Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Kıssadan Hisse

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anzaklı, hikayesi, ömerin

Anzaklı Ömer'in Hikayesi

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anzaklı Ömer'in Hikayesi






1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Muşluoğlu, görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:


“Amerika'ya gittiğim ilk yıllarda New York'da Medical Center Hospital'da görev almıştım Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler


Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyorDiğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum Bir hastaya gittim Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında


"Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?" dedim Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı Kolunu açtım baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim:



“Siz Türk müsünüz?”



Kaşlarını yukarıya kaldırarak “hayır” manasına bir işaret yaptı



Ama ben hâlâ merak ediyorum “Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?”



“Aldırma öylesine bir şey işte” dedi



Ben yine ısrarla: “Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım



Bu söz üzerine gözlerini açtı Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:



“Siz Türk müsünüz?”



“Evet Türk'üm



İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı Anlatmaya başladı:



“Yıl 1915


Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de Orada savaşmak üzere bütün hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı Ben, Avusturalya Anzaklarındandım İngilizler bizi toplayıp dediler ki: “Barbar Türkler hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda Birlik olup üzerine gideceğiz Bu savaş çok önemlidir



Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık



Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevkediyormuş Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler



Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fırlatıyor, gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu Her taaruzda bizden de Türkler’den de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu Fakat biz hepimiz Türkler’deki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı


bakımından da fazlaydık Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi?



İlk başlarda zannediyordum ki İngilizler’in bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş Biz karaya çıktık Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar



Tekrar taarruz ediyoruz Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum Nasıl korktuğumu anlatamam İngilizler bize Türkler’i barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı Þoke oldum doğrusu Dedim ki kendi kendime:



“Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler” Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı Bu duygularla “yazıklar olsun bana” dedim “Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim?”



“Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış” diyerek pişman oldum Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce Nihayet bizi serbest bıraktılar



Memleketime döndüm İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım Bu bayrağın esrarı bu işte



Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:



“Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi Þimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum



Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz?” dedi “Ömer” cevabını verdim Merakla tekrar sordu: “Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?”



“Babam müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş



“Senin adın müslüman adı mı?”



Ben, “Evet, müslüman ad” deyince yüzüme baktı, doğrulmak istedi Onun yatakta oturmasına yardım ettim Gözleri dolu doluydu Yüzüme bakarak dedi ki: “Senin adın güzelmiş Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra ‘Anzaklı Ömer’ olsun



“Olsun” dedim



“Peki doktor beni müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu?”



Þaşırdım, nasıl da birdenbire müslüman olmaya karar vermişti Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş



“Tabiî” dedim “Müslüman olmak çok kolay” Sonra kendisine imanın ve İslamın şartlarını anlattım, kabul etti Hem kelime-i şehadet getiriyor, hem de ağlıyordu Mırıldandı: “Siz müslümanlar tesbih çekersiniz, bana da bir tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek ımı ansam olur mu?”



Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş Hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim Hasta yatağında tesbih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk Birgün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti


“Beni yalnız bırakma olur mu?”


“Ne gibi Ömer amca?”


“Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor


O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım Fakat günden güne eriyip tükeniyordu Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum “Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gelin


Hemen yukarı çıktım Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: “Sağ elinde tesbih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu


Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şehadet söylettirdim, o şekilde kucağımmda teslim-i ruh etti


Bir Çanakkale gazisi görmüştüm Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu Ne yalan söyleyeyim, ağladım


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.