Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
faziletleri, keramet, velilerin

Velilerin Kerâmet Ve Faziletleri

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Velilerin Kerâmet Ve Faziletleri






Velilerin Kerâmet Ve Faziletleri
VELİLERİN KERÂMET VE FAZİLETLERİ

Âyetler
1 "Gözünüzü açın! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır ne de onlar mahzûn olurlar Onlar iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sürekli sakınmışlardır Onlara dünya hayatında da âhiret hayatında da müjdeler vardır Allah’ın sözlerinde değişiklik yoktur İşte bu, en büyük kurtuluştur"
Yunus sûresi (10), 62-64

Evliyâ veya evliyâullah; Allah dostları, Allah'a dost olanlar, Allah için dost olanlar demektir Velilik; muhabbet, dostluk, yardım ve vekil olarak birinin işine bakmak anlamlarına gelir
Âyette veliler, iki ana vasıf ile tanıtılmaktadırlar: İman ve ittika Yani tam bir iman ve Allah'ın emir ve hükümlerini ifâ ve icrâya devam etmek Veliler, kendilerinde Allah'ın rızâsına aykırı herhangi bir söz, fiil ve tavrın görülmemesine dikkat eder, her çeşit haram ve şüpheli işlerden sakınıp uzak durmaya çalışırlar Bir başka şekilde söylersek, Allah'ın dostları mümin ve müttakîlerdir Onlarda Allah korkusundan başka korku ve geçmişe dönük herhangi bir şeyin üzüntüsü bulunmaz
Bu durumdaki Allah dostları, dünya ve âhiret hayatında müjdelere muhataptır Onlar, iman ve ittika ile Allah'a yönelmişler, Allah Teâlâ da onlara dünya ve âhirette müjdeler sunmuş ve ikramda bulunmuştur "Evliyâullah'ın kerâmeti" işte bu ilâhî lutuf ve teveccühten kaynaklanmaktadır Allah'ın vaadlerinde ve bu müjdeli sözlerinde asla değişme olmaz Onu değiştirecek bir başka güç de zaten yoktur O halde evliyâullaha yönelik müjdeler temellidir, ebedîdir Bu da hiç şüphesiz en büyük kurtuluşun tâ kendisidir

2 "Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze hurma dökülsün Ye, iç Gözün aydın olsun Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım"
Meryem sûresi (19), 25-26

Hz Meryem, evlenmemiş olduğu halde Hz İsâ'yı bir hurma ağacı dibinde doğurmuştu Kavminden uzakta bir yerdeydi Yalnızdı Kendisine âyette geçtiği şekilde hitabedilmek suretiyle ona ikramda bulunulmuştu Kuru hurma ağacından taze hurma dökülmesi, onunla ihtiyacını gidermesi Hz Meryem'e Allah'ın ikramıydı
Bir başka şekilde söyleyecek olursak bu durum, Hz Meryem'in kerâmetiydi Onun iman ve ittikâsının sonucu olarak kendisine yöneltilmiş olağanüstü bir iyilikti Hz Meryem'in içinde bulunduğu durum, yine de onun için anlatılması zor bir durumdu O sebeple, kendisini görecek herhangi bir insana "Ben Allah'a oruç adadım, bugün kimse ile konuşmayacağım" demesi öğütlenmişti O toplumda oruçlu kişinin yememesi içmemesi yanında kimse ile konuşmaması da pek tabiî idi Hz Meryem de böyle bir oruç adamış olmaktaydı

3 "Zekeriyya onun yanına mihraba her girdiğinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" derdi O da, "Bu, Allah tarafındandır Allah dilediğine sayısız rızık verir" diye cevap verirdi
Âl-i İmrân sûresi (3), 37

