Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Tıp / Biyoloji / Farmakoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
biyolojide, hayat, problemi

Biyolojide Hayat Problemi

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Biyolojide Hayat Problemi



Havada uçan bir sinek veya kelebek küçük bir çocuğun bile hemen dikkatini çeker, yakalamak için elini uzatır veya ondan korkarak elini çeker

Küçük çocuğun dikkatini çeken asıl şey, bu canlı nesnenin havada uçması, yani hareket etmesi ve belirti bir şekle sahip olmasıyla, başka hareketsiz nesnelerden ayrılmasıdır Henüz canlılık ve hayat denilen fenomenin mahiyetini anlayacak kapasitede olmasa bile onda bir başkalık ve fazlalık olduğunu hisseder Küçük bir çocuğun bile dikkatini çeken hayat, ilk insandan itibaren bütün düşünen ve şuurlu varlıkların ilgisini çekmiştir

Hayat sahibi olma bakımından bir insan veya kuşun, balığın, solucanın, böceğin, kurbağanın, kertenkelenin birbirinden farkı yoktur Onların hepsinin vücudundaki, bu mahiyetini hissettiğimiz fakat herşeyi ile tam olarak idrak edemediğimiz "şey" nasıl bir şeydir ki; içinde bulunduğu inorganik madde yığınının davranışını ve görünümünü değiştirmektedir

Hayal veya can dediğimiz bu meçhul fenomen, girdiği madde yığınında moleküllerin ve atomların hareketine ve çekimlerine tesir ederek, onların özel ve seçilmiş şekillere ve yapılara dönüşmesini sağlamakta, bir organizasyon ve plân dahilinde, cansız nesnelerde olmayan, tamamen yeni ve orijinal özel yapılar meydana gelmesine sebep olmaktadır

Daha sonra bu hayat verici öz veya cevher çıktığında, bu düzenli ve plânlı, mükemmel organizasyona sahip madde kitlesi, tekrar düzensizliğe, bozulmaya ve inorganik (cansız) hâle gelerek toprağa karışmaya başlamaktadır

Elimize aldığımız bir taşa veya bir bardak içindeki suya, bir maden parçasına niçin canlı demiyoruz? Çünkü bu cisimlerde, onları canlıdan ayıran bazı özelliklerin olmadığını hemen fark ediyoruz İrkilme, etrafından haberdâr olma, üzerine yapılan bir tesire karşı cevap verme, hareket etme, doğma, büyüme, üreyerek kendine benzerler meydana getirme, beslenme, solunum ve boşaltım gibi fizyolojik fonksiyonlara sahip olma, nihayet ölme ve kompleks moleküler organizasyonun bozularak tekrar daha basit küçük moleküller hâlinde toprağa karışması gibi özellikler, canlı dediğimiz bütün sistemlerin ortak kaderidir

Her canlı için kaçınılmaz son olan ölüm hâdisesine karşı canlı sistemler bütünlüklerini korumak ve diğer gerekli işleri yürütebilmek için enerji kullanırlar Enerji kazanma ve bu enerjiyi uygun şekilde kullanarak sistemin bütünlüğünü koruma hususunda bütün canlılar benzer mekânizmalara sahiptir Dış dünyadaki enerjiyi elde etme ve kullanma konusunda eksiklik göstermeye başlayan canlı sistem, yavaş yavaş dengesizlik göstermeye başlar ve sonunda bütün faaliyetlerini durdurup organ ve dokularının iş göremez hâle gelmesinden sonra dağılma sürecine girer

Fizikî açıdan enerjinin bir tarifi yapılıp, birimler hâlinde ölçülse ve yaptığı tesirle varlığı bilinse de, gerçekte enerjinin tam olarak ne olup olmadığı, yani mahiyeti bilinmemektedir Hayat sadece enerjiden ibaret olmadığı gibi, içinde enerji olaylarının olmadığı bir biyolojik hayat da düşünülemez Descartes'ın ortaya koyduğu ünlü prensibe göre bir problem anlaşılamayacak ve çözülemiyecek kadar büyük ve karmaşıksa, önce bu problemi küçük problemlere ayırmak gerekir

