Ozanlarımız(M-N) |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(M-N)Neşet Ertaş (Garip) Bilemedim Kıymatını Kadrini Hata Benim Günah Benim Suç Benim Eliminen İçtim Derdin Zehrini Hata Benim Günah Benim Suç Benim Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır Garibim Derdimin Dermanı Yoktur Hata Benim Günah Benim Suç Benim Halk müziğimize kaynaklık eden mahalli sanatçılarımızın eserleri ve yapmış, oldukları çalışmaların yanı sıra, biyografilerinin de araştırılarak ortaya çıkarılması büyük önem taşımaktadır Şu anda hayatta olmayan mahalli sanatçılar hakkındaki bilgileri ikinci üçüncü şahıslardan öğrenmekteyiz Söz konusu mahalli sanatçılar hakkındaki edindiğimiz bilgilerde bir takım soru işretleri oluşmakta ve açıklığa kavuşturulması gereken bazı konular ise yeterince açıklık kazanamamaktadır Özellikle bu biyografik çalışmaların mahalli sanatçılar hayatta iken kendilerinden alınan bilgiler ışığında yapılması en sağlıklı olanıdır Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını gerek sazı gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün yapmış, mahalli sanatçılarımızdan biriside Neşet Ertaş'tır Neşet Ertaş 1943 yılında Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla ABDALLAR yeni adıyla GIRTILLAR köyünde doğdu 7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin 2 çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle ilgilenen yoktur 5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan temin eden Ertaş'lar birlikte 8 yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula da hiç gidememiştir 14 yaşında çalışmak için İstanbul'a giden Neşet Ertaş'ın iş bulması kolay olmadı Karın tokluğuna çalışacağı bir işe dahi razı olan sanatçı bir gün Şençalar Plak adında bir şirkete gider Şirketin sahibi olan Kadri Şençalar Neşet Ertaş'ı dinler ve çok beğenir ''Neden Garip Garip Ötersin Bülbül'' adlı ilk plağı 1957 yılında Şençalar plak tarafından piyasaya çıkarılır Neşet Ertaş bu arada Beyoğlu'nda da bir gazinoda sahneye çıkmaktadır 2 yıl İstanbul'da çalışan Neşet Ertaş daha sonra Ankara'ya gelir ve sahne hayatı burada devam eder Ankara' da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve hemen evlenirler İki kız bir erkek çocukları olur Ama bu evlilik mutlu sürmemektedir Neşet Ertaş bu arada askere gider 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yapan Neşet Ertaş askerlik dönüşünde Leyla Ertaş ile süren 7 yıllık evliliğini bitirip ayrılır Plak üzerine plak yapan Neşet Ertaş konserleriyle de bir çok şehri 6-7 defa gezdi Beste ve plaklarıyla çok meşhur olan Neşet Ertaş her yerde aranan bir sanatçı olmuştu Özellikle orta Anadolu düğünlerinin değişmez sanatçısıydı Neşet Ertaş düğünlerdeki içkili sofraların sayesinde alkolün dozunu da artırmıştı Dolayısıyla sıhhati de bozulmaya bağladı ve 1978 yılında parmakları felç oldu Müzisyenlikten başka mesleğide olmadığı için işsiz ve parasız kaldı Çok perişan bir hale gelen Neşet Ertaş tedavi olacak parayı dahi bulamadı Çareyi 1979'da Almanya'da bulunan kardeşinin yanına gitmekte bulan Neşet Ertaş, tedavisini de orada yaptırdı Eşinin yanında olan 3 çocuğunu da daha sonra yanına aldıran sanatçı mesleğine de Almanya'da tekrar başladı Türklerin bulunduğu yerlerde gazino ve düğün salonlarında çalıp söylemeye başladı Kaset ve sahne çalışmalarına Almanya'da devam eden sanatçı kendisi okula gidemediğinden dolayı çocuklarının okumaları için elinden geleni yaptı 1 Oğlu 2 Kızı olan sanatçı ; oğlunu hem üniversitede okutmakta hem de iyi bir müzisyen olarak yetiştirmektedir Evli olan kızı da eşiyle birlikte üniversitede öğrenim görmektedirler Neşet Ertaş'a babasının hayatı ve sanatı ile ilgili bir soruya; "Babam Kırşehir'den çıkmış, Keskin"e gelmiş, anamınan evlenmiş Çiçekdağı'nın Gırtıllar eski adıyla Abdallar köyü denilen 20 