Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ozanlarımızopr

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Ruhsati


Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönülMevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun
RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun
Topraklar başına vay deli gönül

Bir şiirinde;

Elli birde zuhur edip
Doğup cihana gelelim ben

diyen Ruhsatî, H 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur Yine bir şiirinde;

Sultan Mehmet şant zat-ı âlişan
Erer maksuduna pâyına düşen

ifadelerinden de onun Sultan Mehmet Reşat devrini (1909-1918) idrak ettiğini anlıyoruz Vehbi Cem Aşkun, Ruhsatî’nin cülustan iki yıl sonra, yani 191I’de vefat ettiğini söylüyor Eflatun Cem Güney de; “Ruhsatî 1327 (191l)’de yetmiş altı yaşında gözlerini kapamıştır” diyerek, Aşkun’u destekler

Bir köy şairi olan Ruhsatî, Sivas’ın Deliktaş bucağında doğmuş ve ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir Onun;

Dedem vilayeti gitsem Tonus’a
Saklamaz sırrını sezegen olur

sözlerinden, soyunun Tonus (yeni adı; Altınyayla) ilçesinden geldiği hükmüne varıyoruz

Ben bilirim Şeyh Mehmet’tir pederim
RUHSATî’ye eş ben oldum ağlarım

deyişinden, Ruhsatî’nin babasının Mehmet olduğunu öğreniyoruz Fakat şiirlerinde annesinin ismine yer vermemiştir Eflatun Cem Güney, annesinin isminin Safiye olduğunu ifade etmiştir

Ruhsatî on iki yaşında öksüz ve yetim kalmış; bu bakımdan kuvvetli bir tahsil görememiştir Bir divandaki;

Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam
Eğer evlattan sorarsan yiğirmi üçtür heman

ifadelerinde, dört kere evlendiğini ve bu evliliklerden yirmi üç çocuğu olduğu neticesine varıyoruz Eşlerinin adı sırasıyla şöyledir: Mihri, Ayşe, Fatma ve Mühimme Bunlardan Mihri, oğlu Âşık Minhacî’nin annesidir

Ruhsatî, uzun müddet Deliktaş ağalarından Ali Ağa’nın yanında azap durmuştur Kimi zaman Tecer’deki değirmenlerin su işlerinde çalışmış, kimi zaman da köyünde kiracılık, rençperlik ve çobanlık yapmıştır Bazen de inşaatlarda bennelik (duvarcılık) yaptığı olmuştur Zaman zaman gurbete çıkan Ruhsatî ömrünün sonlarında köyünde imamlık yapmıştır Ömrü fakirlikle geçen Ruhsatî, ufak-tefek yardımlar haricinde kimseden arzuladığını bulamamıştır Mezarı, doğduğu yer olan Deliktaş’tadır

Ruhsatî, bedeli bir âşıktır Birgün Kertme köyü mezrasında uyuyakalmış ve bu sırada pirlerin verdiği badeyi içmiştir Aşağıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere, kendisi de zaman zaman bunu dile getirmiştir

Bir gece menamda gördüm muhabbetin badesin
İçmeden mest eyledi fincana aklı m yetmedi

Baktım bir bade sundular yatarken bir gecen ben
Anasından doğduğuna oldu pişman sanmasın

Ben değilim Hak söyletir dilimi
Bade içtim kimse bilmez hâlimi

Asıl adı Mustafa olan Ruhsatî’nin mahlasını Şeyh İbrahim Efendi vermiştir

Kimi Ruhsatî der kimisi koca
Kimisi âşık der kimisi hoca
Kimisi Cehdi’ der kimisi yuca
Gazaya razı ol belâya sabur

Bir zaman İcadi bir zaman Cehdî
Şimdi de Ruhsati baba dediler

sözlerinden anlaşılacağı gibi, her ne kadar İcadî, Cehdi mahlasını da kullandığını söylüyorsa da biz, bu mahlaslarla söylenmiş şiirine rastlayamadık

Ruhsatî, irticali olan fakat saz çalmayan bir âşıktır Hakkında yazılmış kitaplarda ve makalelerde, saz çaldığından söz edilmişse de bunun böyle olmadığını bizzat kendisi ifade etmiştir

Ne çöğürüm ne kavalım ne sazım
Ne bir Hakk’a yarar vardır niyazım

Saz ile söz ile alınmaz meydan
Ruhsat’ın mahlası serpilmedikçe

Ruhsatî’nin pek çok âşıkla karşılaştığı şüphesizdir Ancak biz bunlardan Hacı Necati, Âşık Halil ve Kanaklı Sefilî gibi isimleri tespit edebildik

Fiziki olarak uzun boylu, beli bükük, çil yüzlü, çakır gözlü, sarı sakallı bir yapıya sahip olan Ruhsatî, karakter itibariyle de ideal insan vasıflarına sahiptir Basiret, kanaat, tevazu ve izan sahibidir Haramdan, koğ, ve gıybetten kaçınmış; sır saklamasını bilmiştir Kimsenin azına çoğun karışmamış; kimsenin malına göz dikmemiştir Samimi bir Müslüman olup İslâm Peygamberini aşk derecesinde sevmiştir Önceki kaynaklarda Bektaşî olduğu ileri sürülmüşse de Ruhsatî, kendisinin de pek çok şiirinde belirttiği gibi Nakşibendi tarikatine mensup bir âşıktır

