Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ali, karşı, karşıya, merhabla

Hz. Ali, Merhab'la Karşı Karşıya

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Ali, Merhab'la Karşı Karşıya




Hz Ali, elinde Hz Resûlullahın beyaz sancağı ile mücahidlerin önünde ilerleyip sancağı Natat Kalesinin dibine dikti Onları İslâmın esaslarını anlatıp Müslüman olmaya dâvet etti Fakat Yahudiler Müslüman olmayı kabul etmediler Çarpışmak için kalelerinden çıktılar Yapılan çarpışmada bir çok yiğitleri, mücahitler tarafından yere serildi

Bu arada Hayber Yahudilerinin en cesuru kabul edilen Merhab, kardeşinin de öldürülenler arasında olduğunu duyunca, askerleriyle birlikte kaleden çıktı Üzerinde iki kat zırh gömlek vardı İki kılıç kuşanmış, başına da iki sarık sarmıştı Bu heybetli görünüşüyle, �Ben, kükreyip geldikleri zaman çoğu kere aslanları bile kılıçla, mızrakla yere seren adamımdır� diye haykırıp övünüyordu

Cesaret kahramanı Hz Ali, duyduklarına aldırış etmeden şu mukabelede bulundu:

�Ben de, annemin bana Haydar (arslan) adını taktığı adamım Cesarette, ormanlardaki en heybetli arslanlar gibiyimdir Sizi yaşatmayacak, yere sereceğim

Yapılan teke tek vuruşmada, Yahudilerin en kuvvetli adamı olan Merhab, �Esedullah � (Allah�ın arslanı) ünvanının sahibi olan Hz Ali karşısında dayanamayıp, kafası Zülfikârla ikiye bölünerek yere düştü

Manzarayı gören Hz Resûlüllah mücahidleri müjdeledi:

�Sevininiz! Hayber�in fethi artık kolaylaştı

Bundan sonra mücahidler, cesaretle düşmanın üzerine yürüdüler Bu arada bir çoklarını yere serdiler Sadece Hz Ali, o gün sekiz Yahudiyi öldürdü Hattâ bir ara kalkanı elinden düştü Hemen yanındaki kalenin kapısını yerinden sökerek kendisine kalkan yaptı Fetih gerçekleşinceye kadar da kale kapısını elinden düşürmedi Fetih müyesser olduktan sonra Hz Ali kapıyı yere bıraktı Sekiz kişi hep beraber sarıldıkları halde onu kaldırmaya muvaffak olamadılar

Adamlarının teker teker yere serildiklerini gören diğer Yahudiler gerisin geri kaçışmaya başladılar Artık, düşman bozulmuştu Ve Resûl-i Kibriyâ Efendimizin beyan buyurdukları gibi Allah, fethi Hz Ali eliyle Müslümanlara ihsan etmişti Kaçışan düşman askerleri arkasından Hz Ali ile birlikte mücahidler Natat Kalesine daldılar Fakat orada çocuklardan başka kimse göremediler Onlara dokunmadılar Akibetin kötü olacağını gören Yahudiler Natat�ı terk etmek mecburiyetinde kalmışlardı

Mücahidler, Nâim Kalesine doğru yürüdüler Burada da düşmanla şiddetli çarpışmalar cereyan etti Düşman bir çok adamını da bu kale önünde yapılan çarpışmada kaybetti ve kale teslim alındı

Nâim Kalesinin düşüşünü, Sa�d bin Muaz Kalesinin teslimi takib etti

Peygamberimiz, Hayber kalelerinden bir kaçını muhasara altına almıştı

Bu sırada önüne davarlarını katmış birinin İslâm ordusuna doğru geldiği görüldü Bu adam, Hayber Yahudilerinden Âmir�in Yesâr adını taşıyan Habeşli kölesi idi Davarlarını güder dururdu Hayber kalelerinin kuşatıldığı sırada, Yahudilerin silahlarına sarılmak istediklerini görünce, �Ne yapmak istiyorsunuz?� diye sormuştu