haneli küçük bir köye gelip yerleşmiş Ben o Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya gelmişim Babam sazıynan sesiynen tanınmış engin gönül , hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı Saz çalmasını Yusuf Usta'dan öğrenmiş Geçinmemizi sazıyla temin ederdi Anamı Keskin'den almış, kendisi Kırşehir'li olmasına rağmen uzun yıllar Keskin'de kalmış, Hacı Taşanı yetiştirmiş Kırıkkale ve Yozgat'ın köylerini, İç Anadolu'nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar bırakmış 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı Gittiği yerlere beni de götürürdü Birlikte 8 yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin ve Yerköy'ü köyleriyle beraber gezip düğün çalardık Geçimimizde verilen bahşişlerden olurdu En sonunda Kırşehir'e gelmiş 1980 de mi 1981 de mi rahmete kavuşmuş oldu" şeklinde cevap vermiştir Neşet Ertaş'a bağlama çalmaya kaç yaşında başladığını sorduğumuzda ise; "Ben dünyaya geldiğimde sazı göbeğime koymuşlar'' şeklinde cevap vermiştir Bağlama öğrenmesinde babasının çok etkisi ve emeği olduğunu söyleyen sanatçı, Bayram Aracı, A Gazi Ayhan, Refik Başaran gibi bağlama ustalarını da çok beğenerek dinlediğini ifade etmektedir Sanatçı; bir bağlamada hangi özellikleri arıyorsunuz? şeklindeki sorumuza ; "Oyma saz ve çok perdeli olsun" diye cevap vermiştir Bağlamalarını da oyma tekne yapan ustalara yaptırmayı tercih eden sanatçı, bağlamalarına da 7 tel takıp, kendi sesine göre akort yaptığını söylemektedir Sanatçının bağlamasından duyduğumuz bazı sesleri, başka bağlamaları dinlediğimizde duyamamaktayız Sanatçı bunun nedenini bağlamasındaki perde ayarlarını kendisinin yapmasından dolayı meydana gelen bir farklılık olduğu ifade etmektedir Sanatçı bestelerini, sôz ve müziği aynı anda düşünerek yaptığını, şimdiye kadar kaç bestesi ve kaseti olduğunu hatırlayamadığını ve kendi eserlerini en iyi icra eden sanatçıların da Gülşen Kutlu, Nezahat Bayram, Neriman Altındağ Tüfekçi olduğunu söylemektedir Neşet Ertaş'a bir çok eserlerinde adını kullandığı ve ona türküler yaktığı Leyla'nın kim olduğunu sorduğumuzda; "Eski eşim ve çocuklarımın anası Leyla Ertaş'tır Ama ayrıldıktan sonra türkülerimde Leyla ismini artık kullanmıyorum"diye cevap verdi Neşet Ertaş, kendisine ait türkülerin son kıtalarında "GARİP'' mahlasını kullanmaktadır Kendisi bunun nedenini şöyle açıklamaktadır "Soyadı yokken bize Garipler derlermiş Gerçektende biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, Abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır O gariplik bende kaldığı için garibim diyorum Sanatçı BOZLAK'ın tanımını da Feryattır, Ağıttır" olarak yapmıştır Neşet Ertaş'a ilk plağını yapmasında maddi ve manevi yardımı olanları sorduğumuzda; "Kadri Şençalar'dır Kendisi benimle çok yakından ilgilendi, bana plak okuttu Beyoğlu saza götürerek bana proğram aldı ve onun sayesinde sahne hayatım başladı" diye cevap verdi Sanatçı şimdiye kadar sazı ile hiç bir sanatçıya eşlik etmediğini, sadece tek olarak çalıp söylemeyi tercih ettiği söyledi Neşet Ertaş önceki bestelerinin çoğunda sevgiliye duyulan aşk ve özlem konularını işlemişti Son kasetlerindeki (Nerde ne arıyorsun, Yolcu, Şirin Kırşehir, Benim Yurdum) bestelerinde ise insanlara belli mesajlar veriyor Allah aşkı, insan hakkı ve sevgisi, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti, ölüm gibi Sanatçı bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Aşık Veysel in de dediği gibi benim sadık yarim gara topraktır Gözünen görülen, e!inen tutulan, yediğimiz içtiğimiz, canımız topraktır Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yarimizdir İnsanı seven insan; Hakkı sever, bizde o Hakkın aşığıyız Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah' tır Allah hepimizi eşit yaratmış Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz Cehalete hatırlatabildimse mutluyum" Türkiye'de konserler vermeniz için teklifler yapılıyordur Bu teklifleri nasıl karşılıyorsunuz? sorumuza sanatçı şöyle cevap verdi: "Kabul etmiyorum Çünki; kırk yıl o garip vatandaşlarımın ekmeğini yedim Tekrar konser verip onların cebindeki ekmek paralarını alamam Ama onlara televizyondan bedava konser veririm" Sanatçı tüm ailesinin Almanya'da olduğunu, çocuklarının üniversitede okuduğunu ve kendisinin de müzisyen olarak çalışmaya devam ettiğini, dolayısı ile Türkiye' ye kesin dönüş yapmayı, şimdilik düşünmediğini ifade etmektedir Neşet Ertaş Türkiye'de halk müziğinin şu andaki yeri hakkında şöyle düşünüyor: "Halk müziği ölümsüzdür Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun Şu anda çalan olsun okuyan olsun verimlilik göremiyorum" Halk müziğine büyük emeği geçmiş bir sanatçı olarak TRT ve Kültür Bakanlığı'nın size gösterdiği ilgiden memnunmusunuz? diye sorduğumuzda: "Hayır memnun değilim Muzaffer Sarısözen 14 yaşımda iken beni mektupla çağırır, misafir olarak çaldırır, okuturdu Daha sonra imtihanla mahalli sanatçı olarak radyoya girdim 23 sene her ay 2 proğram yapardım Halk müziği yöneticilerinden çok bencil insanlar vardı Beni çıkardılar, istediğim gibi çaldırıp söyletmediler Bende terk ettim" diye cevap verdi Neşet Ertaş'a, şimdiye kadar sizin ve babanızın hakkında herhangi bir araştırma yapıldı mı? diye sorduğumuzda; "Benim hakkımda, yani bana sorulmadı Ama babamın hakkında kendisinden soranlar olmuştur" diye cevap verdi Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını en iyi yorumlayan mahalli sanatçılardan biri olan Neşet Ertaş'ın eserlerinin ve müzik çalışmalarının bilinmesinin gerekliliği ile birlikte sanat hayatının ve kendisinin yaptığı müzik hakkında düşünce ve yorumlarının da bilinmesi gerekmektedir Neşet Ertaş gibi bir çok mahalli sanatçı hakkında bu tür çalışmalar yapılmadığı için eserleri ve yaşantısı hakkında yazılı bilgiler bulmakta güçlük çekilmektedir Dileğimiz bu tür çalışma ve yazıların artmasıdır Öğr Gör Hakan TATYÜZ Gaziantep Üniversitesi TMD Konservatuarı Öğretim Görevlisi Not: Bu çalışma 06041996 tarihinde yapılmıştır ve Milli Folklor Dergisinin 31-32 sayısında 1996 yılında yayınlanmıştır KAYNAKLAR 1 Neşet Ertaş'a gönderilen, soru kağıdı gönderme yöntemi ile elde edilen bilgiler 2 KAYMAK, Mansur - THM ve Oyunları (Cilt :1 Yıl:1 Sayı:1 1982) 3 EKİCİ, Savaş - Ramazan Güngör ve üç telli kopuzu (Kültür Bak HAGEM yayınları 188 ANKARA 1993) 4 Halk Ozanlarının Sesi ( Yıl:1 Sayı:1 Aralık 1992 Kültür Bak HAGEM yayınları) Kendi Anlatıyor Kimdir Neşet Ertaş? Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır 1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bile öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir Bayram Bilge Tokel Eserlerinden bazıları : Neredesin sen, Zülüf dökülmüş yüze, O şirin gözlerine, Neredesin Sen Şu Garip Halimden Bilen İşveli Nazlı, Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen Tatlı Dillim Güler Yüzlüm Ve Ceylan Gözlüm, Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen Sinemde Gizli Yaramı Kimse Bilmiyor, Hiç Bir Tabib Su Yarama Merhem Olmuyor Boynu Bükük Bir Garibim Yüzüm Gülmüyor, Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen Gönül Dağı Yağmur Yağmur Gönül Dağı Yağmur Yağmur Boran Olunca Akar Can Özümden Sel Gizli Gizli Bir Tenhada Can Cananı Bulunca Sinemi Yaralar Yar Oy Yar Oy Dil Gizli Gizli Dost Elinden Gel Olmazsa Varılmaz Rızasız Bahçanın Gülü Derilmez Kalpten Kalbe Bir Yol Vardır Görülmez Gönülden Gönüle Yar Oy Yar Oy Yol Gizli Gizli Seher Vakti Garip Bülbül Öterken Kirpiklerin Oku Yar Yar Cana Batarken Cümle Alem Uykusunda Yatarken Kimseler Duymadan Yar Oy Yar Oy Gel Gizli Gizli Hata Benim Bilemedim Kıymatını Kadrini Hata Benim Günah Benim Suç Benim