Hz Yusuf Suresi Meali Ve Tefsiri |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz Yusuf Suresi Meali Ve TefsiriHz Yusuf Suresi Meali Hz Yusuf Suresi Yusuf suresi 111 ayet olup 1,2 ve 3 âyetler Medine'de, diğerleri Mekke'de inmiştir Sûrenin başından sonuna kadar Yusuf Peygamber'den bahsedildiği için sure bu adı almıştır Rahmân, Rahîm olan Allah'ın ismiyle 1-Elif, Lâm, Râ Bunlar, apaçık Kitâb’ın âyetleridir 2-Şübhesiz ki biz onu, anlayasınız diye, Arabca bir Kur’ân olarak indirdik 3-Biz, bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz Elbette (sen) ondan önce (bunlardan) habersiz olanlardan idin 4-Bir zaman Yûsuf babasına: “Ey Babacığım! Doğrusu ben (rüyâmda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; (hem) gördüm ki onlar bana secde eden kimselerdir” demişti 5-(Babası Ya‘kub ise) dedi ki: “Ey oğulcuğum! Rüyânı kardeşlerine anlatma! Sonra sana (hased ederler ve) bir hîle olarak tuzak kurarlar Çünki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır” 6-“Böylece Rabbin seni seçecek; sana rüyâların ta‘bîrini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhîm ve İshâk’a tamamladığı gibi, sana ve Ya‘kub âilesine de ni‘metini tamamlayacaktır Şübhesiz ki Rabbin, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır” 7-And olsun ki Yûsuf ve kardeşlerin(in kıssasın)da, soranlar için (çok büyük) ibretler vardır 8-O zaman (kardeşleri) demişlerdi ki: “Gerçekten Yûsuf ve (öz) kardeşi (Bünyâmin), babamıza bizden daha sevgilidir; hâlbuki biz birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluğuz (faydamız daha çoktur) Muhakkak ki babamız, apaçık bir hatâ içindedir” 9-(İçlerinden biri dedi ki: ) “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere bırakın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın; ondan sonra (tevbe eder) de sâlih kimseler topluluğu olursunuz” 10-İçlerinden söz sâhibi olan biri (Yehûda ise): “Yûsuf’u öldürmeyin; onu kuyunun dibine bırakın da, geçen kafilenin biri onu (bulup) alsın; eğer (gerçekten ona bir şey) yapacak kimseler iseniz (bâri böyle yapın!)” dedi 11-Dediler ki: “Ey babamız! Sana ne oldu ki Yûsuf hakkında bize güvenmiyorsun? Hâlbuki doğrusu biz, elbette onun iyiliğini isteyenleriz” 12-“Yarın onu bizimle berâber gönder; bol bol yesin (içsin), oynasın! Şübhe yok ki biz, onu gerçekten muhâfaza edicileriz” 13-(Ya‘kub) dedi ki: “Onu götürmeniz beni hakikaten üzer; çünki siz ondan habersiz kimseler iken, onu kurdun yemesinden korkarım!” 14-(Onlar: ) “Yemîn olsun ki, biz birbirine bağlı bir cemâat olduğumuz hâlde eğer onu kurt yerse, o takdirde şübhesiz ki biz elbette hüsrâna uğrayanlar oluruz” dediler 15-Nihâyet (kardeşleri) onu götürüp, kendisini kuyunun dibine bırakmaya hep berâber karar verdiklerinde (ona eziyet ettiler de biz) ona: “Şânım hakkı için, bu işlerini onlar hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine haber vereceksin!” diye vahyettik 16-Derken yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler 17-Dediler ki: “Ey babamız! Doğrusu biz gittik, yarış ediyorduk; Yûsuf’u da eşyâmızın yanında bırakmıştık (bir de baktık) ki onu kurt yemiş! Şimdi (biz), ne kadar doğru söyleyen kimseler olsak da, sen bize inanıcı değilsin!” 