![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#226 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ HÂL Tasavvufî halleri yaşayarak tadan, tanıyan mutasavvıf ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müridi ehl-i hal haline getiren seyrü sülûk, amelleri ve bilgiyi geliştirme ve güzelleştirme çabasıdır ![]() ![]() ![]() Tasavvufî eğitim süreci (sülûk), esfâr-ı erbâa (dört sefer, dört yolculuk) adı verilen dört aşamada tamamlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvufi eğitim süreci içinde mutasavvıf nefsini arındırarak Kur'an'da anılan nefs makamlarına yükselir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sülûkü boyunca, sâlik kendisine ehl-i hâl denilmesine sebeb olan çeşitli hallere maruz kalır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mutasavvıflara göre, dini hakikatler hakkındaki bilgiler hallere dayanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() EHL-İ HAL VE'L-AKD Sözlükte ehl sahip, hal azletmek, çözmek, akdi bağlamak, düğüm atmak ve seçmek anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kimlerin devlet başkanı adayı ve kimlerin de seçmen olacağı âyet, hadis veya icmâ ile belirlenmemiş, ancak İslâm'ın genel prensiplerinden hareket edilerek ehlü'l-hal ve'l-akd meclisi üyelerinde şu vasıfların bulunması öngörülmüştür: 1) Adâlet: Bu üyeleri her yönü ile doğru bilinen, takvâ ve mürüvvet sahibi olması gerekir ![]() ![]() 2) Bilgi: Adayda, İslâm'ın aradığı şart ve vasıflan bilmeye yeterli ilim sahibi olmak ![]() 3) Görüş ve hikmet sahibi olmak: Adaylar arasından bu göreve en lâyık, maslahat bakımından daha uygun ve daha bilgili olanı seçmeye götürecek bir görüş ve insanları tanıma kabiliyetine sahip olmak gerekir ![]() Buna göre bu kimseler, yalnız, âyet ve hadislerden hüküm çıkarabilen müctehidlerden ibâret olmayıp, yukarıdaki vasıfları taşıyanların da kapsama girdiği kabul edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet başkanını seçecek olanların sayısı ile ilgili bir miktar söylemek güçtür- el-Mâverdî, bu konudaki görüşleri iki maddede toplar: 1) Bir grup âlime göre, devlet başkanı, rızanın genel olması için her beldeden ehl-i hal ve'l-akd meclisine katılacakların çoğunluğu (cumhûru) ile seçilmiş olur ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Diğer bir grup âlimlere göre ise bu meclis en az beş kişi olmalıdır ![]() ![]() a) Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Bazı Kûfe âlimlerine göre, halife üç kişi ile seçilebilir ![]() ![]() ![]() c) Diğer bir grup bilginlere göre ise, devlet başkanı tek kişinin rızası ile de seçilmiş olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak yukarıda aktardığımız görüşler bir âyet, hadis veya icmâ deliline dayanmaz ![]() ![]() Görüşlerin en uygunu olan ehl-i sünnet'e göre, halife adayına tâbi olma, ona bey'at etme asıldır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada İmam, müslümanların, üzerinde görüş birliği ettikleri başkandır ![]() İbn Teymiyye (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seçmenler heyeti, halifenin seçimi için toplandıklarında adaylarda aranacak şartları belirlerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() I) Ölüm: Bu, başkanlık görevinin sona ermesi için tabii bir yoldur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Devlet başkanının kendi kendini azletmesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Hâlinin değişmesi yüzünden azledilmesi: Bu, ya adâletten ayrılması ya da bedeninde bir sakatlık meydana gelmesi üzerine sözkonusu olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Bedeninde meydana gelen sakatlıklar: Bu da üç türlü olabilir: 1- Duyu organlarının sakatlanması: Akıl hastalığı, görme, işitme ve konuşma hassalarını kaybetmesi gibi ![]() ![]() ![]() ![]() c) Devlet başkanının esir düşmesi: Halife esir düşer ve müslümanlar kendisini kurtarmaktan ümit keserse hilâfet görevi sona erer ![]() İslâm âmme hukukuna göre, halifenin bazı durumlarda azledilmesi veya azledilmiş sayılması, onun iktidar yetkisini ümmet'ten aldığını gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#227 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ HİBRE Ehl-i Vukuf, bilirkişi, eksper, hakimin, kendi ihtisası dışında kalan alanlarda bilgisine başvurduğu, konunun uzmanı kişi veya kişiler ![]() Bilinemeyen konuların, özellikle dava konusu ihtilâflı hallerde, bilgi ve tecrübe sahibi uzman kişilere sorulması İslâm'ın emir ve tavsiyeleri arasındadır: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani meseleyi bilen uzman ve bilgi sahiplerine) sorun" (el-Enbiyâ, 21/7) ![]() "Bilmediğin birşeyin ardına düşme; çünkü, kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan (o yaptığın kötü isten) sorumludur" (el-İsrâ 17/36) ![]() Her ne kadar âyetlerin nüzul sebebi husûsi ise de hükmü ve manası umûmîdir ![]() İhtilâflı konuların Allah'ın kitâbına, Rasûlünün sünnetine ve emir sahiplerine (âlimlere) havâle edilmesi Kur'ân'ın açık emridir (en-Nisâ 4/59) ![]() ![]() İslâm hukukunda ehl-i hibre, şâhitten ayrı olarak mütâlaa edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doğru karar verebilmek için hâkimin, bilmediği konuları bilen birisine (ehl-i hibre) sorması onun vazifeleri arasında sayılmıştır (Bkz ![]() ![]() ![]() Hâkimin, hükmü zor konularda âlimlerle istişâre etmesi tavsiye edilmiştir: "Şayet hâdisenin hükmü zorsa hâkim re'yini kullanır ve onunla amel edilir ![]() Ehl-i hibre, gerekli hallerde, hâdisenin aydınlatılması için, kendisiyle istişare edilen, hâdiseye vâkıf kişi veya kişilerdir ![]() ![]() ![]() Modern hukukta ise bir kişinin ehl-i vukuf seçilmesi mümkündür ![]() ![]() İslâm hukukunun "hâkimlik" ve "hüküm verme esasları"nı inceleyen "edebü'l-kâdı" bölümünde hâkimin içtihad etme (kendi kanaatıyla hüküm verme) hakkına sahip olduğu ifade edilerek hâkimin kanaati, istişâre ettiği âlimlerin görüşüne aykırı bile olsa hâkim kendi kanaatını terketmez denilmiştir: "Eğer hâkim fıkıh bilginleriyle istişâre eder bilginler bir şeyde ittifak