Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilim, ilim, kırılmalarla, tarihi

Tarihî Kırılmalarla İlim Ve Bilim

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihî Kırılmalarla İlim Ve Bilim



Kur'ân'ın ilk defa orada nâzil olmaya başlamasından ve farz olan Hac ibadetinin binlerce yıldır devam etmesinden (22/26-27) anlaşıldığına göre, Hz İbrahim (as) efendimiz, hanımı Hz Hacer'i ve evlâdı Hz İsmail'i (as) yanına alarak İlâhi emirle Mekke'ye gelmiştir Kur'ân'ın beyanıyla, o gün otun bile bitmediği (14/35-41), hiçbir insan topluluğunun yerleşmek için tercih etmediği, hayata ve dünyaya çok uzak, o zor coğrafyaya ancak Allah emrettiği için gidilirdi

Yeryüzünde ibadet için yapılmış ilk binayı barındıran Mekke, Asya-Avrupa kuşağının uzağında kalıyordu Dolayısıyla ilk Müslümanlar Kur'ân'ı, Eski Dünya'nın kirlenmiş düşünce birikiminden uzak, ümmî bir zihin ile almaya hazırlandılar Nitekim, İlâhî Kelâm onların hayatına hayat oldu

Mekke'den Endülüs'e

Bütün insanlığa gönderilen (34/28) Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyayı İslâmiyet'le tanıştırma vazifesini hayatlarının olmazsa olmazı kabul eden Sahabe-i Kiram (ra) ve takipçileri uzaklara hicret ettiler Bir asır zarfında Kuzey Afrika yoluyla İspanya ve Fransa'ya (Hicret'ten 113 yıl sonra Paris'in güneyindeki Sens şehri), Mezopotamya üzerinden (Hicrî 50'de) Çin'e ulaşıldı İslâmiyet, bu ilk Müslümanlar tarafından öyle güzel temsil edildi, yokluğu düşünülemeyen bir hayat kaynağı olarak hissedildi ki, binlerce yıldır çok farklı din, dil, ırk, tarih, gelenek ve anlayışın oturmuş olduğu birbirine çok uzak, çok farklı fizikî ve beşerî coğrafyalar İslâm'ı benimsedi

Fetihler (açılımlar) neticesinde, Sahabe-i Kiram ve Tâbiîn ise tanıştıkları milletlerin bilgi birikimlerini dâima canlı olan imanları, metafizik gerilimleri ve hakikate olan saygılarıyla incelediler, tashih ettiler, faydalandılar ve kendi ilimlerini geliştirdiler Kur'ân'ın, muhataplarını ilme, kaleme ve tefekküre teşvik etmesi, Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem), "Çin'de bile olsa ilme talip olunuz!", "Hikmet, müminin yitik malıdır Onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir", "Tedavi olunuz!" gibi beyanları ve bizzat Sünnet-i Senîyyesi, onların bu hususlara temel bakışını ve hareket tarzını belirledi Hz Muaviye'nin (ra) Şam'daki hilâfetinde, Antik Yunan'a ait tıp metinleri Arapçaya tercüme edilmeye başlandı1

Kur'ân'ın ve Hadîslerin tedvini, fıkıh, kelâm ve tefsirin disiplin hâlini alması, bilgi ve itikad alt-yapısının sağlam bir şekilde kurulması neticesinde, hilâlin merkezinde Hicaz, Şam, Bağdat başta olmak üzere Ortadoğu, doğu kanadında Orta Asya, batı kanadında Endülüs medeniyetleri gelişti Bu, dünya için gerçek bir Rönesans'tı Çünkü Müslüman olmak, insanı ister istemez ilmin tâlibi hâline getiriyordu Kâbe'nin yönünü, namaz, ramazan, hac-kurban vakitlerini, zekât miktarının tespiti için menkulleri, gayr-i menkulleri, üretimi ve gelirleri hesaplamak coğrafya, astronomi, matematik, geometri ve ölçme bilgisi; koruyucu hekimlik, ameliyat, ayrıca kurbanlık hayvanları seçmek ve eziyet vermeden boğazlamak anatomi ve fizyoloji; mescit inşa etmek mimari ve akustik; bayındırlık ve belde hizmetleri, suyun, gıdaların, elbiselerin ve mekânların temiz olması-tutulması gibi birçok disiplinde bilgi sahibi olmayı gerektiriyordu Ziraat arazilerinin âtıl hâlde bırakılmaması, fethedilen coğrafyalardaki insanların topraklarına ve dinlerine-dillerine dokunulmaması yönündeki Nebevî teşvikler, hem umumî bir emniyetin tesisine, hem de hür düşünce atmosferinde bilgi ve teknik üretilmesine vesile oldu Bunun neticesinde, Tâbiin, Tebe-i Tabiin, Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde büyük câmi ve medreseleri içine alan küllîyeler, dev kütüphaneler, tıp merkezleri ve rasathaneler ortaya çıktı