Hz Meryem'in annesi, hamilelik günlerinde, doğuracağı çocuğunu Allah'a adamıştı Bu adağını kabul buyurması için dua etmişti O, erkek doğuracağını ümit ediyordu Ancak doğan çocuğun kız olduğunu görünce, "Rabbim, kız doğurdum, -Oysa kız, erkek gibi değildir-, ona Meryem adını verdim Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum" dedi
Meryem, onların dilinde "rabbin hizmetçisi" anlamına gelmekteydi Allah Teâlâ bu adağı hüsn-i kabulle karşılayıp onu nâdide bir çiçek gibi büyüttü Zekeriyya'yı da Meryem'in bakımıyla görevlendirdi
İşte âyette haber verilen konuşma, Zekeriyya'nın, Meryem'in bulunduğu yüksekçe bir yerdeki özel odasına -ki âyette ona mihrab denilmektedir- girdiği zaman aralarında cereyan eden konuşmadır Çünkü Meryem'in yanına gittiği her defasında, orada, o mevsimde, o çevrede bulunmayan meyveler görürdü Bu olağan dışı yiyecekleri kimin gönderdiğini sorduğunda ise, Meryem "Allah katından" derdi Bu olay da Meryem'e Allah'ın bir keremi, bir iyiliği veyahut da Hz Meryem'in kerâmetiydi

4 "(İçlerinden biri şöyle demişti): Mâdem ki siz onlardan ve onların Allah'tan başka tapmakta olduklarından uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın (Resûlüm! Orada bulunacak olsaydın), güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaranın sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi Böylece onlar güneş ışığından rahatsız olmaksızın mağaranın bir köşesinde uyurlardı İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (kudretinin ve nimetinin göstergelerinden) dir Allah kime hidâyet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidâyetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın"
Kehf sûresi (18), 16-17

