Özgürlük Temasını İşleyen Nazım Ve Nesir Örnekleri |
09-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Özgürlük Temasını İşleyen Nazım Ve Nesir ÖrnekleriÖzgürlük Temasını İşleyen Nazım ve Nesir Örnekleri HÜRRİYETE DOĞRU gün doğmadan, deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, içinde bir iş görmenin saadeti, gideceksin; gideceksin ırıpların çalkantısında balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; sevineceksin ağları silkeledikçe deniz gelecek eline pul pul; ruhları sustuğu vakit martıların, kayalıklardaki mezarlarında, birden, bir kıyamettir kopacak ufuklarda denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi ? gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı ? heeeey ! ne duruyorsun be, at kendini denize; geride bekliyenin varmış, aldırma; görmüyor musun, her yanda hürriyet; yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; git gidebildiğin yere Orhan Veli Kanık HÜRRİYETE ÖVGÜ boşuna değil dökülen kan hatıran daha aziz çıkacaktır bu felaket senelerinden asırlardır bu böyledir bütün kötülükler geçer yaşar iyi ve güzel olan sen çalışmanın ve düşünmenin hakkısın kanunların, nizamların üstünde talihisin insanlığın her sevgi hayatla biter yalnız senin aşkın kalır genç çocuğa babadan boşuna değil dökülen kan şehirlerde, köylerde çocuklar büyüyecektir daha zeki daha çalışkan bütün acılar unutulacak şarkılar daha yürekten söylenecek yıkılan evler köprüler daha sağlam kurulacaktır tekrar yeniden fabrikalar yükselecek tarlalar genişleyecektir boşuna değil dökülen kan tarihin akışından anlıyorum kuvvet zamanla yıkılır yalnız senin uğrunda ölür insan yarası acımadan Necati Cumalı Özgürlükten Vazgeçmek İnsanlıktan Vazgeçmektir! Ah La Fontaine! Masalların bizi nasıl da yanılttı Karga ile alay etmemizi isterken sen, biz tilkiyi sevdik Ağustosböceği’ne kızmamızı isterken sen, biz karıncayı ezdik Aslan bölüştürülecek şeyin hepsini kendine aldığında aslan oluverdik birden Sivrisinek aslanı yere vurduğunda sivrisinektik Sen bir dersi tatlılaştırmak için başvurmuştun bu yalanlara, biz dersi değil yalanı bal eyledik Sadece yalanı mı, dalkavukluğu, serseriliği ve zulmetmeyi de Ta ki Rousseau elini kaldırıp, “Sizinle anlaşalım bay La Fontaine! Ben kendi hesabıma sizi okuyacağıma, seveceğime ve masallarınızdan ders alacağıma söz verebilirim Ancak çocuklara bunları öğretmemi istemeyeceksiniz benden!” diyene kadar Ta ki Rousseau “Emil yahut Terbiyeye Dair” adlı ciltlenmiş isyanıyla insanın mayasında bulunmayan kötülüğün “eğitim” adı altında ona nasıl musallat edildiğini ilan edene kadar Ta ki Cenevre Meclisi Rousseau’nun “Emile” ve “Toplum Sözleşmesi” adlı kitaplarının Paris ve Cenevre caddelerinde yakılıp, yazarının tutuklanmasına karar verinceye kadar Ah Rousseau! Hadi büyüdüklerinde isabetli hükümler versinler diye, çocuklara iyilikle adaletin ikiz kardeşler olduğunu öğretip koşturdun onları gürültülerden uzak, “Gelişim adına mutluluklarına kıymayın!” diye uyardın büyükleri Peki geçerli hukukla gerçek hukuk arasında yaptığın ayrıma ne demeli “Du Contrat social”de! “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur,” ha! Demek özgürlük olmadığında ne mutluluktan söz edilebilir ne de onurdan Demek özgürlükten vazgeçmek, vazgeçmektir insanlıktan Demek vicdan adlı derin mahzenden çıkarılır adalet (forumsinsinet) ve erdem Demek başkalarına hükmetmek için yetiştirilen bir kimseyi adalet duygusundan ve akıldan mahrum etmek hususunda el ele vermiştir her şey Demek halk kaderini tayin etme hakkını hiçbir kimseye ve kuruma nihai olarak devredemez Demek