Bal |
06-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Balİnsan tarafından bilinçli olarak üretimi MÖ 4000 yıllarına, tüketimi ise daha eskilere dayanan bal tarih boyunca insanların sağlığı ve beslenmesi açısından önemini korumuş, mağara resimlerine dahi konu olmuş ve keşfedildiği günden bugüne değin besinler arasında belki de en gizemlisi olarak dikkatleri üzerinde toplamayı başarmıştır Küçücük bir canlının binlerce çiçeği dolaşarak insana sunduğu balın, insan sağlığı için yine yadsınamaz öneme sahip olduğu kabul edilen bitkilerin ve özellikle de onlara ait çiçeklerin özsuyundan oluşturulması insanların ilgisinin artmasına neden olmuştur Çeşitli bitki türlerinden elde edilen ballar genel olarak içeriğindeki maddeler nedeniyle insan bünyesinde sağlık ve enerji kaynağı olarak önem kazanırken, her bir çeşidinin farklı etki alanlarının bulunduğu bazı özel durumlar da bulunmaktadır Örneğin Rize’nin Anzer yaylasında üretilen ballar insan sağlığı bakımından genel olarak tıbbi bal olarak değer kazanırken, çam balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi rahatsızlıklarında daha büyük bir öneme sahip olabilmektedir Balın tıbbi değerinin arttırılması amacı ıle son zamanlarda farklı katkılar içeren şerbetlerle arıların beslenmesi sonucu elde edilen ve “ekspres bal” olarak adlandırılan ballar tedavi amacı ile kullanılabilmektedir Arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgılanan glüko oksidaz enziminin glikozu okside etmesi ile balın içerisinde oluşan Glükonik asit'in ve hidrojen peroksit'in (H2O2) balın antibakteriyel bir etkiye sahip olmasını sağlamasının yanı sıra, kaynağını oluşturan bitki türüne bağlı olarak değişen oranda balın antibakteriyel etkisi artabilmektedir Bala uygulanan ısı ve ışık bu etkilerin azalmasına neden olmaktadır İnsan beslenmesinde alınması zorunlu görülen enerjinin çay şekeri olarak bilinen sakkaroz yerine balla alınması sağlık açısından ayrı bir öneme sahiptir Sakkarozun organizmada emilebilmesi için enzimlerle mono sakkaritlere indirgenmesi gerekmektedir Bu reaksiyon için gerekli olan enzimler ise sindirim sistemi üzerinde tahriş edici bir etkiye sahiptirler Aşırı sakkaroz kullanımı kanda kolesterolün yükselmesine, damarların sertleşmesine ve aşırı kilo alınmasına neden olur Baldaki şekerler ise doğrudan organ ve sistemler içerisine girerek hazır enerji olarak kullanılırlar Aşırı alındıklarında dahi tamamı yakıldığından sakarozda olduğu gibi böbrekler üzerinde olumsuz etkileri olmaz Yorulmayan böbrek diğer zararlı maddelerin atılmasında daha çok fonksiyona sahip olur Bal karaciğerde glikojen düzeyini yükselterek metabolik olayların hızlanmasına detoksik etkisinin artmasına neden olmaktadır Alkol ile bal yeme alışkanlığı insanın bu uygulama sonucu duyduğu rahatlık sonucu geliştirdiği bir alışkanlıktır Bal sindirime doğrudan etkili bir madde olup diğer besinlerin de daha iyi emilmesini ve bunlardan yararlanma düzeyini yükseltir Bu nedenle gelişme bozukluklarında, hastalık ve nekahet sırasında alınması organizmanın daha çabuk toparlanmasına yardımcı olur |
Bal |
06-27-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
BalPolen Çiçeklerin erkek organları tarafından erkek üreme birimi olarak üretilen polen, arılar tarafından arka bir çift bacakta bulunan ve polen sepeti olarak adlandırılan özel yapılar yardımıyla kovana taşınır Kovan önünde veya altında hazırlanan polen tuzaklarından arının geçişi sırasında bacaklardan düşürülür ve toplanır Daha sonra enzimatik aktivitesi korunacak şekilde kurutulan polen yine uygun koşullarda saklanarak insanların beslenmesine uygun olarak sunulur Şekil ve yapıları bitki türlerine bağlı olarak genellikle oval veya küreseldir Ancak mikroskop altında görülebilen polenler renk olarak her türlü renkte olabilmekle beraber genellikle sarıdır Arıların beslenmesinde protein kaynağı olarak önem taşıyan