Türkü Gözlü Güzele Mektup |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkü Gözlü Güzele MektupTürkü Gözlü Güzele Mektup Sana, saflığın, güzelliğin ve aşkın ifadesi olduğu için "Türkü Gözlüm" diyorum "Beni bensiz bırakan Sen ile Beni sensiz bırakan Sen" çelişkisinin kördüğüm olup boğazıma geçerek, bir şafak vakti beni darağacında sallandırdığını görünce pişman olmayasın diye ilk ve son defa sana, ilk ve son olarak yazıyorum BİLESİN!! Bir günlük hasretinin dahi, yüreğimde yıllarca süren çilelere denk fırtınalar koparmasına karşı, zamanın ve mekanın hissiz vurdumduymazlığına düşülen aykırı notlardır yazdıklarım Hasretinle ve özleminle daha bir güzelleştiğinin ve daha çok sevildiğinin belgesidir aslında, zamana ve mekana düşülen aykırı notlar "Sensizken Seninle Olmak ile Seninleyken Sensiz Kalmanın" paradoksunda yüreğimin tâ dibinden yükselen sessiz çığlıkların kağıda izdüşümüdür yazdıklarım Ama olsun varsın "Sessizliğin tenhasında, Sensizliğe takılıyken gözlerim Sevdan ve Sen daha bir güzelsin BİLESİN!! Türkü Gözlüm sakın sevdamı, siyah-beyaz arabesk Türk filmi sevdalarıyla ve sözlerimi arabesk şairlerin sevgililerine kin kusan şiirleriyle kıyaslama Eğer beni ve sevdamı anlamak için illa bir misal arıyorsan, Leyla ile Mecnun var Gerisi yalan BİLESİN!! Mevsimlik ahlaksızlıkların aşk ile etiketlendiği internet kafelerdeki "chat" li aşkların bulunduğu bir ortamda figüran olmamam birileri tarafından monotonluk yada yüreğimin çağdışılığı ile sıfatlandırıIsa da, sana ve aşkına talip olan benim tek ve en sağlam bonservisim budur Ben sana binlerce yıllık geçmişimdeki yiğitlerin, bir çeşme başında bir pencere kenarında bir çift kara gözün kaçamak bakışı yada platonik bir tebessümle yüreklerinin yanıp kavrulmasının mirasçısı olarak sesleniyorum BİLESİN!! İşte tüm bu duygularla bir gece vakti senin için yakılmış TÜRKÜLER'i dinlerken, sen niyetine bir KIRMIZI GÜLE bakarken ve bir "bozlak" hüznünce uzayan dumanlar ciğerime dolarken, bir hikaye düşer aklıma, BÜLBÜL ve KIRMIZI GÜLE dair; "Daha zamanın çok fazla eskimediği günlerde, sarayın genç bahçıvanı, padişahın kızına sevdalanır Sevdası bir kor halini alınca, hatırlı kişiler padişahtan kızı istemeye giderler Padişah anlayışlı adamdır -Neden olmasın der -Senden tek işleğim kızımı alabilmek için dünyanın en iyi bahçıvanı olduğunu ispat etmen Bunun için de bana 30 gün içinde bir dal KIRMIZI GÜL getirmeni istiyorum Herkes birbirinin gözüne bakar, çünkü dünya üzerinde gülün sarısı, siyahı, beyazı vardır da kırmızı yoktur o zamanlar Bahçıvan bildiği bütün kitaplara bakar, yazmazlar Tohumları karıştırır kırmızı olmazlar, bilginlere sorar, bilemezler tüccarlara sorar, bulamazlar Kısaca kimse bulamaz bahçıvanın derdine derman Zaten ne zaman dertliye derman olmuştur ki derdi olmayan Son akşam uzanır yatağına ve ağlar saatlerce, gece yarısı bir Bülbül konar cama ve şöyle der; -Derdini biliyorum Ben sabaha kadar ararım, bulursam bahçeye bırakırım Bahçıvan gece güne devrolana dek bekler son bir umutla, padişahın yanma gitmeden çıkar bahçeye, gördükleri karşısında şaşkınlık bile yasayamadan gece neler olduğunu sorar Kırmızı laleye Kırmızı lale gördüklerini anlatır; Seher vakti Bülbül geldi, en güzel makamda, en güzel ses ile şakıdı ve beyaz güle; En sivri dikenini yüreğime