Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #16 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Dr R L MELLEMA (Hollandalı) (Dr Mellema, Amsterdamda Tropical müzesinin, İslâm eserleri kısmının müdîridir (Wayang bebekleri), (Pâkistân hakkında bilgiler), (İslâmiyyeti tanıtdırma) eserleri ile meşhûrdur) 1919 senesinde, Leiden Üniversitesinde şark dillerini incelemeğe başladım Hocam bütün dünyânın çok iyi tanıdığı Arab lisânına vâkıf, Prof Hurgronje idi Bana arabî okumağı, yazmağı ve terceme etmeği öğretirken, ders kitâbı olarak Kur’ân-ı kerîm ile Gazâlînin eserlerini vermişdi Esâs çalışma mevzû’u, (İslâmiyyetde Hukuk) idiBen, islâm târîhi ve islâmiyyet ile alâkalı ilmler hakkında, o zemâna kadar Avrupa dillerinde neşr edilmiş birçok kitâb okudum 1921 yılında Mısra giderek, El-ezher medresesini ziyâret etdim Bir ay kadar orada kaldım Bundan sonra, Arabîden başka Sanskrit ve Malayi dillerini de öğrendim 1927 senesinde, o zemânlar Hollanda sömürgesi olan Endonezyaya gitdim Cakartada yüksek okulda Cava dilini öğrenmeğe başladım 15 sene müddet ile kendimi yalnız Cava dilinde değil, aynı zemânda eski ve yeni Cava medeniyyet târîhinde de yetişdirdim Bütün bu müddet zarfında, hem müslimânlarla temâs ediyor, hem de elime geçen Arabî kitâbları okuyordum İkinci CihanHarbinde, Japonlar Endonezya adalarını işgâl etdilerBeni esîr aldılar Harb bitinceye kadar süren çok zahmetli bir esâret hayâtından sonra, tekrar Hollandaya döndüm ve Amsterdamda Tropical müzesinde kendime bir iş buldum Burada tekrar islâmiyyet üzerine çalışmağa başladım Benden, Cavadaki müslimânları anlatan küçük bir kitâb yazmamı istemişlerdi Bu işi de ele alarak temâmladım 1954-1955 seneleri arasında, Pâkistândaki müslimânlar hakkında etüd yapmak üzere, beni oraya gönderdiler O zemâna kadar yukarıda da söylediğim gibi, yalnız Avrupa dillerinde islâmiyyet hakkında çıkan eserleri okumuşdum Pâkistâna varıp, Pâkistânlı müslimânlarla temâs edince, İslâmiyyeti büsbütün başka bir şeklde görmeğe başladım Lahorda müslimân dostlarımdan beni câmi’lerine götürmelerini ricâ etdim Bunu memnûniyyet ile karşıladılar ve beni bir Cum’a nemâzına götürdüler İbâdeti büyük bir dikkat ile seyr etdim ve dinledim Üzerimde o kadar büyük bir te’sîr yapdı ki, âdetâ kendimden geçdim Artık kendimi müslimân olmuş kabûl ediyor, müslimânların ellerini bir kardeş olarak sıkıyordum Câmi’deki hissiyâtımı, 1955 yılında (Pâkistan Quarterly) mecmû’asının 4 sayısında şöyle nakl ediyordum: (Bu sefer, dahâ küçük bir câmi’e gitdik Bu câmi’de çok iyi ingilizce bilen ve Pençab Üniversitesinde profesörlük yapan bir âlim va’z verecekdi Kendisi va’z verirken onu dinleyenlere: (Bugün aramızda uzak bir yerden, Hollandadan gelmiş bir müslimân kardeşimiz var Onun da iyi anlaması için urdu diline dahâ fazla İngilizce kelimeler karışdıracağım) dedi ve çok güzel bir va’z verdi Ben dikkat ile dinledim Va’z bitdikden sonra, câmi’den ayrılmak isterken, beni oraya getiren Allâme Sâhib, beni dikkat ile seyr eden müslimân kardeşlerin, benim de bir şeyler söylememi arzû etdiklerini, kendisinin benim söyleyeceklerimi Urdu diline terceme edeceğini bana bildirdi Bunun üzerine ben de onlara şunları söyledim:(Ben tâ uzakdan, Hollanda ismli memleketden geliyorum Orada bulunduğum yerde çok az müslimân vardır Bu adedi az olan müslimânlar size selâmlarını bildirmeğe beni me’mûr etdiler Sizin istiklâlinizi kazanmış olmanıza ve böylece dünyâda yeni bir müslimân devleti dahâ kurulmuş bulunmasına çok seviniyorum Yedi sene evvel kurulmuş olan Pâkistân, vaz’ıyyetini temâmiyle sağlamlaşdırmağa muvaffak olmuşdurBaşlangıçda çekdiğiniz birçok müşkîlâtdan sonra, artık memleketiniz ferâha kavuşmuşdur ve sür’at ile terakkî etmekdedir Pâkistânın âtîsi, geleceği çok parlakdır Ben memleketime döndüğüm zemân, vatandaşlarıma sizlerin ne kadar nâzik, kibâr, cömerd ve misâfirperver olduğunuzu uzun uzadıya anlatacağım Bana karşı gösterdiğiniz büyük muhabbeti hiç bir zemân unutmıyacağım) Bu sözlerimi Allâme Sâhib, urdu diline terceme edince, câmi’deki bütün müslimânların yanıma koşarak, ellerimi sıkmağa ve beni tebrîk etmeğe başladıklarını büyük bir zevk ile gördüm Kalblerinden gelen bu candan kardeşlik tezâhürü, beni son derece mesrûr etdi Ben artık temâmiyle müslimân kardeşler câmi’asına girdiğimi görüyor ve kendimi çok bahtiyar his ediyordum) Pâkistânlı müslimân kardeşler, bana islâmiyyetin yalnız nazariyyelerden ibâret olmadığını gösterdiler ve isbât etdiler ki, islâmiyyet her şeyden önce ahlâk güzelliğidir ve bir insanın iyi bir müslimân olması için, çok temiz ahlâklı olması lâzımdır Şimdi ikinci süâle, ya’nî (sizi islâmiyyete en çok ne çekdi?) süâlinize cevâb vereyim: Beni müslimân olmağa sevk eden ve bütün kalbimle İslâm dînine bağlıyan husûslar şunlardır: 1)Tek Allahın varlığı İslâmiyyet, bir tek büyük hâlık tanır Bu büyük yaratıcı ne doğmuşdur, ne doğurur Bir tek yaratıcıya inanmak kadar mantıkî ve ma’kûl ne vardır?En basît düşünceli bir insan bile, bunu doğru bulur ve buna îmân eder İsmi Allah olan bu tek büyük yaratıcı, en büyük ilmin, en büyük hikmetin, en büyük kudretin ve en büyük güzelliğin sâhibidirMerhamet ve şefkati de sonsuzdur 2)Allahü teâlâ ile kul arasında kimsenin bulunmayışı, İslâmiyyetde kul, rabbi ile karşı karşıya gelir ve doğrudan doğruya Ona ibâdet eder Allahü teâlâ ile kul arasına, kimsenin girmesine lüzûm yokdur İnsanlar, gerek dünyâda, gerek âhiretde yapılması gereken husûsları, Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden ve islâm âlimlerinin kitâblarından öğrenirler Yapdıkları işlerin hesâbını yalnız Allahü teâlâya verirler Bir insanı ancak Allahü teâlâ mükâfâtlandırır veyâ cezâlandırır Allahü teâlâ, hiçbir kulunu, yapmadığı bir işden mes’ûl tutmaz ve hiçbir kuluna yapamıyacağı bir işi emr etmez 3)İslâmiyyetdeki büyük merhamet Bunun en açık ifâdesi, Kur’ân-ı kerîmdeki (Zor ile müslimân yapmak yokdur) meâlindeki âyetdir Peygamberimiz Muhammed “aleyhisselâm”, bir müslimânın ilm öğrenmek için, îcâb ederse, en uzak yabancı memleketlere gitmesini emr etmekdedirMüslimânlara, müslimânlıkdan evvel gelen hak dinlerin bozulmıyan kısmlarına hurmet etmeleri de emr olunmakdadır 4) Hangi ırkdan, hangi milletden ve renkden olursa olsun, bütün müslimânların kardeş sayılması Dünyâda, yalnız müslimânlık bu büyük gâyeye vâsıl olmuşdur Hac zemânında, dünyânın her tarafından gelen yüzbinlerce müslimânın aynı ihrâm örtüsüne sarılarak secdeye kapanması, bütün müslimânların kardeş olduklarını bildiren mu’azzam bir ifâdedir 5) İslâmiyyetde maddiyyât ile ma’neviyyâta aynı kıymetin verilmesi Diğer dinlerde, yalnız rûhdan, ma’neviyyâtdan ve anlaşılmaz ba’zı garîb husûslardan bahs olunur Hâlbuki, İslâm dîninde hem beden, hem de rûh aynı derecede dikkat nazarına alınmış, insanlara yalnız rûh temizliği değil, beden temizliği için de lüzûmlu bütün husûslar emr olunmuşdur İnsanın rûhî inkişâfı, bedenî ihtiyâcı ile birleşdirmiş ve onun maddiyyâtına hâkim olarak, nasıl yaşaması îcâb etdiği, gâyet açık bir sûretde beyân edilmişdir 6) İslâmın, alkolü ve uyuşdurucu maddeleri ve domuz etini harâm etmesi [yasaklaması] Kanâ’atıma göre beşeriyyetin başına en büyük felâketleri getiren, alkol ve uyuşdurucu maddelerdir Bunları men’ etmesi, İslâmiyyetin ne kadar mu’azzam bir din olduğunu ve zemânından ne kadar ilerde bulunduğunu göstermeğe kâfîdir |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #17 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Dr HÂMİD MARCUS (Alman) Dr Marcus tanınmış bir fikr adamı ve yazar olup, Berlinde Moslemische Revue adlı mecmû’ayı kurmuşdur Dahâ çocukken müslimânlığı merak etmiş ve islâmiyyet hakkında ma’lûmât [bilgi] toplamağa başlamışdım Doğduğum şehrin kütübhânesinde 1164 [m 1750] senesinde basılmış eski bir Kur’ân-ı kerîm tercemesi buldum Rivâyete göre, Goethe de, islâm dînini incelerken aynı Kur’ân-ı kerîm tercemesini okumuş ve ondan sonra, bu kitâba karşı olan hayrânlığını izhâr etmişdi Kur’ân-ı kerîmi okudukca, onun gâyet mantıkî olan ve aynı zemânda insanın rûhuna kadar işliyen câzibeli ifâdesi bana çok te’sîr etdi İslâmiyyetin koyduğu esâsların ne kadar doğru, ne kadar