Şair Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri |
09-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şair Arif Nihat Asya Ünlü ŞiirleriŞair Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri MAVİ Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin:ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana mavini ver deniz! GÜZELLİK Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük Neler geçirdim ben! Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek Güzelleşirdim ben! Yollar Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı Artık verin çocuklar, artık verin asamı! Bir başka kainata, bir başka yurda yol var; Siz örtünün garipler siz örtünün abamı! Yorgun düşüp uzandım altında asumanın; Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı Şahane manzaraydı dünya sınırlarında Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar: Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı! Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi; Şerh oldu Mesnevi’den yıldız Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı! Sen Koku, tad, sıcak sende her aradığım vardı: Seni soğuk bulanlar, ısıtamayanlardı Seni Sana vermiş veren sulardan ses Sana vermiş veren şiirden dil Yaratılmışsın ayrı topraktan Hamurun,toprağın bizimki değil! Saçların var,ki başka türlü sarı Gözlerin var,ki başka türlü yeşil Yarı olmuş vücudun üstünde Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil! Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!' Nefesin var,ki başka türlü sıcak Gözlerin var,ki başka türlü yeşil Tanımadı Türküm müjdeydi ülkeye Gezdim söyleye söyleye Bir gün söylemedim diye Türküm beni tanımadı Onlar bacım,onlar ağam Onlardır sevincim tasam Ahmet’im, Mehmet'im, Suna’m Güllü’m beni tanımadı Elimde doğmuş kuzular Bir gün benden soğudular Sordum ne oldunuz ne var Sürüm beni tanımadı Daha dün sözleştik şurda Düğün hazırladım Yurda Eller beni tanıdı da Sözlüm beni tanımadı Yine sizinleyim dedim Nasılsam öyleyim dedim Çıkıp ta söyleyim dedim Karım beni tanımadı Hırpalanmak ne kelime Didik didik lime lime Götürülürken ölüme Ölüm beni tanımadı TANRIYA SESLENİŞ Elsizlere el,dilsizlere dil ver yeniden, Lütfet,bize bin şanlı nesil ver yeniden, Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım, Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden Arif Nihat Asya Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri Kubbeler Dün başlar seferber, eller seferber; Kurşun eritildi, mermer çekildi Bunlar, bu kubbeler, bu minareler Akçayla olacak işler değildi Böyle bir gemide yendi suyu NUH Ve bu yelkenlerde kanatlandı RUH Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci Abide haline koydu sevinci Gergefle işleyip bir inci sultan Ki çiçek verirdi saksıya koysan, Bulabildinse ey yolcu yerini Hepsinin alnında altından bir ay Seyret İstanbulun camilerini Minare minare, kubbe kubbe say! Açılır masmavi burda gökyüzü, Gümüşten sütunlar üstünde durur Kimin gölgesi dinlenir yerde, Kiminin beyazı sulara vurur Allaha giden yol buralardadır, Kapılar açılır şerefelerden, Burdan uğurlanır mubarek aylar, Bayram burda başlar arifelerden Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış, Sultanı, çerisi, piri, veziri, Nesilden nesile götürsün diye Kanatlar üstünde şanlı TEKBİRİ Nice başbuğların açtığı yerde: Biri yardan geçmiş,öteki serden, Yolcular gidiyor yarına doğru, Kafile kafile bu köprülerden Kuşun uçuş, gülün açış saati, Tanrının fermanı yüce kubbede Duyulur uyanık Fatihin 'Uyan!' Dediği uzaktan Sultan Ahmede Diken dikmiş, yakan yakmış mumunu, Şamdanlar şamdanlar, ulu şamdanlar Ki aydınlığıyla, asırlar boyu Yolunu bulurdu yolda kalanlar Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş, O kıvrak şekli ki serhadde yaydı; Atlas bayrakların dalgalarında Rüzgarla öpüşen ince bir aydı Kimi yıkanırdı şadırvanlarda Tekbire HU HU katıyor kimi; Beyazıt önünden güvercinlerin İncidir yemi Söyleyin ey nazlı haber kuşları: Tuna boylarından müjde geldi mi? Uzaklarda kırık minarelerden Gökte bir kapıyı vurur leylekler; Bir gün açılacak o büyük kapı Ve kanatlar yere inmeyecekler Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan Açtıkça fetihler tarihi Türkün Kubbeler erecek bir gün murada Ve minareler dal verecek bir gün Geçerken altından bu loş kemerin Menekşe menekşe gül güldür içi Kapanmaz kapısı Allah evinin Ki beş vakit gürül gürüldür içi Çinliler çinliler taze çinliler: Boyası göz nuru, fırçası kirpik Ey sanat ' Kuruyan dallarımıza Bir yeşil yaprak ver ' demeye geldik Biri hattın; biri mermerin, tuncun, Kurşunun sırrını aramış bulmuş; Yesari elinde 'Lafza-i Celal' Sinan'da kubbeyle minare olmuş İşte bir kubbe ki söyler saati Yolcu ilk, dalgalar son cemaati, Mavidir çinisi, yenidir adı; Mermerini sisler karartamadı Şahzade, Laleli, Haseki