söylemiştir Ancak paşanın annesi kıza karşı derin bir özlem duymuş, paşaya devamlı sorular yöneltmiş, paşa da kızın boğulduğunu söylemiş, annesinin çok üzüldüğünü görünce de Şemsinur’u tekrar yalıya getirmiştir Abdülmecit kardeşini Fethi Paşa ile evlendirmek isteyince yeniden zor duruma düşmüştür Atiye Sultan son derece kıskanç bir kadın olduğundan onun her davranışına kuşku ile bakmıştır Görevli olarak eve gelmediği akşamlarda, Kuzguncuktaki yalıya gizlice adamlar göndererek onu aratmıştır Ahmet Fethi Paşa Şemsinur isimli gözdesini Kuzguncuk’taki bu yalıda saklamış ve Atiye Sultan’dan gizlemiştir Fethi Ahmet Paşa Pembe Yalı olarak da ismi geçen Kuzguncuk’taki yalısını zevkle döşemiş, zaman zaman da onarmıştır Avrupa’da çeşitli görevlerde bulunan paşa yalıyı en nadide eserlerle süslemiştir Bunda öylesine dikkat çekmiş ki Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nın döşenmesini de ona bırakmıştır Bu yüzden sarayda ismi Bezirgân Paşa’ya çıkmıştır Pembe Yalı paşanın İstanbul’da kurdurduğu billur camlarla, çeşmibülbüllerle süslenmiştir Atiye Sultan ile geçen on yıllık evliliğinden sonra sultan ölünce paşa Atiye Sultan’ın kasrını terk ederek tekrar yalıya taşınmış ve öldüğü 1854 yılına kadar bu yalıda yaşamıştır Paşa’nın öldüğü gün yalıda yaşayan kalfalar, hizmetkârlar “Ah efendimiz, bunları ne kadar severdi O gitti Ondan sonra bunları görecek göz kimde var?” diyerek yalıda ne kadar sanat eseri ve ne kadar çeşmibülbül varsa denize atmışlardır Ahmet Fethi Paşa Yalısı mimari yönden incelendiğinde harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana geldiği görülür Yalı taş temeller üzerine yer yer tuğlaların da kullanıldığı ahşap bir mimariye sahiptir Ahmet Fethi Paşa yalının orijinalliğini bozmadan onarmıştır Yalının cephe görünümü ve planı tipik bir Osmanlı sivil mimarisini yansıtmaktadır İki katlı, on altı odalı ve çok büyük iki salondan meydana gelen yalının üst katı Beylerbeyi’ndeki Hasip Paşa Yalısında olduğu gibi hiçbir sütuna dayanmadan duvarlar üzerine oturtulmuştur Üst kattaki iki uç ve ortadaki dörder büyük eli böğründe ile dışarıya taşırılmış ve böylece hareketli bir cephe görünümü sağlanmıştır Yalıda karnıyarık plan tipi uygulanmıştır Buradaki salonların uçları denize ve koruya doğru yönelmemiş, sofalar kıyıya paralel yerleştirilmiştir Biri büyük, diğeri küçük iki sofa uzunlamasına uç uca yerleştirilmiştir Her ikisinin de deniz ve kara tarafına değişik büyüklükte odalar yerleştirilmiştir Büyük sofanın Kuzguncuk İskelesine yönelik dar yüzüne merdiven oturtulmuştur Bu yalıdaki en büyük özellik sofalarda içe dönük bir sistemin uygulanmış oluşudur Bunun da nedeni kalabalık olan ailenin bir arada oturabilmelerini sağlamaktır Bunda, Fethi Paşa’nın Avrupai düşüncede sosyal yaşamının da ileri düzeyde olmasının büyük payı vardır Yalının bahçesi selsebillerle süslenmiş olup, iki kademelidir Yalının havuzu Roma’daki Barberini Sarayı’ndaki havuzun bir benzeri olduğu söylenmektedir Yalının bahçesinde bulunan Arif Hikmet Bey’in babası İsmet İbrahim’e hayrat olarak yaptırdığı mermer çeşmeye ait bir kitabe bulunmaktadır Bu çeşme kitabesi yalının karşısında yamaç duvarından buraya getirilmiştir Yalının Üsküdar tarafındaki harem dairesi ile uşak odaları 1922 veya 1923 yılında yanmıştır Günümüze gelen bölüm yangından zarar görmemiş, 1927–1928 yıllarında onarılmıştır Paşa’nın ölümünden sonra damadı İngiliz Sait Paşa’nın torunu olan avukat ve eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın mülkiyetine geçmiştir Şevket Mocan yalıyı pembe renge boyatmıştır Şevket Mocan’ın ölümünden sonra yalının kuzey bölümü ikinci eşinden olan kızı Rüya Mocan’a, güney bölümü de ilk eşinden olan kızı Ayşe Şemsa’ya kalmıştır Yalı 1990 yılında İsmail Yalçın isimli bir kişiye satılmış ve 1973 yılında Y Mimar Sinan Genim tarafından restorasyonu yapılan yalı iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir Yalının arkasındaki çam, çınar ve köknar ağaçlarının çoğunluğunu oluşturduğu koru belediye tarafından kamulaştırılmıştır |
