Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
konevî, sadreddîni

Sadreddîn-İ Konevî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sadreddîn-İ Konevî




SADREDDÎN-İ KONEVÎ

Konya'nın büyük velîlerinden İsmi Muhammed bin İshâk, künyesi Ebü'l-Meâlî, lakabı Sadreddîn'dir 1210 (H606) târihindeMalatya'da doğdu 1274 (H673) târihinde Konya'da vefât ettiKabr-i şerîfi Konya'da kendi adı ile anılan câminin bahçesindedir

Sadreddîn-i Konevî'nin babası İshâk Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde îtibârlı, yüksek mevkı sâhibi biriydi Küçük yaşta babası İshâk Efendi vefât ettiÜvey babası Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgûl oldu Çok iyi bir tahsîl gördü Kelâm ve tasavvuf ilimlerine âit birçok kıymetli eserler yazdı

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ile çok yakından meşgûl oldu Yetişmesine husûsî ihtimâm gösterdi Muhyiddîn-i Arabî'den Konya'da ilim ve feyz alan ve çok istifâde eden Sadreddîn-i Konevî, hocası ileHalep ve Şam'a gitti

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri Sadreddîn-i Konevî'ye nefsini terbiye yollarını öğretti Sadreddîn Konevî günlerini riyâzet ve mücâhede ile nefsiyle uğraşmakla geçirdi Nefsiyle uğraşması öyle bir dereceye ulaştı ki, uyumamak için Muhyiddîn-i Arabî hazretleri onu alır, yüksek bir yere çıkarır, o da düşme korkusuyla uyumaz tefekkürle meşgûl olurdu

Bir günannesine birkaç hanım gelip; "Sen zengin, îtibârlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir pîr-i Mağribî'ye vardın Hâlin nasıl, hayâtından memnun musun?" dediler O da; "Hâlimden memnunum Geçimim de iyidir Lâkin gözümün nûru oğlum büyük sıkıntılar içindedir Gecesi de gündüzü de yoktur Efendim Muhyiddîn-iArabî kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer, lâkin ciğerpâreme bir arpa ekmeği dahi vermez Yimemek ve içmemekten bir deri bir kemik kaldı Üstelik onu da göremez olduk Onu kimseye göstermez Uykusu gitsin diye zenbile koyup bir yere asar" dedi O akşam Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hanımından yine kızarmış bir tavuk istedi Yemekten sonraMuhyiddîn-iArabî hazretleri hanımına; "Tavuğun kemiklerini bir yere topla" buyurdu Kadıncağız kemikleri bir araya topladı O zaman Muhyiddîn hazretleri; "Bismillah! Kalk git ey tavuk!" buyurdu Allahü teâlânın izniyle hayvan et ve kemiğe büründü ve kanatlanarak uçtu Bunun üzerine Muhyiddîn hazretleri; "Hanım! Oğlun böyle olduğunda ancak tavuk etini yiyecek" buyurdu O zaman kadıncağız Muhyiddîn hazretlerinin ellerine kapanıp özür diledi ve cân-u gönülden istiğfâr etti Sonra oğlu Sadreddîn-i Konevî mânevî dereceleri geçip büyük velîler arasına girdi

Sadreddîn-i Konevî hazretleri anlatır: "Hocam Muhyiddîn-i Arabî hayatta iken, benim yüksek makamlara kavuşmam için çok uğraştı Lâkin hepsi mümkün olmadı Vefâtından sonra bir gün, kabrini ziyâret edip dönüyordum Birden kendimi geniş bir ovada buldum O anda Allahü teâlânın muhabbeti beni kapladı BirdenMuhyiddîn-i Arabî'nin rûhunu çok güzel bir sûrette gördüm Tıpkı sâf bir nûrdu Bir anda kendimi kaybettim Kendime geldiğimde onun yanında olduğumu gördüm Bana selâm verdi Hasretle boynuma sarıldı ve; "Allahü teâlâya hamd olsun ki, perde aradan kalktı ve sevgililer kavuştu, niyet ve gayret boşa gitmedi Sağlığımda kavuşamadığın makamlara, vefâtımdan sonra kavuşmuş oldun" buyurdu