18-Ve (Yûsuf’un) gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler (Yûsuf’un hayatta olduğunu peygamberlik ferâsetiyle anlayan Ya‘kub) dedi ki: “Hayır, nefisleriniz sizi (aldatıp, kötü) bir işe sürüklemiş Artık (bana düşen) güzel bir sabır(dır) Çünki sizin bu anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek olan, ancak Allah’dır” 19-Derken (Mısır’a giden) bir kafile gelip sucularını (kuyuya) gönderdiler (o) da kovasını saldı (Aşağıdaki Yûsuf’u gördü ve: ) “Hey, müjde! Bu bir erkek çocuk!” dedi Onu bir ticâret malı olarak sakladılar Hâlbuki Allah, onların ne yapacaklarını hakkıyla bilendir 20-Onu az bir fiyata, birkaç dirheme sattılar Zâten (onlar), onun hakkında rağbetsiz (ona değer vermeyen) kimselerden idiler 21-Onu satın alan Mısır’lı (vezir) ise, karısına: “Onun makamını şerefli tut (ona iyi bak)! Olur ki bize faydası dokunur veya onu evlâd ediniriz” dedi Böylece Yûsuf’u o yerde (Mısır’da) yerleştirdik (ki adâletle hükmetsin), bir de ona rüyâların ta‘bîrini öğretelim (diye böyle yaptık) Allah ise, emrinde galibdir (dilediği herşeyi yapar); fakat insanların çoğu bilmezler 22-Nihâyet (Yûsuf’un) gücü kemâle erince, (biz) ona hikmet ve ilim verdik İşte iyilik edenleri böyle mükâfâtlandırırız 23-Ve o evinde kaldığı (hanım), onun nefsinden murâd almak istedi de kapıları iyice kilitledi ve: “Haydi gel!” dedi (Yûsuf) dedi ki: “Allah’a sığınırım! Şübhesiz ki o (kocan), benim efendimdir; benim mevkiimi (hep) güzel tuttu Şu muhakkak ki, zâlimler kurtuluşa ermezler” 24-Buna rağmen gerçekten (kadın) ona meyletmişti Ve Rabbinin delîlini görmeseydi, (o da) ona meyletmişti İşte (biz) kötülüğü ve fuhşu ondan uzaklaştıralım diye böyle (delîlimiz gösterilmiş) oldu Muhakkak ki o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı 25-Nihâyet (Yûsuf önde, ikisi de) kapıya doğru koşuştular; (kadın) onun gömleğini arkadan yırttı ve (derken) kapının yanında (kadının) beyi ile karşılaştılar (Kadın hemen: ) “Senin âilene kötülük etmek isteyenin cezâsı, zindana atılmaktan veya elemli bir azabdan başka ne olabilir?” dedi 26-(Yûsuf: ) “O, (kendisi) benim nefsimden murâd almak istedi” dedi Onun (o kadının) akrabâsından bir şâhid ise şöyle şâhidlik etti: “Eğer onun (Yûsuf’un) gömleği önden yırtılmışsa, o hâlde (kadın) doğru söylemiştir; o (Yûsuf) ise, yalan söyleyenlerdendir” 27-“Yok onun (Yûsuf’un) gömleği arkadan yırtılmışsa, o hâlde (kadın) yalan söylemiştir; o (Yûsuf) ise doğru söyleyenlerdendir” 28-Bunun üzerine (onun beyi, Yûsuf’un) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce (kadına): “Doğrusu bu sizin tuzağınızdandır Gerçekten sizin tuzağınız büyüktür!” dedi 29-(Sonra şöyle dedi: ) “Yûsuf! (Sen) bundan vazgeç (bunu kimseye anlatma)! (Ey kadın! Sen de) günâhın için mağfiret dile! Çünki sen, günahkârlardan oldun” 30-Şehirdeki birtakım kadınlar ise dedi ki: “Vezîrin karısı, delikanlısının nefsinden murâd almak istiyormuş Doğrusu (ona duyduğu) aşk, kalbine işlemiş Muhakkak ki biz, onu apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” 