hatır dedi Beyaz gül denileni yapınca BÜLBÜL öldü GÜL kızardı " Sen de bakışlarınla yüreğimi darmadağın ettin Güzelliğin yüreğimin darmadağın olmasındandır BİLESİN!!! İşte bu sebeple sana GÜLÜM diyorum Ve pek çok yiğidin sevdiği pek çok güzelin, yiğitlerin sözleri yerine sarhoş ağızlardan dökülen ayyaş kelimelere hayran olarak; yiğit yüreklere sultan olmak dururken, laçkalaşmış et parçalarına mülteci olmak istediklerini görünce seni daha çok seviyorum Türkü Gözlüm tüm bunlara rağmen, hissi ve mantıki zafiyete düşmüş kitleler sana benim bir suçlu olduğumu söylerlerse Sebebi; Körler ülkesinde bakmanın yasak olduğunu, çok geç öğrendiğimdendir BİLESİN!!! Ve bağışla beni, sınırsız duyguları, sınırlı zamanlarda, sınırlı mekanlara sığdırmanın sınırsız zorluğunda sadece bunları yazabiliyorum Gerisini, ANLAYASIN!! Fuzuli'nin "Aşk imiş her ne var alemde İlim bir kıyl ü kal imiş meğer beytinden "Zannetme ki ölmek zor ölmek kolay kolay da Kan gibi aklımdasın" a kadar Tüm zamanlar boyunca senin için yazılmış en güzel şiirleri ve sözleri bilirim Ama ben; Seni ve güzelliğini, kelimelere cümlelere ve şiirlere sığdırmaya çalışan tüm şairler adına senden özür dileyerek ve, Bir seni, hep seni, tek seni sevdiğimi Bir sana, hep sana, tek sana seslenerek ŞİİR DİYE YÜREĞİMİ SUNUYORUM YÜREĞİNE BİLESİN!!! Mustafa TÜRKARSLAN |
Türkü Gözlü Güzele Mektup |
08-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkü Gözlü Güzele MektupTÜRKÜ GÖZLÜ GÜZELE MEKTUP-II Yıllar sonra bu sefer kim olduğunu bilerek gene seni yazıyorum, gene sana yazıyorum Çünkü yazmak yaşamaktır, yazmak yanmaktır Yazmak ağlamaktır, yazmak anlamaktır Yazmak gözlerine dalmaktır, yazmak yüzünden ilham almaktır Yazmak seni sevmektir ve seni sevmek Allah’a şükretmektir Bilesin! Şimdi Sensizliğin ve sessizliğin tenhasında hayalinle baş başa sana seni anlatıyorum Kerkük’te bir Türkmen ananın balasına söylediği bir hoyrat kadar, Kaşgar’da, Urumçi’de bir Türkistanlı’nın Gökbayrağa duyduğu özlem kadar büyük bir özlemle sesleniyorum sana Bilesin! Ey gözlerine destanlar yazdığım Türkü Gözlü Güzel! Yokluğunun öldürücü suskunluğuna bürünmüşken, şimdi; sensizliğin kurşun karası demlerinde biriktirdiğim sevda masalıdır sana anlattığım Bilesin! Bir günlük hasretinin dahi, yüreğimde yıllarca süren çilelere denk fırtınalar koparmasına karşı, zamanın ve mekânın hissiz vurdumduymazlığına düşülen aykırı notlardır yazdıklarım Hasretinle ve özleminle daha bir güzelleştiğinin ve daha çok sevildiğinin belgesidir aslında, zamana ve mekâna düşülen aykırı notlar Bilesin! Yokluğundan varlığına doğru çıktığım yolların sonunda varlığın yok olur Ben yokluğunda varlığına destan yazmışım Hiç gelmediğin halde “Aşk’ın Aşkına Gitme!” demişim Şimdi varlığında yokluğuna ağıt yakarım Rengârenk ve kat kat perdelerle örttüğün gönlündeki sırların gözlerine olan yankısına yazılmış bir destandır bu yazdıklarım Bilesin! Türkü Gözlüm, bil ki; bu çağa inat bu çağın yabancı yalancı çağrışımlarına inat… Yalancı sevdalarına mevsimlik aşklarına inat… Sahte dostlarına, Vefayı sadece semt sananlara inat… Ağlayamayan ve anlayamayanlara inat… Sevdamız da vefamız da Allah rızası içindir imanıyla sana seslenmeye devam edeceğim Bilesin! Gözlerine yazdığım şiirlerden bir köprü kurup, yokluğundan varlığına yol almaktayım