Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aile, göre, kuran, sünnete

Kur'ân Ve Sünnete Göre Aile

Eski 08-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'ân Ve Sünnete Göre Aile



Aile ve din insanlığın tarihi kadar kadîm iki kurumdur ve bu iki müessese birbiriyle sıkı münasebet hâlindedir Din, ailenin oluşmadan önceki aşamalarında, kuruluşunda, işleyişinde ve sonlanmasında önemli ilkeler ve ayrıntılı hükümler getirmiştir Bütün dinlerde aile ile ilgili hükümler vardır


Bir başka açıdan bakıldığında dinî değerlerin korunmasında ailenin rolü ne kadar büyükse ailenin korunmasında da dinin tesiri o kadar önemlidir Dolayısıyla bu iki kurum bekâsı için belli ölçüde birbirine muhtaçtır Son din İslâm ve onun öğretilerinin yön verdiği Müslüman aile için de bu esas geçerlidir


Acaba İslâm’ın iki ana kaynağı Kur’ân ve Sünnet aile için nasıl bir model öngörmektedir? Öncelikle aile nikâh akdiyle kurulur Nikâh, insan neslinin varlık sebebi olan ailevî münasebetin tek meşru yoludur1

Kâinattaki canlıların varlık ve neslinin devamı erkek ve dişinin birleşmesine bağlanmıştır Sadece insanlarla alâkalı değil hayvan2 ve bitkiler3 ile ilgili genel kural da budur Meselâ rüzgârların fonksiyonlarından birisi erkek ve dişiyi buluşturarak bitkileri aşılamak ve sebze-meyve oluşumunu sağlamaktır4 Bu sebeple canlı varlıklar çift yaratılmış,5 Hz Nûh’a (as) tufandan önce gemisine her cins hayvandan birer çift alması emredilmiştir6 “Bütün çiftleri o yaratmıştır” âyeti7 varlıkların hayata çıkmaları ve nesillerinin devamlılığının bu yolla sağlandığına ve bunun da bir lütuf olduğuna işaret etmektedir Bu sebeple erkek-dişi, kadın-erkek birisi diğerinin varlık sebebi olacak ölçüde birbirlerine mahkûmdurlar Kadın-erkek arasındaki mutlak üstünlüğü ya da üstünlük tartışmalarını mânâsız kılan da budur


Neslin devamı için kadın ve erkek birbirine ilgi duyacak şekilde yaratılmıştır Esasen bu, fıtrat kanunudur Çünkü zıt kutuplar birbirini çeker Varlık da bundan doğar Karı-koca için kullanılan zevc kelimesinde de bu incelik gözükmektedir Zîrâ zevc aynı cinsten8 fakat zıt özellikteki, karşıt kutuplu varlıklar (erkek-dişi)9 için kullanılır Karı-koca arasındaki uyum, ahenk ve ünsiyeti sağlayan, varlığı doğuran, sürekliliği sağlayan da budur Arzular, tatmin edildiklerinde son bulsa da, bahse konu özellikleriyle eş olmak her ân birbirlerine olan arzuyu tazelediğinden eşler arasında sürekli bağlılık sağlanmaktadır


Karşıt cinsleri birbirlerine cazibe merkezi hâline getiren şehvet dürtüsüdür ve bu arzu insanın en zayıf yönünü teşkil eder10 Bunun için Kur’ân-ı Kerîm zina yapmayın yerine zinaya yaklaşmayın ifadesiyle zinaya götürebilecek ortamlardan uzak durulmasını talep eder11 Zîrâ o girdabın içinden çıkmak kolay bir iş değildir


Bundan dolayıdır ki hadîste zina daveti alan ve Allah’tan korktuğunu beyan edip bu talebi reddeden mü’min hesap gününde Yüce Yaratıcı’nın özel misafiri olarak ağırlanacak yedi sınıf içinde sayılmıştır12 Hattâ böyle bir imtihanla karşı karşıya kalıp da nefsini yenen bir mü’minin dünya sıkıntılarından birisiyle karşı karşıya kalıp da çaresizliğe düştüğünde Allah’a bu ameliyle tevessül etmesi durumunda Allah’ın o şahsı bu sebeple sıkıntıdan kurtaracağı hadîste bir örnekle anlatılmaktadır13