31- Sonunda (o kadın) onların gizli dedikodularını işitince, kendilerine (haber) gönderdi ve onlar için yaslanacak bir yer (yastıklar ve bir sofra) hazırladı; herbirine ise birer (keskin) bıçak verdi ve (meyveleri soymaya başladıklarında, Yûsuf’a): “Karşılarına çık!” dedi Bunun üzerine (kadınlar) onu (Yûsuf’u) görünce, (eşsiz güzelliğine ve fazîletine meftûn olarak) onu pek yüce gördüler de (hayranlıklarından farkına bile varmadan) ellerini kestiler ve: “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değildir! Bu, ancak çok şerefli bir melektir!” dediler 32-(O kadın) dedi ki: “İşte, hakkında beni kınadığınız kimse budur! Yemîn olsun ki (ben) onun nefsinden murâd almak istedim de o, iffetini muhâfaza etti (ve beni reddetti) Yine yemîn olsun ki, eğer ona emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşenlerden olacaktır” 33-(Yûsuf) dedi ki: “Rabbim! Zindan bana, bunların beni kendisine da‘vet ettikleri şeyden daha sevimlidir Eğer onların tuzaklarını benden def‘ etmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum” 34-Bunun üzerine Rabbi onu(n duâsını) kabûl etti de (o kadınların) tuzaklarını ondan def‘ etti Şübhesiz ki Semî‘ (hakkıyla işiten), Alîm (herşeyi bilen) ancak O’dur 35-Sonra (Yûsuf’un suçsuzluğuna dâir) o delilleri görmelerinin ardından, yine de onu bir müddet zindana atmaları (böylelikle gözden uzak tutmaları kanâati) kendilerine uygun göründü 36-Onunla berâber zindana iki de genç girmişti Onlardan biri: “Doğrusu ben (rüyâmda) kendimi görüyorum ki üzüm sıkıyorum!” dedi Diğeri de: “Doğrusu ben de (rüyâmda) kendimi görüyorum ki başımın üstünde bir ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor” dedi (Bunlar: ) “Bize bunun ta‘bîrini haber ver! Çünki biz seni iyilik edenlerden görüyoruz” (dediler) 37-(Yûsuf) şöyle dedi: “Kendisiyle rızıklanacağınız hiçbir yemek size gelmez ki, daha (o) gelmeden onun te’vîlini (mâhiyetini) size haber vermiş olmayayım Bunlar, Rabbimin bana öğrettiklerindendir Şübhesiz ki ben, Allah’a îmân etmeyen ve kendileri gerçekten âhireti inkâr eden kimseler olan bir kavmin dînini terk ettim” 38-“Çünki (ben,) atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kub’un dînine tâbi‘ oldum Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız, bizim için (aslâ câiz) olmaz! Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur; fakat insanların çoğu şükretmezler” 39-“Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı olan bir çok ilâhlar mı hayırlıdır; yoksa, Vâhid (bir olan), Kahhâr (her dilediğini kahretmeye muktedir olan) Allah mı?” 40-“O’nu bırakıp tapmakta olduklarınız, sizin ve atalarınızın onlara taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir! Allah, onların hakkında hiçbir delil indirmemiştir Hüküm ancak Allah’ındır! (O, size) kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler” 41-“Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyânıza gelince: ) Biriniz yine efendisine şarab sunacak Ve diğeri ise asılacak da kuşlar onun başından yiyecek! İşte hakkında fetvâ istediğiniz iş (bu şekilde) hükme bağlanmıştır” 42-Ve (Yûsuf) doğrusu içlerinden