Bilesin! Erciyes kadar köklü ve yüce, bir Selçuklu medresesi kadar bilge bir sevdanın kelimelerle resmedilmesidir bu yazdıklarım Bilesin! Sanma ki bu mektup sana bir sitemdir, sana bir şikayettir Bu mektup kendi gönlüme serzeniştir Bu mektup; gecenin güne, bülbülün güle, toprağın semaya, canın canana arz-ı hâlidir Ben Hz Yusuf’a kuyuda, Hz İbrahim’e nârda, Hz Eyyub’a sabırda hâldaş olmaya niyetlenmişim Seni vazgeçilmez davamın ve sevdamın yolunda her dem yanımda bilmişim Bilesin! Şimdi bir türkü böler hayallerimi, bir türkü saplanır gönlüme hançer gibi… Bir türkü süzülür gözlerimden damla damla; “ Ellerini çekip benden yârim bugün gider oldu / Hem sever hem sevilirken bu ayrılık neden oldu” Bu türkü gönlümde açar bin türlü yara Bilesin! Ve bülbül ve güle dair bir hikâye düşer aklıma eski zamanlardan kalma; “Bülbül sema’da uçup dururken öyle bir koku almış ki bir anda başı dönmüş kolu kanadı kırılmış, gülün rayihasının meftunu olup nereden gelir bu koku diye semadan yer doğru uçmuş Uzun bir müddet ağaçların çalıların otların arasında bu güzel kokunun sahibini aramış durmuş Bulamayınca da yüksek bir yere konmuş yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış: Gül uzaklardan gelen bu hoş sesi işitmiş oda güzeller güzeli sesin sahibine bir anda meftun olmuş Rahiyasından olabildiğince kokuları rüzgârın peşi sıra savurmuş Bülbül rüzgârın ardından gelen bu kokuları takip etmiş Bülbül gülü görmeden kokusuna meftun olmuş gül bülbülü görmeden sesine âşık olmuş Âşıkla maşuk vuslat hasretiyle yanıp kavrulurken kavuşmaları çok fazla vakit almamış Bülbül güle öyle bir sevdalanmış öyle bir sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş Gülde sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularını hediye edebilmek için bir solmuş bir açmış bir solmuş bir açmış ve ona en güzel kokusunu göstermek istemiş Gül kokusuyla dile gelmiş Her aşkın bir cilvesi vardır Bülbül ile Gül’ün aşkının cilvesi ise birbirlerine âşık olup kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır yani vuslatın hep bir başka bahara kalmasıdır Bülbül öttükçe gül açmış gül açtıkça kokusu bütün âleme yayılmış gül utancından gonca haline dönmüş bülbül gülün bu halini görebilmek için var gücüyle ötmüş ötmüş ötmüş Gelgelelim gülün tomurcuktan gonca haline geçtiği sıra hep bitap düşüp gaflet uykusuna dalmış Her uyandığında gül açmış bülbül feryat figan edip göremediğine yanmış ve o günden beri her seher vakti bu ıstıraplı aşk tekerrür edip durmuşBülbül sevdiğinin gonca halini görmek hasretiyle bir ömür ötmüş gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi ümidiyle bir ömür boyu açmış açmış solmuş Ne gül olmak kolay ne de bülbül olmak; bülbül olmayı seçtiysen bir ömür yanacaksın gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın” Bir düş görürüm düşümde Bir beyaz gül gelir düşer tam kalbimin üstüne Düş bu ya ben o gülün saçlarını okşarım gül uyur öylece Hayra yorup düşümü, düşmüşüm beyaz gülün kokusunun peşine… Bilesin! Beyaz gülüm! Ben senin kokuna vurulmuşum Sana gelirken çalılara takılmış kolum kanadım gecikmişim, yorulmuşum, vurulmuşum Şimdi geciktiğim her saniye için asırlara denk çileler yaşarım Sana değil kendime yanarım Bilesin! Gül’e naz, bülbüle niyaz yakışır Güne güneş, geceye ayaz yakışır Sen her