ederler, hâkim de onların re'yinin hilafını hükmeder ve onların re'yinin hilâfını (doğru) görürse; hâkimin kendi görüşünü terketmesi uygun olmaz ve onların re'yiyle hükmetmez" (Fetâvây-ı Hindiyye tercümesi VI, 237) ![]() Dâvâ konusu bütün hâdiselerde gerektiğinde ehl-i hibreye mürâcaat edilebilir ![]() EHL-İ KIBLE Kıbleye dönüp namaz kılan müslümanlar, Ehl-i İslâm ![]() Ehl-i Sünnet* yahut ehl-i bid'atten olup kıbleye yönelerek namaz kılan bütün müslümanlara ehl-i kıble denilir ![]() ![]() Kerrâmiye'de ehl-i kıble tâbiri ile, kelime-i şehâdet getiren herkes kastedilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan ehl-i sünnet mezhepleri içerisinde de muamelâtta bazı noktalarda görüş ayrılıkları bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sünnet, namaz kılanların kim olursa olsunlar lânetlenmesini yasaklamıştır (Buhâri, Edep, 44) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün sünnet ehli ya da bid'at ehli olanların kendi içlerinde aşırıları ve ılımlıları bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hicrî ikinci asırdan sonra İslâm dünyasında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#228 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ KİTAP İslâm literatüründe yahudiler ve hristiyanlar için kullanılan bir tâbir, kitab ehli ![]() Kur'ân-ı Kerîm, birçok yerde yahudiler ve hristiyanlardan, ehl-i kitap diye bahseder; hadislerde de bu tâbir sık sık kullanılmıştır ![]() ![]() İslâm ahkâmına göre, İslâm idâresini kabul edip bağlandıktan sonra ehl-i kitaba ibadetlerini serbestçe yapabilme hürriyeti tanınır ![]() ![]() Bu hususlara muhâlif davranan müslümanlar, büyük bir günâh işlemiş sayılırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk halifeler döneminde ehl-i kitabın, Arap Yarımadası'ndan sürülüp çıkarılması, Hz ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an; yahudi ve hristiyanlar gibi, -sonradan bozulmuş da olsa-, bir hak dine inananların yiyeceklerini müslümanlara helâl kılmıştır: "Bugün size temiz ve faydalı şeyler helâl kılındı ![]() ![]() Bu âyetin manası genel olup, domuz, şarap, içki, ölü hayvan gibi aslı haram olan yiyeceklerin dışında kalanları içine alır ![]() Yahudi ve hristiyanlar dışında kalanlar müşrik hükmünde olup, kestikleri yenmez ![]() ![]() İslâm, müslüman bir erkeğin kâfir veya müşrik bir kadınla evlenmesine izin vermezken, kitap ehlinden olan, yani yahudi veya hristiyan bir kadına evlenmesine izin vermiştir ![]() ![]() "Kitap verilenlerin yemeği size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir ![]() ![]() Bu, kitap ehline İslâm'ın bir müsâmahasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() EHL-İ SÂLİB Ehl-i Kitâb'tan hristiyanlar, Haçlılar ![]() Arapça Sâlib kelimesi "haç" (istavroz, çarmıh) demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mukaddes şehir Kudüs İslâm'ın hâkimiyetindeyken onu müslümanlardan almak için Papa'nın teşvikiyle Avrupalı hükümdarların ortak Hıristiyan ordularının askerlerine, elbiselerinin üstüne büyük kırmızı haçlar diktirdiklerinden dolayı "Haçlılar" (Ehl-i Sâlîb, Celibâ, Croises) denilmiş, ve bunların sekiz büyük seferle (H ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sâlîb'in, seferler sırasında tüm Anadolu'da vahşet sahnesi bırakmasına rağmen, müslümanlar onlara karşı merhametli olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci haçlı seferinde ehl-i sâlîb, ayaktakımı çapulculardan oluşan yüzbinlerce inananın zalimce saldırısı ile Kudüs'ü istilâ etmiş, şehirde katliâm yapmışlar ve Kudüs Krallığı'nı kurmuşlardır ![]() ![]() ![]() Haçlı seferlerinin dünya tarihinde önemli sonuçları olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#229 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ SÜNNET Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kitap ve Sünnet üzerinde ittifak etmiş, ihtilâf ve tefrikadan sakınmış, dinde münakaşaya sebep olan hususlarda aklı değil, Kitap ve Sünneti kaynak alan, nasları esas kabul eden topluluk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ehl-i sünnet ve'l-cemaat" tabiri ile ifade edilen müslüman topluluğun, sünnet ve cemâata tabi olmak gibi ayırıcı iki önemli özelliği vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet: İslâm toplumunun yani ümmetin oluşması için Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an farzı, vâcibi tayin etme, helâli, haramı belirleme açısından Allah'ın hükmü ile, Rasûlünün hükmünü, iki temel esas kabul etmiştir ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmrân b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerim'de de sahâbîler hakkında şöyle buyurulur: "İlk iman eden, en ön safta bulunan muhacirlerle ensar ve onlara iyilikle tabı olanlardan, Allah razı oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehristânî'nin tarifine göre "cemaât, bir sünnet ve metod üzerinde ittifak etmiş insanlar topluluğudur" (Şehristânî, el-Milel, 1, 47) ![]() İslâm tarihinde ilk defa cemaât kelimesinin meşhur olması, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasanu'l-Basrî Siyası otoriteyi elinde tutanların zâlim olabileceği hususunu kabul ederek, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahâbilerin fitne çıkmadan önceki haline uyan, fitneler çıktıktan, müslümanlar fırkalara ayrıldıktan sonra da, sahabîlerin çoğunluğunun tutumunu benimseyen topluluk, kendilerini diğer bid'at fırkalarından ayırmak için, zaman zaman ehl-i sünnet, ehlü'l-hakk, "ehlu's-sünne ve'l-İstikâme, ehlu'l-hadis, ehlu'l-cemaâ, ehlu'l-hadis ve's-sünne ve ehlu's-sünne ve'l-cemaâ isimlerini kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'atçılar hakkında ki bu genel hükümlerin açıklanmasından sonra; ilk bid'at fırkalarının ortaya çıkışını ele alabiliriz: İlk çıkışları Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Şehristâni (549/1154) İslâmi fırkaları; Kaderiyye, Sıfatiyye, Hâriciyye, ve Şiâ olarak dört ana gruba ayırmış, yetmişüç fırkanın bunlardan yayıldığını belirtmiştir (Şehristânî, a ![]() ![]() ![]() İbn Hazm ise, (ö ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şîa'nın ilk ortaya çıkışında şüphesiz ki, Abdullah İbn Sebe'nin etkisi inkâr edilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu gelişmeler konusunda hicrî ikinci yüzyıldan itibaren İslâm ülkelerinde yaygın hale gelen siyâsi, dinî, itikâdı ve fıkhı görüşler arasında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmî fırkaların ortaya çıkmasında siyâsi ve sosyal sartların da rolü olmuştur ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri arasında, zamanla bazı görüş ayrılıkları olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet, önceleri; ehl-i sünnet-i hassa olarak bilinirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sünnet âlimleri; Başta İmam Eş'ârî, İmam Mâturîdî olmak üzere, İmam Gazâlı, Fahriddün er-Râzı, Sadeddin Taftazanî, Seyyid Ali el-Cürcânî ve İbn Teymiye, ehl-i sünnet akîdesini aklı ve naklî delillerle güçlendirmişler, başta Mu'tezile ve diğer bid'at ehl-i mezhep ve fırkalarla mücadele etmişler, onların Kitap ve sünnete aykırı, görüşlerini reddetmişler, Aristo ve O'nun gibi düşünen Yunan ve Müslüman filozofların sapık, mesnedsiz ve batıl fikirlerini çürütmüşlerdir ![]() Kısaca ehl-i sünnet: Selefiyye ve Mâtûridîyye ve Eş'âriyye olarak metod bakımından üçe ayrılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maturidîler ile Eş'ariler arasında da bazı lâfzi ihtilâflar vardır ![]() ![]() Öte yandan mezhepler, siyâsi fıkhı ve itikâdı olarak birçok meselede biribirleriyle bağlantılıdırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfii, Ahmed b ![]() ![]() İbni Teymiyye ile İbnü'l-Kayyim el-Cevaziyye gibi selef mesleğini tercih eden bazı âlimler son asırlarda, Selefiyye diye bilinen Ehl-i Sünnet-i Hassâ mezhebini ihya ve neşre çalışmışlardır ![]() ![]() Abdulkâdir el-Bağdâdi'ye göre, ehli sünnet sekiz zümreden meydana gelmektedir: 1- Ehl-i bid'atın hatalarına düşmeyen kelâm âlimleri, 2- Sevri, Evzâî, Dâvûd ez-Zahiri dahil büyük müctehid fakihler ve mensupları, 3- Muhaddisler, 4- Ehl-i bid'ate meyletmeyen sarf,Nahv, lugat ve edebiyat âlimleri, 5- Ehl-i sünnet görüşüne sadık kalan kıraat imamları ve müfessirler, 6- Müteşerrî Sufiyye, yani şeriate bağlı tasavvuf ehli, 7- Ehl-i sünnet yolundan ayrılmayan müslüman mücahidler, 8- Ehl-i sünnet akîdesinin yayıldığı memleket ahalisi (el-Bağdâdı, el-Fark beynel-Fırak, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dünyasının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Sünnîlik sadece bir isim, sıfat veya mezhep değil, bütünüyle bir yaşam tarzıdır ki, tamamen Kitap ve Sünnete uygun olarak İslâm'ın hayata tatbikidir ![]() İtikadda orta yol, ehl-i sünnetin yoludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câbir b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Tahâvî, ehl-i sünnet yolunu şöyle özetlemektedir: Bu din, ifratla tefritin ortası, teşbihle ta'tilin ortası, cebr ile kaderciliğin ortası, ümitsizlikle aşırı güvenin ortası, korku ile ümidin ortası bir yoldur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#230 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ TERTİB Tertibe uyan kimseler, tertip ehli düzen ehli ![]() Tertibin sözlük anlamı; tanzim etmek, dizmek, sıralamak ve düzene koymak, tedârik edip hazır hale getirmek, bir şeyi bir yere sâbit ve dâîmî kılmak, mertebelere göre davranmak, hile ve aldatmak ![]() Hedeflenen bir neticenin meydana gelmesi için lâzım olan sebeplerin sıralarına göre tanzim edilmesi, bir neticeye varmak için sırasına riâyet edilmesi gereken sebepler de, tertibin tanımına girmektedir ![]() Ehl-i tertib, yukarda anılan fiilleri yapan kimselere, yani tertibe riâyet edenlere verilen isimdir ![]() ![]() Istılah olarak "ehl-i tertîb", farz olan beş vakit namazı, ara vermeden vaktinde ve muntazam olarak kıtanlar hakkında kullanılan bir tâbirdir ![]() ![]() ![]() Hanefi mezhebine göre, "ehl-i tertîb" sayılan bir kimsenin, kazaya kalmış namazları arasında ve kazâ namazıyla vakit namazları arasında tertîbe riâyet etmesi gerekir ![]() ![]() ![]() Üzerinde altı vakitten az kazâ namazı bulunan kimse, vaktin farzını edâ ederken bunu hatırlarsa, kılmış olduğu vakit namazı geçici olarak bozulmuş olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tertib, şu üç husustan dolayı bozulur: 1- Kazaya kalan namazlar beş vakti aşarsa, 2- Vakit, ancak hazır namazı kılacak kadar daralırsa, 3- Vakit namazı edâ edilirken kazâ namazı unutulursa ![]() Üzerindeki kaza namazları sayısını beş veya beşten daha aşağı bir sayıya indiren kimse, bir görüşe göre tekrar "ehl-i tertîb"den sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#231 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHLİYET İnsanın leh ve aleyhindeki haklara sahip olabilmesi, teklife muhâtap olma hâli ![]() Lügatta ehliyet; lâyık ve yeterli olmak demektir ![]() ![]() ![]() Sıhhat ve bâtıl olma durumlarındaki bütün fiil ve tasarruflarda mükelleflerin ehliyeti önem kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() Hukuk ıstılahında ehliyet ikiye ayrılır: Vücûb ehliyeti, edâ ehliyeti ![]() Vücûb ehliyeti: İnsanın leh ve aleyhine olan meşrû' hakların şahıs hakkında sübûtu, hak ve vecibelere yetkisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edâ ehliyeti: Hukuk bakımından mûteber olması akla bağlı olan işleri şahsın bizzat yapma salâhiyet ve ehliyetidir (H ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûb, haklardan yararlanma ehliyeti; edâ, hakları kullanma ehliyeti olarak insanın doğumundan ölümüne kadar tâm yahut eksik olur ![]() Ehliyetlere göre insanların hukukî neticeler doğuran fiilleri iki kısma ayrılır: Fâilde aklın varlığına bakılmaksızın neticenin sırf maddî fiile bağlı bulunduğu hukukî fiiller ile hukukî neticelerinin husulü fiilinin akıl ve anlayış sahibi olmasına bağlı olan fiiller ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla insanın ehliyeti ana rahmine düşmesiyle başlar, temyiz, büluğ, rüşd devrelerince değişir, tamamlanır ![]() ![]() ![]() Cenin Devresi: Ana