Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ansiklopedisi, islâm

İslam Ansiklopedisi !!

Eski 08-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklopedisi !!



İBÂDET

Tapmak, kulluk yapmak, itaat etmek, boyun eğmek Niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan, Cenab-ı Hakka yakınlık ifade eden ve özel bir şekilde yapılan taat ve fiillerden ibarettir Bu, bizi yoktan var eden, bize sayısız nimetler bahşeden yüce Allah'ı ta'zîm (ululamak, yüceltmek) amacıyla güden bir kulluk görevidir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1935, I, 95)


Bu duruma göre ibadet, Cenab-ı Allah'a karşı gösterilen saygı ve hürmetin, en yüksek derecesini ifade eder En geniş anlamda ibadet, Allah'ın hoşnut ve razı olduğu bütün fiil ve davranışları kapsamına alır İslam'da ibadet, yalnız Allah için yapılır Peygamber veya diğer insanlar için ibadet asla söz konusu olmaz Kur'an-ı Kerîm'de, yeryüzündeki tüm insanlar için şu çağrıda bulunulur: "Ey iman edenler! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin Umulur ki, sakınırsınız" (El-Bakara, 2/21) İslâm inancında, Allah'tan başkasına tapma, tevhîd inancı ile çelişir ve kişiyi niyetine göre dinden çıkarabilir Putlara tapan müşriklere, cevap olmak üzere inen el-Kâfîrûn Sûresi konuyu şu esasa bağlar: "Ey Muhammed! De ki; ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza ibadet etmem Biz de benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz Ben de sizin taptığınıza ibadet edecek değilim Siz de, benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz Sizin dininiz size; benim dinim banadır" (el-Kâfirûn, 1 09/1 -6)


Hz İsa'yı ilâh ve Allah'ın oğlu tanıyarak, ona ibadet edenler için âyette şöyle buyurulur: "Şüphesiz, Allah, Meryem oğlu İsa Mesih'tir, diyenler kâfir oldular Oysa Mesih onlara şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Hem benim hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehennemdir Zâlimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur" (el-Mâide, 5/72)


Allah'a kulluk edenlerin, ilâhî duygular içinde, yeni ve mânevî bir ortamın rengini alacakları, âyette şöyle ifade buyurulur: "Allah'ın boyası ile boyandık, Allah'ın boyasından (din) daha güzel boyası olan kimdir? Biz ancak O'na kulluk ederiz deyin" (el-Bakara, 2/1 38)


Hz Peygamber'in vefatından sonra, Sahabenin çok üzülmesi, O'nun âhirete intikaline inanmayacak derecede bazı davranışlar göstermesi ve meselâ Hz Ömer'in kılıcını çekerek "Kim Muhammed öldü derse, başını uçurum" gibi sözler sarfetmesi üzerine, ilk halîfe Hz Ebû Bekir, Ashâb-ı kiramı toplayarak büyük bir soğukkanlılıkla şöyle demiştir: "Dikkat ediniz, kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed ölmüştür Kim de Allah'a ibadet ediyorsa, şüphesiz Allah ölümsüz ve Bâkidir sonu yoktur" (Buhârı, Cenâiz, 3; Fedâilü Ashabı'n-Nebi, 5; Megâzî, 83; İbn Mâce, Cenâiz, 65; Ahmed b Hanbel, VI, 220)


İslâm'a göre, insanın yaratılış gayesi Allah'a ibadet etmektir Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât, 51/56)


İslâm'da ameller niyetlere göredir Amellerden beklenen ecir ve sevabın almabilmesi, ibâdetin yapılmasından daha çok, niyetin hâlis ve katkısız olmasına bağlıdır Hadîste; "ameller niyetlere göredir Her bir kimse için niyet ettiği şey vardır" (Buhârî, Bed'ül Vahy, 1; ltk, 6; Menâkıbu'l-Ensâr, 45; Talâk, 11; Hıyel, 1; Müslim, İmâre, 155; Ebû Dâvud, Talâk, 11)


İbadet, yapanın niyet ve maksadına göre üç dereceye ayrılır


a) Allah'a, sevabını umarak ve azabından korkarak ibadet etmek Yani Cennet ümidi veya Cehennem korkusu ile ibadet etmek


2- Allah'a ibadetle şereflenmek veya onun emirlerine uymak ve kabul etmiş olmak için ibadet etmek


3- Allah'a, ibadet ve tâzime lâyık olduğu için ibadet etmek Bu ibadetin en yüksek derecesidir (el-Alûsî, Rûhi'l-Meânî, Beyrut, ty, I, 86)


