Akıl |
06-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
AkılAKIL İnsanın düşünme, bilme, davranışlarını belirleme, denetleme ve yargılaması ya da iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayır-masıyla İlgili kabiliyeti veya dirayetine topluca akıl denir Belli yargıların başka yargılar ile mantıksal bağlantılarını kavramak; olayları yönlendiren ve düzenleyen İlkeleri (kanunların) bulmak, dolayısıyla geleceğe ilişkin ya da gelecekte olacak olaylar konusunda öngörüde bulunmak kabiliyeti şeklinde de tanımlanabilir Pratik yönden akıl ulaşılması istenen amaca veya hedefe götürücü araçların bilerek ve tam olarak uyarlanmasıdır Bu anlamda akıl duyusal yeteneklerle (içgüdü, çağrışım) değil, akıl yürütmeyle hareket etme ve yargılama kabiliyetidir Daha özel anlamda, doğru düşünme, İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti veya gücüdür Descartes da buna ya-km bir akıl tanımı verir: "Doğru yargıda bulunmak ve doğruyu yanlıştan ayırmak kabiliyeti olup (ona) akıl veya sağduyu denilmektedir" (Meîod Hakkında Nutuk, 1/1) Böylece akıl terimi, akıl yürütme ya da ilkelerden mantıksal tümdengelim yapma faaliyetine işaret eden katı kullanımdan kavramları formüle etme ve mantıksal ilişkiler kurma yönündeki kavrama gücüne atıfta bulunmaya kadar çok geniş bir bağlamda kullanılır Verilen bir öncülden doğru bir sonuç çıkarmak ya da deneysel fenomenler hakkında nesnel olarak geçerli bir yargıya varmak terimin genel kullanımında hakimdir Bu anlamda, bir olay ya da ilişki hakkında mantıksal ve geçerli bir açıklama veya doğrulama ya da herhangi bir neden ya da güdü anlamına da gelir Düşünmek ve akıl yürütmek için zihin açık? seçik reddetmediği temel bazı ilkelere dayanmak ve bu ilkeleri doğru biçimde uygulamak durumundadır Bu bakımdan aklın doğru düşünmesinde temel alman ilkeler, akıl yürütmenin de temelini oluşturan esasların ya da kalıpların, yani kategorilerin varlığını gerekli görür Buna "aklın kategorileri", "aklın ilkeleri" ya da "bilginin yönetici İlkeleri" denilmektedir Leibııiz akıl yürütmenin çelişme" ve yeler neden" olarak iki ilkesinin bulunduğunu belirtir (Thcodicee) Aktın İlkele/i: i- Sayımi-dökümü, anlatım ve sınıflandırılması;2-Kaynağı (deneycilik, çağrışımcılık, evrimcilik vb gibi); 3-Normal (objektif) değeri, bakımından İncelenir Aklın ilkelerinin saymıı-dökümü konusunda şu ilkelerin belirlendiği ileri sürülür: a) Özdeşlik İlkesi: Doğru veya yanlış olan doğru veya yanlış- tır; yani A, A´dır Bu bakımdan çelişmezlik ilkesi ile üçüncü halin bulunmaması ilkesi de denilir İki çelişik ayrgıdan biri doğruysa, öteki yanlış ya da biri yanlışsa, öteki doğrudur; b) -Nedensellik ilkesi: Her olgunun nedeni vardır, her değişme daha önceki değişmeye bağlıdır, başka deyişle determinizm söz konusudur; c) Ereksellik ilkesi: Her şeyin veya bazılarının bir amacı vardır Özdeşlik ilkesi düşüncenin zorunlu bir ilkesi olarak görülmekle birlikte, nedensellik ilkesi tartışmalıdır Çünkü insandaki irade özgürlüğünün kabul edilmesi halinde nedenselliğin mutlak kabulü zorlaşmaktadır Nedensellik mutlak anlamda alındığında insanın irade özgürlüğü ortadan