rahmine düşmesinden doğuma kadar çocuğa cenin denir ve onun vücûb ehliyeti noksan sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çocukluk Devresi: Doğumdan temyize kadar olan çağdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temyiz Devresi: Temyizden büluğa kadar olan devredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Büluğ Devresi: Ergenlik ile birlikte çocuk, bütün mükellefiyetleri yüklenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rüşd Devresi: Reşid, malını koruma konusunda boş yere tüketmek, saçıp savurmaktan uzak olan kimsedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehliyetin Arızaları: Ehliyetleri tamamen ortadan kaldırarak veya değiştirerek tesir eden arızalar, ehliyete müessir haller bulunmaktadır ![]() ![]() Semâvî Arızalar: Şahsın irâdesi dışında olanlardır ![]() ![]() Mükteseb Arızalar: İrâdîdir, ihtiyârîdir ![]() ![]() Ancak bunlardan küçüklük, unutma, ölüm, ay hali, lohusalık, cehl, yanılma ve hezl mutlak anlamda bir eksiklik değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Delilik: Deliden bütün ibadetler düşer ![]() ![]() ![]() ![]() Bunama: İdrak ve temyiz kudreti kalmamış bunak, deli gibidir; vücûb ehliyeti vardır, edâ ehliyeti bulunmaz ![]() ![]() ![]() Sarhoşluk: Bazı âlimler sarhoştan edâ ehliyetinin düştüğünü, bir kısmı da sarhoşun tasarruflarını mûteber kabul ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uyku: Geçici, ve doğal bir arızadır ![]() ![]() ![]() Bayılma: Doğal olmayan bir arıza dır, sahibinin sözleri geçersizdir, uzarsa namaz düşer, oruç ve zekatı düşürmez ![]() Sefeh: Hafiflik denen sefâhet, bir çeşit irade zayıflığıdır; insanı akıl ve dinin gerektirdiğinden başka türlü davranmaya sevkeder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Unutkanlık: Böyle kişilerin vücub ve edâ ehliyetleri sahihtir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Küçüklük: Küçüğün bütün işlerini velisi idare eder ![]() Hayz ve Nifâs: Bu iki durum vücûb ve edâ ehliyetini düşürmez ![]() ![]() ![]() Hastalık: Ehliyeti yok etmez, bütün akitleri mûteberdir ![]() ![]() ![]() ![]() Ölüm: Sorumluluk gerektiren bütün hükümler düşer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cehl: Kişinin bilmesi gereken şeyi bilmemesi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hezl: Ciddiyetin zıddı olup, kendisiyle hakikî veya mecazî bir mana kastedilmeyen söz ve fiilleri ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer: Kişinin yaya olarak onsekiz saat sürecek bir mesafeyi katetmek niyetiyle bulunduğu yerden ayrılması seferdir ![]() ![]() Hatâ: Birşeyin kusurlu bir kasıtla yapılması demektir ![]() ![]() ![]() krâh: Bir kimseyi haksız olarak istemediği bir şeyi yapmaya zorlama, ve bunun için korkutma ve tehditle bunu yapmaya sevketmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zorlama ile meydana gelen fiilî tasarruflarda mânevî sorumluluk zorlayana aitse de hüküm zorlanana nisbet olunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçularının bütün dinî, hukukî, medenî ve sosyal nazariyelerini dayandırdığı bir zimmet nazariyesi vardır (Fahri Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet ve Servet Dağılımı, İstanbul 1981, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu târiflere göre ehliyet, bir vasıf olarak insanda bulunmakta ve onun ruh ve bedence gelişmesine paralel olarak gelişmektedir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#232 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHVEN-İ ŞER Ehven, kelime anlamı itibariyle, "daha hafif"; şer ise, hayrın karşıtı olup, "meşru olmayan her türlü iş" demektir ![]() ![]() Mecelle'de, "İki şerden, daha hafif olanı (ehven-i şerreyn) ihtiyâr olunur" (Mecelle, md ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı içerikte olmak üzere, "İki kötülükle karşı karşıya gelince daha hafif olanı işlenerek, büyüğünün çaresine bakılır" (Mecelle, md ![]() ![]() ![]() Bu genel kuralı, pekçok alana uygulama imkânı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir örnek de şöyledir: Bir kimse, arsasını, şuf'a hakkına sahip olan komşusuna (şefi') teklif etmeden başka birine satarsa, şefi' bu arsayı müşteriden geri alabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci ihtimalde müşteri için sözkonusu olan zarar, yaptırdığı evin, kendisine hiçbir karşılık verilmeden yıkılması olup, ağır bir zarardır ![]() ![]() ![]() Bu olayda iki taraflı bir zarar sözkonusudur ![]() ![]() Bu ve benzeri prensiplerle, akıl ve mantığın rahatlıkla kabul edebileceği bir sistem dahilinde genelde, hukukî hayata bir esneklik ve istikrar kazandırmasına ve adil bir dengenin kurulmasına çalışılmıştır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#233 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEDEBÜ'L-KÂDÎ Bu tamlama "edeb" ve "kâdı" kelimelerinden oluşmuştur ![]() ![]() "Kâdı" kelimesi de Arapça bir kelime olup hâkim veya diğer bir tanımla mahkemede taraflar arasında hüküm veren kişiye denir ![]() ![]() Fıkıh ve hadis kitaplarının hemen hemen hepsinde bu veya bu konuları ihtivâ eden bir başlık bulunur ve bu başlık altında sözünü ettiğimiz konular uzun uzun ele alınarak işlenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Konu, bilhassa fıkıh kitaplarında genellikle adâletli bir hâkimlik görevinin, ibadetlerin ve farzların en üstünü olduğu ve ilgili konudaki tartışmalara yer verilerek başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dahâ sonra bu görevi âdil bir şekilde yürütebilecek kadılarda bulunması gereken şartlar sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadılık görevinde erkek olmanın şart olmadığı, bir bayanın da, şâhitliği kabul edilen konularda kadılık yapabileceği, dikkati çeken diğer önemli bir meseledir (el-Mavsılî, a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ve buna benzer şartlar açıklandıktan sonra, kadılık makamına gelen kişinin yapacağı ilk işlerden başlayarak mahkemede nasıl davranacağı, taraflara nasıl hitap edeceği, tutacağı siciller, hediye kabul etmemesi