Bu dereceye hadiste "ihsan" derecesi denir Cibril hadisinde, Cebrail aleyhisselâmın Rasûlullah (sas) ve sorduğu sorulardan birisi de "ihsan" olmuştur Hz Peygamber buna şöyle cevap vermiştir; "İhsan; Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görmektedir" (Müslim, İmân, 5, 6; İbn Mâce Mukaddime, 9) Dolayısıyla İslâm'da ibadet insanın bütün davranışlarını kapsar


Bunlardan başka bir de dünya ile ilgili bir takım faydaları olduğu için ibadet etmek vardır ki, buna ibadet etmek bile doğru değildir


İslâm'da ibadet, kısa tanımı ile üç şekilde yapılır:


a) Beden ile yapılan ibadetler: Namaz ve oruç gibi ibadetler bu çeşit bir ibadettir Beden ile yapılan ibadetlerde başka birini vekil tayin etmek câiz değildir Yani bir kimse başka birinin yerine namaz kılamadığı gibi, oruç da tutamaz Bunları herkes kendi yapmalıdır (bk namaz ve oruç mad)


b) Mal ile yapılan ibadetler: İslâm'ın beş şartından biri olan zekât bu çeşit bir ibadettir Mal ile yapılan ibadetlerde başka birini vekil yapmak câizdir


c) Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler: Hac böyle bir ibadettir Parası olduğu halde hacca gitmekten âciz olan veya herhangi bir özürden dolayı hac vazifesini yapamayan bir kimsenin başka birini yerine vekil göndermesi caizdir (bk Hac mad)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslam Ansiklopedisi !!

Eski 08-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklopedisi !!



İBÂHİYYE


"Mübah kılmak, bir şeyin mübah ve meşru olduğunu kabul ve ilan etmek" anlamlarına gelen "ibâha" görüşünde olanlar Asılsız te'villerle, İslâm dininin koymuş olduğu yasakların bütününü veya bazılarını helâl sayan, farzları ortadan kaldıran; nefsin hoşlanıp zevk aldığı her şeyi mübah ve meşru gören sapık ve batıl mezhep, anlayış (Bekir Topaloğlu, Kelâm ilmi, İstanbul 1981, s 226)


İbâhilik, müstakil bir mezhep olmaktan ziyade, çeşitli bid'at mezheplerinde görülen ve genellikle İslâm öncesi kültür kaynaklarından beslenen bozguncu ve sapık bir anlayış niteliğindedir Bu nedenle, İbahiyeyi, Mu'¤¤¤ile, Şia, Havaric ve Ehl-i Sünnet gibi müstakil bir mezhep olarak değil de, bir takım yıkıcı ve bozguncu maksatlara ulaşmak üzere çeşitli sapık mezhepler tarafından kullanılan bir anlayış ve görüş olarak ele almak daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır


Temelini dini mükellefiyetlere, emir ve yasaklara karşı keyfî bir tutumda bulan bu görüş; genellikle, Batıniler ve aşırı Şiiler (gulat) tarafından bir temel esas olarak benimsenmiştir Sözü edilen keyfi tutum, yıkıcılığını genellikle te'vil maskesi altında sürdürmüştür Sistemli bir şekilde ilk olarak Mu¤¤¤ile âlimlerince kullanılan ve daha sonra da, belli bir nisbette Ehl-i Sünnet kelâmcıları tarafından uygulanan ve bu anlamda müsbet bir tutum olarak değerlendirilen te'vil metodu çok aşırı ve sistemsiz bir şekilde Bâtinîler, aşırı Şiiler ve bazı mutasavvıflar tarafından, art niyetlerine bir sığınak olarak kullanılmıştır


Bu aşırı gruplar gayr-i İslâmî niyetlerini, siyâsi ve ticarî heveslerini te'vil metodunu istismar etmek suretiyle meşrulaştırmaya çalışmışlardır


İnsanın dini mükellefiyetlere güç yetiremeyeceğini, kişinin dünya nimetlerinden yararlanmaması için hiç bir sebebin bulunamayacağını iddia eden ve bu nedenle de helâl-haram şeklindeki bir ayrımı kabul etmeyen ibâhî anlayış, bu şekliyle bir çeşit nihilizmi andırmaktadır


Her türlü ahlâki kayıttan uzak, zevk verici iler şeyi hoş gören ve sınırsız bir hürriyet içerisinde dilediğini yapan bir insan İşte ibâhîlerin hayata bakış tarzı budur


