Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ailesinin, asrî, geçimi, peygamberin, saadette

Asr-İ Saadette Hz. Peygamberin Ve Ailesinin Geçimi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Asr-İ Saadette Hz. Peygamberin Ve Ailesinin Geçimi




ASR-I SAADETTE HZ PEYGAMBERİN VE AİLESİNİN GEÇİMİ

DoçDr Celâl Yeniçeri

(Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, istanbul)
CELAL" 1942 yılında İstanbul Şile/Oruçoğlu köyünde doğ-YENİÇERi du İlkokulu köyünde bitirdi 1963 yılında (İHL) ve 1968 yılında da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi Askerlik görevini müteakip 1970'de ortaöğretimde Öğretmenliğe başladı ve 1985'de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim görevlisi olarak tayini yapıldı" 1973'de "el-îhtiyar" adlı eseri Türkçeye tercüme ederek yayınladı 1980'de "İslâm İktisadının Esasları" adlı bir eserini daha neşretti 1978'de (Atatürk -Üniversitesi îslâmî İlahiyat Fakültesi)'ne bağlı olarak ve ProfDr Salih Tuğ yönetiminde İslâm Hukukunda doktora yapmaya başladı ve 1983'de "İslâm'da Devlet Bütçesi Hukuku ve İlgili Müesseselerin Ortaya Çıkışı" tezi ile Doktor unvanını ka-zandı Bu çalışması 1984'te basıldı Pek çok yayınlanmış makaleleri bulunup halen "İslâm'da Çalışma Hayatının Düzenlenmesi" ve "İslâm Düşüncesinde Kainat ve İmkanları" mevzuları üzerinde çalışmaktadır 1989'da Doçentliğe terfi etmiştir Eserleri:

- el-İhtiyar Metni Muhtar Tercümesi
- İslâm İktisadının Esasları
- İslâm'da Devlet Bütçesi [1]

