![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#196 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükGADR, GADDARLIK Vefasızlık, ihanet, verilen sözü yerine getirmemek, ahdi bozmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da ahde vefa emredilirken, ihanet ve vefasızlığın da yasaklandığı kesin emirlerle bildirilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Gadr, yapılan anlaşmayı bozmak manasında hadislerde de kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Söz konusu gadr veya gaddarlık Türkçe'de Arapça'daki manalarından daha değişik manalarda kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#197 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükEl-GAFFÂR Çok örten ve perdeleyen manasına gelen Allah'ın (c ![]() ![]() ![]() ![]() Günâhları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günâhlarını pek çok bağışlayan Yüce Allah ![]() "Hiç şüphe yoktur ki ben; tövbe ve iman edenleri, iyi amel işleyenleri, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayacağım" (Tâhâ, 20/82) ![]() Bu ayetteki Gaffâr kelimesinin meâli "çok yarlığayıcıyım' dır ![]() ![]() Cenâb-ı Hak; Gafûr-Gaffâr ve Rahîm olduğunu birçok ayet ve hadislerde haber vermektedir ![]() "Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki; hakikaten ben, çok yarlığayıcr, kemâliyle esirgeyiciyim" (el-Hicr, 15/49) ![]() "De ki: Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşanlar, Allah'rn rahmetinden ümidinizi kesmeyin ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() "Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz günah işlemezseniz ![]() ![]() ![]() Meşhur bir hadîs-i kutsîde şöyle buurulmaktadır: "Ey kullarım, hiç şüphesiz ki siz, gece-gündüz hata işliyorsunuz ![]() ![]() ![]() Maddî kir ve pisliklerden temizlemek için su ve sabunu vasıta kılan Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahlara mağfiret edeceğini bildirmektedir: "Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulan günahı bağışlamaz ![]() ![]() ![]() Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu korku; Allah'ın sevgisinden, O'nun mağfiretinden ve rahmetinden mahrum olma korkusu ve endişesidir ![]() ![]() ![]() GAFÛR Örten, perdeleyen, gizleyen; eşyayı kabın içine yerleştiren ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, iyiyi-güzeli açığa çıkaran, kötüyü-çirkini örtendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Tövbe eden, iman ederek iyi işler yapan, sonra da doğru yoldan ayrılmayanları bağışlarım (Gaffâr)" (Tâhâ, 20/82) ![]() ![]() ![]() Günahların açıkça işlenmesi, teşhir edilmesi toplumun diğer fertlerine kötü örnek olacağı gibi, insan şahsiyetini de zedeler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, Gafûr sıfatını insanlara hatırlatarak, günahların örtülmesi ve gizlenmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir ![]() Kişinin günahını gizlemesi bir nevi pişmanlık olduğundan, tövbenin kabulü için ilk adım sayılmış ve Allah, günahını gizleyen insanları affedeceğini bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah insanı üç çeşit örtü ile örtmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() "Bana namazlarımda edebileceği bir dua öğret" dedi ![]() ![]() ![]() GADÎRU HUM Mekke ile Medine arasında Cuhfe yakınlarında bir yerin adı (Mu'cemü'l-Buldân, VI, 268) ![]() ![]() ![]() Şiî kaynaklara göre, Hz ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() "Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) O, müslümanlara iki ağırlık (sekaleyn) bıraktığını bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Hz ![]() ![]() 3) Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Yine şöyle buyurmuştur: "Allah'ım, hakkı döndüğü yerden Ali tarafına döndür ![]() Yukarıda Şiî alimlerin öne sürdüğü ve Gadîru Hum meselesi içinde yer verdiği bu rivâyetleri ehl-i sünnet şu şekilde değerlendirmektedir ![]() Şiîlerin iddiâsına göre, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer yandan Gadîru Hum hutbesi, hicretin onuncu yılında Zilhiccenin onsekizinci günü Veda Haccı'ndan dönerken okunan bir hutbedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gadîru Hum olayını bütünüyle reddeden müelliflere karşılık, onu inkâr etmeyen, fakat olayı açık olarak ortaya koymayan Sünnî bilginler de vardır ![]() Nesaî bu olaya Alî b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zeyd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıdaki hadîsi naklettikten sonra, Zeyd b ![]() ![]() ![]() ![]() İbn Teymiye Gadîru Hum rivayetleriyle ilgili olarak şunları söyler: "Bu uydurmanın mütevâtir olması bir yana sahih bir isnadı bile yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müsteşrik Goldziher konuyla ilgili olarak şunları yazar: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiîlerin iddia ettiği gibi Gadîru Hum'da, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() GALLE Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler ![]() ![]() ![]() Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir ![]() Vakıf gallesinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk ![]() ![]() el-GANÎ Zengin olmak, başkasına ihtiyacı olmamak anlamına gelen "Gınâ" mastarından sıfat olan Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Allah'ın ganî olması, zat ve sıfatları itibariyle başkasından müstağnî olması anlamındadır ![]() "Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız; Allah ise, işte zengin ve hamde lâyık olan O'dur" (el-Fâtır, 35/15) ![]() ![]() Allah'ın, başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı yoktur ![]() ![]() "Ve Musa dedi ki: "Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi bilin ki Allah zengindir, (sizin Şükrünüze muhtaç değildir, zatında) övülmüştür" (İbrahim, 14/8): "Kim şükrederse kendisi için şükreder ![]() ![]() Allah'ın bu ismi Kur'an'da, diğer isimlerinden Halîm, Hamîd, Kerîm gibi isimlerle zikredilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'ın ibadetlerimize bir ihtiyacı yoktur ![]() ![]() ![]() Kula yaraşan, Rabbini bu şekilde tanıması; O'na muhtaç olduğunu hatırından çıkarmaması, bütün ihtiyaçlarında O'na yönelmesidir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#198 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFIRKA-I NACİYE İslâmî akideyi en net ve sağlam şekliyle kabul eden topluluk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu halde, Fırka-ı Naciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü azabtan beraet ederek, necatını, kurtuluşunu eline alan topluluk, zümre demektir ki, bunun bir adı da Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaattir ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Yüce Allah'ın Resulü Sevgili Peygamberimizin ashabının yoluna uyanlara "Sünnet ve topluluk mensubları" anlamında Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat" denilmiştir ![]() ![]() Gazalı, Fırka-ı Naciye'nin bu doğru yolunun, kurtuluşa götüren yolunun esaslarını itikadı noktadan toplu bir şekilde şu üç hükümde toplamaktadır: 1) Allah'a İman, 2) Nübüvvete İman -ki meleklere ve kitaplara imanı da içine alır- 3) Ahirete İman (İmam-ı Gazâlî, Faysalu't-Tefrika, Mısır 1325, s ![]() ![]() Zira Peygamberimiz bu esaslara inanan kimsenin müslüman olarak, bu dinin nimetlerinden faydalanacağını ve mümin olacağını, birini veya tamamını-yalanlayıp inkâr edenin de ne mümin ne de müslim sayılacağına, onun kâfir olduğunu bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey Muhammed! Eğer sana cevab veremezlerse, onların sadece heveslerine uyduklarını bil ![]() ![]() "Ey Muhammed! de ki, Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın ![]() ![]() İslâm Tarihi boyunca olduğu gibi, bu gün de akaid sahasında en isabetli yolu takip ettiği kabul edilen ve müslümanların büyük çoğunluğunu sinesinde toplayan Fırka-ı Naciye veya Ehl-i Sünnet, mezhebler Tarihi âlimlerinin büyüklerinden olan Abdülkâhir el-Bağdadî'ye (ö: 429/1037) göre şu sekiz sınıf, topluluktan meydana gelmiştir: 1- Ehl-i Bid'atın hatalarına düşmeyen, Râfızîler, Hâricîler, Cehmiyye, Neccâriyye ve diğer sapık fırkalar gibi düşünmeyen Sıfatiyyenin yolunu takip eden Kelâm âlimleri, 2- Hem re'y, hem de hadis grubuna mensup fıkıh imamlarından ve usulu'd-Dıne, Sıfatıyyenin Allah'a ve O'nun ezel; sıfatlarına inanışı gibi inananlardan meydana gelen Fıkıh âlimleri, 3- Hz ![]() 4- Edebiyat, dilbilgisi ve söz dizimi ile ilgili pek çok şeyin bilgisine sahip olan âlimler, 5- Kur'an okuma şekilleri ve Kur'an ayetlerini açıklama yolları ve bunların sapık fırka mensublarının tevilleri dışında Ehl-i sünnet mezhebine uygun tevilleri hakkında geniş bilgiye sahib müfessirler ve Kıraat İmamları, 6- Sûfi zâhidler 7- Müslümanların sınırlarında kâfirlere karşı nöbet tutan, müslümanların düşmanlarıyla savaşan müslüman, kahraman mücâhidler, 8- Ehl-i Sünnet akıdesinin yayıldığı, onların davranışlarının hâkim durumda bulunduğu beldelerin ve memleketlerin ahalisinden, halk kitlelerinden müteşekkil topluluklar (AbdulKâhir Bağdâdî, El-Fark Beyn'il-Fırak, s ![]() ![]() Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin üzerinde Birleştiği Esaslar: Sünnet ve Cemaat Ehli'nin büyük çoğunluğu dinin rükünlerinden belli esaslarda ittifak etmişlerdir ![]() ![]() 1- Kâinat vehim ve hayalden ibaret olmayıp onun bir öz varlığı ve hakikatı mevcuttur ![]() ![]() 2- Kâinat bütün ayrıntılarıyla yaratılmış bir şeydir ![]() ![]() 3- Allahu Teâlâ'nın zatından ayrılmayan ezelî sıfatları vardır ![]() 4- O'nun isimleri, vasıfları, adaleti ve hikmeti zatının gereğidir, bunları da bilmek gereklidir ![]() 5- Yüce Allah'ın Resuleri ve Nebîleri vardır, onların mucizelerini bilmek de zorunludur ![]() 6- Yüce Allah'ın emir ve yasaklara dair hükümleri ile teklifin (mükellef olmanın) bilgisini elde etmektir ![]() ![]() 7- İnsanların fani olduğuna, öldükten sonra dirilecekleri Ahiret âleminin varlığına ve bu âlemin müştemilatı denilen, haşr, sual, hesab, mizân, Cennet, Cehennem gibi hususlara inanmak, 8- Ahirette Allah'ın müminler tarafından görüleceğini bilmek, 9- Kaderin hak olduğunu, fakat kulların işlerinde mecbur olmadıklarını bilmek, 10- Kelâmullahın kadım olduğunu, fakat ses ve harflerden meydana gelmediğini bilmek ![]() Görüldüğü gibi bütün bu ve benzeri olan itikâdı esaslar Fırka-ı Nâciye'nin, yani Ehl-i sünnetin büyük çoğunluğunun üzerinde ittifak edip birleştikleri noktalardır ![]() ![]() ![]() Bu itibarla Fırka-Naciye Allah'ın emirlerini bilip onları yerine getirdiği, yasaklarını anlayıp onlardan uzak durduğu ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FISK, FÂSIK İsyan, Allah'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır ![]() ![]() ![]() Fıskın sahibine Fâsık denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fısk ve fâsık terimleri ile çoğulları Kur'an da elli kadar ayette, kullanılmıştır ![]() Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ''Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular ![]() ![]() Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En'âm, 6/49) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Kur'an'da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fâsık denilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre fâsık tabiri kâfir ve münâfığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet âlimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayet ve hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdîd unsuru bulunan fiiller ile, nass'larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihâd alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram'da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizî, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebû Davûd, Vesaya, I0; Nesâî, Tahrım, 3; Ahmed b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, hadislerde örnek kabilinden ve hadisin vârid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre büyük günah işleyen fâsık, hâkimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsık kendisi ve çocukları üzerinde velâyet hakkına sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmî yahut harbî olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıskın zıddı adl; fâsık'ın zıddı adil'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ve Mâlikilere göre velâyetin sabit olması için adâlet şart değildir ![]() ![]() ![]() Velâyet hakkı geneldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre fâsık, velâyete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİTEN Azgınlık; sapıklık; azap; fikir karışıklığı, ayrılığı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Değişik anlamlar için şu ayetleri örnek verebiliriz: "Fitneden sakının ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Yeryüzün de hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın ![]() ![]() "Onları bulduğunuz yerde öldürün ![]() ![]() ![]() "Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın" (el-Mâide, 5/49) ![]() "Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar" (el-Bakara, 2/7) ![]() "Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır" (el-Enfâl, 8/28) ![]() Hz ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadisteki, kendilerine karşı Allah'tan korunma isteğinde bulunulan altı fitne; kabir azabı, mesih-deccâl, hayat, ölüm fitneleri ile günâh ve borçtur ![]() Kabir azabından sözedilmesi onun varlığına delildir (bkz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayatın fitnesi" dünyaya aldanmak, şehevi arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve en kötüsü ölüm sırasında imtihana tabi tutulmaktır ![]() ![]() Huzeyfe b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak İslâm'da kişinin fitne ve fesattan uzak, temiz bir hayat sürmesi, mânevî olgunluğa ulaştıracak amellere sarılması amaçlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() FITRAT Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullah ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fa-ta-ra fiil kökünden türeyen fatr: yarmak, ayırmak; iftar: orucu açmak; infitâr: yarılmak, açılmak; futûr: yarıklar, çatlaklar anlamındadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıtratın geniş anlamları Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde açıklanmaktadır: "Sen Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta (Fıtratallah) verdiği dine ver ![]() ![]() ![]() "Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır ![]() ![]() "Allah'ın kanununda bir değişme bulamazsın " (el-Fâtır, 35/43; Ayrıca bk ![]() ![]() "Nefse ve onu şekillendirene ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik" (el-Beled, 90/10) ![]() "Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici veya nankör olur" (el-İnsân, 76/3) ![]() "Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir" (Tâhâ, 20/50) ![]() "Kendini tezkiye eden mutluluğa ermiştir'' (el-A'lâ, 87/14) ![]() "O (adamın) tezkiye olmamasından sana ne?" (Abese, 80/7) ![]() "De ki: Herkes yaratılışına göre davranır ![]() ![]() "Nefislerinizde olanı gözlemiyor musunuz?" (ez-Zariyât, 51/21) ![]() "Öncekilere uygulanan yasayı görmezler mi? Sen, Allah'ın kanununda bir değişiklik bulamazsın" (el-Fâtır, 35/43) "Dilediğini yaratır ve onlar için hayırlı olanı seçer" (el-Kasâs, 28/68) ![]() "De ki: Yeryüzünde gezin ve bakın, yaratılış nasıl başlamış?" (el-Ankebût, 29/20) ![]() "Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" (el-Mü'minûn, 23/14) ![]() "Onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah bir toplumun durumunu değiştirmez" (er-Ra'd, 13/11) ![]() Kur'an-ı Kerîm'deki bu ayetler birbirini tefsir ederek fıtratın anlamını açıklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen müminsin" (Ahmed b ![]() ![]() ![]() "Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir ![]() ![]() ![]() ![]() "Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak" (Buhâri, Libas, 51, 63, 64; Müslim, Tahara, 49; Ebû Dâvûd, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14) ![]() ''Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lailaheillallah olsun " (Abdurrezzak Sanânı, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334) "İçini tırmalayan, kalbinde çarpıntılar oluşturan, gönlünü bulandıran şeyi terket" (İbn Hibban ![]() ![]() "Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() "Müftiler sana fetva verseler de bir kere kalbine danış" (Dârimî, Buyû, 2) ![]() ![]() ![]() "Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç" (Hanbel, Nesâî, Taberânî), "Kötülük, insanın içine sıkıntı verir" (Müslim, Birr, 14) ![]() "Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanif (salim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu açıklamalar fıtratın anlamını belirlemektedir: Her doğan Allah'ın en güzel yaratması ile doğar ![]() Eğitim ve çevre faktörü, fıtratı ya İslâm üzere devam ettirir, yahut fıtratı bozarak yaratılış amacından saptırır ![]() Bütün insanlar Hanif üzere yaratılmakta, sonra şeytan ve nefis onları bozmaktadır ![]() Allah insanın nefsini takva ve fücurla yoğurarak yaratmış, şeytanın hilelerine karşı yine de kullarını kurtarmak için peygamberler aracılığıyla onları fıtrat dini hakkında bilgilendirmiştir ![]() Allah'ın yaratılış kanunu kevnî ve şer'î şekillerde değişmeyen bir yasadır ![]() İnsanı yaratan Allah onda iyilik ve kötülüklerle dolu dünya hayatında iyilikten yana tercih yapabilecek bir kabiliyet (vicdan) vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ümmeti insanları yaratılışlarındaki hayra eğilimli taraflarını ortaya çıkarmak ve onları en yüksek ahlâka ulaştırmakla yükümlüdür ![]() ![]() -İnsanlar fert olarak nefislerinde olanı gözlerlerse veya kainattaki her çeşit, sayısız nimetleri aklederlerse veya geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden ibret alabilirse hakikati idrak edebilirler ![]() Her insan, nefsine ve topluma karşı yaptıklarında bir kötülük oluştuğunun farkındaysa vicdan azabı duyabiliyorsa onda bozulmamış bir ahlâkı yapı vardır ![]() ![]() Bütün yaratılmış varlıklar bu kâinatta Allah'ın değişmeyen yasası (âdetullah)na göre yasamaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Kur'an-ı Kerîm'deki kutsal bilgilendirme yolu, insanı âfâk ve enfüsteki ayetleri düşünmeye, akletmeye çağırdığı gibi, insanın en çok acz içindeyken, meselâ denizde bir gemide yol alırken aniden gelen bir fırtınada deniz orasında acz içinde kalınca, bütün yalanlama, fitne ve fücûru, ortak koştuklarını unutan insan, hemen Allah'a dua etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyadaki her yeni doğan çocuk, tertemiz, sâf, her şeyi alma kabiliyeti ile donatılmış yapısını konuşma çağına kadar sürdürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre bütün insanlar Allah'a inanmak ve ona kulluk etmekle fıtratta sebat etmelidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'a göre hayatın anlamı ancak fıtrata uygun yaşamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FUCÛR Azmak, günaha dalmak, doğru yoldan ayrılmak, yemin ve sözünde yalancı çıkmak ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de, bu kelime benzer kalıplarıyla yedi yerde geçmekte, fakat "fücûr" kalıbı halinde sadece bir yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayette "fücûr" kelimesi "takvâ" kelimesinin zıddı olarak ifade edilmekte ve "takvâ", "iyilik kabiliyeti" olarak, "fücûr" ise, "kötülük kabiliyeti" olarak ele alınmaktadır ![]() ![]() Bilindiği üzere "takvâ", insanın Allah'tan hakkıyla korkup, O'na hakkıyla inanıp, bağlanmak, nefsini O'nun himayesi altında tutup kötülüklerden koruma anlamlarını taşımaktadır ki, buna bağlı olarak "fücûr" da, Allah'ı hakkıyla tanımamak, O'ndan hakkıyla korkmamak, tam anlamıyla bağlanmamak ve dolayısıyla O'nun himayesi ve tasarrufunun dışında günah işleyerek, kötülük içinde bulunmak anlamlarına gelmektedir ![]() Yine aynı ayette "fücûr" kelimesi, "takva" kelimesinden önce zikredilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() fücûr, her ne kadar Allah'ın emir ve yasaklarını çiğnemek durumlarını ihtivâ etmiş olsa da, bu durumlarda eğer kesin bir inkar görülmüyorsa, fücûru küfürle aynı sayamayız ![]() ![]() ![]() FUKAHAY-I SEB'A Medine'de aynı asırda yaşayan tabiîlerden yedi fakih ![]() Emevilerin iktidarda bulunduğu yıllarda bazı sahâbe çocukları ve tabiînden kimselerin bu iktidar ve yönetime karşı gelip toplumda çeşitli karışıklıkların çıkması yüzünden bir kısım sahâbîler, tabiîler hükümet merkezinden uzak şehirlere çekilip İslâmi ilimlerle uğraşmışlardı ![]() Onların ilmî çalışmaları ve çevrelerinde toplanan öğrencilerinin gayretleri daha sonra tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerin teşekkül ve tedvinini doğurmuştur ![]() Tabiatiyle birbirinden uzak ve değişik toplumsal şartlara sahip olan bu şehirlerdeki bilginler arasında görüş farkları gittikçe belirgin hâle geliyor ve her şehirde kendisine göre bir fıkıh ekolü doğmaya başlıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Hicaz ekolünü Fukahây-ı Seb'a denilen yedi fakih temsil etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Fukahay-ı Seb'a'ya bu ismin verilmesinin sebebi, sahâbeden sonra fetva işinin bunlara kalması, ilim ve fetvanın daha çok bunlardan etrafa yayılması ve bununla şöhret bulmaları içindir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yedi Fakih şunlardır: 1- Saîd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emevi yöneticilerinden Abdülmelik b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Ebû Bekr b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Kasım b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Urve b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Süleyman b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6- Hârice b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7- Ubeydullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FURKÂN Hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıran ![]() Furkân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Furkân, Kur'an-ı Kerîm'de değişik anlamlarda kullanılmıştır: 1- Zafer anlamında: "Hani Musa 'ya doğru yola gelirsiniz diye, o kitabı (Tevrât'ı) ve Furkân'ı (zaferi) vermiştik" (el-Bakara, 2/53) ![]() 2- Dinde insanı sapıklıktan ve şüphelerden çıkarma anlamında: "(O Kur'an ki) insanlara tam hidayettir, doğru yolu ve hak ile bâtılı ayırdeden (dalâletten kurtaran) hükümlerin nice açık delilleridir'' (el-Bakara, 2/185) ![]() 3- Kur'an ile eş anlamda: "Furkân'ı, âlemlerin (ilâhi azap ile) korkutucusu olsun diye, kuluna (Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessir Zemahşeri el-Bakara suresinin 53 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zamahşen de el-Bakârâ, suresinin 185 ![]() ![]() Bazı bilginlere göre furkân masdardır ![]() ![]() Veya Kur'an, bölüm bölüm, parça parça indirildiği için Furkân olarak adlandırılmıştır (Zemahşerî, a ![]() ![]() ![]() 4- ''Bundan evvel Tevrat ve İncil'i de indirmişti (ki onlar) insanlar için birer hidayet idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- "Ey İman edenler; eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek olanı verir" (el-Enfâl, 8/29) ayet-i kerimesinde gecen furkân zafer manasında olabileceği gibi, beyân ve zuhûr manasına da gelebilir: "Allah size furkân verir" Yani sizi üne kavuşturur; sesiniz her taraftan duyulur; eserleriniz yeryüzüne yayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid Şerif Cürcânî, Furkân'ı şöyle tarif eder: "Furkân, hâk ile bâtılı birbirinden ayırdeden tafsîli ilimdir" (Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta'rifât, s ![]() FURKÂN SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in yirmibeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, Mekke kâfirlerinin Kur'an, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, bütünü itibariyle Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Konuyu ele alış tarzı bakımından sureyi dört ana bölümde incelemek mümkündür: I ![]() ![]() "Alemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, evlat edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan ve herşeyi yaratıp ona bir nizam veren, mahlukâtın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir" (1, 2) ![]() Sonra müşriklerin tek Allah'a inanmayı reddedip O'nunla beraber başka tanrılar edindikleri, bu tanrıların kendileri yaratılmış olduğu halde onlara tapınmaları eleştiriliyor: "O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda veremeyen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler" (3) ![]() Bunun ardından, onların Peygamber'in getirdiği gerçekleri yalanladıklarını ve bu gerçeklerin geçmişlerin masallarından ibaret bulunduğu, hatta bunları bir başkasının Peygamber'e yazdırdığını söylediklerini belirtiyor: "İnkâr edenler, Bu olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır ![]() ![]() ![]() İnkârcıların, Peygamber'in diğer insanlar gibi bir beşer olmasını, yemek yiyip çarşılarda dolaşmasını yadırgadıklarını belirtiyor; gerçekten bir peygamberse ona bir meleğin inmesi gerektiğinden söz ettiklerini naklediyor; bu aşırılıklarını yüzsüzlüğe çevirerek Hz ![]() "Ve dediler ki; "Bu ne biçim peygamberdir? Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! O'na, kendisiyle birlikte uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil miydi? Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi?O zâlimler "Siz olsa olsa büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız' dediler" (7, 8) ![]() Cenâb-ı Allah, bunu açıklamakla, inkârcıların, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ondan sonra da sapıklıklarından ve kıyâmeti yalanlamalarından söz ederek, kendilerine hazırladığı cehennem azabını beyân ediyor ![]() "Üstelik saati (kıyâmeti) de yalan saydılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müminlerin cennetteki durumundan söz ettikten sonra, konunun derinliklerine dalarak inkârcıların mahşer günündeki hallerini gözler önüne seriyor ![]() ![]() I ![]() "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezinirlerdi ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece Kur'ân'a karşı gelenlerin düşeceği hâli açıklayarak Peygamber'ine teselli vermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() "Onlara; "Rahmân'a secdeye varın" denildiği zaman; "Rahmân da nedir, emrettiğine mi secdeye varacağız?' derler, ve bu onların nefretini arttırır" IV ![]() ![]() ![]() Surenin son ayeti, Allah'ı tanıyan ve emirlerine gönülden bağlanan kullar olmayacak olsa, inkârcılardan müteşekkil yol sapmalarının Allah katında hiçbir değerlerinin olmayacağını bildiren ifadelerle son buluyor FÜRÛ' Dallar, kısımlar, ikinci derecede önemli şeyler, ayrıntılar, teferruatlar ![]() ![]() ![]() Bu kelime çeşitli ilimlerde kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() Böylelikle "fürû'", tanımını verdiğimiz usûl-i fıkıh üzerine bina edilen ve fıkhın bölümlerinden birine isim olarak verilen bir terimdir ![]() ![]() ![]() Fıkıh usûlüne dair birçok eser yazılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Furû'nun diğer bir anlamı da; Kişinin anne ve babası, bunların anne ve babaları ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#199 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFUSSİLET SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in kırkbirinci suresi ![]() Mekke'de nâzil olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'in tafsilâtlı kitap olması şöyledir: Onda yüzondört sure, altıbinalıtıyüzaltmışaltı ayet bulunmaktadır ![]() ![]() Kur'an'da geçmiş, hal ve geleceğe ilişkin temel bilgiler yeraldığı için bu kitap tafsilâtlı bir kitaptır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sebeple tarih boyunca yüzlerce tefsir yazılmıştır ![]() Yirmiüç yılda ayet ayet, sure sure tamamlanan bu kitabın koruyucusu Allah'tır ve O, kitabını Arapça indirmişse bunun mutlaka dil açısından bir hikmeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fussilet suresinin ilk ayetleri şöyle başlamaktadır: "Hâ, Mîm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin başındaki mukattaa harflerinin manasını ancak Allah bilir ![]() ![]() ![]() Surenin nüzûl sebebi olarak şu rivâyet nakledilir: Ebû Cehil ve Kureyş'in ileri gelenleri biraraya gelirler; Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Utbe, okunan ayetlerin etkisi altın da kalarak, birkaç gün Kureyşlilere görünmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivâyetten de anlaşıldığı gibi, sure indiği sıralarda Kureyşli müşrikler, bu tür meselelerin dedikodusunu yapıyor; Kur'an'ı sihir, kehânet ve şiir olmakla itham ediyorlardı ![]() ![]() ![]() Sure, iddia ettikleri gibi Kur'an'ın anlaşılmaz sözlerden değil, Arapça bir da kitap olduğu ve sözlerinin apaçık olduğunu anlatmakla konuya giriş yapar ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, girişinde konusunu belirlemektedir: Konu, Kur'an-ı Kerîm'dir; Allah'ın bu indirdiği ayetleri, kâinatta her an olup biten ayetleridir ![]() ![]() ![]() Surede Kur'an hakkında indirilen ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: "O küfredenler, şöyle dedi: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Günümüzde de inanmak istemeyenler, Kur'an'ın Arapça bir kitap olarak indirildiğini ve onun yalnız Araplara geldiğini söylerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suredeki ahlâkî kaideler: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetlerde Allah, insan psikolojisinin değişmez gerçeklerini bildirmekte, mü'minlerin amellerinin boşa gitmeyeceğini, fazlasıyla karşılığını vereceğini, beyan edip onları cennetle müjdeleyerek teşvik etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üstelik müslümanın bu tavrından şeytan kahrolur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet sure şu ayetlerle sona ermektedir: "Biz ayetlerimizi hem âfakta hem de (enfüsde) kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessirler ayetlerin gösterilmesi konusunda şu önemli görüşleri ortaya koymuşlardır: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() Genel Olarak Fussilet Suresi şu mesajları taşır: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() "O dileseydi bize melek gönderirdi" diye yalanlıyorlar? Veya Kur'an'ı Arapça diye küçümsüyorlar? 9 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#200 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFEY' Geri dönmek, vazgeçmek, gölge yayılmak fâe-yefıu-fey'en fiilinden mastardır ![]() ![]() İslâm arazi hukuku terimi olarak fey'; düşmandan savaşla veya savaşsız ele geçirilen toprakların mülkiyetinin devlette, yararlanma hakkının ise haraç vergisi karşılığında eski sahiplerinde bırakılması demektir ![]() ![]() Fetihle ele geçirilen araziler üç kısma ayrılır: Savaşla (anveten) elde edilen; düşmanın savaşsız başka yere göç etmesiyle boş kalan ve sulh yoluyla ek geçirilen araziler ![]() A ![]() ![]() Düşman toprakları zorla (anveten) ele geçirilmişse, İslâm devlet başkanı, bu topraklara şu üç statüden birisini uygulayabilir: I) Bu arazileri savaşa katılanlar arasında paylaştırabilir ![]() ![]() ![]() 2) Arazileri eski sahiplerinin ellerinde bırakabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukçuları, savaş ganimetlerinin, ganimeti hak eden sahiplerine taksim edilmesinin caiz oluşunda görüş birliği içindedirler ![]() "Biliniz ki, savaştan ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah'ın, peygamberin ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır" (el-Enfal, 8/41) ayeti bu konuya delil gösterilmektedir ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ve Hanbelilelere göre, İslâm devlet başkanının fethedilen araziler üzerinde, gâzilere taksim etme veya vakıf hâline getirme yetkisi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muaz b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() "Allah'ın fethedilen diğer düşman ülkeleri ahalisinden peygamberine verdiği "fey' "Allah'a, peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir ![]() ![]() ![]() "Bilhassa o fey hicret eden yoksullara ait olup, onlar Allah 'tan fazlu inâyet ve hoşnutluk ararlar" (el-Haşr, 59/8, bkz ![]() ![]() Yukarıdaki ayetler, umumî olarak ganimetin taksiminden söz eden el-Enfâl Suresi kırkbirinci ayeti tahsis etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şam ve Mısır toprakları fethedildiği zaman ordu komutanları bu yerlerin hükmünü Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak, savaşla veya savaşsız alınan toprakların kuru mülkiyeti (rakabesi) devlete tahsis edilerek, eski sahipleri olan müslüman veya gayrimüslim kimseler kiracı kabilinden bu topraklardan yararlanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FEYZ-İ İLÂHİ Bir şeyin taşıp akması, çoğalması ![]() ![]() İslâm Felsefesinde de bu terim, kozmozun meydana gelişi ile ilgili bir kullanıma sahiptir ![]() ![]() Sudur nazariyesine göre kainat, İlâhı Varlık'tan tedricî olarak genişleme ve yayılma (Extantion) yoluyla meydana gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gazzâlî sudur nazariyesini, sünnı kelamcıların yoktan yaratma düşüncesine ters düşdüğü ve sudür sürecinin zorunlu olduğu gerekçesiyle; bu yüzden de Allah'ın "Mürîd" oluşu ile çeliştiği için eleştirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece sudur nazariyesi, İslâm filozoflarının Tanrı-Kâinat ilişkisini ortaya koydukları Kozmoloji öğretileri ile ilgili bir anlayıştır (S ![]() ![]() Yukarıda da belirttiğimiz gibi Feyz veya feyz-i ilâhı kavramı Tasavvuf literatüründe iki anlama gelir: Birinci anlamda, ilâhı gerçeklerin Levh-i Mahfuzdan insan kalbine nüzulü anlamında marifet nazariyesi ile ilgili kullanılır; ikinci anlamda ise, sufi kozmoloji ile ilgili olarak kullanılır ![]() Sûfiler hicrî üçüncü ve dördüncü asırdan itibaren, Kelamcılar ve filozoflardan farklı olarak, özel bir bilgi nazariyesi geliştirmişlerdir ki, İkbal'in deyimiyle, Kur'an'ın üç ilim kaynağından biri olarak belirttiği batını tecrübe esasına dayanır (M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sûfî'ler birinci yolla elde edilen bilgiye "Husûlî"; ikinci yolla elde edilen bilgiye de "Huzûrı' bilgi de derler ![]() Batı Felsefesinde İntuition (hads) kelimesiyle ifade edilen ve ilk kez Kant tarafından sistemli bir tarzda ele alınan, daha sonraları özellikle Bergson tarafından geliştirilen bilgi anlayışı da Sûfilerin düşüncesiyle benzerlik arzeder ![]() Sûfilerin marifet anlayışlarına göre insan, nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesi (nefsin arındırılması ve kalbin parlatılıp cilalanması) neticesinde, bir takım gerçeklere vakıf olur ![]() ![]() ![]() İkinci anlamında ise Feyz, sufi kozmolojinin oluşumunu ifade eder: Buna göre Allah "gizli bir hazine" iken bilinmeyi istemiş ve bu irade neticesinde evreni varetmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet sufiler bu son anlamında feyzi ikiye ayrılırlar: 1- Feyz-i Akdes: Allah'ın kendi zatına tecellisi ile eşyanın arke tipleri olan sabit gerçeklerin (Âyanı Sâbite) İIm-i İlâhı detaayyünü (belirmesi) ![]() ![]() ![]() 2- Feyzi Mukaddes: Allah'ın esmâ ve sıfatları yönünden tecellisi neticesinde ilm-i ilâhideki sabit gerçekler dış dünyada varlık kazanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİCÂR SAVAŞLARI Câhiliye döneminde müşrik Araplar arasında haram aylar* dan birisinde yapılan savaşlar ![]() İslâm'da yasak olduğu gibi câhiliye döneminde de Müşrikler arasında haram aylarda savaş yapmak, kan dökmek, haksızlık ve kötülüklerde bulunmak yasaklanmış idi ![]() ![]() Bu telâkkiye rağmen câhiliyye döneminde zaman zaman haram ayların kudsiyeti çiğnenmiş, kanlı bazı savaşlar meydana gelmişti ![]() ![]() Arap tarihinde dört ficâr savaşı vukû bulmuştur ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİDYE-İ NECÂT Kurtuluş fidyesi, kurtulma bedeli ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, İslâm devlet başkanı, savaş esirleri hakkında üç alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâfiî, Hanbeli, İmâmiyye, Zeydiyye ve Zâhiriyye mezheplerine göre; devlet, esirler hakkında İslâm ve müslümanlar için uygun göreceği şu dört alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() Kurtuluş fidyesi karşılığında salıverme; ya esir mübâdelesi, ya da bir bedel karşılığında serbest bırakmayı ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer yandan Hanefiler, kurtuluş fidyesi karşılığında salıvermeyi bildiren (Muhammed 47/4) ayetinin, aşağıdaki ayetler tarafından neshedildiğini söylemişlerdir: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (et-Tevbe, 5) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİİLÎ SÜNNET Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Resulullah'ın bütün fiil ve hareket tarzları, sözünü ettiğimiz bu üç ana esastan biri olan fiilî sünneti oluşturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() O şöyle nakleder: "Rasulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fiilî sünnetler de diğer sünnetler gibi kısmen yazılarak ama büyük bir kısmı hâfızadan hâfızaya ezberle nakledilerek tevâtür, meşhur, âhâd tarikleriyle bize kadar ulasan, hadis adı verilen sözlü ifadelerle belgelenmiş ve bunlar hadis kitaplarında toplanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hadis müsned muttasıl olur, ravîleri de gerekli şartları taşırsa o hadisle amel edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() İlki, bütün ümmetin yapması caiz olanlardır ![]() ![]() İkincisi, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü, bir insan olarak yaptığı işlerdir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#201 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFIKH-I EKBER Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkh-ı Ekber'de yer alan akîde esaslarını şöyle özetleyebiliriz: Bir yükümlüyü mümin hâline getiren iman esasları şunlardır: Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak, Allahü Teâlâ zatında birdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahu Teâlâ eşyayı, hiçbir şey olmaksızın maddesiz olarak yaratmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, insanları küfür ve imandan boş olarak yarattı, sonra onlara emir verip muhatap kıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün peygamberler büyük veya küçük günah işlemekten, küfre düşmekten ve çirkin işlerden korunmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mestler üzerine mesh etmek sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin mucizeleri ve evliyânın kerâmeti haktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FIKIH Bilmek, anlamak, bir şeyin bütününe vakıf olmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dört halife ve Tâbiûn devrindeki fıkıh kelimesiyle ilim kastediliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh yerine yeni kullanılmaya başlanan "İslâm hukuku" deyimi, fıkh yerine nisbî olarak kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbadet ve muamelâtla ilgili dini hükümlere "şeriat" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm fıkhı, bir takım devirlerden sonra oluşmuştur: 1 Resulullah'ın devri: Bu devirde, fıkhın asıl kaynakları olan Kur'an ve Sünnet ortaya çıkmıştır ![]() 2- Sahabe devri: bu devir, Ahkâmla ilgili ayet ve hadislerin sahabe tarafından tefsir ve izah edildiği devirdir ![]() 3- Müçtehid imamlar devri: fıkıh meselelerinin yazılmaya başlanması ve büyük müçtehidlerin ortaya çıktıkları