ile ilgili açıklamalar, özel dâvetlere gidemeyeceği, hüküm verirken mahkemenin adâletle sonuçlanmasına halel getirecek her durumdan kaçınılmasına dair tembihler; meselâ aç iken, öfkeli iken, uykusu ağır basmış iken dâvâya başlamaması gerektiği uyarıları yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#234 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEDİLLE-İ ERBAA Dört delil: Kur'ân, Sünnet, İcmâ, Kıyas ![]() Edille, delil kelimesinin çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Kitap: Kur'ân-ı Kerîm'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın ilk inen âyetlerinde daha çok ahiretle ilgili bilgiler yeralır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Sünnet: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Peygamber size neyi verirse onu alın; size neyi yasaklarsa, ondan da uzak durun" (el-Haşr, 59/7) ![]() "Hayır, Rabbına andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp; verdiğin hükme, içlerinde bir sıkıntı duymadan rıza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar" (en-Nisâ, 4/65) ''Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur'' (en-Nisâ, 4/80) ![]() ![]() ![]() Sünnet, Hz ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ı Kerîm Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnetin Kur'ân'ı Kerîm karşısında üç fonksiyonu vardır ![]() ![]() ![]() ![]() 3) İcmâ: Sözlük anlamı; ittifak ve görüş birliği demektir ![]() ![]() ![]() a) Müctehid olmayanların ittifakı, dini bir delil sayılmaz ![]() ![]() b) Müctehidlerin ittifakı, dinî bir meselenin hükmü üzerinde ilk görüş birliği meydana geldiği zaman aranır ![]() ![]() ![]() ![]() c) İcmâ, bir asırdaki bütün müctehidlerin ittifakı olduğundan, bir grup müctehidlerin ittifakı icmâ sayılmaz ![]() d) Dinî yönü bulunmayan konulardaki görüş birliği icmâ sayılmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayette; "Kim kendisine hidâyet belli olduktan sonra, Rasûl'e karşı gelir, mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa ona döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız" (en-Nisâ, 4/115) buyurulur ![]() İcmâ'ın bir delil olduğunu ifade eden hadisler de vardır: "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" (Ahmed b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ; sarih, sükûtî ve meselenin belli bir kısmı üzerinde görüş birliği etmek üzere üçe ayrılır ![]() ![]() İmam Şafii ve bazı bilginler bunu delil saymaz ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Kıyas: Bir şeyi başka bir şeyle ölçmek, karşılaştırmak anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kıyasın delil oluşu âyet ve hadislerle sâbittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı sahâbîler, Ebû Bekir'e bey'at ederken, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() Kıyas dört rükünden meydana gelir: a) Asl: Bu, hükmü beyan eden nass olup "hüküm kaynağı" adını da alır ![]() ![]() c) Hüküm: Bu, kıyas vasıtasıyla asl'dan fer'e geçmesi istenilen şeydir ![]() d) Ortak illet: Bu da hem asl hem fer'de bulunan bir vasıftır ![]() ![]() İlletle hikmet birbirinden farklıdır ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre bazan kıyas nass'la çatışabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#235 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEDİLLE-İ ŞER'İYYE Şer'î deliller, şer'î hükümleri çıkarma yolları ![]() ![]() ![]() ![]() Edille-i Şer'iyye, yahut şer'î deliller, en genel anlamda İslâm hukukunun kaynaklarını teşkil eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel bir sınıflama ile şerî deliller, "Sem'î" ve "aklî" olmak üzere iki grupta ele alınabilir ![]() ![]() ![]() Edille-i Şer'iyye'nin dört ile sınırlândırılmasının gerekçeleri için şunlar söylenir: Delil, menşe itibariyle ya vahiy kaynaklıdır ya da değildir ![]() ![]() Delilin vâhiy kaynaklı olmaması durumunda ise şu iki ihtimal söz konusudur: Bu delil, bir asırdaki bütün müctehidlerin ortak görüşü ise "icmâ", her müctehidin ferdî görüşü ise "kıyas" adını alır (Büyük Haydar Efendi, Usûl-i Fıkıh Dersleri, 20) ![]() Aslındâ, Kur'ân ve sünneti aslı ve sâbit kaynaklar olarak; bu ikisi dışında kalan diğer bütün delilleri ise Kur'an ve sünneti yorumlama ve uygulama metodu ve vasıtası olarak değerlendirmek mümkündür ![]() ![]() Kitap Kitap, İslâm hukuk literatüründe "Kur'an" yerine kullanılan bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, Kur'ân'da detayları ile birlikte zikredilen bazı konular da vardır; miras, karı-koca arasındaki liân'ın nasıl yapılacağı ve bazı cezaî müeyyideler bunlar arasındadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlara rağmen, Kur'ân nasslarının bu genel ifade tarzının, bazı noktalarda sünnetle açıklanmasına ihtiyaç vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın delîl olması demek, Kur'ân'ın hakkıyla bilinmesi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın bütün âyetlerinin sübutu kat'idir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı Kerîm'e "vahy-i metlüvv" da denilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân hükümleri de birkaç kısma ayrılmaktadır: Akîde, (itikâdı hükümler), ahlâk (ahlâkı hükümler) ve mükelleflerin söz ve işleriyle ilgili hükümleri "ibadetler" ve "muâmeleler" diye iki grupta ele alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın âhkâm âyetleri daha ziyade Medenî sûrelerde yer almaktadır ![]() ![]() Rasûlullah vefât ettiğinde Kur'ân âyetleri vahiy kâtiplerinin ellerinde bulunan sahifelerde ve ashâbın hafızalarındaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet Sünnet, Arap dilinde iyi olsun kötü olsun gidilen veya benimsenen yol anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadis olarak da adlandırılan sünnet, Hz ![]() ![]() ![]() Fiilî sünnet ise, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Takriri sünnet, Hz ![]() ![]() ![]() Sünnet, Kur'ân'ın mücmelini beyân etmesi, müşkilini açıklaması, mutlakını kayıtlaması ve onda olmayan bazı hükümleri belirtmesi açısından Kur'ân'dan sonra ikinci