Genç Ölüler Cenneti |
07-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Genç Ölüler CennetiGözlerinde hala iki damla yaş kalmış üç beş kişiye Bu sabah penceremden dışarı baktım Herkes delirmiş ve dünya kocaman bir tımarhaneydi Yan komşumun kedisiyle göz göze geldik Selam verir gibi öne doğru eğildim, o da eğildi Bir gözünü kırptı, kuyruğunu salladı telaşsızca Buna karşın çaresizce dudaklarımı büzüp, omuzlarımı hafifçe yukarı kaldırdım Sözlere gereksinim duymayan anlaşma sağlanmıştı aramızda Sonra ileriye, trafikle boğulan caddelere devirdik gözlerimizi Suskun saatlerimiz geçti; benim ahçekişlerim arasına onun mırnameleri serpildi Acemi bir ritm tutturduk çılgın kornaların, tiz küfürlerin, tok tekmelerin, şuh kahkahaların arasında Hava soğumaya başladı, dedim Kuyruğunu titreterek onayladı Biraz öncesinin uzak caddelerinde yan yana yürümeye başladık, ayağımıza takılan onca ölüye rağmen Ölüler dedim çömelip birinin yüzünü çevirerek,gençliklerini, yitirdikleri yaşamın içinde bırakırlar, ölüler dedim eğilip birinin yüzünü çevirerek, gençliklerini yitirdikleri yaşamın, dışında kalırlar Bacaklarıma sürtündü, haklıydı, gitmeliydik Ayaklarım onu takip etmeye başladı Eski bir binanın yıkıntılarında, ayakları çıplak kör bir çocuğun, çoktan kaçmış bir trene sattığı biletleri almak için uzun kuyruklar oluşturmuş, üstleri başları dökük, genç ölülerin yanına götürdü beni Bilmiyorlar ki sahip oldukları tüketiyor kendilerini ve sonra, tüm köşeleri tutulmuş bu yaşam içinde, kapmaca oynayabileceğini düşünenlerin, ortada kalakaldıklarında yaşadıkları sersemlemiş ruh haline bürünüyor yüzleri birden Kabullenemeyişlerinin farkında olmadan, ölü bedenlerinin gençliklerini duyumsayarak, sonu gelmez bir sarılışla, uzun kuyruklar oluşturuyorlar, kaçan son trenin biletleri ardınca Onun aksayan patileri, benim kamburlaşmış sırtım haber verdi, yorulmuştuk biraz Tımarhanenin kuytularından hayal manzaralı bir yer seçtik Alkol yok bugün, sert bir kahve ve biraz tütün Radyodan yükselen sese kulak kabarttık; ben hafif sallanan koltuğumda, o, sıcaklığı yüzüme vuran şöminenin önünde: gurbete kaçacağım o lacivert ülkeye o üzünç denizine uzayan iskeleye ansızın zamansızın neler kalır geriye gurbete kaçacağım o kimsesiz ülkeye o geri dönülmeze bağlanan ilk köprüye umarsız durmaksızın acılar tüketmeye gurbete çıkacağım o duvaksız tepeye o yolunda gözyaşı çeşmesi kuru köye kopup yalnızlığımdan kopup sonsuzluğumdan gurbete kaçacağım gurbete tükenmeye Uyumuşuz |
|