Bu âyetler, Ashâb-ı Kehf (mağara ehli) diye bildiğimiz Allah dostlarının, toplumlarındaki şirk ortamından uzaklaşmış bu iman ve ittika sahibi müminlerin gördükleri ilâhî ikramı anlatmaktadır Kur'an-ı Kerîm'in 18 sûresinde bu babayiğit insanların mâcerası anlatılmaktadır Burada ise, onların 309 yıl sığındıkları o mağarada nasıl hiç rahatsız edilmeden kaldıkları, yani onların kavuştukları ilâhî ikram haber verilmektedir
"Allah'ın âyetlerinden" olan bu olağanüstü olay, Allah dostlarının kerâmetlerini açıkça dile getirmektedir Bu sebeple de Nevevî merhum burada zikrettiği bu dört âyetle konuyu belgeleme yolunu seçmiş bulunmaktadır
Hadisler
1506 Ebû Muhammed Abdurrahman İbni Ebû Bekr es-Sıddîk radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Suffe ashâbı fakir kişilerdi Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- "İki kişilik yemeği olan (suffe ashâbından) bir üçüncüsünü; dört kişilik yemeği olan da bir beşincisini ve hatta altıncısını yemeğe buyur edip götürsün!" Yahut buna benzer bir tavsiyede bulundu
Ebû Bekir, onlardan üç kişiyi evine getirdi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de on kişiyi alıp götürdü
Ebû Bekir, akşam yemeğini Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in evinde yedi Yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı Gecenin hayli ilerlemiş bir vaktinde evine döndü Hanımı ona:
- Seni misafirlerinin yanında bulunmaktan alıkoyan nedir? diye sordu O da:
- Vay! Sen onlara hâlâ yemek vermedin mi? diye çıkıştı Hanımı:
- Sen gelmedikçe yemek yemeyeceklerini söylediler, sofra kurduk, yemediler, dedi
(Hadisin râvîsi) Abdurrahman şöyle dedi: Ben ortalıktan kaybolup saklandım Ebû Bekir bana:
- Behey anlayışsız herif! diye bağırdı Verdi veriştirdi Sonra hiddetle:
- İçinize sinmesin, yiyin Vallahi ben bu yemekten yemiyeceğim, dedi
(Abdurrahman dedi ki), Allah'a yemin ederim ki, bizim her el uzattığımız lokmanın altından yemek daha artıyordu Nihayet misafirler doydular Yemek de ilk getirildiğinden daha fazla olarak ortada duruyordu Ebû Bekir yemeğe baktı, olduğu gibi duruyordu Hanımına hitâben:
- Bu ne hal? Ey Benî Firâsın kızı! dedi O da:
- Gözümün nuruna yemin ederim ki, yemek şimdi öncekinden üç misli fazladır, dedi
Bunun üzerine Ebû Bekir o yemekten yedi ve ettiği yemini kastederek, "O, şeytandandı" dedi O yemekten bir lokma aldıktan sonra, geri kalanı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdi Yemek orada sabaha kadar durdu Bizim ile bir topluluk arasında bir sözleşme vardı Sözleşmenin süresi bittiği için o topluluk Medine'ye gelmişlerdi İçlerinden sözcü olarak on iki kişi ayırdık Her biri ile beraber kaç kişinin bulunduğunu Allah bilir İşte onların hepsi o yemekten yediler
Buhârî'nin bir rivâyetinde (Edeb 87) şöyle denilmektedir:
(Misâfirlerin, kendisi gelmedikçe yemek yemek istemediklerini öğrenince) Ebû Bekir, o yemekten yemeyeceğine dair yemin etti Hanımı da o yemedikce yemeyeceğine yemin etti Misafir veya misafirler de, zaten o yemedikçe sofraya oturmayacağına – veya oturmayacaklarına- yemin etmişlerdi Bunun üzerine Ebû Bekir:
- Başlangıçta yaptığım yemin şeytandandır, haydi buyurun yemeğe, dedi Kendisi de misafirleri de yediler Her el uzattıkları lokmanın altından yemek çoğalıyordu Bunun üzerine Ebû Bekir, hanımına:
- Ey Benî Firasın kızı, bu ne hal? dedi O da:
- Gözümün nûruna yemin ederim ki, yemek şimdi, ilk halinden daha fazladır, dedi Oradakiler yediler, mevcut yemeği Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdiler
Abdurrahman, Hz Peygamber'in bu yemekten yediğini haber verdi
Bir başka rivâyette (Buhârî, Edeb 88) olay şöyle anlatılmaktadır:
Ebû Bekir, oğlu Abdurrahman'a;
- Ben Hz Peygamber'in yanına gideceğim Ben gelinceye kadar misafirlerin hizmetinde bulun, yemeklerini yedirmiş ol, diye tenbihde bulundu Abdurrahman misafirlere yemek getirdi, "Buyurunuz," dedi Onlar:
- Bu evin sahibi nerede? dediler Abdurrahman:
- Siz buyurun, yiyin, dedi Onlar:
- Evin sahibi gelinceye kadar biz yemiyeceğiz, dediler Abdurrahman:
- Yemeğinizi lutfen yiyiniz Eğer babam geldiğinde siz yemek yememiş olursanız, bana darılır, kızar, diye ısrar ettiyse de misafirleri yemeye ikna edemedi (Abdurrahman diyor ki) babam geldiğinde bana fenâ halde çıkışacağını bildiğim için o gelince hemen savuşup bir yere gizlendim
- Misafirlere ne yaptınız? diye sordu Durumu haber verdiler Bunun üzerine:
- Abdurrahman! diye bana seslendi Cevap vermedim Sonra yine:
- Abdurrahman! diye bağırdı Ben yine ses vermedim Bu defa:
- Behey anlayışsız herif! Sesimi duyuyorsan, Allah aşkına gel, dedi Ben de yanına gelip:
- Benim kusurum yok, istersen misafirlere sor, dedim Misafirler:
- Abdurrahman doğru söylüyor, bize yemek getirdi ama biz yemedik, dediler Bunun üzerine:
- Demek beni beklediniz! Ben de bu gece bu yemeği yemiyeceğim işte! dedi Onlar:
- Allaha yemin ederiz ki sen yemezsen, biz de yemeyiz, dediler Ebû Bekir:
- Allah iyiliğinizi versin! Size ne oluyor ki, yemeğimizi kabul etmiyorsunuz? Haydi buyurun yemeğe! dedi Yemek geldi, babam elini koydu, besmele çekti, "Kızgınlığımdan ötürü başta ettiğim yemin şeytandandır" deyip yemeği yedi, misafirler de yediler
Buhârî, Mevâkît 41, Menâkıb 25, Edeb 87-88; Müslim, Eşribe 176, 177

