|
|
Konu Araçları |
çanakkale, çanakkalenin, resimleri, tarihçesiçanakkalenin, turistik, yerleri |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriXIVyüzyılda Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır Bu caminin Gazi Süleyman Paşa’nın 1345-1357 yılında Rumeli’ye geçerken kiliseden camiye çevirdiği söylenmektedir Ancak Bizans dönemine ait herhangi bir mimari iz görülmemektedir Günümüze orijinalliğini büyük ölçüde yitirerek gelebilmiştir Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür İki katlı bir son cemaat yeri vardır Stalaktitli mihrabı ile minaresi orijinalliğini korumaktadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriCANAKKELE ilçesinin Çardak bucağında bulunan bu külliyeyi XVyüzyılda Abdullah Bin Hacı Yakup Bey, cami, medrese, sıbyan mektebi ve han ile birlikte yaptırmıştır Caminin ibadet mekanı oldukça yüksek sekiz köşeli bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür Duvarları iki sıra tuğla ve moloz taştan yapılmıştır Önündeki son cemaat yerinin sütun ve başlıkları Roma dönemine ait antik taşlardan yapılmıştır Son cemaat yerinin bitişiğinde minaresi bulunmaktadır Buradaki minare kapısı Bursa’ya özgü Bursa kemerli ve stalaktitlidir Caminin bezemesi XIXyüzyılın sonlarında yapılmıştır Bu bakımdan orijinal bezemesi hakkında bir bilgi bulunmamaktadır Yalnızca mihraptaki yedi sıra halindeki stalaktitler ve silmeler özgün biçimini korumaktadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriÇanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır Caminin altında bir de sarnıç vardır Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriÇanakkale Behrâmkale (Hüdavendigâr) KöGoogle Page Rankingüsü (Ayvacık) Ayvacık Behramkale yolu üzerinde, Behramkale’ye 1 km uzaklıkta bulunan bu köGoogle Page Rankingü XIVyüzyılda Sultan IMurad döneminde Hüdavendigâr Camisi ile birlikte yapılmıştır Günümüze iyi bir durumda gelen köGoogle Page Rankingünün ortasında sivri bir kemeri bunun yanında da daha küçük ikişer kemer bulunmaktadır Orta kemerin iki yanında birer selyaran vardır Kesme taştan yapılan bu köGoogle Page Rankingü, Selçuklu ve Osmanlı köGoogle Page Rankingülerinin özelliklerini taşımaktadır Ortadaki büyük kemerden sonra köGoogle Page Rankingü iki yana doğru alçalmaktadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriLapseki Çannakkale Çok eski bir yerleşim olan ve Antik çağda Pityausa adı ile varlığını sürdüren Lampsakos daha sonraları Fransa'da Marsilya kentini kuran Foçalıların ve ondan sonra da Miletosluların eline geçti Miletos'lular MÖ 670 yıllarında koloni kurmak için harekete geçmişler ancak Ege kıyıları daha önceleri koloniler haline geldiğinden daha uzaklara Marmara ve Karadeniz kıyılarına gitmek zorunda kalmışlardır Çanakkale Boğazı'nda Sestos'un karşısında Abydos'u (Nara Burnu) Kapıdağ Yarımadasında Kaykos (Erdek), Khios (Gemlik) ve Mirleia (Mudanya) şehirlerini koloni haline getirdikten sonra Lampsakos'u da (Lapseki) kolonileştirdiler Bu dönemde Lampsakos'un özellikle şarabı çok ünlüdür O kadar ki İran Şahları Darius ve Kserkes buradan şarap getirtirlerdi Lapseki Marmara'nın girişinde Boğaz'ın kilit noktasında bulunması ve Trakya ile Anadolu'nun geçit yerinde olmasından dolayı tarihinin her devrinde ya işgale uğradı, ya da şehrin düzenini bozan büyük göçlerin tesiri altında kaldı Darius zamanında Anadolu Pers İmparatorluğu'na bağlı birinci derecede dört satraplık bulunmaktaydı Satraplıklardan Daskilion (Tirilye) şehrine bağlanan Lampsakos her yıl Pers İmparatorluğuna gümüş tazminatı vermeye mecbur kaldıPerslerin bölgeden çekilmelerinden sonra Lampsakos Yunan site devletlerinin direkt tesiri altında kaldı Ege Denizi tarihinin klasik çağında (MÖ 479-334) Lampsakos'un surlarla çevrilmemiş olduğunu Thoukydides'den öğreniyoruz Lapseki, Atina-Isparta Savaşları sırasında Atina'ya baş kaldırıp Delos Birliğinden ayrılmak istediği zaman; 24 gemiyle ayaklanmayı bastırmaya gelen Atina'lı komutan surlarla çevrilmemiş bu kenti ilk saldırıda ele geçirmiştir Atina birlikleri 409 yılında kenti tahkim etmişler ve üs olarak kullanarak boğazın kontrolünü ellerine geçirmişlerdir Atina'lıların Lapseki'yi ele geçirip boğazı kontrol altına almaları üzerine Ispartalı Komutan Lysandros, donanması ile Çanakkale Boğazı'na gelerek Lapseki'yi ele geçirmek ve çevredeki şehirlere gözdağı vermek istemiştir Atinalı'lar bu durum karşısında; hemen harekete geçerek önlem aldılar Donanmalarını Avrupa sahilinden Khios istikametine yola çıkardılar Lysandros Abydos'tan sahili izleyerek Anadolu kıyısındaki Lapseki'yi kuşattı Şehre taarruz ederek şehri ele geçirdi Isparta’lıları adım adım takip eden Atina’lılar hiç vakit kaybetmeden erzaklarını alıp Lapseki’nin karşısına düşen Aigos-Potamoi’e (Cumalıdere) geldilerAigos-Potamoi muharebesi Isparta’lı komutan Lysandros’un zaferi ile sonuçlandı ve Lapseki uzun süre Isparta’lılar hakimiyetinde kaldıHellenistik dönemde; Lampsakos şehrine ait bilgileri Pausanias'un yapıtlarından öğrenmekteyiz Pausanias Yunanistan'da, Olimpia'ya