Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gazali, hazretleri, imami

İmam-İ Gazali Hazretleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmam-İ Gazali Hazretleri




İslâm âlimlerinin en büyüklerindendir İsmi Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed’dir Künyesi Ebû Hâmid, lakabı Huccet-ül-İslâm ve Zeyneddîn’dir Gazâlî nisbesiyle meşhurdur Müctehîddi İctihâdı, Şâfiî mezhebine uygun oldu
İran’ın Tûs şehrinin Gazal kasabasında 1058 (H450)de doğdu Babası fakir ve sâlih bir zâttı Âlimlerin sohbetlerinden hiç ayrılmazdı Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder ve hizmetlerinde bulunurdu Âlimlerin nasihatını dinleyince ağlar ve Allahü teâlâdan kendisine âlim olacak bir evlâd vermesini yalvararak isterdi Babası yün eğirip, Tus şehrinde bir dükkanda satardı Vefâtının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed Gazâlî’yi ve diğer oğlu Ahmed’i hayır sâhibi ve zamânın sâlihlerinden bir arkadaşına, bir miktar mal vererek vasiyet etti ve ona dedi ki:
“Ben kendim, âlim bir kimse olamadım Bu yolla kemâle gelemedim Maksadım, benim kaçırdığım kemâl mertebelerinin, bu oğullarımda hâsıl olması için yardım etmenizdir Bıraktığım bütün para ve erzakı, onların tahsîline sarf edersin!”

Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi Babasının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, onların yetişme ve olgunlaşmaları için çalıştı Sonra onlara; “Babanızın, sizin için bıraktığı parayı tahsil ve terbiyenize harcadım Ben fakirim param yoktur Size yardım edemeyeceğim Sizin için en iyi çâreyi, diğer ilim talebeleri gibi medreseye devâm etmenizde görüyorum” dedi Bunun üzerine iki kardeş medreseye gittiler ve yüksek âlimlerden olmak saâdetine kavuştular

İmâm-ı Gazâlî, çocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu Sonra Cürcan’a gitti İmâm Ebû Nasr İsmâilî’den bir müddet ders aldı Sonra Tûs’a döndü Cürcan’dan Tûs’a dönerken başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır: “Bir grup yol kesici karşımıza çıktı Yanımda olan her şeyimi alıp gittiler Arkalarından gidip kendilerine yalvardım Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin Reisleri; “Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?” diye sorunca; “Onları öğrenmek için memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim Filan yerdeki birkaç tomar kağıtlardır” dedim Eşkıyâların reisi güldü; “Sen o şeyi bildiğini nasıl iddiâ ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun” dedi ve onları bana geri verdi Sonra düşündüm, Allahü teâlâ yol kesiciyi beni îkâz için o şekilde söyletti, dedim Tûs’a gelince üç yıl bütün gayretimle çalışarak, Cürcan’da tuttuğum notların hepsini ezberledim O hâle gelmiştim ki, yol kesici önüme çıksa, hepsini alsa, bana zararı dokunmazdı

Memleketinde geçirdiği bu üç seneden sonra, tahsiline devâm etmek için o zamânın büyük bir ilim ve kültür merkezi olan Nişâbur’a gitti Zamânın büyük âlimlerinden olan İmâm-ül-Harameyn Ebü’l-Meâlî el-Cüveynî’nin talebesi oldu Üstün zekâsını ve çalışkanlığını gören hocası ona yakın alâka gösterdi Burada usûl-i hadîs, usûl-i fıkıh, kelâm, mantık, İslâm hukuku ve münâzara ilimlerini öğrendi Ebû Hâmid er-Rezekânî, Ebü’l- Hüseyin el-Mervezî, Ebû Nasr el-İsmâilî, Ebû Sehl el-Mervezî, Ebû Yûsuf en-Nessâc gibi devrin büyük âlimleri belli başlı hocalarıdır