Yahudiler, �Şu kendini �Resûl� diye ilân eden adamı öldürmek istiyoruz� cevabını vermişlerdi �Resûl� kelimesini duyan Habeşli Yesâr, bir an duraklamış, bu kelimenin âdeta şefkatli bir el gibi kalbini kapladığını hisseder olmuştu

Yesâr sadece, Yahudilerin beyanlarıyla iktifâ etmek istemiyor, meseleyi kaynağından öğrenmek istiyordu

İşte bunun için davarlarını önüne katarak, Hz Resûlullahın huzuruna çıkageldi:

�Sen neler söylüyor ve nelere dâvet ediyorsun?� diye sordu

Resûl-i Ekrem, �İslâmiyete dâvet ediyorum Allah�tan başka ilâh bulunmadığına ve benim de Onun Resûlü olduğuma şehâdete, Allah�tan başkasına ibâdet etmemeye çağırıyorum� buyurdu

Yesâr, bu sefer, �Peki, ben, dediğin gibi iman eder ve şehadette bulunursam bana ne var?�

Resûl-i Ekrem, �Eğer bu iman ve bu şehadet üzere olursan Cennet var!� dedi

Bunun üzerine Yesâr, hemen orada Müslüman oldu

Resûl-i Ekrem, ona bu iman ve şehadet üzere ölürse Cennete gireceğini söylemişti Amma Yesâr müteredditti Yaşadığı muhitte insanlar makam ve mevkilerine, zenginlik ve fakirliklerine, güzellik ve çirkinliklerine göre muamele görüyorlardı Güzel olmayana, hele köleye kimse itibar etmezdi

Bu sebeple, �Yâ Resûlallah!� dedi �Ben Habeşî (siyah tenli) çirkin yüzlü ve fakir bir adamım, bir köleyim! Bu halimle Yahudilerle çarpışır ve ölürsem yine Cennete girer miyim?�

Resûl-i Ekremden Yesâr�ı sevince boğan bir cevap geldi:

�Evet, Cennete girersin!�

Yesâr bu sefer, �Yâ Resûlallah� dedi, �şu davarlar bana emânettir Şimdi ben onları ne yapayım?� diye sordu

Peygamberimiz, �Onları karargâhtan çıkar Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır! Onlar, sahiplerinin yanına dönecektir� diyerek Yesâr�a yol gösterdi

Yesâr hemen kalktı Yerden bir avuç kum alıp davarlara doğru savurdu:

�Haydi, artık sahibinize dönünüz

Davarlar, sanki biri tarafından güdülüyormuş gibi, topluca gidip sahiplerinin yanına vardılar

İslâmiyetle şereflenen Yesâr, artık o andan itibaren Allah yolunda çarpışan bir mücahid olmuştu Mücahidler safında düşman arasına cesurca dalıyordu Çok geçmeden kalelerinden atılan taşlarla şehid oldu Böylece, bir vakit namaz kılma fırsatını bulamadan Cennete uçan Müslüman ünvanını aldı

Üzeri örtülü idi Yerde uzatılmıştı Cenazeye bakan Hz Resûlullahın bir ara yüzünü çevirdiğini farkeden Sahabîler merakla, �Yâ Resûlallah! Ondan yüzünüzü niçin çevirdiniz?� diye sordular

Resû-i Ekrem Efendimiz sebebini şöyle izah etti:

�Şehid, vurulup yere düştüğü zaman Cennet hurilerinden iki zevcesi gelip yüzünden tozları silerler ve �Allah, seni toza toprağa bulayanın da yüzünü toza toprağa bulasın! Seni öldüreni, öldürsün!� derler

�Allah, bu kuluna ikram edip, onu hayra sevk etti Allah�a hiç secde etmediği halde, Cennet hurilerinden ikisini, onun başucunda gördüm!�

İşte, ihlaslı az amel ve işte ebedî saadet, sonsuz mükafat ve ecir!