kurtulacak olanın o olduğunu zannettiği kimseye: “Efendinin yanında beni an! (Umulur ki beni bu durumdan kurtarır)” dedi Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu da (Yûsuf) senelerce zindanda kaldı 43-Nihâyet (bir gün) hükümdar dedi ki: “Doğrusu ben (rüyâmda) yedi semiz ineği, yedi zayıf (ineğ)in yediğini ve yedi yeşil başak ile (bir o kadar da) diğer kuru başakları gördüm Ey ileri gelenler! Eğer rüyâ ta‘bîr ediyorsanız, bana (bu) rüyâmı açıklayın!” 44-Dediler ki: “(Bunlar) karmakarışık rüyâlardır Biz ise, o rüyâların ta‘bîrini bilen kimseler değiliz” 45-Bunun üzerine (zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra (Yûsuf’u) hatırladı da dedi ki: “Ben size onun ta‘bîrini haber veririm; hemen beni (zindana) gönderin!” 46-(Zindana gelince dedi ki: ) “Yûsuf! Ey doğru sözlü kişi! (Rüyâda) yedi zayıf (ineğ)in yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başak ile (bir o kadar da) diğer kuru başakları (görmeyi) bize açıkla! Umulur ki (saraydaki) insanlara dönerim de (senin kadrini) bilirler” 47-(Yûsuf) dedi ki: “Âdet(iniz) üzere yedi sene (ekin) ekersiniz! Sonra biçtiklerinizden, yiyeceğiniz az bir mikdârın dışındakileri başağında bırakın!” 48-“Sonra bunun (bu yedi bolluk yılının) ardından, yedi şiddetli (kıtlık yılı) gelecek ki, (tohumluk için bir sonraki seneye) saklayacağınız az bir mikdar hâriç, onlar için (o kurak yıllara hazırlık olmak üzere) önceden biriktirmekte olduklarınızı yiyecek (bitirecek)!” 49-“Daha sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, onda insanlar bol yağmura kavuşturulacak ve onda (o yılda insanlar meyveleri ve hayvanları bol bol) sıkıp sağacaklar” 50-(Elçi bu ta‘bîri anlatınca) bunun üzerine hükümdar: “Onu bana getirin!” dedi Nihâyet elçi kendisine gelince, (Yûsuf, hakkındaki ittihâmı gidermek için bu da‘vete hemen icâbet etmedi ve ona) şöyle dedi: “Efendine dön de ona sor; ellerini kesen o kadınların maksadı ne imiş? Şübhesiz ki Rabbim, onların hîlesini hakkıyla bilendir” 51-(Mısır hükümdârı, o kadınlara: ) “Yûsuf’un nefsinden murâd almak istediğiniz zaman zorunuz neydi?” dedi (Onlar: ) “Hâşâ! Allah için, biz onun hakkında hiçbir kötülük bilmiş değiliz!” dediler Vezîrin karısı da dedi ki: “Şimdi hak ortaya çıktı! Onun nefsinden (asıl) ben murâd almak istemiştim Ve şübhesiz o, gerçekten doğru söyleyenlerdendir!” 52-(Yûsuf dedi ki: ) “Bu (iftirânın anlaşılmasını talebden maksadım), gerçekten benim kendisine gıyâbında hâinlik etmediğimi ve hâinlerin tuzağını kesinlikle Allah’ın muvaffakiyete erdirmeyeceğini (sizlerin de vezîrin de) bilmesi içindir” 53-(Yûsuf dedi ki: ) “Hâlbuki (ben) nefsimi temize çıkarmıyorum Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse) müstesnâ Şübhesiz ki Rabbim, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir” 54-Hükümdar ise: “Onu bana getirin; kendime hâs (müşâvir) yapayım” dedi Sonra onunla konuşunca: “Doğrusu sen bugün bizim yanımızda makam sâhibi emîn bir kimsesin!” dedi 55-(Yûsuf: ) “Beni memleketin hazînelerinin başına getir! Çünki ben iyi muhâfaza eden, (idâresini) iyi bilen bir kimseyim” dedi 56-İşte böylece Yûsuf’a