Eliminen İçtim Derdin Zehrini Hata Benim Günah Benim Suç Benim Bir günden Bir Güne Sormadım Seni Körümüş Gözlerim Görmedim Seni Boşa Mecnun Eylemişim Ben Beni Hata Benim Günah Benim Suç Benim Bilirim Suçluyum Gendi Özümde Gel Desem Gelirdin Benim İzimden Her Ne Çekti İsen Benim Yüzümden Hata Benim Günah Benim Suç Benim Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır Garibim Derdimin Dermanı Yoktur Hata Benim Günah Benim Suç Benim Evvelim Sensin Cahildim Dünyanın Rengine Kandım Hayale Aldandım Boşuna Yandım Seni İlelebet Benimsin Sandım Ölürüm Sevdiğim Zehirim Sensin Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin Sözüm Yok Şu Benden Kırıldığına İdip Başka Dala Sarıldığıma Gönülüm İnanmıyor Ayrıldığına Gözyaşım Sen Oldun Kahirim Sensin Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin Garibim Can Yıkıp Gönül Kırmadım Senden Ayrı Ben Bir Mekan Kurmadım Daha Bir Gönüle İkrar Vermedim Batınım Sen Oldun Zahirim Sensin Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin Zülüf dökülmüş Yüze Zülüf dökülmüş yüze aman, Kaşlar yakışmış göze aman aman Usandım bu canımdan aman aman, Dert ile geze geze Bu ellerde gez gayrı aman, Kâtip ol da yaz gayrı aman aman Bir kazma al bir kürek aman aman, Mezarımı kaz gayrı Gün doğdu aştı böyle aman, Gönüldür coştu böyle aman aman Sen orada ben burda aman aman, Ömrümüz geçti böyleKendim Ettim Kendim Buldum Karadır Şu Bahtım Kara Sözüm Kar Etmiyor Yare Yüreğimi Yaktı Nara (Eyvah Ey) Kendim Ettim Kendim Buldum Gül Gibi Sararıp Soldum Bilmez Yar Gönülden Bilmez Akar Göz Yaşlarım Dinmez Bir Kere Yüzüm Gülmez (Eyvah Ey) Kendim Ettim Kendim Buldum Gül Gibi Sararıp Soldum Söylerim Sözüm Almıyo O Yar Yüzüme Gülmüyo Garip Gönlümü Bilmiyo (Eyvah Ey) Kendim Ettim Kendim Buldum Gül Gibi Sararıp Soldum Tatlı Dile Güler Yüze Tatlı Dile Güler Yüze Doyulur Mu Doyulur Mu Aşkınan Bakışan Göze Doyulur Mu Doyulur Mu Doyulur Mu Doyulur Mu Canana Kıyılır Mı Cananına Kıyanlar Hakkın Kulu Sayılır Mı Zülüflerin Dökse Yüze Yar Badeyi Sunsa Bize Lebleri Meyime Meze Doyulur Mu Doyulur Mu Hem Bahara Hemi Yaza Yarın Ettikleri Naza Yar Aşkına Çalan Saza Doyulur Mu Doyulur Mu Garibim Geldik Gitmeye Muhabbetimiz Bitmeye Yar İle Sohbet Etmeye Doyulur Mu Doyulur Mu |
Ozanlarımız(M-N) |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(M-N)Nesimi Çimen Adana, Saimbeyli ilçesinde 1931 yılında doğdu, Daha sonra tüm ailesiyle Kayseri, Sarız ilçesine yerleşti Kadirli ve Elbistan ilçelerinde uzun süre kaldıktan İstanbul'a taşındı Küçük yaşlarında türkü derlemeleri yaptı İstanbul'a naklinden sonra topladıkları bu folklor değerlerini radyo arşivlerine kazandırdı Hatayi, pir Sultan Abdal ve diğer usta ozanların nefeslerini söyleyerek kendisini tanıttı Nefeslerini, türkülerini bağlama ile değil, göğsünde taşıdığı ''Cura'' eşliğinde söylerdi Cura çalmada ün kazanmıştı Kendi yazdığı deyişlerini de okuyup söyleyen Nesimi Çimen, Yurt içinde ve dışında pek çok programlar yapan bir ozandı Yaşamı 271993 günü Sivas'da, Madımak Oteli'nde yaşanan yangın olayında noktalandı Nesimi Çimen'den derlenen bazı türküler: -Ayrılık hasreti kar etti cana -Bin derdim var idi bin daha oldu -Daha senden gayrı aşık mı yoktur -Deli gönül yine ah-ü zar oldu Dinle beni kulağın aç Sev insanlığı sev gardaş İnsan Kabe insan miraç Sev insanlığı sev gardaş İnsanlar Hakk'ın mekanı İnanmazsan aç Kuran'ı Sakın hor görme insanı Sev insanlığı sev gardaş Meleklerin secdegahı Orda gördüler insanı Bırak kusuru, günahı Sev insanlığı sev gardaş Nesimi der her yaşında İnsan sevdası başında Kötü huylunun dışında Sev insanlığı sev gardaş Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Barış güvercini uçsun Dünya da Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin Dünya cennet olsun yaşasın insan Gelin barışalım dökülmesin kan Son bulsun savaşlar kesilsin figan Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin İnsancıl insanlar barıştan yana Ancak zalim olan kıyar insana Barış aşkı yayılmalı cihana Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin Nesimi der ki ey füze yapanlar Acımasız zalim cana kıyanlar Bırak ey yaşasın bütün insanlar Barış güvercini uçsun Dünya da Dostluklar kurulsun insanlar gülsün Son bulsun savaşlar kimse ölmesin |
