Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ozanlarımızmn

Ozanlarımız(M-N)

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(M-N)




Neşet Ertaş (Garip)


Bilemedim Kıymatını Kadrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim
Eliminen İçtim Derdin Zehrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur
Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır
Garibim Derdimin Dermanı Yoktur
Hata Benim Günah Benim Suç Benim
Halk müziğimize kaynaklık eden mahalli sanatçılarımızın eserleri ve yapmış, oldukları çalışmaların yanı sıra, biyografilerinin de araştırılarak ortaya çıkarılması büyük önem taşımaktadır Şu anda hayatta olmayan mahalli sanatçılar hakkındaki bilgileri ikinci üçüncü şahıslardan öğrenmekteyiz Söz konusu mahalli sanatçılar hakkındaki edindiğimiz bilgilerde bir takım soru işretleri oluşmakta ve açıklığa kavuşturulması gereken bazı konular ise yeterince açıklık kazanamamaktadır Özellikle bu biyografik çalışmaların mahalli sanatçılar hayatta iken kendilerinden alınan bilgiler ışığında yapılması en sağlıklı olanıdır

Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını gerek sazı gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün yapmış, mahalli sanatçılarımızdan biriside Neşet Ertaş'tır

Neşet Ertaş 1943 yılında Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla ABDALLAR yeni adıyla GIRTILLAR köyünde doğdu 7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin 2 çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle ilgilenen yoktur 5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan temin eden Ertaş'lar birlikte 8 yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula da hiç gidememiştir

14 yaşında çalışmak için İstanbul'a giden Neşet Ertaş'ın iş bulması kolay olmadı Karın tokluğuna çalışacağı bir işe dahi razı olan sanatçı bir gün Şençalar Plak adında bir şirkete gider Şirketin sahibi olan Kadri Şençalar Neşet Ertaş'ı dinler ve çok beğenir ''Neden Garip Garip Ötersin Bülbül'' adlı ilk plağı 1957 yılında Şençalar plak tarafından piyasaya çıkarılır Neşet Ertaş bu arada Beyoğlu'nda da bir gazinoda sahneye çıkmaktadır

2 yıl İstanbul'da çalışan Neşet Ertaş daha sonra Ankara'ya gelir ve sahne hayatı burada devam eder Ankara' da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve hemen evlenirler İki kız bir erkek çocukları olur Ama bu evlilik mutlu sürmemektedir Neşet Ertaş bu arada askere gider 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yapan Neşet Ertaş askerlik dönüşünde Leyla Ertaş ile süren 7 yıllık evliliğini bitirip ayrılır Plak üzerine plak yapan Neşet Ertaş konserleriyle de bir çok şehri 6-7 defa gezdi Beste ve plaklarıyla çok meşhur olan Neşet Ertaş her yerde aranan bir sanatçı olmuştu Özellikle orta Anadolu düğünlerinin değişmez sanatçısıydı Neşet Ertaş düğünlerdeki içkili sofraların sayesinde alkolün dozunu da artırmıştı Dolayısıyla sıhhati de bozulmaya bağladı ve 1978 yılında parmakları felç oldu Müzisyenlikten başka mesleğide olmadığı için işsiz ve parasız kaldı Çok perişan bir hale gelen Neşet Ertaş tedavi olacak parayı dahi bulamadı Çareyi 1979'da Almanya'da bulunan kardeşinin yanına gitmekte bulan Neşet Ertaş, tedavisini de orada yaptırdı Eşinin yanında olan 3 çocuğunu da daha sonra yanına aldıran sanatçı mesleğine de Almanya'da tekrar başladı Türklerin bulunduğu yerlerde gazino ve düğün salonlarında çalıp söylemeye başladı

Kaset ve sahne çalışmalarına Almanya'da devam eden sanatçı kendisi okula gidemediğinden dolayı çocuklarının okumaları için elinden geleni yaptı 1 Oğlu 2 Kızı olan sanatçı ; oğlunu hem üniversitede okutmakta hem de iyi bir müzisyen olarak yetiştirmektedir Evli olan kızı da eşiyle birlikte üniversitede öğrenim görmektedirler

Neşet Ertaş'a babasının hayatı ve sanatı ile ilgili bir soruya;
"Babam Kırşehir'den çıkmış, Keskin"e gelmiş, anamınan evlenmiş Çiçekdağı'nın Gırtıllar eski adıyla Abdallar köyü denilen 20 haneli küçük bir köye gelip yerleşmiş Ben o Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya gelmişim

Babam sazıynan sesiynen tanınmış engin gönül , hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı Saz çalmasını Yusuf Usta'dan öğrenmiş Geçinmemizi sazıyla temin ederdi Anamı Keskin'den almış, kendisi Kırşehir'li olmasına rağmen uzun yıllar Keskin'de kalmış, Hacı Taşanı yetiştirmiş Kırıkkale ve Yozgat'ın köylerini, İç Anadolu'nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar bırakmış 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı Gittiği yerlere beni de götürürdü Birlikte 8 yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin ve Yerköy'ü köyleriyle beraber gezip düğün çalardık Geçimimizde
verilen bahşişlerden olurdu