dikilmiş komutanların heykelleri üzerine bilgi verirken, Lampsakos şehrine de değinmiştir Burada, Büyük İskender'in Asya seferi sırasında Lampsakos'a dokunmadan kenarından geçerek Biga istikametinde yoluna devam ettiği belirtilir Bu olaylardan sonra Lapseki Büyük İskender'in koruyuculuğu altında var olmaya devam etmiştir Roma Dönemi: Büyük İskender'in ölümünden sonra; Makedonya Kralı VPilip, Yunanistan'ı hakimiyeti altına almaya çalışırken Seleukos Kralı Antiochos III'de donanması ile Ege kıyılarını ve Çanakkale Boğazı'ndaki, Lampsakos'u zapdetti Lampsakos'lular, Anadolu şehirleri içinde bir ilk olarak Roma'ya gönderdikleri heyetle kendilerinin kurtarılmalarını ve yardım edilmesini istediler (MÖ 197) Roma ile Selevkoslar arasında yapılan savaş sonunda MÖ 188 yılında Apamea Kibatos, şehrinde barış antlaşması yapıldıLapseki ve boğazlar Romalıların müttefiki Bergama Kralı Evmenes'in koruyuculuğuna bırakıldıSonraki dönemlerde Roma imparatorluğu Anadolu üzerindeki hakimiyetini daha da arttırarak Bergama ve Bitinya krallıklarını da ortadan kaldırdı ve böylece bölgede tek güç olarak kaldı Lapseki de kesin olarak Roma hakimiyeti altına girdi Bizans dönemi: Roma İmparatorluğunun doğu ve batı diye ayrılması ve İstanbul'un Doğu Roma'nın başkenti olması ile beraber Gelibolu'nun Bizans Döneminde ticaret ve liman bakımından önem kazanması dolayısı ile Lapseki'nin eski durumunu muhafaza etmesine imkan kalmadı MS 471 yılında Justinianus'un Gelibolu'yu boğazın kontrolü için tahkim etmesi, tersaneler kurması bu şehrin bölgede yeni bir merkez olarak ortaya çıkmasını sağladı Lampsakos'un eski parlak durumunu koruyamamasının bir nedeni de, yakınlarında bulunan Abydos(Nara Burnu) kentinin, Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olması ve gümrük teşkilatının kurularak ticareti kontrol etmesi gösterilebilir Bugünkü Lapseki şehrinde eski devirlere ait eserler tam olarak gün ışığına çıkmamıştır 19 yüzyılın sonlarında özellikle mermer direkli Antuvan devrine ait eserler bulunmuştu Çıkan buluntuların büyük kısmı Roma egemenliği döneminden kalmadır İlkçağ kenti Akropolisinin, burada olduğu tahmin edilmektedir Sözü edilen yerde sur izleri ile toprağa karışmış bol sayıda çanak çömlek kırıkları görülmektedir Lampsakos şehri zamanla diğer küçük site devletleri gibi eski durumunu kaybetmiştir Çünkü bu devirlerde küçük şehir devletleri hemen her vakit düşman olan tarafın tuzağına düşerek ortadan kalkarlar, aradan kısa bir süre geçince ya kendileri yada kendilerine yardıma gelen müttefikleri sayesinde tekrar özgürlüklerine kavuşurlardı Osmanlı İmparatorluğu Dönemi: Osmanlılar, Bursa dolaylarında devletleşme yolunda adımlar attığı sırada Çanakkale Boğazı'nın, Anadolu ve Rumeli yakaları da Bizans toprakları içindeydi Aydınoğullarından Umurbey, Melik İshak, Halil Ece, Saltık Bey, Karesioğullarından Yahşi Bey ve Alaaddin Beyler Anadolu yakasındaki birçok yeri hakimiyetleri altına almışlardır Bu esnada Gelibolu, Bizanslı Tekfur Kantakuzen'in elinde bulunuyordu Osman Bey zamanında bir aşiret görünümdeki Osmanlı Devleti, Orhan Bey zamanında devlet hüviyetine sahip olmuş ve kuvvetleri ile Karesi ve Saruhan Beylikleri ortadan kaldırdıktan sonra Lapseki ve çevresini de ele geçirmişti Orhan Gazi zamanında Süleyman Paşa önderliğindeki Osmanlı ordusu Rumeli’ye geçmeden az önce Lapseki’yi fethetmek için yürümüştürO zaman Bizans’ın elinde bulunan Lapseki’ye padişahın fermanını götürmek için üç tane Osmanlı süvarisi görevlendirilmiştirBu süvarilerin atları al(kırmızı)renklidir Süvariler Lapseki’nin tam güneydoğu istikametine geldikleri sırada takriben şu anda ilçeye bir kilometre mesafede küçük bir tepe üzerinde Bizanslılar tarafından şehid edilmişlerdirŞehidin bir tanesinin cesedi bulunamamıştırBu şehidlerin gömüldüğü yer halk dilinde “İKİ AL ATLI” şeklinde söylenegelmiştirBu şehidler için aynı yerde iki adet mezar mevcuttur1356 yılında ise Orhan Bey'in oğlu Şehzade Süleyman Paşa, Ece Bey, Hacı İlbey, Gazi Fazıl Bey ve Evranos Beyler Güreci ile Lapseki arasına gelerek ilk defa fetih amacıyla Gelibolu'ya geçtiler Bu arada Orhan Bey Umurbey'deki kiliseyi camiye çevirdi Gazi Süleyman Paşa'da, Lapseki'de bugünkü camiyi yaptırdı Osmanlılar’ ın Rumeli’ye geçiş olayı tarih kitaplarında farklı şekillerde anlatılmaktadırBatılı kaynaklar ve bazı tarihçilerimiz”Orhan Bey’in,düşman saldırıları ile iyice bunalanBizans imparatoru Kantekuzenos’a(kayınpederi) yardım ettiğini ve Sırp ve Bulgar kuvvetlerini Dimetoka meydan savaşında yenerek Edirne’yi Bizans adına kurtardığını(1352) Türklerden çok memnun kalan imparator da bu memnuniyetini belirtmek için Rumeli’de,Gelibolu yakınlarında Çimpe kalesini Türklere üs olarak verdiğini yazarlar(1354) Böylelikle Türk kuvvetleri, Bizans imparatorluğu sıkıştığında,Çanakkale boğazı’nı ğeçmek zorunda kalmadan hemen yardımına koşacaktıBu rivayetete Türklerin Rumeli’ye geçişinin fetih şeklinde olmayıp,Çimpe kalesinin yardım karşılığı verilmesiyle gerçekleştiği iddia edilmektedir Hoca Sadettin