Yine kendisi anlatır: 1255 senesi Şevvâl ayının on yedisine rastlayan Cumartesi gecesi, rüyâmda hocam Muhyiddîn-iArabî hazretlerini gördüm Aramızdaki uzun konuşmalardan sonra, ona, cenâb-ı Hakk'ın Esmâ-i Hüsnâsı ile ilgili kalbime doğan bilgileri arz ettim O da; "Çok doğru, pek güzel!" deyince, ona; "Efendim! Hakîkatte güzel olan sizsiniz Çünkü bu ilimleri bana siz öğrettiniz Siz olmasaydınız, bu ilimleri bana kim öğretirdi?" dedim Mübârek ellerini öptüm ve; "Efendim! Bütün mahlûkâtı, her şeyi unutup Allahü teâlâyı dâimî olarak hatırımda tutabilmem için bu fakîre duâ ve himmetlerinizi istirhâm ediyorum" diye yalvardım O da, benim bu arzuma kavuşacağımı müjdeledi ve uyandım"

Sadreddîn-i Konevî hazretleri, bundan sonra çok büyük mânevî derecelere yükseldiğini, mânevî âlemlerin kendisine seyrettirildiğini, hiçbir zaman Allahü teâlâyı hatırından çıkarmadığını, bir an bile unutmadığını Nefehât isimli eserinde bildirdi

Sadreddîn-i Konevî hazretleri hocası Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin vefâtından sonra evliyânın büyüklerindenEvhadüddîn-i Kirmânî hazretlerinin sohbetlerine kavuştu Ondan da yüksek mânevî bilgiler tahsîl etti Sonra hac dönüşüKonya'ya gelip yerleşti Orada güzel halleri ve kerâmetleriyle çok meşhûr oldu

Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'ya geldiğinde, Çeşme Kapısı içindeki bir mescidde imâmlık yapmaya başladı O günlerde kendisini kimse tanımaz ve îtibâr etmezdi O da tanınmayı istemezdi Bir gün Selçuklu SultanıAlâeddîn'e, şahdan kıymetli bir cevher hediye geldi Sultan, kuyumcubaşısını çağırıp cevheri süslemesini emretti Kuyumcubaşı, cevheri alıp giderken düşürdü SultanAlâeddîn cevherin düştüğünü görünce, veziri Sâhib-i Atâ'yı gönderip onu aldırdı ve bir yerde muhâfaza etmesini söyledi

Kuyumcubaşı dükkanına gelince, yolda cevherin düştüğünü anladığında korkudan rengi sarardı ve feryâd edip; "Mahvoldum" dedi Aklı başına geldiğinde, büyük bir üzüntü içinde bu hâlini yakınındaki câmide bulunan Sadreddîn-i Konevî'yearz etmek istedi Sadreddîn hazretleri onun hâlini öğrenince; "Ey kuyumcubaşı! Eğer sır aramızda kalır da kimseye söylemezsen, cevheri bulmamız kolay olur" buyurdu Kuyumcu buna sevinip söz verdi O zaman Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir mikdâr toprak getirtip cevherin büyüklüğünü sordu Kuyumcubaşı da; "Yumurta kadar" deyince, Sadreddîn hazretleri mübârek ağzının suyundan bir mikdâr katıp çamuru güneşte kuruttu Çok geçmeden o toprak parçası misli bulunmayan bir cevher hâline dönüverdi Sadreddîn hazretleri cevheri kuyumcuya verdi Kuyumcu çok sevinip hemen onu Sultan Alâeddîn'e götürdü Sultan cevheri görünce, hayretler içinde kaldı Vezîri Sâhib-i Atâ'ya emredip önceki cevheri getirtti Vezir cevheri getirip Sultanın huzûruna koydu Kuyumcudan bu işin sırrını açıklamasını istediler Kuyumcu çâresiz kalıp başından geçenleri tek tek Sultana anlatıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin kerâmetini haber verdi Sultan derhal hazırlanıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyâret için onun mescidine koştu