Kötü gayelerini gerçekleştirmek için, te'vil metodunu akıl almaz bir şekilde saptırarak kullanan ibâhîlerin, görüşlerine mesned olarak çokça yararlandıkları Kur'an ayetlerinden birisi şudur: "Sana yakın gelinceye kadar Rabbine ibadet el" (el-Hicr, 15/99) Bu ayette gecen ve ''ölüm'' anlamına gelen "yakîn'' kelimesini "kesin ilim" veya "te'vili bilmek" şeklinde yorumlayan bâtinî dâiler, dinî mükellefiyetlerin belli bir seviyeden sonra son bulacağı şeklinde sapık bir kanaata vardılar ve bu doğrultuda propagandada bulundular


İbâhîlerin bu konudaki görüşü şudur: "Bir insan sevgi ve aşkın son haddine ulaşır, kalbi saf hale gelir ve münafıklık bahis konusu olmadan imanı küfre tercih eder duruma ulaşırsa; emir, nehiy ve dinî mükellefiyetler ondan sakıt olur Büyük günah işledi diye Allah böylelerini cehenneme sokmaz Bu mertebeye ulaşan insanlardan bedenî ve zahirî ibadetler düşer Böyle kimselerin ibadeti, tefekkürden ibaret olur" ( Taftazani, Şerhu'l-Akaid, Çev Süleyman Uludağ, İstanbul 1982, s 347; Ebu'l Muîn en-Nesefî, Bahru'l-Kelam fi Akaidi Ehli'l-İslâm, Çev Cemil Akpınar, Konya 1977, s 206)


Bazı sufîler, riyazet ve nefis terbiyesiyle elde etmiş oldukları keşif ve iyi haller neticesinde, kendilerinden ibadetlerin sakıt olduğu zannına kapıldılar Onlar şöyle demişlerdir: "Biz daima huzur-ı ilâhîyi müşahede etmekteyiz Rukü' ve sücûttan maksat, gâfil olan kalbi huzura getirmek ve Allah sözünü hatırlamaktır Biz bir an dahi Allah'tan gafil değiliz Artık bizim ibadete ihtiyacımız yoktur"


(İbnu'l-Cevzî, Telbîsu İblis, Nşr M Mehdî İstanbûlî, 1976, s 390; İ Agâh Çubukçu, İbâhilik ve Batinilik, A Ü İlahiyat Fakültesi Dergisi, c XVIII, Yıl 1970, s 68)


İbâhiliği benimseyen bazı batınî fırkalar, şer'î esasları, İslâm öncesi motiflerden kaynaklanan sapık düşünceler doğrultusunda te'vil ettiler Düşüncelerini yaymak için, dini emirleri hiçe saydılar


Kendi sapık düşüncelerine tâbi olanlara kız kardeşlerle ve kız evlatlarla evlenmeyi, şarap içmeyi ve bütün zevk verici şeyleri helâl kıldılar İnsan ve yaratılışın arzu ettiği her şeyi mubah gören ve günah mefhumu diye bir şey kabul etmeyen İbahiyeci batinîler bu görüşlerini desteklemek üzere; "de ki, Allah'ın kulları için çıkardığı güzel rızıkları ve ziyneti kim haram kılmıştır" (el-Araf, 7/32) mealindeki ayeti delil getirmişlerdir Ayetleri tamamen kendi heva ve heveslerine göre yorumlayan İbahiler, sadece bu ayeti değil, daha bir çok ayeti gerçek anlamından saptırarak kullanmışlardır (Abdulkahir el-Bağdâdi, el-Fark beyne'l-Fırak, Çev E Ruhi Fığlalı, İstanbul 1979, s 262)


Gulat'ın el-Mansuriye kolu, nikahı haram olan kadınları, kızları ve hatta erkekleri nikahlarının câiz olduğunu; leş kan, domuz eti, şarap ve kumar ne benzeri yasakları işlemede bir sakınca bulunmadığını ileri sürdü Onlar şöyle dediler: Allah, kendileriyle güç kazanacağımız şeyleri haram kılmaz Haram kılman şeyler, bir takım insanların isimleridir ki, Allah, o kimselerle dostluk kurmayı yasaklamıştır Farzlar ise, Allah'ın, kendileriyle dostluk kurmamızı emrettiği kişilerin adlarından ibarettir Cennet, zamanın imamını ifade eden bir remizdir Cehennemle kastedilen şeyse, imamın düşmanlarından başka bir şey değildir (Abdülkerim eş-Şehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I, 179; Ebu'l-Hasan el-Eş'arî, Makâlâtü'l-İslamiyyin, NşrH Ritter, İstanbul 1929, I, 10)


