Cinlerin Gerçek Kimliği... |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cinlerin Gerçek Kimliği...Asrı Sââdet sonrası müslüman din adamlarının idrak edemediği çok önemli bir olay da, birçok din ve kültürlerde olduğu gibi Kur‘an’da da yer alan cinler olayıdır Kur‘an, birçok din ve kültürlerde yer alan ve zaman içinde çok yanlış bir çerçeveye oturtulan cinler olayına açıklık getirmesine rağmen, müslüman din adamları, Kur‘an’ın cinlerle ilgili âyetlerini, Kur‘an öncesi veya Kur‘an dışı kaynaklardan edindikleri yanlış bilgilerin tesiriyle anlayamamışlardır Halbuki Kur‘an, daha önce açıkladığımız gibi, Evren’in Kuzeyinde (Mescidi Aksâ’da) ikamet eden Ademoğullarını genel olarak cinler unvanıyla, özel olarak, inananlarını melekler, inkâr edenlerini de şeytanlar unvanıyla adlandırmaktadır Kur‘an, Evren’in Güneyinde (Yeryüzünde) ikamet eden Ademoğullarını da genel olarak insanlar unvanıyla; özel olarak, inananlarını müslimler (müslümanlar), inkâr edenlerini müşrikler unvanıyla adlandırmaktadır “Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım” (51/Zariyat: 56, S Ateş çev) Yukarıda verdiğimiz âyet ve benzeri birçok âyet, cinler derken Gökteki Ademoğullarına, insanlar derken, Yerdeki Ademoğullarına dikkat çekmekte ve iki ayrı bölgede yaşayan iki ayrı topluluğa aynı anda hitap etmektedir Aşağıda vereceğimiz âyet ve benzeri âyetler ise olmuş ve olacak iki ayrı olaya dikkat çekmektedir “Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi? ‘Kendi aleyhimize şahidiz’ dediler Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler” (6/Enam: 130, S Ateş çev) Âyet, hemen ölüm sonrası Gök’teki ilk yargılamaya, Kıyamet sonrası Yerdeki ikinci yargılamaya dikkat çekmektedir Âyet Dünya yaşamı sona erip Göğe dönen Ademoğullarının gökteki ilk yargılanışı ile, Kıyamet sonrası tekrar inecekleri Yerdeki ikinci yargılanışlarını birarada resmetmektedir Din adamları, Ademoğullarının önce Gökte, sonra Yerde yaşadıklarına, daha sonra tekrar Gökte, en sonunda da tekrar Yerde yaşyacaklarına dikkat çeken Kur‘an âyetlerini tertil edip, formüle edemedikleri için, Kur‘an’ın dikkat çektiği cinlerin, yani melek ve şeytanların Ademoğlu veya dünya öncesi ve dünya sonrası insanlar olduğunu anlayamamışlardır “And olsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki KALBLERİ var, fakat onlarla anlamazlar; GÖZLERİ var, fakat onlarla görmezler; KULAKLARI var, fakat onlarla işitmezler İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapık Ve işte gaafiller onlardır” (7/Araf: 179, S Ateş çev) Âyet, cinlerin de kalpleri, gözleri, kulakları olduğuna dikkat çekerek, cinlerin ve insanların aynı fizyolojik özelliklere sahip olduklarını yani, cinlerin ve insanların esas itibarıyle aynı varlıklar olduğunu vurgulamaktadır Kur‘an’ın dikkat çektiği cinler esas itibariyle insan oldukları için, Kur‘an, cinlerin neden yaratıldıklarından, ne kadar yaşadıklarından, ne yeyip, ne içtiklerinden, cinsiyetlerinden hiç söz etmemektedir Din adamı ve rivayetlerin, cinlerin ateşin görünmeyeninden yaratıldığını iddia etmeleri doğru değildir Çünkü Kur‘an, cinlerin değil, Cann’ın ateşin görünmeyeninden yaratıldığını bildirmektedir “Halakal can’ne min maricin min nar” (Yarattı cann’ı görünmez bir ateşten) (55/Rahman: 15) Âyetin dikkat çektiği ve ateşin görünmeyeninden yarattık dediği can, daha önce de açıkladığımız gibi, cin ve insanların veya dünya ve Mescidi Aksâ’da yaşayan Ademoğullarının, ateş menşeli, ışın bir maddeden oluşan astral bedenleridir Din adamları, âyetin dikkat çektiği cann’ı, ne yazık ki teşhis edemedikleri için, cinleri ateşten yaratılmış, görünmeyen, insan dışı ve fizik ötesi varlıklara yormuşlardır Din adamları, cinlerin ateşten yaratılmış, görünmeyen, fizik ötesi varlıklar olduğunu iddia etmelerine rağmen, bazı kişilerin, her nasılsa cinleri görebileceğini, onları etki altına alıp, onlardan yararlanabileceğini, hatta bu tür kişilerin, cinlerle evlenebileceğini, istedikleri takdirde cinlerin, bazı kişilerin evlerini yakabileceğini, bazı insanları çarparak, hasta, felç veya kötürüm yapabileceklerini söyleyerek, İslâm ve insanlık dünyasında istismara çok müsait bir konunun oluşmasına, bilinçsizce sebep olmuşlardır Din adamlarının, söz konusu gafleti yüzünden, her toplumda bulunan, iblisî duyguları tekâmül etmiş, Kur‘an’ın ifadesi ile bazı kancık kişiler (113/4) cinci, falcı vs adı altında birçok insanı madden sömürdükleri gibi, manen de