Sultanın, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyâret ettiği mevsim, narların olgunlaştığı sonbahar mevsimi idi Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona bir tas içinde nar hediye etti ve bunları götürmesini söyledi Sultan bu narları alıp sarayına döndü Kaptaki narlara baktığında her birinin mücevher hâline döndüğünü gördü Bunun bir kerâmet olduğunu anladı ve Sadreddîn-i Konevî'ye karşı sevgisi daha da fazlalaştı Sonradan bu mücevherlerle Konya iç kalesini yaptırdığı rivâyet edilmektedir

Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'da binlerce talebeye ders verdi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'îdeddîn-i Fergânî gibi birçok hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi Zamânının en büyük âlimlerindendi Kelâm ilmindeki yeri eşsizdi Bu ilimde birçok ince meseleleri açıklığa kavuşturdu Muhyiddîn-iArabî'nin "Vahdet-i vücûd" hakkında söylediklerini ve yazdıklarını dîne ve akla uygun olarak îzâh etti

Nasîruddîn-i Tûsî ile hikmete âit bâzı meselelerde mektuplaşmaları oldu ve aralarındaki uzun süren münâzaralardan sonra, Nasîruddîn-i Tûsî aczini îtirâf ederek, onun üstünlüğünü kabûl ettiSadreddîn-i Konevî'nin hayâtı, zühd ve takvâ içerisinde geçti Haramlardan çok sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların fazlasından kaçardı Hiç kimsenin kalbini kırmaz, dünyâ malına aslâ meyletmezdi

Sultan Alâeddîn zamânında HâceCihân adında Konya'da çok zengin biri vardı Malının hesâbı bilinmezdi Bu zenginin oğlu Sara hastalığına tutuldu Derdine çâre bulunamadı Zenginin ona çâre için başvurmadığı tabîb kalmadı Bunun için çok para sarfetti Lâkin hiçbir çâre bulamadı HâceCihân'ın yolu bir gün Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına uğradı Derdini ona açıp; "Şu dünyâda bir oğlum vardı O da sara hastalığına tutuldu Ne olur bu çâresize bir derman olun" dedi Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona oğlunun adını sordu HâceCihân; "İsmiAlican, vâlidesinin ismi de Hân'dır" dediSadreddîn hazretleri hizmetçiden kâğıt kalem istedi ve Eûzü besmele okuyup; "Bismillahillezî lâ yedurru maasmihî şey'ün fil erdı velâ fis semâî ve hüvessemîul alîm Eûzü bi kelimâtillah-it-tâmmâti küllihâ min nefsihî ve ikâbihî ve şerri ibâdihî ve min hemezât-iş şeyâtîn" yazdı ve duâlar etti Hâce Cihân eve gittiğinde oğlunun sara illetinden tamâmen kurtulmuş olduğunu gördü Allahü teâlâya şükürler etti ve bunun kerâmet olduğunu anlayıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerine karşı sevgisi arttı

Horasan'dan bir derviş birçok yerler dolaşarak Şam'a gelmiş ve orada Sadreddîn-i Konevî'nin yüksek hal ve kerâmet sâhibi birisi olduğunu işitmişti Bunun üzerine görmeden ona âşık oldu ve Konya'ya geldiSadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına uğradı Derviş dergâhta misâfir edilip, kendisine her gün nefis yiyecekler ve içecekler ikrâm edildi Derviş, Konevî hazretlerinin sofrasının böyle zengin olmasına hayret etti Oraya kim gelirse, sofra hazır olur ve istediği yiyecekler önüne gelirdi Herkes ihtiyâcı kadar yedikten sonra giderdi Bu yiyecek ve içeceklerin eksik olduğu bir gün görmedi