kaldırılmaktadır Sözgelimi kuantum fiziğindeki gelişmeler gözönünde bulundurulduğunda nedensellik İlkesinin mutlak anlamda ele alınması zorlaşmaktadır Çağdaş eğilim de nedenselliğin mutlak değil izafi, dolayısıyla determinizme karşı endeterminiz-min ileri sürülebileceği yönündedir Ereksellik (gâiyet) ilkesinin de mutlak olarak alınamayacağını düşünenler vardır Akıl ilkeleri sadece teorik değil, aynı zamanda pratiktir Mesela kesin bir zorunluluk olarak görülen ödev de bir akıl faaliyetidir Kant´ın pratik-teorik akıl ayrımının temeli de burada aranabilir Yani ahlakî Ödev karvamı-nın temelinde de bir akıl yürütme sözkonusu-dur Dolayısıyla teorik olan akim İlkeleri aynı oranda pratik özelliktedirler Akıl (reason) teriminin tahlili iki yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içinde Batı felsefesinde tartışılan temel sorunu oluşturduğundan onun anlamını, Batıda değişen tarihsel kullanımın ışığında ele almak gerekir 1- Platon aklı, insanın gerçek bilgiye, değişmez formları ya da özleri (ideleri) kavramaya ulaştığı araç şeklinde, yani fiziki cisimlerin değişken dünyasına ait duyu algısına dayalı düşüncelerin karşıtı olarak anlamıştır Bu anlayış, XVIIIyüzyıla kadar geri giden Avrupa siyasal düşüncesine egemen olmuş sağduyuya İnanç için bir bilgi temeli oluşturmuştur, burada yüceltilmiş anlamında akıl, İnsanoğlunun diğer hayvanlardan farklı şekilde sahip olduğu özel bir sezgiye dayalı kabiliyet olmaktadır Dolayısıyla onun akıl yürütmeyle tasavvur olunan bir evrenin olgularını yöneten ve düzenleyen evrensel doğruları ya da ilkeleri, kavramayı doğrudan mümkün kılar 2- İki etken, akıl teriminin ya pek çok çağdaş yazarın Ölçülü biçimde yaklaştığı ya da toptan kaçındığı bir düşünce ikliminin oluşturulması için birleşmiştir Birinci etken, aklı belli bir organda doğuştan varolan güç şeklinde gören geleneksel "yeti" psikolojisinin gözden düşmesidir Diğer etken ise, dilbilimsel kullanımın mantığıyla ilgili benlik-bilincinin yüksek bir derecesiyle karakterize edilen modern uzmanlaşmış felsefedeki devrimdir Bununla birlikte, bu eğilimler, insanın karakteristik bir yönde araçlar ve amaçlarını düzenleyen amaçlı faaliyetini belirtmek için bazı terimlere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırmaz Böylece aklın, Aristoteles ve Spinoza gibi birbirinden çok farklı düşünürlerde görülebilecek çok tatminkar, zengin ya da tüm İnsanî hayat içinde bir ad olarak kullanımı, Santayana gibi modern bir düşünürde yeniden ortaya çıkar 3- Aynı zamanda terimin akıl ve tutku arasındaki zıtlığı vurgulayan kullanımı, sözkonusu-dur Bu anlamda akıl, insan karakterine bü-ründüğünde, "tutkuların kölesi" olan insandan farklı olarak akıllı ve Ölçülü İnsan ortaya koyar, bu bağlamda akıl, tarafgirlikten kurtuluş, tutarlılık, kuralların tek biçimli uygulanması ve içinde bulunulan şartlar gözönündc tutulmaksızın kurallara öğretisel ya da fanatik bağlanışın yokluğu ile İlgili kesin bir İfade taşır Freud sonrası dönemde pekala bilinçaltı çatışmadan kurtuluş da sözkonusu edilebilir Öyle ki, nesnel yargı hayal gücünün güdüler üzerindeki zorlayıcı yoğunlaşmasıyla kendiliğinden olmasa da