Efendi,Aşıkpaşazade gibi Osmanlı tarihçileri ise Rumeli’ye geçiş olayını,fetih şeklinde anlatmaktadırlarTürk ressamlarının meydana getirdiği konu ile ilgili yağlı boya tablolarda görüldüğü üzere;Türkler,Rumeli’ye sallar üzerinde geçtiler Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa ve maiyeti denizden geçişi kolaylaştıracak bir yer ararlar iken Marmara denizinin giriş çıkış kapısı niteliğindeki Lapseki(Çardak) mevkiine geldiler Gazi Süleyman Paşa, Bugünkü Çardak beldesinde bir mescit yaptırdı Silah arkadaşları,bölgede keşif yapıp,hareket planlarını hazırladılar Çardak- Salbaş mevkiindeki, SALBAŞ AĞACI’nın,(fethin tek canlı tanığı,650-700 yıllık meşe ağacı 2002 yılında esen sert rüzgarlara dayanamayıp yıkılmıştır) altında meşe ağacından yaptıkları bir salla dualar okuyarak karşı kıyıya vardılarBurası Gelibolu ile Bolayır arasında,Bolayır’a daha yakın olan Çimpe Kalesi yakınlarıdırBu hisarın dışında bağda çalışmakta olan bir Rum’u esir alıp, hiç beklemeden aynı salla geri döndüler Şehzade Süleyman Paşa bu başarıya çok sevindiRum esire çok iyi davrandı Armağanlarla donattıBaşına şapka ,beline kuşak ve ayağına da ayakkabı verdiOna: “Sizin hisarınızda yer varmı dır,kimse duymadan,görmeden içeri girelim? dediO da:”Sizi kimse görmeden hisara koyarım” dedi Sur duvarlarının harap halini,askerlerin pek çok şeyden mahrum olduklarını bir bir anlattıNöbetçi muhafızları gafilane basmak için hizmet edeceğini arz ettiEsir Rum’dan istediği tüm bilgileri alan Gazi Süleyman Paşa derhal emir verip,deniz kıyısında bulunan yerleşim yerlerinden sığırlar toplattıBunların derilerinden yaptırdığı sağlam kösele kayışlarla,kalın ağaç kütüklerini bağlatarak iki sal yaptırdı Ertesi gün en cesur silah arkadaşları,Kara Timurtaş Paşa,Balabancıkoğlu,Kara Oğlanoğlu;Aksungur,Kara Hasanoğlu,Akça Kocaoğlu’nun da aralarında bulunduğu 39 kişi ile birlikte sala bindi Dğer salda da Evranos Bey,Ece Bey,Fazıl Bey,Hacı İl Bey gibi 40 bahadır bulunuyorduAyrıca savaş için gerekli bütün silahlar, askerlerin ağırlıkları ve ne kadar ağırlık varsa hepsi sallara yüklendiRahat bir deniz yolculuğundan sonra karanlık bir gecede”seksen dilaver”den meydana gelen bir birlik ile Çimpe Kalesi’ne yakın yerden kıyıya çıktılarHemen orada şükür namazı kıldılarKılavuzluk eden Rum esirin gösterdiği yoldan sessizce giderek hisarın dibine geldilerÇimpe Hisarı’nın önünde,sol tarafta büyük bir gübrelik vardıOnun üzerinden uzun merdivenlerle hisarın burcuna tırmandılarAnadolu yakasından gemi olmadan Rumeli’ye geçmenin imkansızlığına inanan kale halkının bir kısmı rahat döşeklerinde ,bir kısmı da kale dışında bağlarda uykuya dalmışken,Çimpe kalesi kolaylıkla ele geçirildi(1354) Padişah IMehmet(Çelebi) döneminde(1413-1421) Çalı Bey kumandasındaki Osmanlı donanması ile Pietro Loredano kumandasındaki Venedik donanması arasında mayıs1416 tarihinde Marmara adasıyla Gelibolu arasında büyük bir deniz savaşı meydana gelmiştir Yapılan çarpışmalarda Çalı Bey şehit olmuştur Savaşı kazanan Loredano,ertesi yıl yeniden gelerek Emir Süleyman’ın Lapseki’de yaptırmış olduğu kaleyi işgal için topa tutmuşturKarada Hamza Bey’in kumandasında 10 binden fazla bir kuvvetin bulunması sebebiyle başarılı olamamıştırYıldırım Bayezit’in boğaz muhafızlığını Gelibolu’da kurup başına da Sarıca Paşayı vermesi (1390) ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında buranın Kaptan Paşa eyaleti olması dolayısıyla Gelibolu’nun askeri ve ticari yönden önemi her geçen gün daha da artmıştır Evliya Çelebi (1611-1682), seyahatnamesinde Osmanlı döneminde ki Lapseki’yi şöyle anlatmaktadır”Deniz kenarında olup hakimi vardır 150 akçelik kazadır Halkı Rum ve Ermenidir 1300 adet bağlı bahçeli,kiremit örtülü yan yana evleri vardır Bir camii,hanları ve bir hamamı vardır Çarşısı çok az ise de bağ ve bahçeleri çokturKarpuzu,üzüm turşusu,bulaması ve şırası ünlüdür”Bu yüzyılda Lapseki’de Yeniçeri serdarı,sipahi kethüda yeri,subaşısı,bacdarı,muhtesibi vardıAyanı azdı 1831 de Sultan II Mahmud zamanında Şahap Efendi’nin yaptığı nüfus sayımına göre Lapseki’de 2442 Müslüman halkın yaşadığı tespit edilmiştir Şemseddin Sami’nin Kamus-ül-Alam’ında (1888-1900 yılları arasında yazılmış tarih ve coğrafya alanında bilgiler veren bir lügat-sözlüktür) Lapseki için şu bilgiler verilmektedir”Biga bağımsız mutasarraflığına bağlı ilçe merkezi bir kasabadır Bu ilçe öteden beri bağ ve bahçeleriyle ,dolayısıyla şarabıyla da ünlüdürBaşlıca ürünleri :Buğday ,arpa, yulaf,mısır, çavdar, susam ,nohut ,bakla, anason ,zeytin ,ceviz ve kestanedir Hayvan türünden mal varlığı :44000 koyun ,keçi, 4000 sığır,5300 eşek ,250 deve ,120 beygirdirTüm ilçe ve köylerinde : 40 mescit ve camii, 36 okul, 5 medrese,2kilise ,165 dükkan ve mağaza , 8 hamam, 25 fırın, 1 un fabrikası , 4 dalyan ve 128 çeşmesi vardır” denilmektedir IDünya Savaşında Lapseki: Çanakkale savaşları tüm şiddetiyle sürerken Lapseki’nin savaş menzili dışında kalması ve stratejik bir konumunun olmayışından ötürü fazla tahribat görmemiş ve bilfiil savaşın içinde