fâideli olduğunu, islâmiyyet ile şereflenen milletlerin, az zemân içerisinde, tam bir medeniyyete kavuşmasını, açıkca isbât ediyordu Kendi memleketimden ayrılıp, Berline geldiğim zemân, orada müslimânlarla dost oldum ve onlarla birlikde İslâm merkezi [misyonu] a’zâlarının vermekde oldukları, çok ilgi çekici ve öğretici konferansları, büyük bir dikkat ile ta’kîb etdim İslâm merkezinin a’zâları ile dahâ fazla temâs etmeğe ve islâm dînini dahâ yakından incelemeğe başladım Bir müddet sonra, bu dînin benim aradığım ve düşündüğüm hak din olduğuna temâmiyle inanarak müslimânlığı kabûl etdim İslâm dîninde, Allah birdir ve tek hâlıka [yaratıcıya] inanmak, islâmın en kudsî akîdesidir İslâm dîninde akla sığmaz, inanılması mümkin olmıyan hiç bir akîde yokdur Allahü teâlâdan başka, hiç bir yaratıcı yokdur İslâmiyyetde, modern ilmlere uymıyan, onlara zıd hiçbir nokta bulamazsınız Emr ve telkîn etdiği bütün husûslar, temâmiyle mantıkî ve fâidelidir İslâmiyyetde, diğer dinlerde olduğu gibi, îmân ile mantık arasında hiç bir ayrılık yokdurBunun için, benim gibi, tabî’î ilmlerle hayât boyu uğraşmış bir kimsenin, bu uğraşmalardan elde etdiği ilmî sonuçlara tam uyan islâm dînini, bunlara hiç uymıyan diğer dinlere tercîh etmesinden dahâ tabî’î ne olabilir? İkinci bir sebeb olarak, şunu da ilâve edeyim ki, diğer dinler, yalnız ma’neviyyâta hitâb eden birtakım garîb, abes fikrlerle doludur Bunların hakîkî hayât ile hiç bir ilgisi yokdur Hâlbuki islâm dîni, insanın hayâtda ne yapması îcâb etdiğini de öğreten, amelî bir dindir İslâm dîninin emrleri, insana yalnız âhiretde değil, aynı zemânda dünyâda da doğru yolu gösterir, fekat hiç bir zemân onun hürriyyetini sınırlamaz Senelerden beri müslimân olarak dînimi incelemeğe devâm ediyorumHer def’asında onun en mükemmel olduğunu görerek, rûh râhatlığına kavuşuyorum İslâmiyyet, şahsiyyet ile cem’iyyet hayâtı arasında, ne güzel bir yoldur! İslâmiyyet, bu iki ayrı hayâtı tanzîm etmekdedir İslâmiyyet, temâmiyle âdil ve ancak insanların iyiliğini isteyen bir dindir Dünyâda, ne gibi ictimâ’î bir cereyan olursa olsun, bunun bütün iyi tarafları islâm dîninde vardır |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #18 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Bayan ÂMİNE MOSLER Niçin müslimân oldum? Oğlumun, bana sorduğu birçok suâllere cevâb veremiyordum O bana: (Anne, Allah niçin üç dâne?) diye soruyor, kendim de üç tanrıya inanmadığım için, ona inandırıcı bir cevâb veremiyordumNihâyet 1346 [m 1928] senesinde yaşı artık oldukça ilerlemiş olan oğlum, birgün gözleri yaşlı olarak bana geldi, (Anne, ben müslimânlığı tedkîk etdim Onlar bir tek ma’bûda [yaratıcıya] inanıyorlar Onların dîni, en doğru din Ben de müslimân olmağa karâr verdim Sen de bana katıl!)diye yalvarmağa başladı Onun ricâsı üzerine, ben de islâm dînini incelemeğe başladım Berlin câmi’ine gitdim Câmi’in imâmı beni çok iyi kabûl etdi ve bana müslimânlığın esâslarını anlatdı O anlatdıkca, sözlerinin ne kadar doğru, ne kadar mantıkî olduğunu görüyordum Artık ben de, oğlum gibi islâm dîninin en doğru bir din olduğuna inanmağa başlamışdım Herşeyden evvel, dahâ genç yaşda iken bile, bir dürlü anlayamadığım, aklımın bir dürlü kabûl etmediği üçlü tanrıyı müslimânlık red ediyordu Müslimânlığı iyice inceledikden sonra, günâh çıkarmanın, Papayı günâh işlemez ma’sûm bir varlık olarak tanımanın, vaftiz ya’nî günâh izâlesinin ve buna benzer birçok merâsimin ne kadar ma’nâsız olduğunu anladım ve bütün bunları red ederek seve seve müslimân oldum Bütün ecdâdım koyu hıristiyandı Ben bir katolik manastırında büyütüldüm Temâmen hıristiyan terbiyesi aldım Fekat, aldığım bu dînî terbiye, beni Allahü teâlâya götürecek hak dîni seçmeme yardım etdi Çünki, terbiyem esnâsında bana öğretilen bütün iyi şeyleri, hıristiyanlıkda değil, müslimânlıkda buldum Müslimânlığı kabûl etmekliğim benim için büyük bir tâli’ eseridir Bugün ben bir büyük anneyimTorunum müslimân olarak doğduğundan dolayı bahtiyârım Biliyorum ki, Allahü teâlâ, doğru yola koyduklarına dâimâ rehberlik eder |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #19 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?CELÂLEDDÎN LAUDER BRUNTON (İngiliz) (Meşhûr bir âileden gelen ve baronet ünvanını taşıyan Sir Brunton, Oxford Üniversitesinden me’zûn olup, neşriyyâtı ile şöhret yapmışdır) Bana niçin müslimân olduğumu bildirmek fırsatını verdiğiniz için, size minnet borçluyum Ben, hıristiyan bir anne ve babanın te’sîri altında büyüdüm Genç yaşımda, ilâhiyyat ile de meşgûl oldum Misyonerlerle tanışdım ve onların yabancı memleketlerdeki fe’aliyyetleri ile yakından alâkadâr oldum Kalbimden onlara yardım arzûsu gelmişdi Resmen bir vazîfe almadan, onlarla birlikde seyâhate çıkdım Doğrusunu söylemek gerekirse, din dersleri aldığım hâlde, hıristiyanlığın (insanların günâhkâr olarak dünyâya geldiği ve dünyâda muhakkak çile çekmesi îcâb etdiği) nazariyyesi, bana garîb geliyordu Bu nazariyyeye isyân ediyordumBu sebeb ile yavaş yavaş hıristiyanlıkdan nefret etmeğe başlamışdım Zîrâ ben, kendisinde her şeyi yaratabilmek kudreti bulunan Allahü teâlânın yalnız günâhkâr mahlûklar yaratmasını, Onun kudret ve merhametine yakışdıramıyor, bunun için, Allahü teâlâyı böyle tavsîf eden bir dînin hakîkî olamıyacağını düşünüyordum Acabâ başka dinler bu husûsda ne telkîn ediyor diye, diğer dinleri de tedkîk etmeğe karar verdim Kalbimde, âdil, merhametli, müşfik bir ilâha büyük bir ihtiyâc duyuyor, böyle bir Allahı arıyordum Acabâ, Îsâ aleyhisselâmın getirdiği hakîkî nasrânî dîni bu muydu?Yoksa Onun telkîn etdiği temiz din, zemânla bozulmuş muydu?Bunları düşündükçe, kalbimdeki şübheler çoğalıyor, o zemân, bugün mer’î olan Kitâb-ı mukaddesi tekrâr elime alıyor, karışdırmağa başlıyor ve her def’asında içinde birçok eksikler ve anlaşılmaz husûslar bulunduğunu görüyordum Sonunda, bende şu kanâ’at hâsıl oldu ki, bu kitâb Îsâ aleyhisselâmın yaydığı hakîkî dînin kitâbı değildir İnsanlar, İncîle birçok yanlış kâ’ideler koymuşlar ve Allahü teâlânın doğru kitâbını bozmuşlardır Ben bu kanâ’ate vardıkdan sonra, artık misyonerle berâber gitdiğimiz memleketlerde rastladığımız insanlara, elimizdeki İncîli okuyacak yerde, başka telkînlerde bulunuyordum Onlara Tanrı, Tanrının oğlu ve Rûh-ul-kuds gibi üçlü tanrıdan bahs etmek yerine, insanlarda, beden öldüğü zemân ölmez bir rûh bulunduğundan, insanları bir büyük hâlıkın yaratdığından, bu büyük hâlıkın insanları günâhları sebebi ile hem bu dünyâda hem de âhiretde cezâlandıracağından, ancak çok merhametli olan bu büyük hâlıkın, eğer insanlar yapdıklarına pişmân olursa, onların günâhlarını afv edeceğinden bahs ediyordum Gün geçdikçe, artık temâmen tek Allaha inanmağa başlamışdım Hakîkate tâm varmak için, dahâ derinlere inmek istiyordum İşte bu zemân, islâm dînini tedkîk etmeğe başladım Bu din, beni o kadar cezb etdi ki, bütün günümü ona vakf etdimBulunduğum mahal, Hindistânda şehrlerden uzak, kimsenin ismini bile duymadığı Ichra adında bir köydü Bu köyde yaşayanlar, pek fakîr, pek sefîl tabakadan insanlardı Onlara, sırf Allahü teâlânın rızâsı için tek ve merhametli bir hâlıkın var olduğunu anlatmağa, dünyâda ta’kîb etmeleri gereken doğru yolu öğretmeğe çalışıyordum Onların birbiri ile kardeş olduklarını, temizliğe çok ehemmiyyet vermek lâzım olduğunu da öğretmeğe uğraşıyordum Ne garîb ki, bütün bu öğretmeğe çalışdığım husûslar, hıristiyanlıkda değil, ancak müslimânlıkda vardı ve ben bir hıristiyan misyoner gibi değil, tâm bir müslimân din adamı gibi telkînlerde bulunuyordum Bu ıssız, tenhâ yerde ve bu câhil halk arasında nasıl uğraşdığımı, ne kadar fedâkârlık yapdığımı, ne gibi müşkilât ile karşılaşdığımı size uzun uzadıya ifâde edecek değilim Bütün düşüncem, bu zevallı insanları rûhen ve bedenen temizliğe kavuşdurmak, onlara büyük bir hâlıkın varlığını öğretmekden ibâretdi Yalnız kaldığım zemân, Muhammed aleyhisselâmın hayâtını inceliyordum Onun hakîkî hayâtı hakkında İngilizce pek az kitâb yazılmış ve Onu tenkid etmek, lekelemek ve bu büyük Peygamberi yalancılıkla ithâm etmek için, hıristiyanlar tarafından ne yapılmak lâzımsa yapılmışdı Fekat, ben şimdi bu düşmanca