cana yakın kılınıp çarpıtılmayabîlir 4- Aklı tanımlama sorununa karakteristik bir çağdaş yaklaşım; "Biz aklımızı çalıştırdığımızı söylediğimizde gerçekte ne yapıyoruz?" sorusuna cevap bulma yolunda bir girişimi içerir Bu anlamda akıl, deneysel görünüşlerin doğruluğunu araştırmada bir takım ilem me-todlarını İçine alır O, gözlemleme, ölçme, kar- şılaştırma, deneye vurma, varsayımları formüle etme, doğrulama, kavramların tanımı, anlamların ve dilbilimsel gramerin mantıksal tahlili gibi tekniklerle İlgilenir Böylece "akıl"a bu bağlamda bir tür salt yetenek olarak değil, kavram ve dil araçlarım kullanıp ıslah etmek İçin insan tarafından girişilen çabalar gibi mantıksal bağlantılar kurmak ve bilgiyi ilerletmek açısından da bakılmalıdır 5- Akıl (ratio) kavramı batı dillerinde "intcl-lectus" "intelligentia" kavramıyla da karşılanmıştır Yeni Platonculukta Hellenistik devrin "logos" inanışı aynı zamanda Hıristiyan teoloji-sindeki "togos"un benzeri olan akıl, manevi hilkat yoluyla ilk neden olan Tanrı´dan sudur eden veya fışkıran birinci ve bazan ikinci "ayn-i sabit"tir ki, burada aklı, nefis, tabiat (fıtrat) vb izler İlk yaratılan olarak akıl bu dünyada Allah´ın temsilcisi ve habercisi adını alır Hareketin salt zihni, kozmolojik bir ilkesi olarak akıl, Aristoteles metafiziği ve yorumcularının "ratio"suna karşılık olmaktadır Akıl, sosyal bilimlerle ilgili eserlerde ender rastlanan bir sözcüktür Pek çok diğer sözcüğün başına geldiği gibi, o da sosyal psikoloji ve sosyolojide teknik bir terim olmayı başaramamış; çoğu yazara göreyse sahte bir kavramdır WCoutu şunları söyler: "Halihazırdayapılan akıl yürütme, düşünmeden farklı bir faaliyet tipi değildir; o sadece birtakım mantıksal ve kavramsal sistemlerle daha çok sınırlanmıştır ve bu nedenle bu sistemin yapısı tarafından daha çok kontrol edilmiştir, dolayısıyla doğruya daha yakındır" Diğer yazarlar açıkça ya da zımnen tesadüfi ve görünüşte belirgin bir amacı olmaksızın yapılan salt tecmmülî (reflecti-ve) düşünmeyle mantıksal ve amaçlı düşünme yeteneği arasında ayrım gözetirler, örneğin GAllport şöyle der: "Akıl, bir insanın inancını biçimleme yeteneği ve dünya hakkındaki bilgisine uygun davranması ve eğer insanın bilgisi yetersiz kalırsa, eldeki konuya uygun daha fazla bilgiyi ele geçirmeye koyulma yeteneği şeklinde tanımlanabilir" İnsanın aklî ve ahlakî bîr toplumsal düzen keşfetme gücüne olan İnançtır Batı felsefesi ve düşünce tarihinde aklın işgal ettiği konuma eşdeğer ve hatta daha yoğun bir konumda İslam düşünce tarihinde de akl´a İlişkin önemli tartışma ve mücadelelerin olduğunu söyleyebiliriz Bu konuda Hicri II-yüzyılda ortaya çıkan Mutezile akımı, Meşşai filozofları ve İkinci dönem Kelamcılar (Müte-ahhirîn) akıl konusunda bugün dahi üzerinde Önemle durulacak görüşler ileri sürmüşlerdir Mu tezile´ye göre konunun odak noktasını İnsanın özgür zihni faaliyetlerinin ürünü olan akıl İle ilahi bilgi olan nakil arasında kurulacak ilişkinin belirlenmesi teşkil eder Aklı kendi basma belirleyici kabul eden Mutezile düşünürlerine göre, eğer akıl ile nakil çelişirse doğru bilginin elde edilmesi adına akim tercihi