Sultan Hepsinin üstünde Süleymaniye Süleymaniyeden, Ayasofyadan Yollar iner dal dal Yenicamiye Yelken yelken, seren seren geiler; Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler, Bu Horasan, mermer kurşun dağları Omuzunda taşıdığı çağları Taşıyacak daha çağlar boyunca Ve yer çekmeyecek, yere koyunca Yolları arkada bırakan hızla; Kanatlarımızla, atlarımızla Aşarken toprağı, taşı, denizi Bu kurşun memeler emzirdi bizi Böyle bir gemide, yendi suyu NUH Ve bu yelkenlerde, kanatlandı RUH İnanmak Bardaktan seni içmek Seni teneffüs etmek havada Dolaşmak, dolaşmak sana dönmek Seni bulmak yuvada Yolumuzda aylar, yıllar Basamak basamak Basamakların çıkamadığı yere Kanatlarınla çıkmak Boşaltmak takvimden günleri Günlerin üstünden yollara bakmak Rüzgarla esmek, sularla akmak Baharı yollamak yollara Alıkoymak bir nisanın tadını Dışarda herkes gibi seslenmek sana Ve koynunda söylemek asıl adını İnanmak, inanmak, inanmak Ninnilerinle uyuyup, türkülerinle uyanmak Tanrıya Sesleniş Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden, Lutfet, bize bin şanlı nesil ver yeniden, Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım, Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden Çocuk ve Ağaç Çocuk, çok sevdi ağacı Verirdi ona, her kış Çiçekleri olaydı! Ağaç, çok sevdi çoçuğu Öperdi altın saçlarından Dudakları olaydı! Ve ona öptürmek için, Eğilirdi yerlere kadar; Yanakları olaydı! Dökerdi önüne hepsini Gümüşten, altından, sedeften Oyuncakları olaydı! Ve çoçuk gittikten sonra, Böyle kalır mıydı ağaç? Ne olurdu onunda Bacakları olaydı, Ayakları olaydı! Anne İlk kundağın Ben oldum, yavrum; İlk oyuncağın Ben oldum Acı nedir Tatlı nedir bilmezdin Dilin damağın Ben oldum Elinin ermediği Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum Kolun kanadın Ben oldum Dilin dudağın Ben oldum Belki kıskanırlar diye Gördüklerini Sakladım gözlerden Gülücüklerini Tülün duvağın Ben oldum! Artık isterlerse adımı Söylemesinler bana `Onun Annesi` diyorlar Bu yeter sevgilim bu yeter bana! Bir dediğini iki Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim Gün oldu kırdın İncinmedim; İlk oyuncağın Ben oldum Yavrum Son oyuncağın Ben oldum Layık değildim Layık gördüler Annen oldum yavrum Annen oldum! Bir Bayrak Rüzğar Bekliyor! Şehitler tepesi boş değil, Biri var bekliyor Ve bir göğüs, nefes almak için; Rüzğar bekliyor Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye? Destanını yapmış,kasideye kanmış Bir el ki;ahretten uzanmış, Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler! Öpelim temizse dudaklarımız, Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız Rüzğarını kesmesin gövdeler Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler Geri gitsin alkışlar geri, Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri! Ona oğullardan,analardan dilekler yeter, Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin, Gel süngülü yiğit alkışlasınlar Şimdi sen söyle söz senin Şehitler tepesi boş değil, Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için; Rüzğar bekliyor! Destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin; Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye? AĞIT Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım Yollara Kürşadlar uzanmış ölü Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni Kimi Caber'de Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok Ben nasıl varım? Ağla ey Tanrı dağlarıdan İndirilmiş Tanrım Şu yakın suların Kolu neden bükülmez Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin Benden doğar, bana dökülmez? Ben ki ataeşle konuşurdumselle konuşurdum İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum "Sangaryos"u "Sakarya" yapan "İkonyom"u "Konya" yapan Dille konuşurdum BAYRAK Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder Gölgende bana da, bana da yer ver ! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar Yurda ay yıldızın ışığı yeter Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık, Dağlardan çöllere düşürdüğü gün Gölgene sığındık Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen ! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim ! FETİH MARŞI Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın! Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden Senin de destanını okuyalım ezberden Haberin yok gibidir taşıdığın değerden Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın! Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın! Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır Haydi artık uyuyan destanını uyandır! Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın! Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın! Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın? Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın! Arif Nihat Asya |
|