teşrî' kaynağı olarak yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Şâfii sünneti üç grupta ele alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnetin hadisle aynı manada kullanılabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cumhur ulemâ sika râvinin rivâyet ettiği ahad haberin hüccet olduğunu ve onunla amel etmek gerektiğini söylemiştir ![]() ![]() ![]() Sünnet derken, bunun, fıkıhta hadislerin kısımlara ayrılarak hükümlerin çıkarıldığı bir kaynak olması anlaşılır ![]() ![]() Mütevâtir sünnetler, "Bana yalan yere bir şeyi isnad eden ateşte oturacağı yere hazırlansın'' hadisi gibi, büyük bir cemaatçe işitilen ve her asırda binlerce zevât tarafından rivâyet edilegelen yalan üzerine ittifak mümkün olmayan rivâyetlerdir ![]() ![]() ![]() Meşhur sünnetler, Rasûlullah'tan birkaç zatın rivâyet ettiği, ikinci ve üçüncü hicrî asırlardan beri tevâtüren nakledilen haberlerdir ![]() ![]() ![]() Haber-i ahad, bir zatın diğerinden veya bir cemaatten, bir cemaatin bir râviden rivâyet ettiği sünnettir ![]() ![]() ![]() Mezheplerin sünnet târifinde farklılıklar vardır: Hanefi mezhebi müctehidlerinden es-Serahsı şöyle der: "Bize göre sünnetten murad hukukî açıdan Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cerh ve ta'dil * ilminde bu yüzden fıkıhçılardan ayrı yöntemler meydana gelmiş, hükümlerin fer'î olanlarında bu açığa çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife ile İmam Mâlik, kesin bir delile aykırı olmayan haber-i vâhidi delil olarak kullanırken; Şâfii, sıhhat şartlarını taşıyan haber-i vâhidi kabul eder ![]() ![]() İmam Şâfii, sünnetin ancak sünnetle neshini câiz bulur (er-Risâle, 89) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ ' İcmâ' lügatte, bir işe azmetme ve bir konuda görüş birliği etme gibi anlamlara gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ', İslâm hukukçularının çoğunluğu tarafından belli bir asır ile sınırlı olmayan bir müessese ve Kur'ân ve sünnetten sonra gelen üçüncü bir teşrı kaynağı olarak kabul edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ herhangi bir konuda gerçekleşmişse bu icmâ'ın o konudaki bir delile dayanması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ', sözlü ve sukûtî olmak üzere iki çeşittir ![]() ![]() ![]() Sözlü icmâ', İslâm hukukçularının çoğunluğu tarafından delil olarak kabul edilmekle beraber, sukûtî icmâ'ın delil oluşu ihtilâflıdır (Abdülkadir Şener, Kıyas, İstihsan, Istıslah, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ', naklî ve tabii bir kaynaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İcmâ'ı huccet sayan fukahâ, icmâ'ın kendisi konusunda aynı görüşe sahip değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câferiler de, icmâ'ı ancak toplananlar arasında bir masum İmam bulunmasıyla kabul ederler, diğer icmâ'ları reddederler ![]() Kıyas Kıyas, lügatte birşeyi ölçmek, takdir etmek, karşılaştırmak ve iki şey arasındaki benzerlikleri tesbit etmek anlamlarında kullanılır ![]() ![]() ![]() Şer'î delillerin dördüncüsü sayılan kıyas; kitap, sünnet, ve icmâ' gibi kesin bilgi ifade etmeyip tecviz edici bir mâhiyete sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şafii, kıyas ile ictihadı aynı mânâdâ kullanır (Şâfii, Risâle, s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukuna canlılık kazandıran da bir noktada, sâbit ve değişmez kaynaklardaki hükümlerin yorumlama vasıtalarının çokluğu ve çeşitliliği ve bunun yanında, kamu yararının ve beşeri ilişkilerin düzenlemesinde, genel doğrultudan sapmamak kaydıyla "re'y (bağımsız görüş)e" ile hüküm verebilmesidir ![]() Bu deliller dışında geliştirilen ve daha ziyade beşerî ilişkilere akıcılık ve esneklik kazandırmaya yönelik daha birçok delil vardır ki bunların başında "mesâlih-i mürsele" gelir ![]() Kıyas aklı bir kaynaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıhta ana kural, "nass olan yerde içtihadın olmayacağı"dır ![]() ![]() ![]() ![]() Hicrî üçüncü yüzyılın sonlarında son sahâbî olan Ebû't-Tufeyl Amir b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Etbaut-tâbiîn nesli, ictihad nesli oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ebû Hanife (80-150) birçok ahad haberi reddetmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Mâlik (93-179), Medine halkının ameline mütevâtir hadis derecesinde itibar eder ![]() ![]() ![]() İmam Şâfii (150-204), icmâ'ı Medine ehlinin ameliyle mukayyed saymaz, kıyasla da amel eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Câfer es-Sâdık'a (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah, "Ben en güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurdu (İmam Mâlik, Muvatta, 211) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() mamiyye Kitab, Sünnet, icmâ', akıl kaynaklarıyla fıkhı koydu ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#236 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEF'ÂL-İ MÜKELLEFİN Yükümlülük sahibi olanların yaptıkları işler, fiiller ![]() Ef'âl "fiil", mükellefin de "mükellef" kelimesinin çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() Ef'âl-i mükellefin sekiz tanedir: Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mübah, haram, mekruh ve müfsid ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Farz-ı Ayn: Her yükümlü müslümanın bizzat yerine getirmesi gerekli olan farzlardır ![]() ![]() ![]() b) Farz-ı Kifâye: Yükümlü müslümanlara ayrı ayrı değil, topluca emredilen şeylerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Namaz kıl, kurban kes" (el-Kevser, 108/2) buyurulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Müekked Sünnet: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Gayr-i Müekked Sünnet: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Usûl bilginleri sünneti ikiye ayırmışlardır ![]() a) Sünnet-i Hudâ: Bunlar ibâdetlerle ilgili dinin tamamlayıcı olan sünnetleridir ![]() ![]() ![]() b) Sünnet-i Zevâid: İbâdetlerle ilgili olmayan Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet mutlak olarak kullanıldığında Hulefâ-i