Ozanlarımız(M-N) |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(M-N)MESLEKİ Dolanı dolanı gelir Ölüm yavaşça yavaşça Kalem alıp yaz derdimi Gülüm yavaşça yavaşça Şu dünyaya güvenilmez Ölmeyince kan kesilmez Mesleki’m artar eksilmez Zulüm yavaşça yavaşça Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Mescitli (Kertme) köyünde 1848’de doğdu Asıl adı Bekir’dir Babası çiftçi Halil ağa daha o çocukken öldü Anası onu büyütmek için çok sıkıntı çekti Bekir, biraz büyü yünce köy odalarına gidip gelmeye başladı Oralarda halk şiir ve hikayelerini dinleyip öğrendi Köyünden Fatma adlı kıza tutuldu Bir gün Delik- taş köyüne uğrayan Aşık Ruhsati’yle karşılaştı Sesini beğenen Ruhsati onu yetiştirmeyi üstlendi Birlikte köy köy dolaştılar, düğünlerde derneklerde saz çalıp şiir söylediler Ustası ona Mesleki adını taktı Babasının diretmesi yüzünden Bekir, sevgilisini kaçırmak zorunda kaldı Fakat mutluluğu çok sürmedi Birkaç yıl sonra karısı soğuk algınlığından kışın öldü, geride üç çocuk bıraktı Konu komşunun yardımıyla Mesleki yeni den evlendi 1930’da Kertme’de öldü Dadaloğlu ile Emrahı çok seven ve Ruhsati’den etkilenen Mesleki, toplumsal gerçeklere ustası kadar ilgi göstermedi, daha çok aşk, ölüm, ayrılık, mutsuzluk temlerini işledi, ama çevresindeki bazı yerel durumlara değinmekten de geri durmadı Asım Bezirci Türk Halk Şiiri Eserlerinden bazıları: DOLANI DOLANI GELİR Dolanı dolanı gelir Ölüm yavaşça yavaşça Kalem alıp yaz derdimi Gülüm yavaşça yavaşça Söyünmüyor bir dem narım Sevda oldu öz diyarım Güz dedi geçti baharım Selim yavaşça yavaşça Garip gönlüm durmaz oldu Gözüm ırak görmez oldu İşe güce varmaz oldu Elim yavaşça yavaşça Sevdiğim bu yana bakmaz Kaş eğip kirpiğin yıkmaz Kırıldı kanadım kalkmaz Kolum yavaşça yavaşça Şu dünyaya güvenilmez Ölmeyince kan kesilmez Mesleki’m artar eksilmez Zulüm yavaşça yavaşça GÖNÜL YAYLASINDA ÜÇ GÜL AÇILMIŞ Gönül yaylasında üç gül açılmış Ak gül kırmızı gül hele sarı gül Birbirinden güzel doğmuş ayılmış Ak gül kırmızı gül hele sarı gül Birisi olmuştur başlar belası Biri domurlanmış ateş paresi Birisi de İrem bağı lalesi Ak gül kırmızı gül hele sarı gül Nevbahardır yaylalara göçülmüş Yelinden dolu bade içilmiş Elvan elvan olmuş taze açılmış Ak gül kırmızı gül hele sarı gül Aşık isen terkeyleme himmeti Ustamdan gayriya etmem minneti Birin Mesleki’ye yerse Ruhsati Ak gül kırmızı gül hele sarı gül SEN DE YİTİRMİŞSİN CÜMBÜŞÜ Sen de yitirmişsin eski cümbüşü Yoksa farıdın mı belalı dağlar Akıttım gözümden kan ile yaşı Tarih üç yüz beşe geleli dağlar Tor sunalar sende gezmez mi oldu Sakiler badeni süzmez mi oldu Aşıklar medhini yazmaz mı oldu kalmazmış insanın kemali dağlar Şimdiki devranda geçim zor oldu Okudum manayı dersim hiç oldu Arkacında boş sürüler nic’oldu Başı koç yiğitli kaleli dağlar Olma Meslek gibi zarı terkeyle Terkeyle sitemi arı terkeyle Gel miras kalacak karı terkeyle Yalandır dünyanın temeli dağlar SAKİ BAŞIN İÇİN BİR ÇARE YETİR Saki başın içini bir çare yetir Ateş aldı yüreğimde yangın var Yanaktan dudaktan bir katre getir Ateş aldı yüreğimde yangın var Hasretlik yakıyor gülleri harı Sardı kıvılcımlar kurb ü civarı Seyreyle söner mi gönlümün narı Medet medet deryalarda yangın var Bir gün olur Mesleki’yi ararsın Niye böyle sevdalıyı kınarsın Alışırsın tutuşursun yanarsın Yakın gelme üzerimde yangın var AZRAİL SERİME ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN Azrail serime çöktüğü zaman Kırılır kanadım kol yavaş yavaş Mevlam nasip etsin din ile iman Akar gözlerimden sel yavaş yavaş Yüksek uçan gönül yorulur bir gün Mizan terazisi kurulur bir gün Herkesin ettiği sorulur bir gün Döner mi yarabbi dil yavaş yavaş İl keyfi yetirdin çaldın çağırdm her çeşitten yedin sürdün savurdun İşte toprak senin vatanın yurdun Çekilir fenadan el yavaş yavaş Kabrim üzerine dikerler taşı Kimin gölgesine saklarsın başı Baba oğul görmez kardaş kardaşı Gider geri dönmez yol yavaş yavaş Isıcak ılıman suyum koyarlar İyi kötü elbisemiz soyarlar Mesleki’yim öldüğümü duyarlar Girer salacama il yavaş yavaş YARABBİ BİR SAHİP BİR ÇOBAN GÖNDER Yarabbi bir sahip bir çoban gönder Koyun belli değil kurt belli değil Kalmadı safası bezm-i cih Dev belli değil dert belli değil Ağniyalar dile destan oldular Cümle fıkaraya hasman oldular Tavşan yürekliler aslan oldular Yiğit belli değil mert belli değil Halim arz edecek hakim bilinmez Ahır vakit bu gözyaşım silinmez Azdı yaralarım hekim bulunmaz Yara belli değil dert belli değil Ey Mesleki artık gönül farıyor Gam gasavet dört yanımı sarıyor Bütün alem çıkmış vatan arıyor Yayla belli değil yurt belli değil SANA BİR ÇİFT CEVABIM VAR GUZELİM Sana bir çift cevabım var güzelim Kerem eyle darılırsan demeyim Seni özge candan sevmek emelim Yokuşuna yorulursan demeyim Bir sen bir ben ikimiz de burada Rakiplerse kol kol olmuş sırada Artık eksik söz çok olur arada Kulak verip kırılırsan demeyim Gönül aynasını sildim ışıttım Meslek’in gönlünü sana düş ettim Bugünlerde bir suçunu işittim Eğer bana yar olursan demeyim KADİR MEVLA'M SENDEN BİR DİLEĞİM VAR Kadir Mevla’m senden bir dileğim var Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin Ellere vermişsin nedir günahım Ver bana bir yavru, gönlüm eğlesin Bir yavru isterim hem dudu dilli Kiraz dudaklı da gerdanı benli Bir elma yanaklı incecik belli Ver bana bir yavru, gönlüm eğlesin! Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı Güvercin topuklu keklik sekişli Yavrusun aldırmış şahin bakışlı Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin Misli bulunmasın dünya yüzünde Altın saçı topuğunda dizinde Mesleki’nin yüreğinde özünde Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin |
Ozanlarımız(M-N) |
06-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(M-N)Muharrem Ertaş (Mahalli Sanatçı ve Kaynak Kişi) 1913 yılında Yağmurlubüyükoba köyünde başlayan yoksul ve çileli hayatı, Kırşehir’in Bağbaşı mahallesindeki yoksul gecekondulardan birinde noktalandığında 71 yaşındaydı Ömrünün neredeyse tümünü çalıp çağırarak geçiren Muharrem Usata’nın bütün bir hayatı bir bakıma bu iki kelimede saklı: "Çaldı ve söyledi" Musiki kültürümüzün en orijinal ve sanatkarane örneklerini içeren hususi repertuarı ve icra uslubu üzerine değil akademik çalışmalar yapılması, ciddi bir makalenin bile yayınlanmadığı göz önüne alınırsa, ülkemizde Muharrem Ertaş’ı derli toplu değerlendiren elinizdeki yayın olduğu söylenebilir Ülkemizde diyoruz, zira çeşitli zamanlarda ABD ve Japonya’dan gelen müzikolog ve etnomüzikologların Muharrem Ertaş üzerinde çalıştıklarını biliyoruz Kimdir Muharrem Ertaş ? O’nu farklı ve orijinal kılan nedir? Temsil ettiği o güçlü geleneğin neresindedir? Muharrem Ertaş zurnacı Kara Ahmet ile Ayşe Hanım’ın 5 çocuğundan biri dedelerinin deveci kabilesi mensup olduğu ve Horasan’dan gelip Kırşehir’in Yağmurlubüyükoba köyüne yerleştiğini daha sonra bir tek kişi (Yusuf Usta) hariç, bu köyün tamamını 1940 lı yılların başında Kırşehir’in Bağbaşı Mahallesine göç ettiğini biliyoruz Henüz 7-8 yaşında iken ilk bağlama derslerini aldığı dayısı Bulduk Ustadan sonra, Muharrem Ertaş’ın asıl ustası bu Yusuf Ustadır Yusuf Usta yöresinin anonim ezgilerinin yanı sıra, daha çok Toklumen’li Aşık