Daha sonra halledilmiş bu küçük parçaları birleştirerek bütün sistemi çözmüş oluruz Fizikçilerin üstünde çalıştıkları cansız ve basit sistemler için bu prensip geçerlidir Çünkü bu metotla sadece parçaları biraraya getirildiğinde tekrar eksiksiz ve fazlasız olarak aynen kurulabilecek sistemler incelenebilir Ancak canlı sistemlere geldiğimizde durum farklıdır Bir canlı sistem veya organizma her zaman kendini meydana getiren parçaların veya unsurların toplamından daha fazla bir-şeydir

Bir canlı sistemi parçalayıp unsurlarına ayırmaya başladığımızda her seferinde birşeyler yok olup gitmektedir Parçalama ve ayrıştırma yoluyla ancak cansız maddî kısımlara varır ve onu inceleyebiliriz Hayat ise bir sistem özelliğidir Ancak sistemin oluşmasıyla ortaya çıkan bir özellik olduğundan analiz ve parçalama ile dağılan bir sistemde hayat kalmayacağı için incelenemez

Meselâ bir cesedi kesip anatomik olarak incelemek, daha da küçük boyutlarda dokularını, hücrelerini incelemek onun maddî yapısı hakkında bir fikir verir, ama bu fikirler "hayat"ı anlamaya yetmez Hayat dediğimiz sisteme bağımlı fenomen, bu "canlı" şebeke parçalarının çok yönlü, karşılıklı olarak birbirine bağımlılık münasebetini temsil ettiğinden, onun önemli özelliği olan canlılığını yok etmeden, parçalayıp incelemeye uygun değildir

Parçalama ve ayrıştırma ile canlıyı anlayamayacağımız gibi, parçaları birleştirerek de bu işe muvaffak olamayız Zira bu tür sistemler irreversible, yani geri dönüşümsüzdürler Kesip çıkardığımız parçaları bir araya getirerek yeniden bir canlı oluşturamayız, zira bu analiz sırasında sistemden çıkan bir şey tekrar geri gelmemiştir, bütün parçalar yerli yerine konulsa bile sistem tekrar hayata dönemez

Canlı sistemlerin içinde düzenin korunabilmesi için, canlının yapı taşlarının titiz bir ayıklanmayla, kılı kırk yararak seçilmesi ve bu yapı taşlarından, canlının vazgeçilmez temel cevheri olan proteinlerin kusursuz şekilde inşa edilmesi şarttır Bu yüzden hayatın düzenini koruma problemi birinci olarak aminoasitlerin en hatasız şekilde ve kesin olarak belirlenip seçilmesi problemidir

Aminoasitlerin protein sentez mekânizmasından geçirilerek hücreye gerekli proteinler hâline çevrilmesi için en önemli iki unsur, uygun miktarda enerji kullanımı ve uygun enzimlerin gerektiği yerde gerektiği miktarda tam zamanında hazır bulunmasıdır Protein sentezi sırasında enerji kullanılarak kaos düzene dönüştürülün burada iş gören ATP ile sistem içinde normalden 10 bin kat daha az hata payıyla moleküller birbirinden ayırt edilir

Ancak hücrede enerji santralı olarak iş gören mitokondrinin ince ve hassas yapısı, taşıdığı enzimler ve kendini çoğaltması için sahip olduğu genetik sistemin mükemmeliyeti, problemi daha derin bir boyuta taşımaktadır Bazı materyalistlerin hücrenin tesadüfen oluşma problemi karşısında, önce mitokondrilerin tesadüfen oluştuğu ve bunların daha sonra hücre içine girdiği şeklindeki temelsiz iddiaları buradan kaynaklanmaktadır

Halbuki enerjiyi belli şekillerde ve miktarlarda kullanmak, çok önemli başka bir düzenlemeyi gerektirmektedir Sadece enerjinin kullanılması da herşeyi halletmeye yetmemektedir Bütün biyokimyevî reaksiyonlara has, belirli bir şekil ve yapıya sahip, enzim dediğimiz kompleks moleküllerin sentezi, diğer bir problem olarak karşımızda durmaktadır

Bu problemleri çözme iddiasıyla 1932 yılında J B S Haldane (1892-1964} ve Rus biolog A I Oparin (1894-1980)'in, canlı ile cansız arasındaki o korkunç uçurumu aşmak ve bir canlı yaratmak düşüncesini doğrulamak üzere yaptıkları deney gibi, kimyacı H Urey (1893-1981) de, Jüpiter'in atmosferinin amonyak, metan ve hidrojen karışımı oluşundan istifade ederek, ilk dünya atmosferinin de benzeri bir yapıda olacağını düşündü

Ayrıca hayat İçin şart olan suyu da ilâve ederek 1953'de Chicago Üniversitesi'ndeki öğrencisi Stanley L Miller ile birlikte laboratuarlarında kendi tasarladıkları bu atmosfer şartlarında, organik moleküllerin tesadüfen oluşup oluşamıyacakları hakkında deneye giriştiler Benzeri bir deney de Sidney Fox'a aittir Kuru aminoasitleri bir tüp içinde 46 saat 150-160 °C ısıtarak, proteinoid adını verdiği proteinlere benzer basit molekül kümeleri elde eden Fox'un gayesi, ilkel yer yüzü şartlarında, yanardağların yakınlarında proteinlerin oluşup oluşamadıklarını kontrol etmekti Fakat Fox'un deney-

lerinde, ilkel dünyada birikmesi mümkün olmayan saf ve kuru aminoasitleri kullanması (ıslak olarak ısıtılsalardı parçalanırlardı), kısa süreli ısıya maruz bırakması (ilkel dünyada yüksek sıcaklıkta çok uzun süre kalacağı için yanıp bozulacaktı) gibi gözardı edilen sorunlar zaman içinde, bu deneyin gücünü yitirmesine sebep olmuştur

Proteinoid denilen moleküllerin canlılarda bulunan proteinlere hiç benzemeyen düzensiz lekeler gibi oluşu, ilkel dünya şartlarında bunların parçalanmadan korunmaları, her şeyden önemlisi kendilerini çoğaltacak genetik sistemden mahrum olmaları diğer bir tenkit noktasıdır Bugün sahip olduğumuz bütün moleküler biyolojik ve kimyevî tekniklere rağmen canlı ile cansız madde arasındaki uçurumu aşmak mümkün görünmemektedir

Canlının özelliklerinden biri olan şekil ve büyüklüğün tercih edilmesindeki hikmetler ve sırlar da bilimin açıklayamayacağı bir problem olarak karşımızda durmaktadır Niçin kedi ile atın büyüklüğü ve şekli farklıdır Fitin hortumu, zürafanın uzun boynu, balinanın dev cüssesi veya farenin küçüklüğü gibi tamamen özel tercihi gösteren durumlardır Sonsuz ihtimaller içinde her canlıya sahip olduğu şekli ve büyüklüğü tayin ve tespit eden, onu diğer türlerden ayırıcı özel vasıflarla teçhiz eden kimdir?

Ayrıca her bir türün kendi içinde, her bir ferdi diğerlerinden ayırıcı daha küçük hususiyetlerin sonsuz ihtimaller İçinden seçimi için kurulmuş bulunan eşeyli üreme ve mayoz bölünme mekânizmaları sayesinde her nesilde farklı varyasyonlara sahip fertler üretilmesi tesadüfen ortaya çıkabilir mi? sorusu gibi birçok sorunun cevabı, ilim ve kudret sahibi, takdir edici bir Yaratıcıyı kabul etmeden mümkün görülmemektedir

Canlının önemli özelliklerinden birisi olan, sahip olduğu kompleks moleküllerindeki atomların düzeninin hayata kaynaklık etmesi gerekli şart olmakla beraber yeter şart değildir Çünkü hâdise sadece statik bir düzenle izah edilmekten çok uzaktır Aksine hayat statikliğe yaklaştıkça ölüme gitmektedir Canlı bedenindeki atom ve moleküller bir düzene sahiptir, fakat bu kaotik sistemler arasından düzene kavuşmuş dinamik bir sistemdir Canlının her an yeni yeni varoluş ve yokoluşlar içinde kaosa gitmekten korunması için dinamik bir sistem oluşunu, tel üstünde düşmemek için devamlı hareket eden bir cambazın, dengesini korumak için yaptığı hareketlere benzetebiliriz

