&Quot;Hazine-İ Umman&Quot; |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
&Quot;Hazine-İ Umman&Quot;Bir millet düşünün, namusu ve onuru olan göklerde dalgalanan bayrağı olmasın Böyle bir devletin varlığı söz konusu dahi olmaz/olamaz Bayraksız millet, milletsiz bayrak olamaz Bunlar adeta bir bütün halinde kendi varlıklarını tamamlayan unsurlardır Her milletin kendine özgü sembolleri, kumaşa işlenmiş farklı renk ve desenleriyle göklerde ihtişamla dalgalanan hilâlleri vardır Hiçbir millet göklerde el ve baş üstünde tuttuğu bayrağını kendi öz elleriyle ayaklar altına almaz/alamaz da Buna meyledenler olduğu takdirde, onları düşman belleyip kendi milletlerinin sembolü, namusu ve şerefi olan bayraklarını asla çiğnetmezler! Nasıl ki, bir milletin namusunu ve şerefini, kendi öz kimliklerini belirten bayrağı varsa, İslam dininin/milletinin sembolü, namusu ve şerefi bacılarımızın taktığı (hicab) örtüleridir Ey Müslüman hanımı! Kalk ve başında dalgalanan ar perdeni, namus sancağını yere savurmak isteyen Yezitlere karşı Zeyneb’i bir duruşla müdafaa et! Sen İslam milletinin sancağını başında dalgalandırmaktasın Zeynepler, Fatımalar, Aişeler nasıl duruş sergiledilerse, sen de aynı duruş ve başında sancağınla çık onların karşısına! Ne mutlu bizlere ki, Rabbimiz bu büyük görevle, biz kadınları şereflendirmiştir Başörtüsü, kadının başına taktığı bir bez parçasından veya kumaştan ibaret değil, bir emrin kutsiyeti, bir nizamî duruş ve bir kimlik meselesidir Her toplumun kendine has kılık-kıyafet kültürü vardır Yani bir milletin ayrımına, onun kılık-kıyafetine bakarak ulaşabiliriz Fakat günümüzde oldukça fazlalaşan taklitçilik, insana kendi kültürünü unutturmuş ve insanı kendi öz kimliğinden uzaklaştırmıştır Her yıl çıkan yeni Avrupa modası bizleri ve diğer milletleri etkilemekte, insanlar kendi kültürü olan kıyafetlerini modaya uydurmaktadır Adeta bu moda taklitçiliğiyle birbiriyle yarışa giren insanlar; tıpkı selin akıntısına kapılmış ve ne yöne sürükleneceğini bilmeyen bir saman çöpünden farksız hale gelmişlerdir Her ne kadar kılık-kıyafet bir kültür meselesi olsa da, başörtüsü ne Arapların ne de bir başka toplumun kültürüdür Hicab, Âdem (as)’den günümüze kadar gelmiş ve devam edecek olan bir nizamî duruştur! Sembolik bir kıyafettir… Moda her yeni yılda değişebilen ve farklı biçimlerden geçen, zamana ve içinde bulunduğu ortama ayak uyduran bir kıyafet takvimidir adeta Her yıl bu takvim değişir ve zamanı geçene kadar yaprakları koparılıp atılır Sürekli değişen ve bulduğu ile yetinmek istemeyen, hep daha farklı kılıklara girmek isteyen maymun iştahlı insanların ve kapitalizmin en etkileyici silahı olan moda, insanları adeta kuklalaştırıp kendi ellerinde tuttukları ipliklerle oynatıyor Bu iplerin ucuna sıkıca bağlı olan moda meraklısı zavallı insanlar, kapitalizmin kurbanı olduklarının farkında olmadan onlar gibi maymunlaşıp çıkıyor Taklit yapma yeteneğiyle tanınan maymunların bu özelliği, moda takipçisi olan insanların da benliğine işlemiş, aslında özbenlik diye bir şey bırakmamıştır Maymundan geldik teorisini iddia eden maymun fikirli insanlara; maymundan gelmediğimiz ne kadar açık bir şekilde söylenebilirse; maymunlaşmaya doğru gittiğimiz teorisi de o kadar açık bir şekilde söylenebilir(!) Oysaki başörtüsü bir kıyafet olmasına rağmen, dinimizin asla değişmeyen, sembolik bir kıyafetidir Başörtüsü bir taklitçilik değil, takipçiliktir Peygamber hanımları ve sahabe hanımları Nur suresi 31 ayetiyle nasıl amel ettiler ise, bizler de tıpkı onlar gibi, onların yolundan giderek onların ayak izlerini takip etmekteyiz Taklitçilik ve takipçilik tamamıyla birbirinden farklıdır Burada modadan ve kültürden bahsetmemin sebebi birtakım insanların kendince öne sürdüğü