En sonunda Kırşehir'e gelmiş 1980 de mi 1981 de mi rahmete kavuşmuş oldu" şeklinde cevap vermiştir Neşet Ertaş'a bağlama çalmaya kaç yaşında başladığını sorduğumuzda ise; "Ben dünyaya geldiğimde sazı göbeğime koymuşlar'' şeklinde cevap vermiştir Bağlama öğrenmesinde babasının çok etkisi ve emeği olduğunu söyleyen sanatçı, Bayram Aracı, A Gazi Ayhan, Refik Başaran gibi bağlama ustalarını da çok beğenerek dinlediğini ifade etmektedir Sanatçı; bir bağlamada hangi özellikleri arıyorsunuz? şeklindeki sorumuza ;
"Oyma saz ve çok perdeli olsun" diye cevap vermiştir

Bağlamalarını da oyma tekne yapan ustalara yaptırmayı tercih eden sanatçı, bağlamalarına da 7 tel takıp, kendi sesine göre akort yaptığını söylemektedir

Sanatçının bağlamasından duyduğumuz bazı sesleri, başka bağlamaları dinlediğimizde duyamamaktayız Sanatçı bunun nedenini bağlamasındaki perde ayarlarını kendisinin yapmasından dolayı meydana gelen bir farklılık olduğu ifade etmektedir

Sanatçı bestelerini, sôz ve müziği aynı anda düşünerek yaptığını, şimdiye kadar kaç bestesi ve kaseti olduğunu hatırlayamadığını ve kendi eserlerini en iyi icra eden sanatçıların da Gülşen Kutlu, Nezahat Bayram, Neriman Altındağ Tüfekçi olduğunu söylemektedir

Neşet Ertaş'a bir çok eserlerinde adını kullandığı ve ona türküler yaktığı Leyla'nın kim olduğunu sorduğumuzda;
"Eski eşim ve çocuklarımın anası Leyla Ertaş'tır Ama ayrıldıktan sonra türkülerimde Leyla ismini artık kullanmıyorum"diye cevap verdi Neşet Ertaş, kendisine ait türkülerin son kıtalarında "GARİP'' mahlasını kullanmaktadır Kendisi bunun nedenini şöyle açıklamaktadır
"Soyadı yokken bize Garipler derlermiş Gerçektende biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, Abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır O gariplik bende kaldığı için garibim diyorum Sanatçı BOZLAK'ın tanımını da Feryattır, Ağıttır" olarak yapmıştır

Neşet Ertaş'a ilk plağını yapmasında maddi ve manevi yardımı olanları sorduğumuzda;

"Kadri Şençalar'dır Kendisi benimle çok yakından ilgilendi, bana plak okuttu Beyoğlu saza götürerek bana proğram aldı ve onun sayesinde sahne hayatım başladı" diye cevap verdi Sanatçı şimdiye kadar sazı ile hiç bir sanatçıya eşlik etmediğini, sadece tek olarak çalıp söylemeyi tercih ettiği söyledi

Neşet Ertaş önceki bestelerinin çoğunda sevgiliye duyulan aşk ve özlem konularını işlemişti Son kasetlerindeki (Nerde ne arıyorsun, Yolcu, Şirin Kırşehir, Benim Yurdum) bestelerinde ise insanlara belli mesajlar veriyor Allah aşkı, insan hakkı ve sevgisi, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti, ölüm gibi Sanatçı bunun nedenini şöyle açıklıyor:

"Aşık Veysel in de dediği gibi benim sadık yarim gara topraktır Gözünen görülen, e!inen tutulan, yediğimiz içtiğimiz, canımız topraktır Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yarimizdir
İnsanı seven insan; Hakkı sever, bizde o Hakkın aşığıyız Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah' tır Allah hepimizi eşit yaratmış Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz Cehalete hatırlatabildimse mutluyum"
Türkiye'de konserler vermeniz için teklifler yapılıyordur Bu teklifleri nasıl karşılıyorsunuz? sorumuza sanatçı şöyle cevap verdi:
"Kabul etmiyorum Çünki; kırk yıl o garip vatandaşlarımın ekmeğini yedim Tekrar konser verip onların cebindeki ekmek paralarını alamam Ama onlara televizyondan bedava konser veririm"

Sanatçı tüm ailesinin Almanya'da olduğunu, çocuklarının üniversitede okuduğunu ve kendisinin de müzisyen olarak çalışmaya devam ettiğini, dolayısı ile Türkiye' ye kesin dönüş yapmayı, şimdilik düşünmediğini ifade etmektedir