Nikâh, dinî bir vecibe olan14 iffeti korumanın15 kalkanıdır Esasen iffet şehvete hükmetme ve onu meşru yoldan tatmin etme sonucunda ortaya çıkan bir fazilet, şehvetin insana hükmetmesi ise iffetsizliği doğuran bir rezilettir Buna göre zinaya düşme endişesi taşıyıp da malî gücü yerinde olan sorumluluk sahibi kişilere evlilik farz olmuştur16 İşte bu noktadan yaklaşıldığında nikâhla oluşan ailede eşler, dış etkilere karşı birbirlerinin elbisesidir17 ki, bununla her birisi diğerini koruyup kollar/sarıp sarmalar, aile mahremiyetlerini dışarıya sızdırmazlar Bu elbisenin materyali de Allah’ın emir ve yasaklarına saygı ve sevgiyle bağlılık anlamına gelen takvâ’dır18 Bu yapı giysiye, şehevî duyguların tesirine karşı kuvvetli bir koruma, nefsî zaaflara karşı sert bir direnç gücü kazandırır İşte bunun için Hz Peygamber (sas) bağımsız yönelişin ve nefsî arzuların en yoğun ve güçlü olduğu dönemden geçen gençlere seslenerek imkânı iyi olanların evlenmelerini istemiştir19


Kur’ân-ı Kerîm’e göre kadın ve erkek birbirlerine karşı üstünlükleri bulunan iki farklı cinstir İki varlık arasındaki farklılık birinde olanın diğerinde bulunmadığı özelliği gösterir Bu husus kadın-erkek arasındaki mutlak üstünlük iddiasını ortadan kaldırmaktadır Nikâh yoluyla birliktelik sağlayan taraflardan her birisi, üstün yönleriyle yekdiğerinin eksikliklerini tamamlamakta20 ve bu yolla ayrılmaz biçimde iç içe geçip bütünleşmektedir21 Bu farklılığın getirdiği üstünlük tabiî olarak karı-kocaya farklı roller yüklemektedir ki, eşler birbirlerine ait bu doğal/fıtrî rolleri çalma girişiminde bulunmamalıdır22


Kur’ân-ı Kerîm’in eş için zevc kelimesini kullanması da bu hususu en güzel şekilde açıklamaktadır Çünkü zevc kelimesi sözlükte aynı zamanda ayakkabı, terlik ve mest gibi çift giysilerin her bir teki (sağı-solu) için kullanılır23 Karı-koca için kullanılan zevcân/zevceyn ifadesi de bir çift (iki eş) mânâsına gelir Bu ikilinin temel özelliği birbirlerinin farklı rolleriyle bütünleşerek birisi diğerinin ayrılmaz parçası hâline gelmesi, birisi olmadan diğerinin anlamsızlaşması, birinin de diğerinin yerini dolduramamasıdır Farklılıklarıyla bütünleşen eşler güçlü bağlarla birbirlerine kenetlenerek yalnızlık hissetmelerine mâni olacaklardır


Herhangi bir kurumun ait olduğu toplumun zihniyet dünyasından, ona yön veren temel değerlerden soyutlanarak tanımlanması sağlıklı netice vermez Kur’ân’ın aile kurumunun merkezine yerleştirdiği rahmet İslâm toplumunda ilişkilerin zeminini oluşturan en temel kavramdır Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in hemen başında kendisini Âlemlerin Rabbi olarak takdim ettikten sonra rahmân ve rahîm sıfatına yer verir24 Rahmeti kendisine ilke edindiğini,25 rahmetinin her şeyi kuşattığını bildirir26 Peygamberini rahmet vasfıyla ön plâna çıkarır27 ve müfessirlerin ifadesiyle sadece son Peygamberine beraberce raûf ve rahîm sıfatlarını lâyık görür28 Mü’minlerin de aralarında aynı duygu ile hareket etmeleri gerektiğini belirtir29 ve birbirlerine merhameti tavsiye etmelerini ister30 Hz Peygamber'in bir Müslümanın hayırlı olan bütün işlerine besmelesiz başlamasını eksiklik olarak belirtmesi de31 rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla başlanan işte merhametin etkisinin gösterilmesini istemesindendir ki, besmele çeken mü’min de bunu taahhüt etmektedir Günde beş vakit kılınan namazların her bir rekâtında okunan Fâtiha Sûresi’nde de Âlemlerin Rabbi’nin rahmân ve rahîm sıfatı tekrarlanır Bütün bunlar bu kelime ile ifade edilen mânânın Müslüman’ın hayatında ne kadar merkezî bir konumda bulunduğunu göstermeye yeter bir husustur