doktorlarımız, matematikçilerimiz, kimyagerlerimiz, astronomlarımız, şairlerimiz, müzisyenlerimiz ve ressamlarımız var bolca; ama artık bir yurttaş yok aramızda Ah Rousseau! Bu kadarı da fazla! Sen zaten ne olduğunu ortaya koymuştun Dijon Akademisi “Bilim ve sanattaki gelişmeler, ahlakî yaşamda bir gelişme sağlamış mıdır?” sorusunu sorduğunda Yememiş içmemiş “Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev”le çalmıştın akademinin kapısını “Zihinlerimiz sanat ve bilimler geliştiği oranda bozulmuştur,” diyerek insanı yozlaştırmakla suçlamıştın yaşadığın çağı Barbar mıydın sen Rousseau! Medeni inceliği, arkasında kıskançlıkları, şüpheleri, korkuları, aldırmazlıkları, nefretleri ve hileleri saklayan “Alçakça bir perde” olarak nitelemiştin bir de Bununla yetinmemiş, medeniyetin kendi doğurduğu kötülüklere çare bulmak için ümitsiz bir yarış olduğunu, söyleyebilmiştin Sözüm ona Diderot’yu hapiste ziyarete giderken “müthiş bir aydınlanma” yaşamış, kitabını senelerce küllenmeyen o ateşle yazmıştın Bir de ödül (forumsinsinet) vermişlerdi sana ününü perçinleyen Bereket ki gün dönmüş, bir başka yarışmada elemişlerdi seni Çuvallamıştın, “İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kökeni nedir ve bu eşitsizlik doğal hukuk açısından doğru mudur?” diye sorduğunda Dijon Akademisi Sen misin “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli üzerine Konuşma” adlı kitabında beden ve zeka farklılıklarını bir tarafa bırakıp, sonradan edinilmiş eşitsizlikleri tartışmaya açan Yağmayı değiştirilemez hak haline zekice dönüştüren birkaç muhterisin insanlığı esarete götürdüğünü söyleyen Sen misin eşitsizlik varlığını toplum kurumlarına borçludur, diyen Ah Rousseau! Keşke “İtiraflar”ını yazmasaydın Günahlarını biz ifşa etseydik keşke Keşke ardı arkası gelmeyen aşklarını, yetimhaneye terk ettiğin çocuklarını, çıkar için mezhepten mezhebe sıçrayışlarını yüzüne vurup sus diyebilseydik sana Ne yazık ki susturan sen oldun dehanla bizi Kıyamet borusu çalındığında “Bu adamdan daha iyiydim!” deme cesaretini gösteremeyeceğimizi söyleyerek elimizden aldın kartlarımızı Mektuplar yazdın adresleri belli olmayan, “Zamanımın ahlakını gördüm de bu mektupları yayınladım Keşke bunları ateşe atmak zorunda kalacağım bir devirde yaşasaydım,” diyerek Yozlaşmış bir toplumun kurbanı olarak tanımladın kendini ve terk etmedin söz hakkını: “Hürriyet olmadan yurtseverlik, erdem olmadan hürriyet, yurttaşlar olmadan erdem olamaz; yurttaşları yaratırsanız muhtaç olacağınız her şeye sahip olursunuz, onlar olmadan, devletin yöneticileri tarafından haysiyeti kırılmış, alçaltılmış kölelerden başkasına sahip olamayacaksınız” HÜRRİYET KASİDESİ Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten Namık KEMAL Nesir örneği; Elleri Var Özgürlüğün 1 Köpürerek koşuyordu atlarımız Durgun denize doğru 2 Bu uçuş, güvercindeki, Özgürlük sevinci mi ne! 3 Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz, Düşünmek yasak, İşgücünü savunmak yasak! 4 Ürünü ayırmışlar ağacından, Tutturabildiğine, Satıyorlar pazarda; Emeğin dalları kırılmış, yerde 5 Işık kör edicidir, diyorlar, Özgürlük patlayıcı Lambamızı bozan da, Özgürlüğe kundak sokan da onlar Uzandık mı patlasın istiyorlar, Yaktık mı tutuşalım Mayın tarlaları var, Karanlıkta duruyor ekmekle su 6 Elleri var özgürlüğün, Gözleri, ayakları; Silmek için kanlı teri, Bakmak için yarınlara, Eşitliğe doğru giden 7 Ben kafes, sen sarmaşık; Dolan dolanabildiğin kadar! 8 Özgürlük sevgisi bu, İnsan kapılmayagörsün bir kez; Bir urba ki eskimez, Bir düş ki gerçekten daha doğru Oktay Rıfat Horozcu |
|