Neşet Ertaş Türkiye'de halk müziğinin şu andaki yeri hakkında şöyle düşünüyor:
"Halk müziği ölümsüzdür Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun Şu anda çalan olsun okuyan olsun verimlilik göremiyorum"
Halk müziğine büyük emeği geçmiş bir sanatçı olarak TRT ve Kültür
Bakanlığı'nın size gösterdiği ilgiden memnunmusunuz? diye sorduğumuzda:
"Hayır memnun değilim Muzaffer Sarısözen 14 yaşımda iken beni mektupla çağırır, misafir olarak çaldırır, okuturdu Daha sonra imtihanla mahalli sanatçı olarak radyoya girdim 23 sene her ay 2 proğram yapardım Halk müziği yöneticilerinden çok bencil insanlar vardı Beni çıkardılar, istediğim gibi çaldırıp söyletmediler Bende terk ettim" diye cevap verdi

Neşet Ertaş'a, şimdiye kadar sizin ve babanızın hakkında herhangi bir
araştırma yapıldı mı? diye sorduğumuzda;
"Benim hakkımda, yani bana sorulmadı Ama babamın hakkında kendisinden soranlar olmuştur" diye cevap verdi
Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını en iyi yorumlayan mahalli sanatçılardan biri olan Neşet Ertaş'ın eserlerinin ve müzik çalışmalarının bilinmesinin gerekliliği ile birlikte sanat hayatının ve kendisinin yaptığı müzik hakkında düşünce ve yorumlarının da bilinmesi gerekmektedir

Neşet Ertaş gibi bir çok mahalli sanatçı hakkında bu tür çalışmalar yapılmadığı için eserleri ve yaşantısı hakkında yazılı bilgiler bulmakta güçlük çekilmektedir Dileğimiz bu tür çalışma ve yazıların artmasıdır

Öğr Gör Hakan TATYÜZ
Gaziantep Üniversitesi TMD Konservatuarı Öğretim Görevlisi
Not: Bu çalışma 06041996 tarihinde yapılmıştır ve Milli Folklor Dergisinin 31-32 sayısında 1996 yılında yayınlanmıştır
KAYNAKLAR
1 Neşet Ertaş'a gönderilen, soru kağıdı gönderme yöntemi ile elde edilen bilgiler
2 KAYMAK, Mansur - THM ve Oyunları (Cilt :1 Yıl:1 Sayı:1 1982)
3 EKİCİ, Savaş - Ramazan Güngör ve üç telli kopuzu (Kültür Bak HAGEM yayınları 188 ANKARA 1993)
4 Halk Ozanlarının Sesi ( Yıl:1 Sayı:1 Aralık 1992 Kültür Bak HAGEM yayınları)
Kendi Anlatıyor
Kimdir Neşet Ertaş? Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır?

Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor

Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu

Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar

İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir

Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile

Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bile öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek

Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir

Bayram Bilge Tokel
Eserlerinden bazıları : Neredesin sen, Zülüf dökülmüş yüze, O şirin gözlerine,




Neredesin Sen

Şu Garip Halimden Bilen İşveli Nazlı,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen

Tatlı Dillim Güler Yüzlüm Ve Ceylan Gözlüm,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen

Sinemde Gizli Yaramı Kimse Bilmiyor,
Hiç Bir Tabib Su Yarama Merhem Olmuyor

Boynu Bükük Bir Garibim Yüzüm Gülmüyor,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen



Gönül Dağı Yağmur Yağmur

Gönül Dağı Yağmur Yağmur Boran Olunca
Akar Can Özümden Sel Gizli Gizli
Bir Tenhada Can Cananı Bulunca
Sinemi Yaralar Yar Oy Yar Oy Dil Gizli Gizli

Dost Elinden Gel Olmazsa Varılmaz
Rızasız Bahçanın Gülü Derilmez
Kalpten Kalbe Bir Yol Vardır Görülmez
Gönülden Gönüle Yar Oy Yar Oy Yol Gizli Gizli

Seher Vakti Garip Bülbül Öterken
Kirpiklerin Oku Yar Yar Cana Batarken
Cümle Alem Uykusunda Yatarken
Kimseler Duymadan Yar Oy Yar Oy Gel Gizli Gizli



Hata Benim

Bilemedim Kıymatını Kadrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim
Eliminen İçtim Derdin Zehrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bir günden Bir Güne Sormadım Seni
Körümüş Gözlerim Görmedim Seni
Boşa Mecnun Eylemişim Ben Beni
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bilirim Suçluyum Gendi Özümde
Gel Desem Gelirdin Benim İzimden
Her Ne Çekti İsen Benim Yüzümden
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur
Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır
Garibim Derdimin Dermanı Yoktur
Hata Benim Günah Benim Suç Benim



Evvelim Sensin

Cahildim Dünyanın Rengine Kandım
Hayale Aldandım Boşuna Yandım
Seni İlelebet Benimsin Sandım

Ölürüm Sevdiğim Zehirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Sözüm Yok Şu Benden Kırıldığına
İdip Başka Dala Sarıldığıma
Gönülüm İnanmıyor Ayrıldığına