Acem diyârından bir derviş birçok yerler dolaşıp birçok kimseler görüp Konya'ya gelmiş ve Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına misâfir olmuştu Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin mal ve mülkünü, hizmetçilerinin çokluğunu görünce, içinden; "Keşke bu kişinin bu malları kendisine ayak bağı olmasaydı da hak yolda bulunaydı KeşkeAcem diyârına bir gidip de oradaki evliyâ ile münâsebeti olsaydı Kendisi için bu ne iyi olurdu" diye geçirdi Bir zaman sonra bu düşüncesini Sadreddîn-i Konevî hazretlerine açtı ve; "Ey Efendi! Siz bir Acem diyârına gitseniz oradaki âlim ve velîlerle görüşseniz bu dünyâya bağlılığı terk edip cenâb-ı Hakk'a kavuşursunuz" dedi Sadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin bu sözleri üzerine; "Ey derviş! Pekâlâ, bu dediklerini kabûl ettim Gel gidelim" buyurdu ve birlikte Acem diyârına doğru yola çıktılar On beş gün kadar yol gittikten sonra derviş, hırkasını Konya'da unuttuğunu hatırlayıp, aklı başından gitti ve yüzü üzerine yere düştüSadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin yüzüne su serpip ayılttı Derviş; "Ey arkadaşım! Ben dergâhınızda abdest almak için hırkamı çıkarmıştım Onu unutmuşum Şimdi hatırıma geldi de ondan fenâlaştım" dedi Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona tebessüm edip; "Ey Acem dervişi! Dünyâ sevgisi bütün günâhların başıdır Biz bunca mal ve mülkü hizmetçileri geride bıraktık Lâkin birisi hatırımıza gelmedi Sen ise iki paralık hırkanı terk ettiğinde aklın başından gitti" buyurdu Sonra o dervişi yolda bırakıp Konya'ya döndüler

Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir gün, Allahü teâlâya yalvarıp; "Yâ Rabbî! Sana lâyıkı ile ibâdet, kulluk yapamadım ve seni hakkıyla tanıyamadım Senin lutf ve ihsânına güveniyorum Cennet'teki makâmımı görmek arzu ediyorum" dedi O gece bir rüyâ gördü Rüyâsında kıyâmet kopmuş ve insanlar kabirlerinden kalkıyordu Bu durumu kendisi şöyle anlatır:

"Beni de Rabbimin huzûruna götürdüler Allahü teâlâ meleklere emredip; "Alın Cennet'e götürün" buyurdu Beni alıp Cennet'e götürdüler Orada türlü türlü köşkler ve bahçeler vardı Onları seyrettim Bir bahçe vardı ki, onun meyvesi miskti O esnâda bir elma mikdârı misk almak istedim ve aldım İşte o esnâda rüyâdan uyandım Uyandığımda sağ elimde bir avuç misk duruyordu O miskin kokusu da her tarafı kaplamıştı Bu miskin kokusu hocam Şeyh Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin bana hediye ettiği hırka-i şerîfe sirâyet etti" buyurdu Sadreddîn-i Konevî hazretleri vefât ettiklerinde kefenine bu miskten konulmuştur

Bir zaman Sadreddîn-i Konevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve KâdıSirâcüddîn ve başka âlim ve sâlih zâtlar Konya'nın Meram Bağlarına gittiler Mevlânâ hazretleri oradaki bir değirmene girdi ve uzun bir süre kaldı Kâdı Sirâcüddîn değirmene girdi Sonra da Sadreddîn-i Konevî hazretleri geldi Değirmen taşını dinlediler Sadreddîn-i Konevî hazretleri; "Ben de bu taşın Allahü teâlâyı zikrettiğini, Sübbûhun Kuddûsün, dediğini işittim" buyurdular