Sait’in (1835-1910) şiirlerini ustaca çalıp söyleyen ve bütün bunları Muharrem Ertaş’a da öğreten yörenin en ünlü saz ustalarından biridir Muharrem Ertaş o günleri şöyle anlatıyor : "Çalıp söyleme merakım küçük yaşlarda başladı Bulduk adındaki dayımın çok güzel sesi vardı Bir köyde türkü söyledi mi diğer köyde dinlenirdi Hatta seferberlikte asker kaçaklarını yakalamak için subaylar dayımı yanlarına alıp köy köy dolaşırlarmış Dayıma türkü söylettirip kendileri de pusuya yatarlar ve dayımın sesine dağlardan köye inen kaçakları yakalarlarmış Derken Yusuf Usta beni çok severdi, merakımı görünce beni yanına aldı her gittiği yere götürdü Düğünler de, bayramlarda, eğlencelerde yanından ayırmayarak ustalarından öğrendiğini bana da öğretirdi Yedi yıl O’nun la çalıştıktan sonra artık tek başıma çalıp söylemeye başladım" İlk karısı Hatice Hanım’ın kısa bir süre sonra vefatı üzerine evlendiği ikinci karısı Döne Hanım’dan Necati, Neşet, Ayşe ve Nadiye adında dört çocuğu olur Daha sonra Döne Hanım’da vefat eder ve bir düğün için geldiği Yozgat’ın Kırıksoku köyünde kader karşısına Arzu Hanım’ı çıkarır Bu son evliliğinden Ekrem, Ali, Muharrem ve Cemal adlarında dört çocuğu daha olur ve ömrü, yöresel tabirle sekiz baş horantaya ekmek parası kazanmak uğruna son derece zor ve kötü şartlarda çalışıp çırpınmakla geçer Muharrem Ertaş’ın adı bir TV programında okuduğu sözleri Dadaloğlu’na ait ünlü ‘Avşar Bozlağı’ ile yurt genelinde duyulur Bu öyle bir okuyuştur ki şimdiye kadar saz çalıp okuyanların hiç birine benzememektedir Tok ve davul gibi gümbürdeyen, ama alabildiğine duygulu bir divan sazı eşliğinde ; tiz, gür, parlak ve bir o kadar da içli ve yanık bir sesin okuduğu, bir buçuk oktavı aşan ses genişliğine sahip bir Dadaloğlu gürlemesi : Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Repertuarındaki diğer eserler de kimsenin bilmediği, söylemediği, bilenlerin ise asla bu derece güzel ve etkileyici okuyamayacaklarını itiraf ettikleri türküler, bozlaklar, ağıtlar ve halay havaları Her biri tümünün en güçlü ve orijinal örnekleri Muharrem Ertaş, 1970’li yıllardan itibaren, o yıllarda büyük bir şöhrete sahip olan ‘Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’ olarak ismi daha çok duyulur olmuş fakat hiçbir zaman layık olduğu gerçek şöhrete erişememiştir O şan şöhret için, büyük paralar kazanmak için sanat yapan biri olmadığı hiçbir zaman, olamazdı da Çünkü çalıp söylemek, O’nun için doğal yaşam biçimiydi Bu dünyada 71 yıl yoksul kendi halinde ve sessizce yaşayan Muharrem Usta , 1984 yılının 3 Aralık günü yine yoksul ve sessizce öldü Dünya durdukça sesi gökkubemizde yankılanacak bir sanatçının “garip” ölümüydü bu Son sözleri gerisini tamamlayamadığı “sazımın emaneti” oldu Muharrem Usta‘nın adı, yaşarken kıymeti bilinmeyen sanatçıların başında anılsa yeridir Ruhu şad olsun |
Ozanlarımız(M-N) |
06-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(M-N)Meçhuli Bana ettiğini biliyor musun Sineme hançerin çaktın güzel dost Beni ağlattığın yetmez mi gayri Bu garip gönlümü yıktın güzel dost Bu kadar insafsız olur mu insan Ettiğin Hüseyn'e etmedi Mervan Hali hazır kendim hayatta iken İsmime Meçhuli taktın güzel dost Aşık Meçhuli bir konuşmasında yaşamını şöyle anlatır: “1949 yılında Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Kaşanlı köyünde doğdum Babam Hasan Öztürk'ün dört yıl askerliği sırasında anam Elif, üç çocuğunu beslemek için elinde bulunan küçük bir araziyi satmak mecburiyetinde kalmış Bu nedenle üç kardeş tamamen topraksız kaldık O gün bugün; yoksullukla savaş halindeyiz Yedi yaşımdan bu yana, olup bitenleri hatırlarım Babam askerden döndükten sonra, halk arasında “ince hastalık” dedikleri vereme yakalanarak öldü Anam ve üç kardaş, yaşamak için her işte çalışmak mecburiyetindeydik İlk bahar gelince Maraş