yazılı kitâbların te’sîrleri altında kalmadan, islâmiyyeti tâm bir insâf ile inceliyordum Bu tedkîklerim sürdükce, islâmiyyetin, tek Allahı ve hakîkati en doğru olarak ortaya çıkaran hak din olduğunu kabûl etmek lâzım geldiğini iyice anladım Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gibi bir büyük Peygamberin, insanlığa yapdığı hizmetleri öğrendikce, Onun peygamberliğini inkâr etmenin imkânı yokdu O muhakkak Allahü teâlânın Resûlü idi O ancak; Allahü teâlânın lutfü ile, vahşet ve cehâlet içinde yaşayan, birçok putlara tapan, hurâfelere inanan, yarı çıplak bir hâlde, birçok kadınlarla hayvanca bir hayât süren Arabları, kısa bir zemân içinde, Allahü teâlâya îmân eden, medenî, temiz, dürüst, kadına hak tanıyan, iyi ve yumuşak huylu insanlar hâline getirdi Bir insan, Allahü teâlânın lutfü, yardımı olmadan böyle birşeyi hiç bir zemân başaramaz İçinde birkaç yüz kişi bulunan bu köyde, benim ne kadar zahmet çekerek uğraşdığımı ve hâlâ bu zevallı insanları doğru yola sokamadığımı düşündükçe, Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”in eseri, gözümde gitdikce dahâ büyüyordu Hayır, ancak Allahü teâlânın Resûlü böyle bir işi başarabilirdi Onun Peygamberliğine cân ve gönülden inanmak lâzımdı İslâm dîninde bulunan, dahâ pek çok güzel husûslardan ayrıca bahs etmeğe lüzûm görmüyorum Çünki, Allahü teâlâyı ve Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğini kabûl etdikden sonra, artık bir insan müslimân olmuş demekdir O günlerde, müslimân bir Hindli beni ziyârete gelmişdiMian Amiruddîn ismindeki bu kibar zât ile İslâm dîni üzerinde uzun uzadıya mubâheseler yapdık Bu konuşmalar bana son cesâreti verdi ve müslimân olmağı kabûl etdim Ben, müslimânlığın hakîkî Allah dîni olduğuna, sâdeliğine, afv ve şefkatine, samîmiyyetine, müslimânları birbirine kardeş saydığına ve birgün bütün dünyâyı birbirine bağlıyacağına inanıyorum Artık hayâtımın sonuna vâsıl oldum Bundan sonra, ölünceye kadar kendimi islâmiyyete hizmet etmeğe adadım |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #20 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?MAHMÛD GUNNAR ERİKSON (İsveçli) Allahü teâlâya hamd-ü senâ ile söze başlıyorumAllahü teâlâdan başka bir ma’bûd bulunmadığına ve Muhammed aleyhisselâmın Onun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim Bundan beş sene evvel müslimânlarla görüşdüm Dostlarımdan biri, birgün, Kur’ân-ı kerîmi merak etdiğini ve onu okumağa başladığını söylemişdi O zemâna kadar, Kur’ân-ı kerîm hakkında hiçbir şey bilmiyordum Arkadaşımın Kur’ân-ı kerîm okumağa başladığını öğrenince, onun yanında küçük düşmemek için ben de Kur’ân-ı kerîmi tedkîk etmeğe karâr verdim ve İsveççe bir Kur’ân-ı kerîm tercemesini bulmak için şehrimizin kütübhânesine mürâce’at etdim Oradan, böyle bir terceme buldum ve okumağa başladım Kütübhâneden aldığım bir kitâbı ancak onbeş gün yanımda tutabiliyordum Fekat, Kur’ân-ı kerîm, benim üzerimde o kadar büyük bir te’sîr yapdı ki, onbeş gün kâfî gelmedi Kitâbı geri verdikden birkaç gün sonra, tekrar kütübhâneye gidiyor ve onu tekrar alıyordum Böylece, her 15 günde bir geri vererek ve birkaç gün sonra tekrar alarak, bu Kur’ân-ı kerîm tercemesini def’alarca okudum Kur’ân-ı kerîmi okudukça, ona hayrân oluyor ve müslimânlığın hakîkî dîn olduğuna inanmağa başlıyordum 1950 senesi Kasım ayında, artık müslimân olmağa karâr vermişdim Fekat islâmiyyetin hakîkî ma’nâsına vâkıf olmak ve onun derinliğine nüfûz etmek için biraz dahâ beklemek ve bu dîni biraz dahâ tedkîk etmek istiyordum Bunun için, Stockholmda umûmî kütübhâneye giderek, islâm dîni hakkında yazılmış eserleri araşdırdım Bu eserler arasında, Muhammed Alînin Kur’ân-ı kerîm tercemesini buldum Muhammed Alînin, Kadıyânî ve Ahmedî denilen bir sapık teşkîlâtın mensûblarından olduğunu sonradan öğrendiğim hâlde, bu kifâyetsiz kimsenin yapmış olduğu tercemeden bile, çok fâidelendim Artık müslimân olmak için hiç bir şübhem kalmamışdı Müslimânlarla görüşmem işte o zemân başladı 1952 senesinden i’tibâren onlarla birlikde ibâdetlere iştirâk etdim Büyük bir tâli’ eseri olarak, Stockholmda müslimânlar tarafından te’sîs edilmiş bir cem’iyyet buldum Onlarla tanışdım Onlardan da, birçok şeyler öğrendim 1372 hicrî senesinin Ramezân bayramında İngiltereye gitdim ve bayramın birinci günü (Woking) câmi’inde resmen müslimân oldum Müslimânlıkda beni kendisine en çok cezb eden şey, müslimânlığın son derece mantıkî bir din olmasıdır İslâmiyyetde, akl-ı selîmin kabûl etmediği hiçbir şey yokdur İslâmiyyet, Allahü teâlânın bir olduğuna inanmağı emr eder Allahü teâlâ gafûr ve rahîm (afv edici ve çok merhametli)dir İnsanlara râhat ve huzûr içinde yaşıyabilmeleri için, her an sayısız lutf ve ihsânlarda bulunur İslâm dîninde en çok sevdiğim şeylerden biri de, islâm dîninin yalnız Arabların dîni olmayıp, bütün insanların dîni olmasıdır Allahü teâlâ, bütün âlemlerin rabbidir Hâlbuki yehûdîler, kendi kudsî kitâblarında, hep (İsrâîlin Allahı)ndan bahs ederler Ya’nî, Allahü teâlâyı sırf kendilerine tahsîs ederler Yine İslâm dîninde sevdiğim bir husûs, bu dînin şimdiye kadar gelen bütün Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” kabûl etmesi, hepsine hurmetkâr olması ve başka dîne inananlara büyük bir şefkat ile mu’âmele etmesidir Bir müslimân, temiz olan her yerde, tarlada, hattâ bir kilisede bile nemâz kılabilir Hâlbuki bir hıristiyan, bir câmi’in yanına bile yaklaşmaz İslâmın en doğru ve en son din, Muhammed aleyhisselâmın da en son Peygamber olduğunu, Kur’ân-ı kerîm, ne güzel ta’rîf etmekdedir: Mâ’ide sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Bugün, dîninizi kemâle erdirdim Size olan ni’metlerimi temâmladım ve sizin için din olarak İslâmı seçdim) buyurulmuşdur Âl-i İmrân sûresi ondokuzuncu âyetinde meâlen, (Ve, kat’î olarak biliniz ki, Allahü teâlâ katında din, İslâmiyyetdir) buyurulmuşdur |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #21 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Albay DONALD ROCKWELL (Amerikalı) Müslimânlığı niçin kabûl etdim? Müslimânlığın çok mantıkî ve sâde oluşu, câmi’lerin insanı kendine çeken câzibesi, bu dîne mensûb olanların, dinlerine büyük bir ciddiyyet ve muhabbet ile bağlanmış olması, bütün dünyâda müslimânların günde beş def’a aynı sâatde büyük bir saygı ve ihlâs ile secdeye kapanışı, benim üzerimde çokdan beri, büyük bir te’sîr yapmışdı Fekat bunlar, benim müslimân olmaklığım için kâfî gelmedi Ben ancak, İslâm dînini iyice tedkîkden ve onda güzel, fâideli birçok husûslar buldukdan sonra müslimân oldum Hayâta ciddiyyet, fekat aynı zemânda tatlılıkla bağlı olmak [ki Muhammed aleyhisselâmın kendi hareket tarzıdır], işlerde müşâvere etmek, insanlara dâimâ merhamet ve şefkat ile mu’âmele etmek, yoksullara yardım etmek, ilk def’a olarak kadınlara da mâl sâhibi olma hakkını vermek gibi, o zemâna göre en mu’azzam medenî inkılâblar, Muhammed aleyhisselâmın kısa ve vecîz sözleriyle ne güzel ifâde edilmişdir! Muhammed aleyhisselâm aynı zemânda (Allahü teâlâya tevekkül, i’timâd et, fekat deveni bağlamağı unutma!) sözleri ile insanlara, Allahü teâlânın kullarından evvelâ, her dürlü tedbîre başvurmalarını, îcâb edeni yapmalarını ve ancak ondan sonra, Allahü teâlâya tevekkül etmelerini emr etdiğini bildirmekdedir O hâlde, Avrupalıların iddi’â etdiği gibi, islâm dîni, hiç bir iş yapmadan, her şeyi Allahü teâlâdan bekleyen miskînlerin dîni değildir İslâm dîni, herkese, önce elinden gelen her şeyi yapmasını ve ancak ondan sonra Allahü teâlâya tevekkül etmesini emr eder İslâm dîninin, diğer dinlerdeki insanlara karşı gösterdiği adâlet de, benim üzerimde çok büyük bir te’sîr yapmışdı Muhammed aleyhisselâm, müslimânların hıristiyanlara ve yehûdîlere karşı iyi mu’âmele etmelerini emr ediyorKur’ân-ı kerîm ise, Âdem aleyhisselâmdan başlıyarak, Mûsâ ve Îsâ aleyhimesselâmın Peygamberliğini kabûl ediyordu Bu, hiç bir başka dinde olmayan bir yüce sadâkat, büyük hakşînaslıkdır Diğer dinlere inananlar, islâmiyyet hakkında, akla gelmez fenâ şeyler söylerken, müslimânlar bunlara karşı kibarca mukâbele ediyorlar İslâmiyyetin en güzel husûsiyyetlerinden biri de, onun kendini putlardan temâmiyle