Birinci Bölüm

PEYGAMBER AİLESİNİN GELİRLERİ VE GEÇİMİ


A- MEKKE DEVRÎ

1- Ailenin Ve Hz Peygamber Ailesinin Kısaca Tanımı

Peygamber (sav) ailesinin gelir ve geçiminden bahsetmeden önce "Aile"nin ne olduğunu kısa olarak anlatmak istiyorum Bir aile, bir yuva, maddî yönden her ne kadar küçük bir görünüm içindeyse de manevî yönden o, bütün kurluşlarm çekirdeğidir ve insanın mutluluğu ve devletin bekası açısından da her kuruluşun üstünde bir yere sahiptir Aile kuruluşundaki ilişkilerin temelinde sevgi, saygı ve içten yardımlaşma vardır ve bunlardan mahrum bir aileye mutluluğun akışı da mümkün değildir Yardımlaşmanın, yardım ve hizmet etmenin, sevginin, saygının en içten ve gönülden yapılanma ancak aile yuvasında rastlanır Böylesine bir hava içerisinde yetişen insan, içinde yaşadığı toplumdan, milletinden ve devletinden de aynı şeyleri bekleyecek ve onlara da ailesinde gördüğünü vermeye çalışacaktır
Bir annenin çocuklarına, seven eşlerin birbirlerine yaptıkları hizmet ve yardımın en candan olanına aileden, o küçücük yuvadan başka bir yerde rastlanamaz Bu kadar içten gelen bu duygular, bu yaklaşımlar, himayeler, hizmetler Allah Teâlâ tarafından mükafatsız bırakılmaz İşte Hz Peygamber aile reislerine verdiği müjdelerinde şunları söylüyor:
«Sen ev halkına bir harcamada bulunduğun zaman şüphesiz ki ondan sevap alırsın, hatta hanımının ağzına kaldırıp verdiğin lokmadan bile»[2]
«Kişinin terazisine konulacak ilk şey, aile ve çocuklarına yaptığı harcamalarıdır »[3]
Hanımlara gelince, eğer onlar da eşlerine, çocuklarına ve diğer aile ferdlerine bir harcamada bulunurlarsa bundan aynı şekilde ve hatta fazlasıyla sevap alacaklardır Hz Peygamber devrinde bazı hanımlar, kazançlarını eve harcayıp sadaka vermekten mahrum kaldıkları endişe ve üzüntüsüyle durumlarını Rasûlullah'a ilettiler Mesela: Bir kısım kaynakların bazı farklarla da olsa bildirdiklerine göre, Abdullah b Mes'ud'un Raita -ki bu hanımın üm-mü'1-veled olduğu da söylenir— veya Zeyneb ismindeki bir hanımı, elinden iş gelen, sanatkar bir kadındı ve o yaptıklarını satar, para kazanırdı Fakat, bütün kazancını eşine ve eşinin diğer hanımından olan yetim çocuklarına harcadığı için sadaka veremiyordu Hatta bu hanım, sadaka (yahut zekât) vermesine fırsat bırakmadıkları gerekçesiyle eşine çıkışmıştı Sonra eşinin de isteği ile durumunu sormak için Rasûlullah'm evine gitti Kapıda kendisi gibi aynı durumda olan bir başka hanıma; Ebû Selemehnin kızı Zeyneb (ra)'e rastladı O da çocuklarına harcamada bulunuyordu Hz Peygamber bu iki hanıma, yaptıkları bu harcamalarından hem sadaka ve hem de yakınlarına yardım olmak üzere iki çeşit sevap alacaklarını, bildirdi[4] Yuvayı, eşlerden her ikisi, erkek ve hanım birlikte kucakhyacaklar; fakat, nafaka temin etme mecburiyeti hukukî açıdan erkeğe düşmekte, kadın sadece vicdanen buna iştirak etmektedir Bu bakımdandır ki erişeceği sevabın türü iki çeşit olmuştur
Eşlerin yuvalarına olan hizmetlerini ibadetten sayan Hz Muhammed (sav) bir kimsenin en hayırlı kazancının, ailesine ve Allah yolundaki arkadaşlarına harcadığı kazancı olduğunu da şöyle belirtiyor: «Kişinin, aile ferdlerine yahut hayvanına veya Allah yolundaki arkadaşlarına harcadığı dinar (para)'dan daha üstün bir dinar yoktur»[5]
işte Hz Peygamber'in müslümana kurdurtmak istediği ve kendisinin de kurmuş olduğu aile anlayışı: Eşler birbirlerinden razı, Allah da onlardan razı
Şimdi biz bu araştırmamızda, yemek sırasında hanımların ağzına lokma ver diyen ve onlar için temin edilen nafakayı, başa kakmak şöyle dursun, sevap terazisinde ilk tarttıran bir Peygamber (sav)'in gelirinden ve geçiminden bahsedeceğiz
Şüphesiz ki ailede herkesin bir yeri ve ayrı çeşitten bir sevgisi ve hatırası vardır Aile bu güzel farklılıkların gene en güzel kaynaştığı bir bütündür Beşer aüesidir; içinde neşe olur, hüzün olar, anlaşmazlıklar olur Fakat insan gene de ancak orada mutludur Peygamber ailesi de böyledir O bir melek ailesi değildir İnsan olan bir peygamberin ailesidir
Aile, aynı zamanda küçük bir üreticiler ve tüketiciler kuruluşudur Bu kuruluş içindeki insanlar hem üretilen, kazanılan mallara ve hem de tüketilecek olanlara ortaktırlar Ailede servet kimin tarafından kaznılırsa kazanılsın, ailedeki herkes ondan geçim ve refah payını alır veya almalıdır Şüphesiz ki aileyi sadece bir üretici tüketici kuruluşu olarak görmek çok yanlıştır Demek istiyoruz ki, ailenin böyle bir yanı da vardır
Bir ailede herkesin ortak ihtiyaçları olduğu gibi herkese ait özel ihtiyaçlar da vardır Bütün bunlar ailenin geliri gözönünde bulundurularak önem dercesine göre yerine getirilir Eşitlik iyi şeydir ve esastır Fakat gelirin paylaşılmasında tam bir eşitliği sağlamak mümkün olamıyacağmdan, aile halkı nasiblerine razı olmalıdırlar Zaten birbirlerine gönülden tutkun olanlar birbirlerine karşı çok feragatlıdırlar ve ufak-tefek farklılıkları bir neşe sayarlar Durum böyle olmakla beraber aile reisi, ortak gelirden, sürekli biçimde bazılarını faydalandırıp diğer aile ferdleri aleyhine bir durum meydana getirmemelidir, bu tutum sevgi-saygı bağını zayıflatıp çözer: «Rasûlullah, bütün hanımlarına eşit muamele eder ve onlara tam bir eşitlik ile davranırdı Bu hanımlardan ba-zılarının eli ve idaresi altındaki âlet edevat ile ev eşyaları arasında bir farklılık varsa bu, Rasûlullah'ın herhangi bir tercihinden değil, fakat sadece bu hanımlarının beraberlerinde getirdikleri çeyiz yahut akraba ve dostlarından aldıkları hediye veyahut da şahıslarıyla ilgili tutumluluklarından ileri gelmekteydi»[6]
Hz Muhammed, Peygamberliğinin ve Medine döneminde buna ek olarak devlet başkanlığının yam sıra daima iyi bir aile reisiydi O, büyük meşgalesine rağmen, hanımlarından, çocuklarından ve torunlarından ilgiyi hiç eksik etmemiştir Hz Peygamber, esas gelirine ilave olarak ev bütçesine katkısı olan bir kısım yan işler yapmış ve hanımlarının yapması gereken işlerde onlara yardımcı olmuştur Meselâ: Makrizi (766-845 H) O'nun evdeki tutumu hakkında hanımı Hz Âişe (ra)'den şu bilgiyi veriyor:
«Rasûlullah, evinde, ayakkabısını kendisi tamir eder ve elbisesini kendisi dikip yamardı O, evinde sizlerden birinizin yaptığı gibi işler yapardı»[7]
Hz Peygamberin, avlusundaki davarların sütünü sağdığı da olurdu[8] Buharı, nafakat bölümünde, «Rasûlullah evde ne yapardı1?» sorusuna karşılık ümmü'l-mü'minin Hz Aişe'nin verdiği bir cevabını kaydeder:
«O, evinde, ailesinin işindeydi, ezanı duyuncada da çıkıp giderdi »[9]
Gene Hz Âişe, O'nun mutfak işinde kendisine yardımcı olduğunu şu şekilde bir hâdiseyi nakledip anlatır: «Bir gece (babam) Ebû Bekir bize koyun paçası göndermişti Rasûlullah bu paçaları tuttu ve ben de onları kesip parçaladım, yahut o kesip parçaladı da ben tuttum Dinliyenlerden birisi —lambasız (karanlıkta) mı bu işi yaptınız?— diye sordu da Âişe; eğer yanımızda lâmbamız (ona koyacak bir şeyimiz, yağ) olsaydı şüphesiz onu katık yapardık, diye cevap verdi»[10] Burada O, çok aç olduklarım dile getirmenin yanı sıra Hz Peygamberin mutfak işlerinde kendilerine yardımcı olduğunu da anlatmaktadır İnsana büyük değer veren Hz Peygamberin bundan ailesini ayrı tutması düşünülemez O'nun ailesi geniş bir geçim imkanına kavuşmadı, fakat O'nun engin bir mahabbet ve sevgisine garkoldular[11]