o yerde (Mısır’da) imkân (ve kudret) verdik Oradan dilediği yerde oturuyordu Rahmetimizi dilediğimiz kimseye nasîb ederiz ve iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi‘ etmeyiz 57-Âhiret mükâfâtı ise, îmân edip (günahlardan) sakınmakta olanlar için elbette daha hayırlıdır 58-Derken, (o kıtlık yıllarında) Yûsuf’un kardeşleri de gelip onun huzûruna girdiler; (Yûsuf) derhâl onları tanıdı; hâlbuki onlar onu (o mevki‘de) tanıyabilecek kimseler değillerdi 59-Sonunda (Yûsuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Bana, babanızdan bir, erkek kardeşinizi (Bünyâmin’i) de getirin! Görmüyor musunuz, doğrusu ben ölçeği (adam başına) tam olarak veriyorum ve (kardeşinizin payını da vermekle) ben misâfirperverlerin en hayırlısıyım” 60-“Buna rağmen (bir daha geldiğinizde) onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size ölçek(le verilecek bir şey) yok ve bana yaklaşmayın!” 61-Dediler ki: “Ona babasından müsâade almaya çalışacağız ve doğrusu biz (bunu) gerçekten yapacak olan kimseleriz” 62-(Yûsuf) genç (uşak)larına da dedi ki: “(Verdikleri) sermâyelerini yüklerinin içine koyun; umulur ki onlar âilelerine döndükleri zaman bunu anlarlar da belki geri gelirler” 63-Nihâyet babalarına döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız! (Kardeşimizi bizimle göndermediğin takdirde) bizden ölçek men‘ edildi; bu yüzden kardeşimizi bizimle berâber gönder ki, ölçek (ile verilen zahîre) alalım; artık şübhesiz ki biz onu gerçekten muhâfaza edici kimseleriz” 64-(Babaları Ya‘kub) dedi ki: “Onun hakkında size (hiç) inanır mıyım? İllâ ki daha evvel kardeşi (Yûsuf) hakkında size güvendiğim gibi ola! (O vakit i‘timâdımı boşa çıkardınız) Fakat (bilirim ki, siz değil,) en hayırlı koruyucu Allah’dır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir” 65-Derken eşyâlarını açtıklarında, (götürdükleri) sermâyelerini kendilerine geri verilmiş buldular Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermâyemiz, bize geri verilmiş! Yine âilemize yiyecek getiririz, kardeşimizi de muhâfaza ederiz, hem bir deve yükü fazla alırız Bu, (böyle cömert bir hükümdâra göre) az bir ölçektir (Bize yine verir!)” 66-(Babaları) dedi ki: “Etrâfınız kuşatılmadıkça (öylesine çâresiz kalmanız müstesnâ), onu bana mutlaka getireceğinize dâir, Allah adına bana sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle berâber aslâ göndermem!” Ne zaman ki ona te’mînâtlarını verdiler, (o da: ) “Allah, söylediklerimize Vekîldir” dedi 67-Sonra dedi ki: “Ey oğullarım! (Mısır’a) tek bir kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin (ki nazar değmesin)! Bununla berâber, Allah’dan (gelecek) hiçbir şeyi sizden def‘ edemem Hüküm ancak Allah’ındır O’na tevekkül ettim Tevekkül edenler de ancak O’na güvenip dayansın!” 