Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arif, asya, nihat, ünlü, şair, şiirleri

Şair Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri

Eski 09-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şair Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri



Şair Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri

MAVİ

Kayıklarla kayıkçılar
Dalgıçlarla balıkçılar
Bilirsin:ne ister,deniz!

Kendini bu isteklerin:
Yelkenlerin küreklerin
Altına seriver, deniz!

Balıkların,kandillerin
Ne varsa olsun ellerin
Bana mavini ver deniz!

GÜZELLİK

Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük
Neler geçirdim ben!
Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek
Güzelleşirdim ben!

Yollar

Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı
Artık verin çocuklar, artık verin asamı!
Bir başka kainata, bir başka yurda yol var;
Siz örtünün garipler siz örtünün abamı!
Yorgun düşüp uzandım altında asumanın;
Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı
Şahane manzaraydı dünya sınırlarında
Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı

Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar:
Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı!
Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi;
Şerh oldu Mesnevi’den yıldız
Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı
Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım
Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı!

Sen

Koku, tad, sıcak sende her aradığım vardı:
Seni soğuk bulanlar, ısıtamayanlardı

Seni

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil
Yaratılmışsın ayrı topraktan
Hamurun,toprağın bizimki değil!

Saçların var,ki başka türlü sarı
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş
Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

Nefesin var,ki başka türlü sıcak
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Tanımadı

Türküm müjdeydi ülkeye
Gezdim söyleye söyleye
Bir gün söylemedim diye
Türküm beni tanımadı

Onlar bacım,onlar ağam
Onlardır sevincim tasam
Ahmet’im, Mehmet'im, Suna’m
Güllü’m beni tanımadı

Elimde doğmuş kuzular
Bir gün benden soğudular
Sordum ne oldunuz ne var
Sürüm beni tanımadı

Daha dün sözleştik şurda
Düğün hazırladım Yurda
Eller beni tanıdı da
Sözlüm beni tanımadı

Yine sizinleyim dedim
Nasılsam öyleyim dedim
Çıkıp ta söyleyim dedim
Karım beni tanımadı

Hırpalanmak ne kelime
Didik didik lime lime
Götürülürken ölüme
Ölüm beni tanımadı

TANRIYA SESLENİŞ

Elsizlere el,dilsizlere dil ver yeniden,
Lütfet,bize bin şanlı nesil ver yeniden,
Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım,
Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden

Arif Nihat Asya

Arif Nihat Asya Ünlü Şiirleri

Kubbeler

Dün başlar seferber, eller seferber;
Kurşun eritildi, mermer çekildi
Bunlar, bu kubbeler, bu minareler
Akçayla olacak işler değildi

Böyle bir gemide yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde kanatlandı RUH

Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci
Abide haline koydu sevinci
Gergefle işleyip bir inci sultan
Ki çiçek verirdi saksıya koysan,

Bulabildinse ey yolcu yerini
Hepsinin alnında altından bir ay
Seyret İstanbulun camilerini
Minare minare, kubbe kubbe say!

Açılır masmavi burda gökyüzü,
Gümüşten sütunlar üstünde durur
Kimin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur

Allaha giden yol buralardadır,
Kapılar açılır şerefelerden,
Burdan uğurlanır mubarek aylar,
Bayram burda başlar arifelerden

Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri,
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üstünde şanlı TEKBİRİ

Nice başbuğların açtığı yerde:
Biri yardan geçmiş,öteki serden,
Yolcular gidiyor yarına doğru,
Kafile kafile bu köprülerden

Kuşun uçuş, gülün açış saati,
Tanrının fermanı yüce kubbede
Duyulur uyanık Fatihin 'Uyan!'
Dediği uzaktan Sultan Ahmede

Diken dikmiş, yakan yakmış mumunu,
Şamdanlar şamdanlar, ulu şamdanlar
Ki aydınlığıyla, asırlar boyu
Yolunu bulurdu yolda kalanlar

Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kıvrak şekli ki serhadde yaydı;
Atlas bayrakların dalgalarında
Rüzgarla öpüşen ince bir aydı

Kimi yıkanırdı şadırvanlarda
Tekbire HU HU katıyor kimi;
Beyazıt önünden güvercinlerin
İncidir yemi

Söyleyin ey nazlı haber kuşları:
Tuna boylarından müjde geldi mi?