Yine, Gulat'ın el-Hattabiye ve el-Muğiriyye kolları da şarap, zina ve diğer yasakları işlemede herhangi bir günahın bulunmadığını ileri sürmüş ve teklifi ortadan kaldırmak istemişlerdir (el-Bağdâdi, age, s228; eş-Şehristanî, age, I, 179)


"Bir kimse bir kere nebiyi, rasûlü ve imamı tanıdı mı, artık neden hoşlanıyorsa onu yapsın", düşüncesinde olan bazı aşırı Şiiler de, haramları helâl saymışlar; namaz, zekat ve orucu ortadan kaldırmışlardır (irfan Abdülhamid, İslam'da itikadi Mezhepler ve Akaid Esasları, Çev M Saim Yeprem, İstanbul 1981, s 69)


İbahiliği bir prensip olarak kabul eden batınîlerden bazıları şöyle demiştir: "Allah kadınları ve malı yarattı Bunlar, insanlar arasındaki muamelelerde mübahtır Öyle ki, bir kimse başkasının malma veya karısına muhtaç olursa, onu alır ve kullanır" (Ebu'l-Muîn en-Nesefî, Bahru'l Kelam fi Akaidi Ehli'l-İslâm, Çev Cemil Akpınar, Konya 1977, s 208)


İbahilerden bir grup, insan kaderinin önceden belirlendiğini, bu nedenle, iyiye ulaşmak ve mutlu olmak için ibadet etmenin veya kötülüklerden kurtulmaya çalışmak için çaba harcamanın anlamsız olduğunu iddia etmiştir


Diğer bir grup ise, Allah'ın rahmet ve cömertliğinin herşeyi kuşattığını söyleyerek, ibadet etmeyi gereksiz görmüşlerdir Bazıları da, Allah'ın ibadetlere ihtiyacı yoktur, düşüncesinden hareketle ibahiyeciliğe varmışlardır (bk İ Agâh Çubukçu, agm, s 69)


el-Bağdâdî, ibâhîleri ikiye ayırmaktadır Birincisi, İslâm'dan önce mevcut olanlar Bunlara örnek olarak, haramları helâl sayan ve insanların malda ortaklığını ileri süren Mazdekiye'nin adım zikretmektedir ikincisi ise, İslâm döneminde ortaya çıkan ve Babekiyye ile Maziyariyye adlarında iki fırkaya ayrılan el-Hurrem diniyyedir


"Babekiyye'nin kendi dağlarında, bir gece bayramları vardır Orada, şarap ve çalgıların etrafında toplanırlar ve erkekleri ile kadınları birbirine karışır Lambaları ve yanan odunları söndüğü zaman da erkekler ve kadınları, kimin gücü kime yeterse öylece birbirlerine sahip olurlardı" (el-Bağdadî, age, s 244-245)


Görüldüğü gibi, İbahilik İslâm'ın ruhuyla taban tabana zıttır Genelde, batınîlik, gulat ve bazı tasavvuf muhitlerinde görülen ve mezhepler tarih kaynaklarında ilhadla eşit tutulan ibahiyeci görüş, temelini Mecusîlik, Mazdekîlik ve Zervanîlik gibi gayri İslâmi mezheplerde bulmaktadır (İrfan Abdülhamid, age, s 69)


"Şuur sahibi olduğu sürece bulûğ çağına ermiş bir insan, kendisinden emir ve nehyin sakıt olacağı bir mevkie ulaşamaz", şeklindeki İslâmî düşünceye karşı, mükellefiyetleri belli bir olgunluk seviyesine kadar geçerli sayan, emir ve yasakları insanın zevk ve arzularına, yaratılışına ters düştüğü iddiasıyla hiçe sayan ve böylece her türlü rezaleti meşru gören ibahiyye hakkında söylenecek son söz şudur: "Bütün bunlar küfür ve dalalettir Çünkü muhabbet ve iman konusunda insanların en mükemmel olanları peygamberler, özellikle Allah'ın sevgilisi Peygamberimizdir Bununla beraber onlar için de eksiksiz ve mükemmel bir mükellefiyet hali bahis konusudur" (Taftazanî, age, s 347)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslam Ansiklopedisi !!

Eski 08-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklopedisi !!