olmamıştır Bu savaş boyunca Lapseki bir idari lojistik merkez olarak üzerine düşen görevi yerine getirmiştir 2 Mayıs 1915 yılında İngiliz Agemennon savaş gemisiyle Monica adlı balon gemisi Saroz körfezine girerek Gelibolu ilçe merkezini bombalamışlar ve bu bombardımanda ordu karargahı isabet almış ilçede bir cami yanmış, bir han ve bazı evler yıkılmış, halktan yaralananlar olmuşturBu durumda halk şehri terk etmeye başlamış bu arada da 5 ordu karargahının yerinin değiştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştırGelibolu’da bulunan Ordu Menzil müfettişliği bu suretle Lapseki’ye taşınmıştırAyrıca Gelibolu’daki erzak ve cephane depoları da Lapseki’ye nakledilmiştirBu arada Gelibolu’da bulunan askeri hastane Tekirdağ’a taşınmış ve ayrıca Lapseki’de 300 yataklı bir hastane kurulmuştur Savaş sırasında değişik yerlerde yem ve gıda ambarları kurulmuş ve 23 temmuz 1915 tarihi itibarı ile Lapseki ambarlarında askerlerin ihtiyacı için 85 ton ekmeklik un ,36 ton çeşitli erzak ve 8 ton hayvan yemi stoklanmıştır1914 yılında başlayan savaş sonucu kurulan menzil hastanelerine ilaveten Çanakkale muharebelerinin başlamasıyla bölgede iki hayvan hastanesi teşkil edildi Bu hastanelerden birisi Gelibolu’nun 8 km güneyinde Münip Bey çiftliğinde,diğeri ise Anadolu tarafında Çanakkale Lapseki yolu üzerinde SULUCA köyünde idiBu hizmetler yapılırken ayrıca 5 ordu menzil müfettişliği bünyesinde Lapseki’de iskele komutanlığı ile bir hizmet bölüğü de görev yapmakta idi Kurtuluş Savaşında Lapseki: Birinci Dünya Harbinde kendi topraklarında ve diğer cephelerde çarpışan Türk orduları 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkesini imzalamak zorunda kalmıştı Bu antlaşmanın kendilerine verdiği yetkilere dayanarak işgal devletleri yurdumuzun değişik noktalarına asker çıkarmaya ve gerekli gördükleri stratejik konumda olan yerleri işgal etmeye başlamışlardır Boğazlarda işgalde ele geçen yerler arasında kalmıştı Lapseki, Yunanlıların işgal yürüyüşleri sırasında 22 Haziran 1920'de toplu saldırıya geçen Yunanlılar tarafından ele geçirildi Bu devrede Trakya Bölgesinde Kuva-i Milliye teşkilatımız tam örgütlenmemişti Biga ve Lapseki dolaylarında da yeterli bir teşkilat yoktu Amaç,Fransızlar’ın kontrolündeki Gelibolu Akbaş İskelesi depolarında bulunan silah cephane ve mühimmatı Lapseki yoluyla, Kuva-i Milliye Birliklerine göndermekti Bu mühimmat, Fransızlardan kaçırılmak suretiyle gönderilmiştir Olayın duyulmasından sonra Lapseki'ye gelen Fransız harp gemisinin bütün çabaları boşa gitmiş, sadece mühimmatın kaçırılması sırasında esir alınarak, Lapseki'ye getirilmiş olan 20 kişilik Fransız müfrezesi geri verilmiştirİçinde bulunulan olağanüstü koşullar nedeniyle elde edilen bu başarının önemi çok büyüktürMustafa Kemal Paşa’nın Heyet-i Temsiliye adına tüm Anadoludaki Heyet-i Merkeziyelere gönderdiği telgraf aşağıda yer almaktadır Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal: Atatürk özel sohbetlerde bu durumu Türklerin Anadolu'dan Rumeli'ye geçişi, hareketine benzetmiş ve daha da üstün bir cesaret ve fedakarlık olarak niteleyerek, bu olayların iftihar ve heyecan kaynağı olmasını sağlayarak Kurtuluş Savaşımızın temellerini oluşturmuştur 1356 yılından beri Türklerin elinde bulunan Lapseki Çanakkale deniz ve kara savaşlarında yaralanan ve ölen binlerce askerimizin barındığıve gömüldüğü yer olmuşturŞu andak hükümet binası civarında ve Lapseki’nin doğusundaki mezarlıkta en az 15 bin şehit yatmakta olup bunların anısına ilçe mezarlığın da küçük bir abide dikilmiştir İlçemize 3 km mesafedeki Çardak kasabasında da gömülen binlerce şehidimizin için Trakya müfettişi General Kazım Dirik tarafından teşebbüse geçilerek güzel bir abide yaptırılıp; Arı burnu Şehitliği olarak düzenlenmiştir İstiklal savaşında da İlçe Düşman İşgaline uğramamış sadece birkaç İngiliz müfrezesi kısa bir süre için İlçe ve köylere zarar vermeden gelip geçmiştir 25 Eylül 1922 tarihinde İlçeye girmek isteyen birkaç İngiliz müfrezesini ilçe halkımız kahramanca mücadele ederek ilçeye sokmamıştır Lapseki’nin kurtuluşu 25 Eylül 1922 olarak kabul edilmiş olup,her yıl 25 Eylül günü Lapseki ‘nin kurtuluş bayramı olarak kutlanmaktadır Lapseki’li Hasan Oğlu Ahmet: 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale boğazını geçmek için zorlayan Fransa-İngiltere birleşik donanması boğazdan büyük bir yenilgi ile geri çekilerek,25 nisan 1915 tarihinde Seddülbahir bölgelerine yapılan İngiliz çıkartma birliklerine karşı siper mücadeleleri veren Çanakkale Lapseki’li Hasan Oğlu Mehmet cephede yaralanarak Zığındere sargı yerine getirilir İlk tedavisinden sonra Soğanlıdere üzerinden Çanakkale askeri hastanesine gönderilir Tedavisi uzun süreceğinden hava değişimi için Lapseki’ye gönderilirLapseki’ye gelen Mehmet’in kirlenen ve tozlanan asker elbiselerini annesi yıkayıp astığında Mehmet’in 15 yaşındaki kardeşi Ahmet elbiselerin kurumasını beklemeden giyip ağabeysinin yerine Çanakkale’ye savaşa gider1915 Haziran ayı içinde yapılan süngü savaşında