Halife el Me'mun döneminde (813–833) Harizmî, Yunan kaynaklarının tercümesinden çok evvel logaritmayı geliştirdi ve cebirde ikinci derece denklemleri çalıştı Haccac bin Matar, Öklid'in Unsurlar ve Batlamyus'un el-Macest kitabını Yunanca aslındaki hataları düzelterek tercüme etti Habeş el-Hâsib (850'ler) Hint ve Yunan kaynaklarının ilerisine geçerek, yeryüzünde belli bir noktanın yönünü ve oraya olan mesafeyi hesaplamak için, küre projeksiyonlarını düzlem üzerine yansıtan usturlâbı geliştirdi İbnu'l-Heysem (v 1049) optik, astronomi ve metodolojide çığır açtı Yunan tıpçı Galen'in yanlışlarını düzelten İbnü'n-Nefis'in eserinde kaydettiği küçük kan dolaşımı asırlar sonra Michael Servetus (1553) ve Realdo Colombo (1559) tarafından zikredildi ve nihayet Harvey (1627) tarafından adlandırıldı2 Aslında, Galen'e Karşı Şüpheler isimli eseriyle Ebu Bekir er-Râzi (925) Galen'e ilk ciddi itirazları getirmişti

Bilhassa Tehafut-ul Felasife (Filozofların Tutarsızlığı) eseriyle fikrî-ilmî gelişmelere set çektiği iddia edilen Gazalî Hazretleri'nden (v 1111) sonra, hepsi de dinî müesseseler bünyesinde olmak üzere, mekanikte Cezerî'nin (1205), mantık, matematik ve astronomide Asireddin el-Abharî (1240'lar), Muayyeddin el-Urdî (v 1266), Nâsireddin et-Tusî (v1274), Kutbeddin Şirazî (v 1311), İbnu'l-Satır (1375), Ali Kuşçu (v 1474) ve Şemseddin el-Hafrî'nin (v 1550), optikte Kemaleddin Fârisî'nin (1320), farmakolojide İbnu'l-Baytar'ın (1248), tıpta İbnu'n-Nefis'in (1288) çalışmaları çağlarını aştı3


Osmanlı tarihinin bu süreçteki en mühim şahsiyeti Sultan Fatih, Ali Kuşçu'yu Orta Asya'dan davet etti ve Ayasofya medreselerinin başına getirdi Buradaki müfredata ilk defa matematik, geometri ve astronomi girdi Fatih medreseleri kuruldu Fatih Hazretleri hem Orta Asya, hem Endülüs, hem de Avrupa Rönesans'ı ile ilgileniyor; Herat'tan Molla Câmî'yi, İtalya'dan çeşitli sanatkârları davet ediyordu Bu süreç en değerli meyvesini bir asır sonra Takiyuddin Rasathanesi'yle verdi Mısır'dan 1571'de gelen ve Sultan 2 Selim'in astronomu olan Takiyuddin Efendi (1526–1585), matematik, mühendislik, mekanik, optik ve tabiat felsefesi konularında 90 kadar eser vermiş, altı silindirli pompa icad etmiş, ilk buhar türbinini çizmişti Sultan 3 Murad'ı rasathane inşasına ikna etmiş (1575), iki yıl içinde inşası biten rasathanede (1577) ilk olarak Uluğ Bey'e ait Zîc-i Sultanî denilen astronomi cetvellerini yenilemişti (bunlar Güneş, Ay, bilinen gezegen ve yıldızların hareketlerini gösteriyordu) İcat ettiği "gözlem saati" 16 yüzyıl astronomisinin en önemli yeniliğiydi Rasathanede kullanılan âletler, cetveller, yapılan ölçüm ve hesaplamalar, aynı dönemde Tyco Brahe ve Johanne Kepler'inkilerle karşılaştırıldığında, daha ileri ve gelişmiş özellikler taşıyordu Fakat Fuat Sezgin Hoca'nın vurguladığı gibi, bu gibi ilim merkezlerine ziyaret için gelen Batılılar, aldıkları bilgileri ve kopyaladıkları âletleri, genellikle referans göstermeden kullandıklarından, İstanbul'un astronomi ve matematik birikimi, kısa zamanda Orta ve Batı Avru-pa'da göründü