gerekir Çünkü nakilde nasih-mensuh olgusu varken, akılda bu sözkonusu olmaz Yani akıl önceki bir durumda doğruladığı şeyi, bir sonraki safhada yankılamaz El-Kindİ, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi Meşşâî filozoflara göre ise akıl, hakikate ulaşma yeteneğine sahip olun Burhan Ehli´mn en büyük aracıdır Hakikat yukarıdan ve vahiy yoluyla bîldirilip öğretilebileceği gibi, akıl yoluyla ona ulaşmak sureliyle de öğrenilebilir Ancak her iki durumda da Öğrenilen Hakikat tektir "Çifte-gerçeklİk" mümkün değildir Genel olarak Meşşailer uluhiyeti akıl kavramıyla ifade ederler Çünkü aklın nitelikleri, yani akıllı ve makul, Allah´ın cevherinin birliğine hiçbir halel getirmez Bu anlamda aklı, genci olarak sayısı 10´a ulaşan feleklerin "ukul"ü izler: Felek-i aksa, felek-İ sevabit ite yedi gezegen ve son olarak küre-i arz ya da felek-i tah-le´l-kaıner Felek-i talıte´l-kamer (ay altı alem) in de ruhuna, dar anlamda "faal akıl" denir Faal niteliği bu ulvî cevhere ve Allah´a atfolu-nur ise de, telifçi ilahiyatta, nufustfelekiye, Allah´a yakın olan melekler İle tutulur ki, bu durumda faal akıl Cebrail´in adı olur Sonraki Kelamcılar da başta Mutezilc´nin görüşlerine karşı nassa dayalı düşünceler oluştururken, felsefi kavram, çözümleme ve yargıları kullanma ihtiyacını duymuş; İmam Gaza-li´nin mantığa meşru bir temel aramasından sonra, özellikle Fahruddin er-Razi ile kelam iyiden iyiye felsefenin etki alanına girmiştir İslam düşünce tarihinde keşf ve ilhaın´ı ön plana çıkaran tasavvuf ehliyle, aklın nass karşısında tevil veyonmı gücünü dahi kabul etmeyen Selefİye´nin farklı görüşleri savundukları söylenebilir Her ikisine göre de akıl hiçbir şekilde bizi doğru bilgiye ulaştırma gücüne sahip değildir Kur´an-ı Kerim´den hareket edilerek akıl konusuna bakıldığında aklın anahtar bir terim olarak insan zihninin ve manevi faaliyetinin merkezi bir odağına yerleştirildiği görülür Kur´an üç bilgi aracından sözeder: Göz, kulak vekalb Akıl, Kur´anî tanıma göre kalbin bir-türevidir Bundan dolayı bir çok İslam düşünürü aklı, kalbte ve ruhta bulunan manevî bir nur şeklinde tanımlamışlardır Deney, gözlem, haber ve gerçeğin itham ve aydınlanma yoluyla elde edilmesi gibi, akıl yoluyla da elde edilmesi mümkündür Bu bilgi yollan, hİyerar-şik bir mertebeden çok, hakikatin bilgisini elde etme çabalarında biri diğerini içine alan içice dairelere benzer Belki göz ve kulak yoluyla yapılan gözlem ve deney en geniş dairenin sınırlarına atılan İlk adımdır Bunu aklın alanı izler Kur´an´da sık sık anılan "akletınek" neden ile sonuç, eser İle eser sahibi arasındaki ilgiyi, nedenselliği İfade eder Eser´den müessire gidilebileceği gibi, aksine bir yolla müessirden esere veya iki eser arasındaki temel ilişkinin kavranmasına da gidilebilir Sonuçta akıl duyulabilir olandan duyulamaz olanın varlığını keşfeder Bu kuşkusuz bir İntikal olayı ile gerçekleşebilir ve çok çeşitli türevleri vardır ki, bunların her birinin akıl ile ilgili bağlantıları önemlidir: Teemmül, tefekkür, tezekkür, efak-kuh, va´y şuur vb Sözünü ettiğimiz intikal olayının üç türünden sözedİlebilir A Tikel (cüz´i) den tikele