Alıntı Yaparak Cevapla

Sadreddîn-İ Konevî

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sadreddîn-İ Konevî




Şems-i Tebrizî hazretleriKonya'ya gelince, Mevlânâ hazretleri devamlı bununla sohbet edip, hiç dışarı çıkmaz oldu Konya'nın ileri gelen diğer âlimleri buna üzülüp, hep birden şehri terk ederek Denizli'ye gittiler Bunu duyan Selçuklu Sultânı çok üzüldü Çünkü âlimleri seven, onları koruyan biriydi Bir Cumâ günü Sadreddîn-i Konevî hazretlerinden ricâda bulunup; "Ben âlimler arasındaki şeylere karışamam Bu iş, pâdişâhların karışacağı bir iş değildir Ancak Cumâ namazında âlimlerin bulunmaması şânımıza noksanlık verir Lütfen bunları bulup getirin!" dedi Sadreddîn-i Konevî hazretleri hemen katırına binerek yola çıktı Bir anda kendisini Denizli'de buldu Orada âlimleri bulup; "Cumâ namazı vakti geçmeden Konya'ya dönmemiz lâzımdır Sultânın kalbini kırmayınız; pâdişâhlar, Allahü teâlânın emrini îfâya memur kişilerdir Onlara karşı gelmek, onları üzmek hiç uygun değildir SonraAllahü teâlânın gazâbına uğrarsınız" buyurdu Daha buna benzer birçok iknâ edici sözler söyledi Yanında evliyâdan Ahî Evren de vardı Âlimler iknâ olur gibi oldular Dediler ki: "Biz teklifinizi kabûl edip gelecek bile olsak, Cumâ vakti Konya'da bulunmamız imkânsızdır" Sadreddîn-i Konevî de; "Siz kabûl edin, Allahü teâlâ müslümanları sevindirenleri mahcûb etmez" buyurdu "Âlimler teklifi kabûl edip, hemen yola çıktılar Birkaç günlük yolu bir anda kat edip, Cumâ vaktinden evvel Konya'ya vardılar Sultan Alâeddîn buna çok memnun oldu Sadreddîn-i Konevî hazretlerine olan sevgi ve muhabbeti daha da arttı İslâm âlimlerine dâimâ yardımcı oldu

Sadreddîn-i Konevî hazretleri anlatır: "Rüyâmda Fahr-i kâinât efendimizi gördüm YanlarındaEshâb-ı kirâm olduğu halde medreseyi teşrif etmişlerdi Sofanın ortasına oturdular Bu sırada Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de oraya gelip, uygun bir yere oturdu Peygamber efendimiz Mevlânâ'ya çok iltifât ettiler ve hazret-i Ebû Bekr'e dönerek; "Yâ Ebâ Bekr! Ben, Celâleddîn ile, diğer peygamberlerin arasında öğünürüm Çünkü onun öğrendiği ilim, işlediği amelin feyz ve nûru ile, ümmetimin gözleri aydın olur O benim oğlumdur" buyurdular Mevlânâ'yı sağ tarafına oturttular Peygamber efendimiz bu rüyâ ile talebelerinden Mevlânâ'nın derecesinin yüksekliğine işâret buyurdular Bu durumu diğer talebelere anlattım ki, onun hatırını gözetip ilminin yüksekliğini anlasınlar"

Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya'nın büyükleri orada toplanmışlardı Sadreddîn-i Konevî hazretleri de orada bir seccâde üzerinde oturuyordu Mevlânâ içeri girince seccâdeye oturmasını teklif etti Bunun üzerine Mevlânâ; "Sizin seccâdenize oturursam, kıyâmette bunun hesâbını nasıl verebilirim?" dedi Sadreddîn-i Konevî hazretleri de; "Senin oturmada fayda görmediğin seccâde bize de yaramaz" deyip, seccâdeyi oradan kaldırdı Mevlânâ, Sadreddîn-iKonevî hazretlerinden önce vefât etti Vasiyeti üzerine, cenâze namazını Sadreddîn-i Konevî hazretleri kıldırdı