Uzaklarda kırık minarelerden
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Bir gün açılacak o büyük kapı
Ve kanatlar yere inmeyecekler

Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan
Açtıkça fetihler tarihi Türkün
Kubbeler erecek bir gün murada
Ve minareler dal verecek bir gün

Geçerken altından bu loş kemerin
Menekşe menekşe gül güldür içi
Kapanmaz kapısı Allah evinin
Ki beş vakit gürül gürüldür içi

Çinliler çinliler taze çinliler:
Boyası göz nuru, fırçası kirpik
Ey sanat ' Kuruyan dallarımıza
Bir yeşil yaprak ver ' demeye geldik

Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş;
Yesari elinde 'Lafza-i Celal'
Sinan'da kubbeyle minare olmuş

İşte bir kubbe ki söyler saati
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
Mavidir çinisi, yenidir adı;
Mermerini sisler karartamadı

Şahzade, Laleli, Haseki Sultan
Hepsinin üstünde Süleymaniye
Süleymaniyeden, Ayasofyadan
Yollar iner dal dal Yenicamiye

Yelken yelken, seren seren geiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler,
Bu Horasan, mermer kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları

Taşıyacak daha çağlar boyunca
Ve yer çekmeyecek, yere koyunca
Yolları arkada bırakan hızla;
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı, denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi

Böyle bir gemide, yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde, kanatlandı RUH

İnanmak

Bardaktan seni içmek
Seni teneffüs etmek havada
Dolaşmak, dolaşmak sana dönmek
Seni bulmak yuvada

Yolumuzda aylar, yıllar
Basamak basamak
Basamakların çıkamadığı yere
Kanatlarınla çıkmak

Boşaltmak takvimden günleri
Günlerin üstünden yollara bakmak
Rüzgarla esmek, sularla akmak

Baharı yollamak yollara
Alıkoymak bir nisanın tadını
Dışarda herkes gibi seslenmek sana
Ve koynunda söylemek asıl adını

İnanmak, inanmak, inanmak
Ninnilerinle uyuyup, türkülerinle uyanmak

Tanrıya Sesleniş

Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden,
Lutfet, bize bin şanlı nesil ver yeniden,
Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım,
Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden

Çocuk ve Ağaç

Çocuk, çok sevdi ağacı
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!

Ağaç, çok sevdi çoçuğu
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!

Ve ona öptürmek için,
Eğilirdi yerlere kadar;
Yanakları olaydı!

Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı!

Ve çoçuk gittikten sonra,
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onunda
Bacakları olaydı,
Ayakları olaydı!

Anne

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum

Acı nedir
Tatlı nedir bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
`Onun Annesi` diyorlar
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum Yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!

Bir Bayrak Rüzğar Bekliyor!

Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzğar bekliyor
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış
Bir el ki;ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız
Rüzğarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle söz senin
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzğar bekliyor!
Destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?

AĞIT

Ağlayın, parmakları nur
Sularından kınalı kızlarım
Ağlasın Meraga göklerinden
Meraga'ya bakıp yıldızlarım

Yollara Kürşadlar uzanmış ölü
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde
Kimi Semerkant'ta bekler beni
Kimi Caber'de

Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok
Ben nasıl varım?
Ağla ey Tanrı dağlarıdan
İndirilmiş Tanrım

Şu yakın suların
Kolu neden bükülmez
Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
Benden doğar, bana dökülmez?

Ben ki ataeşle konuşurdumselle konuşurdum
İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum
"Sangaryos"u "Sakarya" yapan
"İkonyom"u "Konya" yapan
Dille konuşurdum

BAYRAK

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar
Yurda ay yıldızın ışığı yeter

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !

FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır
Haydi artık uyuyan destanını uyandır!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin Millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!

Arif Nihat Asya




Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.