Sonsuz ihtimaller içinde yerleşebilecek atom ve moleküllerin canlı sistemin bütünlüğü içinde parçalanmadan muhafaza edilebilmeleri, entropiye gitmemek için devamlı enerji kullanmalarını gerektirir Kaotik bir molekül yığını olmaktan, sistemli bir dinamik denge durumuna gelme, maddeyi cansız âlemden canlı âleme yükseltir Bu ise ancak sonsuz bir ilim ve kudret dışında izah edilmesi mümkün olmayan bir durumdur

Zira milyarlarca canlı türünün sadece yaratılarak varlık âlemine gelmesinden başka, bu canlıların birarada ekolojik bir denge tesis etmeleri de aynı ilim ve kudreti gerektirir Yaratılıştaki dinamik denge, ekolojide de söz konusudur Ekolojik sistemi de daha üst dereceden bir canlı sistem gibi değerlendirebiliriz Bu sistem de statik, durgun ve homojen değil, canlı vücut gibi dinamik, hareketli ve heterojen bir yapı içinde çok müthiş bir canlı sistemdir

Sadece atom ve moleküllerin organizasyonuna dayandırılarak yapılan hayatı izah gayreti, bir çok deneye rağmen yetersiz kalmaktadır Moleküllerin kaostan düzene geçerek bir organizasyon göstermeleri, hayatın temelinde bulunması gereken bir faktör olmakla birlikte, tek baştna yeterli değildir Atomların, sahip olduğu elektron ve proton sayılarıyla birbirinden ayrılmasından itibaren hangi atomun hangisiyle bağlanacağı ve bu bağlanma ile ilgili yapıya ait gerekli özelliğe sahip olmasının ilim plânında bilinmesi ve buna bağlı olarak, kudretin tecellisi ile canlıların yaratılmasını izah, ancak dışarıdan bir müdahaleyi gerektirmektedir

Bu açıdan baktığımızda canlı ile cansız arasında olduğu iddia edilen virüslerin yapı şekil ve organizasyon bakımından canlı özellik gösterdiğini söyleyebiliriz Ancak bu canlılık diğer canlılarda olduğu gibi müstakil bir canlılık değil, başka canlıların enerji ve enzim birikimlerine bağlı bir canlılıktır Bunlar başka bir canlının sahip olduğu enerjiyi ve enzimleri bulduklarında kendi genetik sistemlerini kullanarak çoğalma özelliği gösteren en basit canlılar olarak kabul edilebilir

Buna rağmen, çok basit gibi görünen bu varlıkların, çok kompleks yapıda o-lan birçok canlıda, ölümcül birçok hastalığı ortaya çıkarabilmekte ve onların sistemlerini bozarak hayatlarının sona ermesine sebep olabilmektedirler

Bilimin bu kadar gelişmediği geçtiğimiz yüzyılda, pozitivizme olan hayranlığın tesiriyle, hayatın madde dışında bir varlığı olduğu hususundaki görüşlere çok iltifat edilmemiş ve bu hususta görüş ileri sürenler genellikle antibilimci olarak vasıflanmıştır Herşeyi maddeye endekslemiş 20 yüzyılın materyalizmine ters gelse bile maddenin çıkmaz sokaklarına girildiğinde çaresiz kalan birçok bilim adamı artık bu çeşit düşüncelere sıcak bakabilmektedir

Mahiyeti bizce meçhul bir ruhun, cansız maddeye değişik derecelerdeki tesiriyle, hayatın ortaya çıktığını söyleyenlere göre nebatî ruh hayvanî ruh ve insanî ruh olarak üç ayrı keyfiyette olabilen ruh, maddeye tesir ettiğinde onda hasıl ettiği organizasyon seviyesine bağlı olarak farklı görünümlerde ortaya çıkabilmektedir Bitki olarak isimlendirdiğimiz sistemlerde, bu ruhun sebep olduğu hayat, sadece solunum, dolaşım, boşaltım ve sindirim gibi asgarî canlılık olaylarını ortaya çıkarmaktadır