kurtarmış olmasıdırHıristiyanlıkda hâlâ resmlere, heykellere, işâretlere tapılırken, islâmiyyetde hiç böyle bir şey yokdur Bu da, islâmiyyetin ne kadar saf, ne kadar temiz olduğunu gösteriyor Allahü teâlânın resûlü olan Muhammed aleyhisselâmın, sözleri ve öğretdiği husûslar, hiçbir değişiklik yapılmadan günümüze kadar gelmişdir Allah kelâmı olan Kur’ân-ı kerîm ise, vahy olunduğu gibi aynen muhâfaza edilmiş ve Muhammed aleyhisselâm zemânındaki berraklığını aslâ gayb etmemişdir Hıristiyanların, Îsâ aleyhisselâmın dînine yapdıkları gibi, İslâm dînine birçok yalan yanlış hurâfeler, efsâneler karışdırılmamışdır Beni müslimân olmağa götüren sebeblerden sonuncusu, islâmiyyetde bulduğum metânet ve irâde gücü oldu İslâmiyyetde yalnız rûhun değil, aynı zemânda bedenin de temiz olması emr ediliyordu Yemek yirken, tıka basa mi’deyi doldurmamak, senede bir ay oruc tutmak, her şeyde ölçülü hareket etmek, harcama yaparken, ne fazla, ne eksik sarf etmek gibi Değil bugün, yarın da, bütün insanlara rehberlik edecek husûslar, insanlara en güzel bir tarzda telkîn olunuyordu Ben, müslimân memleketlerinin hemen hepsini ziyâret etdim İstanbulda, Şâmda, Kudüsde, Kâhirede, Cezâyirde, Fasda ve sâir müslimân şehrlerinde, bütün hakîkî müslimânların bu kâ’idelere riâyet etdiklerini ve bundan dolayı hayâtda huzûra kavuşduklarını bizâtihi gördüm Onların, Allahü teâlânın yoluna girmek için süslere, resmlere, heykellere, mumlara, müziğe ve benzeri şeylere ihtiyâcları yokdu Allahü teâlânın kulu olduklarını his etmeleri ve kendilerini ona teslîm etmeleri, onlara en büyük ma’nevî huzûr ve se’âdeti, lezzeti veriyordu İslâm dînindeki hürriyyet ve müsâvât [eşitlik], beni dâimâ kendine çekmişdirMüslimânlar arasında, en yüksek bir mevkı’ sâhibi ile en fakîr bir kimse, Allahü teâlânın huzûrunda müsâvîdir ve birbirinin kardeşi sayılır Câmi’de, müslimânlar yan yana ibâdet ederler Mevkı’ sâhibi olanlar için ayrılmış, özel yerler yokdur Müslimânlar, Allahü teâlâ ile kul arasında hiç bir kimsenin bulunmadığına îmân ederler Müslimânlıkda ibâdet, Allahü teâlâ ile kul arasında yapılır Günâhlarını afv etdirmek için, din adamlarına baş vurmazlar Her müslimân kendi hareketinden, ancak kendisi mes’ûldür Müslimânlar arasındaki kardeşlik, bana hayâtda çok kerreler yardımcı oldu Bu din kardeşliği de, beni müslimânlığa götüren âmillerden biridir Nereye gitsem, bir müslimân kardeşimin bana yardım edeceğini ve üzüntülerimi benimle paylaşacağını biliyorum Dünyâda, ırk, renk ve siyâsî düşünceleri birbirinden farklı olan bütün müslimânlar, birbirinin kardeşidir ve birbirlerine yardım etmeği kendilerine borç bilirler İşte, beni müslimân yapan sebebler bunlardır Acabâ bunlardan dahâ güzel ve ulvî [yüce] bir sebeb düşünülebilir mi? |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #22 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?THOMAS MUHAMMED CLAYTON (Amerikalı) Tam öğle olmak üzereydi Sıcakdan bunalmış, tozlu yoldan geçerken, bir aralık kulağımıza kendine mahsûs bir güzelliği olan, bir ses gelmeğe başladı Bu ses, etrâfımızdaki bütün boşluğu sanki dolduruyordu Bir ağaç topluluğunu geçince, önümüze insana hayret verici bir manzara çıkdı Âdetâ gözlerimize inanamıyordukTahtadan yapılmış ufak bir kule üzerine çıkmış, tertemiz cübbeli ve beyâz sarıklı yaşlı bir Arab ezân okuyordu Ezânı okurken kendinden geçmiş, sanki dünyâdan temâmen ayrılarak, hâlıkının, sâhibinin huzûruna çıkmışdı Bu yüce manzara karşısında, biz de sanki hipnotize olmuş gibi durakladık ve yavaş yavaş yere oturduk Kulağımıza gelen seslerin ve sözlerin ma’nâsını anlamıyor, fekat onun te’sîri altında kalıyor ve rûhumuzda bir başkalık, bir ferâhlık his ediyorduk Sonradan öğrendik ki, Arabın söylediği tatlı sözlerin ma’nâsı şu idi: (Allahü teâlâ en büyükdür Allahü teâlâdan başka ilâh, ma’bûd yokdur) Birdenbire, etrâfımızda birçok insanlar belirdi Hâlbuki, biz o zemâna kadar etrâfımızda kimseyi görmemişdikNereden çıkdıklarını, nereden geldiklerini bilmediğimiz bu insanların yüzünde büyük bir hürmet ve muhabbet ifâdesi vardı İçlerinde her yaşdan, her sınıfdan insan bulunuyordu Elbiseleri başka, yürüyüşleri başka, görünüşleri başka idi Fekat, hepsinin yüzünde aynı ciddî ifâde, büyük vekar ve aynı melâhat [sevimlilik] vardı Gelenlerin mikdârı artıyor ve biz, gâlibâ bunların arkası bir dürlü kesilmeyecek diye düşünüyorduk Nihâyet gelenler toplandı Hepsi ayakkabılarını ve takunyalarını çıkararak saf saf dizildiler Saflar kurulurken safa girenler arasında hiç bir fark gözetilmediğini büyük bir hayret ile görüyorduk Beyâz insanlar, sarı insanlar, siyâh insanlar, zengin insanlar, fakîr insanlar, tüccarlar, me’mûrlar, işçiler, hiç bir ırk veyâ rütbe farkı gözetilmeksizin yanyana geliyor ve birlikde ibâdet ediyorlardı Ben, birbirinden bu kadar farklı insanın, kardeşçe yanyana gelmelerine, hayrân olmuşdum Bu, ilk gördüğüm ulvî manzara üzerinden, şimdi üç sene geçdi Bu arada ben de, insanları bu kadar birbirine yaklaşdıran bu ulvî din hakkında, bilgi toplamağa başlamışdım Müslimânlık hakkında edindiğim bilgiler, beni bu dîne büsbütün yaklaşdırdı Müslimânlar, bir tek Allaha inanıyor, hıristiyanların telkîn etdikleri gibi, insanların günâh içinde doğmadığını söylüyorlardı Onları, yalnız Allahü teâlânın kulu olarak kabûl ediyor, onlara karşı büyük bir şefkat gösteriyor, doğru yolda oldukları müddetçe, onların râhat, huzûr ve se’âdet içinde yaşamalarını arzûluyordu Hıristiyanlıkda, akldan geçen fenâ bir düşünce bile günâh sayıldığı hâlde, müslimânlar ancak Allahü teâlâya isyânı ve kullara karşı yapılan bir kötülüğü günâh sayıyor, insanı düşüncesinde temâmiyle serbest bırakıyordu İslâm dîni, (İnsan, ancak yapdığı işden mes’ûldür) diyordu İşte, yukarıda sıraladığım bu sebeblerden dolayı, seve seve müslimânlığı kabûl etdim Aradan üç sene geçdiği hâlde, ba’zı geceler rü’yamda o Arab müezzinin hazîn ve te’sîrli sesini duyar ve her tarafdan koşup gelen dürlü dürlü insanların saf saf dizildiğini görürüm Allahü teâlâya ibâdet etmek için, aralarında hiç bir fark gözetmeksizin birlikde secdeye kapanan bu insanlar, muhakkak ki, samîmî olarak Allahü teâlâya ibâdet etmekdedirler |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #23 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?MUHAMMED ESAD LEOPOLD WEİSS (Avusturyalı) (Avusturyada Lwow [şimdi Polonyada] şehrinde 1318 [m 1900] de doğmuş olan Weiss, 22 yaşında iken, bir gazete muhâbiri olarak Arab memleketlerini ziyâret etmiş, İslâm dînine hayrân olarak, onu kabûl etdiğini söylemiş ve sonra, bütün islâm devletlerini, bu arada Hindistânı ve Afganistânı da ziyâret ederek, intibâlarını dünyânın en büyük gazetelerinden biri olan (Frankfurter Zeitung)da neşr etmişdir Bir müddet Frankfurter Zeitung’un neşriyyat müdîrliğini yapan Weiss, Pâkistânın istiklâle kavuşmasından sonra, bu hükûmet tarafından dînî tedrîsâtın kurulmasında yardımcı olarak, Pâkistâna gitmiş ve ondan sonra Pâkistânı temsîl için Birleşmiş Milletler merkezine gönderilmişdir Kendisinin (İslâm yol kavşağında), (Mekkeye giden yol) adlı iki eseri vardır Son zemânlarda Kur’ân-ı kerîmin İngilizce yeni bir tercemesini yapmışdır İslâm ilmlerinden haberi olmıyan bu kimsenin tefsîr yapmağa kalkışmasından, Ehl-i sünnet mezhebinde olmadığı anlaşılmakda, tefsîrinin ve diğer yazılarının zararlı olacaklarını göstermekdedir Vehhâbîler ve diğer mezhebsizler, bu câhil, sapık adamı medh etmekde, islâm âlimi olarak tanıtmakdadırlar) Muhâbir ve muharrir olarak çalışmakda olduğum gazeteler, beni 1922 senesinde “husûsî muhâbir” ünvânı ile Asya ve Afrikaya yolladı Başlangıçda müslimânlar ile temâsım, her hangi bir yabancının başka bir yabancı ile temâsından ibâretdi Fekat islâm memleketlerinde uzun zemân kalınca ve müslimânlar ile dahâ fazla tanışınca, onların dünyâya ve dünyâda zuhûr eden hâdiselere Avrupalılardan büsbütün başka bir tarzda bakdıklarını görmeğe başladım Onların olaylara çok ağırbaşlı ve soğuk kanlı olarak bakmaları, i’tirâf edeyim, bizden çok dahâ insânî bir tarzda düşünmeleri, bende bir alâka uyandırmağa başlamışdı Ben koyu bir katolik âileden gelmişdimBütün çocukluğum esnâsında bana müslimânların