Gözyaşım Sen Oldun Kahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Garibim Can Yıkıp Gönül Kırmadım
Senden Ayrı Ben Bir Mekan Kurmadım
Daha Bir Gönüle İkrar Vermedim

Batınım Sen Oldun Zahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Zülüf dökülmüş Yüze

Zülüf dökülmüş yüze aman,
Kaşlar yakışmış göze aman aman
Usandım bu canımdan aman aman,
Dert ile geze geze

Bu ellerde gez gayrı aman,
Kâtip ol da yaz gayrı aman aman
Bir kazma al bir kürek aman aman,
Mezarımı kaz gayrı

Gün doğdu aştı böyle aman,
Gönüldür coştu böyle aman aman
Sen orada ben burda aman aman,
Ömrümüz geçti böyleKendim Ettim Kendim Buldum

Karadır Şu Bahtım Kara
Sözüm Kar Etmiyor Yare
Yüreğimi Yaktı Nara (Eyvah Ey)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Bilmez Yar Gönülden Bilmez
Akar Göz Yaşlarım Dinmez
Bir Kere Yüzüm Gülmez (Eyvah Ey)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Söylerim Sözüm Almıyo
O Yar Yüzüme Gülmüyo
Garip Gönlümü Bilmiyo (Eyvah Ey)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum



Tatlı Dile Güler Yüze

Tatlı Dile Güler Yüze
Doyulur Mu Doyulur Mu
Aşkınan Bakışan Göze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Doyulur Mu Doyulur Mu
Canana Kıyılır Mı
Cananına Kıyanlar
Hakkın Kulu Sayılır Mı

Zülüflerin Dökse Yüze
Yar Badeyi Sunsa Bize
Lebleri Meyime Meze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Hem Bahara Hemi Yaza
Yarın Ettikleri Naza
Yar Aşkına Çalan Saza
Doyulur Mu Doyulur Mu

Garibim Geldik Gitmeye
Muhabbetimiz Bitmeye
Yar İle Sohbet Etmeye
Doyulur Mu Doyulur Mu






Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(M-N)

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(M-N)




Nesimi Çimen



Adana, Saimbeyli ilçesinde 1931 yılında doğdu, Daha sonra tüm ailesiyle Kayseri, Sarız ilçesine yerleşti Kadirli ve Elbistan ilçelerinde uzun süre kaldıktan İstanbul'a taşındı Küçük yaşlarında türkü derlemeleri yaptı İstanbul'a naklinden sonra topladıkları bu folklor değerlerini radyo arşivlerine kazandırdı Hatayi, pir Sultan Abdal ve diğer usta ozanların nefeslerini söyleyerek kendisini tanıttı Nefeslerini, türkülerini bağlama ile değil, göğsünde taşıdığı ''Cura'' eşliğinde söylerdi Cura çalmada ün kazanmıştı Kendi yazdığı deyişlerini de okuyup söyleyen Nesimi Çimen, Yurt içinde ve dışında pek çok programlar yapan bir ozandı Yaşamı 271993 günü Sivas'da, Madımak Oteli'nde yaşanan yangın olayında noktalandı

Nesimi Çimen'den derlenen bazı türküler:
-Ayrılık hasreti kar etti cana
-Bin derdim var idi bin daha oldu
-Daha senden gayrı aşık mı yoktur
-Deli gönül yine ah-ü zar oldu




Dinle beni kulağın aç
Sev insanlığı sev gardaş
İnsan Kabe insan miraç
Sev insanlığı sev gardaş

İnsanlar Hakk'ın mekanı
İnanmazsan aç Kuran'ı
Sakın hor görme insanı
Sev insanlığı sev gardaş

Meleklerin secdegahı
Orda gördüler insanı
Bırak kusuru, günahı
Sev insanlığı sev gardaş

Nesimi der her yaşında
İnsan sevdası başında
Kötü huylunun dışında
Sev insanlığı sev gardaş


Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Barış güvercini uçsun Dünya da
Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

Dünya cennet olsun yaşasın insan
Gelin barışalım dökülmesin kan
Son bulsun savaşlar kesilsin figan
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

İnsancıl insanlar barıştan yana
Ancak zalim olan kıyar insana
Barış aşkı yayılmalı cihana
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

Nesimi der ki ey füze yapanlar
Acımasız zalim cana kıyanlar
Bırak ey yaşasın bütün insanlar
Barış güvercini uçsun Dünya da
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(M-N)

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(M-N)




MESLEKİ
Dolanı dolanı gelir
Ölüm yavaşça yavaşça
Kalem alıp yaz derdimi
Gülüm yavaşça yavaşça

Şu dünyaya güvenilmez
Ölmeyince kan kesilmez
Mesleki’m artar eksilmez
Zulüm yavaşça yavaşça

Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Mescitli (Kertme) köyünde 1848’de doğdu Asıl adı Bekir’dir Babası çiftçi Halil ağa daha o çocukken öldü Anası onu büyütmek için çok sıkıntı çekti Bekir, biraz büyü yünce köy odalarına gidip gelmeye başladı Oralarda halk şiir ve hikayelerini dinleyip öğrendi Köyünden Fatma adlı kıza tutuldu Bir gün Delik- taş köyüne uğrayan Aşık Ruhsati’yle karşılaştı Sesini beğenen Ruhsati onu yetiştirmeyi üstlendi Birlikte köy köy dolaştılar, düğünlerde derneklerde saz çalıp şiir söylediler Ustası ona Mesleki adını taktı Babasının diretmesi yüzünden Bekir, sevgilisini kaçırmak zorunda kaldı Fakat mutluluğu çok sürmedi Birkaç yıl sonra karısı soğuk algınlığından kışın öldü, geride üç çocuk bıraktı Konu komşunun yardımıyla Mesleki yeni den evlendi 1930’da Kertme’de öldü

Dadaloğlu ile Emrahı çok seven ve Ruhsati’den etkilenen Mesleki, toplumsal gerçeklere ustası kadar ilgi göstermedi, daha çok aşk, ölüm, ayrılık, mutsuzluk temlerini işledi, ama çevresindeki bazı yerel durumlara değinmekten de geri durmadı


Asım Bezirci
Türk Halk Şiiri

Eserlerinden bazıları:
DOLANI DOLANI GELİR

Dolanı dolanı gelir
Ölüm yavaşça yavaşça
Kalem alıp yaz derdimi
Gülüm yavaşça yavaşça

Söyünmüyor bir dem narım
Sevda oldu öz diyarım
Güz dedi geçti baharım
Selim yavaşça yavaşça

Garip gönlüm durmaz oldu
Gözüm ırak görmez oldu
İşe güce varmaz oldu
Elim yavaşça yavaşça

Sevdiğim bu yana bakmaz
Kaş eğip kirpiğin yıkmaz
Kırıldı kanadım kalkmaz
Kolum yavaşça yavaşça

Şu dünyaya güvenilmez
Ölmeyince kan kesilmez
Mesleki’m artar eksilmez
Zulüm yavaşça yavaşça


GÖNÜL YAYLASINDA ÜÇ GÜL AÇILMIŞ

Gönül yaylasında üç gül açılmış
Ak gül kırmızı gül hele sarı gül
Birbirinden güzel doğmuş ayılmış
Ak gül kırmızı gül hele sarı gül

Birisi olmuştur başlar belası
Biri domurlanmış ateş paresi
Birisi de İrem bağı lalesi
Ak gül kırmızı gül hele sarı gül

Nevbahardır yaylalara göçülmüş
Yelinden dolu bade içilmiş
Elvan elvan olmuş taze açılmış
Ak gül kırmızı gül hele sarı gül

Aşık isen terkeyleme himmeti
Ustamdan gayriya etmem minneti
Birin Mesleki’ye yerse Ruhsati
Ak gül kırmızı gül hele sarı gül


SEN DE YİTİRMİŞSİN CÜMBÜŞÜ

Sen de yitirmişsin eski cümbüşü
Yoksa farıdın mı belalı dağlar
Akıttım gözümden kan ile yaşı
Tarih üç yüz beşe geleli dağlar

Tor sunalar sende gezmez mi oldu
Sakiler badeni süzmez mi oldu
Aşıklar medhini yazmaz mı oldu
kalmazmış insanın kemali dağlar

Şimdiki devranda geçim zor oldu
Okudum manayı dersim hiç oldu
Arkacında boş sürüler nic’oldu
Başı koç yiğitli kaleli dağlar

Olma Meslek gibi zarı terkeyle
Terkeyle sitemi arı terkeyle
Gel miras kalacak karı terkeyle
Yalandır dünyanın temeli dağlar


SAKİ BAŞIN İÇİN BİR ÇARE YETİR

Saki başın içini bir çare yetir
Ateş aldı yüreğimde yangın var
Yanaktan dudaktan bir katre getir
Ateş aldı yüreğimde yangın var

Hasretlik yakıyor gülleri harı
Sardı kıvılcımlar kurb ü civarı
Seyreyle söner mi gönlümün narı
Medet medet deryalarda yangın var

Bir gün olur Mesleki’yi ararsın
Niye böyle sevdalıyı kınarsın
Alışırsın tutuşursun yanarsın
Yakın gelme üzerimde yangın var AZRAİL SERİME ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN

Azrail serime çöktüğü zaman
Kırılır kanadım kol yavaş yavaş
Mevlam nasip etsin din ile iman
Akar gözlerimden sel yavaş yavaş

Yüksek uçan gönül yorulur bir gün
Mizan terazisi kurulur bir gün
Herkesin ettiği sorulur bir gün
Döner mi yarabbi dil yavaş yavaş

İl keyfi yetirdin çaldın çağırdm
her çeşitten yedin sürdün savurdun
İşte toprak senin vatanın yurdun
Çekilir fenadan el yavaş yavaş