Râşidîn'in sünnetini de kapsar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet hükmü, farz ve vâcibden az sevap kazandırır ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() Haramın hükmü; terkine sevap, islenmesine ceza gerekmesi ve helâl ve mübah sayanın dinden çıkmasıdır ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekruhun harama yakın olanına "tahrimen mekruh"; helâle yakın olanına ise "tenzîhen mekruh" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tahrîmen mekruh ifadesi de tenzihen mekruh ifadesi yerine kullanılır ![]() ![]() ![]() 8: Müfsîd: Başlanan bir ameli bozan ve ibtal eden kimsedir ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olan her mü'minin günlük hayatta yapmış olduğu fiiller yukarda açıkladığımız sekiz maddeden birisine girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Teklif-i mâ lâ yutak" yani yapılması mümkün olmayan zor işlerden sorumlu tutmak ![]() ![]() İnsana görev teklif edilebilmesi için, sorumluluğu yüklenmeye ehliyetli olması lâzımdır ![]() ![]() Ehliyet, "vücûb ehliyeti" ve "edâ ehliyeti" olmak üzere iki kısımdır: a) Vücûb Ehliyeti: Mükellefin, insanın kendi lehine ve aleyhine âit meşrû hakların gerekliliğine salâhiyet sahibi bulunması (vâris olma hakkını lüzûmuna salâhiyetli bulunması gibi) ![]() b) Edâ Ehliyeti: İnsanın kendisinden şer'ân mûteber olacak şekilde fiillerin meydana gelmesine salâhiyet sahibi olması ![]() ![]() Allah ve Rasûlünün müslüman fertleri sorumlu tuttuğu fiiller önem sırasına göre itikat, ibâdât, muâmelât ve ukûbat'tır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#237 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEFDAL En faziletli, daha faziletli ![]() Efdal, f-d-l- kökünden gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Efdal tâbiri, fıkıh kitaplarında sık sık kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm askeri için kışla yapmak, nâfile hacdan efdaldir (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr, I, 186) ![]() Havuzdan abdest almak, nehirden almaya nazaran efdaldir ![]() Farz, nâfileden efdaldir ![]() 1- Namaz vakti girmeden önce abdest almak mendub, vakit girdikten sonra ise farzdır (namaz için) ![]() ![]() 2- Bir alacaklının darda olan borçlusundaki alacağından vazgeçmesi mendub; onu müsâit bir zamana kadar tehir etmesi ise vâcibdir ![]() ![]() 3- Karşıdakine önce selâm vermek sünnet; verilen selâmı almak farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenaze namazında safların en faziletlisi son saftır ![]() Sadaka verirken en faziletlisi, sadakanın sevabını bütün müslümanlara bağışlamaya niyet etmektir (İbn Âbidin, a ![]() ![]() ![]() Bu tâbir hadis-i şeriflerde de çok kullanılmıştır: "Veren el alan elden efdaldir" (Ahmed b ![]() "Allah yolunda bir saat nöbet beklemek, kişinin oruç ve gece namazından efdaldir" (İbn Mâce, Cihâd, 8); "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmektir" (Ebû Dâvûd, Sünnet, II); "En faziletli cihad, (zâlim) yöneticinin yanında hak (doğru) sözü söylemektir" (Ebû-Dâvûd, Melâhim, 17); "İnsanların en fazîletlisi, Allah yolunda malıyla, nefsiyle cihad edendir" (Buhâri, Cihâd, 2); "Namazdan sonra en faziletli amel cihaddır" (Ahmed b ![]() "En faziletli sadaka müslüman kişinin bir ilim öğrenmesidir" (İbn Mâce, Mukaddime, 20); "En faziletli dinar (para), kişinin çoluk çocuğuna harcadığı dinardır" (İbn Mâce, Cihâd, IV) ![]() Bir adam, "Ya Rasûlullah, en faziletli müslümanlık hangisidir" diye sordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#238 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ BEYT Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt terimi Kur'ân-ı Kerîm'de Ahzâb sûresindeki şu âyette açıklanmıştır: "Ey Peygamber hanımları, evlerinizde oturun; eski câhiliyedeki gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın, zekâtı verin;Allah'a ve Peygamber'e itâat edin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() '' ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt, kavram olarak ortaya çıkışından beri birtakım ihtilâflı konulara yol açmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadîsin Müslim'deki Zeyd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehidlerin Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gâdir hadîsinin Şiî kaynaklardaki anlatımında Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiâ tefsirinde, sözkonusu âyette Rasûlullah'ın tebliğ etmesi istenen şey Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i beyt'in Kerbelâ* katliamından sonra siyasetle ilgisini kesip kendisini tamamen ilme vermesine rağmen Emevi ve Abbâsilerin onlar üzerindeki baskısı her zaman varolmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm tarihinde ehl-i beyt'in Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiâ'ya göre mâsum olan ve ehl-i beyt'den gelen on iki İmam şunlardır: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#239 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ BİD'AT Bid'at ehli, hevâ ehli, dalâlet ehli, şüpheler (şubûhât) ehli, tefrika ehli ![]() ![]() ![]() İslâm dininde bid'at, Allah'ın ve Rasûlünün teşri' buyurmadığı, farz veya müstehap türünden olmayan, bunlarla ilgili olarak hiçbir şekilde emretmediği şeylerdir ![]() ![]() ![]() Bid'at ehline "hevâ ehli" adı verilmesinin izahı ile ilgili olarak İmam Ebu İshak İbrahim b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hevâ ise insanın sevmek veya nefret etmekten kaynaklanan eğilimleridir ![]() "Sünnet ve hadis ehli dışında bütün fırkalar hadis imamlarından sahih olan bir görüş ile ayrılmış değillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinde tefrikaya düşmek "bir tek fırkayı" fırkalara dönüştürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kişiyi hevâ ehli arasına sokan bid'at ise sünneti bilen ilim adamlarınca meşhur olan görüşe göre Haricilerin, Rafızilerin, Kaderiyenin ve Mürcie'nin bidatleri gibi, kitap ve sünnete aykırı düşen bid'attir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kişi, bid'at