dinsiz olduğu, şeytâna tapdığı telkîn olunmuşdu Müslimânlarla temâs edince, bana söylenen bu sözlerin doğru olmadığını görerek, islâm dînini incelemeğe karâr verdimBu husûsda birçok kitâblar te’mîn etdim Bunları dikkat ile incelemeğe başlayınca, bu dînin ne kadar temiz, ne kadar kıymetli bir din olduğunu hayret ile gördüm Fekat, kendileri ile temâs etdiğim ba’zı müslimânların hareket tarzı, benim okuduğum müslimânlık esâslarına uymuyordu Müslimânlık, her şeyden evvel temizlik, açık kalblilik, kardeşlik, merhamet, sadâkat, sulh ve selâmet telkîn ediyor ve biz hıristiyanların inandığı (insanların dâimâ günahkâr olduğu) akîdesini red ediyor, bunun aksine, (Hayâtdan, kimseye zarar vermemek ve günâh işlememek şartıyle zevk alınız) diyordu Hâlbuki, ben bu kâ’idelere uymayan pis ve yalancı müslimânlara da rastladım Bu işi dahâ ziyâde anlamak için, tecrîbe maksadıyle kendimi bir müslimân yerine koydum ve kitâblarda okuduğum esâslara uyarak, islâm âlemini incelemeğe başladım Şunun farkına vardım ki, islâm âleminin gitdikçe bozulması, za’îflemesi, âdetâ inhitâta (çökmeğe) uğramasının en büyük sebebi, müslimânların dinlerine, gitdikçe kaydsız kalmalarıdır Müslimânlar, tâm müslimân oldukları müddetçe, dâimâ yükselmişler, müslimânlığı bırakmağa başlayınca, aşağılara düşmüşlerdirHâlbuki, bir memleketin, bir milletin, bir cem’iyyetin yükselmesi ve terakkîsi için ne lâzımsa, müslimânlıkda mevcûddur Bütün medeniyyet esâsları onda vardır İslâm dîni, hem çok ilmî, hem de çok amelî [pratik]dir Koyduğu esâslar, tâm mantıkî ve herkes tarafından anlaşılabilen, içinde; ilme, fenne, insan tabî’atine uymıyan tek bir unsur bile bulunmıyan kâ’idelerdir Onda lüzûmsuz hiç bir şey yokdur Diğer din kitâblarında bulunan, garîb [anlaşılmaz] yerler, mugâlatalar [yanıltmacalar], mantıka sığmıyan hurâfe [mistik] husûslar, islâm dîninde yokdur Bu husûsları ben bütün müslimânlarla konuşdum ve onları (Niçin bu güzel dîninize dahâ fazla bağlanmıyorsunuz, niçin ona iki elle sarılmıyorsunuz?) diye azarladım Nihâyet 1344 [m 1926] senesinde Afganistânda bir vâlî ile bu husûslar üzerinde görüşürken, o bana, (Siz müslimân olmuşsunuz da haberiniz yok Zîrâ, ancak hakîkî bir müslimân islâmiyyeti sizin gibi müdâfe’a eder) dedi Vâlînin bu sözü üzerine beynimde bir şimşek çakdı Eve döndüğüm zemân, derin derin düşünceye daldım ve kendi kendime, (Evet, ben artık müslimân oldum) dedim Derhâl (Kelime-i Şehâdet) getirdim O târîhden beri müslimânım Bana, (Müslimânlıkda sizi en çok ne cezbetdi?)diye soruyorsunuz Buna cevâb veremem Zîrâ bütün müslimânlık benim kalbimi istilâ etmiş, kaplamışdır Bunun içinde bana ayrıca te’sîr eden hiç bir husûs yokdur Ben, müslimânlıkda, hıristiyanlıkda bulamadığım her şeyi buldumMüslimânlığın hangi kâ’idesinin, hangi esâsının bana dahâ yakın geldiğini söyliyemem Zîrâ onun her kâ’idesine, her esâsına hayrânım Müslimânlık, mu’azzam bir âbidedir Onun tek parçasını bile ondan ayırmak kâbil değildir Bütün parçalar birbiri ile bir nizâm içinde kenetlenmiş ve perçinleşmişdir Parçaların arasında mu’azzam bir âhenk vardırHiç bir eksiği yokdur Herşeyi yerli yerindedir Belki, bu son derece takdîre lâyık intizâm, beni islâm dînine bağlıyan bir âmildir Hayır, beni islâm dînine bağlıyan, ona karşı duyduğum aşkdır Bilirsiniz ki, aşk birçok şeylerden teşekkül eder:Arzû, yalnızlık, ihtirâs, te’âlî, yükselmek ve ilerlemek hevesi, kuvvet ve kudretimizle karışık za’flarımız, mu’âvenet ve muhâfaza edici bir yardımcıya olan ihtiyâc ve benzerleri İşte ben, bütün kalbimle ve aşkımla islâm dînine sarıldım ve o da, bir dahâ çıkmamak üzere kalbime yerleşdi |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #24 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Dr ÖMER ROLF FREİHERR VON EHRENFELS (Avusturyalı) (Rolf Freiherr (baron) von Ehrenfels, bütün dünyâda (Gestalt = kuruluş) fizyolojisi ilminin kurucusu olarak kabûl edilen Prof Dr Baron Christian Ehrenfelsin tek oğludur Meşhûr bir âileye mensûbdur Dahâ küçük çocukken şarka karşı büyük merak duymağa ve islâm dînini tedkîk etmeğe başlamışdırKız kardeşi İmma von Bodmesrhof, Lahorda 1953 de neşr olunan bir eserinde kardeşinin bu hevesini uzun uzadıya anlatmakdadır Rolf, genç yaşında Türkiye, Arnavutluk, Yunanistan ve Yugoslavyayı dolaşmış ve müslimânlarla temâs etmiş, hıristiyan olmasına rağmen, câmi’lerde ibâdete katılmışdır Nihâyet islâm dînine karşı olan bu yakınlığı, onun 1927 senesinde müslimânlığı kabûl etmesine sebeb olmuş ve kendisine Ömer ismini seçmişdir 1932 senesinde Hindistânı da ziyâret etmiş ve (İslâmda kadının yeri) ismli bir kitâb neşr etmişdir Almanlar İkinci Cihan Harbi esnâsında Avusturyayı işgâl edince, Rolf, Hindistâna kaçmışdırKendisini kabûl eden Ekber Haydarın yardımı ile, Assamda antropolojik araştırmalar yapmış ve 1949 da Madras Üniversitesi antropoloji profesörlüğüne ta’yîn edilmiş ve Bengalde bulunan (Royal Aslotic Society) tarafından altın madalya ile mükâfâtlandırılmışdır Kitâbları urdu diline de terceme edilerek basılmışdır) Niçin müslimân olduğumu soruyorsunuzBeni müslimân yapan ve onun hak din olduğunu bana bildiren husûsları aşağıda sıralıyorum: 1) İslâmiyyet, dünyâda tanıdığımız bütün dinlerin iyi kısmlarını ihtivâ eder Bütün dinler insanların sulh ve sükûn içinde yaşamasını isterler Fekat, hiçbir din bunu, islâm dîninde olduğu gibi insanlara açıklıyamamışdırBaşka hiç bir din, islâm dîni kadar hâlıkımıza ve din kardeşlerine karşı, bu derece sevgi aşılıyamamışdır 2)İslâmiyyet, sulh ve sükûn içinde Allahü teâlâya tam bir teslîmiyyet emr eder 3)Târîh tedkîk edilirse, hakîkaten islâm dîninin en son ilâhî hak din olduğu ve artık başka bir din zuhûr etmiyeceği kendiliğinden meydâna çıkar 4)Muhammed aleyhisselâm, islâmı teblîg etmiş olup, Peygamberlerin sonuncusudur 5)İslâm dînine giren bir kimse, şübhesiz eski dîninden ayrılmış olacakdır Fekat, bu ayrılık zan olunduğu kadar büyük değildirBütün ilâhî dinlerde îmân esâsları birdirKur’ân-ı kerîm, eski ilâhî dinleri kabûl eder Ancak, bu dinlere sonradan karışdırılan yanlış akîdeleri düzeltmekde, Îsâ aleyhisselâmın hakîkî dînini izhâr etmekde, Muhammed aleyhisselâmın son Peygamber olduğunu ve Ondan sonra başka bir Peygamber gelmiyeceğini i’lân etmekdedir Ya’nî islâmiyyet, diğer dinlerin hakîkî ve kâmil şeklidir İnsanlar dürlü menfe’atler ve ihtirâslar yüzünden, birbirlerine düşman olmuşlardır Bundan menfe’at umanlar olmuş, dinleri birbirine karşı düşman yapmağa çalışmış, aslı Allahü teâlâyı tanımak olan dinleri, dünyâ işlerinde bir vâsıta olarak kullanmağa başlamışlardır Hâlbuki, dikkat edilecek olursa, islâm dîninin, diğer ilâhî dinleri kabûl etdiği, fekat onlarda zemânla ve insan eliyle yapılan hatâları tashîh etdiği görülür İslâmiyyeti kabûl etmek, erkek ve kadın bütün insanların muhtâc oldukları, ma’nevî ve maddî yardımı yapmak demekdir 6)İnsanlar arasında kardeşlik fikri, hiç bir dinde, islâm dîninde olduğu şeklde bildirilmemişdir Müslimân olan herkes, hangi ırkdan, hangi milletden, hangi renkden ve hangi dilden olursa olsun, birbirlerinin din kardeşleridir Siyâsî düşünceleri ne olursa olsun, birbiri ile kardeşdirler Bu büyüklük hiç bir dinde yokdur 7)İslâm dîni, dünyâda kadınlara da büyük haklar veren bir dindir İslâm dîni, kadına en büyük yeri vermişdir Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, (Cennet anaların ayağı altındadır) buyurmuşdur İslâm dîni, diğer dinlere mensûb olanların yapdıkları eserlere hurmet etmiş, bunları barbarlar gibi yıkmamışdır İstanbulda Fâtih ve Sultân Ahmed câmi’leri yapılırken, Ayasofyanın ba’zı kısmlarını model almakdan çekinmemişlerdir Müslimânlar bütün târîh boyunca, diğer din mensûblarına en büyük adâleti ve merhameti göstermişlerdir İşte bütün bunlar için, ben müslimânlığı kendime din olarak seçdim |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #25 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?LADY ZEYNEB EVELYN COMBOLD (İngiliz) Benim niçin müslimân olduğum benden mütemâdiyyen sorulur Ben meşhûr bir âilenin kızıyım ve zevcim de meşhûr ve mühim bir kimsedir Niçin müslimân olduğumu süâl edenlere, müslimânlık nûrunun ne zemân rûhuma doğduğunu kat’î