devirdir ![]() ![]() 4- Taklid devri: bu da fıkıh ilminde duraklama devri sayılır ![]() İslâm fıkhı, şu özelliklere sahiptir: a) Hükümlerin esası vahye dayanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşeri hukuklarda kanun koyucu ve anayasalar her zaman değiştirilebilir ![]() ![]() ![]() b) Kur'an ve Sünnet'te açık hüküm bulunmayan, hakkında İslâm fukahasının icma'ı da olmayan hükümlerde müçtehidler, furuâ ait meselelerde farklı içtihadlarda bulunmuşlardır ![]() İslâm hukukçularının farklı ictihadlarıyla çözümlenen bu hükümlerin dayanağı; istihsan, maslahat (kamu yararı), örf, âdet, sahâbe kavli, önceki şeriatler ve sedd-i zerâyi' (kötülüğe giden yolu kapama) gibi tali delillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) İslâm fıkhının kapsamı insanın kendisi, toplum ve yaratıcıyla olan münasebetlerini düzenler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkh'ın yöneldiği mükelleflere ait söz, fiil, akit ve tasarruflar iki alanda cereyan eder: ibadetlere ait hükümler; temizlik, namaz, oruç, hac, zekât, adak, yemin gibi insanla Rabbi arasındaki münasebetleri düzenleyen hükümler ![]() ![]() kincisi, muamela hükümleridir ![]() ![]() ![]() ![]() Muamelat hükümleri şu dallara ayrılmaktadır: Aile hukuku: "el-ahvâlü'ş-şahsiyye" denilen bu hükümlere Kur'an'da nikâh, talâk, iddet, nafaka, mehir, nesep, miras gibi terimlerle yer verilmiştir ![]() ![]() Medenî hükümler: Alım-satım, kira, kefâlet, ortaklık, borçlanma, borcu ödeme gibi fertler arasındaki mâli ilişkileri düzenleyen ve hak sahibinin hakkını koruyan hükümler, bu niteliktedir ![]() ![]() Ceza hükümleri: Bunlar, mükellefin işlediği suçlar ve bunlara uygulanacak müeyyidelerle ilgilidir ![]() ![]() ![]() Usûl hukuku: Kaza, dava, isbat yolları gibi konuları kapsar ![]() ![]() Anayasa hukuku: Devlet nizâmını ve bu nizâmın işleyiş tarzını belirleyen, yönetenle yönetilenler arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümler olup, "el-Ahkâmü's-Sultaniyye" adıyla incelenmiştir ![]() Devletler umumi ve hususî hukuku: Bu hukuk dalı, İslâm devletinin barış ve savaş zamanlarında diğer devletlerle olan münasebetlerini, müslüman ve zimmet ehli vatandaşların haklarını düzenler ![]() ![]() İktisat ve maliye hukukuna dair on ayet vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu prensipler, fertle devlet arasındaki mâlı ilişkileri düzenler ![]() 1- Genel ve özel devlet malları: gânimetler, öşür, gümrük, haraç, katı ve sıvı madenler, tabii kaynaklar ![]() ![]() ![]() ![]() d) İslâmî amelî hükümler, helâl ve haram olarak dinî bir vasıfla nitelenir ![]() ![]() ![]() Mahkeme kararları (kazâı hüküm) bu gruba girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben, ancak bir beşerim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayırımın faydası şudur: Boşama, yemin, borç, ibrâ, ikrâh vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Fıkhın, bu günkü devletler umumi hukukuna tekabül eder bölümüne 'siyer' denir ![]() e) Usul-i Fıkıh, fıkıh metodolojisi ve fıkıh nazariyesidir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#202 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFİL SÛRESİ Kur'ân-ı Kerîm'in yüzbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin nüzul sebebi şudur: Habeşistan'ın Yemen vâlisi Ebrehe, San'a'da büyük bir tapınak yaptırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin manası şudur: "Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashâbı file, Kılmadı mı tedbirlerini müstağrak tadlile? Saldı da üzerlerine sürü sürü kuşlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada "görmedin mi?" lafzı hem Fil olayını bilenlere, hem Resulullah'a, o zamanda yaşayan herkese ve de bütün insanlara yöneliktir ![]() Fil suresi önemli ve ibret verici özellikler içermektedir ![]() Allahu Teâlâ, Kâbe'yi mübârek kılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ebrehe Kâbe hakkında, "Allah onu elimden kurtaramayacaklar" deyip büyüklendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O devirde, yani Milâdı altıncı yüzyılda Arabistan yarımadasında tek bir din hâkimdi ve Mekke bu dinin merkeziydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FIRAK-I DALLE Fırak kelimesi fırka kelimesinin çoğulu olup, fırkalar, topluluklar demektir ![]() ![]() Dalle kelimesinin aslı dalletun'dur, dâlle fiilinin ikinci mastarı olup isim gibi mana kazanır; sapmak, doğru yoldan ayrılmak, kayıp olup telef olmak anlamlarına gelir ![]() ![]() Bu fırak-ı dalle tabiri, dini terim olarak İslâm Dininin belirlediği doğru yoldan, sıratı müstakimden ayrılan, ondan uzaklaşan, kendi heves ve arzularına uyan topluluklar, insan grupları veya kendilerine göredini inançlara sahip partiler, zümreler demektir ![]() ![]() Türkçede dini topluluklar anlamında kullanılan fırka kelimesinin karşılığı olarak "mezheb" kelimesi kullanılmaktadır ![]() ![]() Halbuki fırak-i dalle daha özel bir tabir olup Fırka-ı Nâciye'den ayrılan, daha geniş bir ifade ile Kur'an-ı Kerîm'in beyan buyurduğu hükümlerden ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at kelimesi bede'a fiilinden mastar olup, örneği, benzeri ve modeli olmaksızın bir şeyi ortaya çıkarmak meydana getirmek, yeniden icad ve ihdas etmek demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sebeble bid'at, yani Yüce Allah'ın Kitabı olan Kur'an-ı Kerîm'e ve Hz ![]() ![]() ![]() Şüphesiz, ortaya çıkan her yeni şeyi dinen meşru görmemek, bid'at diye isimlendirmek mümkün değildir ![]() "Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi ihya ederse (canlandırıp ortaya çıkarırsa), onunla amel eden herkesin aldığı sevab kadar, o kişi de sevap alır, hem de ötekilerin sevabından hiç bir miktar eksilmeden ![]() ![]() Görüldüğü gibi burada Sevgili Peygamberimiz icad edilen kötü bid'atı, doğru yoldan saptıran ve ayıran bid'atı "dalâlet bid'atı" diye isimlendirmekle, her sonradan icad edilen şeyin birinci anlamda bid'at olmayacağına da işaret etmiş bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yüzden: "Her bid'at dalâlettir, Her mübtedi (yeni bir şey ortaya koyan) dâldir (sapıtmıştır, doğru yoldan ayrılmıştır); fakat her dâl olan (doğru yoldan ayrılan), ehl-i nâr değildir, yani azabı hak edip Cehennemlik olmaz" şeklinde bir rivayet vardır ki, bid'at veya dalâlet ehli, maksadın, niyyetine göre, ya mâzu olur, Cenabı Hak affeder, veya günaha girer, azam ile karşı karşıya kalır ![]() ![]() ![]() Fırak-ı Dalle sayılan fırkalar Ehl-i Sünnetin dışında kalan şu dokuz fırkadır: Hariciler (Havâriç), Gulat-ı Şiâ, Mu'tezile, Mürci'e, Müşebbihe, Cehmiyye, Dırâriyye, Neccâriyye, Kilâbiyye ![]() ![]() ![]() Bu dokuz fırkanın küçük topluluklarından bazılarının adları şöyledir: Haricilerin kısımlarından bazıları: Ezârika, Necedât, Acâride, Şu'aybiye, İbâdiyye ![]() ![]() ![]() Mu'tezile'den bazıları: Vâsiliyye, Huzeliyye, Nazzâmiye, Hişâmiyye, Cübbâiyye ![]() ![]() ![]() Şi'a'nın bazı kısımları: Zeydiyye, İsmâiliyye, Kâmiliyye, Bâkirıyye, Şumeytiyye ![]() ![]() ![]() Fırak-ı Dalle'nin veya Ehl-i Bid'at'ın genel özellikleri: 1- Şayed bir fırkanın, bir topluluğun veya zümrenin görüşleri içinde dinin asılları, temelleri ve kâidelerinden birine aykırı düşen bir fikirleri veya fırka-ı Nâciye'nin, yani Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatin mezhebinin kabul ve tasdik etmiş olduğu kullî ve genel bir hükmünde veya kâidesinde onlara zıt bir görüşleri varsa ve onların takib ettiği hak yolda sapma olmuşsa, işte o topluluk bu görüşleri veya bu durumları sebebiyle ehl-i Bid'at sınıfına girmiş olur ![]() ![]() ![]() 2- Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerîm'in ayetlerinden bazıları muhkem ayetlerdir ki, manaları açık ve bunlardan çıkarılan hükümler kesin ve kat'îdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Kitap ve Sünnete uymak, bunların hükümleriyle amel etmek yerine, kendi hevâ ve heveslerine, nefsanî arzularına ve anlayışlarına uymak da ehl-i Bid'atın bir başka özelliğidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİRASET Düşüncede tutarlı olmak, bir şeyde düşünerek davranmak ve basiretli hareket etmek, bir şeyin gerçek mahiyetini görebilmek ![]() ![]() Bir müslüman kalbini kin, nefret, münafıklık, çekememezlik, düşmanlık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firaset kabiliyetinin iman nuru ile yakından alakalı olduğunu destekleyen şu ayeti burada hatırlatmak gerekir ![]() ![]() ![]() Yukarıda sözü edilen hadiste iki ayrı yorum yapılmıştır: Birincisi, hadisin zâhirinin delalet ettiği anlamdır ki, bunu Allah Teâlâ, evliyasının kalbine koyar da, onlar da bunun sayesinde kerâmet, isabetli zan ve hades (başkalarının bilmediği şeyleri bilebilme yeteneği) çeşitleri ile insanlardan bazısının durumlarını bilirler ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tecrûbî ve rasyonel izahın da hadislerde izahını bulmak mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#203 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFER'İ MESELE Fer' sözlükte; ayrıntı, bir asıldan ayrılan kolların herbiri ve şu'be, esas olmayıp ikinci derecede önemli olan şey anlamlarına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dininin iman ve amelin birleşmesinden meydana gelen bir bütün olduğu gözönünde tutulursa; imana ilişkin konular aslı mesele; ibadet, muamelat (medenî ilişkiler), ve ukûbat (cezalar) ile ilişkin konular da fer'i mes'ele kapsamına girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amel, iman-küfür açısından, imandan bir cüz olmamakla birlikte, amel imanın kemale ermesi için gerekli görülmüş; bu nedenle de imandan bahseden ayetlerin hemen ardından sâlih amel adı verilen İslâm'ın ibadet, muâmelat ve ukûbat ile ilgili hükümlerine uyulması emredilmiştir ![]() ![]() İtikadı ve amelî konuların bütününü teşkil eden hükümler topluluğuna "din", diğer bir deyişle "şerîat" denir ![]() ![]() İslam'da şer'î hükümlerin dört ana kaynağı vardır: Kitap (Kur'an); Sünnet (Hz ![]() ![]() Hakkında ilk üç kaynakta hüküm bulunan meseleler İslâm hukukunda "aslı mesele" olarak kabul edilirken; Kitap, Sünnet ve icma'da hükmü bulunmayan bir meselede kıyas ve ictihat yoluyla verilen hükümler de "fer'i mesele" kapsamına girer ![]() Kıyas, hakkında nass olan bir meselenin hükmünü, hakkında nass olmayan bir meseleye tatbiki demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel olarak ![]() FERMAN Padişah'ın bir iş veya gereklilik ile ilgili arzusunu gösteren yazılı emri ![]() Ferman ilk olarak İslâmiyeti kabul eden İlhanlılarda daha sonra ise Osmanlılarda kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Fermanın kendine has şartları ve özellikleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda hükümdarın tuğralı fermanı, içindeki bilgi ve malumatın çeşidine göre; hüküm, biti, misâl, tevki, nişan, berat, menşur ve yarlığ denilirdi ![]() ![]() Fermanlar çok çeşitli sebeplere göre çıkarılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Fermanlar, Osmanlılardan önce Anadolu Selçuklu Devletinde de vardı ![]() ![]() Anadolu Selçuklularında büyük divanda bulunan arazi defterlerinde has ve iktaa yani dirlik olan tımara ait tevcihâtı yapan ve buna dair menşur ve beratları hazırlayan mühim bir dairenin reisine Pervaneci denmiş ve bu berat ve menşurlara da Pervane denilmiştir (İ Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1970, s ![]() ![]() Pervane birçok lügat ve eserlerde Ferman ve hükm-i padişahı demek olup, bir nevi yazının adına da pervane denildiği ve Moğollarda devletin dört mühüründen birinin adı olduğu ve altından yapılmış olan bu küçük hükümdar mührüyle hazineye ait vesikaların damgalandığı Hacib veya Perdedara Pervane denildiği kaydedilmektedir (Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, sene 8, s ![]() Pervane büyük Selçuklularda da vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Ferman'ın Osmanlı Padişahlarına ait bir "teşri" (kanun koyma) sıfatı olduğunu dile getiren bazı yazarlar vardır ![]() ![]() ![]() Şu hususu açıklamakta fayda vardır ki, Osmanlı devlet sistemi, kuruluş biçimi itibariyle tam bir İslâmî yapı göstermiyorsa da, İslâmî hukuk ve siyâsetin ana meselelerini yüklenen bir devlet sistemi idi ![]() Devletin çeşitli icraatları bunu göstermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Ferman ise, daha anı ve küçük meseleler için verilen padişah buyruklarıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı devletinde fermanlar, divanı hat denilen girift bir yazı ile yazılırdı ![]() ![]() FERSAH Bir mesafe ölçüsü, Farsça "fersenk" kelimesinden Arapça'ya "fersah" şeklinde geçmiştir ![]() ![]() Hem maddî hem de manevî şeyler için kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() Kuzey İran lehçelerindeki bir şekilden Arapça'ya geçmiş bir tabir olup, fars, frasang, pehl ve farsang şeklinde, İran'da kullanılan bir yol ölçüsü olup, aşağı yukarı at ile bir saatte gidilen mesafeye denktir ![]() Altı bin zirâ' veya zirâ'ı resmî (1,0387 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fersah; çok eski bir mesafe ölçüsü olması hasebiyle ve henüz metrenin bilinmediği bir dönemde kullanıldığı için, bugün