polen ayrıca bileşimindeki vitamin ve mineral maddeler nedeniyle de son derece değerli bir besin maddesidir Çiçeklerin erkek üreme birimi olan polen bu yönü nedeniyle zengin bir besin maddesi olmasının yanında arının ağız salgılarını da içermesi nedeniyle de ayrı bir öneme sahiptir İçeriğindeki amino asitler günde l5 g polen alan yetişkin bir insanın günlük asgari protein gereksinimini karşılayacak düzeyde olduğundan besleyici değer olarak doğada rakibi bulunmamaktadır Ayrıca yapısında bulunan çeşitli enzimler, koenzimler, steroidler, vitaminler, antibiyotikler, mikro elementler ve flavanoidler nedeniyle doğal “ilaç konsantratı” olarak kabul edilmektedir Üretildiği anda %25-30 dolayında nem içermesi nedeniyle çok çabuk bozulan polen kurutularak veya pudra şekeri ile karıştırılarak derin dondurucuda saklanır Kurutma serin ortamda güneş ışığı almadan su oranının %8-10’a düşürülmesi ile yapılır Pratik olarak, kurutulmadan önce tartılan polen %20 dolayında ağırlık kaybedince kuruduğu anlaşılır ve kurutma işlemine son verilir Bu şekilde kurutulan polen uzun sürelerle saklanması gerekiyorsa hava almayacak şekilde ambalajlandıktan sonra 0oC veya daha düşük sıcaklıklarda saklanmalıdır Polenin aşırı ısıtılması, hava alması veya ışıkta tutulması durumunda özellikle arı tarafından katılan salgılar etkinliğini yitirdiği için polenin insan sağlığı açısından değeri azalır Uygun olmayan koşullarda tutulmuş polenler arı beslenmesinde kullanıldığında, alternatifi olması durumunda arı tarafında dışarı atılmakta, o poleni kullanmak zorunda kalan arılarda ise koloni gelişimi görülmemektedir Polenin besin değeri ve yararlılığı toplandığı bitki türlerine önemli derecede bağlıdır, Bu nedenle toplandığı bitki türü ve çeşitliliği polenin değerini artırır Ayrıca polenin kurutulması ve korunması sırasında üretilen işlemler ile bunun sonucunda oluşan renk, nem ve tad durumu poleninin kalitesini belirleyen diğer etmenleri oluşturur İnsan beslenmesi ve sağlığı açısından genel olarak polen, özellikle vücut direncini arttırmada, yani bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde, organ ve sistemlerin ve bunlarla ilgili bütün salgı sisteminin daha uyumlu ve verimli çalışmasını sağladığı için büyüme, enerji, sağlık, üreme, zihinsel ve psikolojik problemler açısından organizmaya büyük katkı ve yararlar sağlamaktadır Düzenli bir şekilde ve özellikle arı sütü ile birlikte alındığında herhangi bir nedene bağlı bütün halsizlik ve nekahet durumlarında organizmayı canlandırır, hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden hastalıklarda daha kolay iyileşmeyi sağlar ve hastalıklara yakalanma riskini düşürür İştahsızlığa karşı kullanıldığı gibi aşırı kilo alma durumunda vücudun daha dengeli yapılanmasına neden olur Çocuklarda büyüme, raşitizm ve diş sağlığı ile ilgili problemlerde, yetişkinlerde ve özellikle kadınlarda kemik erimesi ile ilgili problemlerde de büyük yararları vardır Arıların polene katkısı sabit olmakla beraber, polenin bitki türlerine bağlı olarak bileşiminde bulunan maddelerde veya bunların miktarlarında büyük farklılıklar görülmektedir Örneğin söğüt poleni C vitamini bakımından oldukça zengin bir bileşime sahip iken vişne ve armut polenleri beta karoten bakımından son derece zengindirler Yonca, söğüt ve armuttan toplanan polenler flavon içeriği bakımından son derece zengindirler Bu maddenin antisklerotik, spazmolitik ve radyoaktif maddelere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır Bu nedenle bu polenler kandaki kolesterol düzeyini düşürmede, sindirim ve dolaşım sistemi spazmlarını gidermede yaygın olarak kullanılmaktadır Söğüt ve vişne polenleri içerdikleri klorgen asit nedeniyle kapillalar üzerinde olumlu etkilerde bulunmakta, iltihap gidermede, böbreklerin çalışmasında, tiroit ve hipofiz bezlerinin salgılarını kontrol etmede önemli etkileri bulunmaktadır