Seddülbahir bölgesinde aldığı tek kurşun ile yaralanır ve kendisinden geçer Bu arada itilaf devletlerinin emir komutasında Çanakkale’ye savaşmaya gelmiş olan Nepal asıllı Gurka denilen askerlerin şehit ettikleri her Osmanlı askerinin kulaklarını kesmek gibi iğrenç bir adetleri vardıAlmış olduğu kurşun yarası ile kendinden geçmiş bir vaziyette baygın olarak yerde yatmakta olan Ahmet’in üzerine çullanan bir Gurka askeri onunda kulağını kesmek isterTam bu sırada küçük Ahmet’in çavuşu seslenir “Sakın kulağını verme Ahmet” bunun üzerine kendisine gelen Ahmet son bir gayret ile gücünü toplar ve düşman askerini öldürürDaha sonra kendisi şehit edilirBu olaydan dolayı Ahmet “Kulağını vermeyen şehit” olarak anılmaktadır Küçük şehidimizin temsili olan mezar taşı şu anda Hisarlık tepesi üzerinde şehitler abidesi yanındaki şehitlik de bulunmaktadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriCanakkale Gökçeada İlçenin Antik Çağa ilişkin tarihi konusunda pek fazla bilgi bulunmamaktadır Adanın en eski yerleşenlerin Plasglarelar olduğu bilinmektedir Miltiades MÖ 500’de adayı Atina’ya bağladı Roma egemenliği altına girinceye kadar Atina yönetiminde kaldı 1455 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Gökçeada, 1922/1923 yılları arasında yunan işgalinde kaldı 1923 Lozan Antlaşmasına göre 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyetine bağlandı Ada son yıllarda turizme açılma konusunda önemli bir yol katetmiştir Her yıl adaya gelen yerli ve yabancı turist sayısı artmaktadır Gökçeada, vahşi doğasında göz alabildiğince uzanan kumsalları, pırıl pırıl denizi, ile yeşili ve maviyi birleştiren kendine has örgüsü ile geçmişle bugünün birlikte yaşandığı harika bir doğa güzelliği Çeşitli kültürlerin buluştuğu adamızda camiler, kiliseler, manastırlar Eski Rum evleri ve modern mimari örnekleri bir arada bulunmaktadır Ada 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır Ada halkının Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'ya gösterdiği ilgiyi duyan Padişah Kanuni Sultan Süleyman adayı vakıf olarak ilan etmiş ve vergiden muaf kılmıştır Balkan Savaşı yenilgisi sonucu ada, Yunanistan egemenliğine geçmiş, 1914 yılında İngilizler tarafından Deniz ve hava üssü olarak kullanılmıştır 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması ile ada tekrar Türklerin eline geçmiştir Adanın fiilen alınması 22 Eylül 1923'tür Bu tarih adanın Kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır Gökçeada 2895 Km2 yüzölçümünde, 95 Km kıyı şeridi uzunluğuna sahiptir Kuzey - Güney uzunluğu 13 Km, Doğu - Batı uzunluğu 295 Km'dir Gökçeada (Kuzulimanı), Çanakkale'den 32 Mil, Gelibolu Yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 Mil, Bozcaada’ya 29 Mil, Ege Denizinde bulunan Yunan adalarından Limni'ye 16 Mil Semadirek adasına 14 Mil uzaklıktadır Gökçeada çok engebeli, volkanik kütlelerden oluşmuştur Ada'nın %77 si dağlık %12 si engebeli %10 ise ovadır Ada'nın Güney sahillerinde Akdeniz iklimi Kuzey sahillerinde ise Marmara iklimi sürmektedir Hakim rüzgarlar lodos ve poyrazdır Senenin büyük bölümünde rüzgarlar devamlılık sağlar Gökçeada su kaynakları çokluğu bakımından dünyanın 4 adası durumundadır 5 adet göleti, bulunan adamızda Zeytinli Köy Barajı adanın içme, kullanma ve sulama ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaktadır Ayrıca Şahinkaya - Dereköy, Aydıncık ve Uğurlu göletlerinden de tarım amaçlı sulamalar yapılmaktadır Adanın güney sahilinde bulunan yaklaşık 1 km büyüklüğündeki Tuz Gölünde yapılan analizlerde, içerisinde bol miktarda kükürde rastlanmış olup çamur kürü tedavisi yapıldığında, romatizma, sedef, kireçlenme gibi hastalıklara iyi geldiği görülmüştür Gökçeada ilçe Merkezi ve 7 köyden oluşmaktadır Bu köyler Kaleköy, Eski Bademli, Yeni Bademli, Zeytinliköy, Tepeköy, Dereköy ve Uğurludur 1990 genel nüfus sayımına göre ilçe merkezi nüfusu 10000, köylerin nüfusu 3000 civarında olup toplam nüfus yaklaşık 13000 dir Gökçeada oldukça karmaşık bir sosyolojik yapıya sahiptir Adaya iskan suretiyle getirilip yerleştirilen Dereköy bağlısı Şahinkaya halkının kökeni Trabzon - Çaykara ilçesidir Ada'ya yerleştirilen ilk iskan köyüdür1984 yılında iki iskan köyü daha kurulmuştur Bunlar Yenibademli ve Uğurlu köyleridir Yeni bademli Isparta ilinden getirile 93 haneden 409 kişidir Ayrıca bu köyde Karadeniz illerinden 25 balıkçı Ailesi daha iskan edilmiştir Uğurlu köyü ise Muğla ve Burdur illerinden getirilen 100 haneden 457 kişidir Ayrıca Bulgaristan göçmenleri için Şirinköy halen inşa edilmektedir Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca, Emlak Bankası AŞ'ne yaptırılan toplam 732 konut, 2 ticaret merkezi, ilkokul, sağlık ocağı tamamlanmış olup konutların Gökçeadalılara satışı gerçekleştirilmiştir Ada'mızda 25 yataklı Devlet Hastanesi ile Sağlık Ocağı bulunmaktadır Elektrik şebekesi denizaltı kablosu ile Enter konnekte sistemi bağlanmıştır Tüm köylerde elektrik ve telefon vardır İlçemiz ve Köylerinde bulanan 6 ilkokul, yatılı olarak eğitim veren Atatürk