veya fertten ferde olan intikal Buna İslamî terminolojide temsil veya kıyas-t fıklıî denir B Tikel´den tümel (külli)´e; tek bir ferdden tek bir türe (nevi) veya tek bir türden tek bir cinse intikal Buna da istikra (tümevarım) denir Genel yargılara ve çoğu bilimsel kurallara bu yolla ulaşılır Bunda deney ve gözlemin payi büyüktür C Tümel (külli)´den tikele veya tek bir cins´ten tek bir türe ya da tek bir türden tek bir ferde intikal Buna istintaç, kıyas-ı mantıkî veya sadece kıyas denir Kozmik düzen, bilimsel yasalar ve Tanrı´nın varlığının eşsiz ve mutlak birliğinin kavrandığı bu yolların birini veya tümünü kullanan aklın İki türü var: 1- Ağır, tedrici ve zamana bağlı seyreden türü Buna/ adı verilir; 2- Bir anda ve bir hamlede istenene ulaşacak şekilde seri olarak seyreden türü Buna da sezgi denir Sezgi de iki kısımdır: a) Herbirinde konusuna göre uzun müddet gerçekleşen, elde edilen, deney ve özel çabalardan oluşan meleke Bu sonradan elde edilip kazanılır (Aklı Mes-mu´) b) Doğrudan doğruya fıtratta varolan ve sadece vehbi (ilahi bağış) olan melekedir, ki buna Kuvve-i Kueisiyye, Akl-t metbtı veya ga-iizî denir Bunda kişisel ve özel çaba ve kaza-ılımların hiçbir payı yoktur Ehl-i sünnet kelamcıları aklı kullanılırlarken insanın ilk olarak itim, sonra amelinin gelişme derecelerini sayarlar: 1- Ak! heyulam ve bi´l-kCıva akl (materialis, potentia): İnsanın gerek soyut olarak, özel somut nesnenin özünü tasavvu etmek, gerek "bâ-/«"dan idrak etmek kabiliyetidir: 2-Akl bi´l-meleke (habitu): Bilginin unsurlarında veya ilkelerinde geçerli olan akıl: 2- Akl bi´l-fül (ac-tu): Bunu faal akılla karıştırmamak gerekir Bu akıl, faaliyeti anında beşeri akıldır, ötekisi insan-üsıü ve daima faaldir; A-Akt mustafâd (adeptus şive ad quisitus): Beşerî akıl suretler verici veya biçim kazandırıcı (vahib el-suvar) olan faal aklın kamil bir ilahî bağışı (mcvhİ-be-i kemal) olmak üzere böyle adlandırılır İnsanın bir kazanım (iktisab) melekesi olduğunu kabul edenlere göre ayrıca bir de ´akl mük-teseb´ten bahsedilebilir Bunda herkesin az veya çok nasibi olabilir Bunun sınırlandırılması mümkün olmayan bir çok mertebeleri vardır ki, en basit zekadan Peygamberlerin aklına kadar yükselir En yüksek mertebesine Akl-ı Evvel denir Mebdc´-den gayeyi, gayeden mebdei: evvelden ahîr´i, ahir´den evvel´i en üstün yakî İ]e gören bu akıl Ketam-ı ilahî veya Nur-i Muhammedi´dir İslam felsefesinde akla ilişkin görüşlerin bu kısa özeti de gösteriyor ki akıl, İslam´da merkezi bir öneme sahiptir Kur´an her fırsatta akim önem ve hayati fonksiyonuna işaret eder Ancak istek ve tutkuların (heva ve heves) aklı saptırma gücüne sahip oldukları gerçeği de ihmal edilmemelidir Şu halde yakını bir bilgiye, sağlam bir imana ve üstün bir takvaya sahip olan seçkin insanlar, Kur´an´ın ve varlık dünyasının ayetleri üzerinde araştırma yapıp tefekkür ederek akıl güçleri sayesinde hakikatin bilgisini arayacak, böylelikle kalbin nuru olan aklın kılavuzluğunda ilahi muradı, Kur´an´m hikmetini ve tabiatın sırlarını keşfetmeye çalışacaklardır Ancak akim da kılavuza ihtiyacı vardır; o da vahiy bilgisi ve nebevi hikmet´tir |
|