Şanlıurfa'da Mani Ve Hoyrat Geleneği |
08-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şanlıurfa'da Mani Ve Hoyrat GeleneğiŞanlıurfa'da Mani ve Hoyrat Geleneği Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Halk Kültürü Şanlıurfa'da Mani ve Hoyrat GeleneğiTelevizyonda basında ve diğer yayınlarda Şanlıurfa üzerine yapılan araştırmalarda Şanlıurfa halk oyunları, halk müziği zenginliği üzerinde durulmuş ve nedense Urfalı’nın hazır cevaplığı, keskin zekâsı, ince espri gücü, kısacası söz ustalığı üzerinde durulmamıştır Halbuki bilmecelerinde, dua ve beddualarında yer alan söz dokularının zenginliği, doğmaca özelliklerinin orijinalliği Urfa’nın bu alanda ne kadar usta olduğunu gösterir Mesela, muhatabının ölmesini dileyen birinin ettiği şu bedduanın inceliğine bakın: “Sıccah yatasan, savuh kâhasan” Yine doğaçlaması bir ciğerci dükkânında meydana gelen bir olay üzerine ortaya çıkan, bir açıdan mani, bir açıdan hoyrat sayılabilecek şu örneğin güzelliğine bakın: Kuşbaşı var Ciğer var kuşbaşı var Yadlara üz mı verir Dostı var oynaşı var Mani: a-a-b-a kafiye düzeninde 7’li hece ölçüsüyle söylenen genelde 4 mısradan oluşan anonim halk edebiyatı nazım şekillerindendir Mani: Arapça Ma’n sülasi kökünün sonuna bir nisbet “i” sinin yerleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır Anlamı da “manayla ilgili” olarak değerlendiriliyor Mani: Aynı kökten türemiş çoğul bir sözcüktür ve “me’ani” sözcüğünün bozulmuş bir söylenişidir Arapların bu türde şiir söylememeleri bu ihtimalleri zayıflatmaktadır Başka bir ihtimalse şudur: Maniheist Türklerin tanrılarına adadıkları şiirlerdir Maniheizmin “mani” adını verdikleri tanrılara adanmış şiirlerdir Zaten Türklerin ulusal ölçüsünün hece ölçüsü, ulusal nazım birimlerinin 4’lük olması bu ihtimali daha akılcı kılmaktadır Hoyrata gelince; Sözcük anlamı bakımından kaba, kırıcı, sıra dışı bir kabalığı anlamlarını çağrıştırmaktadır Hoyratın dik bir sesle söylenmesi, her mekânda teğanni edilmesi, ses düzeni bakımından belirli bir kalıba sokulmaması bu anlamları çağrıştırmaktadır Hoyratı Yunanca “Horyatus” sözcüğünden dilimize girmiş bir sözcük olarak göstermek Grek kültürü hoyratlığından başka bir şey değildir Zaten bu tür transferleri batı kökenli ansiklopedilerin yapması da oldukça anlamlıdır Hoyrat, birinci mısrasında 7’den az hece bulunduran ve ekseriya cinaslı kafiye kullanılan, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kesik mani, cinaslı mani, ayaklı mani olarak telaffuz edilen bir türdür Bu türe Urfa’da ve Kerkük’te verilen addır Bu bilgilerden sonra ana konu olan Urfa mani ve hoyratlarına gelince: Bu konuda şimdiye kadar üç çalışma yapılmıştır 1- ERGİN, M Emin: Urfa’dan Derlenmiş Hoyrat ve Maniler, 1972, 300 civarında hoyrat ve mani 2- ERGİN, M Emin: Urfa’dan Derlenmiş Hoyrat ve Maniler, 1983 2 Baskı, 450 civarında hoyrat ve mani 3- AKBIYIK, Abuzer; KÜRKÇOĞLU Sabri: Şanlıurfa Hoyrat Manileri, 1991, 979 mani ve hoyrat Burada, yayınlanan bu kitaplarda yer alan mani ve hoyratlardan alıntılar yapmaktan ziyade Urfa’daki hoyrat ve mani geleneği üzerine notlar düşmek ve bu kitaplarda yer almayan özgün mani veya hoyrat sunulmuştur Urfa’daki mani ve hoyrat geleneğinin çok eskilere dayandığını söylemek için gerekli belgelere sahip değiliz Şuna eminiz ki, Osmanlı mührü 16 yüzyılda Urfa’ya vurulmuş ve mani geleneği bu yüzyılda başlamıştır 18 yy daki veba