Anadolu Öğretmen Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Lise ve ona bağlı ortaokul vardır İlçemiz Halk Eğitim Merkezi ve ona bağlı Halk Kütüphanesi aynı binada hizmet vermektedir Nüfusun % 95'i Okuma Yazma bilmektedir Adamızda haftalık Gökçeada gazetesi yayınlanmaktadır Adada TC Ziraat Bankası,TC İş Bankası, TC Halk Bankası olmak üzere hizmet veren üç banka şubesi de bulunmaktadır İlçemizin ekonomik durumu, tarım, hayvancılık ve balıkçılığa dayanmaktadır Ülkemizin tek yabani koyun potansiyeli olan adada, 1500 hektar ekilebilir arazi, 1990 hektar bağlık, 4000 hektar mera, 8000 hektar ormanlık alan vardır Oldukça geniş bir alanı kaplayan zeytin ağaçlarından toplanan zeytinler işlemek üzere dışarıya gönderilmekte içeride kalanlardan da sabun üretilmektedir Konumu itibarıyla zengin deniz ürünlerine sahip olan adada, her an taze balık bulunmaktadır İstavrit, kolyoz, uskumru, sinarit, levrek, sazan, izmarit, sarpa, çipura, mercan, barbun balık çeşitleri balıkçı ailelerinin ekmek kapısıdır İçeride tüketilmeyen balıklar, ada dışına da gönderilmektedir Arıcılığın da yaygın Arıcılığın da yaygın olduğu adada, çam ve çiçek balı üretiminin yanında, bitki örtüsünü oluşturan kekiklerden, her derde şifa olan kekik balı da üretilmektedir Gökçeada, vahşi doğasında göz alabildiğince uzanan kumsalları, pırıl pırıl denizi, ile yeşili ve maviyi birleştiren kendine has örgüsü ile geçmişle bugünün birlikte yaşandığı harika bir doğa güzelliği Çeşitli kültürlerin buluştuğu adamızda camiler, kiliseler, manastırlar Eski Rum evleri ve modern mimari örnekleri bir arada bulunmaktadır Aydıncık, Yuvalı, Yıldızkoy, Uğurlu, Gizli koy gibi daha bir çok irili ufaklı doğal plajlarda; sakin, gürültüden uzak temiz bir denizde mavinin keyfini, Tepeköy Çınaraltında, Marmarosta, tabiatla yeşille bütünleşmenin keyfini yaşamak mümkün Kaleköyde, Semadirek siluetinin karşısında Belediye Tesisleri ve kıyı lokantalarında yenilen balıklardan sonra, Zeytinliköy’de içilen bir fincan dibek kahvesinin 40 yıl hatırında, serinlemekEski köy merkezlerinde Kaleköy; kalesi, kordonu, balıkçı limanı, çay bahçeleri, lokantaları, dalga ve rüzgarın etkisiyle şekillenmiş kayalıkları ve kıyı yerleşimiyle yaz gecelerinin hareketlendiği Semadirek manzaralı köydür Eskibademli köyü; daracık köy yolları, sessizliği ve Adanın balkonu gibi ovaya kuş bakışı hakim olmasıyla görülmeye değer bir köydür Zeytinliköy; sivil mimari örnekleri, köy meydanı, kilise ve mastırları, çiçeklerle bezenmiş taşlı yolları görülmeye, otantik kahvehanelerinden yükselen dibek kahvesinin kokusu duyulmaya değerdir Merkeze uzaklığı 35 km dir Yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan Tepeköy de köy meydanı, sivil mimari örnekleri ve kilisesini görmenin yanında, yüzyıllardır köye bekçilik eden çınar ağacının altında serinlemek ve piknik yapmak da insana ayrı bir zevk verir Dereköy; kilisesi, kahveleri ve sivil mimari örneklerini sergilemesinin yanında yüzlerce evin terkedilmişliği ile yalnızlık türküsü söylenen bir köydür Eşsiz doğa ve tarih dokusu olan Adada Yenibademli köyü yakınlarında, Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izniyle 13071996 en eski yerleşim birimlerinden olan Höyük kazısı çalışmalarına da devam edilmektedir 2813 sayılı kanun ile tescil edilen höyük Hacettepe Üniversitesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim üyesi bilimsel danışmalığında üniversite öğrencileri ve Adalı vatandaşların çalışmaları ile MÖ 3000 yıllarına ait sur, ev temelleri, Erken Tunç, çağına ait seramikler, ağırşaklar, taş balta, silex ok ucu, perdah, ezgi taşları, yonga parçaları bulgularıyla Ada'nın en eski iskan tarihini aydınlatması, doğru ve batı dünyası arasında üstlendiği rolün belirlenmesi amaçlanmaktadır Ev pansiyonculuğunun gelişmekte olduğu Ada da gelen yerli ve yabancı turistleri ağırlayabilecek kapasitede merkezde ve kıyı köylerinde olmak üzere konaklama yerleri mevcuttur (Yaklaşık 1000 kapasite) Ev pansiyonculuğunun yaygın olduğu Ada da sevimli pansiyonlar, oteller hizmete açıktır Pırıl pırıl denizi ile keşfedilmeye hazır gizli koyları, plajlarıyla mavi düşkünü her türlü ziyaretçiye sakin ve temiz bir ada da dinlenme imkanı sağlamakta olan Ada da kara ve su altı avcılığı da rağbet görmekte Zengin deniz ürünleri ile amatör ve profesyonel avcılarında avlanmasına müsait kayalık koylarında dalmak, balık tutmanın zevkine varmak, keklik, tavşan, çulluk, ördek, kaz gibi av hayvanları ile kara avcılığı yapmak, yüksek dağları ve tepeleri ile dağ sporu, rüzgarlı, günlerinde su kayağı ve sörf yapmaya da müsait olan ada da deniz mevsimi üç ay sürmekle beraber; rüzgarlı havalar da bile denize girmek için sakin ve durgun bir deniz köşesi bulunur Ada'nın ulaşımı deniz yoluyla yapılmaktadır Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait iki adet feribotla: Çanakkale Limanından saat 1600'de Tekirdağ Feribotu, Eceabat Kabatepe Limanı'ndan saat 1100 ve 1900'da Kınalıada Arabalı Vapuru ile olmak üzere iki sefer olarak ulaşım sağlanmaktadır