sahibi olan bir kimsenin bid'atini bizzat görür veya işitirse yahut da o kişinin bu bid'ate sahip olduğu yaygınlık kazanacak olursa bid'at ehlinden olmakla nitelendirilir ve cerh edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bir seferinde Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun şahitliğinin veya velâyetinin reddedilmesi için fâsık olduğunu ortaya koymak böyledir ![]() ![]() Bid'atin mahzurlarına ve hoşa gitmeyen yanlarına dair söylenmiş sözlerin bir kısmını İmam Şâtibî şöylece dile getirmektedir: "Bid'at ile birlikte namaz, oruç, sadaka vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at sahibi kimselere uygulanacak ceza herhangi bir şekilde artırılması veya eksiltilmesi sözkonusu olmayacak şekilde tesbit edilmiş değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at sahibi irşâd edilir, öğretilir ve görüşlerine karşı deliller ortaya konulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Delil ile kâfir oldukları ortada olanların tekfir edilmesi ![]() ![]() ![]() Buna göre bizzat bid'atin durumunun farklılığınâ göre verilecek cezalar dâ farklılık arzeder ![]() ![]() ![]() Bid'at ehlinin kullandıkları deliller ile bid'atlerin ortaya çıkış şekillerini şöyle özetlemek mümkündür: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 10 ![]() ![]() ![]() I I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 12 ![]() ![]() ![]() ![]() 13 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu söyleyebiliriz: İlim ehlinin doğru kabul edilen görüşlerine göre bid'at ehli gruplarını sayı olarak tam olarak tesbit etmek imkânsızdır ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman olan her kişinin görevi, Kur'ân ve sahîh Nebevî sünnete tâbi olmak, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#240 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEHL-İ DALÂLET Doğru yoldan, sırat-ı müstakîmden, Hz ![]() ![]() Doğru yoldan çıkıp kaybolmak anlamıyla kullanılan dâlle (yalın hali dalâle, dalâl), Kur'ân'da çeşitli kullanımlarla geçmektedir ![]() Dalâlet veya dalâl; doğru yoldan sapma, sapıklık, sapkınlık demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da ehl-i dalâlet'in öncüleri; İslam şeriatının ahkâm ve akîdesini zedeleyen sapık yollar ve bid'atlere dalan Cehmiye, Mu'tezile ve filozoflardır ![]() ![]() İman; doğru yola girmek,İslâm'a teslim olmak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dalâl'ın dinî kullanım alanı ise Kur'an'ın bütün âyetlerinde sık sık vurgulanmaktadır: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâfirler de mü'minleri dalâlde olmakla suçlarlar!: "Ne zaman kendilerine bir uyarıcı gelse, kâfirler ona yalancı demekte ve şunu söylemektedirler: Allah birşeyi indirmemiştir, siz büyük dalâl içindesiniz" (el-Mülk, 67/9) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da küfrün en karakteristik görünümlerinden biri olarak şirkin, putperestliğin bir dalâl hali olarak zikredildiğini görürüz: "Müşrik, Allah'tan başka kendisine ne zarar verebilecek ne de faydası dokunabilecek olanı anar ![]() ![]() Küfür, her türlü şekliyle gerçekten dalâldir ![]() ![]() Ve onların sonları, acıklı âkıbetleri için şöyle buyurulur: "Her kavimden elçiler yolladık; Allah'a kulluk edin, putlardan uzak durun diye ![]() ![]() ![]() Kalpleri katılaşanlar hakkında: "Yazıklar olsun kalbi Allah'ın zikredilişine karşı katı olanlara ![]() ![]() Kötülük haksızlık yapanlar ile zâlimler de dalâlet ehlidir: "Vay haline o masum gündeki toplantıda iman etmeyenlere; kötü işleri isleyenler, bu gün apaçık dalâl içerisindedirler" (Meryem, 19/37-39; Ayr ![]() ![]() ![]() Şüpheciler, Allah'tan ümit kesenler de aynı yoldadır: "İman edenler son vakitten yana korku içerisinde, onun hakikat olduğunun iyice farkındadırlar ![]() ![]() Dâlla kelimesinin eşanlamlı kullanışları da aynı maksatla doğru yoldan sapanlar için zikredilmektedir: Gâviye, gevâ, gâvi gibi ![]() ![]() ![]() ![]() İrşâd olunmak anlamındaki ihtidânın aksi itâatsizlik için: "Adam, ebediyet ağacının meyvesinden yiyerek Rabbine itâatsizlik etti ve yoldan uzaklaştı ![]() ![]() Zâğâ fiili de yan dönmek, doğru yoldan sapmak anlamındadır: "Sana bazı âyetleri tek anlamlı, bazı âyetleri ise çok anlama gelebilecek o kitabı indirmiş olan O 'dur ![]() ![]() ![]() ![]() Emihe yahut Emehe fiili, gözleri kapalı ve kafası hangi yola gireceği konusunda tamamıyle karışmış olarak sonu belirsiz yollara düşme diye anlamlandırabileceğimiz, bu dünyada bir o yana bir bu yana giden, doğru istikamete de asla ulaşamayan kâfirlerin halini ifade için kullanılmıştır: "Doğrusu âhirete iman etmeyenlere gelince; biz onlara yaptıkları işleri güzel göstermekteyiz ki, yolların karıştırsınlar" (en-Neml, 27/4) ![]() Kayıtsızlık, dikkatsizlik anlamındaki gaflet de dalâle yakındır: Dalâl'ın dini kullanımdaki anlamının irşâd çizgisinden kopmak olmasına karşılık gafletin manası ona karşı tamamıyle kayıtsız kalmaktır: "Onlar sığır sürüsü gibidirler ![]() ![]() ![]() ![]() Şu âyette de aldırmazlık, küfr zulüm ve şirk ile yakın alakalıdır: "Hak olan vaad (cehennem azâbı) yaklaştığı zaman, gör kâfîrlerin gözleri nasıl yuvalarından fırlayacak gibi bakar ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah, kâfirlere rehberlik etmez ![]() ![]() ![]() ![]() Hevâ ehli olarak dalâlet: "Ben sizin ahvânıza uyacak değilim ![]() ![]() İnançsızlara ehl-i ehvâ denilmiştir ![]() ![]() Bütün bu misâllerden ve Kur'an'daki genel anlatım düzeninden dalâlet ehlinin: Küfür hevâ, isyan, nankörlük, iftirâ, yalancılık, büyüklenmek, inançsızlık, Allah'ın elçisine tâbi olmamak, Kur'an'a inanmamak, sünneti terketmek, kalplerini katılaştırmak, şirk koşmak, âhirete inanmamak, hakka karşı aldırışsızlık, müteşâbihlere uymak, inançta şüpheli davranmak, bilgisizce âyetler hakkında tartışmak, haklara tecâvüz etmek, vahiyle alay etmek, haddi asmak, fâsıklık, fâcirlik, zâlimlik, müsriflik, Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek gibi özellikleri olduğu anlaşılmaktadır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|