daim gül de küçülsün gözlerin Sen gülsün güle gülmek ve güle en çok beyaz yakışır Bilesin! Sebepsiz bölünen uykuların, seher vakti gözyaşı dökerek edilen duaların ve her seher dua ederken dökülen gözyaşlarının sebebi sensin Bilesin! Gün oldu konuştun Ağustos zaferleri yaşadım Gönlümde her kelimenle kutlu bir ihtilâl oldu Hazan mevsiminin hüzün günlerinde dilin lâl oldu Sana da bana da bir hal oldu Bilesin! Türkü Gözlüm! Tarihin mirasını da talihin yükünü de beraber omuzlamalıyız Aşkı, sevdayı, vefayı biz yaşatmalıyız Ve biz öğretmeliyiz cennet kokulu bebeklere… Sensiz bu yük ezer beni ve bensiz sen yıkılıp çökersin Bilesin! Yavuz Sultan Selim’i köle eden, o koca sulatanı kızgın çöllerde yaya yürüten sevdanın varisiyiz Seninle kalabalık, karanlık çirkefe bürünmüş yollarda değil, sıcak çöllerde ak yokuşlarda yan yana omuz omuza yürümektir muradım Bilesin! Senden öğrendim karşılıksız, hesapsız sevmeyi ve sen öğrettin bana sevilmeyi… Hz Mevlana’nı buyurduğu gibi; “Aşksız insan kanatsız kuş gibidir” Sen kolum kanadım, sen derdim dermanım, sen bana Aşkı öğreten, sen canım cananımsın Bilesin! Vuslat türküleri kadar şen, hasret türküleri kadar hüzünlü ey Türkü Gözlü Güzel! İman ile isyan arasında gidip geldiğim vakitlerde gözlerinden hayalime düşen ışıkla yol buldum Bilesin! Terkedilmiş eski başkentler kadar yalnız, viran olmuş bir cami kadar mahzun ve kimi kimsesi olmayan bir ana kız kadar çaresizim Eski başkente akşam iner, yağmur yağar, hüzün yağar şimdi… Rahmettir yağan ya da gök ayrılığın hüznüne ağıt yakıyordur kendi dilince… Bilesin! Bir şairin gönlüne, şiirin menziline girmek zordur Türkü Gözlüm Ne zaman bir türkü dinlesen, ne zaman bir şiir okusan ve ne zaman bir beyaz gül görsen yüreğin sızlar Ne zaman aynanın karşısında gözlerinle göz göze gelsen, gözlerine yazılmış şiirler bir damla yaş olur süzülür yanağına… Senin yangının, senin gözyaşın ta ötelerden gelir saplanır bir şairin yüreğine… Bilesin! Leylâ eğer Mecnun’u sevmeseydi, Mecnun onca sene çölde gezer miydi? Şirin Ferhat’ı beklemeseydi, Ferhat dağı deler miydi? Ya da Aslı’nın aslı olmasaydı Kerem yanıp küle döner miydi? Ey türkü gözlerine destan yazdığım güzel! Şimdi Mecnun’a, Ferhat’a, Kerem’e sevda manifestosu yazıyorum ve Fuzûlî misali diyorum ki; “Âşık-ı sadık benim onların sadece adı var” Bilesin! Ey bu mektubu okurken her harfte bir damla gözyaşı döken güzel! Seni ve güzelliğini, kelimelere cümlelere ve şiirlere sığdırmaya çalışan tüm şairler ve yazdığım tüm harfler adına bir kez daha senden özür dileyerek ve gene ve sadece; Bir seni hep seni tek seni sevdiğimi Bir sana hep sana tek sana seslenerek; Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine Ve canım deyip aldığın canımı kurban diye adıyorum bir damla gözyaşına Bilesin! Bayramın mübarek olsun… Vesselam… Mustafa Türkarslan |
Türkü Gözlü Güzele Mektup |