Abdurrahman İbni Ebû Bekir
Künyesi Ebû Muhammed olan Abdurrahman, Hz Ebû Bekir'in en büyük oğludur Hz Aişenin öz kardeşidir Asıl adı Abdülkâbe idi Müslüman olduktan sonra Hz Peygamber adını Abdurrahman olarak değiştirdi Kendisi Bedir ve Uhud harblerinde müşrikler cephesinde idi Mekke fethi öncesinde müslüman oldu Hayber Gazvesi ve daha sonraki savaşlarda bulundu
Ok atıcılığı ve cesâreti ile meşhurdu İrtidad olaylarında Hâlid İbni Velid komutasında mürtedlere karşı savaştı Daha sonra Suriye fetihlerine iştirak etti Cemel vakasında Hz Aişe tarafında bulundu Hz Ali tarafında aynı savaşa katılan kardeşi Muhammed İbni Ebû Bekir'e karşı savaştı Yezid'in veliaht tayin edilmesine karşı çıktı Muaviye’nin, gönlünü almak için gönderdiği yüz bin dirhemi, "Dinimi onun dünyasına satamam" diye geri çevirdi
Hz Peygamber'den sekiz hadis rivâyet etti Rivâyetlerinden üçü Sahihayn'da, ötekiler ise Kütüb-i Sitte'nin diğerlerinde yer almıştır
Hicretin elli üçüncü yılında Mekke'ye altı mil mesâfede bulunan bir dağda vefât etti Cenâzesi Mekke'ye getirilerek defnedildi
Allah ondan razı olsun
Açıklamalar
Hadîs-i şerîf, Hz Ebû Bekir'in evinde hazırlanan yemeğin bereketlenmesi dolayısıyla burada zikredilmiş bulunmaktadır Hz Peygamber, Mescid-i Nebevî'nin suffe denilen yerinde yatıp kalktıkları için kendilerine ashâb-ı suffe denilen fakir ve garip müslümanların yedirilip içirilmesini zaman zaman öteki müslümanlara havâle etmekteydi Ölçü, üç kişilik yemeği olanın bir dördüncü kişiyi; dört kişilik yemeği olanların ise, beşinci ve hatta altıncı kişiyi misafir etmesi idi
Hz Ebû Bekir'in ağırlamak üzere evine götürdüğü üç kişinin sebep olduğu olay, üç ayrı rivâyetteki farklı anlatımlarıyla birlikte ortaya konulmaktadır Hz Ebû Bekir'in, başlangıçta yemin ederek o yemekten yemiyeceğini söylemesi, misafirlerin tutumlarına kızmış olmasının bir sonucu idi Çünkü müsaade ettiği halde onlar getirilen yemeğe el sürmemişler, Hz Ebû Bekir'i beklemişlerdi Hatta onu beklemekle de yetinmemişler, o yemedikçe yemeğe el uzatmayacaklarını söylemek suretiyle Ebû Bekir'i zor durumda bırakmışlardı Hz Ebû Bekir'in kızgınlığı onların bu ısrarlı tutumlarından kaynaklanıyordu Fakat sonuç tatlıya bağlandı Hep birlikte yemek yendi Ancak her alınan lokmanın altından daha fazlasının peydah oluvermesi, yani yemeğin berektelenmesi Hz Ebû Bekir'i hayrete düşürdü Bu, Allah'ın Ebû Bekir ailesine bir ikramı idi Bu bereketli yemeği Hz Ebû Bekir, Resûl-i Ekrem Efendimiz'e gönderdi Medineye gelmiş kalabalık bir kabile o bereketli yemekten yiyerek karınlarını doyurdular
Bu durum Hz Ebû Bekir'in iman ve ittikâ sahibi, ilâhî ikramlara ve kerâmetlere muhatap bir kişi olduğunu göstermektedir
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Allah Teâlâ, dostlarına izzet ü ikramda bulunur
2 Nafile olarak niyet edilmiş oruç daha hayırlı bir iş için bozulabilir
3 Hz Ebû Bekir, hayır ve iyilik sever bir kimse idi
4 Allah Teâlâ kendisine yönelik tazim ve hürmeti karşılıksız bırakmaz
Riyazüs Salihin

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.