metre cinsinden karşılığını tam olarak tesbit etmek zordur ![]() ![]() Yukarda bir fersahın 6232,2 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç, yuvarlak bir rakamla ifade edilmek istenirse, bir fersahı beş km kabul etmek en pratik yoldur ![]() Ashab (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Bir diğer rivayette şöyle denilmektedir: "İbn Ömer ve İbn Abbas (r ![]() ![]() ![]() ![]() Abdullah İbn Abbas'ın, Mekke ile Tâif, Mekke ile Usfân veya Mekke ile Cidde arasındaki gibi bir mesafede namazı kısaltarak kıldığı haberi Mâlik'e ulaştığı zaman şöyle demiştir: "Bu mesafe dört "berîd" dir (16 fersah) ve bana göre namazın kısaltıldığı en güzel mesafedir" (İmam Mâlik, Muvatta', Kasrü's-Sala, 3) ![]() FESAD, FESAT Bir şeyin önce düzgün, düzenli ve yararlı iken, sonradan bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması (kokuşması) gibi anlamlara gelir ![]() ![]() Fesad bir çok şey hakkında kullanılabilmektedir ![]() 1) Can, beden ve istikametten ayrılan her şey için ![]() 2) Zat ve eşya hakkında kullanılabildiği gibi, din hakkında da kullanılabilir ki, din hususundaki fesad, çoğunlukla isyan veya küfür ile olur ![]() 3) İbareler: Fesad, ibadetler hakkında da kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Akitler: Akitler hukukî (şer'î) şartlarını tamamlamadıkları zaman fasid olurlar ![]() 5) Şehadet: Kendisiyle hüküm verilmesini gerektirecek vasıfta ve özellikle olmayan şehadet "fasid şehadet" olarak adlandırılır ![]() 6) Dava: Bir dava mahkemede dinlenebilmesi için gerekli şartları taşımıyorsa, "fasid dava" olarak vasıflanır ![]() 7) Söz: Bir söz eğer muntazam ve düzenli değilse, buna "fasid söz" denir ![]() 8) Fiil (iş): Bir iş, bir davranış, nazar-ı itibara alınmıyor ve önemsenmiyorsa, buna "fasid fiil" denir ![]() Fesad ve bu kökten türemiş olan isim ve fiiller, Kur'an'da elli yerde geçmektedir ![]() ![]() I) Ma'siyet: "Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denilince: "biz ıslah edicileriz ' derler ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Helâk: "Eğer, gökte ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fâsid, yani helak olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() "Eğer gerçek onların arzuları doğrultusunda olsaydı, gökler, yer ve bu ikisinde bulunanlar helak olurdu ![]() ![]() 3) Kuraklık (yağmur kıtlığı): "İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları yüzünden, onlara yaptıklarının sadece bir kısmını tattıralım diye, karada ve denizde, "fesad" ortaya çıktı ![]() ![]() 4) Öldürme (katl): "Firavn milletinin ileri gelenleri; Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını terkederek yeryüzünde fesad çıkarsınlar diye mi, yani Mısır ehlini öldürsünler diye mi terk ediyorsun" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5) Harab olma, harap etme: "Başa geçince, yeryüzünde fesad çıkarmak için yani, ona harab etmek için çabaladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6) Küfr: "Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde fesad 'a, yani, küfr'e engel olmalı değil mi idiler ![]() ![]() ![]() ![]() 7) Sihir: "Sihirbazlar sihirlerini göstermeye başlayınca, Musa onlara: sizin bu yaptığınız sihirdir, Allah onu boşa çıkaracaktır ![]() ![]() Yine bu anlamlara ek olarak, Fîrûzâbâdî, "Biz ahiret yurdunu, yeryüzünde üstünlük ve fesad istemeyenlere mahsus kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fesad ve bu kökten türeyen isim ve fiiller, aynı şekilde, hadislerde de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır ![]() a) ''Bozulmak, istikametten ayrılmak" (Bkz ![]() Adâb, 37; Buhâri, Hudûd, 31; Tirmizî, Nikâh, 3), c) "İki kişinin arasını açmak, birbirine düşürmek (ifsad)" (Dârimî, Rikak, 7; Ahmed b ![]() ![]() ![]() Bazı ayetlerde geçen, "yeryüzünde fesad çıkarmak" ifadesinin ne anlama geldiği hususunda şunlar kaydedilir: a) İbn Abbas, Hasan ve Katade'ye göre; yeryüzünde fesad çıkarmak "Allah'a isyanı ortaya çıkarmak" anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() b) Bu ifade, bazı ayetlerde (el-Bakara, 2/205 de olduğu gibi), küfür ve nifak anlamına gelir ![]() c) Fitneyi körüklemek, savaş çıkarmak anlamına gelir ![]() ![]() Görüldüğü gibi fesad, özellikle Kur'an'da, "anarşi, bozgunculuk, istikrarsızlık" gibi anlamlarda kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() Fesad'ın sosyal ve siyasi (sosyopolitik) muhtevasının yanında bir de, hukukî muhtevası vardır ![]() ![]() Hukuk doktrinlerinin doğup terminolojinin teşekkül etmeye başlamasından sonra, Hanefi hukukçular fesad sözcüğüne yepyeni bir hukukî anlam yüklemişler ve fesâd'ı akdin -fer'i yönlerinde (tamamlayıcı unsurlarında) bulunan ve akdi sıhhat mertebesi ile butlan mertebesi arasında bir mertebeye getiren bir kusur (halel) ile- kusurlu olması durumunu ifade için kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fesad teorisi Hanefi menşe'lidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehid imamların, fesad mertebesi konusundaki ihtilafları, temelde, Kanun koyucunun -akitler gibi- itibarı varlığı bulunan tasarruflar hakkındaki yasağının (nehy) ne ifade ettiği (muktezası) konusundaki ihtilaflarına dayanır ![]() Bazı ekoller, özellikle Hanbeli ekolü, nehyin yönelik olduğu noktalar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın, nehyin muktezasının butlan olduğunu ileri sürmüşlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ekolünde ise, bir işin yasaklanmış olmasının, o işin aslının meşru olmadığına delalet etmeyeceği, aksine, yasağa rağmen işin aslının (öz) meşru kalabileceği kabul edilmiştir ![]() Sebeplerinin değişmesine göre, hukukî yasaklamanın sonuçlarına gelince: Kanun koyucunun yasağı, genel olarak şu şekillerde karşımıza çıkar: a) Yasağın, yasaklanan şeyin (Menhiyyun anh), bizzat (liaynihi) mi, yoksa dolaylı olarak (liğayrihi) mi, çirkin (kabıh) gösteren karineler olmaksızın varid olması: Bu şekildeki yasak, ilgili olduğu konuya bağımlı olarak iki çeşide ayrılır: Birinci çeşit yasak, zina, katı, şarap içme vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hissi fiil ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Şer'i tasarrufların mutlak olarak yasaklanması, bu tasarrufların butlanına delalet eder ve yasaklanan şeyin çirkinliği sabit olur ![]() ![]() ![]() 2) Böyle bir yasak tasarrufun butlanına delalet etmez ![]() ![]() 3) Bu nehiy, ibadetlerde fesada delalet eder fakat muamelatta fesada delalet etmez ![]() ![]() b) Yasağın, yasaklanan şeyin bizzat kendisine veya bir parçasına (cüz'üne) yönelik olması: Meselâ; taş atmanın alım-satım sayıldığı (bey'u'l-hasât) sırf şeklî akdin yasaklanmasında yasak bizzat bu fiile yöneliktir (Müslim, Buyû, 1513; Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, V, 147-148) ![]() ![]() Çoğunluk usulcülere göre bu şekildeki nehiy, butlan muradifi olan fesad'ı gerektirir ![]() c) Yasağın, yasaklanan şeyin aslına (özüne) değil de, ayrılmaz bir vasfına yönelik olması: Meselâ, faizin yasaklanması böyledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Yasağın, yasaklanan şeyin haricî ve ayrılabilir bir vasfına yönelik olması: Gasbedilmiş yerde namaz kılmanın yasaklanması böyledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanun koyucunun bâtıl olduğunu belirtmeksizin bir tasarrufu yasaklaması durumunda, nehyin sonucu, nehyin sebebine göre başka bir ifadeyle hukuk düzenine aykırılık çeşidine göre değişiklik gösterir ![]() 1) Kanun koyucu, bir fiili bazan, özü (asıl) itibarıyla meşru olmadığı için yasaklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Kanun koyucu, bazan, aslı meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasak Kanun koyucunun, yasaklanan işte çirkin gördüğü ve işi kendisinden arındırmak istediği bir vasfa yönelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yasaklanan akit eğer bu türden ise yani aslen meşru ise, yasak, Hanefilere göre, bu akdin bâtıl olması sonucunu doğurmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Bazan da kanun koyucu, aslen ve vasfen meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasağın illeti, tamamen haricî bir durum olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Butlân-fesad ayırımı bütün tasarruf çeşitlerine şâmil değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medenî hukuk alanında ise, fesad-butlan ayırımı, sadece karşılıklı borçlar doğuran ya da mülkiyeti nakleden "mâlı akitler"de câridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde, butlan-fesad ayırımı şu tasarruflarda da cârı değildir: a) Mutlak fiilî tasarruflar b) Akit kabilinden olmayıp, talak, vakıf, ibra, kefalet, ikrar gibi tek taraflı irade kabilinden olan tasarruflar, (dava bundan istisna edilmiş ve onda bu ayırımın cari olacağı öne sürülmüştür) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tasarruflarda, iki mertebe söz konusudur; sıhhat ve butlan ![]() ![]() ![]() Fesad sebebleri Fesad sebebleri, genel fesad sebebleri ve özel fesad sebebleri olarak ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel fesad sebebleri 1) Cehalet: Hanefi doktrininde akdi fasid kılan cehaletle kasdedilen "fahiş cehalet"tir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akdi fasid kılan cehâlet genelde şu dört hususta olur; "akit konusu olan şeydeki (ma'kudun aleyh) cehâlet", "mali muavazalı akitlerde ıvazın, mesela, satım akdinde semen'in mechul olması", "surenin bağlayıcı önemi bulunan kira vb ![]() ![]() 2) Ğarar (aldatma, kandırma): Ğararla kastedilen, akdin mevhum ve güvenilmeyen bir duruma dayanması durumudur ![]() ![]() ![]() ![]() Vasıf ve miktarlardaki ğarar ise akdin butlanının değil, fesadını gerektirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) İkrah: İkrahın, akdi fâsid mi yoksa mevkuf mu kıldığı hususu Hanefi doktrininde tartışmalıdır ![]() ![]() ![]() Fesad sebebleri arasında bunlar dışında, bir de "müfsid şart" vardır ![]() Bunlar dışındaki fesad sebebleri özeldir ve etkisi bazı akitlere münhasırdır ![]() ![]() Fesâdın sonucu: Fasid akdin, hanefi doktrinde mün'akid (hukukî varlık kazanmış) akit olduğunu, fakat bununla birlikte feshedilmesi gerekli olduğunu belirtmiştik ![]() ![]() ![]() Fasid akde terettüp eden hüküm, sırf in'ikad etmesiyle değil, ancak teslim anındadır ![]() ![]() ![]() Fasid akdin feshedilebilmesi için de iki şart vardır ![]() a) Makudun aleyh'in, akdin tarafları dışındaki kişilerin makûdun aleyhte kazandıkları hakları iptal etmemesi ![]() ![]() ![]() Tarafların fesada razı olduklarını söylemeleri (icâzet) sonucu değiştirmez, akit fasid olarak kalmaya devam eder ve yine feshedilmesi gerekir ![]() ![]() İslâm hukukunda özellikle Hanefi hukukçuların ortaya atıp geliştirdikleri "fesad teorisi" gerçekten çok ileri bir hukuk mantığının ve hukuk tekniğinin bir ürünüdür ![]() ![]() ![]() FESH, FESİH Bozmak, ayırmak, hükümsüz kılmak; daha önce yapılmış olan akdi bozup hiç yapılmamış gibi eski haline çevirmek ![]() Akitlerin durumuna göre çeşitli fesih şekilleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() I) Tek taraflı irade beyanıyla fesih: Akitlerin bir kısmı, bazı hallerde hepsi, taraflardan birisinin tek yanlı iradesiyle feshedilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Yeni bir akitle fesih: Bir kısım akitler iki tarafın anlaşmasıyla sona erer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Devlet eliyle fesih: Bazı durumlarda akit Devlet eliyle feshedilir ![]() ![]() ![]() Nikâhta fesih; evlenme akdi sırasında mevcut olan veya sonradan meydana gelen bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle evlilik akdini bozmaktır ![]() ![]() ![]() Boşama (talak) ve fesih, ortak bir vasıf olarak her ikisi de evliliği sona erdirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Hâkimin hükmüne muhtaç olmaksızın kendiliğinden hukukî sonuçlarını doğuran fesihler ![]() ![]() ![]() ![]() b) Takdir ve araştırmaya muhtaç bir sebebe dayanan durumlarda fesih hâkimin hükmü ile sonuçlarını doğurur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FETÂNET Peygamberlerin zarûrî sıfatlarından biri ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi Yüce Allah Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin akıllarında en küçük bir kusura sebeb olacak bir rahatsızlıkları olmuş olsaydı, bu kadar ağır ve zor bir görevi başarabilmeleri mümkün olmazdı ![]() ![]() ![]() Gerçi bazı kavimler kendilerine gönderilen peygamberlerini, kendi düşünce sistemlerine tamamen zıt, hayat tarzlarını kökünden sarsan ilahı davetleri karşısında akılsızlık veya çılgınlıkla itham etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı topluluklar da kendi peygamberlerini delilik veya sihirbazlıkla suçlamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca hiç bir peygamberden aklilik veya zekiliğin, kısacası fetânetin zıddına bir davranışın zuhûr etmemesi, vakıa olarak peygamberlerdeki bu sıfatın mevcudiyetini ispat eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#204 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFETİH SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in kırksekizinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, müslümanların