2- Hz Peygamber'e Kalan Miras

Bilindiği gibi Rasûlullah'ın babası, daha henüz o doğmadan vefat etmiş bulunuyordu Hz Peygamberin dedesi Abdülmutta-lib'in ve müteakiben amcası Ebû Talib'in Mekke reisliğini yapmalarına karşılık Rasûlullah'm babası Abdullah'ın ve kendisinin idarede herhangi bir vazifeleri olmamıştı Bu bakımdan Hz Pey-gamber'in bu yoldan bir menfaat sağlaması söz konusu değildi Maverdî (364-450 H) ve Ferra'nm (ö 458 H) el-Vâkıdî1 den naklettiklerine göre, Rasûlullah'a babasından Ümm Eymen adında bir cariye ile 5 deve, bir miktar davar, kölesi Şakran ve bunun Salih isminde oğlu miras kalmıştı Annesi Amine'den ise bir ev kalmıştı Hanımı Hatice (ra) daha Mekke'de iken vefat edince O'nun Safa ile Merve arasındaki evi ile bir miktar malı da Hz Peygamber'e kaldı Rasûlullah bu mallarını Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret edince Abdulmuttalibin oğlu Akil, O'nun iki evine de el koyup onları satmış bulunuyordu[12]
Görüldüğü gibi Hz Peygamber'e miras olarak önemli birşey intikal etmedi Kur'ân-ı Kerim'de, O'nun başlangıçta fakir olduğu ve sonradan varlıklı hale getirildiği anlatılırken şöyle denilir:
«O (Allah), seni fakir bulup zenginle sürmedi mi?»[13]
Hz Peygamber, evvelki durumuna nisbetle zengin olmuş ve fakat ilerde ele alacağımız gibi malından sadece kendisi faydalanmadığı için yaşantısı bir fakir yaşantısından ileriye varmamıştı [14]