Nişabur’da tahsilini tamamlayınca, büyük bir ilim ve edebiyât hâmisi olan Selçuklu vezîri üstün devlet adamı Nizâmülmülk’ün dâveti üzerine Bağdat’a gitti Nizâmülmülk’ün topladığı ilim meclisinde bulunan zamânın âlimleri, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin ilminin derinliğine ve meseleleri îzâh etmekteki üstün kâbiliyetine hayran kaldıklarını îtirâf ettiler O zaman ortaya çıkan sapık fırkaların mensupları, onun yüksek ilmi ve en zor, en ince mevzuları en açık bir şekilde anlatması, hitâbet ve îzâh etme kâbiliyetinin yüksekliği, zekâsının parlaklığı karşısında perişân oluyorlar ve tutunamıyorlardı Bu sırada otuz dört yaşında bulunan İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İslâmiyete yaptığı büyük hizmetleri gören Selçuklu veziri Nizâmülmülk, şimdiki tâbirle, onu Nizâmiye Üniversitesi rektörlüğüne tâyin etti Bu üniversitenin başına geçen İmâm-ı Gazâlî hazretleri, üç yüz seçkin talebeye lüzumlu olan bütün ilimleri öğretti Yetiştirdiği talebelerin had ve hesabı yoktu Ebû Mansûr Muhammed, Muhammed bin Es’ad et-Tûsî, Ebü’l-Hasan el-Belensî, Ebû Abdullah Cümert el-Hüseynî talebelerinin meşhurlarındandır Bir taraftan da kıymetli kitaplar yazan İmâm-ı Gazâlî ilim ehli, devlet adamları ve halk tarafından büyük bir muhabbet ve hürmet gördü Şöhreti gün geçtikçe arttı Nizâmiye Üniversitesinde bulunduğu yıllarda, Kitâbü’l-Basît fil-Fürû, Kitâb-ül-Vesît, El-Veciz, Meâhiz-ül-Hilâf adlı kitaplarını yazdı

Ayrıca İsmâiliyye adındaki sapık fırkanın görüşlerini çürütmek için Kitâbu Fedâihil-Bâtınıyye ve Fedâil-il-Müstehzariyye adlı eserini yazdı Yine bu sırada Rumcayı öğrenerek felsefecilerin sapıklığını ortaya koymak için eski Yunan ve Lâtin filozoflarının kitaplarının aslı üstünde üç sene titizlikle incelemeler yaptı Bu incelemeleri esnâsında ve netîcesinde felsefecilerin maksatlarını açıklayan Mekâsid-ül Felâsife kitâbı ile felsefecilerin görüşlerini reddeden Tehâfüt-ül-Felâsife kitâbını yazdı Avrupalı filozoflar, o asırda dünyânın tepsi gibi düz olduğunu iddiâ ederek, ilimlerini ve felsefelerini böyle yanlış bilgiler üstüne kurarken, İmâm-ı Gazâlî hazretleri dünyânın yuvarlak olduğunu, karaciğerde kanın zehir ve mikroplardan temizlenip tâzelendiğini, safra ve lenfle zararlı madde eriyiklerinin burada kandan ayrıldığını bu işte dalağın, böbreklerin ve safra kesesinin rollerini, kanın madde miktarlarındaki oranın değişmesi ile sıhhatin bozulacağını, bugünkü fizyoloji kitaplarında yazdığı gibi, delillerle ispat etti Ayrıca diğer fen ilimlerinde de Avrupalıların bilmedikleri doğru bilgilere kitaplarında yazıp yer verdi

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, felsefecilerle ilgili bu çalışmalarını El-Munkızu Aniddalâl kitabında şöyle anlatmaktadır:

“İşte şimdi filozofların ilimlerinin hikâyesini dinle: Onları birkaç sınıf, ilimlerini de birkaç kısım hâlinde gördüm Onlara, çokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, küfür ve ilhâd damgasını vurmak lâzımdır Filozoflar fırkalarının çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen, Dehriyyûn, Tabîiyyûn ve İlâhiyyûn olmak üzere üç kısma ayrılırlar Dehriyyûn sınıfı eski filozoflardan bir zümredir Yaratıcının varlığını inkâr ederler, bunlar zındıktır Tabîiyyûn; bunlar da âhiretin mevcûdiyetini kabul etmediler Cenneti Cehennemi, kıyâmeti ve hesâbı inkâr ettiler Bunlar da zındıktır Üçüncü sınıf olan İlâhiyyûn, daha sonra gelen filozoflardır Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de kendilerini bid’at ve küfürden kurtaramamışlardır” Üçüncü kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden önce gelenlerin yanlışlarını açık seçik göstermek ve bir yaratıcının olduğunu söylemekle berâber peygamberlere inanmadıkları için küfürde kalmışlardır Çünkü küfürden kurtulmak için peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır

Alıntı Yaparak Cevapla

İmam-İ Gazali Hazretleri

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmam-İ Gazali Hazretleri




İmam-ı Gazâlî hazretlerinin felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve îtikâdlarına, felsefe karıştıran sapık fırkalara cevap vermek için yaptığı bu çalışmasını işiten bir takım kimseler, onu felsefeci zannetmişlerdir Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemek olabilir Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir Mütefekkirler ise aklı kullanmakla berâber, akla da rehber olarak peygamberleri ve onların bildirdiği îmânı almışlardır Göz için ışık ne ise, akıl için îmân odur Işık olmayınca göz göremediği gibi îmân olmayınca akıl da doğru yolda yürüyemez İmâm-ı Gazâlî hazretleri, filozof değil müctehiddir Zâten İslâmiyette felsefe ve filozof olmaz İslâm âlimi olur İslâm dîninde felsefenin üstünde İslâm ilimleri, filozofun üstünde de İslâm âlimleri vardır

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu çalışmalarından sonra, yerine kardeşi Ahmed Gazâlî’yi vekil bırakarak Nizâmiye Üniversitesindeki görevine ara verdi ve Bağdat’tan ayrıldı Çeşitli ilmî çalışmalar ve seyâhatler yaptı Şam’da kaldığı iki yıl içinde en kıymetli eseri İhyâu-Ulûmiddîn’i yazdı Daha sonra Kudüs’e gitti Burada Bâtınî denilen sapık fırkaya karşı Mufassıl’ul-Hilâf, Cevâb-ul-Mesâil ve Allahü teâlânın Esmâ-i Hüsnâ denilen isimlerini anlatan El- Maksad ül-Esmâ adlı eserini yazdı Kudüs’te bir müddet kaldıktan sonra hacca gitti Haccını müteakiben Bağdat’a döndü Nizâmiye Üniversitesinde, Şam’da yazdığı İhyâ’sını kalabalık bir talebe kitlesine ders olarak okuttu Bu seferki tedris hayâtı uzun sürmedi Doğduğu yer olan Tûs’a gitti Burada yine Bâtınîlere karşı Ed-Dercülmerkûm kitabı ile El-Kıstâs-ul-Müstakîm, Faysal-ut-Tefrika, Kimyâ-ı Seâdet, Nasîhât ül-Mülûk ve Et- Tibr-ul-Mesbûk adlı kıymetli eserlerini yazdı On sene kadar süren bu hizmetlerinden sonra Selçuklu veziri Fahr-ül-Mülk’ün ricâsı üzerine bir müddet daha Nizâmiye Üniversitesinde ders verdi Tasavvufu anlatan Mişkât-ül-Envâr adlı eserini de bu sırada yazdı

İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin tasavvufta mürşidi, Silsile-i zehebin büyüklerinden olan Ebû Ali Fârmedî hazretleridir Onun huzûrunda kemâle geldi Zâhir ilimlerinde eşsiz âlim olduğu gibi, tasavvuf ilimlerinde (evliyâlık ilimlerinde) de mürşid (yol gösterici) oldu Her iki ilimde, Peygamberimizin vârisi oldu Kısa bir müddet daha Nizâmiye Üniversitesinde ders verdikten sonra doğduğu yer olan Tûs’a döndü Elli beş sene gibi kısa bir ömür süren İmâm-ı Gazâlî hazretleri, ömrünün son yıllarını Tûs’ta geçirdi Burada evinin yakınına bir medrese ve bir de tekke yaptırdı Günleri insanları irşâd etmekle geçti Elli yaşını aştığı bu sıralarda El-Munkızu Aniddalâl, fıkhın kaynaklarına (Usûl-i fıkha) dâir El-Mustesfâ ve selef-i sâlihîne (Ehl-i Sünnet îtikâdına) tâbi olmayı anlatan İlcâmü’l-Avâm an İlm-il-Kelâm adlı eserlerini yazdı

İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin yaşadığı devirde İslâm âleminde siyâsî ve fikrî bakımdan büyük bir kargaşalık hüküm sürüyordu Bağdat’ta Abbâsî halîfelerinin hâkimiyeti zayıflamaya yüz tutmuştu Bunun yanında Büyük Selçuklu Devletinin sınırları genişliyor ve nüfûzu artıyordu İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu devletin büyük hükümdârları Tuğrul Beyin, Alparslan’ın ve Melik Şahın devirlerini yaşadı Melik Şahın kıymetli veziri Nizâmülmülk, hem savaş meydanlarında zaferler kazanıyor, hem de o zamânın parlak ilim ocakları olan İslâm üniversitelerini açıyordu İmâm-ı Gazâlî hazretleri 23 yaşındayken doğuda Hasan Sabbah ve adamları, sapık yollardan olan İsmâiliyye fırkasını yaymaya çalışıyorlardı Mısır’da Şiî Fâtımî Hânedânı çökmeye başlamış, Avrupa’da ise Endülüs İslâm Devleti gerilemeye yüz tutmuştu Mukaddes toprakları Müslümanlardan almak için ilk Haçlı seferleri de İmâm-ı Gazâlî hazretleri zamânında başlamıştı Bunlardan birincisi olan Haçlı seferine katılan Haçlılar, Anadolu Selçuklu Hükümdârı Birinci Kılıç Arslan’ın üstün gayret ve kahramanlıklarına rağmen 600 binden 40-50 bine düşmek pahasına da olsa, Anadolu’yu geçmiş, Torosları aşmış, Antakya’yı ve bir yıl sonra da Kudüs’ü ele geçirmişlerdi (1096)

İslâm âlemindeki bu siyâsî karışıklıkların yanında bir de fikir ve düşünce ayrılıkları vardı Bütün bunlar; Müslümanların birliğini doğrudan doğruya askerî kuvvetle ve ilim yoluyla yıkamayan iç ve dış düşmanların, halk arasında bozuk ve sapık fikirleri yayabilmeleri için çok uygun bir zemin teşkil ediyordu Müslümanlar arasında îtikât birliği sarsılmış, düşünce ve fikirlerde ayrılıklar meydana gelmişti Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak yazılanları İslâm inançlarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin mânâsını değiştirerek ve kendi bozuk düşüncelerini katarak açıklamaya kalkışan Bâtınîler ve Mûtezile ile diğer fırkalar İslâm îtikâdını bozmaya çalışıyorlardı Bunlara karşı Ehl-i sünnetin müdâfaasını üslenmiş olan İslâm âlimlerinin başında aklî ve naklî ilimlerde zamânın en büyük âlimi, müctehid ve asrın müceddîdi olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri geliyordu
O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir taraftan da sapık fırkaların bozuk inançlarını çürütmek ve Müslümanların bunlara aldanmamaları için okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı Üç yüz binden fazla hadîs-i şerîfi râvileriyle ezbere bilen ve Hüccetül-İslâm adıyla meşhur olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri, İslâmın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan müsbet ilimlerde de söz sâhibiydi Hadis ve Usûl-i Hadîs ilimlerinde ilim deryâsı olan bu büyük âlimin kitaplarında mevdu hadîs var diyerek, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinde eksiklik aramak, ilmin hakîkatını, İslâm âliminin derecesini bilmemektir Zamânında yaşayan ve sonra gelen âlimler onun kitaplarını senet kabul etmişler ve netîcede İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitaplarını ancak mezhepleri kabul etmeyenlerin dinde reform yapmak için uğraşanların beğenmediklerini bildirmişlerdir

İmâm-ı Gazâlî hazretleri H505 (M1111) yılının Cemâzilevvel ayının 14 Pazartesi günü büyük kısmını zikir ve tâat ve Kur’ân-ı kerîm okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi Kefeni öpüp yüzüne sürdü, başına koydu: “Ey benim Rabbim, Mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun” dedi Odasına girdi İçeride, her zamankinden çok kaldı Dışarı çıkmadı Bunun üzerine oradakilerden üç kişi içeri girince, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, rûhunu teslim ettiğini gördüler Başı ucunda şu beytler yazılıydı:

Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,
Vallâhi siz de kaçın buna ölüm demekten

Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim

Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız
Biz gittik Biliniz ki, sırada siz varsınız

Son sözüm olsun, “Aleyküm selâm” dostlar
Allah selâmet versin, diyecek başka ne var?