Rahmet kelimesi Allah açısından lütuf ve inayet, kullar bakımından da nezaket ve sevgiyle istenenden fazlasıyla iyilik etmek demektir Bu incelik insan-âlem münasebetinin (insanlar arası ve diğer varlıklarla münasebetlerin) en temel dinamiğidir Allah’ın yarattıklarına merhametle yaklaşmayanın müeyyidesi de oldukça ağırdır ve bu da merhametle muameleye hak kazanamamaktır32 Aile için istenen de bu rahmet atmosferidir


İslâm toplumunun en temel kurumu olan Müslüman aile, eşler arasındaki münasebetlerin meveddet ve rahmetle örgülendiği,33 iyilik ve ihsanın, lütufkârlığın (fazilet) hâkim olduğu34 sıcak bir yuvadır Bu yuva içinde anne-baba ile ilişkiler de aynı merkezde yürümelidir35


Rahmet kelimesi iki unsuru ihtiva eder36 Birincisi incelik, nezaket, şefkat anlamına gelen rikkat; ikincisi de gönülden gelen bir sevgiyle, incitici bir tavır takınmaksızın istenilenden fazlasıyla iyilik etmek mânâsındaki37 ihsandır İhsan kelimesinin kökü dikkate alındığında iyilikte estetik bir unsurun bulunduğu ve buna da özen gösterilmesi gerektiği açıkça görülür Kur’ân-ı Kerîm ve hadîslerde iyilik için özellikle hüsn (güzel) kökünden türemiş olan hasene (ç hasenât) kelimesinin kullanılması da38 buna işaret içindir Kaldı ki Kur’ân-ı Kerîm iyilik olsun diye yapılan eylemde miktarı ne olursa olsun incitici bir tutumun bulunması hâlinde onun iyilik olmaktan çıkacağını ve bunun Allah katında bir değerinin bulunmayacağını açıkça belirtir39 Bu sebeple Hz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah Teâlâ’nın bütün varlıklarla ilişkilerde ihsan hassasiyetinin gözetilmesini istediğini bildirir40


İşte bu yönüyle rahmet dikey ilişkilerin ana karakterini oluşturduğu acıma hissinden ayrılır Kur’ân’ın ailenin temel direği olan anne-babaya karşı çocukların ilişkilerinde de rahmet ve ihsanı merkeze alması bu açıdan önemlidir41 Hattâ Kur’ân bu anlayışa o kadar önem verir ki boşanma durumunda bile ihsanın gözetilmesini ister42 Çünkü davranışlarda kabalık, münasebetlerde sertlik, sözlerde kırıcılık, hatada hoşgörüsüzlük kısacası taş kalblilik (fazz ve galîzu’l-kalb) ve merhametsizlik sağlıklı bir iletişimi engellediği için kurumsal yapıyı yıkan ve dağıtan bir niteliğe sahiptir43 Hissî birlikteliğin yoğun olduğu aile kurumunda bu tür olumsuz ve yıkıcı tavırların tahribatı daha fazla ve daha etkilidir Özellikle tatlı söz, istismar edilmediği sürece hataların bağışlanması ve hoş görülü yaklaşım aile fertlerinin birbirlerine kenetlenmesini sağlayan en temel davranış kalıbıdır Allah Teâlâ’nın Hz Mûsâ ve Hârûn’u Fir‘avn’a gönderirken yumuşak söz söylemelerini talep etmesi,44 yine Yüce Yaratıcı’nın Hz Peygamber’e suikast düzenleyenleri affetmesini ve görmezlikten gelmesini istemesi,45 son derece dikkate değer örneklerdir ki bunlara en fazla aile içindeki fertlerin sahip olması gerekir İlke olarak uğranılan haksızlığın ve kötülüğün bile iyilik ve güzellikle halledilmesi yoluna gidilmesi aradaki buzları eriten ve sıcacık bir dostluk ortamı oluşturan bir niteliğe sahiptir46 Bu davranış biçimi en kolay aile içinde sağlanabilir ve en müessir neticeyi de bu kurumda verir