3- Hz Peygamberin Ebû Talib'in Himayesine Girmesi Ve Çobanlığı

a) Hz Peygamber'in Ebû Talib'in himayesine girmesi ve ticarî işlerinde amcalarına yardımcı olması
Hz Muhammed'in babası o doğmadan bir kaç hafta önce Ölmüş ve bilindiği üzere kendisi doğunca da yanında 4 yaşma kadar kaldığı süt annesi Halime'ye verilmşiti Bundan sonra, iki sene annesinin ve bir o kadar da dedesinin yanında kalan Muhammed (sav) daha sonra uzun yıllar Ebu Talib'in himayesine mazhar olmuştu
Hz Peygamber, çocukluk dönemi hariç, kendi geçimini kendisi temin etmeğe çalışmış ve himayesi altına girdiği amcasının bütçesine katkıda bulunmuştur O, 8 yaşlarında amcası Ebu Talib'in himayesine girdikten sonra O'nun ve diğer amcası Zübeyr'in bir kısım ticarî faaliyetleri içinde yer almış ve onların ticâret kervan-larıyla Suriye'ye ve Bahreyn-Umman bölgelerine gitmiştir İlk ticaret kafilesine katıldığında 9 yaşındadır ve daha sonra 10-12 yaşlarında bu iş tekrarlanmıştır Bu ticaret kafileleri, getirdikleri malları Mekke pazarında sattıklarına göre muhtemelen Hz Mu-hammed bu pazarcılık işinde amcalarına yardımcı olmuştur[15]
îbn Sa'd (168-230 H/785-845 M), Ebu Talib'in malı olmadığını veya çok az malı bulunduğunu ve bir deve sürüsünün olduğunu kaydeder Ebu Talib, başlangıçta yeğeni için ayrı bir sofra kurdurur Muhammed, sofralarına oturmayınca zaten az olan yiyeceklerle doyamazlar O'nula beraber yediklerinde ise hem doyarlar ve hem de yiyecekler artar Bu sebeple amcası, o olmadan ve sofralarına oturmadan kimseye yemek yedirtmez[16] Yengesinin, çekingenliği sabebiyle Önce Muhammed'i doyurma yoluna gittiği de söylenir Rasûlullah (sav), kendisine annesi gibi bakan bu yengesinin, ileri yaşta da olsa, ölümüne çok üzüldüğünü anlatmaktadır[17]
b) Hz Peygamber'in Çobanlığı
Kaynakların verdiği bilgilerden Hz Peygamber'in, genç yaşlarında da olsa, çobanlık da yaptığı anlaşılmaktadır Buharî'nin verdiği belgiye göre Rasûlullah, bir ara Mekkeliler hesabına ücretle çobanlık yapmıştır Buharî'deki hadisin ifadesi şöyledir:
«Rasûlullah; Allah, davar gütmeyen hiçbir peygamber göndermemiştir, dedi de ashap O'na; sen de mi ey Allah'ın Peygamberi! diye sordular O da; evet, ben de bir kaç kırat karşılığında (ücretle) Mekkeliler hesabına davar güdüyordum, diye cevap verdi»[18]
Hz Peygamber'in 9 yaşından sonra birkaç kere ticaret kervanma katılmasına bakacak olursak, bu çobanlığının daha sonraki bir yaşında olduğunu söyliyebiliriz
îbn Sa'd, Hz Peygamberin çobanlık sıralarında kazandığı bir tecrübesinden bahseder Bazıları, dikenli arak ağacı meyvesiyle Rasûlullah'm yanına gelmişler Muhtemelen ham olmalılar ki onlara şöyle söylemiş: «Dikenli arak ağacının meyvesini esmerleş-tiklerinde toplayınız; ben çobanlık yaparken bunlardan toplar (yer)dim»[19]
Hz Peygamber'in ücretle çobanlığı dışında bütçelerine bir katkı olarak ailesinin hayvanlarını otlattığı da olmuştur ki o bundan şöyle bahsetmektedir:
«Ben (Mekke'de) Acyâd mevkiinde ailemin hayvanlarını otlatıyordum»[20]
Muhtemelen O, himayesine girdiği amcası Ebû Talib'in hayvanlarını otlatıyordu Ayrıca M Hamidullah, Rasûlullah'm çobanlıktan kazandığı birkaç kuruş ile amcasının zayıf bütçesine katkıda bulunduğunu, yazar[21] Şüphesiz O, bu katkıyı Mekkeliler hesabına ücretle yaptığı çobanlıkla sağlamıştır Ziraat imkanı olmayan Mekke bölgesinde, meraları kıt da olsa, hayvancılık önemli bir geçim kaynağıdır Bunun neticesi olarak da burada çobanlık tabii bir meslektir Bu mesleğin ayrıca insanları sabra alıştırdığı da söylenir ki Hz Peygamber'in de ilerde yapacağı işler bakımından böyle bir sabır eğitiminden geçmeğe ihtiyacı vardır [22]