fikirlere bir nevi cevap verebilmek ve başörtüsünün peygamber zamanından kalma bir kültür değil de, tıpkı Kur’an-ı Kerim’de bulunan bütün emir ve hükümler/ayetler gibi kıyamete kadar süregiden bir ayet olduğunu hatırlatmaktır Başörtüsü bir ayettir ve ayetin hükmü içinde bulunduğu zamana ve mekâna göre değil, Allah’ın vadettiği güne kadar hiç değişmeden, ne modaya uydurulmalı ve ne de çağlar öncesine hapsettirerek arka planda tutulmalıdır Peygamber zamanında başörtüsü ayetiyle nasıl amel ediliyorsa, bugün de aynen hiç değiştirilmeden nefsin keyfiyetine göre değil, ayetin hükmüne göre amel edilmelidir Zira ayette; “Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” ifadesi geçmektedir Yani bu demek oluyor ki örtünme ayeti bizlere nasıl örtünmemiz gerektiğini tarif ediyor Ve bu tarifte açıkça görülüyor ki, yakalarımızın üzerine, göğüs hizasında kapatacak şekilde örtünmektir Bunun dışındaki örtünme Allah’ın istediği şekilde değil de, nefsimizin hoşuna gittiği ve modernleşmeyi zihinlerimize/kafalarımıza yerleştirmeye çalışan maymun iştahlı insanların hicablarımızı kendi modalarına uydurma şeklindeki örtünmedir Oysa bir Müslüman modaya göre değil, Allah’ın emrine/ayetine göre örtünmelidir Her yıl yeni çıplaklıklarla insanı hayvanîleştiren bu mel’unlar, daha da ileriye gidip Nur suresi 31 ayete de el atmış ve örtüleri yakalarının üstünü örtecek şekilde değil de, boyunları ve göğüsleri açık bırakacak şekilde tesettürü modaya uyarlamışlardır İslam kadınının, Allah’ın istediği şekilde örtünmesini hazmedemeyen ahlaksızlık düşkünü insanlar; bacılarımızın örtülerini küçülttükçe küçültmüş ve bir karış boyuna indirmişlerdir Şu an bacılarımızın taktığı hicab Allah’ın emri değil, taklitçiliğin eseridir Ve dikkat çekecek hiçbir kıyafet tesettür değildir… Bizler fetvaya veya modaya göre değil takvaya ve emre göre hareket etmeliyiz Fetva nefisten, moda gayrimüslimden, takva ise Haktandır… Zira Kur’an-ı Kerim’i açıp hicab ayetine baktığımızda ayetin tarif ettiği şekilde örtünmediğimizi açık ve net anlayabiliriz “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler Bu ayet indiği zaman sahabelerin ve onların hanımlarının durumunu Hz Aişe(ra)şöyle naklediyor: Her koca, karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına, bu ayeti okuyordu Onlardan hiçbiri, Allah'ın kitabında indirdiği ayetleri tasdik etmek ve imanını vurgulamak için elbisesinden koparıp başına sarmadan yerinden kalkmadı Sanki başlarında bir karga varmış gibi örtünerek Hz Peygamberin arkasında namaz için yer aldılar" (Ebu Davut) Şayet Allah rızasını gözeterek, sırf Rabbimiz buyurduğu için ve onun emrine uyuyorsak, o halde onun istediği ve Nur suresi 31 ayetinde tarif edildiği şekilde örtünmek zorundayız Rabbimizin bu şekilde örtülere bürünmemizi emretmesi muhakkak bizler için daha hayırlı ve faydalı olduğu içindir Biz Müslüman hanımlarını, şehvetin tuzağından muhafaza etmek ve bizlere emanet verilen tertemiz bedenlerimizi tıpkı vitrin malı gibi sergileyen diğer ruhsuz (kimliksiz ve hayvanla aralarında hiçbir fark bırakmayan) kadınlardan üstün olduğumuzu göstermesidir Yaratan bilmez mi? Allah hüküm verenlerin en iyi değil mi? Tıpkı yukarıda ifade ettiğim gibi; nasıl ki bir devletin/milletin sembolü ve namusu bayrağı ise, İslamiyetin sembolü ve namusu da başörtüsüdür Onu sadece bir bez parçasından ibaret saymak, çok yanlış ve çirkin bir görüştür( işimize gelince hayhay, gelmeyince bay bay )Biz İslam kadınlarını diğer milletlerden/ diğer kadınlardan ayıran en belirgin özellik başlarımıza taç yaptığımız yüce kitabımızın Nur suresi 31 ayetidir Yani örtünme (hicap) ayetidir Rabbimiz kitabında: “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb tabi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler) Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nur suresi 31) İlk nazil olduğu sırada Allah Resulüne iman etmiş bulunan kendi hanımları ve sahabe hanımları hemen oracıkta ayete iman ve ayetle amel edip elbiselerinin bir köşesinden yırtıp ayetin uygun gördüğü şekilde örtünmüşlerdir "Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar" ayeti inince elbiselerinden koparıp onunla örtündüler" (Buhari) Onlar İslamı böyle yaşadılar ve hükümlere bu şekilde, zerre kadar şüphe gözetmeksizin iman ettiler Ayeti evirip çevirerek, eğri büğrü değil, indiği şekilde pratiğe geçirdiler Fakat bizler hicab ayetini pratiğe geçirme hususunda gevşeklik gösterip ayette buyrulduğu gibi değil de, aynanın karşısında gözümüze görülen ve nefsimizi okşayan yakışma/yakıştırma şeklinde uyguladık El kadar örtüleri Allah’ın emri diye başımıza geçirdik Yakalarımızın üzerine değil de, altına daha çok yakıştığı için ayetin “Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” kısmını görmemezlikten gelip, keyfiyetimize göre örtündük Örtündüğümüzü zannettik Müslüman kadının şahsiyetini ortaya koyan, görüntüsüyle insana kendi özbenliğini hatırlatan bu ayetin üzerine daha fazla konuşmak veya yazmak lüzumsuzdur Zira ayet gayet açık ve nettir Gerisi takva ve iman meselesidir… Müslüman kadının şahsiyetini ortaya koyan, kadının en mahrem süsü olan örtüyü ihmal edenlere gelince Efendimiz, onların ahiretteki durumları için şöyle buyurmuştur: Hz Ali (as) şöyle buyuruyor: Bir gün Hz Fatıma (as) ile Hz Peygamber (saa)’in huzuruna gittik Resululah’ın şiddetle ağladığını gördüm: Babam ve annem sana feda olsun neden ağlıyorsunuz? dedim Peygamber “miraca gittiğim gece ümmetimden bazı hanımların şiddetli azaba uğradıklarına şahit oldum; onların şiddetli azaba duçar oldukları için ağlıyorum Sonra onlardan her birinin azabını açıkladı Hz Fatıma: “Ey benim gözlerimin nuru bunların işledikleri günahları bana açıkla” dedi: Resullullah (saa) şöyle buyurdu: “Saçlarından asılan kadın saçını namahrem erkeklere karşı örtmeyen kadındır Kadının yalnızca eşine karşı saçlarını açması gerekirken, mahrem olmayan erkeklere karşı süslenmesinin ve saçlarını açmasının, Allah’ın hükümlerine aykırı olduğunu görürüz Kadın başını açarak dinden çıkmaz belki; ama günahkâr olarak Allah’ın huzuruna çıkar Müslüman kimliğini taşıyan bir şahsiyetin ateşten kaçar gibi günahtan kaçması gerekirken, bilerek ve isteyerek günaha sapması onun aleyhinedir Kazanacağı bir şey olmayacağı gibi, kaybedeceği çok şey olduğunun farkında olması da gerekir “Ey iman edenler, sizi size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Allah’a ve Resulüne icabet edin Bilin ki şüphesiz Allah kişi ile kalbi arasına girer Ve siz hakikaten yalnız ona dönüp toplanacaksınızdır Bir de öyle bir fitneden sakının ki, o içinizden yalnız zulüm edenlere çatmaz (Ammeye de sirayet ve hepsini perişan eder) Hem bilin ki Allah, şüphesiz azabı çetin olandır O zaman da hatırlayın ki siz yeryüzünde azlıktasınız, aciz tanınanlardınız Halkın sizi tutup kapmasından korkuyordunuz (İşte bu halde iken Allah) sizi, belki şükredersiniz diye, ev bark sahibi yaptı yardımlarıyla kuvvetlendirdi, size en temiz ve güzel şeylerden rızık verdi, ta ki şükredersiniz Ey iman edenler, Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin, siz kendiniz bilip dururken, kendi emanetlerimize hainlik eder misiniz?… Bilin ki mallarınız da, evlatlarınız da, ancak birer imtihandır, mükâfat ise şüphesiz Allah katındadır” (Enfal: 8/24–28) Ey mümine bacım! Nefsin keyfiyetine göre Avrupavari bir kıyafetle değil, Allah’ın hükmüne göre Zeynebî bir duruşla örtüne bürün… Selam ve dua ile __________________ "idrak'ın yüceliğine eremiyorsanız inkar'ın basitliğinden sıyrılınız" |
|