olarak bilmediğimi söylerimBana, sanki her zemân müslimânmışım gibi geliyorBu da, hiç acâib bir şey değildir Zîrâ müslimânlık, tabî’î ve hak bir dindir Her çocuk, müslimân olarak doğarKendi başına terk edilirse, müslimânlıkdan başka bir din seçmez Avrupalı bir muharririn dediği gibi, (Müslimânlık, akl-ı selîm sâhiblerinin dînidir) Bütün dinleri birbiri ile mukayese edecek olursanız, bunların en mükemmeli, en tabî’î, en mantıkî olanının, islâmiyyet olduğunu derhâl görürsünüzMüslimânlık sâyesinde, dünyânın birçok müşkil mes’eleleri kolayca hâl olur ve insan sulh ve sükûnete kavuşur Müslimânlık, insanların günâhkâr olarak doğduğunu ve dünyâda keffâret vermeleri îcâb etdiğini hiç bir zemân kabûl etmez Müslimânlar, bir olan Allahü teâlâya inanırlar Onların nazarında Mûsâ, Îsâ ve Muhammed Mustafâ “salevâtullâhi teâlâ aleyhim ecma’în”, bizim gibi insanlardır Allahü teâlâ, onları, insanlara doğru yolu göstermek için, Peygamber olarak seçmişdirTevbe etmek, afv dilemek, düâ etmek için, Allahü teâlâ ile kul arasında hiç kimse yokdur Biz her zemân kendiliğimizden Allahü teâlâya yaklaşabiliriz ve ancak kendi yapdığımız işlerden dolayı mes’ûlüz (İslâm) kelimesi, hem Allahü teâlâya teslîm olmak, hem de Muhammed aleyhisselâma îmân etmek ma’nâsına gelirMüslimân, bu dünyâyı halk eden Allahü teâlânın emrlerine uyan, bütün varlıklarla sulh ve selâmet içinde yaşayan kimse demekdir İslâmiyyet iki esâs hakîkat üzerine kurulmuşdur: 1)Allahü teâlânın birliği ve Muhammed aleyhisselâmın Onun gönderdiği son Peygamberi olduğu 2)İnsanların bütün hurâfelerden, aslsız dogmalardan, temâmen halâs olması İslâmiyyetin esâs şartlarından biri olan Haccın insanlar üzerindeki te’sîri çok büyükdür Dünyânın dört köşesinden gelen yüzbinlerce müslimânın, hiç bir sınıf, ırk, memleket, renk ve rütbe farkı olmadan, yalnız bir ihrâm ile örtünerek, Allahü teâlânın huzûrunda birlikde secdeye kapanması kadar ulvî bir ibâdet tarzı, hangi dinde vardır?Büyük Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, islâmı neşr etdiği, İslâm düşmanları ile mücâdele etdiği, kudretli bir azm ve sebât ile uğraşdığı bu mubârek yerlerde, birlikde ibâdet eden müslimânların birbirlerine dahâ fazla bağlanacakları, birbirlerinin derdlerine çâre bulmağa çalışacakları, Allahü teâlânın gösterdiği yolda el birliği ile yürümeğe bir kerre dahâ and edecekleri muhakkakdır Hac, aynı zemânda dünyâdaki bütün müslimânları birbiri ile tanışdırmağa, birbirlerinin derdlerini öğrenmeğe, birbirlerine kazandıkları tecrîbeleri öğretmeğe yaramakdadır Kendi memleketlerinde ibâdet ederken yüzlerini çevirdikleri yerde, şimdi bütün müslimânlar ictimâ’ etmekde, Allahü teâlânın huzûrunda tek bir kitle, tek bir vücûd olarak kendilerini Ona teslîm etmekdedirler Haccı bir kerre görmek, müslimânlığın büyüklüğünü isbât etmek için kâfîdir İşte müslimânlık budur ve ben de bu büyük dîne katılmış olmanın neş’e ve sürûru içindeyim |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #26 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?ABDULLAH BATTERSBY (İngiliz) Bundan tahmînen 25 sene evvel, Burmada bulunurken, ferâhlanmak için her gün nehrde bir Çinli kayığı ile dolaşırdım Benim kayığımın kürekçisi Doğu Pâkistânlı Şeyh Alî isminde bir müslimândı Müslimânlığın emr etdiği bütün dînî vecîbeleri, büyük bir gayret ile yerine getirirdi Onun, hiç bir vaktini geçirmeden büyük bir dikkat ile ibâdet etmesini hem takdîr ile karşılar ve beğenir, hem de müslimânlığın ne olduğunu merak ederdim Böyle basît bir insanı, bu kadar büyük îmân ve itâ’at altında tutabilen müslimânlığın hakîkatini anlamağa karar verdim Etrâfımızda bulunan insanların çoğu, Burma budistleri idi Onlar da, dinlerine son derecede bağlıydılar Zan ediyorum ki, Burmanın bütün insanları dünyâda en dindâr kimselerdir Fekat budistlerin ibâdet tarzında göze çarpan birçok noksanlar vardı Budistler, Pagoda adını alan ma’bedlerinde toplanıyor ve aşağıdaki sözleri durmadan tekrarlıyorlardı: (Buda-karana-Gaçkami-Dama-karana-Gaçkami-sanga-karana-Gaçkami) Bunun ma’nâsı, bana anlatdıklarına göre, (Buda, sen bize rehber ol! Sen bize kânûn ol! Sen bizim rûhumuzu yücelt) imiş Bu düâ çok sâde, fekat insânı tatmîn etmeyen, onun rûhuna hiçbir te’sîr yapmayan birkaç sözden ibâret idi Büyük bir hâlıkdan hiç bahs olunmuyordu Hâlbuki, benim müslimân kayıkçımın ibâdeti, ne kadar güzeldi! Ben, bu sefer kayıkçım ile islâmiyyet üzerinde konuşmağa başladım Onunla berâber bulunduğum sâatlerde, kendisine müslimânlık hakkında pek çok süâller sordum Bu sâde adam, bana müslimânlık hakkında o kadar güzel, o kadar mantıkî cevâblar verdi ki, islâm dîni hakkında yazılmış kitâbları okumağa başladım Bu kitâbları okuyunca, Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemin Arabistânda, kısa zemânda neler yapmağa muvaffak olduğunu, hayret ve takdîr ile öğrendim Kendime müslimân arkadaşlar buldum Onlarla islâm dîni üzerinde mubâhaseler, sohbetler yapmağa başladım O sırada Birinci Cihân Harbi patlak vermişdi Bana derhal Arabistânda cebheye katılma emri verildi ve gitdim Burada artık budistler yokdu Etrâfımı müslimânlar çevirmişdi Arablar, ilk müslimânlardı Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîm, Arabî olarak nâzil olmuşdu Arablarla olan temâsım, İslâmiyyete olan merâkımı dahâ ziyâde artırdı Harb bitince, Arabî öğrenmeğe başladım Bir tarafdan da, islâmiyyet hakkındaki eserleri okumağa devâm ediyordum İslâmiyyetde beni kendisine cezb eden en büyük husûs, müslimânların bir tek Allaha inanışları oldu Hâlbuki ben, hıristiyan olarak, tam üç dâne tanrıya inanmak zorundaydım Bu, bana hiç mantıkî gelmiyordu Bunu düşündükçe, yavaş yavaş islâmiyyetin çok dahâ doğru bir din olduğunu anladım Bir tek hâlıka inanan dînin hak din olabileceğini kabûl etmeğe başladım Nihâyet 1932 ile 1942 arasında, Filistinde, 10 sene vazîfe gördükden sonra, müslimân olmağa karâr verdim 1942 senesinde resmen müslimân oldum O zemândan beri, herşeyimle müslimânım Arabların (Mukaddes şehr) adını verdikleri Kudüsde, müslimânlığımı resmen i’lân etmişdim O zemân, İngiliz ordusunda kurmay binbaşı idim Müslimân olduğumu i’lân edince, başıma bir takım nâ-hoş işler geldi Hükûmetim müslimân olmaklığımı hoş görmemişdi Ordudan ayrılmak zorunda kaldım Bunun üzerine, evvelâ Mısra, sonra Pâkistâna giderek müslimân kardeşlerimle birlikde yaşamağa başladım İslâmiyyet hakkında yazılar yazdım Bugün dünyâda 500 milyondan fazla müslimân vardır ve bunlar birbirinin kardeşidir Müslimân olmak demek, hakîkî ma’bûd olan Allahü teâlâya îmân etmek ve Ona bağlanmak demekdir Ona bağlanmak için de, Onun büyük Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği şeklde olmak lâzımdır Şimdi, bana islâmın nûrlu yolunu, hâlis ibâdeti gösteren ve beni Allahıma kavuşduran o basît zan etdiğim, mütevâzi’ kayıkcının hâtırasını hurmet ile yâd ediyorum Hayâtımda onun gibi, hâlis bir müslimân olmağa çalışıyorum Böyle yapdıkça, insanın zararlı şeylerden kendini kurtardığını görüyorum Müslimânlar arasında şimdi ben de, Elhamdülillâh, bir müslimânım Her ibâdet edişimde, belki de, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuş olan, mürşidim, eski kayıkcım Şeyh Alî efendiye düâ etmeği, onun mübârek rûhu için fâtiha okumağı da hiç unutmuyorum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #27 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?MUHAMMED EMÎN HOBOHN (Alman) Muhammed Emîn Hobohn, hem bir diplomat, hem de bir misyonerdir İctimâ’î [sosyal] mes’eleler ile meşgûl olmuş bir ilm ve din adamıdır Avrupalılar niçin dinlerini terk ederek müslimân oluyorlar?Bunun birçok sebebleri vardırBunların başında (Hak)gelmekdedir İslâm dîninin esâs kâ’ideleri o kadar mantıkî, o kadar doğru ve dürüstdür ki, dinde hakkı, hakîkati arayan aklı başında, okumuş bir insanın bunları kabûl etmemesi imkânsızdır Meselâ, islâm dîni, bir tek ma’bûd bulunduğunu bildirir İnsanların akl-ı selîmine (sağduyusuna) hitâb ederek, onları birçok hurâfelere inandırmağa tenezzül etmez İslâm dîni, dünyâdaki bütün insanların, hangi ırkdan gelirse gelsin, hepsinin Allahü teâlânın kulu olarak birbirlerine müsâvî, birbirinin benzeri olduğunu bildirir Biz