4- Hz Peygamber'in Kurduğu Ticarî Ortaklıklar

Hz Muhammed (sav) Mekke'de bahsedilen çobanlığından sonra bizzat ticarî faaliyetlere başladı 25 yaşlarmdaydı ve fazla malı-mülkü olmayan amcası da yaşlanmıştı Bunun yanı sıra bu bölgede birkaç yıl süren kuraklık herkesi olduğu gibi amcasını da sarsmış bulunuyordu HzPeygamber, O'nun tavsiyesiyle dul ve varlıklı bir hanım olan Hz Hatice'ye ortaklık teklifinde bulundu ve neticede iş Hz Muhammed'den, sermaye Hatice (ra)'den olmak üzere aralarında bir ortaklık (mudarebe ortaklığı) kuruldu[23]
Tarihi bilinmemekle beraber Hz Peygamber, Hatice'nin bir ortağı olarak yanında bir yardımcısıyla beraber, senede sadece üç gün faaliyet gösteren ve Mekke'ye 10 günlük mesafede Yemen cihetinde bulunan Hubaşe panayırına gitti Hz Peygamber iki defa da gene aynı ortaklık çerçevesi içerisinde Curaş veya Carş denilen ve kelimenin iki ayrı okunuşuna göre Taif in güneyinde Yemen tarafında yahutta Ürdün'de olması gereken önemli bir şehre gitti Dönüşünde ortağı tarafından bir deveyle mükafatlandırıldı Bundan sonra olmalıdır ki Suriye istikametine çok daha büyük bir ticaret kervanı tertiplendi Bu seferde Hz Hatice'nin kölesi Meyse-re ile gene O'nun akrabası Huzeyme O'na eşlik ettiler Hz Peygamber bu ticarî seferinde Kudüs'ün ilerisinde bulunan Busra kasabasına gitti Bu seferiyle iki misli kâr sağlayan Hz Peygamber payını da ona göre aldı[24] O bu ticaretinden çok para kazanmış olmalıdır ki aynı sene ortağı Hatice ile evlendiğinde O'na mehir olarak 20 deve ve diğer bazı görüşlere göre de 480 veya 500 dirhem (gümüş para) vermiştir Düğüne çok sayıda kimse gelmişti ve ikram için iki deve kesilmişti Bu evlilikten sonra Hz Peygamber, hanımının evine taşındı[25] Artık O'nun da müstakil bir yuvası vardı ve O da bir aile reisiydi
Hz Peygamber'in, sermaye Hatice'den, emek kendisinden olan bu ticarî ortaklığının ne kadar sürdüğünü bilemiyoruz Yalnız evliliğinden 15 sene sonra 40 yaşındayken kendisine peygamberlik vazifesi verildiği gün dehşete kapıldığında hanımı ve müs-lümanlarm annesi Hatice (ra) O'nu teskin ederken şu cümleleri söylemişti:
«Hiç korkun olmasın! Allah Teâlâ seni asla başarısız yapmaz Çünkü sen yakınlarına yardım ediyor, kimsesizlerin geçimini göğüslüyor, fakire kazandırıyor, misafire ikram ediyorsun ve haklı olanların başlarına gelen felâketler karşısında da onlara yardımcı oluyorsun»[26]
Bu ifadeler Hz Muhammed (sav)'in doğrudan veya bir ortağı vasıtasiyle kendi ailesine yetmesinin ötesinde akrabalarına, kimsesizlere ve fakirlere yardımda bulunacak ve misafirlerim ağırlayacak kadar bir gelir temin ettiğini gösteriyor O zamanlar çoluk çocuğa da karıştığı ve Hz Hatice'den, süt emme çağmday-ken ölen Kasım dahil 6 çocuğu olduğu düşünülürse ev ihtiyacının bile küçümsenmiyecek miktarda bir geliri gerektirdiği kolayca anlaşılır Eğer işletiîmiyorsa, hanımının serveti de Mekke gibi bir yerde uzun seneler yetecek bir durumda olamaz îşte burada Hz Peygamber'in bir ortağı karşımıza çıkmaktadır
Kaynaklar Rasûlullah'm islâm öncesinde, Mahzum kabilesinden es-Saib isminde birisiyle ortaklık kurduğundan bahsederler, îki ortak Mekke'nin fetih günü karşılaştıklarında birbirlerinin iyi huylarını ve uyum içinde bir ortaklıkları olduğunu eski bir hatıra olarak anlatırlar; hiç kavga etmediklerinden, birbirlerine ters düşmediklerinden, mürailik yapmadıklarından söz ederler[27] Hz Peygamber'in bu ortaklığım, islâm'ın geleceği bir zamana koymak uygun düşmektedir Biz, ilk vahiy geldikten sonra da bu ortaklığın devam edip etmediğim ve eğer ettiyse ne kadar daha sürdüğünü bilemiyoruz Fetih gününe kadar müslüman olmamış olan bu ortak, muhetemelen O'nu peygamberlik davasıyla ortaya çıkınca veya daha sonra bir takım baskılarla terketmiştir [28]