salgını, 19 yyda Kırım ve 93 harplerinin getirdiği göçler, Urfa’da kullanılan mani ve hoyratların, Urfa’da son bulan bu göçlerin başladığı yörelerde de değişik biçimlerde söylenmesi (Azerbaycan-Kars-Elazığ-Bingöl-Bitlis-Van-Kerkük) bu geleneği ancak 300-350 yılın birikmeleri olduğu sonucunu doğurur Hoyrat ve manilerde yer alan dilin tazeliği ve aynı mani ve hoyratların günümüzde de kullanılması bu kanaati desteklemektedir Maninin değişmez özelliği olan 7’li hece ölçüsü Şanlıurfa’da da değişmemektedir Ancak bu ölçüyü aşan, aceleye getirilmiş 3+4, 4+3, 5+2 gibi durakları çiğnemiş maniler de vardır Kurbanım her gelene Zülfünden ter gelene Çöp yığdım yuva yaptım Yavrularım kölgelene gibi Maniler özellikle Urfa’da kadınlar tarafından terennüm edilir Kadınlar, söyledikleri bu manilere “düzme” adını verirler ve bu düzmeler mutlaka 4’lük biçimindedir Düzmeler önceden ezberlenmiş olmayıp günün, anlam ve önemine uygun doğaçlamalardır Urfa’da erkekler genelde “hoyrat” söylerler Bir erkeğin mani okuması veya söylemesi bir dönemde ayıp sayılmıştır Hoyratlar tek ve çifte olarak söylenir Tekler bir kişi tarafından söylenir ve karşılık beklenmez Doğal olarak doğaçlamadır Mesela: Ne mavidir Kız göziy ne mavidir Avudırsay sen avut El benim nem avudır Urfa hoyratlarının bazıları da cinas bakımından zayıftır Daha doğrusu cinas barındırmaz Bı demde Yaram sızlar bı demde Mevlam bizi affeyle Ahır nefes son demde Çifteler ise genelde bir atışma biçimindedir Verilen ayak çerçevesinde değil, atışma hızının tersine ilk sözcük gözetilerek yapılır Şunu da ilave edelim; Urfa’da dini musıkinin ilâhi türüne de “çifte” denmektedir Çiftelere şu örnekleri verelim: Sürme meni Çek göze sürme meni Bala beşikte ağliy Ağzına sür memeni Sürme beni Çek göze sürme beni Kapida kul olmışam Nâçârım sürme beni Yara yerı Sağalmaz yara yerı El getti menzil aldı Ben derem yara yerı Yara sızlar Oh değmiş yara sızlar Yaralının halından Ne bilsin yarasızlar Kalemı kaşta kodiy Gozımı yaşta kodiy Sen başiy alıp gettiy Beni ataşta kodiy Kalemın ucu kara Kalbinin ucu yara Heberiy tez yerişti Gel ağlama beçara Çiftelerin yanısıra birden fazla kişi tarafından tamamlanan maniler de vardır Bu tür maniye ne dendiğini sözlü ve yazılı kaynaklardan öğrenemedik: Koyınlar kuzliyanda Yaralar sızliyanda Ben seni nerde bulım Göynım arzuliyanda Bu dörtlüğün ayaklı ve cinaslı olmaması ve her mısranın aynı güçte olmaması zaten dikkati çekmektedir Urfa’da söylenen mani ve hoyratların bir başka özelliği de 6 mısradan oluşanlarının da varlığıdır Kara beni Üzınde kara beni Ataş beni yahmazdı Yahtı bir kara beni Gece gündüz yanarım Yatırın kara beni Kara gözler Humardır kara gözler Yar biye güman etmiş Taha da kara gizler Gemim deryada kaldı Kaptanı kara gözler Urfa mani ve hoyratlarının konuları ise aşk, gurbet, yiğitlik, alay, ölüm, evlenme, hikmet, özlem ve doğadır Bu konular her manide ve hoyratta değişik açılardan işlenir Hoyrat ve mani okuyanların (söyleyenlerin değil) repertuarları oldukça geniştir Mani ve hoyratların daha önce belirtildiği üzere belki bir makamı yoktur Fakat bazı hoyratlar bazı makamlara yakışmalarından bir alışkanlıkla mesnevi, isfahan, nevruz, beşiri gibi aynı makamlarla okunmaktadır Hoyrat ve mani icrası yüksek ve yanık bir sesle yapılır Özellikle şehrin güneyinde meydana gelen gecekondulaşma olayından önce var olan mağaralarda, kesmelerde, Ehber’de, Merkefe’de