Bu hadise bize, hal, hareket ve sözlerimizde en mühim unsurun ihlas ve samimiyet olduğu dersini veriyor

Ayrıca bu hadisede görüyoruz ki, Peygamber Efendimiz, iman ve İslâma dâvette insanlar arasında asla �içtimaî mevkii ne olursa olsun� fark gözetmiyordu Evet, Yesâr kara kuru ve çirkin yüzlü bir köle idi Üstelik içtimaî seviyenin o zaman insanları nazarında en düşük tabakası sayılabilecek bir mevkide idi Bütün bunlara rağmen Efendimiz, onu hakir görmüyor, küçümsemiyor; �Müslüman olsa ne olur, olmasa ne olur� gibisinden herhangi bir küçümseme eseri göstermiyordu Aksine gayet ciddi bir şekilde ona İslâmiyeti anlatıyor, böylece de ebedî saadeti elde etmesine vesile oluyordu

İslâm ve imana hizmette bulunanların da aynı ölçü ve düşünceyle hareket etmeleri gerekir

Netice

On günü bulan bir muhasara esnasında kalelerinin birer ikişer düştüğünü gören Yahudiler, çaresiz kalıp sulh istediler Peygamber Efendimiz bu isteklerini kabul etti Kendilerinden gelen heyetle Resûl-i Ekrem arasında şu maddeler tesbit edildi:

1) Kalede çarpışmaya katılmış bulunan Yahudilerin kanları dökülmeyecek

2) Hayber�den çocuklarıyla birlikte çıkıp gitmelerine müsaade edilecek

3) Beraberlerinde bir hayvan yükünden başka bir şey götürmeyecekler

4) Bunun dışında, gerek menkul ve gerekse gayr-ı menkul bütün mallar, yay, miğfer, at, cübbe, zırh, gömlek gibi silahlar ve üzerlerindeki elbiselerinden başka bütün elbise ve kumaşlar Hz Resûlullaha bırakılacak

5) Hz Resûlullaha bırakılması gereken herhangi bir şey ne surette olursa olsun gizlenmeyecek, gizleyenler ise, Allah ve Resûlünün emân ve himâye taahhüdünün haricinde kalacaklar

Bu şartlar çerçevesinde anlaşmaya varılıp sulh yapıldıktan sonra, Yahudiler Hayber�den çıkmak üzere hazırlandılar Bu sırada Peygamber Efendimize şöyle bir teklif getirdiler:

�Biz mal mülk sahipleriyiz Mülk bakımı ve işletmesini senden daha iyi bilir ve başarırız, bırak bizi Hayber topraklarında kalalım!�

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) ve Sahabîler burada duracak durumda değillerdi Bakıp gözetmeye de müsâit bulunmuyorlardı Bu sebeple Peygamber Efendimiz (asm), tekliflerini müsbet karşıladı ve Hayber mahsulatının yarı yarıya bölüştürülmesi şartı ile onların tekrar yurtlarında kalmasına müsaade etti Ancak bu anlaşma, istendiği zaman Peygamber Efendimiz (asm) tarafından ortadan kaldırılabilecektiBöylece Yahudiler, İslâm devleti ile ziraî bir işletmede ortaklık akdetmiş gibi, işledikleri araziden yarı nisbetinde bir hisse vereceklerdi

Resûl-i Ekrem Efendimiz, her sene mahsul zamanı Abdullah bin Ravâha Hazretlerini Hayber�e gönderirdi Hz Abdullah, mahsulatı yarı yarıya ayırır, sonra da onları istediğini almada serbest bırakırdı Bu âdilane muamele karşısında Yahudiler, �Yer ve gök bu adalet sayesinde ayakta duruyor!� demekten kendilerini alamazlardı

Salih SURUÇ


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.