5- Hz Muhammed (SAV) Ailesinin Peygamberliğin İlanından Sonra Geçim Durumu

Hz Muhammed, peygamber olduktan sonra da bir beşer gibi hayatına devam etti Bir yuvası, eşi ve çocukları vardı Yeni dini anlatıyor ve bunun yanı sıra, çarşı-pazarda alış-veriş yapıyordu Yemeği, içmeği bırakacak bir hali yoktu Melek olmamıştı, sadece bir peygamber olmuştu O'na manmıyanlar ise bu tabiî durumu yadırgıyorlar ve melekvârî bir peygamberin hayali içindeydiler Kur'ân-ı Kerim'de onların bu düşünceleri şöyle dile getirilir;
«Onlar diyorlar ki, Bu nasıl peygamber?! (bizim gibi) yemek yiyor, çarşı-pazarda dolaşıyor»[29]
Allah ise geçmiş peygamberlerin de başka türlü olmadıklarım anlatmak için şöyle diyor:
«Biz senden önce de, yemek yemiyen, çarşı-pazarda gezmiyen bir peygamber göndermedik »[30]
Burada aynı zamanda, O'nun yiyeceğini ve bunun için gerekli kazancı, çarşı-pazardan temin ettiğine işaret vardır Bunu fazlasıyla tuhaf karşılayan ve ayrıca bundan kendi dinlerine bir pay çıkaran müşrikler gene Kur'an'da anlatıldığına göre şu şekilde bir delil ileriye sürüyorlardı:
«Yahut O'na (gökten) bir hazine atılmalı veya O'nun yiyeceği bir bostanı bulunmalı, değil miydi?»[31]
Hz Peygamber'in kendileri gibi bir gelire muhtaç olmasını ve yeterince de olsa kazanca yönelmesini makul görmeyenler bu yeni dine de Öyle bakıyorlardı Peygamberi melek gibi hayal etme zih-niyetiyledir ki daha sonra Hz Peygamber, Medine döneminde olması gereken şöyle bir durumla karşılaştı; Huzuruna gelen birisi titremeğe başladı Rasûlullah, «Rahat ol, ben bir melek (yahut melik) değilim Ben ancak kurutulmuş et yiyen Kureyşli bir hanımın oğluyum»[32] diyerek onu teskin etmeğe çalıştı
Burada şunu kaydetmek yerinde olacaktır ki, peygamberlik vazifesi Rasûlullah ailesi'nin gelirini büyük ölçüde azaltmış ve hatta bir süre tamamen kesintiye bile uğratmıştır Hatta kaynaklar O'nun, ailesini, hicrî 3 ve 4 yıllara kadar ne gibi gelir kaynaklarıyla geçindirdiği hususunda bir bilgi vermezler O ve ailesi bu tarihlere kadar büyük sıkıntılara düşmüşlerdir ki aynı sıkıntıları o ilk müslümanlar da aynı ölçüde çekmişlerdir; şu kadar var ki onların böylesine büyük bir sorumlulukları yoktur Bir yandan ilâhî vazifeyi yerine getirme mecburiyeti, öte yandan tabiatından kaynaklanan beşeri istekler, aile mes'uliyeti ve ayrıca toplumun sert ve vahşi tepkisi, bütün bunlar O'na, ancak bir peygamberin dayanabileceği külfetler getiriyorlardı
Peygamberliğinin 6 yılında kabilesi,davasından vazgeçmesi karşılığında Hz Muhammed'e Mekke'nin reisliğini, bu kabul olunmazsa, aralarından toplayacakları büyük miktarda servet teklif ettiklerinde O'ndan aldıkları ancak bir peygamberin cevabı olmuştu Kurtubi'den (ö 671 H) öğrendiğimize göre, kabilesi kayserler ve kisralar gibi çarşıda-pazarda görünmeyen ve bu gibi yerlerde halkla karışmıyan bir melik icadetme peşine düştüler[33] O'nun verdiği cevap ise şöyleydi:
«Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz ben gene de bu davadan vazgeçmem» [34]
Bu, O'nun şahsi bir meselesi olmayıp yüce Rabb'in verdiği bir vazifeydi Çağrısı da sadece Arablara olmayıp tüm insanlığa yönelikti O'na indirilen ayetler Arablığa değil insanlığa sesleniyordu Bunu anlamayan Mekke halkı O'nu az sayıdaki taraftarlarıyla beraber Ebu Talib Mahallesinde, peygamberliğinin 7 yılında, üç yıl kadar sürecek bir muhasaraya aldılar Müslümanlarla bu süre içerisinde medeni ilişkiler olduğu kadar ticarî ilişkiler de kesildi ve ancak dört haram ay bunun dışında tutuluyordu Muhasara mahalline erzak sokulması da yasaklar arasındaydı Ancak inananların dayanabileceği bir açlık ve susuzlukla karşılaşıldı Hz Peygamber'in ailesi de bu muhasara içindeydi Hz Hatice (ra)'in bir müşrik yeğeninin O'na bir yiyecek paketi göndermesi kanlı bir kavgaya bile yol açmıştı Haram aylarda ise dışardan Mekke'ye gelenlerden biraz erzak temini mümkün oluyordu[35] Neticede muhasara kaldırıldı ve bu arada da müslümanlar Medine'ye göç hazırlıkları içine girdiler [36]

Alıntı Yaparak Cevapla

Asr-İ Saadette Hz. Peygamberin Ve Ailesinin Geçimi

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Asr-İ Saadette Hz. Peygamberin Ve Ailesinin Geçimi




B- MEDİNE DEVRİ

1- İbâdet-İdâre Merkezi Mescid-İ Nebevî'nin Ve Peygamber Ailesi İçin Hanelerin Yapılması Ve Resûluüah'ın Kiler Hazinesi

