Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
görüşmeyi, hoca, padişahla, reddeden

Padişahla Görüşmeyi Reddeden Hoca

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Padişahla Görüşmeyi Reddeden Hoca




Şimdi hayal edin lütfen…

Osmanlı’nın başında “Şah”lıkta değil, “kulluk”ta varlık arayan Fatih Sultan Mehmed vardır…


“Bir Şah’a kul oldum ki, cihan ana gedadır” mısralarını yazan derin tefekkür sahibi genç Padişah, kaderin kendisine sunduğu dünya nimetleriyle tatmin olmamış, maneviyat önderlerinin sohbetlerinde saadet aramaya çıkmıştır… Kâh Ak Şemseddin’in huzurundadır, kâh Molla Gürani’nin ya da Molla Zeyrek’in tasavvuf meclislerinde…


Derken, büyüklüğünü duyduğu halde hiç görmediği Ebul Vefa’nın alevi gönlüne düşüyor… Önce Vefa semtine bir külliye yaptırıp armağan ediyor… Duasını alıyor…


Vakit artık yüz yüze görüşme vaktidir: “Bu kadar yakınımızdayken, yüz yüze feyz almamak olmaz!” diyerek hazırlanıyor…


Toprağın diriliş müjdesine dönüştüğü, İstanbul’un bahar kokuları sürdüğü günlerden bir gün, Doğu Roma fatihi yanına iki muhafızla, arkadaşı, sırdaşı ve hocası Zağanos Paşa’yı da alarak Vefa’ya gidiyor


Vakit öğle sonrasıdır Niyeti, Şeyh’in imamlığında ikindi namazını kılıp dersine oturmaktır


Cins atlar dergâhın kapısında duruyor, şanlı binici ile yoldaşı, acele etmeden atlarından inerken, muhafızlardan biri çoktan eşiği açmış, Hünkâr’ın geldiğini Şeyh’in müritlerine müjdelemiştir


Oysa o sırada Şeyh Efendi, yakın müritlerinden birine, kapıya gelen hasretlisiyle görüşmeyeceğini fısıldamaktadır: “Gelen ziyaretçimizi lisan-ı münasiple geri gönderin Şu sıralar mizacım devletlülerle muhabbete müsait değildir


Bu, “Padişah-ı Cihan’la görüşmeyeceğim” demektir


Şeyh’i sorgulamak hangi müridin haddi? Şaşkın şaşkın huzurdan çıkıp aldığı talimatı dergâhın misafirlerine ulaştırmaya gidiyor


Fakat ne görsün? Koskoca cihan Padişahı tüm rütbelerinden, tac u tahtından arınmış, dervişane bir teslimiyet içinde kapı önünde el bağlayıp boyun bükmüştür


Kılık kıyafeti, dervişlerin kılık kıyafetinden farksızdır Duruşu mahşer duruşudur Bu haliyle o “Padişah” değil, “Doğu Roma Fatihi” hiç değil, Peygamber müjdelisi bile değil, sadece bir “kul”dur: Şeyhine “teslim” olmaya gelen bir derviştir yalnızca…


Şeyh’in müridi ne diyeceğini şaşırıyor Kelimeleri bir türlü toparlayamıyor Bu yüzden de ne dediği pek anlaşılmıyor Ama çoktan anlayan anlamıştır, bir türlü söylenemeyeni… Anlamış da, dudaklarında acı mı acı, hüzünlü mü hüzünlü, yakıcı mı yakıcı bir tebessüm gölgelenmiştir…


Aynı anda dergâh ikindi ezanına durmuş, yanık sesli bir müezzin, Allah’ın varlık, birlik ve yüceliğini haykırmaya başlamıştır: “Allah ü Ekber… Allah ü Ekber!


Padişah, huşu içinde ezanı dinledikten sonra: “Anladık” diyor, “gayr-i Müslimlerin bile kabul buyrulduğu dergâha, biz Padişah olaraktan henüz liyakat kesbedememişiz


Oysa ne umutlarla gelmiştir buraya, neler neler düşünmüştür Vaktiyle Ak Şemseddin Hoca’sına söylediklerini buna da söyleyecek: “Şeyhim, sana bir hacet içün geldüm ki, birkaç gün beni halvete koyup (dersine alıp) irşâd eyleyesün Bir dem senun dersunde bulunma lezzeti cihan padişahlığından aglebdur (üstündür)” diyecektir


Gerçi, Ak Şemseddin bu sözlerinden hiç memnun olmamış, kovmaktan beter etmişti Söyledikleri aynen aklından geçiyordu: “Meşâyih-i izâmın halvetinde (şeyhlerin sohbetinde) bir lezzet vardır ki, ana dahil olan emr-i saltanat gözünde olmayub, dünya gözünden silinub saltanattan geçub gitmek mukarrerdir (bir şeyhe mürit olmak padişahlıktan daha lezzetlidir Bunun tadını alan bir padişah, padişahlıktan vaz geçer) Bu sebeple ahval (durumlar) bozulub, her birimiz bu hale sebeb olmakla Allah’ın gazabına uğrayarak günahkâr olmak lâzım gelür… Sen makamının icabı üzre adl ü insaf içinde ol


Yirmibir yaşında dünyevi kudretlerin zirvesine ulaşmış bir Padişah’ın gurura kapılmadan şeyhlerin dergâhında varlık araması, padişahların yetişme tarzı hakkında bir fikir verebilir


Dervişliği padişahlığa tercih ettiren böyle bir ihlâs ve feragat acaba hangimizin nefsine sığar?


Bu soruyu cevaplandırabilmek için, önce, hayata ve insana iman perspektifinden bakmanın anlamını çözmek gerekiyor

Yavuz Bahadıroğlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.