Batı'daki durum

Batı'da modern bilim, Kopernik'le (1473–1543) başlatılır Polonyalı Katolik bir rahip olan Kopernik, bin yıldır kabul edilen ve Kilise'nin de benimsediği Batlamyus'un Dünya merkezli Güneş sistemi modelini Kilise'yi karşısına almadan tenkit ediyordu Kullandığı iki yeni teorem aslında Eski Yunan astronomisindeki hataları düzeltmek için, üç asır önce Müslüman âlimler tarafından geliştirilmişti4 Bu konuda Kopernik'in ilham kaynağı, referans olarak göstermese de, Nâsiruddin Tusî (v 1274) idi Tusî'nin Batlamyus'un el-Macest kitabına (MS 150'ler) yazdığı şerhteki harf, şekil, sembol ve ifadeleri Kopernik'in kaynak göstermeden kullandığı, yakın zamanda George Saliba tarafından ortaya kondu5

Sürekli mâruz kaldığı ölüm ve sürgün tehditlerine rağmen Protestan inancını terk etmeyen, genellikle ailesinden uzak, sürgünde yaşamak mecburiyetinde kalan, az bir gelirle yaşayan ve zayıf bünyesinden dolayı hastalıklarla mücadele eden Kepler ise, Kopernik'i ve İbnu'l-Heysem'in Batlamyus'a Dair Şüpheler eserini okumuş, Güneş merkezli bir kâinat modelinin doğru olduğunu anlamıştı Tyco Brahe'nin otuz yıl boyunca tuttuğu, Güneş sisteminde çıplak gözle gözlenen (henüz teleskop icat edilmemişti) beş gezegenin (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) dönme hareketlerinin kayıtlarını inceleyen Kepler, dört asır önce, Güneş sisteminin (merkezde yıldız ve çevresinde gezegenler) hareket modelini çıkardı Tespit ettiği üç kanun şu şekildeydi: 1) Gezegenler Güneş etrafında eliptik yörüngelerde dönerler, dolayısıyla, Güneş'e yaklaşır ve uzaklaşırlar; 2) Güneş'e yaklaştıklarında hızlanır, uzaklaştıklarında yavaşlarlar Yani, eşit zaman dilimlerinde eşit büyüklükte alanları tararlar; 3) Bu eliptik yörüngede uzun eksenin kısa eksene oranı Güneş sisteminin bütün gezegenlerinde aynıdır, değişmez Çağını aşan bu tespitler, ancak İlâhî bir ilham ile izah edilebilir Zaten kendisi şunu söylüyordu: "Kâinatın karşısında düşünüyorum, düşünüyorum Bu düzenin kusursuz işleyişi çok açık görünüyor Öyle bir an geliyor ki, sanki Allah'ı görür gibi oluyorum"6

Bu gelişme, Galile ve Newton'a zemin hazırladı Galile de (1564–1642) aynı modeli benimsedi ve mekaniğin kanunlarını tespit etti Isac Newton (1642–1727) evrensel çekim kanununu o gün için biraz eksik olsa da matematik diliyle ifade etti, mekaniği sistematik hâle getirdi ve Calculus'u geliştirdi Horasan'ın (bugünkü Afganistan'ın batısı, İran'ın doğusu, Türkmenistan'ın güneyi) Gazali-sonrası döneminde Fahreddin-i Razî (1148–1208) gibi çağını aşmış bir allamenin dünyanın dönmesi, çekim kanunu, sesin havada dalga hâlinde yayılması vb tespitlerinin de dalga dalga Batı'ya ulaştığı söylenebilir

Her ne kadar Roger Bacon İbnu'l-Heysem'den iki asır kadar sonra onun en önemli eseri Kitabu'l-Menazir (Optik Kitabı) üzerine yazsa da, İbnu'l-Heysem'in optik çalışmalarının Batı'da görmezden gelindiği yakın zamanda Bradley Steffens'ın araştırmasıyla ortaya kondu

Onyedinci asrın sonlarından itibaren yaklaşık iki asır boyunca Newton mekaniği hâkim oldu Ondokuzuncu asırda fizik, makro dünyadan, kanunlarının gözlenmesi ve matematik dille ifadesi daha zor olan termodinamik, elektrik, nükleer ve atom-altı (kuantum) alanlarına kaydı Faraday, Maxwell, Rutherford, Bohr, Planck, Einstein, Heisenberg, de Broglie vd büyük ilhamlar neticesinde fiziğe yeni katkılarda bulundular Yirminci asırda nükleer ve elektronikteki gelişmeleri kuantum mekaniğinin müşahhas neticeleri olan lazer, mazer, yarı-iletken, süper-iletken, anti-maddenin üretilmesi takip etti Fizikteki gelişmeler, başta moleküler biyoloji, genetik, biyokimya, tıp ve astronomi olmak üzere bilim dallarının teknik alt-yapısının daha hassas cihazlarla donatılmasına temel teşkil etti ve söz konusu disiplinlerde yeni keşiflerin önü açıldı