68-Daha sonra babalarının kendilerine emrettiği şekilde (ayrı ayrı kapılardan şehre) girdiklerinde, (bu tedbir, gerçekten) Allah’dan (gelecek) hiçbir şeyi onlardan def‘ edecek değildi; ancak Ya‘kub’un içinde bulunan (tevekkülde, o şeyin sebeblerine de riâyete duyduğu) ihtiyâç ki, onu yerine getirmiş oldu Ve şübhesiz ki o, kendisine öğrettiğimizden dolayı elbette bir ilim sâhibi idi; fakat insanların çoğu bilmezler 69-(Kardeşleri) nihâyet Yûsuf’un huzûruna girdiklerinde, kardeşini (Bünyâmin’i) bağrına bastı: “Muhakkak (bilesin) ki ben gerçekten senin kardeşinim; artık (onların bize) yapmakta olduklarına üzülme!” dedi (ve yapacaklarını kardeşine anlattı) 70-Sonunda (Yûsuf) onların yüklerini hazırlayınca, su kabını kardeşinin (Bünyâmin’in) yüküne koydu; sonra bir tellâl (arkalarından): “Ey kafile! Doğrusu siz gerçekten hırsız kimselersiniz!” diye seslendi 71-(Yûsuf’un kardeşleri) onlara dönerek: “Ne kaybettiniz?” dediler 72-(Onlar) dediler ki: “Melik’in su kabını kaybettik; hem onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var”; (tellâl: ) “Ben de buna kefîlim” (dedi) 73-(Yûsuf’un kardeşleri: ) “Allah’a yemîn olsun, şübhesiz (siz de) bilmişsinizdir ki (biz) bu yerde (Mısır’da) fesad çıkarmak için gelmedik; (biz) hırsız kimseler de değiliz” dediler 74-(O nidâ edenler: ) “Eğer yalancılar iseniz o hâlde (sizin şeriatınıza göre) bunun cezâsı nedir? (Hükmünüzü siz verin!)” dediler 75-(Onlar da: ) “Bunun cezâsı, (su kabı) kimin yükünde bulunursa, işte o (kişinin köle olarak alıkonması) onun cezâsıdır O zâlimleri böyle cezâlandırırız” dediler 76-Bunun üzerine (Yûsuf, su kabını aramak üzere), kardeşinin yükünden önce onların yüklerine başladı; (en) sonra onu kardeşinin yükünden çıkardı İşte Yûsuf’a böyle bir çâre öğrettik Yoksa Melik’in kanûnuna göre (Yûsuf) kardeşini alıkoyamayacaktı; ancak Allah’ın dilemesi müstesnâ (Biz) kimi dilersek derecelerle yükseltiriz Her ilim sâhibinin üstünde, bir bilen vardır 77-(Yûsuf’un kardeşleri) dediler ki: “Eğer (o) çaldıysa, doğrusu daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı” O vakit Yûsuf, bunu içine attı ve onlara bunu belli etmedi (İçinden: ) “Siz daha kötü durumdasınız Hâlbuki Allah, ne anlatıyorsanız en iyi bilendir” dedi 78-Dediler ki: “Ey azîz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var (onu bizden çok sever); bunun için onun yerine birimizi alıkoy! Şübhe yok ki biz, seni iyilik edenlerden görüyoruz” 79-(Yûsuf: ) “Eşyâmızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah’a sığınırız; o takdirde şübhesiz ki biz gerçekten zâlimler oluruz” dedi 80-Artık ondan ümidlerini kesince, fısıldaşarak bir kenara çekildiler Büyükleri dedi ki: “Doğrusu babanızın sizden Allah adına sağlam söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusûru bilmediniz mi? Artık babam bana izin verinceye veya Allah, hakkımda hüküm verinceye kadar bu yerden aslâ ayrılmayacağım O ise, hüküm verenlerin en hayırlısıdır” 81-“(Siz) babanıza dönün de: ‘Ey babamız! Gerçekten oğlun (Bünyâmin) hırsızlık etti Hâlbuki (biz) ancak bildiğimize şâhidlik ettik; gaybın muhâfızları da değiliz, (sana söz verirken Bünyâmin’in hırsızlık edeceğini bilemedik)’ deyin!” 