akılcılıktan, gerçekçilikten alıkoymuş ve alıkoymaktadırlar Halbuki daha önce de dikkatinize sunduğumuz gibi, cinlerle yani ölülerle, insanlar arasında aşılamayacak bir engel olduğuna ve cinlerin Kıyamete kadar dünya’ya dönemeyeceğine, aşağıda vereceğimiz âyet açıkça dikkat çekmektedir “Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman: Rabb’im der, beni geri döndürünüz Ki terk ettiğim dünya’da iyi işler yapayım Hayır, bu onun söylediği bir sözdür Arkasında, geri gönderileceği güne kadar (dönmesine engel olan) bir perde vardır” (23/Müminun: 99, 100, Yazar) Âyetin dikkat çektiği, perde diye anlaşılan ve anlamlandırılan kelimenin orijinali berzah kelimesidir Âyetin anlattığı olayın geçtiği mekân düşünüldüğünde, berzah kelimesinin, Mescidi Aksâ ile dünya arasındaki çok uzun mesafeye, yani Uzay boşluğuna dikkat çektiği anlaşılmaktadır Yukarıda verdiğimiz âyetin vurguladığı olayı, aşağıda vereceğimiz âyet de değişik bir ifade ile ve değişik bir açıdan vurgulamaktadır “Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeğe gücünüz yeterse geçip gidin Ancak delil ile gidebilirsiniz” (55/Rahman: 33, Yazar çev) Âyet, cinler derken Mescidi Aksâ’daki Ademoğullarına hitap ediyor ve bir delil olmadan, onların yeryüzüne inemeyeceğine dikkat çekiyor Âyet, insanlar derken de, yeryüzündeki Ademoğullarına hitap ediyor ve bir delil olmadan, onların da Mescidi Aksâ’ya dönemeyeceğine dikkat çekiyor Âyetin dikkat çektiği delilden maksat, öncelikle daha önce de açıkladığımız gibi, ölüm meleği ve ölüm emridir Yani eceldir, ölüm zamanıdır Din adamlarının anlattığı ve halk arasında anlatılagelen ve birçoğu da yalana dayanan cinlerle, Kur‘an’ın tanıttığı cinlerin çok ayrı şeyler olduğuna aşağıda vereceğimiz ayet de dikkat çekmekte ve cinlerin, insanlar gibi mekânda yer tutan ve belli ağırlıkları olan, fizyolojik varlıklar olduğunu vurgulamaktadır “Ey iki SEKAL (yani yere ağırlık veren, yahut bir ağırlığı, şerefi olan iki toplum) sizin (hesabınızı görmek) için de boş vaktimiz olacak (sizin de hesabınızı göreceğiz)” (55/Rahman: 31, S Ateş çev) Baştan sona, hem cinlere hem insanlara birlikte ve aynı anda hitap eden Rahman Suresi’nin, yukarıda verdiğimiz âyetinin dikkat çektiği sekal ağırlık demektir Âyet, daha önce dikkatinize sunduğumuz Araf Suresi’nin 179 âyeti gibi, iki topluluğu birlikte resmederek, her iki cinsin de fizyolojik varlıklar olduğunu vurgulamaktadır Dikkatinize sunduğumuz âyetlerden, cinlerle (ölülerle) insanların ayrı ayrı gezegenlerde oldukları sürece, birbirleri ile irtibat kuramayacakları veya birbirleri ile haberleşemeyecekleri, daha önce dikkatinize sunduğumuz zikir ehli, yani peygamberler dışında mümkün olmadığı anlaşılmaktadır Bize göre; bazı kişilerin, cinlerle irtibat kurduğunu veya ruhlardan haber aldığını iddia etmesi, insanları aldatmaya yönelik büyük bir yalan ve ölülere yapılan büyük bir iftiradır Birçok müslümanın, halk arasında anlatılagelen cinlere, cincilere inanmasına veya itibar etmesine, bazı insanların, bilhassa çocukluk dönemlerinde ve özellikle de yalnız kaldıkları sıralarda gördükleri bazı halüsinasyon(hayâl)lara makul ve mantıklı bir cevap verilememiş olmasındandır Halbuki halüsinasyon görmek, tıpkı rüya görmek gibidir Çünkü insanlar sadece uyurken rüya görmezler İnsanlar, uyanıkken de rüya görebilirler Ancak insanlar, uyanıkken de rüya görülebileceğini bilmedikleri için, sözümona cincilerin yalanlarına inanmak zorunda kalmışlardır RÜYA: Dünya öncesi ve dünya sonrası gerçek yaşama en güzel örnek, rüya olayıdır Çünkü uykusunda rüya gören bir insan, kendisini başka bir ortamda bulur ve gerçek bilincini kaybederek, gerçek yaşamını unutur Ta ki, uykusundan uyanıp, kendine gelinceye dek Dünya yaşamı da, Mescidi Aksâ’da yaşayan her Ademoğlunun uykusunda ve uyanıp (ölüp) kendine gelinceye dek gördüğü ve gerçek yaşam boyunca belleğinden silinmeyecek bir rüyadır Kur‘an’ın uykuyu ölüme benzetmesinin ve bir ibret olarak dikkatlere sunmasının (39/42) esas esprisi de bize göre budur Bize göre, bazı kişilerin rüya vasıtası ile dini nakiller yapması, rüyalardan dini deliller çıkarması, rüyalardan hareketle geleceğe yönelik tahminlerde bulunması, cincilik, büyücülük, falcılık vs yapması insanları akılcılıktan, gerçekçilikten, bilimsellikten alıkoyduğundan Hakk’a ve Hakikat’e karşı savaş açmaktır Ne yazık ki din adamlarının gafleti yüzünden, bu tür kişilere en çok inançlı insanların itibar ettiği de acı bir hakikattır |
|