bahar aylarında hoyrat eksik olmazdı Zaman zaman mağaradan mağaraya hoyratla seslenilir, mağaradan mağaraya mesaj iletilirdi Söz gelimi tuz isteme, birini çağırma, çiğköfte veya peynirli helva isteme, gönderme gibi haberleşmeler hoyrat aracılığıyla yapılırdı Bir tuz isteme hoyratı: Yaz yolla Bahar yolla yaz yolla Çiğ köfte hamur oldı Kardaş bize duz yolla Aynı hoyratın; Yaz yolla Bahar yolla yaz yolla Kebap yandı köz oldı Kardaş bize duz yolla, biçiminde bir varyantı da vardır Urfa hoyrat ve manilerinin üzerine yapılan tartışmalardan biri de yazıya nasıl geçirileceğidir Akademik çevreler ulusal kültürün bütünlüğü için bunların normal Türkçeyle yazıya geçirilmesini istemektedir Ancak bir kültür mozayiğinin apayrı bir rengi olan Urfa ağzının unutulmasına ve ölümüne göz göre göre razı olmak anlamına gelen bu yöntemi kabullenmek bize kelimenin tam manasıyla “giran” gelmektedir İşte size birkaç özgün örnek: Nahana mı Yarpız mı nahana mı Heste heberi geldı Esseh mı mahana mı Sürme göze Yakışır sürme göze Sürmeye mabal attım Aman ha sürme göze Rahtı bıdır Çiftemin rahtı bıdır Gettiy amma gelmediy Ayrılıh vahtı bıdır Mert nerde Namert nerde mert nerde Namerdı bi yana koy Mühbe olmayın merde Suyı tasla aşladım Dövmelere başladım Kapıdan sesi geldı Tıtremağa başladım Kınıfıriy has mıdır Sahsı mıdır taş mıdır Dar yere düştım bögın Keder mıdır yas mıdır Çapıtta durır bastıh Onbeş yaşına bastıh Her gişiye varmanıh Biz Kur’an’a el bastıh Aya damlar Yaldızlar aya damlar Seher üzını açtı Sebbehtir ay adamlar Ağam benim Birdımış ağam benim Benim mehle şeniğim Derdim dağdağam benim Maşarayda ne’ne var Sözleriyde me’na var Eliyden çoh çekmişem Üz astiy gene ne var Yazı benim Hat benim yazı benim Ardımdan ağlamayın Bı kara yazı benim Bağlarında mayana Suyı verdim o yana Demirden ürek ister Bı sözıme dayana Al alma dörd olaydı Yiyene derd olaydı Bı almanın sehebi Sözine merd olaydı Kişe tavuğım kişe Başıya bitler düşe Fransız kuyu eşmiş İnşallah gendi düşe Kulıyam Kurbanıyam kulıyam Mevlam kulım demezse Ya ben kimin kulıyam Altın tasın kenarı İçine kırdım narı Tuttım ecele verdin Sırma buyıhlı yarı Alma yanı Kızarmış alma yanı Nasıl kebre koyarlar Mırazın almayanı Bala ben Düştim haldan hala ben Çöp yığdım yuva yaptım Uçurmadım bala ben Uyah geldim Yatmadım uyah geldim Ömür der bin yaşadım Göyil der bayah geldim Ağlama naçar ağlama Gündür geçer ağlama Bı kapi örten Mevlam Bi gün açar ağlama Aldadi Dünya bizi aldadi Altında bi tas zéher Üsti verir bal dadı Her ayından er yılın her ayından Günde bi kerpiç düşer Ümrımın serayından Gamda gül Gamda bülbül gamda gül Nadanlar her gün güler İgıd isey gamda gül Bahçada yeşil hiyar Boyı boyıma uyar Ben dedim gizli sevim El arıftır tez duyar Urfa’da inci tutar Dolanır genci tutar Bi can bi canı sevse Alemi sancı tutar Kınıfır ezenım yoh Taslara süzenim yoh Yıhılsın babam evi İçinde gezenım yoh Dam üstinde fotraf Gelin kızlar otırah Otırmahtan ne çıhar Gelin olah kurtılah Ağ çuha, kara çuha Çuhanın dibi yuha Ne söledim huylandi Vay benim gözüm çıha Bahçıya serdim halı Boyı kınıfır dalı Gören maşallah desin Kimin var bele yarı Gör bı dağın başını Topla çağıl daşını Ele bi öksemişem Kaynımın kardaşını Ay doğar bedir Allah Bı sevda nedir Allah Ya yara bi merhamet Ya biye sabır Allah Beyaz ağıl balıyam Kardaş ben Urfalıyam Canım çıhsa vazgeçmem O yara sevdalıyam |
|