Rahmet, Allah için kullanıldığında, O’nun inayet ve lütfu anlaşılır Allah’ın rahmeti sevince vesile olduğu gibi47 insanların gösterdiği iyilikte de aynı neticenin bulunması gerekir ki, bu da sadece gönülden gelen bir sevgi ile yerinde ve zamanında yapıldığında ortaya çıkar Üstelik bu iyilik, onu yapanı arıtır, yüceltir,48 sahibine de ayrı bir sevinç, huzur ve zevk verir ki bu, imanın kemalinin göstergesidir49


Kur’ân’ın zikri geçen âyette aile münasebetlerinin merkezine yerleştirdiği diğer kelime olan meveddet ise muhabbet, ünsiyet, sevgi ve saygı mânâsına gelir Bu da eşlerin birbirine güvenini, sadakatini, bağlılığını oluşturur Sadakat, sevgi ve samimiyette gönüllerin, vicdanların birleşmesine denir50


Aile yuvasında rahmet ve meveddet’in belirleyici olduğu iyilik merkezli ilişkiler, istenilen şeyin gönül coşkusuyla fazlasıyla yapıldığı (ihsan), her davranışın olumluya yorumlandığı, af ve hoş görünen bir lütuf değil vazife telâkki edildiği huzur ortamını doğurur Münasebetlerin temeline oturan bu zihniyet, adaleti aşan bir özellik arz eder Bu da ilişkiler ağına ibadet karakteri kazandırır51


Yuvaya hâkim olan meveddet ve rahmet, buyurgan tavrı, güce dayalı iktidarı, duyguların bencilliğini ortadan kaldıran bir işlev görür, ilişkilerin yatay biçimde seyretmesini sağlar, fedakârlığı pekiştirir İstenilenden ya da hak edilenden fazlanın verilmesi bir gönül işi olduğu için sevgi temeline dayanır ve bu tür bir davranış, verene de alana da huzur veren bir atmosfer oluşturur Bu sevgi sayesinde adalet aşılır, hiyerarşi ortadan kalkar, gönüller bu bağla kopmaz biçimde birbirine bağlanır


Bütün bunların tabiî bir neticesi olarak aile kurumunda reis yetki kullanan, egemen olan değil, sorumluluk üstlenmiş ve temsil konumunda bulunan şahıs demektir Aile toplumun en küçük birimi ve çekirdek kurumu olduğu için, diğer bütün müesseselerde olduğu şekliyle fertlerini ilgilendiren hususlarda istişareyi esas alır,52 bu ilkenin işletilmesi, kurumu temsil edenin despotik tavır takınmasını engellediği gibi karı-koca arasında oluşabilecek bir egemenlik çatışmasının da önünü alan bir işleve sahiptir


Rahmet ve meveddete dayalı münasebetler sadece eşler arasında değil ailenin bir parçası olan anne-babaya karşı da olması gereken önemli bir değer olarak Kur’ân-ı Kerîm’de merkezî bir konuma yerleştirilir53 Hattâ Allah Teâlâ birçok âyette kendisine kulluktan sonra ana-babaya iyiliği emreder54