Kabrim üzerine dikerler taşı
Kimin gölgesine saklarsın başı
Baba oğul görmez kardaş kardaşı
Gider geri dönmez yol yavaş yavaş

Isıcak ılıman suyum koyarlar
İyi kötü elbisemiz soyarlar
Mesleki’yim öldüğümü duyarlar
Girer salacama il yavaş yavaş


YARABBİ BİR SAHİP BİR ÇOBAN GÖNDER

Yarabbi bir sahip bir çoban gönder
Koyun belli değil kurt belli değil
Kalmadı safası bezm-i cih
Dev belli değil dert belli değil

Ağniyalar dile destan oldular
Cümle fıkaraya hasman oldular
Tavşan yürekliler aslan oldular
Yiğit belli değil mert belli değil

Halim arz edecek hakim bilinmez
Ahır vakit bu gözyaşım silinmez
Azdı yaralarım hekim bulunmaz
Yara belli değil dert belli değil

Ey Mesleki artık gönül farıyor
Gam gasavet dört yanımı sarıyor
Bütün alem çıkmış vatan arıyor
Yayla belli değil yurt belli değil


SANA BİR ÇİFT CEVABIM VAR GUZELİM

Sana bir çift cevabım var güzelim
Kerem eyle darılırsan demeyim
Seni özge candan sevmek emelim
Yokuşuna yorulursan demeyim

Bir sen bir ben ikimiz de burada
Rakiplerse kol kol olmuş sırada
Artık eksik söz çok olur arada
Kulak verip kırılırsan demeyim

Gönül aynasını sildim ışıttım
Meslek’in gönlünü sana düş ettim
Bugünlerde bir suçunu işittim
Eğer bana yar olursan demeyim


KADİR MEVLA'M SENDEN BİR DİLEĞİM VAR

Kadir Mevla’m senden bir dileğim var
Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin
Ellere vermişsin nedir günahım
Ver bana bir yavru, gönlüm eğlesin

Bir yavru isterim hem dudu dilli
Kiraz dudaklı da gerdanı benli
Bir elma yanaklı incecik belli
Ver bana bir yavru, gönlüm eğlesin!

Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Güvercin topuklu keklik sekişli
Yavrusun aldırmış şahin bakışlı
Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin

Misli bulunmasın dünya yüzünde
Altın saçı topuğunda dizinde
Mesleki’nin yüreğinde özünde
Ver bana bir yavru gönlüm eğlesin


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(M-N)

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(M-N)




Muharrem Ertaş

(Mahalli Sanatçı ve Kaynak Kişi)


1913 yılında Yağmurlubüyükoba köyünde başlayan yoksul ve çileli hayatı, Kırşehir’in Bağbaşı mahallesindeki yoksul gecekondulardan birinde noktalandığında 71 yaşındaydı Ömrünün neredeyse tümünü çalıp çağırarak geçiren Muharrem Usata’nın bütün bir hayatı bir bakıma bu iki kelimede saklı: "Çaldı ve söyledi" Musiki kültürümüzün en orijinal ve sanatkarane örneklerini içeren hususi repertuarı ve icra uslubu üzerine değil akademik çalışmalar yapılması, ciddi bir makalenin bile yayınlanmadığı göz önüne alınırsa, ülkemizde Muharrem Ertaş’ı derli toplu değerlendiren elinizdeki yayın olduğu söylenebilir Ülkemizde diyoruz, zira çeşitli zamanlarda ABD ve Japonya’dan gelen müzikolog ve etnomüzikologların Muharrem Ertaş üzerinde çalıştıklarını biliyoruz Kimdir Muharrem Ertaş ? O’nu farklı ve orijinal kılan nedir? Temsil ettiği o güçlü geleneğin neresindedir?

Muharrem Ertaş zurnacı Kara Ahmet ile Ayşe Hanım’ın 5 çocuğundan biri dedelerinin deveci kabilesi mensup olduğu ve Horasan’dan gelip Kırşehir’in Yağmurlubüyükoba köyüne yerleştiğini daha sonra bir tek kişi (Yusuf Usta) hariç, bu köyün tamamını 1940 lı yılların başında Kırşehir’in Bağbaşı Mahallesine göç ettiğini biliyoruz Henüz 7-8 yaşında iken ilk bağlama derslerini aldığı dayısı Bulduk Ustadan sonra, Muharrem Ertaş’ın asıl ustası bu Yusuf Ustadır Yusuf Usta yöresinin anonim ezgilerinin yanı sıra, daha çok Toklumen’li Aşık Sait’in (1835-1910) şiirlerini ustaca çalıp söyleyen ve bütün bunları Muharrem Ertaş’a da öğreten yörenin en ünlü saz ustalarından biridir Muharrem Ertaş o günleri şöyle anlatıyor :