Bugün ve gelecek

Aslında, bilim ve teknolojinin bugün geldiği nokta, dört asır önce Batı'da da tahmin edilemezdi Bilim üzerine yoğunlaşma, gözlem ve deney yapma ferdî gayretlere münhasırdı Avrupa'nın bâkir Amerika kıtasına ulaşmasından, temelinde döküm ustalarının geliştirdiği buhar makineleri olan Sanayi İnkılâbı'ndan ve bilhassa 1800'lerden itibaren tarihin akışı hızlandı Madde, hız, uzay ve zaman algımız dolayısıyla kâinat ve varlık tasavvurumuz değişti Bilim ve teknolojide sürprizlere açık olmayı ve ona göre yaşamayı öğrendik İnsan, ontolojik halife sıfatıyla kendisine tanınan geniş hareket ve müdahale sahasında, bugün atom-altı taneciklere ve genlere dokunuyor, hastalıkların teşhis ve tedavisinde ilerleme kaydediyor, ömrün uzamasına vesile olabilecek unsurları ortaya çıkarıyor vs

İslâmiyet'e uzak düşen ve muhatap bulamayan, Kilise'yi ciddiye almayan Batı bilim mahfilleri, bu süreçte ölçüsüz, referansız kaldı Netice olarak bugün Batı'nın geldiği noktada ilim ve hakikat aşkı, yerini bilim ve teknoloji yarışına, dünyaya sahip olma hırsına, Dünya savaşlarına, tabiatın hırpalanmasına ve sömürülmesine bıraktı Fakat maddî alandaki bu ilerlemeler, ürettiği fayda yanında, büyük zihniyet ve inanç problemlerine de yol açabilme riskini oldukça artırmıştır Çünkü insan beden ve akıldan ibaret bir makine benzeri bir varlık değil Onun ruhu ve manevi bir dünyası var Ancak inancı sarsılmış (hattâ kaybolmuş) bilim câmiası, insanın bu yönüne tatmin edici ölçekte hitap edemiyor

Burada esas mesele, üniversiteler, bilim akademileri, ihtisas dergileri ve otorite konumundaki insanlarla temsil edilen bilim câmiası âdeta "bugünün Kilisesi" durumuna gelmiştir Bilim camiası, insanın bütün boyutlarını dikkate almayarak, adeta seçici ve taraflı davranıp, bilime aykırı zihniyet tavrı sergiliyor Neticede bir din gibi (kutsal bir otorite gibi) algılanan bilim üzerinden, ulûhiyet hakikati inkâr edilir oldu Batı ile temsil edilen bilim, dünya üzerinde ideolojik bir tesir icra etmeye başladı Hâlbuki bir asır öncesine kadar Batı biliminin önemli şahsiyetleri, mâneviyatla ve dinle barışık bir duruşu temsil ediyor ve bunu açıkça dile getiriyorlardı

İnsanlığın ortak birikimi olan ilim ve bilim tarihindeki8 önemli dönüm noktalarıyla ilgili olarak Alman fizikçi Max Planck'ın (1858–1947) tespiti çok isabetlidir İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sını terk etmeyip neredeyse tek başına yönetime karşı duran, tehditlere boyun eğmeyen, prensiplerinden taviz vermeyen (oğlu, Naziler tarafından öldürülen) ve kuantum teorisini ilk defa geliştiren (1918 Nobel Fizik Mükâfatı) ve güçlü bir inanca sahip M Planck şunu ifade eder: "Bilimde inkılâba yol açan büyük çalışma ve keşifler, dâima Allah'a inanan insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir Çünkü onlar Kâinat'ı tek bir iradenin hâkimiyetinde işleyen, dolayısıyla düzen arz eden, araştırılmaya açık bir sistem olarak görmüşlerdir"


Nesillerimizin ilim ve bilim tarihini satıhta kalmadan okuması, onlarda mutlaka derin bir tefekkür ve hakikati keşfetme aşkı, bundan beslenen marifet ve iman heyecanı doğuracaktır Ümit edilir ki, bu bir dua hükmüne geçsin ve İlâhî bir lütuf olarak yağmayı bekleyen ilhamlar, zamanın bu altın diliminde, araştırma, tefekkürden heyecan duyan ilim ve hakikat âşıklarına ulaşsın


Prof Dr Ömer Said GÖNÜLLÜ

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.