Ömrünü Allahü teâlânın kullarına hizmet etmekle, ilim ve edep öğretmekle geçiren Sadreddîn-i Konevî hazretleri duâlarında:

"Yâ Rabbî! Kalbimizi senden başka şeye yönelmekten ve senden başkasıyla meşgûl olmaktan temizle Bizi bizden al, bizim yerimize bizi kendinle doldur Bizi başkalarına ve şeytana oyuncak yapma Bize nûr bahşet Duâlarımızı çabucak, kendi istediğin şekilde kabûl buyur Sen işitensin Sen bize yakınsın Sen duâlara icâbet edensin" buyururdu

Sadreddîn-i Konevî hazretleri vefât ettiğinde cenâze namazı büyük bir kalabalık tarafından kılındı Vasiyetine uyularak kabri üzeri kapatılmayıp, açık bırakıldı

Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin kabrini ziyâret edenler, onun feyzlerinden istifâde ederler Onu vesîle ederek yapılan duâlar, bi-iznillah kabûl olur Sıkıntıda kalanlar ondan yardım isteseler, Allahü teâlânın izniyle rûhâniyetleri imdâda yetişir

1899 senesinde Sultan İkinci Abdülhamîd Hân, şahsî parasıyla, Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin câmiini ve türbesini îmâr ve ihyâ edip canlandırdı

Türbesine hizmet edenlerden biri rivâyet etti: "Zamânın devlet erkânından yüksek rütbeli bir subay türbeyi ziyârete geldiCâmide namazı kıldıktan sonra, Sadreddîn-i Konevî'nin nefsini terbiye etmek için yaptırdığı çilehânesini ziyâret etmek istedi Kapısını açtık Yalnız bir kişinin namaz kılabileceği büyüklükteki, feyz, bereket, huzûr ve saâdet mekânı olan çilehâneye girdi Uzun bir secdeden sonra cenâb-ı Hakk'a yalvarmaya başladı Daha sonra kabr-i şerîfin yanına Sadreddîn-iKonevî'nin huzûruna gelip, Allahü teâlâya, onu vesîle ederek uzun bir duâ ettiBiz de âmin dedik Duâ bitince bize dönerek; "Bizler, ellerimizdeki silâhlar ve diğer askerî güçlerimizle, memleketimizin görünürdeki bekçileriyiz Fakat huzûrunda bulunduğumuz Sadreddîn-iKonevî ve onun emsâli olan büyükler, bu memleketin hakîkî kumandanlarıdır Allahü teâlânın yardımı ve bunların mânevî destekleri olmadıkça, bizim görünürdeki güç ve kuvvetimizin hiçbir tesiri olamaz Onun için biz, bir memlekete vardığımız zaman, önce o memleketin mânevî kumandanlarını ziyâret ederiz" dedi

Konevî Câmiine devamlı gelenlerden biri anlatır: "Sadreddîn-i Konevî'yi iki defâ rüyâmda gördüm İlk gördüğüm gecenin gündüzünde, bir iş yüzünden birçok kimsenin kalblerini kırmış, onları çok üzmüştüm Rüyâmda heybetli bir şekilde görünüp bana buyurdu ki: "Kimseyi üzme, kimsenin kalbini kırma, kalb kırmaktan çok sakın" Bu ihtar bana çok tesir etti Bundan sonra kimsenin kalbini kırmamaya, herkesle iyi geçinmeye çalıştım

İkinci rüyâm da şöyle oldu: İlk rüyâmdan sonra artık devamlı onun kabrinin bulunduğu câmiye gitmeye başladım Câminin ve türbenin tâmiratı, bakımı ve temizliği ile uğraşıyordum Bir gece rüyâmda bana güler yüzle görünüp; "Hizmetlerinden memnunum Allahü teâlâ bu hizmetlerini karşılıksız bırakmaz" buyurdu Bu ikinci rüyâdan sonra Sadreddîn-i Konevî'ye karşı sevgi ve muhabbetim daha da arttı Bütün günümü, câmi ve türbenin işleriyle geçirmeye başladım

Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin Nüsûs, Hukûk, En-Nefehât-ül-İlâhiyye, Mefâtîh-ül-Gayb, Fâtiha Tefsîri, Şerhu Ehâdîs-i Erbaîn gibi eserleri vardır

FAKR NEDİR?

