Cem Sultan Vakası |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cem Sultan VakasıDîn-i İslâm’ın şecaat ve şevketini, Türk milletinin azâmet ve kudretini asırlar boyunca küffârın zihnine kazıyan Osmanlı hânedânı, kâfirler karşısındaki dik duruşu ve tâviz vermez tutumuyla İslâm milletleri için büyük bir numune olmuştur Onların izinde yürüyenlerin de onlar gibi olacaklarında şüphe yoktur Cem Sultan’ın hayatını, dîni ve vatanı için küffâr elinde çektiği zorlukları anlatan “Vâkı’ât-ı Sultân Cem” adlı eser, dînine ve vatanına ihânet etmektense ölümü göze alan “Kahramanlar”la; menfaat için din ve vatan düşmanlarıyla ittifak eden, dînine ve vatanına ihânet etmekten çekinmeyen münâfıkların durumunu ortaya koyacak, akıl ve basîret sâhiplerine ibret ve ölçü olacak sayısız delillerle doludur Cem Sultan, Papa’nın Önünde Eğilmemiş, Dînine “İhânet ve Zarar” Vermektense Ölmeyi Tercih Etmişti! “Vâkı’ât-ı Sultân Cem”de kaydedildiğine göre; Fâtih Sultân Mehmed Hân’ın küçük şehzâdesi olan Cem Sultan, kardeşi Sultan İkinci Bâyezid’le yaptığı saltanat mücâdelesinden sonra “Rodos begleri ve papaya mensûb bazı ekâbir kâfirler papa Visense’yle buluşması” gerektiğini söylediler ve kendisine baskı yapıp zorla papanın yanına götürdüler(1) Vatikan’a varan Cem Sultan papanın karşısında hiçbir şey yapmadan bekledi Hıristiyan krallarının ise kimisi papanın dizini, kimisi ayağını öperek, kutsal saydıkları o murdara kendince tâzimlerini gösterdiler İslâm dînini zelîl düşürmek, Osmanlı hânedânını tahkîr etmek, Türk milletinin şan ve şerefine leke sürmek maksadıyla, içlerinden bir tanesi çıkıp Cem Sultan’a şöyle dedi: “Cemî’ (her) memleketün pâdişâhları bunda geldükde ‘âdetdür ki papanun ayâğın öperler İllâ meger Alâmân begi dizin öper, iki koronası, yanî iki boynuzlı tâcı olduğı içün ve hem zamân-ı evvelde (eski zamanda) Româ’yı papalara ol ihsân itmiş imiş İmdi sizler dahî vech (usûl) budur ki ayâğın öpesiz! Bâri hiç olmazsa dizini öpmek vâcibdür!’ didiler”(2) Bu sözleriyle bunu siyâsî bir merâsimmiş gibi göstererek, içlerindeki sinsi niyeti gizlemek istediler; cin olmadan adam çarpmaya kalkışan bu kıt akıllılar, böyle basit bir palavrayla Cem Sultan’ı kolaylıkla kandırabileceklerini zannettiler Fakat “merhûm dahî bunlara hitâb idüb” taşı gediğine koyarak: “Bunlar ki papanun ayâğın öperler, ya gayrı beglerinüz biri-birine buluşdukda nîçün kiçisi (küçüğü) ulusınun ayâğın öpmez? Husûsâ ki saltanatda papadan dahî ulular vardur!’ deyince”, ahmaklar ağızlarındaki baklayı çıkararak, gizlemek istedikleri sinsi niyeti ele verdiler; “Bundan mağfiret umarlar, bu ma’nâ gayrılarda yokdur!” dediler(3) Cem Sultan, ağızlarından güzelce lâfı aldıktan sonra, onlara târih sayfalarına altın harflerle kaydedilen şu sözleri söyledi: “Ânlar papadan mağfiret umagelürlermiş, ben mağfireti Allâh Teâlâ’dan umarın, bu husûsda papaya hîç ihtiyâcum yokdur! Ölümüme râzı oluram, dînüme ihânet ve zarar olacak iş işlemezem! Ammâ ben aranuza ‘ahd-ü peymân ile gelmiş bir garîbem; bunca müddetdür beni zulm ile habs itdünüz, âhirü’l-emr ‘Seni papa davet eyler!’ deyû getürdünüz, bâkîsin (gerisini) dahî nice bilürsenüz eylen!’ didi”(4) O papanın yanına zorla getirilmiş ve bunu apaçık bir “zulüm” kabul etmişti! Hâl böyleyken, sırf yağlı kemik uğruna kendi arzusuyla papanın yanına giden, onun karşısında eğilen ve yaltaklık etmeye cür’et eden, dîn-i İslâm’ın izzet ve şevketini, Türk milletinin asâlet ve şerefini ayaklar altına almaya cür’et eden münâfıklar; bunun “dîne ihânet ve zarar” olmadığını nasıl kanıtlayabilirler, bu hâlleriyle “müslüman” ve “vatanperver” olduklarını nasıl iddiâ edebilirler? Cem Sultan’ın Gözüyle, Menfaat İçin Papa’nın Önünde Eğilmenin Hükmü! Rodos şövalyeleri Cem Sultan’ı İtalya’ya kaçırdıkları sırada, Osmanlı tahtında oturan kardeşi Sultan İkinci Bâyezîd Hân, Türkler’in o zamanlar “Üngürüs” dedikleri Macaristan üzerine sefer yapmaya hazırlanıyordu Cem Sultan Rodos beylerinden artık kendisini serbest bırakmalarını, azâd edip Mısır’a yollamalarını isteyince; şövalyeler ona Macar ordusuna katılmasını, onlarla ittifak edip, kendi dînine ve devletine karşı savaşmasını teklif ederek; “Sizün devletünüz hakkına Üngürüs’e varmak hayırludur ve hem ânlar size cân ile tâliblerdür!” deyince,(5) Cem Sultan onlara büyük bir öfkeyle: “Şimdi ben sizün re’yünüz üzere Üngürüs’e varıcak, ânun askeriyle ehl-i İslâm üzerine varmak lâzım gelür Ânlarun üzerine bu vech-ile varıcak, ol yerün ‘ulemâsı benüm küfrüme hükm iderler! Ben hod dînümi cihân saltanatına virmezem!” deyip,(6) yaptıkları teklifi kesin bir dille reddetti İslâm dîni’nin en eski hasımlarıyla, Türk milletinin ezelî düşmanlarıyla basit bir “makam” uğruna alenen ittifak kuran, Türk milletine göstere göstere “Bunlar bizim müttefikimizdir!” nâraları atan; Dîn-i İslâm’ı kökünden yıkmaya, vatan topraklarını alenen peşkeş çekmeye kalkışan münâfıkların, bu durumda “küfr”üne hükmedilmez de neyine hükmedilir? Cem Sultan’ın yukarıdaki sözleri bunun apaçık delilidir Papa, Cem Sultan’ın dîninden ve îmânından, toprağından ve vatanından zerre kadar tâviz vermediğini görünce “yüzin dönderüb, kendü dilince” öfkelenerek; ‘Var imdi -hâşâ- it gibi bir bucakda sinile yat!’ didi”(7) Cem Sultan’ın bu sözleri anlamadığını zanneden ahmak papanın bilmediği bir şey vardı ki, Cem Sultan “Efrenc dilin ve yazmasın fasîh (gâyet düzgün) bilürdi, ögrenmiş idi”(8) Şehzâde, papanın ağzını bozduğunu farkedince ona kendi lisânıyla “cevâb virüb; ‘Size gelen itden beter olmayub nice olmışdur?” diyerek, lâfını aynen iâde etti!(9) Menfaat için papanın önünde eğilmeye, hattâ onunla ittifak etmeye kalkışmayı göze alan yüzsüz ve rezil münâfıkların, Cem Sultan’ın gözünde hükmü ve değeri işte bundan ibâretti! Şanlı Osmanlı şehzâdesi ise; bu çirkef ve murdarların önünde aslâ eğilmeyecek, ona iltifatlar yağdırıp pâye vermeyecek kadar sağlam ve köklü bir imâna sâhipti Papa’nın, Cem Sultan’a Yaptığı Çirkin Teklif: Ataları gibi merhametli bir yapıya sahip olan Cem Sultan, İtalya’da esâret altında tutulurken zaman zaman “Româ’da olan kâfir fukarâsına tasadduk ihsân eyler” ve onlara sadaka dağıtmayı arzu eder, bu sûrette kalplerini İslâm’a ısındırmaya gayret ederdi(10) Cem Sultan’ı ağabeyi Sultan Bâyezîd’e karşı kullanmayı plânlayan“küffâr ânı göricek, beg merhûmun hıristiyân, yanî nasârâ dînine meyli var deyû zann-ı bâtıl eylemişler”(11) Fırsat bu fırsattır diyerek, “bir gün papa” kıt aklıyla“merhûmı kendü dînine da’vet idüb”: “‘Kardınalluk virelüm, bizüm dînimüze dönün!’ deyücek”, Cem Sultan artık bu kadar ileri gidilmesine dayanamadı ve öfkesinden oturup hüngür hüngür ağladı(12) Basit bir menfaat uğruna küffârla işbirliği edip, İslâm dînini yıkmaya ve vatan topraklarını parçalamaya cür’et eden aşağılık münâfıklar gibi, hıristiyanlara “uşaklık”hattâ belki de “gizli kardinallik” yapmaya kalkışacak kadar kaypak ve ikiyüzlü olmayan Cem Sultân, bu gibi münâfıkların rezilliklerine ve hâinliklerine gönderme yaparcasına, bu hâin teklif karşısında papaya gâyet sert bir dille; “Şol günlere kalduk ki bizi dînünize dâvet eylersiz! Ben sizden Mısr yolın isterdüm, siz bana bâtıl yol mu gösterürsiz? İmdi kardınalluk ve papaluk degül, cemî’ (bütün) dünyanun saltanatın virseler ben dînümden dönmezem! Bunun gibi kelâm hemân bize ezâdur, gayrı degül!” dedi(13) ve yapılan çirkin teklifi şiddetle reddetti! Onun bu sözü, sanki Kur’an-ı Kerim’deki; “Siz bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey câhiller!” Âyet-i kerîme’sini hatırlatıyordu(14) Cem Sultanın Zehirlenip Şehâdete Yürümesi: Cem Sultan’ın dînine ve vatanına sadâkatten zerre kadar tâviz vermemesi, papanın çirkin tekliflerini sert bir dille reddetmesi; başta papa olmak üzere, kâfirlerin Cem Sultan’a duyduğu kin ve nefretin iyice artmasına sebep olmuştu Şanlı şehzâde, onların bu tekliflerini kabul etmektense ölmeyi yeğliyor; “Yâ Rabb! Eger bu kâfirler beni bahâne idüb, ehl-i İslâm üstine hurûc (saldırı) kasdın iderlerse beni ol günlere irişdürme, cânumı kabz eyle!” diye “dâim duâ” ediyordu(15) Nitekim “Câm-ı Cem-Âyîn”de kaydedildiği üzere; papa Cem Sultan’ı bir müddet sonra “Fırânçise kırâlı”na teslim etti, kral ise “Şâh-zâde’yi” askerlerinden biri vâsıtasıyla “zehr”letip “şehîd” etti(16) Allah-u Teâlâ, imânında sebat gösteren ve samîmiyetini ibrâz eden sâdık şehzâdenin duâsına icâbet etmiş, gerçekten de kendisine arzu ettiği şerefli “ölüm”ü nasip etmişti! Her Müslüman Türk gibi, küfürden ve kâfirlerden tiksinen ve şiddetle nefret eden Cem Sultan, değil dirisinin, ölüsünün dahî kâfir toprağında kalmasını istememiş ve ölmeden önce yâverlerine; “Benden sonra karındaşum Hüdâvendigâr Sultân Bâyezîd Hân’a varasız, beni redd itmesün! Ne vechile olursa benüm tâbûtumı kâfir memleketinde komasun, ehl-i İslâm memleketine çıkarsun ve cemî’ (bütün) borçlarum edâ eylesün!” diye vasiyet etmişti(17) Dînine ve vatanına ihânet edip şerefini kaybetmektense, onların uğrunda canını fedâ edip şerefiyle ölmeyi yeğleyen Cem Sultan’ın bu durumu; para ve menfaat için, iktidar ve makam için kendini satan münâfıkların anlayabileceği şeylerden değildir Onların işi-gücü kâfirlerle diyaloğa girmek, onların önünde eğilmek, küfürlerini ve pisliklerini “hoş” görüp “olduğu gibi kabul etmek”tir! Kâfirlerin ekmeğine yağ süren bu gibi sefillerin “küfrüne hükm etmek” gerektiği, bu icraatlarıyla “dîne ihânet ve zarar”a cür’et ettikleri ise bizzat, ilâhî hükümlere baka baka konuşan “Cem Sultan”ın yukarıdaki sözleriyle sâbittir |
|