82-“Hem (istersen) içinde bulunduğumuz şehre (oranın ahâlisine) ve berâberinde geldiğimiz kervana sor! Çünki şübhesiz biz (bu işte) elbette doğru söyleyen kimseleriz” (deyin) 83-(Döndüklerinde babaları) dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi (aldatıp böyle) bir işe sürüklemiş Artık (bana düşen) güzel bir sabır (etmektir)! Umulur ki Allah, onları (Yûsuf’u, Bünyâmin’i ve orada kalan diğer ağabeyini) hep birlikte bana getirir Şübhesiz ki, Alîm (herşeyi bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak O’dur” 84-Artık onlardan yüzçevirdi ve: “Ah Yûsuf’(um)a ah!” dedi Tâ kederden iki gözüne ak düştü Öyle ki (kederini içinde tutup) yutkunan bir kimse oldu 85-(Evlâdları: ) “Allah’a yemîn olsun ki (sen) dermansız bir hastalığa tutuluncaya veya helâke uğrayan kimselerden oluncaya kadar Yûsuf’u anıp durmaktan geri kalmayacaksın!” dediler 86-(Ya‘kub) dedi ki: “(Ben) gam ve kederimi ancak Allah’a şikâyet ediyorum Çünki Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri biliyorum” 87-“Ey oğullarım! (Haydi) gidin de, Yûsuf’la kardeşinden bir haber araştırın; hem Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Çünki kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümîd(ini) kesmez” 88-Bunun üzerine (kardeşleri tekrar Mısır’a gelip Yûsuf’un) huzûruna girdiklerinde dediler ki: “Ey azîz! Bize ve âilemize zarûret (kıtlık ve açlık) dokundu ve pek ehemmiyetsiz bir sermâye ile geldik; (sen) yine de bize ölçeği tam olarak ver ve bize (ayrıca) bağışta bulun! (Bize fazladan erzak ver ve kardeşimiz Bünyâmin’i bize lûtfet!) Muhakkak ki Allah, sadaka verenleri mükâfâtlandırır” 89-(Yûsuf) dedi ki: “Siz câhil kimseler iken Yûsuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı bildiniz mi?” 90-(Onlar: ) “Yoksa sen, gerçekten sen, Yûsuf musun?” dediler (O da: ) “(Evet) ben Yûsuf’um, bu da kardeşim! Şübhesiz ki Allah bize lütufta bulundu Doğrusu şu ki, kim (Allah’dan) sakınır ve sabrederse, artık şübhesiz Allah, iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi‘ etmez” dedi 91-(Kardeşleri: ) “Allah’a yemîn olsun, muhakkak ki Allah, seni bize üstün kıldı; hâlbuki şübhesiz (biz) elbette hatâ eden kimseler olmuştuk” dediler 92-(Yûsuf) dedi ki: “Bu gün (benim tarafımdan) size bir kınama (bir başa kakma) yok! Allah sizi affetsin! Çünki O, merhamet edenlerin en merhametlisidir” 93-“Benim bu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (tâ gözleri) görür hâle gelsin Ve bütün âilenizle birlikte bana gelin!” 94-Böylece kervan (Mısır’dan) ayrılınca, babaları: “Doğrusu ben, gerçekten Yûsuf’un kokusunu duyuyorum Eğer bana bunaklık isnâd etmeseydiniz (beni tasdîk ederdiniz)” dedi 95-(Onlar: ) “Allah’a yemîn olsun ki, şübhesiz, sen hâlâ eski yanlışlığındasın” dediler 96-Nihâyet müjdeci gelip onu (o gömleği Ya‘kubun) yüzüne koyunca, hemen (gözleri) görür hâle geri geldi “Size, ‘Bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından şübhesiz ki ben biliyorum’ demedim mi?” dedi 97-(Oğulları: ) “Ey babamız! Bizim için (Allahdan) günahlarımıza mağfiret dile; biz gerçekten hatâ eden kimseler idik” dediler 98-(Ya‘kub: ) “Sizin için Rabbimden, daha sonra (seher vakti) mağfiret dileyeceğim Şübhesiz ki Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (çok merhamet eden) ancak O’dur” dedi 99-Nihâyet (hep berâber Mısır’a gidip) Yûsuf’un yanına girdikleri zaman, (onları şehrin dışında karşılayan