Özellikle ahududu olmak üzere çoğu polenlerin yapısında bulunan triterpin asit kalbi desteklemekte, damar sertliğini önlemekte ve iltihap gidermektedir Aktivitesi korunmuş polen, arının katkıları ve bitkilerden gelen bazı maddeler nedeniyle özellikle sindirim sistemi ve idrar yolu enfeksiyonlarına neden olan Eschericnia colı ,Salmonella anteridis ve Proteus vulgaris gibi gram negatif bakteriler üzerinde antibakteriyel etkiye sahiptir Kullanım amaçlarına göre polenler toplandıkları bitki türlerine göre ele alınacak olursa ; antibiyotik olarak okaliptüs; iştah açıcı olarak lavanta ve biberiye; uykusuzluğa karşı akasya, limon ve gelincik; kapillar güçleştirici olarak güvem ve kuşburnu; arterial kan dolaşımı dengeleyici olarak kestane, at kestanesi ve güvem; venöz kan dolaşımı dengeleyici olarak at kestanesi; idrar sökücü olarak vişne ve yabani hindiba; mide çalışmasını düzenleyici olarak akasya; barsak çalışmasını düzenleyici olarak biberiye; vücut genel fonksiyonlarını düzenleyici olarak okaliptüs ve elma; zihinsel faaliyetleri düzenleyici olarak okaliptüs, böğürtlen ve söğüt; karaciğer hastalıklarında kestane; kalp krizi sonrası elma; öksürükte gelincik; damar genişletici olarak yabani kestane ve ülserlerde kolzadır Bazı bitki türlerinin araştırmalarla belirlenen farklı etkileri bulunmasına karşılık doğada etkisi belirlenmeyen ve belki de etkileri belirlenenlerin üzerinde olan binlerce yabani bitki türü bulunmaktadır ve bunlar da benzer etkileri meydana getirebilmektedir Bu nedenle bir tek bitki türü üzerinde durmak yerine doğanın binlerce çiçeğinden toplanan polenleri tüketmenin daha yararlı olacağı inancı ile bundan sonra polenlerin ortak etkilerinden söz edilecektir Yapısında bulunan biyolojik aktif maddeler nedeniyle anabolitik etkiye sahip olan polen gelişme bozukluklarında, cinsi olgunluk ve üreme üzerinde önemli etkilere sahiptir Kan yapıcı özelliğe sahip olan polen, alyuvarların sayısının artışında ve hemoglobin değerlerinde %10-15 artış göstermiştir Polonya’da 8-12 yaş grubu çocuklarda yapılan araştırmalara göre günde 20 g polen verilen öğrenciler ile polen verilmeyen öğrenciler arasında önemli derecede farklılıklar meydana gelmiştir Polen alan öğrencilerin kan ile ilgili bütün değerlerde artış saptanmış ve organizmada genel fizyolojik durum ile vücut direncinde iyileşme görülmüştür Sinir sistemi üzerindeki etkileri de dikkate değer bulunmuştur Yine Polonya Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsü tarafından yapılın araştırmalar sonucu polenin lipid metabolizması bozukluğunda, kan serumundaki trigliserid düzeyinin düşürülmesinde ve trombosit agregasionunu azaltmada oldukça etkili olduğu belirlenmiştir Polen vücut organ ve sistemleri üzerinde onarıcı etkilere de sahiptir Özellikle karaciğerdeki travmatik, toksik, hepatitik veya herhangi bir etki sonucu oluşan dejenerasyonda önemli gelişmeler sağlar Bu amaçla Almanya ve Romanya’da polenden yapılmış ilaçlar piyasada satılmaktadır Apiterapi üzerine çeşitli kongrelerde tartışılan bildiriler ele alındığında polenin kronik sindirim sistemi hastalıklarında örneğin kronik kolit, mide ülseri, mide kanaması, kronik ishal ve kabızlıkta; anemi tedavisinde; beyin sklerozunda; kolesterol, lipid ve trigliserid kontrolünde; prostat bezi hastalıklarında; akut ve kronik hepatitte; doku ve organlarda görülen yapısal veya fizyolojik problemlerde başarı ile kullanılmaktadır Polen normal beslenme düzenine geçilmiş çocukluk çağının başlangıcından çok ileri yaşlara değin her insanda güvenle uygulanabilir Hatta polen alerjisi olan insanlar dahi poleni koklamamak ve herhangi bir yerlerine bulaştırmamak koşulu ile polen tüketebilirler Çünkü polen alerjisi polenin yenilmesinden çok polenin hassas dokular üzerindeki doğrudan etkisi ile oluşmaktadır Ancak bu insanlar herhangi bir olasılığa karşı çok düşük miktarda polenle başlamalı ve her