ovasına pamuk tarlalarını çapalamak için birlikte giderdik anamla() Anlattığım gibi, hayatım fakirlik ve perişanlık içinde geçti Şimdi de durum aynı Bu durum benim için yadırganmayan bir konu olmuştur Alıştık yoksulluğa ama, şu anlatacağım olayı hiçbir zaman unutamam; hayatımda bana çok tesir etti çünkü: 1966 yılında askerliğe çağrıldım Gitmeden önce, akrabalarımın birinden yüz lira borç para almıştım Tam yola çıkacağım gün, gelip kapıya dayandı alacaklı Tabii ki, verecek param yoktu Adam içeriye girdi ve çocuklar için hazırladığımız kışlık zahireyi toplayıp hepsini götürdü O sene köyde kalan ailem ve iki çocuk dilenerek geçindiler Daha sonra yazdığım şiirler çevrede beğenilerek okunuyordu 1968 yılında İsmail İpek tarafından “Meçhuli Sazıyla Yarine Der ki” adlı şiirim plak yapıldı Bilahare aynı sanatçı tarafından öbür şiirlerim de plak yapılmaya devam etti Bir ara Ankara Hastahanesi'nde işçi olarak çalıştım Daha sonra İmar-İskan Bakanlığı'nın Afet işleri Genel Müdürlüğü'nde memur olarak bir sene çalıştıktan sonra, beni oradan da attılar Beni böylece boş, avare gezmeye alıştırdılar” Meçhuli şiirlerinde aşk, gurbet, dostluk, yoksulluk, yalnızlık, adalet, halkçılık, bağımsızlık temaları üzerinde durur YAPITI Diri Gezen Ölü (1973) KAYNAKÇA S Serpil Savcıoğlu (Yeni Ortam gazetesi, 1381973); Süleyman Yağız, Yürü Bre Hızır Paşa (1983) Asım Bezirci Türk Halk Şiiri II-1993 Eserlerinden bazıları: Güzel Dost Bana ettiğini biliyor musun Sineme hançerin çaktın güzel dost Beni ağlattığın yetmez mi gayri Bu garip gönlümü yıktın güzel dost Dertsiz iken beni verem eyledin Derdini yarama merhem eyledin Kendin Aslı beni Kerem eyledin Aşkın ateşine yaktın güzel dost Gönlümü kendine eyledin esir Seni sevmek midir bir bana kusur Zülfünün teline asılan Mansur İnsafsızca dara çektin güzel dost Sönmesin bu aşkım yansın dedikçe Yana yana seni ansın dedikçe Allahım kitabım sensin dedikçe Çıkıp yücelere baktın güzel dost Bu kadar insafsız olur mu insan Ettiğin Hüseyn'e etmedi Mervan Hali hazır kendim hayatta iken İsmime Meçhuli taktın güzel dost Dağ Başında Etrafımda insanlar çok Yalnızım dağ başında Dertlerimi bilenim yok Yalnızım dağ başında Yüce dağlar aşman oldu Hep sevenler pişman oldu Eski dostlar düşman oldu Yalnızım dağ başında Gece gündüz hayalimde O dost kaldı vebalimde Kimseler bilmez halimde Yalnızım dağ başında Günbegün dert çoğalıyor Gönlümü dosta bağlıyor Meçhuli neden ağlıyor Yalnızım dağ başında Dert Yağmuru Genç yaşta yağdı başıma Dert yağmuru dert yağmuru Kara bulut güneşime Dert yağmuru dert yağmuru Geceye kattı gündüzü Yitirdim baharı yazı Sanki okyanus denizi Dert yağmuru dert yağmuru Gizli yağdı bildirmedi Meçhuli'yi güldürmedi Boğdu suya öldürmedi Dert yağmuru dert yağmuru Bakasım Gelir Dertlerim örülmüş bir çorap gibi Söktükçe sevdiğim sökesim gelir İçime işledi şu zalim gurbet Gönül ah çektikçe çekesim gelir Hayli hasret kaldım yarı özlerim Yarın hasretiyle ağlar sızlarım yar sana kem gözle bakan gözlerin Dünyayı başına yıkasım gelir Meçhuli yarına sazıyla der ki Huri melek nesli şüphe mi var ki Perilerin şahı sultanı sanki Baktıkça yüzüne bakasım gelir Yoksulluk Bıktım artık senden yeter Ah yoksulluk seni seni Ah çektikçe ahım artar Ah yoksulluk seni seni Diyar diyar dolaştırdın Köle edip çalıştırdın Kötü söze eliştirdin Ah yoksulluk seni seni Şu sararmış güde benim Sarpa düşen yolda benim Neyim eksik elde benim Ah yoksulluk seni seni Berrak suyum bulandırdın Devri daim dolandırdın Kapı kapı dilendirdin Ah yoksulluk seni seni Yoksulların yüzü gülmez Dilekleri kabul olmaz Satarım ya kimse almaz Ah yoksulluk seni seni Beni namertlere muhtaç Bir gün tokum kırk gün de aç Hayatımı eyledin felç Ah yoksulluk seni seni Meçhuli'yem benim fakir Fakirlere katık şükür Fakirim görüldüm hakir Ah yoksulluk seni seni |
|