Yûsuf) ana-babasını bağrına bastı ve: “(Buyurun!) İnşâallah güven içinde kimseler olarak Mısır’a girin!” dedi 100-Böylece (sarayına geldiklerinde) ana-babasını (kendi) tahtın(ın) üstüne çıkardı ve (derken hepsi) onun (Yûsuf) için secde ediciler olarak, secdeye kapandılar (Yûsuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, evvelki rüyâmın ta‘bîridir Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı Hem şübhesiz bana ihsanda bulundu; çünki beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi Muhakkak ki Rabbim, ne dilerse çok hoş tedbîr edendir Şübhesiz ki, Alîm (hakkıyla bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak O’dur” 101-“Rabbim! Bana mülkden (bir nasib) verdin ve bana rüyâların ta‘bîrinden (bir ilim) öğrettin Ey gökleri ve yeri hakkıyla yaratan! Sen, dünyada da âhirette de benim velîmsin (gerçek dostumsun) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kimseler arasına kat!” 102-(Habîbim, yâ Muhammed!) İşte bu (anlatılanlar) gayb haberlerindendir ki, onu sana vahyediyoruz Yoksa, onlar (Yûsuf’un kardeşleri) hîle yaparak işlerine (karar vermek üzere) toplandıkları zaman, onların yanında değildin 103-(Sen ne kadar) hırs göstersen de, yine insanların çoğu îmân edecek kimseler değildir 104-Hâlbuki (sen) buna (bu Kur’ân’ı tebliğ vazîfene) karşı onlardan bir ücret istemiyorsun O (Kur’ân), (bütün) âlemlere ancak bir nasîhattir 105-Hem göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar (ibret almadan) bunlardan yüz çevirici kimseler olarak üzerlerinden geçip giderler 106-Hâlbuki onların çoğu, ancak müşrik kimseler olarak Allah’a îmân ederler (Hem inanırlar, hem de şirk koşarlar) 107-Ya (onlar,) Allah’ın azâbından kuşatıcı bir musîbetin kendilerine gelmesinden veya onlar farkında değillerken kıyâmetin ansızın kendilerine gelivermesinden emîn mi oldular? 108-(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “İşte benim yolum budur! (Ben, sizi) bir basîret (açıkça görünen bir delîl) üzere Allah’a da‘vet ediyorum; ben de, bana tâbi‘ olanlar da! Ve Allah’ı tenzîh ederim Çünki ben (sizin gibi) müşriklerden değilim!” 109-(Ey Resûlüm!) Senden önce de (bedevîlerden ve kadınlardan değil,) şehirlerin halkından kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkeklerden başkasını (bir meleği, peygamber olarak) göndermedik (O müşrikler) yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş, baksınlar! Âhiret yurdu ise, (günahlardan) sakınanlar için elbette daha hayırlıdır Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz? 110-Nihâyet peygamberler (o kavimlerin îmâna gelmelerinden) ümidlerini kestiği ve (o kavimler de) gerçekten onların (o peygamberlerin) yalancı çıkarıldıklarını zannettikleri bir sırada kendilerine yardımımız geldi de dilediğimiz kimseler (o azabdan) kurtarıldı Hâlbuki günahkârlar topluluğundan azâbımız geri çevrilmez 111-Muhakkak ki onların kıssalarında, (selîm) akıl sâhibleri için bir ibret vardır (Bu Kur’ân,) uydurulacak bir söz değildir; fakat kendinden önce gelen (kitab)ların tasdîki, herşeyin açıklaması ve îmân edecek bir topluluk için bir hidâyet ve bir rahmettir |
|