a) îbâdet-îdâre Merkezi Mescid-i Nebevî'nin ve Hz Peygamber Ailesi îçin Hanenin Yapılması
Hz Muhammed (sav), milâdî 622 tarihinde Medine'de kurduğu devletin başına geçtiğinde hiçbir mal varlığı yoktu Kendisine gerek babasından ve gerek rahmetli eşi Hatice (ra)'den intikal etmiş olan evler Mekke'de düşman elinde kalmış ve amcasıoğlu 'Akıl tararından da satılıp elden çıkarılmıştı yani 'Âkil bunlara el koymuş bulunuyordu Rasûlullah, devletinin temelini hicretten 1,5 yıl kadar önce Mekke'nin 'Akabe mevkiinde, 12 Medineli ile 2 'Akabe görüşmesi sırasında, gizlece yaptığı bir mukavele ile atmış bulunuyordu Devlet, o zaman eksik unsurlarıyla beraber kurulmuş bulunuyordu Devleti kuran anlaşma metninde şöyle deniliyordu
«Refahta olduğu kadar sıkıntıda da, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de dinlemek (emir almak) ve itaat etmek (emri yerine getirmek) esastır Seni kendimizden üstün tutacağız»[37]
Orada söz verenler bu sözlerini eksiksiz yerine getirdiler Dünyada hiçbir mukavele bu kadar içtenlikle ve kusursuz yerine getirilmiş olamaz, işte bu, Rasûîullah'ın en büyük imkânı olmuştur
Hz Peygamber Medine'de ilk yedi ay akrabalarından Ebu Ey-yüb (ra)'un evinde misafir kaldı Bu süre içerisinde meşhur Suffa (zulle) ile beraber Mescid-i Nebevi ve bitişiğinde de başlangıçta sayıları iki-üç olup daha sonraları dokuza kadar varan oda (hane) yapıldı Hz Peygamber bu külliyenin yerini inşaat başlamadan önce iki yetim olan sahiplerinden satın alma yoluna gitti ve bedelinin kendisine bildirilmesini istedi Sahipleri Allah adına bağışlamayı tercih ettiler ise de bu kabul edilmedi ve onlara 10 dinar vererek yeri satın aldı Diğer bir rivayete göre de Ebu Bekir (ra)'e bu parayı vermesini emretti Yerin, sahiplerince bağışlandığını bildiren kaynaklar da vardır Yer meselesinin hallinden hemen sonra Peygamber Mescidi külliyesinin inşaatına başlandı Hz Peygamber hem usta-mühendis ve hem de bir işçi olarak bu işte çalıştı ve halkla beraber taş taşıdı Bu çalışması sırasında O: «Rabbim! Yoktur dünyada yaşamak, Yaşamak öteki dünyadadır ancak»[38]
diyor ve bunu şiir tarzında dile getiriyordu Bu şiiriyle Rasûlullah dünyanın sıkıntılarına dikkat çekiyor ve güzel bir hayatın kendilerini beklediğini anlatıyor ve çalışanları coşturuyordu
Hz Peygamber, yeni ve dünya durdukça değişmeyecek olan yuvasına taşındığında Şevde (ra) ile evliydi ve Âişe (ra) ile de fiilî evlilik (zifaf) olmamakla beraber nikâhlı bulunuyordu Kızları Ümmü Gülsüm ve Fatıma (ra) da yanmdaydılar Hz Fatıma hicrî 4 yılda ikinci oğlu Huseyn'i dünyaya getirene kadar burada kaldı ve bundan sonra Hz Ali (ra) ailesi yahudi kabulesi Kaynu-kalılar'm Medine'den çıkarıİmalarıyla onlardan boş kalan bir eve taşındı Yeri gelmişken şunu da ilave edelim: Hz Peygamber'in Medine döneminde 9 hanımı ve iki de cariyesi vardı Cariyeler Küba tarafında ayrı evlerde oturuyorlardı Hanımlarından Safiyye (ra) de Mescid-i Nebevî'deki odalarda değil, başka bir evde kalıyordu Ümmü Gülsüm ve Fâtıma'dan boşalan oda ise, Rasûlul-lah'ınmisafîr ve ziyaretçi kabul odası (Zevr) haline getirildi Odalar, ağaç, dal ve yapraklanyla Örtülü ve deri kaplı bir duvarla çevrili küçük bir avluya bakıyordu ki burada Hz, Peygamber'in birkaç ttoyun-keçisi bulunuyordu[39]
Daha sonra Rasûlullah'un bu mütevazi haneleri Kur'ân'da aynı ismi taşıyan sûrede «Hucurât: odalar» diye anıldı Bunlar tarihte ve zam'anımızdaki devlet başkanlarının köşk ve sarayları gibi şeyler olmayıp çok basit odalardan ibaretti Şu kadar var ki MeşcicUi Nebevi ile beraber bu külliye, peygamberlik vazifesinin yanı sıra devletin de idare edildiği bir nevi Peygamberlik -Başkanlık sarayı idi Burada köşk ve saray kelimeleri mecazi manada olup idarî kademede zirveyi temsil etmektedir Tarihte olduğu gibi günümüzde de bir devletin idaresi onun kötşk ve sarayı ile dile getirilmektedir Gerçekten de Hucurât Sûresi'nde kişilerin, boyların ve devletlerin birbirleriyle olan ilişkileri tanzim edilmekte ve kavgaya yer olmayan ve herkesin hep birden mutlu olacağı bir dünyanın meydana getirilmesi için gerekli hareket tarzı ortaya konulmaktadır
b- Hz Peygamber'in Kiler Hazinesi