Cevap : İstanbul'daki Tarihi Eserlerimiz |
01-07-2009 | #30 |
KRDNZ
|
Cevap : İstanbul'daki Tarihi EserlerimizAdile Sultan Sarayı (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli’de Akıntıburnu’nun sırtlarındaki düzlükte bulunan bu saray, Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Sultan II Mahmut’un kızı, Tophane Müşiri Mehmet Ali Paşa’nın eşi Adile Sultan (1826–1899) adına Abdülmecit tarafından 1876’da yaptırılmıştır Sarayın bulunduğu alan Sultan Abdülmecit tarafından Tophane Müşiri Halil Paşa’dan satın alınmış, buradaki konak yıktırılmış ve Sarkis Balyan tarafından bu saray yaptırılmıştır Sarayın bulunduğu alan kayalık ve eğimli bir arazidir Saray bu arazinin doğu-batı yönüne yerleştirilmiş ve batı cephesi tamamen Boğaziçi’ne yöneltilmiştir Arazi konumundan ötürü sarayın ön yüzü üç, arkası da iki katlıdır Saray 3200x9300 m ölçüsünde dikdörtgen bir taban üzerine oturtulmuştur Üç ayrı bölümden oluşan sarayın 55 odası bulunmaktadır Sarayın çevresi tamamen koruluk olup, sahil yolundaki bir kapıdan içeriye girilmekte ve dolana dolana yükselen bir yolla saraya ulaşılmaktadır Sarayın batı bölümü tamamen Adile Sultan’a aittir Bu bölüm yüksek bir kaide üzerine oturtulmuş olup, birinci katına iki yönlü bir merdivenle çıkılmaktadır Dört kolonun taşıdığı şahnişli bir girişten sonra sahanlığa geçilmektedir Girişte mermer döşeli büyük bir taşlık ve bunun iki yanında da büyük odalar bulunmaktadır Buradan iki yönlü kolonların taşıdığı bir merdivenle de üst kata çıkılmaktadır Üst kat sultanın özel dairesidir Zemin katına benzeyen bir plan gösteren bu bölümde denize yönelik salona geniş bir şahniş eklenmiştir Buradaki sofanın iki yanında da ayrıca büyük salonlar bulunmaktadır Sarayın doğu bölümünün girişinde uzun ve büyük bir taşlık bulunmaktadır Geniş bir merdivenle çıkılan üst kat büyük bir sofanın çevresine sıralanmıştır Bu salonun doğu ucunda servis bölümlerine yer verilmiştir Sarayın ana bölümü harem ve selamlık olarak kullanılan simetrik bir plan göstermektedir Ortada merkezi bir bölüm büyük ve oval bir salon görünümdedir Bu bölüm 2800x1000 m ölçüsündedir İki yana doğru da eyvan şeklinde eklerle genişletilmiştir Oval salon dekoratif bezemelerinde geç rokoko üslubu açıkça kendini göstermektedir Ayrıca sarayın bezemeleri arasında meandr motifleri, akantus yaprakları, sekiz köşeli yıldızlar, çeşitli kıvrımlar dikkati çekmektedir Sarayın cephesi sade bir görünümdedir Cepheler üçlü pencerelerle hareketlendirilmiştir Sarayın arkasındaki bahçede müştemilat binalarına yer verilmiştir Bazı kaynaklarda sarayın deniz kenarında yalı ve bir de deniz hamamı olduğu söylenirse de bunlardan bir iz günümüze gelememiştir Adile Sultan Sarayı 1916 yılında Kandilli Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanisi ismi ile okula dönüştürülmüştür Cumhuriyet döneminde Kandilli Kız Lisesi olmuş, sarayın bulunduğu alanın altına alt kotlarda betonarme eğitim birimleri eklenmiştir Adile Sultan Sarayı 1986 yılı Mart ayının başında yanmış ve saray tamamen harabeye dönmüştür Yangın sırasında sarayın içerisinde bulunan değerli eşyalar ve aynalar da yok olmuştur Bu yangından sonra bir süre kendi haline terk edilmiş, bundan sonra İstanbul Valiliği, Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı ve Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nın ortak girişimleri ile onarılmıştır Bu onarımlarda yapının yangında hasar gören duvarları güçlendirilmiş, çatısı örtülmüştür Ödenek yetersizliğinden bir süre yarım kalan yapı, Sakıp Sabancı’nın sağladığı kaynakla 2004 yılında restorasyonu başlamış ve açılışı 28 Haziran 2004’te yapılmıştır Günümüzde Adile Sultan Sarayı’nın 500 kişilik ziyafet ve toplantı salonu, 200 kişilik küçük toplantı salonu, 1300 m2’lik kokteyl ve sergi salonu, 20 adet 30–40 kişilik seminer salonları, 150 kişilik lokantası, 60 kişilik kafeteryası ile müze yönetim ve servis birimleri bulunmaktadır Sarayın işletmesini Lütfi Kırdar Uluslar arası Kongre ve Sergi Sarayı’nı da yürüten UKTAŞ firması üstlenmiştir |
|