İBDÂ


Örnek almadan veya bir başkasına uymadan yeni bir şey yapmak Allahu Tealâ hakkında kullanıldığında, âlet, madde zaman ve mekân söz konusu olmadan vücut vermek anlamına gelir ve bu şekilde ancak Allah için kullanılır


"Bedîu's-Semâvâti ve'l-arz" (el-Bakara, 2,117) ayetinde olduğu gibi, mübdi', yani gökleri ve yeri örneksiz, aletsiz, herhangi bir zaman ve mekânla sınırlı olmadan icat eden, varlık alanına çıkaran anlamındadır Bu kullanılış Kur'an'da iki ayette geçer (bk El-En'âm, 6/101) Bid' ise, hem fail (işi yapan) hem de mef'ul (iş üzerinde yapılan) olarak kullanılır: "Ben 'bid'an mine'r-rusul' (yeni gönderilmiş veya risaleti ilk başlatan) değilim de" (el-Ahkaf, 46/9) ayetinde olduğu gibi


İslâm literatüründe ibdâ' kelimesiyle ilgili en önemli kavramlardan birisi de 'bid'at' tır Ayet-i Kerime'de şu şekilde kullanılmıştır: "(Hristiyanlar) ruhbâniyeti emredilmediği halde) kendileri ortaya çıkardı" (el-Hadid, 57/27)


Esasen, bir başkasını örnek almadan bir iş yapabilmek ve icat kabiliyetine sahip olmak, kuşkusuz yerilecek bir şey değildir Fakat insanın insanlığı, kendine has fıtratı, duygu ve ihtiyaçları, yapısı, çevresini saran kâinat ve başka insanlarla bir arada ve tabiî çevrede yaşamak gibi pek çok ferdî ve sosyal özellikleri ilk insandan bu yana değişiklik göstermediğinden, ayrıca her insanın dünyadaki görevi ve temel insanî fonksiyonu aynı olduğundan, insan ve insan toplumları için değişmez yasaların ve prensiplerin varlığı kaçınılmazdır Bu yüzden iman, ibadetin ve muamelâtın özüne ve ahlâka mütealik dini prensipler ilk insandan bu yana değişmemiş ve her peygamber daima İslâm'ı, Allah'ın insanlar için seçip razı olduğu dini tebliğ etmiştir Bu dinin nasıl yaşanacağını bizzat hayatları sonra sözleri ve ayrıca sahabelerinden görüp de dinin özüne uygun düştüğü için tasvip anlamında ses çıkarmadıkları bazı davranışlar ile ilgili takrirleriyle rasûller göstere gelmişlerdir İslâm son olarak son nebi, son rasul Hz Muhammed Mustafa (sas) tarafından Kıyamete kadar geçerli olmak ve değiştirilmemek üzere gönderilmiş ve kemâle erdirilmiştir Resulullah (sas), Kur'an ve Sünnetinden (sözleri, davranışları ve takrirleri) oluşan temel prensipleriyle İslâm'ı yaşamış, uygulamış ve gelecek nesillere bırakmıştır Bu bakımdan, onun iman ile ilgili esaslarında en ufak bir değişikliğe gitmek, küfrü gerektiren bir ibda hareketidir, yani kişiyi kâfir yapacak bir bid'attır İkinci olarak onun sünnetinin İslâm'ın temel prensiplerine, temel hükümlerine, ibadetlerine ruhuna ve hattâ şekline ait olan kısmı farz veya vacipler içinde olup, asla değişim, yani bid'at kabul etmez Sünnetin bir kısmı nafile türündendir Bunlar da; ibadete ait olanlarla, edeplere ait olanlar olmak üzere ikiye ayrılır İbadetle ilgili olanlar yine kesinlikle değiştirilemez Edepler kısmına ait olanlar ise, örf ve adette ve beşerî muamelelerde Resulullah'a uymak; sözgelimi onun gibi konuşmak, onun gibi yiyip içmek ve yatmak gibi âdet ve hareketlerdir ki, bunlara uymamak bid'at olmamakla birlikte, uymaya çalışmak kişinin âdetini ve her hareketini ibadete çevirir İslâm'ın prensipleriyle ilgili bir takım sünnetler vardır ki, bunlar toplumun hukuku türünden cemiyete ait bir ubudiyet hükmündedir Efendimiz (sas), her bid'atın delâlet olduğunu her delâletin de ateşe girmeye vesile olacağını ve dinde bid'at çıkaranların, o bidati işleyenlerin de günahlarını yükleneceklerini ifade buyurmuşlardır (bk Müslim, Cumu'a, 43; Ebu Davud, Sünne, 5)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.