Buharı, Müslim ve diğer bir kısım kaynaklardan öğrendiğimize göre, Hz Peygamber'in 9 odasına ilâve ikinci katta "Meşru-be" veya "Ulliyye" diye anılan ve indirilip kaldırılan, oymalı ağaç kütüğü bir merdivenle çıkılan bir odası daha vardı Burasının ne zaman inşa edildiğini bilemiyoruz Kaynaklardaki bilgileri değer-lendirdiğimizde bu yerin devlet hazinesi olarak kullanıldığı hükmüne varıyoruz ki bu husuta elimizde pek çok delil bulunmaktadır Biz islâm'da Devlet Bütçesi adlı kitabımızda bu yerin devlet hazinesi yönünü ele aldığımızdan burada ayrıca ondan söz etmi-yeceğiz[40] Burada esasen bizim için önemli olan bu yerin ayrıca peygamber ailesinin kileri olarak da kullanılma ihtimalinin bulunmasıdır, ileride sebeplerim açıklayacağımız gibi, Hz Peygamber hicri 9 yılda hammlarıyla arası açıldığında, bir ay meşrûbe veya diğer bir deyişle "ulliyye"de kalmıştı
Hz Ömer, kızı Hafsa validemiz ve diğer validelerimiz ile Rasûlullah'm arasının açılmasından endişelenip olayın sebeplerini ve Hz Peygamber'in maksadını öğrenmek için O'nu ziyarete gittiğinde kendisini üst kattaki odada bulmuştu Biz, Ömer'in burada gördüklerini kısmen de olsa, O'nun ağzından Müslim ve mü-fessir Kurtubî kanalıyla size aktaracağız:
«Hz Ömer (anlatıyor): «Ey Hafsa! Sen, Rasûlullah'a eziyet edecek bir duruma mı geldin?Vallahi şunu iyi bil ki Hz Peygamber seni sevmiyor Ben olmasam O seni şüphesiz ki boşardi», dedim de bunun üzerine Hafsa çok ağladı, O'na « Rasûlullah nerededir?» diye sordum îşte «şu hazinesinde, meşrûbe denilen yerdedir,» dedi Oraya vardım ve bir de baktım ki, Rasûlullah'm Rebah adındaki hizmetçisi, meşrûbenin eşiğinde oturmuş, ayaklarını oyma bir kütük üzerinde salıvermiş vaziyetteydi Bu, Hz Peygamber'in çıkıp indiği bir ağaç kütüğü idi
îzin istedim, Rebah bana yukarı çık diye işaret etti Rasûlullah'm huzuruna vardığımda O, hasır üzerinde yan yatıyordu Oturdum, üzerine izarını çekti Üstünde başka bir şey yoktu Hasır, yanında iz yapmıştı Rasûlullah'm hazinesine şöyle bir göz gezdirdim: Bir sa' (2,917 kilo) kadar bir tutam arpa, odanın bir tarafında o miktarda (deri tabaklamada kullanılan) karaz ağacı yaprağı ve baş ucunda da henüz tam tabaklanmamış asılı bir deri duruyordu Bu durum karşısında gözlerim doldu O bana: «Hatta-boğlu neden ağlıyorsun?» dedi ve ben de şöyle söyledim:
— Ey Allah'ın Peygamberi, niye ağlamıyayım! Şu hasır, yanında iz yapmış, işte şu da hazinen; orada şu gördüğüm şeylerden başka bir şey görmüyorum Halbuki Kayser ile Kisrâ meyveler ve (nimet) nehirleri içinde yüzmektedirler Sen ise Allah'ın elçisi ve seçilmiş kulu olduğun halde şu hazinene bak»[41]
Buhari'de bu hâdise kısa olarak anlatılmakta ve orada da meşrûbe ve ulliyye terimlerine yer verilmektedir[42] Meşrûbe ve meşrebe, kelime manası olarak, insanların toplanıp meşrubat içtikleri oda manasına gelirken ulliyye, bir evin yerden yüksek ikinci katı manasına geliyor Arâblarda o zamanlar böyle bir yer yapma âdeti vardı Mesela; Hz Hatice Mekke'de ticaret ortağı Muhammed (sav)'i Suriye seferinden dönerken evinin böyle bir katındaki sundurmadan gözlemişti[43] Meşrûbe (meşrebe)'nin, kısa süre de olsa Hz Peygamber ve hanımlarının, orası daha henüz hazine haline getirilmeden, toplanıp birşeyler yeyip içtikleri bir mekan olup-olmadığı hususunda kaynaklarda bir malumata rast-layamadık Bizi burada bu yerin, devlet hazinesi olmasının yanı sıra Peygamber ailesi'nin kileri olup olmadığı ilgilendirmektedir Hz Peygamber'in hanımı aynı zamanda halasının kızı Zey-neb (ra) elinden iş gelir ve iyilik sever bir hanımdı; O, deri tabaklamasını ve deriden mamul eşya yapmasını bilen bir kimsedir ve bu yoldan kazandığı bütün parasını iyilik ve hayır işlerinde harcamaktadır[44] Az Önce yer verdiğimiz hadiste Hz Peygamberin hazine olan meşrubesinde, biz tabaklanmaya hazır bir deri ile bu işte kullanılan bir madde görüyoruz Bunlar muhtemelen O'nun işinde kullandığı şeylerdi Orada çok az miktardaki arpaya gelince bunun da azlığına binaen vergi geliri olduğunu söylemek biraz güçtür, îşte bu durum bizi bu yerin kiler olarak da kullanılmış olabileceği düşüncesine götürmektedir [45]

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.