gün bir miktar artırarak normal düzeye ulaşmalıdırlar Polenin çiğnenmesinden dolayı meydana gelen alerjik durumlarda alınacak miktarda polen 15-20 dk süresince oda sıcaklığında su içerisinde bekletildikten sonra ezilerek içilebilecek hale getirildikten sonra saf olarak veya herhangi bir soğuk meyve suyu ile birlikte içilebilir Günlük polen tüketim miktarı küçük çocuklarda 2 çay kaşığından başlamak ve yaş ilerledikçe artırmak suretiyle yetişkinlerde 20 grama değin çıkarılabilir Ancak yetişkinlerde başlangıçta günde 4 kez birer çay kaşığı daha sonraları ise 4 kez birer tatlı kaşığı alınabilir Polenin hava almayacak şekilde ağzı kapalı kaplarda ve soğukta saklanması etkinliğinin korunmasında yardımcı olur Aç karnına ve iyice çiğnenerek alınması ise polenin faydasının artmasını sağlar |
Bal |
06-27-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
BalArı Sütü Arıların, ana arı ve larva beslenmesinde kullandıkları harika besin olan arı sütü normal koşullarda 6-15 günlük işçi arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir Yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmakla beraber diğer dillerde kraliyete ait jel olarak adlandırılmaktadır Arı sütü kovan içerisinde kullanım amacına bağlı olarak farklı bileşimde ve dolayısıyla farklı kalitede olabilmektedir Kovanda üretilen en yüksek değerdeki arı sütü ana arının ve ana arı larvalarının beslenmesinde kullanılır Bundan sonra gelen ikinci kalite ise genç işçi arı larvalarının beslenmesinde kullanılır Daha ileri çağdaki işçi arı larvaları ile erkek arı larvaları ise düşük kalitede arı sütü ile beslenirler Yumurtadan çıktığı anda aynı genetik yapıdaki ana ve işçi arı larvaları gerek kalite ve gerekse miktar açısından 6 günlük farklı beslenme sonucunda birbirinden oldukça farklı bireylere dönüşebilmektedirler Bu farklı beslenme sonucu ana arı hastalıklara direnç kazanmakta, günde kendi ağırlığının iki katı kadar yumurta üretebilmekte ve yıllarca yaşayabilmektedir Buna karşılık işçi arılar kolayca hastalanabilmekte, dişi oldukları halde döl vermemekte ve üretim sezonunda yalnızca 4-5 hafta yaşayabilmektedirler İki bireyin bu denli farklılaşması yalnızca arı sütünün olağanüstü gücünden meydana gelmekte ve yalnızca bu yönü bile arı sütü tüketen bir insanın neler kazanabileceğini açıklamaktadır Arı sütü doğal olarak oğul mevsiminde oğul verme hazırlığı içerisinde olan kovanın hazırladığı onlarca ana arı yüksüğü içerisindeki arı sütünün hasadı ile yapılır Bu şekilde bir kovandan elde edilecek arı sütü miktarı oldukça sınırlı olup bir sezonda ortalama 5-10 g dolayındadır Ancak ana arı üretim çalışmalarının yoğun olarak uygulandığı yöntemlerde ana arı yetiştiriliyormuş gibi yürütülen üretim çalışmasında besleyici olarak düzenlenmiş kolonilere ortalama 45-90 adet yapay ana arı yüksüğü verilerek bir sezonda bir kovandan 1000-1500 g dolayında arı sütü üretilebilmektedir Bu üretim çalışmaları sırasında elde edilen arı sütünün yapay olduğu veya kalitesinin düştüğü yolunda bazı kesimlerde oluşan kanı yanlıştır Ancak uygun bakım ve besleme uygulanmayan kolonilerde bakabileceklerinin üzerinde yüksük sayısı ile üretim yapılan koşullarda kalite düşebilmektedir Aynı sakınca uygun olmayan koşullarda doğal üretim koşulları için de geçerlidir Arı sütü bileşim itibariyle oldukça karmaşık yapıya sahip bir maddedir Yarısında su, protein, yağ, şeker, mikro elementler, enzimler, hormonlar, vitaminler, çeşitli yağ asitleri, 10-HDA ve daha birçok maddeye ek olarak %3 dolayında henüz belirlenemeyen maddeler bulunmaktadır Etkileri bilinen fakat belirlenemeyen bu maddeler oranlarının az olmasına karşın arı sütünün olağanüstü etkinliğini meydana getirmektedirler Arı sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklılık ve dinçlik meydana getirir Bu yönü ile akla gelebilecek bütün sağlık problemlerinde önemli düzeyde motivasyon sağlar |
|