Ayrıca 1200 metre pist uzunluğu olan Askeri amaçlı olmakla birlikte sivil havacılığa da açık hava alanı mevcutturTurizm yönünden henüz emekleme devresinde olan Adamız, denizinin temizliği, doğasının bozulmamış oluşu ve sakinliği ile aranan bir tatil beldesi olma yolundadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriÇan Çanakkale' Çan ilçesinin kuruluş tarihi hakkında kesin bir bilgi yokturTarihi kaynaklarda eski çağlarda adının Gergithes olduğu görülürİlçe sınırları içinde bazı antik kalıntılar bulunması eski dönemlerden beri yerleşim yeri oldu¤unu gösterirEtili yakınlarındaki antik kallikolone kentinin, üç tanrıça arasında güzellik yarışması yapılan yer oldu¤u söylenmektedir Homeros’ta Ares’in Troyalıları bu tepeden saldırttığı yazar Antik çağ tarihçilerinden Strabon ve Heredot “Gergisler” in yerini belirtirken Çan yöresini göstermiştirScliemann’ın Trova’da bulduğu bir yazıtta tüm Gergislerin MS188 yılında Roma imparatorluğunun eline geçtiğini yazar Çan 1897 yılında Bucak olarak Biga’ya bağlanmış ve 1 Ağustos 1945 yılında ilçe merkezi olmuş) Kurtuluş savaşında 1921’ de Yunan işgaline ve ağır bir yıkıma uğrayan Çan, işgalden 23 Eylül 1922’de kurtuldu 1 Ağustos 1945’ de çıkarılan bir yasa ile Bigailçesinden ayrılmış, önceleri Bayramiç ilçesine bağlı olan Etili bucağı ile bugünkü Çan ilçesi oluşturulmuş ve daha sonra Çanakkale iline bağlanmıştır İlçe arazisi etraf tepelerle çevrili çukur havza niteliğindedir Arazi orman ve makilerle kaplıdırilçeye sanayi tesisleri kurulmadan önce halkın geçim kaynağı hayvancılık oluştururdu Daha çok küçük baş hayvancık İlçe merkezinde çok eski yıllardan bu yana pazar kurulmaktadır Pazarda hayvanların boyunlarına taklan ÇAN en çok satılan eşyalar arasındaydı Kervanlarla çan gelir Pazar yerine çan reyonlar kurulurdu Çevre köy, ilçe ve illerden pazara çan almak için gelinirdi ÇAN adının ilçeye buradan geldiği sanılmaktadır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriCoğrafya [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-060e00e5_forumsinsinet_jpg[/img] Havadan Çanakkale İl topraklarının yarısından fazlası ormanlar ile kaplıdır Ormanlar il topraklarının % 539'unu oluşturur Ormanlık alanlar 536964 hektar olup bunun 449024 hektarı koru, 87969 hektarı ise köylülere dağıtılan ve ticaret yapılan, kesilmeye hazır ormanlardır Ormanlık arazinin yarısından fazlasını kızılçam ve meşe kaplar İlde yetişen ağaçalarin miktarları şöyledir; [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-0675a35a_forumsinsinet_jpg[/img] Ağaç türüKapladığı alan (Hektar)Toplam ormanlara oranıKızılçam181093,2033,73Meşe109997,5020,49Karaçam60735,0011,24Diğer185,138,3034,36Genel toplam536964,00100,00 [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-06272807_forumsinsinet_jpg[/img] İlin kıyı ilçelerinde ve adalarda iklim hemen hemen aynıdır Akdeniz iklimi ile Karadeniz iklimi arasında bir geçiş iklimin yaşandığı Çanakkale topraklarında iklim daha çok Akdeniz iklimine paralellik gösterir İç bölgelerde denizden yükseklik artar ve bu nedenle kıyı bölgelere oranla aradaki sıcaklık ortalaması oldukça açılır Yılın büyük bölümü hemen her ilçede rüzgârlı günler yaşanır [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-06aae781_forumsinsinet_jpg[/img] Çanakkale'de önem arzeden bir su kütlesi bulunmaz Gelibolu Yarımadası'nda Tuzla Gölü, Biga ilçesi sınırlarında Hoyrat Gölü ve Ece Gölü ile diğer ilçelerde yer alan bazı ufak baraj gölleri ve göletler vardır Biga'ya bağlı Yeniçiftlik beldesinde yer alan yaklaşık 10,000 hektarlık Ece Gölü son bir kaç yıl içinde kurutularak tarıma uygun hâle getirilmeye çalışılmaktadır [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-0657ee54_forumsinsinet_jpg[/img] Çanakkale ilinin coğrafî olarak aslında 4 farklı su kütlesi ile kıyısı bulunur Aşağıdaki tabloda ilçelerin nereye kıyısı olduğu ile kıyı ve plâj uzunluklarının dizelgesi vardır; İlçeKıyı uzunluğu (km)Kıyısında olduğu denizİlin toplam kıyısına oranı (%)Plâj uzunluğu (km)Merkez602Çanakkale Boğazı8961025Ayvacık832Ege Denizi1238800Bayramiç0---Biga716Marmara Denizi1065701Bozcaada437Ege Denizi651410Çan0---Eceabat1031Boğaz - Saros Körfezi - Ege Denizi1535710Ezine38,6Ege Denizi575620Gelibolu1266Boğaz - Ege Denizi18851050Gökçeada920Ege Denizi13701180Lapseki527Marmara Denizi785750Yenice0---Toplam671Ege - Marmara - Saros - Boğaz-72,40 Kültür [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-06409ce8_forumsinsinet_jpg[/img] Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşımaktadır 70'li yıllardan itibaren ile yapılmaya başlayan ticarî yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modernize olmuştur Ticarî yatırımlarla ile ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır Bugün Çanakkale Türkiye'nin en modern çevrelerindendir Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir Henüz altyapısı tam oturmamışsa da kültürel anlamda Çanakkale ili Türkiye'de önde gelen çevrelerdendir Toplumda çekirdek aile yaygındır Toplum,Göçmenler , Türkmenler, Pomaklar, Yörükler, Çerkezler ve az sayıda Boşnak'tan oluşur Pomak ve Yörükler genelde tarım ile uğraşırlar Bir Yörük kişisi ile Pomak farklı biçimde geleneksel giysiler giyer [img]/images/forumsinsimages/6/25-06-2012T09-35-063f9772_forumsinsinet_jpg[/img] İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz Yemenî adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardesü (ferace) giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez Yöre mutfağı ise birbirinden lezzetli tatlara sahiptir Çanakkale mutfağını anlatacak kilit sözcükler; zeytinyağ, zeytin, sardalya, peynir helvası ve keşkektir Adalar bağcılık ve şarapçılık konusunda başı çekmektedir Eğitim İl, eğitim bakımından halkına Türkiye ortalamasının oldukça üstünde bir hizmet sunar İl sınırları içinde 1 Fen Lisesi, 10 anadolu Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi ve birçok Meslekî lise bulunur Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) bünyesinde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 2 enstitü bulunur, ve 20,000 öğrenciye eğitim verir Halkın %8,0'i üniversite mezunudurİlköğretimlerde okullaşma oranı %100'dür Okuryazarlık oranı (2000 Nüfus verilerinde) %90 olarak açıklanmış, fakat geçen zaman içersinde oranın %99 olduğu sanılmaktadır (Çanakkale Valiliği Resmî Sayfası) İlçede 75,000'e yakın öğrenci bulunur İlde derslik başına düşen öğrenci sayısı 20'dir Turizm Çanakkale ile birçok ilçesi tarihî ve doğal güzellikler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen, bölge olması gerekenden oldukça az turist çekmektedir İl merkezinin çevresinde bulunan yerlerin hemen hemen heryeri sit alanı ilân edilmiştir Çanakkale'nin büyüyememesinin asıl sebeplerinden biride budur Birçok alan yerleşime kapalıdır |
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri |
06-26-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Resimleri- Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik YerleriÇANAKKALE -TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ Çanakkale'nin Tarihçesi-Çanakkale'nin Turistik Yerleri-Çanakkale Türküleri Çanakkale ili, Türkiye Cumhuriyetinin kuzeybatısında, topraklarının büyük bölümü Marmara Bölgesi sınırları içinde kalan, 25° 40' - 27° 30' doğu boylamları ve 39° 27' - 40° 45' kuzey enlemleri arasında 9887 km²'lik bir alan kaplayan, Asya (Anadolu) ve Avrupa (Trakya) kıtalarında toprakları bulunan, kendi adını taşıyan boğaz ile ikiye bölünmüş Trakya'da İstanbul'dan sonraki en büyük ildir Anadolu'nun en batı noktası olan Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası Gökçeada'daki İncirburnu il sınırları içindedir Ege Denizi'nde Türkiye'ye ait en büyük adalar, Bozcaada ve Gökçeada, Çanakkale iline bağlıdır Tarihçe Çanakkale, Cumhuriyetin ilk yıllarında Biga ve Gelibolu sancaklarının kaldırılması ve her ikisinin ortasında bulunan Çanak köyününün il ilan edilmesiyle meydana gelmiştir 1927 Nüfus sayımında Çanakkale'ninMerkez Nüfusu sadece 8500 kişi idi Eski çağlarda, Hellespontos ve Dardanelles olarak da adlandırılan ilde 3000 yıldan beri yerleşim olduğu bilinmektedir Bugün bile kalıntıları bulunan Truva (Troia, Troy) Antik kenti MÖ 2500 yılında büyük bir depremle yıkılmış ve bölge uzun yıllar Lidya'lılarca yönetilmiştir Millattan önce 336 yılında bölgede en önemli güç hâline gelen Pers İmparatorluğu Helenizm'i tüm dünyaya yaymak amacındaki Büyük İskender Granikos Çayı (Biga Çayı) kıyılarında büyük bir bozguna uğratılmıştır Osmanlı Devleti döneminde de Karesioğulları Beyliğinin yıkılması ile ilin bugünkü topraklarının büyük bir bölümü ele geçirilmiş, Bizans'a sayesinde ilin fethi daha da kolaylaşmış ve Boğazlar ile birlikte kontrol Osmanlı Devleti'ne geçmiştir Çanakkale ilinin topraklarının bütününe bakıldığında, üzerinde kurulmuş olduğu yarımada Biga Yarımadası olarak adlandırılır İl içindeki en kayda değer yükselti Biga Dağları'dır Biga adının bu denli çok kullanımının sebebi, Cumhuriyet döneminden önce , Osmanlı idarî sisteminde Sancak'ın Biga ilçesi olmasıdır Yani ilin eski merkezi Biga olup, Cumhuriyet döneminde, kazanılmış olan başarılardan dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir İlin isminin kökeni yörede çok gelişmiş olan çanak - çömlek zanaatine dayanır Şehrin iki simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye ile çanakçılık özdeşleşince de şehir Çanakkale olarak adlandırıldı[kaynak belirtilmeli] Demografi Çanakkale iline bağlı 568 köy, 21 bucak, 12 ilçe belediyesi ve 22 belde belediyesi vardır Çanakkale ilinin ilçeleri ile birlikte nüfusu 490397 kadardır İl merkezinin köyler hariç nüfusu 152112 'dir Merkezden sonra en büyük ilçe Bigadır İlin en küçük ilçesi Bozcaada'dır Adaların nüfusu yazları iki katını aşsada kışın yerlilerden başka yaşayan kalmaz İl genelinde nüfusun yüzde 52'si şehirlerde geri kalanı kırsal kesimde yaşar Yıllık nüfus artışı yüzde 1034 ile Türkiye ortalamalarının çok üstündedir,aşırı bir nüfüs artışı vardır Nüfus yoğunluğu 48,16 kişi/km²dir yazılar Vikipedi, özgür ansiklopedi sunum almira |
|