08-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkü Gözlü Güzele MektupEy can özüm! Ey gönül gözüm! Ey söylenmemiş sözüm! Ey eski başkentin sultanı, Türkü Gözlüm! Nasılsın? Bak her zamanki gibi sıradan, basit bir nasılsın sorusunun ardına gizliyorum aşkımı, hasretimi ve o koca sevdamı Nasılsın bahar sözlüm? Nasılsın ay yüzlüm? Nasılsın Türkü Gözlüm? Sensizliğin katran karası vakitlerinde, yokluğunun öldürücü suskunluğunda; kat kat ve rengârenk perdelerle örttüğün gönlünden gönlüme düşen ışıkla aydınlanan bir vakitte, gene sana sesleniyorum Bilesin! Tarihin talihsiz sevdalarında figüran olmak yerine; tarihin mirasını da talihin yükünü de omuzlayıp sevda yorgunu gönlüne derman olayım diye sesleniyorum Bilesin! Daha en baştan biliyorum ki; gün gelecek bu mektubu da sahiplenenler olacak “ben yazdım” diyecekler ya da birileri üstüne alınacak “bana yazıldı” diye gurur yapacaklar Ama sevda cümlelerimin gizli öznesi olan Türkü Gözlü Güzel olduğunu bir ben bileceğim bir de sen Bilesin! İki günlük nefsanî arzularına aşk adını verip AŞK’ın adını kirletenlere inat, onca hasrete onca sevdaya rağmen yan yana gelince, birbirinin gözlerine bakmaktan, ellerini tutmaktan hayâ eden edepli, nezih sevdaların bu çağda da var olduğu bilinsin diye sana sesleniyorum Bembeyaz bir sevda benimkisi arabesk şairlere, siyah-beyaz Türk filmlerine, 21 yy’ın gündelik sevdalarına inat bembeyaz bir isyandır bu Bilesin! Bazen sen bile anlamakta zorlanıyorsun, bu çağda böyle aşk olmaz diyorsun Acabalar sarıyor zihnini oysa senden öğrendim karşılıksız sevmeyi, beklemeyi ve dua etmeyi… Seven kişi sevdiğine sitem etmez, sevdiğini suçlamaz kendinden ziyade sevdiğinin mutluluğunu düşünür; Canına canan değil, cananına can diler mevladan Biz aşkı bu çağın şehvet, ihanet, rezalet üçgeninde değil, çağlar öncesinden kalma sadakat, letafet, zarafet üçgeninde yaşıyoruz Bilesin! Çünkü sevda dediğin; Hz Yakup gibi beklemek; bekleye bekleye gözden olmaktır Ondan gayrısını görmemektir Hani şair diyor ya; "Sensizlik ışık olacaksa gözlerime ben karanlığa razıyım, Varsın güneş hiç doğmasın sevdiğim" Gözlerinin içine bakarak, şimdiki zaman çekiminde senli cümleler kurmak dururken, boğazımın dokuz boğumuna dizilen sevda sözleri yerine havadan sudan konuşmak ölümün diğer adıdır Sensiz cümlelerim yetim kaldı suskunluğa vurdum kendimi, terk ettim cümlelerin cümlesini… Bilesin! Her sabah aynanın karşısında adını Türkü koyduğum gözlerinle göz göze gelince yüreğinin derinlerinden bir sevda alır başını yürür, yaş olur damla damla gözlerinden süzülür Ve sen seher vakitlerinde ağlıyorsundur gene Harf harf damlıyordur gözyaşların kâğıda O damlalar şiir olur, nâme olur gelir yüreğimin orta yerinden beni vurur Bilesin! Sen İbrahim misali yangınlardasın Ben ateşi söndürmek için su taşıyan karınca misali dua taşıyorum sana Biliyorum bu su bu ateşi söndürmez Ama sevdamız belli olur Çünkü bu bir hikâyedir, bu hikâye di'li geçmiş zaman rivayetlerinden ziyade şimdiki zaman çekiminde geçmektedir Bilesin! Keşkeler sarıldı boğazıma nefes alamıyorum, ne beni sana ne seni sana anlatamıyorum diye çırpınırken ve yokluğunun hüznüyle biten gün, hayalinle aydınlanan geceye devrederken kendini, bir türkü çalınır kulağıma “Ellerini çekip benden, /Yârim bu Gün gider oldu /Hem sever hem sevilirken /Bu ayrılık neden oldu” “Ama senden ayrı gezen / Yürek değil beden oldu” Bilesin! Ve bir hikâye düşer hatırıma gene bülbül ve beyaz güle dair; “Gülün yüzünde hep bir hüzün vardı Nicedir uzaktan onu seyretmekte olan bülbül, gülü böyle görünce, içinin yandığını hissederdi Gül neden böyleydi ki? Etrafında nice kuş pervane oluyor ve bakanlar, hayranlıklarını gizleyemiyorken… Böylesine gözde ve güzelken, neden bu kadar