Bağırıp Çağırmadan Ölüye Ağlamak |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bağırıp Çağırmadan Ölüye AğlamakBağırıp çağırmadan ölüye ağlamak BAĞIRIP ÇAĞIRMADAN ÖLÜYE AĞLAMAK Nevha (çığlık atmak, feryâd ü figân etmek, “ah şöyle idi, vah böyle idi” diye yaygara koparıp şamata çıkarmak demektir ve) haramdır Bu husus inşallah ileride yasaklar bölümünde ayrıca işlenecektir (bk 1660 - 1670 numaralı hadisler) Ölüye ağlamaktan nehiy konusunda “Aile efradının ağlaması sebebiyle ölü azaba tâbi tutulur” anlamında hadisler bulunmakla beraber bunlar, kendisine ağlanmasını vasiyet eden kişi için geçerlidir Binaenaleyh yasak, sadece bağırıp çağırarak ağlamakla ilgilidir Bağırıp çağırmaksızın ağlamanın câiz olduğunu gösteren bir çok hadis bulunmaktadır Aşağıdaki üç hadis bunlardandır: Hadisler 927 İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yanında Abdurrahman İbni Avf, Sa’d İbni Ebû Vakkâs ve Abdullah İbni Mes’ûd Allah onlardan razı olsun bulunduğu halde Sa’d İbni Ubâde’yi ziyaret etti Durumunu görünce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ağladı Onun ağladığını gören sahâbîler de ağlamaya başladılar Bunun üzerine Hz Peygamber: - “Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalbin elemi sebebiyle kişiye azap etmez Fakat - dilini işâret ederek- bunun yüzünden azap eder veya bağışlar” buyurdu Buhârî, Cenâiz 44, Talak 24; Müslim, Cenâiz 12 929 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır 928 Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ölmek üzere olan kızının oğlunu verdikleri zaman, Peygamber’in gözleri doldu Bunun üzerine Sa’d İbni Ubâde: - Ey Allahın Resûlü! Bu ne haldir? dedi Hz Peygamber de: - “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koyduğu acıma duygusu, rahmettir Allah, acımasını bilen kullarına merhamet eder” buyurdu Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9,11 Ayrıca bk Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53 Aşağıdaki hadisle birlikte açıklanacaktır 929 Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahim’in yanına girince gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı Bunun üzerine Abdurrahman İbni Avf: - Ey Allah’ın Resûlü! Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye sordu Hz Peygamber ona: - “Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi Sonra şunları ilave etti: -“Göz yaşarır, kalp hüzünlenir Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçekten üzgünüz” Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fedâil 62 Ayrıca bk İbni Mâce, Cenâiz 53 Açıklamalar Müellif Nevevî, bu bab başlığı altında, farklı bir uygulama yaparak hadislerden önce konu ile igili kısa bir açıklamada bulunmuştur Oldukça geniş bir konu olan ölüye ağlama bahsi hakkında kısaca bilgi vermiş, ölüye ağlama yasağının mutlak olmadığını, çığlık atarak, yaka-paça yırtarak, yüksek sesle ah - vah ederek ağlamaya yönelik olduğunu belirtmiş ve buna dair üç hadisi örnek olarak zikretmiştir Açıkça görüldüğü gibi, hadislerin üçü de bizzat Hz Peygamber’in ağlamasıyla ilgilidir Birinci hadiste Hz Peygamber, büyük bir ihtimalle hicretin ilk yıllarında, hasta olduğu için bir grup sahâbî ile birlikte ziyaretine gittiği Medineli büyük sahâbî Sa’d İbni Ubâde’nin halini görünce ağlamıştır İkinci hadiste vefat etmek üzere olan torununu kucağına alınca ağlamış; üçüncü hadiste de oğlu İbrahim’in vefatı üzerine göz yaşlarını tutamamıştır Birinci hadiste, tasada ve kıvançta kendisini takip eden sahâbîlerin kendisine bakarak ağladıklarını görünce, onlara durumu açıklamış ve “Bilir misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalbin elemi sebebiyle kişiye azap etmez Fakat - dilini işaret ederek- bunun yüzünden azap eder veya bağışlar” buyurmuştur Efendimiz bu sözleriyle, asıl dikkat edilmesi gerekli olan konunun, kalbin hüzünlenmesi, gözlerin nemlenmesi ya da doluvermesi değil, ağızdan çıkacak sözler olduğunu ortaya koymuştur Hakikaten, ölüm gibi felâketler karşısında birçok kimsenin, ağzından çıkanı kulağının duymadığı görülegelmektedir O anda söylediği sözlerin, üzüntüsünü ifade etmekten öte pek tehlikeli noktalara uzandığını, hatta imana dokunan mânalar taşıdığını kestiremeyen insanlar pek çoktur İşte Hz Peygamber, sevinirken de üzülürken de kendisini takip etmeyi hayat tarzı olarak seçmiş ve benimsemiş olan yakın dostlarına, ağızdan çıkacak sözler dolayısıyla azap da rahmet de görülebileceği gerçeğini hatırlatmaktadır Eğitim ve öğretimde, telkin ve irşatta en uygun zamanı kollama, yeri geldiğinde gerekli bilgilendirmeyi yapma bakımından dikkat çekici olan hadisimiz, özellikle felâket hallerinde dile sahip çıkma konusunda fevkalâde önem arzetmektedir Bir felâketi, daha başka felâketlere sebep kılmamak, ancak dile hâkim olmakla mümkündür İkinci hadiste Hz Peygamber’in, ölüm hâlindeki torununu kucağına aldığı zaman gözyaşlarını tutamadığını görüyoruz Sa’d İbni Ubâde Hz Peygamber’e, “bizlere sabırlı olmayı, ağlamamayı tavsiye ettiğiniz halde şimdi siz mi ağlıyorsunuz?” diye soruyor Bunu sorarken o, sessiz sedâsız ağlamakla, bağırıp çağırarak ağlamanın farkını herhalde bilmiyordu Bunun üzerine Hz Peygamber, “Allah’ın, kullarının kalbine koyduğu bu acıma duygusu, rahmettir Allah, acımasını bilen kullarına merhamet eder” buyurmak suretiyle ölüye ağlamanın tabiî olduğunu, bağıra-çağıra yaka-paça yırtarak ağlamanın doğru olmadığını anlatmış, ayrıca ağlamanın mutlak bir zaaf işareti değil, merhamet alâmeti olduğunu belirtmiştir Üçüncü hadisten, henüz bir buçuk yaşında iken vefat eden oğlu İbrahim’in ölümü üzerine Hz Peygamber’in gözlerinin yaşla dolduğunu öğreniyoruz Bu defa da Abdurrahman İbni Avf, hayrete düşüyor ve “Ey Allahın Resûlü! Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye soruyor Efendimiz ona da hemen hemen aynı cevabı veriyor ve “Bu hâl şefkat eseridir Göz yaşarır, kalp hüzünlenir” buyuruyor Sonra da “Biz ancak Rabbimiz’in râzı olacağı sözleri söyleriz” buyurmak suretiyle, ağlarken kadere rızasızlık anlamına gelecek her hangi bir söz söylememeye dikkat etmek gerektiğini bildiriyor En sonunda da oğluna hitaben “Ey İbrahim! Seni kaybetmekten biz gerçekten üzgünüz” buyurmak suretiyle hislerini ifade ediyor Dinimiz, felâket ve musibetler karşısında hiç etkilenmemiş gibi davranılmasını asla istememektedir Bu gayri tabiîlik olur İnsan yapısının tabiî sonucu olan üzüntü, keder, gözyaşı gibi tepkileri ya da belirtileri normal karşılamakta, hatta bunları şefkat ve merhamet duygularının tezâhürü olarak kabul etmektedir Ancak her konuda olduğu gibi burada da itidal dışına taşılmasını, çığlık atarak, yaka-paça yırtarak, daha doğrusu biraz da gösterişe ve desinlere kaçarak ağlanmasını tasvip ve tecviz etmemektedir Zira böyle bir tavır ölü için değil, çevredeki diriler için ağlamak olur Böylesi gösteri niteliği taşıyan tavır ve davranışlardan müslümanların uzak kalması, sevinirken de üzülürken de kalbine, diline ve davranışlarına sahip ve hâkim olması gerekir Hadislerden Öğrendiklerimiz 1 Niyâha yani bağıra-çağıra ağlamak, ağıt yakmak haramdır 2 Sessizce dökülecek gözyaşı, kalpteki şefkat ve merhametin göstergesidir 3 Hz Peygamber hüznü ve elemi ile de ümmetine örnektir 4 Ölen kimsenin ardından gözyaşı dökmekte hiç bir sakınca yoktur Riyazüs Salihin |
|