Kur’ân’a göre Müslümana yakışan tavır Allah’tan göz aydınlığı sağlayan/gönüllere sürur ve coşku veren eş ve çocuklar isteyen bir beklenti içinde olmaktır55 Aile yuvasının en önemli ferdi de evliliğin en temel beklentilerinden birisi olan çocuktur56 Kur’ân-ı Kerîm özellikle kadının bu yönünü ön plâna çıkararak kadınları çocuk yetiştiren tarlalar olarak tavsif eder57 Çocuğun aynı zamanda aileyi birbirine bağlayan işlevi vardır Bu bağ o kadar güçlüdür ki aile fertleri, anne-babanın sürekli olarak çocuğuna,58 onun da anne-babasına59 dua etmesi ile -hatta bunu her namazda tekrarlamasıyla- sürekli iletişim hâlindedirler


Kur’ân-ı Kerîm, çocukların birer imtihan vesilesi olduğunu;60 aile reisinden çocuklarını ve ailesini ateşten koruyacak tedbirleri almasını ister61 Hz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de anne-babanın çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir hazine bağışlayamayacağını belirterek62 çocuk eğitimine ve aile reisinin sorumluluğuna dikkat çeker Bu konuda en temel yardımcı özellik ise çocuğun öğrenim sürecinde bir örneğe ihtiyaç duyması ve kendisine en yakın örneğin de anne-babasının olması sebebiyle onları taklit etmesi, onları model almasıdır Bu çok değerli bir kaynaktır, dolayısıyla da iyi bir fırsattır Kur’ân-ı Kerîm bu noktadan hareketle, güzel ahlâkın, dinî değerlerin çocuklara kazandırılabilmesinin en temel şartı olarak aile büyüklerinin tutarlı davranışlarıyla iyi bir model olmasına, söz-fiil birlikteliğinin önemine vurgu yapar Meselâ, aile reisi sorumlu olduğu aile fertlerinden namaz kılmalarını isterken kendisi tavizsiz biçimde namaza devam etmeli ve rızık endişesi dâhil bu yolda hiçbir sıkıntıya boyun eğmemelidir63 Çünkü kişinin yapmadığı bir şeyi başkasından talep etmesi tutarsızlıktır, inandırıcılığı olmadığı için de etkili değildir64 Diğer önemli bir konu da model’in işlevselliğinin alıcısı ile kendisi arasında sevgi bağının kurulmasına bağlı olmasıdır Zîrâ sevileni taklit fıtrî bir duygudur Özellikle taklit dışında öğrenme imkânı bulunmadığı dönemlerde çocuklar açısından bu husus son derece mühimdir Kaldı ki anne ve babanın sevgisi çocukların psikolojik ve sosyal gelişimleri açısından en büyük ihtiyaçtır Bu ihtiyaç tatmin edici şekilde giderilmediğinde çocuklarda fizikî, zihnî, sosyal, ahlâkî ve dinî gelişim gecikmeye uğrar65 Bu açıdan bakıldığında Kur’ân-ı Kerîm’in aile içi münasebetleri rahmet ve meveddet esası üzerine oturtmuş olması son derece önemlidir Kaide olarak çocuğun hidânesinin anneye ait oluşu da onun şefkat ve merhamette babadan daha önde oluşu sebebiyledir (bk)