hüzünlüydü? Herkes gidince, yalnız kalan ve gözyaşları yapraklarından süzülen gülün dalına kondu… “-Ah güzeller güzeli, niçin ağlıyorsun?” dedi, fısıltı gibi bir ötüşle… İnilti gibi bir sesle cevapladı gül: “-Dikenlerimin acısıyla yanmayacak ve dikenimin batmasıyla, şu ipek yaprağımın okşamasını bir görecek olanın hasretindeyim Dikenimin de, yaprağım kadar rahmet olduğunu sezecek… Ve canını yaktığı için, dikenimin varlığına şükredecek olanın hasretini çekmedeyim… Bülbüller, ipeksi yapraklarıma şiirler yazdılar; kokumla mest olup, tavafıma durdular Nice serenat dinledim, nice aşk îlanına muhatap oldum Fakat ne vakit, o âşıklık iddia edenlerden birine dikenimi değdirecek oldum, canının derdine düştü de, çekip gitti «Senin için ölürüm!» diyenlerin, daha tenlerini çizmeme bile dayanamadıklarını ve yalancı olduklarını görmek, beni böyle mahzun etti” Bülbül, gülün söylediklerini duyunca, hiçbir şeyin göründüğünden ibaret olmadığını anladı Sonra bir an kendi duygularını sınadı Acaba, dedi, ben de diğerleri gibi miyim? Gülü sevdiğimi zannederken, yoksa canımın sevgilisi miyim? Gül, gözlerindeki ağlamaklı bakışla uzun uzun daldı önce Sonra devamla dedi ki: “-Ağlamayı sevmeyenler, gülmeyi de sevemezler…” Bir bülbüle hasretim ki, dikenim kanadını yırtıp geçtiği hâlde, kanadının derdine düşmeyip, yine gözlerimin içine aşkla bakmaya devam etsin… Oysa bakıyorum, öncesinde rengim ve kokumla güya sarhoşa dönenler, canlarını azıcık yaktığımda gaflete düşüp, yüzüme bakmaz oluyorlar… Böylece devam etti gül anlatmaya gül anlattı bülbül dinledi saatlerce Bülbül, sadece, hayranlıkla gülün gözlerine baktı… Cevap vermedi… Tam o sırada, gülün nicedir gülmeyen yüzünde, tatlı bir gülümseme belirdi Bu gülümsemeyle, etrafa öylesine güzel bir koku yayıldı ki, duyan bilir… Bülbül, gülünün gülmesiyle gönlü temelli coşarak ve gülümseyerek sordu: “-Nasıl da yakıştı gülmek sana… Hele deyiver, neye güldün gülüm!?” Gül, hiçbir şey söylemedi… Bir yandan gülen, bir yandan yaşlar akan gözleriyle, sadece başını eğdi… O vakit bülbül, gülün dalına geçmiş olan tırnaklarını ve dikenlere takıldığı için saatlerdir kanamakta olan kanadını ve kanıyla beyaz gülün kırmızıya döndüğünü fark etti” Hele deyiver sen neye güldün Türkü Gözlüm? Canım canında, kaderim duanda yazılıdır Halim ruhunda tecelli, ruhun kalbime aynadır Şimdi; Sensizim, sessizim, kimsesizim Gözlerinin, Sözlerinin, Gönlünün, Hatırına Ya bırak beni düşeyim uçuruma Ya da çekiver yanına… Ben her şeye rağmen sana geliyorum… Ardımda bırakıp sensiz geçmişi gönlünde yeniden dirilmek için Yiğit düştüğü yerden kalkar Türkü Gözlüm! Asırlar önce düştüğüm gönlünden şimdi kıyama kalkıyorum Bilesin! “Seni ben gönlüme sultan, beni kurban bilirim Seni beklerken ağarmış nice tan bilirim Seni pençesi kandır canavardır dediler, Seni gene de canıma can derdime derman bilirim” Dörtlüğünden, “Cânı kim cananı içün sevse cânânın sever Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever” beytine kadar tüm zamanlar boyu senin için yazılmış en güzel şiirleri ve sözleri bilirim ama ben gene ve sadece; Bir seni, hep seni, tek seni sevdiğimi Bir sana, hep sana, tek sana seslenerek; Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine… Bilesin! Her ne kadar sürçü lisan etti isem, AŞK OLSUN! Mustafa TÜRKARSLAN |
|