geleceğine dâir müjdeler ihtiva etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hacc mevsiminde Mekke'nin kapılarını amansız düşmanlarına bile açan Mekkeliler sadece müslümanların gelmesini kabul etmiyorlardı ![]() Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böyle bir andlaşmadan dönerken -ki umre yapma imkânını da bulamamışlardı- Mekke fethini içeren Fetih suresi indi ![]() ![]() Sûre şu fetih müjdesiyle başlar: "Biz sana apaçık bir fetih verdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece müslümanlara sadece umreye gidecekleri değil, Mekke'nin fethedileceği müjdesi de verilmiş oluyordu ![]() Sure, müminlerin âhirette de mükâfatlandırılacaklarına, münâfık ve müşriklerin ise şiddetli bir azaba çarptırılacaklarına dikkat çektikten sonra; korkuları sebebiyle bu yolculuğa katılmayanların samimî kişiler olmadıklarını, Medine'ye varıldığında asılsız birtakım bahaneler uyduracaklarını haber vermektedir ![]() ![]() "Allah şu müminlerden râzı olmuştur: ki onlar, ağacın altında sana bey'at ediyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kuran'da geleceğe dair bu tür pek çok haber vardır ve bunların hepsi anlatıldığı gibi gerçekleşmiştir ![]() Surenin sonunda Peygamber ve onunla birlikte olanlar övülerek üstün hasletlerinden bir kısmı şöylece dile getirilir: "Muhammed Allah'ın elçisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu benzetme, Allah Resulünün ve arkadaşlarının ilk ve son durumlarını anlatmaktadır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#205 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFETRETU'L-VAHİY Vahyin kesildiği dönem, iki peygamber arasındaki zaman dilimi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetret dönemini, peygamberler arasındaki bir boşluk olarak kabul etmeyip o şekilde değerlendirmeyenler de vardır: İmam Kurtubî, İbn Sa'd dan şu rivâyeti nakleder: "Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buhâri'nin rivâyetine göre de Peygamber Efendimizle Hz ![]() ![]() 1- Akıl ve basiretleriyle Allah'ın varlığını idrak edip O'nun birliğini kabul edenler ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Allah'a iman etmeyip putlara tapmak suretiyle O'na ortak koşanlar ve şerıâtleri değiştirip bir din icat edenler ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Allah'a ne ortak koşup ne de O'nun birliğine iman edenler ![]() ![]() Bu üç gruptan birincisinin mümin ve cennetlik, ikincisinin kâfir ve cehennem ehli oldukları ihtilafsız kâbul edilmiştir ![]() ![]() Mu'tezileye ve Ehl-i Sünnet imamlarından Ebu Mansur Mâtûridî ve Irak'ın büyük âlimlerinden bir çoğuna göre, kendilerine bir peygamber'in daveti ulaşmayan kimseler de Allâh'a iman ile mükelleftir ![]() ![]() ![]() Ebu Mansur Mâtûridî'ye göre akaid (inanç esasları) bütün peygamberler arasında müşterek olduğundan, o konuda fetret yoktur ![]() ![]() ![]() İmam Gazalı: "Peygamberimizin gönderilmesinden sonraki insanlar üç sınıfa ayrılırlar" der, şöyle ki: 1- Peygamberimizin gönderildiğini, insanları Allah'ın din ve şerîâtına davet ettiğini bilmeyenler ![]() ![]() 2- Peygamberimizin davetini, getirdiği kitabı, açık mucizelerini, yüce yaşayış ve ahlâkını duydukları ve bildikleri halde O'na iman etmeyenler ![]() ![]() 3- Peygamberimizin davetini ve O'na ait bazı haberleri duymuş, fakat bu haberleri tahkik ve derinlemesine araştırma imkânı bulamamış olanlar ![]() ![]() ![]() "Duha" suresinin nüzûl sebebi olarak gösterilen, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetret-i vahyin süresi gerek hadislerde, gerekse İslâm tarihi kaynaklarında kesin olarak zikredilmemektedir ![]() ![]() ![]() FETVA Sorulan İslâmî bir soruya yetkili bir kimsenin verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse muhtaç olduğu İslâmî bilgileri ya kaynaklarından bizzat alır ![]() Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir ![]() ![]() ![]() Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir problemi çözmek, bir - takım ön bilgileri ve özel yetenekleri gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı vasıfların bulunması öngörülmüştür ![]() ![]() ![]() a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah rızasını gözetmek ![]() b) İlim, hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak, c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak, d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek, e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak ![]() Bu şartlardan da anlaşılacağı gibi müftînin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması, halk nazarında itibar sahibi, basîretli vereceği fetvânın fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip olması gerekmektedir (Muhammed Ebû Zehrâ, İslâm Hukuk Metodolojisi, Terc ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva geleneği İslâm dininin doğuşu ile birlikte ortaya çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mezheplerin oluştuğu II ![]() ![]() Hicrî yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslâm hukuku tedvin edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müftî, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri arasından tercih yapabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İctihad yapabilen müftî bütün dikkat, iyi niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de yanılsa da sevap kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() Fetva kitaplarından bazıları: a) Hindiyye: "el-Fetâvâ'l-Hindiyye ve el-Alemgîriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzîb Bahâdır Âlemgîr (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Hâniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Bezzâziyye: Harezmli Muhammed b ![]() ![]() ![]() d) Hulâsatü'l-Ecvibe: Çeşmizâde Muhammed Hâlis (ö ![]() ![]() ![]() e) Mahmud Şeltut, el-Fetâvâ: Muâsir Ezher âlimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser, tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen fetvaları kapsamına almaktadır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#206 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFEVRÎ Düşünmeden ve anı olarak yapılan hareket ![]() ![]() ![]() İslâm'da yapılması emredilen ibadetlerin gerçekleşmesi için ortaya konan şartların en aranılanı ![]() ![]() İbadetlerin, kendilerine tahsis edilen zaman diliminde yapılmasına "eda"; zamanından sonra yapılmasına ise "kaza" denir ![]() ![]() ![]() ![]() Secde edilmesi emredilen ayetlerin okunması halinde yapılması gerekli olan Tilâvet secdesinin yapılmasının vacip olması, fevrî değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zekât, zekâtı verilmesi gereken malın üzerinden bir yıl geçtikten sonraki zamanda ödenmesi gerekli bir farzdır ![]() ![]() Fıtır sadakası, Eimme-i Selase'ye (Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre Ramazanın son akşamı güneşin batmasından itibaren vacip olur ![]() ![]() ![]() Umre (Hac zamanının dışında Kâbeyi tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek), İmam Şafiî'ye göre fevrî olmayan bir farz-ı ayrıdır; Hanefîlere göre ise fevrî olmayan yani ömrün herhangi bir zamanında yapılması mümkün olan müekket bir sünnettir ![]() Haccın ömrî (hayatta oldukça herhangi bir dönemde yapılabilecek) veya fevrî (şartları yerine gelince hemen yapılabilecek bir ibâdet) olması hakkında ihtilaf vardır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#207 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFAZİLET Güzel ve iyi huy, kişiyi iyilik yapmaya yönelten duygu, erdem ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi bedenimiz çeşitli hastalıklara yakalanabilmekte ve bu hastalıklar uygun ilâçlarla tedâvi edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Olgun insan, imkânların elverdiği ölçüde faziletleri nefsinde toplayan insandır ![]() ![]() "Nefsini tertemiz yapıp arıtan, şüphesiz saadete ermiş, onu kötülüklere gömen ise, elbette ziyana uğramıştır" (eş-Şems, 91/9-10) buyurarak bu noktaya işaret etmiştir ![]() Bütün iş ve davranışlarımızda orta yolu tutmak fazilet sayılır ![]() ![]() Fazilet sahibi insanlar arasında daima anlaşma, ülfet ve âhenk görülür ![]() ![]() Bütün faziletler güzel iş ve davranışlardan ibarettir ![]() ![]() İslâm nizamı, insanın hiç bir duygu ve eğilimini yok etmek istememekte; ancak hayatın bütünüyle ölçülü olmasını, ifrat ve tefritten kaçınılması gerektiğini bildirmektedir ![]() ![]() İslâm cömertliği büyük bir fazilet olarak görür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tevâzu da bir fazilettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ahlâkçıları, insan ruhunun bazı temel kuvvetlere sahip olduğunu, bu kuvvetlerin akıl, gazab ve şehvetten meydana geldiğini kabul etmişler ve bu üç temel kuvvetin fazilet ve reziletlerin ana kaynağı olduğunu söylemişlerdir ![]() ![]() ![]() Buna göre akıl kuvvetinin ifratı "cerbeze" (şeytânı düşünce); tefriti budalalık; itidâli ise hikmet (iyi, güzel, isabetli ve faydalı düşünce)'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FECR, FECİR Güneşin doğmaya başlama zamanı, tan vakti, güneşin doğmasından önceki alacakaranlık ![]() Fecr (yahut fecir) sözlük anlamı yarmak demektir ![]() ![]() ![]() Namaz, oruç ve hac gibi ibadetler belli bir vakit içersinde yerine getirilir ![]() ![]() ![]() ![]() Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde namaz kılınması yani beş vakit namazın vakti âyetle sabittir ![]() ![]() ![]() Ancak bu vakitlerin başlangıcı ve sonu hadislerle tesbit edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh terimi olarak fecr, tan yerinin ağarması ve sabah vaktinin başlangıcı demektir ![]() ![]() Fecr kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de vakit manasında, sabah vaktini bildirmek üzere birkaç yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda fecr, kâzib fecr ve sâdık fecr veya birinci fecr ve ikinci fecr olmak üzere iki kısma ayrılır ![]() Fecr-i Kâzib veya birinci fecr, herhangi bir vaktin başlangıcı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fecr-i sâdıkla sabah namazı vakti girer, oruç yasağı başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fecr-i kâzib henüz gece vakti sayıldığından bu zamanda yatsı kılınabilir, oruç tutacak olan yiyip içebilir ![]() ![]() FECR SURESİ Kur'an-ı Kerîmin seksendokuzuncu suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Âd, Semûd, Firavun kavimlerinin akıbetleri, 2- İnsanların mala aşırı düşkünlükleri, 3- Ahiret, ahirette rahmet ve hüsrana uğrayacaklar ![]() Sure, yemin ile başlamaktadır: "Andolsun fecre (tan yerinin ağarmasına), on geceye, çifte ve teke, yürüyüp gitmeye yüz tutan geceye ![]() ![]() Bu ayetlerin tefsiri hakkında ve özellikle "Çift" ve "tek" kelimeleri için birçok görüş ileri sürülmüştür Üzerine yemin edilen dört şeyin, Mekkeli kâfirlerin ahiretin ceza ve mükâfatını inkârlarıyla ilgisi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, bu ayetlerde fecr vaktine, ayın fârklı durumlar aldığı gecelere yemin etmekte, böylece bu vakitlere dikkat çekmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd ' (kavmin)'e? Yüksek sütunlarla dolu İrem 'e? Ki şehirler arasında onun eşi yaratılmamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gece ve gündüzün nizâmı, ceza ve mükâfatın varlığına delil gösterildikten sonra, onun muhakkak gerçekleşeceğini belirtmek için insanlık tarihinden delil getirilmektedir ![]() ![]() Âd kavmi, Hûd peygamber'i yalanlamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçen zaman, gece karanlığı gibi bu büyük olayları örtmüştür ![]() ![]() Gündüz işlenmiş olsun, gece işlenmiş olsun, Rab Teâlâ yapılan şeylerin hepsinden haberdardır ![]() ![]() "Fakat insan böyledir; Rabbi, ne zaman kendisini imtihan edip ona ikramda bulunursa, ona nimet verirse: 'Rabbim bana ikram etti' der ![]() ![]() ![]() ![]() Mal, mülk insan için bir imtihandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayetlerde insanların mala düşkünlüğü anlatılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() "Hayır, (bu yaptığınız doğru değildir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mala açgözlülüğünüz, dünya hayatına dalmışlığınız, size hesap gününü unutturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FELÂH Gâyeye ulaşmak, durumun iyi olması, baka (kalış), kurtuluş, yarmak, açmak gibi anlamlara gelen bir terim ![]() ![]() ![]() İflâh masdarından türetilen değişik kipler Kur'an-ı Kerîm'de kırk yerde geçer ![]() ![]() ![]() Zemahşerî, el-Bakara suresinin beşinci ayetinde geçen "MÜFLİHUN" kelimesini açıklarken şöyle der: "Müflih, gâyesine ulaşan kişi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Hâttâ "FA" ile " 'AYN" yani fiil'lin veya ismin ilk iki harfınde bu terkibe (kelimeye) benzeyen FELEKE, FELEZE gibi kelimeler de yarmaya ve açmaya delâlet ederler ![]() ![]() Demek ki, felâh ve bu kökten gelen İflâh ve bunların türevlerinde yarmak ve açmak manaları mevcuttur ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#208 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFELÂK SÛRESİ Kur'an-ı Kerîm'in yüzonüçüncü suresi ![]() Kur'an'ın son