almanlar, esâsen Allahü teâlânın bize kuvvet ve kudret veren, rûhumuzu kemâle erdiren büyük bir hâlık [yaratıcı] olduğuna inanırız Allah mefhûmu bizim içimize emniyyet ve huzûr getirir Fekat hıristiyan dîni, bu huzûru verememekdedir Yalnız İslâm dîni Allahü teâlânın büyüklüğünü bize öğretmekde, aynı zemânda öldükden sonra insan rûhunun nereye gideceği hakkında bize rehber olmakdadır İslâm dîni, yalnız dünyâda değil, âhiretde de bize yol göstermekdedir Âhiretde râhat etmek için dünyâda ne yapmak lâzım olduğunu, çok açık ve mantıkî bir tarzda öğretmekdedir Allahü teâlânın, âhiretde, insanlardan dünyâda yapdıkları işler hakkında âdilâne hesâb soracağını bilmek, onları dünyâda doğru ve dürüst hareket etmeğe sevk eder Bunun için hakîkî müslimânlar, dünyâda iyice düşünmeden ve yapacakları işin hakîkaten hayrlı olduğuna inanmadan hiç bir iş yapmazlar Böylece, bu büyük din, hiç bir dünyevî polis teşkîlâtının yapamıyacağı bir şeklde, insanları teftîş [kontrol] etmekde ve onların dâimâ doğru yolda kalmalarını te’mîn etmekdedir İslâm dîninin Avrupalılar tarafından seçilmesinin başka bir sebebi de, ibâdet şeklidir Nemâz, insanlara dâimâ zemânında iş yapmağı, oruc ise, irâdesini kuvvetlendirmeği öğretir Hayâtda başarı için, (Zemânında iş yapmak ve irâdesine hâkim olmak) kadar ehemmiyyetli başka ne vardır?Büyük adamlar ancak bu iki âmil sâyesinde muvaffak olmuşlardır Şimdi, islâm dîninin en güzel bir noktasına geliyorum:İslâmiyyet insanlara ahlâkî ve insânî husûsları gâyet mantıkî bir tarzda öğretirken, onları hiç bir zemân yapamıyacakları işlere zorlamamışdır Aksine, onlara iyi ve râhat yaşamak için birçok imkânlar tanımışdır Allahü teâlâ, insanların râhat ve mes’ûd yaşamasını istemekdedir Bunun için, insanların günâh işlememesini emr eder Müslimânlar, kendilerinin dâimâ Allahü teâlânın huzûrunda olduklarına inanır Günâh işlememeğe çalışırlar Gerek diğer dinlerde ve gerek Avrupada kurulan nizâmlarda, bu kadar güzel, bu kadar fâideli bir kâ’ide yokdur Ben, dünyâda birçok yerlerde ve muhîtlerde, diplomat ve misyoner olarak bulundum Diğer dinleri, ictimâ’î nizâmları dikkat ile inceledim İslâmiyyet kadar doğru, islâmiyyet kadar mükemmel, ne bir din, ne de ictimâ’î bir nizâm gördüm Komünizm, insanlara ilk bakışda doğru bir düşünüş gibi görünmekdedir Bunun gibi, dünyâ işlerinde en büyük idâre şekli olduğu zan edilen garbdaki demokrasi ve nazilikde de, ba’zı doğru noktalar vardır Fekat bunların hiç biri tam değildirHepsinde birçok noksanlar vardır Tam ve kusûrsuz olan ancak İslâm dînidir İnsanları yükseltecek olan âmil, Avrupalıların buluşu olan ictimâ’î düşünceler değil, ancak ve ancak İslâm dînidir Bunun için, her akl-ı selîm (sağduyu) sâhibi, kâmil bir insan hiç tereddüdsüz islâmiyyeti kabûl eder Ben de böyle yapdım Müslimânlık nazariyyât dîni değil, amelî [pratik] bir dindir İslâmiyyet, insanın rahîm ve gafûr (merhametli ve afv edici) olan ve doğru yolu gösteren Allahü teâlâya, kendini teslîm etmesi demekdir Bundan dahâ güzel ne olabilir? |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #28 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?DAVİS (İngiliz) 1931 senesinde doğdum ve 6 yaşında ilk mektebe gitmeğe başladım Yedi sene sonra, ilk mektebi temâmlıyarak, orta kısma devâm etdim Âilem beni katolik terbiyesi ile yetişdirdi Sonradan, Anglikan kilisesine bağlandım En sonunda, Anglo-katolik oldum Bütün bu tehavvüller esnâsında, hep aynı şeyle karşılaşıyordum Hıristiyanlık, insanın normal günlük hayâtından temâmen ayrılmış, yalnız Pazar günleri giyilen ve onun için sandıkda saklanan bir elbiseye benzemişdi İnsanlar, hıristiyanlık dîninde aradıklarını bulamıyorlardı Hıristiyan dîni, insanları kiliseye dürlü renkli ışıklar, resmler, günnük kokuları, zevkli müzik ve Azîzler için yapılan dürlü parlak merâsim ve düâlarla bağlamağa çalışıyor Fekat, insanları bir dürlü toplamağa muvaffak olamıyordu Çünki hıristiyan dîni, yalnız efsânevî husûslarla meşgûl oluyor, kilise dışındaki olan bitenle hiç alâkası olmuyordu İşte bunun için, ben hıristiyanlıkdan temâmen nefret etdim ve yaldızlı reklâmlarla medh olunan komünistlikle faşistliği tecribe etmeğe karâr verdim Komünist olurken, komünistlikde sınıf farkı olmadığına inanmış ve buna çok sevinmişdim Fekat zemân geçdikçe, komünistlerin, sınıfsız olmak şöyle dursun, âdetâ bir esîr hayâtı yaşadıklarını, içlerindeki küçük bir zümrenin diğerleri üzerine zulm ve işkence yapdığını, kimsenin birşey söylemeğe hakkı olmadığını ve ufak ve haklı bir i’tirâzda bulunsa, hemen cezâlandırıldığını ve bu cezâlandırmanın ölüme kadar gitdiğini dehşet ile gördümKomünizmin hakîkî yüzü hakkında, bize Stalin en bâriz bir misâldir Bunun üzerine komünistliği bırakarak, faşist olmağa karâr verdim Faşistlikde gördüğüm disiplin ve intizâmı, çok beğendim Fekat faşistler, ancak kendilerini beğeniyorlar Kendilerinin dışında olan bütün insanları, başka ırkları hakîr görüyorlardı Burada da, zulm, ızdırab, haksızlık ve tahakküm vardı Birkaç ay içinde, faşistlikden de, temâmen nefret etdim Çünki, İngilterede Mosley, Almanyada Hitler, İtalyada Mussolini, tâm bir terör, merhametsiz ve keyfî bir zulm nümûnesi olmuşlardı Fekat buna rağmen, faşistlikden ayrılamıyordum Çünki başvuracak başka bir yer kalmamışdı Bu sırada, rûhî ızdırâblar arasında çırpınırken, bir kitâb satıcısında, (The İslamic Review = İslâm Mecmû’ası) adında bir dergi gördümBunu biraz karışdırdımBedeli 2 şilin 6 pens olan (bugünkü para ile 15 lira) ve benim için çok pahalı sayılan bu mecmû’ayı, niçin satın aldığımı hâlâ anlıyamıyordum Kendi kendime, (Beyhûde para sarf etdim Her hâlde bunun içindekiler de hıristiyanların, komünistlerin, faşistlerin söyledikleri ve iki para etmiyen laflara benzer) diye düşünüyordum Fekat mecmû’ayı dikkat ile okumağa başlayınca, şaşırıp kaldım Okudum, bir kerre, bir kerre dahâ okudum O zemân islâmiyyetin, hıristiyanlığın ve sonu (izm) ile biten bütün ideolojilerin en iyi taraflarını kendinde toplayan mükemmel bir din olduğunu gördüm ve anladım Fakîrliğime rağmen, bu mecmû’aya abone oldum Birkaç ay sonra, müslimân olmağa karâr vermişdim O günden beri, yeni dînime iki elle sarılmış bulunuyorm Üniversiteye girer girmez, Arabî öğrenmeğe başlayacağımı ümmîd ediyorum Şimdiki hâlde, Latince, Fransızca ve İspanyolca öğreniyor ve (İslâm Mecmû’ası)nı okuyorum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #29 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Dr BENOİST [ALÎ SELMÂN] (Fransız) Ben bir doktorum ve koyu katolik bir âileye mensûbum Fekat doktorluğu meslek olarak seçmem ve pozitif, tecribî, tabî’î ilmlerle meşgûl olmam, bende hıristiyanlığa karşı büyük bir nefret uyandırmışdı Din husûsunda âile ferdlerim ile aynı fikrde değildim Evet, büyük bir Hâlık [yaratıcı] vardı ve ben de Ona, ya’nî Allahü teâlâya inanıyordum Fekat hıristiyanlığın, bilhâssa katoliklerin bu büyük yaratıcı etrâfında meydâna getirdikleri dürlü dürlü garîb ilahlar, oğullar, Rûh-ul-kudsler, Îsâ aleyhisselâmın Allahın oğlu olduğunu isbât için akl almaz uydurmalar ve dahâ bir takım hurâfeler, âyinler, dürlü dürlü merâsimler, beni Allahü teâlâya yaklaşdırmıyor, aksine Ondan uzaklaşdırıyordu Ben, bir tek Allahın varlığına inandığımdan, hiç bir zemân teslîsi (üç tanrıyı) kabûl etmedim ve Îsâ aleyhisselâmı hiç bir zemân Allahın oğlu olarak tanımadımDemek oluyor ki, ben dahâ islâmiyyeti tanımadan evvel, Kelime-i şehâdetin yarısı olan (Lâ ilahe illallah) kısmını çokdan kabûl etmişdim İslâm dîni ile meşgûl olmağa başladığım ve Kur’ân-ı kerîmde rastgeldiğim meâl-i şerîfi, (Söyle ki, Allahü teâlâ birdir, doğmamışdır ve doğurmaz ve Ona benzer hiç bir varlık yokdur) olan İhlâs sûresini okuduğum zemân, (Aman Allahım, işte ben tam buna inanıyorum) dedim ve içimde büyük bir ferâhlık duydum İslâmiyyeti dahâ derinden tedkîk etmenin çok lüzûmlu olduğunu gördüm İslâmiyyeti inceledikce, bu dînin benim düşüncelerime temâmen uygun olduğunu hayret ile görüyordum İslâmiyyet, din adamlarını, hattâ Peygamberleri “aleyhimüssalevât” bizim gibi insanlar olarak kabûl ediyor, onlara ilahlık vasfı vermiyordu Hele, bir papazın günâhları afv edebileceğini, aslâ kabûl etmiyordu İslâm dîninde, hiç bir hurâfe, akla uymıyan bir hükm, anlaşılmıyan bir bahs yokdu İslâm dîni, tâm benim istediğim gibi, mantıkî bir dindi Katolikler bildirdikleri gibi insanların günâhkâr olarak dünyâya geldiklerini kabûl etmiyordu İnsanlara rûh ve beden temizliği emr ediyordu Tıbbın esâs kâ’idesi olan temizlik, islâm dîninde, Allahü teâlânın bir emriydi İbâdete temiz olarak gelmeği emr ediyordu ki, başka hiç bir dinde buna rastlamamışdım Hıristiyanlıkda, hıristiyan dînine girerken ve âyinlerde Îsâ aleyhisselâm ile, hâşâ tanrı ile birleşebilmek için papazın Îsânın eti diye verdiği ekmeği yimek ve kanı diye verdiği şerâbı içmek gibi âyinlerin, puta tapan en ibtidâî kavmlerin bir âdeti olduğunu görüyor ve bunlardan nefret ediyordumBenim pozitif ilmlerle inkişâf eden aklım, böyle çocukça ve hakîkî bir dîne yakışmıyan saçma merâsimleri, şiddet ile red ediyordu Diğer tarafdan, islâmiyyetde bunların hiç biri yokdu İslâmiyyetde yalnız hakîkat, sevgi ve temizlik vardı Artık karârımı vermişdimMüslimân dostlarıma gitdim ve müslimân olmak için ne yapmak lâzım geldiğini sordum Bana (Kelime-i şehâdet) söylemesini ve ma’nâsını öğretdiler Ben yukarda da söylediğim gibi, bunun yarısını, ya’nî (Bir tek Allah vardır) kısmını müslimân olmadan evvel kabûl etmişdim Geri kalan (Muhammed aleyhisselâm Onun resûlüdür) kısmını da kabûl etmek hiç güç olmadı Artık İslâm dîni hakkında neşr olunmuş ciddî eserleri incelemeğe başladım Bunların arasında Melek Bennâbînin çok güzel bir eseri olan (Le Phéne Coranique)i okuduğum zemân, Kur’ân-ı kerîmin ne mu’azzam bir eser olduğunu hayret ve takdîr ile gördüm Bundan ondört asr önce indirilmiş bu Allah kitâbında yazılı olanlar, bugünki ilmî ve fennî araşdırmaların netîcelerine temâmiyle uymakdadır Hem ilm ve fen ve hem de ictimâ’î feâliyyetler bakımından, Kur’ân-ı kerîm, yalnız bugünün değil, aynı zemânda yarının da kitâbıdır 1953 senesi 20 Şubat günü Paris câmi’ine giderek orada müftî efendinin ve şâhidlerin huzûrunda İslâm dînini resmen kabûl etdim ve Alî Selmân ismini aldım Bu yeni dînimi, çok seviyorum Çok bahtiyârım ve sık sık kelime-i şehâdet getirerek ve ma’nâsını düşünerek, islâm dînine olan îmânımın kuvvetini açıklıyorum |
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ? |
12-25-2007 | #30 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?Prof Baron HÂRÛN MUSTAFÂ LEON (İngiliz) (Prof Baron Leon, İngilterenin tanınmış meşhûr bir âilesinden olup, baron pâyesini hâizdir Felsefe doktoru ve başka ilmî ünvanlar sâhibi olan Prof Leon, 1882 senesinde müslimân olmuşdur Kendisi Avrupada ve Amerikada birçok ilm cem’iyyetlerinin a’zâsı bulunmakdaydı Bilhâssa lisân ve edebiyyât sâhasında büyük ihtisâs sâhibi olan Prof Leon, (Isle) mecmû’asında (İnsan lügat etimolojisi) isminde neşriyyâtı ile bütün dünyânın dikkatini üzerine celb etmişdi Amerikadaki Potomac Üniversitesi bu neşriyyât üzerine kendisine (İlmler Masteri = Master of Sciences) ünvânını verdi Prof Leon, aynı zemânda bir geoloji mütehassısıdır Birçok tanınmış müesseselerin da’vetlisi olarak, bu sâhalarda da kıymetli konferanslar vermişdi 1875 de kurulmuş olan (Milletler Arası Lügat, İlm ve Güzel San’atlar = Société İnternationale de Philologie, Science et Beaux-Arts) Cem’ıyyetinin umûmî kâtibliğine seçildi (The Philomeths) isminde mecmû’a çıkarmağa başladı Prof Leona, Sultan İkinci Abdülhamîd, Îran Şâhı ve Avusturya İmperatoru tarafından birçok nişanlar verilmişdir) İslâm dîninin en mükemmel esâslarından biri, bu dînin müslimânlardan hiç bir zemân aklın ermediği bir şeyi taleb etmemesidir İslâmiyyet temâmen akla ve mantığa uygun olarak teblîg edilmiş bir dindir Diğer dinler ise, insanlardan bir dürlü anlıyamadıkları, akllarına sığmayan, inanamadıkları i’tikâdları zorla kabûl etmelerini istemekdedirHıristiyanlıkda bu husûsda ancak kilisenin otoritesi, hâkimiyyeti müessir olmakdadırHâlbuki müslimânlara, her şeyi akl ile araştırması ve ancak ondan sonra îmân etmesi emr olunmakdadır Muhammed aleyhisselâm, şöyle buyurmakdadır: (Allahü teâlâ, akla ve mantığa muvâfık olmayan hiç bir şey yaratmamışdır) Diğer bir hadîs-i şerîfde ise şöyle buyurmakdadır: (Ben size kat’î olarak söylüyorum ki, herhangi bir insan nemâz kılsa, oruc tutsa, zekât verse, hacca gitse de ve dînin îcâbı bütün husûsları yapsa bile, ancak Allahü teâlânın ona ihsân etdiği akl ve mantığı kullanma derecesine göre mükâfâtlandırılır) Îsâ aleyhisselâmın neşr etdiği temiz dinde de, buna benzer kâ’ideler vardı Meselâ, (Her şeyi önce tercibe et! Ancak iyi olanı kabûl et) gibi Fekat zemânla bunlar unutuldu Kur’ân-ı kerîmde “Cum’a” sûresinin beşinci âyetinde meâlen, (Kendileri Tevrâtı öğrenmek ve mûcibi ile amel etmeğe me’mûr oldukları hâlde, onun ile amel etmiyen kimselerin hâli, sırtına kitâb yüklenmiş merkebin hâli gibidir) buyurulmakdadır Alî “radıyallahü anh” şöyle buyuruyor, (Dünyâ karanlıkdır İlm nûrdur! Fekat, doğru olmıyan bilgi ancak gölgedir) Müslimânlar, (İslâmiyyet, hakîkatin tâ kendisidir) diye îmân etmekde, İslâmın nûrunun ancak ilm ve mantık sâyesinde parladığını, bu bilginin ancak hakîkat ile meydâna geldiğini, bu hakîkati ise, insanların ancak Allahü teâlânın vergisi olan akl-ı selîm ile meydâna çıkardıklarını söylemekdedirler Allahü teâlânın insanlara büyük bir lutf olarak gönderdiği son peygamberi Muhammed aleyhisselâm, vefâtına kadar, onlara tutacakları doğru yolu göstermişdi Son günlerinde şöyle bir hâdise cereyân etdi: Muhammed aleyhisselâm vefâtından birkaç gün evvel, başını sevgili zevcesi Âişenin “radıyallahü teâlâ anhâ” dizlerine dayamış, dalgın bir hâlde istirâhat ediyordu Medînede bütün halk Resûlullahın hastalığına üzülmüş ve onun gün geçdikce kuvvetden düşdüğünü görünce, büyük bir ümmîdsizliğe kapılmışdı Erkekler, kadınlar, çocuklar, hüngür hüngür ağlıyorlardı Ağlayanlar arasında beyâz saçlı, solgun benizli, yaşlı muhâribler de vardı Peygamberimiz Muhammed Mustafâ el-emîn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, onların kumandanı, rehberi, lideri, dostu, çobanı, sırdaşı, fekat her şeyden evvel, teblîg etdiği islâmiyyet sâyesinde onları karanlıkdan hakîkat nûruna kavuşduran büyük Peygamberi idi İslâmiyyet ile birlikde onlara huzûr ve emniyyet getiren bu mubârek Peygamber “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” artık onlara vedâ’ etmekde idi “Peygamberimiz ölüyor” diye düşündükçe kalbleri bir demir kıskaçla sıkılıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyor, büyük bir ümmîdsizliğe kapılıyorlardı Nihâyet her şeyi göze alarak, bu ümmîdsizlik içinde Onun huzûruna çıkdılar Gözlerinden yaşlar akıtarak: (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Sen çok hastasın Olabilir ki, Allahü teâlâ seni huzûruna çağıracakdır ve bizden ayrılacaksın O zemân, biz sensiz ne yaparız?) diye sordular Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, (Elinizde mürâceat için Kur’ân-ı kerîm vardır) buyurdu (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Kur’ân-ı kerîmin birçok işlerde bize rehber olacağı muhakkakdır Fekat eğer aradığımızı orada bulamazsak ve sen de bizden ayrılmış isen, kim bizim rehberimiz olacak?) dediler Bunun üzerine Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” onlara, (Size söylediklerim gibi hareket ediniz!) buyurdu (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Sen bizden ayrıldıkdan sonra, büsbütün yeni ba’zı mes’eleler meydâna çıkar ve senin hadîslerin içinde bunlar hakkında bir şey bulamazsak ne yaparız?) diye sordular Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, mübârek başını yavaş yavaş yasdıkdan kaldırdı ve onlara şu sözleri söyledi: (Allahü teâlâ, her kuluna şahsî bir rehber vermişdir Bu rehber, akl-ı selîmi ve vicdânın bulunduğu kalbidir Eğer bu rehberi iyi ve doğru olarak kullanırsanız, hiç bir zemân doğru yoldan ayrılmazsınız ve Allahü teâlânın rahmetine kavuşursunuz!) (İstefti kalbek, Fe-innehâ teskünü bil-halâl) İşte, seçmiş olmakla iftihâr etdiğim, islâm dini Bu din, tâm akl ve mantık üzerine kurulmuş hakîkî Allah dînidir Mâlu mülke olma magrûr, deme var mı ben gibi! bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi |
|