Hayvanlarda ise, hayvanî ruh olarak isimlendirdiğimiz ruh ise, bunlara ilâveten hareket, sinir ve duyu organlarının fonksiyon görmesini temin ederken, insanî ruh da daha üstün fonksiyonlar olan akıl, şuur ve idrak gibi kabiliyetlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır Bu yüzden biyolojik yapı olarak insan ile hayvan arasında birçok benzerlikler olmasına rağmen, hayvanlardan farklı olan vicdan, aşk muhabbet, tefekkür gibi bazı davranışlar başta olmak üzere, diğer beyin faaliyetleri veya manevî kalbe ait lâtifeler olarak bilinen hisler, sadece insanî ruha bağlı olarak ortaya çıkmaktadır

Ruhun bu mertebelerinin, canlı varlık henüz hayat sahnesine çıkmadan önce mevcut olduğu söylense bile, ancak maddî şartları yerine getirildiğinde tecelli etmesi, sadece sebepler dünyasının perdesini yırtıp imtihan sırrını kaldırmaması içindir Onun için genetik programın maddî çizgileri canlının gelişmesinde bir kalıp ve mastar rolü oynarken, belli bir dönemde tecelli eden ruhla gerçek mahiyetini ve buna bağlı keyfiyetini göstermektedir

Daha kolay anlaşılması için şöyle bir misalle açabiliriz: insan yumurtası ile spermi birleşerek döllenmiş yumurta veya zigot adını verdiğimiz yapı olarak, ana rahmine tıpkı bir bitki tohumunun toprağa atılması gibi yerleşir ve nebatî ruhun tecellisi ile sadece bitkilere has fonksiyonlar olan solunum, sindirim, dolaşım ve boşaltım işlerini yapar

Belli bir müddet geliştikten sonra hayvanî ruhun tecellisiyle sinir sistemi, duyu organları ve hareket fizyolojisi faaliyete geçer, yaklaşık 120 günden sonra insanî ruhun tecellisi ile de önce hayvana benzeyen bu ceninin, başta yüzü olmak üzere bütün organları insana benzemeye başlar ve insani lâtifeler olarak isimlendirdiğimiz davranışları ortaya çıkaracak bir beyin yapısına sahip olarak dünyaya gelir

Böyle bir düşünceye sahip çılanları: "hayatı, tamamen spirtüalist bir şekilde antibilimcilik yaparak izah ediyorlar" şeklinde suçlamak ise insafsızlık olur Zira artık hayatı izah için maddenin dar kalıpları kâfi gelmemektedir Hayatı sadece maddeye bağlı olarak izah etmek ne kadar bilimseldir?, maddeye ilaveten organizasyon ve sistem düşüncesi kabul edilirse, bu takdirde sistemi veya organizasyonu kuran ve işleten ilim ve irade sahibi gücü sormak gerekecektir

Organizasyon ve sistem düşüncesini kabul edip de yaratıcıyı kabul etmemek için, bunu maddenin kendi kendine kurduğunu söylemek ne kadar aklî ve mantıkîdir? Hür düşünceye saygılı ve demokratik anlayışa sahip 21 yüzyılda, birçok bilim adamının biyolojik olayları izahta materyaizmden biraz daha sarılacaklarını, yaratılışa dair düşüncelere ise daha çok yaklaşacaklarını düşünüyoruz Böyle bir gelişmenin ilmî araştırma ve buluşlara engel olacağı iddiası ise artık tutarsızdır

21 yüzyılın biyoloji çağı olacağını söyleyenler ve bilimi putlaştırmadan gerçek değeriyle bakan bilim felsefecileri; artık maddeye ve madde ötesine daha farklı şekillerde yaklaşmanın yollarını aramaktadırlar Böyle bir bakış açısına ve yeni dünya görüşlerine sahip, kafa ile kalp bütünlüğünü sağlamış, geleceğin gerçek bilim adamlarının, bu yeni yüzyılda yeni ufuklara yol açarak, insanlığın mutluluğu adına birçok hastalığın çaresini bulacaklarını ümitle bekliyoruz





ProfDr Arif SARSILMAZ

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.