Kur’ân ve Sünnet açısından anne-çocuk münasebetlerine ayrı bir parantez açmamız gerekir İslâm âlimleri, peş peşe, “İyilik yapmama en layık kimdir?” şeklinde sorulan soruya verdiği cevapta Hz Peygamber’in (sallallahü aleyhi ve sellem) üç kere anneyi, dördüncüde babayı zikretmesinin66 sebebi konusunda Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerle ilinti kurarlar “Annesi onu meşakkatle taşımış ve zahmetle doğurmuştur Onun ana karnında bulunmasıyla sütten kesilmesi otuz aydır”67 âyetiyle annenin hakkına özel olarak dikkat çekilmiştir Hamilelik çilesi, doğurma zahmeti, emzirme külfeti sebebiyle Hz Peygamber üç defa anneyi zikretmiştir Bunun yanında baba ile mukayese edildiğinde annenin hem şefkat ve sevgisinin hem de çocuğuna olan bağlılığının daha çok olduğu belirtilmiştir68 Gerçekten anne şefkati çocuğa özel bir kaynaktır En vahşi hayvanlarda bile bu duygunun mevcudiyeti anne ile çocuk/yavru arasındaki ilişkinin ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu göstermektedir Modern psikiyatri de tespit etmiştir ki, çocuk açısından anne kucağının yerini doldurabilen herhangi bir alternatif yoktur Bu sebeple en temel depresyon ve travma sebeplerinden birisi olarak çocuğun anne kucağından mahrumiyeti tespit edilmiştir Dolayısıyla boşanma veya diğer bir yolla aile birliğinin sona ermesi hâlinde yedi yaşına gelinceye kadar çocuğun annede kalacağı hususunda İslâm hukukçuları görüş birliğine varmışlardır Nitekim Hz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) döneminde böyle bir anlaşmazlık ortaya çıkmış, bir kadın Resûl-i Ekrem’e gelip, “Ey Allah’ın elçisi! Şu oğluma karnım yuva, göğsüm pınar, kucağım kundak olmuştur Şimdi ise babası beni boşamıştır ve çocuğu benden çekip almak istemektedir” diyerek müracaatta bulununca Resûlullah, “Sen evlenmedikçe çocuk üzerinde daha çok hak sahibisin!” cevabını vermiştir69 Buna benzer bir hâdise de Hz Ebû Bekir’in devlet başkanlığı döneminde meydana gelmiş, Hz Ömer ile, boşadığı karısı Ümmü Âsım arasında çocukları Âsım’ın kimde kalacağı hususunda anlaşmazlık çıkmış, nihayet halife Ebû Bekir, Hz Peygamber’in uygulaması istikametinde çocuğun annesiyle birlikte kalmasına karar vermiştir Hattâ bu vesileyle halifenin Hz Ömer’e: “Annenin kokusu, nefesi, okşaması ve şefkati çocuk için büyüyüp kendi tercihini kullanıncaya kadar senin yanındaki petekli baldan daha hayırlıdır” dediği rivayet edilir70

Kur’ân-ı Kerîm evlenme akdini mîsâk-ı galîz olarak tanımlar71 Mîsâk, sıkı sıkıya bağlanmış bağ/taahhüt demektir ve koca tarafından eşine verilir72 Mîsak’ta güven unsurunun merkezî bir rol oynadığını da belirtmek gerekir73 Bu da ancak samimi bir işbirliğinde ortaya çıkar


Kur’ân ve Sünnet’in çizdiği model çerçevesinde oluşan aile, eşlerin sevinç ve neşe içinde meleklerin karşıladığı bir törenle/seremoniyle Cennet’e girdikleri74 sonsuz bir sürecin ifadesidir


Nikâh, bir akittir Akit, taraflara karşılıklı haklar sağlayan ve vazifeler yükleyen bir bağdır Her zaman az önce çerçevesi çizilen özellikte bir aile ortamı sağlanamayabilir ve evlilik birliği son bulabilir İhtilaf durumunda hakları koruma ve görevlerin îfasını temin için akit esnasında bir ispat güvencesi şarttır Çünkü uyuşmazlık hâllerinde yargı yoluna başvurulduğunda adalet mekanizmasının/mahkemelerin ispat edilememiş hakları sahiplerine ulaştırması imkân dâhilinde değildir Bu açıdan İslâm’ın iki temel kaynağı Kur’ân ve Sünnet’in bu hususta da titizlik gösterdiğini belirtmek gerekir


Sonuç olarak Kur’ân ve Sünnet’in nikâhın mutluluk ve kalıcılık esası üzerine kurulmasını, evliliğin saadetini sağlayan yuva özelliğini kaybetmesi sebebiyle ayrılığın ortaya çıktığı hâllerde bile ahlâkî değerlerin unutulmamasını ve akitten doğan vecibelerin gönülden yerine getirilmesini talep ettiğini söylemeliyiz
Prof Dr Saffet Köse

Selçuk Üniv İlâhiyat Fak Öğrt Üyesi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.