Bir defâsında Mevlânâ hazretleri Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına gitmişti Karşılıklı durmuşlar, hiç konuşmuyorlardı Bu sırada Sadreddîn Konevî'nin hizmetini gören dervişlerden olan Hacı Mâruf Kâşifî içeri girdi Bu hizmetçi defâlarca yaya olarak hacca gitmişti Pekçok velînin sohbetinde bulunmuştu İçeri girince, Mevlânâ hazretlerine; "Fakr nedir?" diye bir suâl sordu Fakat hiç cevap vermediBunun üzerine tekrar; "Fakr nedir?" diye sordu Yine cevap vermedi Tekrar tekrar sorunca, Mevlânâ hazretleri kalkıp gitti Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî huzursuz olup; "Ey pîr-i ham! Neden vakitsiz suâl sorarsın? Sordun cevap verdiler Tekrar neden sordun?" deyince, derviş; "Ne cevap verdiler?" dedi "Fakrın târifini yaptı O; "Allahü teâlâyı tanıyınca, dil tutulur" hadîs-i şerîfi gereğince cevab verdi Şimdi lâyık olan şudur ki, derviş, şeyhi huzûrunda tam bir teslimiyetle bulunmalıdır"

SON VASİYET

Sadreddîn-i Konevî hazretleri ömrünün sonlarına doğru şöyle vasiyette bulundu:

"Rabbime hamd eder, Resûlullah efendimize salât ü selâm ederim

Ben yakînen inanıyorum ki, Cennet ve Cehennem haktır Amellerin tartılacağı mîzân haktır, doğrudur Ben bu inançla yaşadım ve bu îmânla vefât ediyorum

Sevdiklerim ve talebelerim vefâtımın ilk gecesinde Allahü teâlânın beni her türlü azâbdan bağışlaması ve kabûl etmesi niyetiyle, yetmiş bin kelîme-i tevhîd yâni Lâ ilâhe illallah diyerek tevhîd okusunlar

Defnedildiğim gün kadın, erkek, fakir, kimsesiz ve düşkünlere kör ve kötürüm olanlara bin dirhem sadaka dağıtılmasını vasiyet ediyorum

Bekâr olanlarınız Şam'a hicret etmeye çalışsın Çünkü yakında buralarda bir takım fitneler zuhûr edecek ve çoğunuzun rahatı kaçacak ve size söylediğimi hatırlayacaksınız Ben işimi cenâb-ı Hakk'a havâle ediyor ve O'na bırakıyorum Dostlarım duâlarında beni hatırlasın ve bana her türlü haklarını helâl etsinler Benim bıraktığım bilgiler de onlara helâl olsun

Allahü teâlâdan kendim ve sizin için mağfiret diliyorum Yâ Rabbî bana mağfiret et Şüphesiz sen merhâmet edicisin"

(Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin; "Yakında öyle bir fitne kopacak ki, çok kimseler bu zulümden kurtulamayacaktır Onun için, evlenmeyen kimseler bundan sonra Şam'a gidebilirler" sözleriyle, Moğolların Selçuklu Devletini yıkacaklarını ve çok zulüm edeceklerini işâret etmişlerdir)

MÂNEVÎ KUMANDAN

Mevlânâ hazretleri, Sadreddîn Konevî'den,
Önce göç etmiş idi, bu dünyâ âleminden

Cenâze namazını, vasiyet gereğince,
Sadreddîn-i Konevî, kıldırmak isteyince,

Birden bire ağlayıp, kendinden geçti, fakat,
Bu hâlinden hiçbir şey, anlamadı cemâat