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, kendisini mezârın içine Şeyh Ebû Bekr en-Nessâc koysun, diye vasiyet etmişti Şeyh bu vasiyeti yerine getirip mezardan çıktığında hâli değişmiş, yüzü kül gibi olmuş görüldü Oradakiler “Size ne oldu? Niçin böyle sarardınız, soldunuz efendim?” dediler Cevap vermedi Israr ettiler, gene cevap vermedi Yemin vererek tekrar ısrarla sorulunca, mecbur kalarak şunları anlattı:

Alıntı Yaparak Cevapla

İmam-İ Gazali Hazretleri

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmam-İ Gazali Hazretleri




“İmâmın nâşını mezâra koyduğum zaman, Kıble tarafından nurlu bir sağ elin çıktığını gördüm Hafiften bir ses bana şöyle seslendi «Muhammed Gazâlî’nin elini, Seyyidü’l Mürselin Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin eline koy» Ben denileni yaptım İşte mezardan çıktığımda benzimin sararmış, solmuş olmasının sebebi budur Allah ona rahmet eylesin

İmâm-ı Gazâlî hazretleri asrının müceddidi olup, din bilgilerinden unutulmuş olanlarını meydana çıkarmış, açıklamış ve herkese öğretmişti
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, zamânındaki devlet adamlarının ikrâm ve iltifâtlarına kavuşmuştu Onlara zaman zaman nasihat ederek ve mektup yazarak hakkı tavsiye etmiş, Müslümanların huzûr ve refâhı için duâ etmiştir
Bunlardan Selçuklu Sultânı Sencer’e nasihat için aşağıdaki mektubu yazmıştır:

“Allahü teâlâ İslâm beldesinde muvaffak eylesin, nasîbdâr kılsın Âhirette ona, yanında yeryüzü pâdişâhlığının hiç kalacağı mülk-i azîm ve âhiret sultanlığı ihsân etsin
Dünyâ pâdişâhlığı, nihâyet bütün dünyâya hâkim olmaktan ibârettir İnsanın ömrü ise, en çok yüz sene kadardır
Cenâb-ı Hakk’ın, âhirette bir insana ihsân edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir kerpiç gibi kalır Yeryüzünün bütün beldeleri, vilâyetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedî sultanlık ve saâdet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip mağrûr olsun? Yükseklikleri ara, Allahü teâlânın vereceği pâdişâhlıktan başkasına aldanma
Bu ebedî pâdişâhlığa (saâdete) kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için kolaydır Çünkü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir gün adâlet ile hükmetmek, altmış senelik ibâdetten efdâldirMâdem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsân etmiştir, bundan daha iyi fırsat olamaz! Zamânımızda ise iş o hâle gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat adâletle iş yapmak, altmış yıl ibâdetten efdâl olacak dereceye varmıştır
Dünyânın kıymetsizliği, açık ve ortadadır Büyükler buyurdular ki: «Dünyâ kırılmaz altın bir testi, âhiret de kırılan toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedî olan toprak testiyi alır Kaldı ki dünyâ, geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir» Âhiret ise hiç kırılmayan ebediyyen bâki kalacak olan altın testi gibidir Öyleyse, buna rağmen dünyâya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misâli iyi düşününüz ve dâimâ göz önünde tutunuz

İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin buyurduğu güzel sözlerden bâzıları:
Allahü teâlânın verdiği nîmeti, O’nun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfrân-ı nîmettir (nîmeti inkâr etmektir)
Belâya şükretmek lâzımdır Çünkü küfür ve günahlardan başka belâ yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir
Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle Yoksa sus!
Bil ki, kalple gıybet etmek, dille etmek gibi haramdır Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de câiz değildir
Sabır insana mahsustur Hayvanlarda sabır yoktur Meleklerin ise sabra ihtiyâcı yoktur
Allahü teâlânın, her yaptığımızı her düşündüğümüzü bildiğini unutmamalıyız İnsanlar birbirinin dışını görür Allahü teâlâ ise, hem dışını, hem içini görür Bunu bilen bir kimsenin işleri ve düşünceleri edepli olur
Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermâyem, yalnız ömrümdür Başka bir şeyim yoktur Bu sermâye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır O hâlde bu günü elden kaçırmamak bunu saâdete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyân olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün âzâlarını haramdan koru
Ey nefsim, sonra tövbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın Yarın tövbe etmeyi bugün tövbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun

Eserleri:
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, ömrü boyunca gece gündüz devamlı yazmış büyük bir İslâm âlimidir O kadar çok kitap yazdı ki, ömrüne bölününce, bir güne on sekiz sayfa düşmektedir Eserlerinin sayısının 1000’e ulaştığı, Mevdûât-ul-Ulûm kitabında bildirilmektedir Bunlardan 400’ünün isimleri Şeyh Ebû İshak Şîrâzî’nin Hazâin kitabında yazılıdır
Eserleri üstünde Avrupalılar geniş ve uzun süren incelemeler yapmışlardır Bunlardan P Bouyges adlı müsteşrik Essaie de Chronologie des Oeuvres de al-Ghazâli adlı eserinde İmâm-ı Gazâlî’nin 404 kitabının ismini vermiştir Meşhur müsteşrik Brockelmann da Geschichte Der Arabischen Litteratur adlı eserinde, eserlerinden 75 tânesinin listesini vermiştir 1959’da dört Alman ordinaryüs profesörü, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitaplarını okuyarak, İslâm dînine âşık olmuşlar ve hazreti İmâm’ın kitaplarını Almancaya çevirerek sonunda Müslüman olmuşlardır
İmam-ı Gazâlî hazretlerinin vefâtından sonra İslâm dünyâsının mâruz kaldığı Moğol felâketi esnâsında yakıp yıkılan binlerce kütüphâne içinde Gazâlî hazretlerinin sayısız eseri de yok edilmiştir Bu sebepten bugüne kadar eserlerinin tam bir listesi ve tasnîfi yapılamamış, ilim dünyâsı bu husustaki eksikliğini tamamlayamamıştır

Eserlerinden bâzıları şunlardır:
İhyâu-Ulûmiddîn, Kimyâ-ı Seâdet, Cevâhir-ül-Kur’ân, Kavâid-ül-Akâid, Kitâb-ül-İktisâd fil Îtikâd, İlcâm-ül-Avâm an İlm il-Kelâm, Mizân-ül-Amel, Dürret-ül-Fâhire, Eyyüh-el-Veled, Kıstâs ül-Müstekîm, Tehâfet-ül-Felâsife, Mekâsıd-ül-Felâsife, El-Munkızu Aniddalâl, El-Fetâvâ, Hülâsât-üt-Tasnîf fit-Tesavvuf (İlcâm-ül-Avâm, Eyyüh-el-Veled, El-Munkızu Aniddalâl, Durret-ül-Fâhire ve Kimyâ-ı Seâdet kitapları İhlâs AŞ tarafından bastırılmıştır)

Büyük hadis âlimi Hâfız Zeynüddîn Ebü’l-Fadl Abdurrahmân el-Irakî, 1353 yılında İhyâ’daki hadisleri teker teker ele almış, herbirinin kaynak ve senetlerini araştırmış, bulmuş ve bunları 4 ciltlik bir eserinde toplamıştır Bu gayretli çalışması tam 40 yıl sürmüştür Bu eserin ismi Tahrîcü Ehâdîs-il-İhyâ’dır

İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin en kıymetli eseri İhyâ’sıdır Osmanlı âlimlerinden Saffet Efendi Tasavvufun Zaferi isimli eserinde, İmâm-ı Gazâlî’nin İhyâu Ulûmiddîn kitabı öyle kıymetli bir eserdir ki, Kur’ân-ı kerîmin ve Peygamber efendimizin hadislerinin mânâlarını Müslümanlara anlatmak ve Allahü teâlânın kullarına, doğru yolu göstermek, huzûr ve saâdete kavuşturan İslâm ahlâkını öğretmek için, din âlimleri olarak elimizde bundan başka hiçbir kitap bulunmasaydı, yalnız bu kitap kifâyet ederdi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.