"Çalıp söyleme merakım küçük yaşlarda başladı Bulduk adındaki dayımın çok güzel sesi vardı Bir köyde türkü söyledi mi diğer köyde dinlenirdi Hatta seferberlikte asker kaçaklarını yakalamak için subaylar dayımı yanlarına alıp köy köy dolaşırlarmış Dayıma türkü söylettirip kendileri de pusuya yatarlar ve dayımın sesine dağlardan köye inen kaçakları yakalarlarmış Derken Yusuf Usta beni çok severdi, merakımı görünce beni yanına aldı her gittiği yere götürdü Düğünler de, bayramlarda, eğlencelerde yanından ayırmayarak ustalarından öğrendiğini bana da öğretirdi Yedi yıl O’nun la çalıştıktan sonra artık tek başıma çalıp söylemeye başladım"

İlk karısı Hatice Hanım’ın kısa bir süre sonra vefatı üzerine evlendiği ikinci karısı Döne Hanım’dan Necati, Neşet, Ayşe ve Nadiye adında dört çocuğu olur Daha sonra Döne Hanım’da vefat eder ve bir düğün için geldiği Yozgat’ın Kırıksoku köyünde kader karşısına Arzu Hanım’ı çıkarır

Bu son evliliğinden Ekrem, Ali, Muharrem ve Cemal adlarında dört çocuğu daha olur ve ömrü, yöresel tabirle sekiz baş horantaya ekmek parası kazanmak uğruna son derece zor ve kötü şartlarda çalışıp çırpınmakla geçer

Muharrem Ertaş’ın adı bir TV programında okuduğu sözleri Dadaloğlu’na ait ünlü ‘Avşar Bozlağı’ ile yurt genelinde duyulur Bu öyle bir okuyuştur ki şimdiye kadar saz çalıp okuyanların hiç birine benzememektedir Tok ve davul gibi gümbürdeyen, ama alabildiğine duygulu bir divan sazı eşliğinde ; tiz, gür, parlak ve bir o kadar da içli ve yanık bir sesin okuduğu, bir buçuk oktavı aşan ses genişliğine sahip bir Dadaloğlu gürlemesi : Kalktı göç eyledi avşar elleri

Ağır ağır giden eller bizimdir

Arap atlar yakın eyler ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Repertuarındaki diğer eserler de kimsenin bilmediği, söylemediği, bilenlerin ise asla bu derece güzel ve etkileyici okuyamayacaklarını itiraf ettikleri türküler, bozlaklar, ağıtlar ve halay havaları Her biri tümünün en güçlü ve orijinal örnekleri


Muharrem Ertaş, 1970’li yıllardan itibaren, o yıllarda büyük bir şöhrete sahip olan ‘Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’ olarak ismi daha çok duyulur olmuş fakat hiçbir zaman layık olduğu gerçek şöhrete erişememiştir O şan şöhret için, büyük paralar kazanmak için sanat yapan biri olmadığı hiçbir zaman, olamazdı da Çünkü çalıp söylemek, O’nun için doğal yaşam biçimiydi

Bu dünyada 71 yıl yoksul kendi halinde ve sessizce yaşayan Muharrem Usta , 1984 yılının 3 Aralık günü yine yoksul ve sessizce öldü Dünya durdukça sesi gökkubemizde yankılanacak bir sanatçının “garip” ölümüydü bu Son sözleri gerisini tamamlayamadığı “sazımın emaneti” oldu Muharrem Usta‘nın adı, yaşarken kıymeti bilinmeyen sanatçıların başında anılsa yeridir Ruhu şad olsun




Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(M-N)

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(M-N)




Meçhuli

Bana ettiğini biliyor musun
Sineme hançerin çaktın güzel dost
Beni ağlattığın yetmez mi gayri
Bu garip gönlümü yıktın güzel dost

Bu kadar insafsız olur mu insan
Ettiğin Hüseyn'e etmedi Mervan
Hali hazır kendim hayatta iken
İsmime Meçhuli taktın güzel dost
Aşık Meçhuli bir konuşmasında yaşamını şöyle anlatır:

“1949 yılında Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Kaşanlı köyünde doğdum Babam Hasan Öztürk'ün dört yıl askerliği sırasında anam Elif, üç çocuğunu beslemek için elinde bulunan küçük bir araziyi satmak mecburiyetinde kalmış Bu nedenle üç kardeş tamamen topraksız kaldık O gün bugün; yoksullukla savaş halindeyiz Yedi yaşımdan bu yana, olup bitenleri hatırlarım Babam askerden döndükten sonra, halk arasında “ince hastalık” dedikleri vereme yakalanarak öldü Anam ve üç kardaş, yaşamak için her işte çalışmak mecburiyetindeydik İlk bahar gelince Maraş ovasına pamuk tarlalarını çapalamak için birlikte giderdik anamla()

Anlattığım gibi, hayatım fakirlik ve perişanlık içinde geçti Şimdi de durum aynı Bu durum benim için yadırganmayan bir konu olmuştur Alıştık yoksulluğa ama, şu anlatacağım olayı hiçbir zaman unutamam; hayatımda bana çok tesir etti çünkü:

1966 yılında askerliğe çağrıldım Gitmeden önce, akrabalarımın birinden yüz lira borç para almıştım Tam yola çıkacağım gün, gelip kapıya dayandı alacaklı Tabii ki, verecek param yoktu Adam içeriye girdi ve çocuklar için hazırladığımız kışlık zahireyi toplayıp hepsini götürdü O sene köyde kalan ailem ve iki çocuk dilenerek geçindiler

Daha sonra yazdığım şiirler çevrede beğenilerek okunuyordu 1968 yılında İsmail İpek tarafından “Meçhuli Sazıyla Yarine Der ki” adlı şiirim plak yapıldı Bilahare aynı sanatçı tarafından öbür şiirlerim de plak yapılmaya devam etti Bir ara Ankara Hastahanesi'nde işçi olarak çalıştım Daha sonra İmar-İskan Bakanlığı'nın Afet işleri Genel Müdürlüğü'nde memur olarak bir sene çalıştıktan sonra, beni oradan da attılar Beni böylece boş, avare gezmeye alıştırdılar

Meçhuli şiirlerinde aşk, gurbet, dostluk, yoksulluk, yalnızlık, adalet, halkçılık, bağımsızlık temaları üzerinde durur

YAPITI
Diri Gezen Ölü (1973)

KAYNAKÇA
S Serpil Savcıoğlu (Yeni Ortam gazetesi, 1381973); Süleyman Yağız, Yürü Bre Hızır Paşa (1983)



Asım Bezirci
Türk Halk Şiiri II-1993

Eserlerinden bazıları:
Güzel Dost

Bana ettiğini biliyor musun
Sineme hançerin çaktın güzel dost
Beni ağlattığın yetmez mi gayri
Bu garip gönlümü yıktın güzel dost

Dertsiz iken beni verem eyledin
Derdini yarama merhem eyledin
Kendin Aslı beni Kerem eyledin
Aşkın ateşine yaktın güzel dost

Gönlümü kendine eyledin esir
Seni sevmek midir bir bana kusur
Zülfünün teline asılan Mansur
İnsafsızca dara çektin güzel dost

Sönmesin bu aşkım yansın dedikçe
Yana yana seni ansın dedikçe
Allahım kitabım sensin dedikçe
Çıkıp yücelere baktın güzel dost

Bu kadar insafsız olur mu insan
Ettiğin Hüseyn'e etmedi Mervan
Hali hazır kendim hayatta iken
İsmime Meçhuli taktın güzel dost


Dağ Başında

Etrafımda insanlar çok
Yalnızım dağ başında
Dertlerimi bilenim yok
Yalnızım dağ başında

Yüce dağlar aşman oldu
Hep sevenler pişman oldu
Eski dostlar düşman oldu
Yalnızım dağ başında

Gece gündüz hayalimde
O dost kaldı vebalimde
Kimseler bilmez halimde
Yalnızım dağ başında

Günbegün dert çoğalıyor
Gönlümü dosta bağlıyor
Meçhuli neden ağlıyor
Yalnızım dağ başında


Dert Yağmuru

Genç yaşta yağdı başıma
Dert yağmuru dert yağmuru
Kara bulut güneşime
Dert yağmuru dert yağmuru

Geceye kattı gündüzü
Yitirdim baharı yazı
Sanki okyanus denizi
Dert yağmuru dert yağmuru

Gizli yağdı bildirmedi
Meçhuli'yi güldürmedi
Boğdu suya öldürmedi
Dert yağmuru dert yağmuru Bakasım Gelir

Dertlerim örülmüş bir çorap gibi
Söktükçe sevdiğim sökesim gelir
İçime işledi şu zalim gurbet
Gönül ah çektikçe çekesim gelir

Hayli hasret kaldım yarı özlerim
Yarın hasretiyle ağlar sızlarım
yar sana kem gözle bakan gözlerin
Dünyayı başına yıkasım gelir

Meçhuli yarına sazıyla der ki
Huri melek nesli şüphe mi var ki
Perilerin şahı sultanı sanki
Baktıkça yüzüne bakasım gelir


Yoksulluk

Bıktım artık senden yeter
Ah yoksulluk seni seni
Ah çektikçe ahım artar
Ah yoksulluk seni seni

Diyar diyar dolaştırdın
Köle edip çalıştırdın
Kötü söze eliştirdin
Ah yoksulluk seni seni

Şu sararmış güde benim
Sarpa düşen yolda benim
Neyim eksik elde benim
Ah yoksulluk seni seni

Berrak suyum bulandırdın
Devri daim dolandırdın
Kapı kapı dilendirdin
Ah yoksulluk seni seni

Yoksulların yüzü gülmez
Dilekleri kabul olmaz
Satarım ya kimse almaz
Ah yoksulluk seni seni

Beni namertlere muhtaç
Bir gün tokum kırk gün de aç
Hayatımı eyledin felç
Ah yoksulluk seni seni

Meçhuli'yem benim fakir
Fakirlere katık şükür
Fakirim görüldüm hakir
Ah yoksulluk seni seni




Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.