Kendine geldiğinde, kıldırdı namazını,
Sonra suâl ettiler, ona, ağlamasını

Buyurdu: "Namaz için, geçtiğimde ileri,
Gördüm saf saf dizilen, binlerce melekleri

Peygamber efendimiz, îmâm olmuş onlara,
Cenâze namazını, kılarlardı o ara"

Sadreddîn Konevî'ydi, ona hoca ve üstad,
Mevlânâ'dan sonra da, o etti Hakk'a vuslat

Onu vesîle edip, duâ etse bir kişi,
Allah'ın izni ile, hâsıl olur her işi

O zamanlar orduda, yüksek rütbeli bir zât,
Sadreddîn Konevî'nin, kabrine geldi bizzat

Ziyâret eyliyerek, duâ etti bir nice,
Sonra da cemâate, hitab etti şöylece:

"Her ne kadar orduda, kumandan isek de biz,
Memleketin zâhirde, olan bekçileriyiz

Ve lâkin Sadreddîn-i Konevî gibi zevât,
Bu devletin hakîkî, bekçileridir bizzât

Biz böyle velîlerin, mânevî desteğiyle,
Kuvvetli oluyoruz, Allah'ın izni ile

Bunun için ilk defâ, bir yere gelince biz,
Önce bu velîleri, ziyârete gideriz,

Her ne kadar kumandan, isek de günümüzde,
Mânevî kumandanlar, onlardır önümüzde"

Bir mümin de bu zâtın, kabrine sık giderdi,
Onun feyz ve nûrundan, istifâde ederdi

Bir gün haksız olarak, bâzı müslümanları,
İncitip üzmüş idi, bir sebepten onları

Gördü gece rüyâda, Sadreddîn Konevî'yi,
Buyurdu ki: "Evlâdım, incitme hiç kimseyi

Bu, Kâbe'yi yıkmaktan, günahtır daha fazla,
Onun için kimsenin, kalbini kırma aslâ"

Öyle tesir etti ki, ona bu bir nasîhat,
İncitmedi kimseyi, ömrü boyunca bu zât

İstanbul'dan Konya'ya, gitmiş idi biri de,
Lâkin bir sıkıntısı, var idi o günlerde

Konya'daki dostuna, anlatınca derdini,
Dedi ki: "Ziyâret et,Konevî'nin kabrini

Onun vesîlesiyle, duâ eyle Rabbine,
Hallolur bu sıkıntın, o zâtın hürmetine"

O da, bu mübâreğin, türbesine giderek,
Duâ etti bu zâtı, vesîle eyleyerek

Sonra da İstanbul'a, Konya'dan çıktı yola,
Lâkin kısa bir müddet, Bursa'da verdi mola

Henüz vâsıl olmadan, İstanbul'a bu kişi,
Bursa'dayken bir gece, hâlledildi o işi

İşin çabukluğuna, kendi de hayret etti,
Dedi ki:"Hakîkaten, serî imiş himmeti"

O, Kur'ân-ı kerîmden, okusa her ne zaman,
Onun dahi rûhuna, gönderir muntazaman

Sadreddîn-i Konevî, hürmetine İlâhî,
Cümle sıkıntılardan berî kıl bizi dahi

1) Nefehât-ül-Üns; s632
2) El-A'lâm; c6, s30
3) Miftâh-üs-Se'âde; c1, s451, c2, s121, 212, 451, 452
4) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c8, s45
5) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c1, s133
6) Tabakât-ül-Kübrâ; c1, s203
7) Esmâ-ül-Müellifîn; c2, s130
8) Tezkiret-ül-Huffâz; c4, s1491
9) Mu'cem-ül-Müellifîn; c9, s43
10) Kâmûs-ül-A'lâm; c4, s2944
11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1137
12) Regâib-ul-Menâkıb, Süleymâniye Kütüphânesi,Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4618
13) Sefînet-ül-Evliyâ; s68
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s247

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.