sûresi olan Nâs suresi ile birlikte bu iki sûreye "Muavvizeteyn"* (sığınma sureleri) denilir ![]() ![]() Felâk suresi beş ayettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Felâk suresinin fasılası Dal, Be, Kaf harfleridir ![]() ![]() "De ki: Sığınırım tanyerini ağartan Rabb'a " (1) "De" emri sadece Resulullah'a değil, bütün mükelleflere şâmildir ![]() ![]() "Sığınma" fiili, müminlerin bir şeyden korktuklarında bunların şerrinden ancak Allah'a sığınmalarını ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Felâk'ın manası, yaygın tefsire göre sabah demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu birinci ayeti tefsir eden ayet şudur: ''Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ''Yaratıkların şerrinden'' (2) ![]() Bütün yaratıklar şer(kötülük) işleyebilirler ![]() ![]() Ser kelimesi, zarar, noksan, eziyet, keder için de kullanılır ![]() ![]() "Ve ortalığı kaplayan karanlığın şerrinden," (3) ![]() "Gâsık" kelimesi de, "felâk" kelimesi gibi birçok mana ile tefsir edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suçlar genellikle gece karanlığında işlenir, şeytan oynayacağı oyunları karanlıkta daha rahat oynar; kuruntu, vesvese, korku ve tasa geceleri kaynaşır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı tefsirlerde gâsak, şiddetli zulmet, gecenin şerri olarak alınarak, gece ansızın gelip çatan arıza ve hayalet gibi belâ ve musibetlere teşmil edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Karanlığın bütün soyut ve somut manalarıyla şerri barındırması anlamında, maddî ve manevî şer ve zararların, gam ve kederin de kara talih ve karanlıkla vasıflandırılmasıyla "gecenin şerrinden, yıldızların kaybolmasıyla gelen karanlığın şerrinden, kamerin tutulmasında ve kaybolmasında gelen şerden* Allah'â sığınırım" demektir ![]() "Düğümlere üfürenlerin şerrinden," (4) ![]() Burada "Neffâsâtı fi'l-ukad" ifadesindeki ukad, ukdenin çoğuludur ve düğüm demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ''Ve hased eden hasedçilerin şerrinden'' (5) ![]() Hased, Allah'ın bazı kullarına lütfettiği nimetler karşısında kıskançlık duygularına kapılarak o kulların bu nimetlerden mahrum olmasını dilemektir ![]() ![]() ![]() Sahih hadislerde Hz ![]() ![]() ![]() ![]() FELEK Yıldızların döndükleri gök ![]() ![]() ![]() ![]() Felek, astronomi ile ilgili bir terim olup, müstedir (yuvarlak) hareketlerle akan dünya küresi ve bu kürenin mıntıkası, ay ve güneşle beraber seyyarelerden (gezegenler) her birinin hareket ettiği yörüngesi anlamına gelir (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I/596) ![]() Felek kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de iki yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci ve ikinci ayette "her biri bir yörüngede yüzmektedir" Yani yürüyüp gitmektedir, denildiğine göre sadece güneş ve ayın değil tüm gök cisimlerinin kendi yörüngelerinde yüzdüklerini (akıp gittiklerini) durgun ve sabit olmadıklarını ifade etmektedir (Mevdûdî, Tefhim, III/279) ![]() Yâsin suresinde de şu güzel açıklamayı görüyoruz: Burada "hepsinin aynı felekte yüzdükleri" şeklinde bir ifade kullanılmıştır ![]() 1- Sadece güneş değil, ay, yıldızlar, gezeğenler, samanyolu vs ![]() ![]() 2- Bunların her birinin ekseni ayrı ayrıdır ![]() 3- Felekler değil yıldızlar, gezeğenler hareket etmektedirler ![]() 4- Bunlar suda herhangi bir maddenin görünüşü gibi fezada da yüzmektedirler ![]() Elbette ki bu ayet ile âstronomi bilgisi vermek istenmemektedir ![]() ![]() Felek sözcüğü mecâzı olarak bazı ifadelerde de kullanılmıştır ![]() Hoş vakit geçirmek anlamına "felekten bir gün çalmak"; düşkün, talihsiz anlamına "felekzede"; ümitsizliğe düşmek için "feleğe küsmek"; her türlü zorluklara uğramış tecrübe sahibi için "feleğin sillesini yemek" gibi ifadeler kullanılmaktadır (Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I/596-597) ![]() Neyşabûri'nin zikrettiği görüşler de gerçekten ilginçtir: Ulema feleğin hakikatında ayrı görüşler ortaya koymuşlardır ![]() ![]() Hukemaya göre felek küre şeklinde bir cisimdir, ne ağırdır ne de hafif ![]() ![]() ![]() ![]() M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FENÂ Fİ'L-HAK Hak'ta yok olmak ![]() ![]() Hak, lügatta batılın zıddı, yerine getirilen hüküm, varlığı sabit olan, doğruluk ve adalet anlamlarına gelir ![]() ![]() Cenab-ı Allah'ın vasfı olarak; inkârı mümkün olmayan, varlığının kabûl olunması gereken, varlığı ve ulûhiyeti kesin olan manalarına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hak kelimesini Beydâvî, tefsirinde Allah manasında olduğunda ''es-Sâbitü rübûbiyyetuhu'' yani Rablığı sabit ve gerçek olan diye tarif eder ![]() ![]() Hak, masdar olarak ele alındığında, enfüs ve âfâkın mutabakatını anlatır ![]() ![]() ![]() İşte, bundan dolayı, hak, manen ve sûreten her veçhile "vücud"diye târif olunur ![]() ![]() ![]() ![]() Hakk'ın Allah'ın ta kendisi olarak kullanıldığını Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvufî hak demek olan hakka'l yakînin son derecesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvufî anlayışta, Fena fi'ş-şeyh (şeylikte yokolma) ve fenâ fi'r-Resul (Peygamberde yokolma) merhaleleri fena fi'l-Hakk'a giderken aşılacak merhalelerdendir diye kabul edilir ![]() Tasavvufî anlayışa göre, fenâ fi'l-Hakk'a yükselenlerin yaptığı tasarrufları Hak üstlenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hülasa, mutassavıflara göre fenâ fi'l-hak, sufînin tarikat yolunda marifeti geçerek, en son varacağı merhale olarak kabul edilir ![]() ![]() FENÂ FİLLAH Allah'ta yok olma anlamında tasavvûfi bir tabir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca fenâ; kötü huy ve özelliklerin terkedilip güzel olan sıfat ve özelliklere sahip olmak demektir (Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-Funûn, İstanbul 1984, I, 1157) ![]() Tasavvufî anlayışta kullanılan Fenâ fillah ve karşıtı olan Bekâ billah kavramları ilk devre sûfilerinde görülmemektedir ![]() ![]() ![]() Fenâ ve bekâ diye kısaltılarak kullanılan bu terimlere mutasavvıflar çeşitli yorumlar getirmişlerdir ![]() ![]() Fenâ'yı mahv, bekâ'yı da isbat ile yakından alâkalı görmek mümkündür ![]() ![]() ![]() Fenâ, manevî bir haldir ![]() ![]() ![]() Fenâ, tevhîd'in başlangıcı, seyrü sulûkun geçilme yeri ve tasavvûfî terbiyedeki yolculuktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cürcânî, riyâzet ve mücahededen sonraki fenânın, istiğrakta yaşanan fenâdan farklı olduğunu savunur (Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1985, s ![]() ![]() Fenâ hâli, beşerî sıfat ve özelliklerden sıyrılarak ilâhi vasıf ve özelliklere kavuşma olduğundan bu halde "Vasıfta birlik" gözetilmiş olup, zatî birlik iddia edilmemektedir (Tehânevî, a ![]() ![]() ![]() ![]() Cüneyd Bağdâdı (297/910) Fenâ'yı üç kademede değerlendirir: 1) Amel ve ibadetleri yerine getirmek için gayret etmek, nefse karşı çıkmak suretiyle kötü sıfatlardan fânı olmak ![]() 2) Tamamen Allah'a yönelerek, ibadetlerden zevk alma duygusundan da fâni olmak, 3) Nihayet, Allah'ı müşâhede etmenin farkına varmaktan da fâni olmak ![]() ![]() ![]() Fenâ hali, bekâ halinin varlığıyla sona erer ![]() ![]() Cüneyd-i Bağdadî'ye göre fenâ fillah; "Allah'ın kulunu kendinde yok etmesidir ![]() ![]() ![]() Fenâ fillah makamları, üç sarhoşluk (manevî) mertebelerini kapsar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zat"tan kasıt sâlikin Allah'ın zâtı ile birleşmesi ve Allah ile sâlikin zatlarının bir ve aynı olması, anlamında kullanılıyorsa bu Budizm'deki Nirvana'nın bir başka ifadesi olup şirktir ![]() ![]() ![]() ![]() Tehânevî, "Mecmaus-Sulûk" adlı tasavvufi eserden yaptığı nakle göre fenâ; Allah'tan başka hiçbir şeyi görmemek, kendini ve bütün eşyayı unutmak, o zamanda her şeyi ona rabb olarak görünür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle bir durum mutasavvıflar, sofistlerin eşyanın hakikatını inkâr ettikleri gibi Cenâb-ı Allah'ın her eşyada teccelli ettiğini zannederler ki bu da Allah'ın eşya ile ittihadı demek olup Allah'ın vahdaniyet ve muhalefetun li'l-havadis sıfatlarına aykırıdır ![]() FER' Birinci derecede gerekli olmayan bilgi, dal, kol, kısım, ayrıntı, teferruat ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de: "Allah'ın hoş bir sözü, kökü sağlam dalları göğe doğru olan -Rabbinin izniyle her zaman meyve veren- hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun?" (İbrahim, 14/24) âyetinde "fer'uha" kelimesi ağacın dalı manasınadır ![]() Kelime, kadın veya erkeğin saçı, kavme izafe edildiğinde onların efendisi, şereflisi ve kulağa izafe edildiğinde üst tarafı anlamına gelir ![]() ![]() İslâm'dan önceki câhiliye araplarının putlarına kurban ettikleri yeni doğmuş deve yavrusuna da "fera" denirdi ![]() ![]() ![]() Fer', şer'i dehilerden kıyasın rükünlerinden birisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıhta kullanılan "Fürû' terimi Fer'in çoğulu olup baba, dede ve validelerden oluşan Usul'a karşılık, ölen bir kimsenin ardından mirasçı olarak bıraktığı çocukları ve torunları için kullanılır (ö ![]() ![]() FER'İ HÜKÜM Hüküm; karar vermek, örtmek, men etmek, bir şeyi diğer bir şeye ispat (olumlu) veya nefy (olumsuz) suretiyle isnat etmektir ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh ıstılahına göre hüküm, "mükelleflerin işleriyle ilgili olan Şart (Allah ve Resulu)in hitabının eser ve neticesidir ![]() ![]() "Satış muamelesinin hükmü mülkiyettir ![]() ![]() Şer'i hükümler, aslı ve fer'î olarak iki kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fer'i hükümler ise, namaz, oruç, hac, zekât ve benzeri ibadetlerle, nikâh, talak, radâ' (süt emişme), ticaret ve benzeri müslümanların günlük muamelelerine dair hükümlerdir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#209 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFÂNÎ Varlığı sonlu, ölümlü olan ![]() ![]() Kelâm bilginlerine göre varlığının sonu olmamak (bekâ), Allah'ın sıfatıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fenâ ve fânî olma kavramları tasavvuf düşünce ve hayatında önemli bir yer tutar ![]() ![]() ![]() ![]() Fânı olma düşüncesi sonraki mutasavvıflar tarafından daha sistemli bir hâle getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FARİZA Yapılması zorunlu olan şey, mutlaka yerine getirilmesi gerekli olan emir ![]() ![]() ![]() "Ey Muhammed, Kur'an'a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere döndürecektir ![]() ![]() ![]() "Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur ![]() ![]() ![]() "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi geri almanızı meşrû kılmıştır ![]() '' ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ölünün malından varisleri için takdir edilen payları bildiren ilme de "Ferâiz ilmi" adı verilir ![]() İslâmî Istılahta farz, yapılması Allah tarafından emrolunduğu katî delil ile sâbit olan herhangi bir vazifedir ![]() ![]() ![]() Farz olan hükümlerin, öncelikle farz olduğuna iman edilmesi mümin olmanın şartıdır ![]() ![]() Genel tema olarak İslâm'ın ortaya koyduğu ve yapılmasını farz, terkini haram kıldığı (ya da bunun aksi) hükümler; inanan ve inanmadığı halde İslâm Devleti'nin zimmetinde bulunan kişilerin akıl, mal, can, nesil ve dinlerini ilahı koruma altına almaya yöneliktir ![]() ![]() İslâm, aklı korumak için sarhoşluk veren her türlü içkiyi, malı korumak için fâiz, rüşvet, hırsızlık vb ![]() ![]() ![]() Bir kısım farzlar vardır ki bunları her akıllı ve ergenlik çağına girmiş mükellef müslümanın şahsen yapması gereklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz olan hükümlerin kaynağı kitap (Kur'an), sünnet, icma' ve kıyas olmak üzere dörttür ![]() Aşağıda belirtilen ayetler İslâm'ın farz kıldığı hükümlerden bir kısmına örnek teşkil eder: İslâm'ın emrettiği şeyleri yapmak farz olduğu gibi yasakladığı şeyleri yapmamak da farzdır ![]() "Ey inananlar, Allah'a, Peygamber'ine, Peygamber'ine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin ![]() ![]() "Namazı kılın, zekâtı verin; kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız'' (el-Bakara, 2/110) ![]() "Ey inananlar, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size (de) sayılı günlerde farz kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey inananlar, cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun, alım-satımı bırakın ![]() ![]() ![]() ![]() "Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?" (Âlu İmrân, 3/142) ![]() "Allah uğrunda gereği gibi cihâd edin ![]() ![]() ![]() ![]() "Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin ![]() ![]() ![]() ![]() "Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dînî ortada kalana kadar onlarla savaşın ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Îffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun ![]() ![]() ![]() ![]() "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda belirtilen ayetler, Allah'ın, yapılmasını ve yapılmamasını emrettiği hükümlerden ancak bir kısımlarıdır ![]() ![]() FARZ Dinî sorumluluk, yapılması dinen gerekli olma, bean etme, kesme, hisseye ayırma anlamlarını ifade eder ![]() ![]() "Allah'ın peygambere mikdarını belirlediği (farz), mübah kıldığı şeyde bir vebâl yoktur" (el-Ahzab, 33/38) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da geçen farz kelimesi alâ harf-i cerri ile kullanıldığında vücûb gereklilik; lâm harf-i cerri ile kullanıldığında bazan gereklilik bazan da beyan anlamını ifade eder (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, VI, 5109) ![]() Farz, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir fıkıh terimi olarak farz: Şâri' tarafından emrolunduğu kat'î delil ile sâbit olan; özürsüz, mutlak surette terkedildiğinde ceza gereken amellerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefîler zannî delil ile sâbit olan hükümleri vacib olarak niteler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz, mükellef açısından ikiye ayrılır: 1- Farz-ı ayn: Her mükellefin yapması farz olan vazifedir ![]() 2-Farz-ı kifâye: Mükelleflerden bir kısmının yapması ile diğerlerinden sâkit olan vazifedir (Ömer Nasuhi, Istılahatı Fıkhıyye Kâmusu, 1, 33) ![]() Farz-ı ayn, kifâye olan farzdan fazilet ve sevab bakımından daha üstündür ![]() ![]() ![]() ![]() FÂSIK Allah'ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse ![]() Arapça "Fe-Se-Ka" kökünden gelmekte olup ism-i fâil kalıbındandır ![]() Lügatta, çıkmak manasına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Biraz daha geniş anlamıyla büyük günâh işleyerek veya küçük günâhta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir (Fahrüddin er-Râzî, Tefsîru'l-Kebîr, II, 91; Râgıb el-İsfahânı, el-Müfredât, 572; Elmalılı Hamid Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282) ![]() ![]() ![]() a ![]() ![]() b ![]() ![]() c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'da fısk genellikle küfür ile eşanlamda kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların dışında genellikle Kur'an-ı Kerîm'de geçen fısk ve fâsıklar tâbiri küfür ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır: "Andolsun ki biz sana apaçık ayetler indirdik ![]() ![]() "Eğer Allah'a, Peygamberine ve ona indirilene iman ediyor olsalardı, onları (kâfir ve müşrikleri) veli edinmezlerdi ![]() ![]() Mu'tezile'ye göre fâsık, ne mümin ne de kâfirdir, ikisi arası bir durumdadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, hiçbir kimseye fısk isnadıyla bir söz söylememek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FÂSILA Şiirdeki kâfiye, seci'deki karîne gibi, ayetin son kelimesine verilen isim ![]() ![]() Fâsıla, cümlede mananın tamamlandığını gösteren durak işaretlerindeki birbirine uygun harflerdir ![]() ![]() ![]() Fâsıla, tevkifî ve kıyâsî olmak üzere iki şekilde bilinir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsıla, konuşurken, nefes alma sırasında sözü güzelleştirmek gayesiyle yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsılanın kısımları: Kur'an'da fâsılalar, dört kısımdan ibarettir: Temkin, Tasdîr, Tevşîh ve İkal ![]() 1- Temkîn: Buna kafiyeler arasındaki yakınlık da denir ![]() ![]() 2- Tasdîr:Ayet basında olan kelimenin ayet sonunda da gelmesine denir; buna reddü'l-acûz ale's-sadır (sonda olanın basa getirilmesi) adı da verilir ![]() İbnü'l-Mü'tez, tasdîrin üç kısma ayrıldığını söyler: a) fâsılanın son kelimesinin, bastaki ayetin son kelimesine uygun gelmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) fâsılanın son kelimesinin, baştaki ayetin ilk kelimesine uygun gelmesidir ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Fâsılanın son kelimesi ile, ayetteki ilk kelimelerden bazılarının uygun düşmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Tevşîh: Cümlenin başında bulunan kelimenin kafiyeye uygun bir şekilde gelmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Mütemâsil; iki fasılanın kafiye dışında vezinde müvazi olmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ez-Zemahşerî Kessâf'ında şöyle der: fâsıladaki güzelliğin korunması, cümledeki kelimelerin yerli yerine konulup manasını aynen taşımasıyla mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsıla, aslında vakf (durak) üzerine binâ edilir ![]() ![]() ![]() Kur'an'daki fâsılaların sonu, çoğunlukla, harf-ı med, harf-ı lin ve nun'un ilhâkı ile biter ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FÂSİT Kokmak, bozulmak, hükümsüz olmak, doğru ve uygun hareketi bırakmak, işler alt-üst olmak, bozgunculuk yapmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre muamelat konularında fâsitle bâtıl farklı anlama gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre fâsit akitlerin başlıcaları şunlardır: 1) Satım akdine bilinmezlik karışması: Hanefilere göre, satılan mal veya satış bedeli, anlaşmazlığa yol açabilecek ölçüde çok bilinmezlikle meçhul olduğu zaman akit fâsit olur; çünkü bu bilinmezlik teslime ve teslim olmaya engel olur ![]() ![]() ![]() a) Az bilinmezlik: Belirli bir yığından bir ölçek gıda maddesini yahut sayısı belli olmayan bir denk elbiseyi satmaktaki bilinmezlik anlaşmazlığa yol açmayacak az bilinmezliktir ![]() ![]() ![]() b) Çok bilinmezlik (fâhiş cehâlet): Satılan hayvanın cinsini, radyo veya fotoğraf makinesinin markasını açıklamadan satış yapılsa, buradaki bilinmezlik çoktur; çünkü bu, taraflar arasında şiddetli anlaşmazlığa sebep olur ![]() Bilinmezlik, satılan malda, satış bedelinde veya vadede olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Bir şarta bağlanmış veya gelecek zamana izâfe edilmiş satım akdi: Falanca kimse evini bana satarsa, ben de kendi evimi sana satarım, demek gibi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Hazır olmayan malı görmeden satmak: Gâib malı görmeden ve niteliklerini söylemeden satış caizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâfiîlere göre, tarafların görmediği bir malı satmak caiz değildir; çünkü bunda riziko vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Haram kılınmış bedelle satım akdi yapmak: Şarap ve domuz eti gibi haram kılınmış bir satış bedeli ile satım akdi yapıldığı zaman, hanefîlere göre, ortada gerçek satış bulunduğu için, akit fâsit olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5) İyne satışı: Bir malı vadeli satıp, daha sonra peşin para ile, vadeli fiyatından daha ucuz bir fiyatla geri almaya "iyne satışı" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Hanife'ye göre, bu muâmelede, malı peşin para ile, önceki mâlikinin geri almasından ibaret olan ikinci satım akdi fâsittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Resulu şöyle buyurmuştur: "İnsanlar dinar ve dirhemlerin peşine düşer, iyne satışı yaparlar; sığırların kuyruğuna yapışarak tarım işine dalarlar ve Allah yolunda cihadı terk ederlerse, Allah onlara bir belâ indirir ve bunu onlar dinlerine dönünceye kadar kendilerinden kaldırmaz" (Ebû Dâvûd, Büyû'; 54; Melâhim, I 0; Ahmed b ![]() ![]() Ebû Yûsuf'a göre iyne satışı kerâhetsiz sahîh, İmam Muhammed'e göre ise kerahetle birlikte sahihdir ![]() ![]() ![]() ![]() 6) Kabzdan önce satış yapmak: Hanefilere göre, menkul mallarda kabzdan önce satış caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7) Peşin konuşulan akitte belirli mal veya paranın teslimi için vade şart koşmak: Hanefilere göre, muayyen mal veya paranın teslimi için vâde şart koşulsa akit fâsit olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8) Fâsit şartla satış yapmak: Akitlerdeki şartlar; sahih, fâsit ve bâtıl olmak üzere üç kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bâtıl veya lağv şartı: Taraflardan birisi için zarar olan şart bâtıldır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre fasit satım akdinde mülk hakkının doğması için iki şart gereklidir ![]() 1) Kabz: Kabzdan önce mülk sâbit olmaz ![]() ![]() ![]() 2) Kabzın, satıcının izni ile olması; Mal, izinsiz kabzedilmişse, prensip olarak mülk sâbit olmaz (el-Kâsânî, a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fasit akitle satılan mal teslim edildikten sonra, istihlâk edilse veya helâk olsa yahut başkasına satış, hibe vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsit ve bâtıl ayırımı nikâh akdinde de önemli sonuçlar doğurur ![]() ![]() Hanefilere göre fâsit sayılan nikâh çeşitleri: I) Şâhitsiz olarak aktedilen nikâh; 2) Kızkardeş, hala ve teyze ile evlenmek; 3) Evli Bir kadınla, bilmeksizin evlenmek; 4) Üç talakla boşanmış kadınla, hulle'den önce aynı erkeğin evlenmesi ve; 5) Geçici nikâh fâsittir ![]() Fâsit nikâhla evli olanların, evliliğe devamları caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FÂSİT AKİT Geçerliliği olmayan, bâtıl akit ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, gayri sahih akitler fâsit ve bâtıl olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() Hanefîler dışındaki diğer mezheplere göre ise, hem ibâdetler ve hem de akitler konusunda fâsitle bâtıl aynı anlama gelir ![]() Burada Hanefilerle diğer mezhep imamları arasındaki görüş ayrılığı, İslâm'daki bir yasağın akit üzerinde hangi ölçüde bir sonuç doğuracağını farklı anlamaya dayanır ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, bazan İslâm'ın akitlerle ilgili yasağı, işleyene günâh kazandırır, fakat akit geçerliliğini korur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâfiî Maliki ve Hanbelilere göre, akitle ilgili bir yasak, o akdin herhangi bir sonuç meydana getirmesine engel olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bâtıl ve fâsit akit arasındaki farkları dört maddede toplamak mümkündür ![]() a) Sebep: Akdin bâtıl olmasının sebebi, öze inen esaslı unsurlarda İslâmî hükümlere uymamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Sonuç: Bâtıl akit hiçbir medeni sonuç meydana getirmez ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsit akit ise, kabz veya teslim gerçekleşmişse, sahih akdin bazı sonuçlarını doğurur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Feshe hak kazanma: Bâtıl akit feshe muhtaç olmaksızın kendiliğinden yok hükmündedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Kapsam bakımından fark: Bâtıl oluş; satım, kira, hibe, ikrar, da'vâ, mübah malı elde etme, satılan veya hibe edilen malı kabz gibi sözle veya fiille yapılan, akde âit olan-olmayan bütün tasarruf çeşitlerinde sözkonusu olur ![]() ![]() ![]() ![]() Bir akit bâtıl olunca icâzet kabul etmez; Çünkü yok hükmündedir ![]() ![]() ![]() ![]() Bâtıl bir akitte zaman asımı işlemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#210 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükFÂTİHA SÛRESİ Kur'an-ı Kerîm'in ilk suresi ![]() Fâtiha, "açılacak şeylerin başı, ilk açılacak yer" demektir ![]() ![]() ![]() Çoğunluğun görüşüne göre Mekkî'dir ve yedi ayettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin fazileti ile ilgili birçok rivayet mevcuttur ![]() ![]() Namazda okunması sebebiyle bir ismi de "es-Salât" olan Fâtiha hakkında bir hadis-i kutside şöyle buyurulmuştur: "Namazı kulumla aramda ikiye ayırdım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Besmele: Berâe suresi dışında Kur'an-ı Kerîm'de bütün sûrelerin basında besmele (Bismillâhirrahmânirrahîm: Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla başlarım) yer almaktadır ![]() Besmeledeki Allah adı yüce Rabbimizin en büyük adıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bismillâh'daki bâ harfı, "Allah'tan yardım dileyerek başlıyorum" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure başlarında bulunan Besmelenin Kur'an'dan ayet olup olmadığı hakkında görüş birliğine varılamamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan her iyi ve güzel şeyde besmele ile başlamak İslâm'ın prensiplerindendir ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsir: "Andolsun ki biz sana tekrarlanan yediyi ve şu büyük Kur'an'ı vermişizdir " (el-Hicr, 15/87) ayetinde Fâtiha suresi anılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O, Rahman ve Rahîmdir (2), Dünyada bütün yaratıkları ve âhirette yalnız mü'minleri esirgeyen, bağışlayan O'dur ![]() Din gününün sahibidir (3), Mâlik; sahip demektir, mâliki veya meliki şeklinde okunabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz(4) ![]() ![]() ![]() ![]() Bizi doğru yola ilet (5) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nimet verdiğin kimselerin yoluna (6) ![]() ![]() ![]() Kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil (7) ![]() ![]() Onlar gibi bizi de helâk etme ![]() ![]() ![]() ![]() Amin ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtiha ve Namaz: Fâtiha'yı her gün her müslüman en az onyedi defa farz olan beş vakit namazda okumaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmama tabi olan, Şâfiî veya Hanbeli'ye göre İmam sesli yahut sessiz de okusa Fâtiha'yı okur; Hanefi'ye göre susar; Mâliki'ye göre sesli okumada susar, sessiz okumada o da içinden okur ![]() Fâtiha sûresini Arapça lafzıyla bilmeyen, en kısa zamanda öğreninceye kadar İmam Azam Ebû Hanife'ye göre kendi dilinde tercümesiyle namaz kılabilir (İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesir, 7-8; Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'an, I, 18-20; Kurtubî, a ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|