Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Kıssadan Hisse

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayesi, yumurta

Bir Yumurta Hikayesi

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Yumurta Hikayesi



Hz Ebu Hüreyre ra anlatıyor: Rasulullah sav buyurdular ki:



“Cuma günü gelince mescidin her bir kapısı üzerinde melekler yer alır İnsanları mertebelerine göre yazarlar Bu mertebeler mescide önce geliş sırasına göredir İmam minbere çıkınca defteri kapatırlar, hutbeyi dinlerler Namaza erken gelen, bir deve tasadduk etmiş gibidir Ondan sonra gelenler bir sığır tasadduk etmiş gibidir Onu takiben gelenler bir koyun tasadduk etmiş gibidir



Rasulullah sav saymaya devam ederek tavuğu ve yumurtayı da saydı



Hadis-i şerifin diğer bir rivayetinde şu ilave de vardır:



“Bundan da sonra gelen kimse, artık yalnız namaz sevabını almak için gelmiş olur” (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi)



Ankara'daki üniversite öğrenciliği yıllarımız Öğrencilik arkadaşım ve daha sonra kayın biraderim olan Tuğrul ile birlikte aynı evde kalıyoruz Çok güzel günlerimiz oldu “Öğrencilik günlerinizi çok ararsınız” derlerdi de, inanmazdım Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer, diye boşuna söylememiş şairimiz



İlahiyat Fakültesi'nde okuyorum ve fakülte çıkışlarından sonra Arapça dersleri alıyorum O sıra Gıcık Kadın Camii imamı (bu isim yanlış değil, gerçekten Gıcık Kadın, eski Türkçe'de “küçük” anlamında olsa gerek) Ahmet Bayramoğlu Hocaefendi'nin derslerine devam ediyorum



Ahmet Bayramoğlu Hoca çok anlayışlı ve olgun birisi idi Meşrebi bana uyduğu için olsa gerek, kendisini müthiş severdim Vakit ve Cuma namazlarını da mümkün olduğunca onun camiinde kılardım



Ahmet Hocaefendinin hutbeleri çok canlı, heyecanlı olurdu O sakin ve melek tabiatlı adam hutbelerde birden değişir, çok etkili konuşmalar yapardı Bu yüzden Cuma günleri cami hıncahınç dolardı Biraz geç kalsanız, yer bulmanız mümkün olmazdı



İşte bir Cuma günü, Tuğrul ile birlikte Ahmet Hoca'nın camiine gideceğiz Fakat her nasılsa epeyce geç kaldık Cami çok eski bir cami ve çok büyük bir kapısı var Kapı her açıldığında hayli yüksek perdeden “ gacııırt ” diye bir ses çıkarıyor ve herkesin dikkatini çekiyor Epey de rahatsız edici bir ses



İşte biz aceleyle kapıyı açıp, kapının o malum sesi duyulunca, bir de baktık ki istisnasız bütün cemaat bize dönmüş, merak, hayret ve biraz da alaycı bir tavırla bize bakıyor Üstüne üstlük Hocaefendi de hutbeyi kesmiş, bizi süzüyor



Ben baştan bu dehşetli durumun kapı gıcırtısından olduğunu sandım Hani, “kapıyı daha dikkatli açsanız da, bu kadar cemaati rahatsız etmeseniz” diye düşündüklerini zannettim Oysa kazın ayağı öyle değilmiş



Meğer Hocaefendi hutbede yukarıdaki hadis-i şerifin izahını yapıyormuş “Cumaya önce gelen bir deve, sonra gelen bir sığır, sonra gelen bir koyun, ondan sonra gelen bir tavuk, en son gelen de ancak bir yumurta tasadduk etmiş olur” derken, tam “en son gelen de ancak bir yumurta” diye sözünü bitirmeden, ilâhi bir tevafuk, o esnada biz girivermişiz Cemaat da kapı gıcırtısını duyunca, “Hah, işte yumurtacılar da geldi!” gibisinden bize dönüvermiş Hocaefendi de, “Böyle bir tevafuk, pes doğrusu!” diyerek hayret içinde kalıp, gayri ihtiyari, bir müddet sözünü tamamlayamamış



Biz zavallı yumurtacılar, Cumadan ancak birer yumurta kazanabilmiş acizler olarak, cemaatin iğneleyici bakışları arasında kendimize bir köşe bulup oturduk Hocaefendi hutbesine kaldığı yumurta bölümünden devam etti, cemaat da önüne dönerek huşu içinde dinlemeyi sürdürdü O gün cemaatten ve Hocaefendi'den o kadar utandım ki, mahcubiyetten bir müddet o camiye gidemedim



Neyse Mahzun, birer suçlu gibi Cuma namazımızı kılıp dışarı çıktık Biraz ileride Hemhüm Camii'nin müezzini (bu isim de yanlış değil, gerçekten Hemhüm, ancak manasını bilmiyorum) Selim Hoca ile karşılaştık Hoca, halimdeki tuhaflığı görüp ne olduğunu sordu Ben de olanları anlattım Selim Hoca'nın cevabını duyunca, ikinci bir şaşkınlık daha yaşadım:



- Üzüldüğün şeye bak! Ben müezzinim, camiye her zaman en erken ben gelirim Dünya kadar devem var Al, yüz tanesi senin olsun!”



(Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'e mensup bazı alimlere göre, bir kişi kendi sevabını başkasına bağışlayabilir)



- razı olsun, diyerek canla başla develeri kabul ettim



Ettim ama, bizim mürüvvetimiz yok mu? Elin oğlu gözünü kırpmadan yüz deve bağışlıyor da, ben boş durur muyum? Ben de hemen yolunda kazandığım develeri birer birer rızası için dağıtmaya başladım Akşam olunca, hem evinde kaldığımız, hem de kendisinden Arapça dersleri aldığımız İsmail Hakkı Ayyıldızlıgil Hocaefendi ile karşılaştım Bana:



- Ahmet, ne iş? Millete durmadan deve dağıtıyormuşsun, hani bizim devemiz? diye sordu



Kendileri hocamız olduğu için ona torpil yapıp tam on deve bağışladım



(Sadece hocamız mı? Ayyıldızlıgil Hoca'nın evini kiralamıştık, ama parasızlıktan tek bir ay kirasını ödeyemedik Buna rağmen bizden beş kuruş istemediği gibi, her sene odunumuzu-kömürümüzü de aldı razı olsun Hâlik biliyor, balık da bilsin)



Böylece yarına kalmadan, “ Hay'dan gelen ‘ Hu'ya gider” hesabı, elimdeki bütün develeri tükettim Sonuçta yine bana, alın terimle kazandığım küçük bir yumurta kaldı


Semerkand Dergisi


2004 Mart

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.