B EDEBÎ VE FİKRİ YÖNÜ

1 Şiirlerin Teknik Yapısı
a Vezin

XIX yüzyılın seçkin halk şairlerinden olan Ruhsatî, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmıştır Ancak Âşık Ömer, Dertli, Emrah, Seyranî gibi geleneğe uyarak aruz vezni yahut hecenin 14 ve 15’li şekilleri ile şiirler (divanlar) yazdığı da olmuştur Sözgelişi Uğru ile Kadı Hikâyesi’ni aruz vezni ile yazmıştır Ne var ki, pek çok halk şairinde rastladığımız gibi aruz vezninde başarılı olamamıştır Hece vezninde olan divanları 7+7 yahut 8+7 duraklıdır Ruhsan, bu tür şiirlerde genellikle olaylara ve mistik düşüncelere yer vermiştir Her ne kadar divan adını verdiğimiz bu şiirlerde veciz sözler söylemişse de Ruhsatî, asıl başarısını hece vezinli şiirlerde göstermiştir

Ruhsan, en çok on bir heceli şiirler söylemişti Bunu sekiz heceli şiirler takip eder

Âşık-ı didar
Allah Allah de
Dağıtsm keder
Allah Allah de

veya;

Yola sevdiğim yola
Kolun boynuma dola
Zülüfünü sağa sola
Bölüşü bir hoşçadır

şeklinde gördüğümüz beşli yahut yedili şiirleri ise azınlıktadır Ruhsatî’nin gerek on bir, gerekse sekizli şiirlerinden duraklar sağlamdır On birli şiirlerde 6+5 ve 4+4+3, sekizli şiirlerinde 4+4, 5+3 ve 3+3+2 duraklarını kullanmıştır

b Kafiye

Türk halk şairleri genellikle yarım kafiyeyi kullanmışlardır Ruhsatî’nin şiirlerinde de aynı özellik vardır

Vuslatına yol bulmaya iverim
Sana gelen gazaları savarım
Aman küsme gözlerini severim
Yüzümden bezmede meramın nedir

dörtlüğünde görülen yarım kafiyeler şiirin tamamına hakimdir Fakat birçok şiirinde;

On altıya kadar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yıkar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim

dörtlüğündeki gibi tam kafiyelere ve;

Her nereden baksam nazarıma gel
Cam dükkânı açtım pazarıma gel
Ölürsem ziyaret mezarıma gel
Başıma bir çiçek yadigâr eyle

örneğindeki gibi zengin kafiyelere rastlarız

Ruhsati’nin dili sadedir şiirlerinde zorlama yoktur Hece, durak, kafiye ve rediflerde titiz davranmış; anlam bütünlüğüne dikkat ederek daha güçlü, daha kalıcı şiirler söylemiştir Kelimeleri seçerken tesadüflere yer vermemiştir Sözgelişi, “çalar” döner ayaklı şiirinde Türkçe’yi nakış nakış işlediğini görmekteyiz

Yenice bir bağa bağıban oldum
Lebi sükker yanakları al çalar
Kemhalar giyinmiş servi boyuna
İnce bele lahuriden şal çalar

Benim mecnun olduğumu bilir de
Emsin diye dudağına bal çalar

Kerem et sevdiğim çıkma dışarı
Seher yeli zülüfünden tel çalar

Kerem eyle Ruhsatî’yi unutma
Düşmanlar sevinip bize el çalar

Yukarıdaki sözlerde “çalmak” kelimesi değişik anlamda kullanılmıştır Şiirde; “al çalmak” benzemek, “şal çalmak” örtmek, kuşanmak, “bal çalmak” sürmek, “tel çalmak” alıp götürmek, “el çalmak” vurmak anlamlarındadır
Yine bir şiirinde;

Kimse bilmez hikmetinin batnı ne
Kim bilir ki zahiri ne batnı ne
Habibim de taş bağladı batnına
Aklına burayı getirsin demiş

diyen Ruhsatî, bize güzel bir cinas örneği veriyor

Ruhsatî’nin destanlar dışında kalan şiirleri, genellikle 3-5 dörtlükten oluşur İlk dörtlüğün kafiye düzeni (abab) yahut (abcd) şeklindedir Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında, dördüncü dizeler ilk dörtlüğün ana kafiyesi ile kafiyelidir

c Dil ve Üslup

Anlatmak istediği düşünceyi, şiirlerinde gayet ustalıkla dile getiren Ruhsatî, konuyu dinleyiciye veya okuyucuya haber vererek şiirine başlar Aynı tavrı diğer âşıklarda da görürüz Bunu takip eden dörtlüklerde olay, durum, duygu, düşünce, dilek dile getirilir Âşıklar vermek istedikleri mesajlara, dörtlüklerin üçüncü ve dördüncü dizelerinde yer verirler Asıl söylemek istediğini de son dörtlüğe saklar Ruhsatî de bu usulü kullanmakla, diğer âşıklardan ayrı düşmez

Şiirlerinde tasvire fazla yer veren Ruhsatî, bunda başarı sağlamıştır Bir köy şairi olduğu için, pek çok şiirinde ağız özelliklerine bağlı kalmış, oldukça fazla yekun tutacak kadar mahalli kelime kullanmıştır

2 Şiirlerdeki Konular:

Halk şairleri halkın duygularına, düşüncelerine, inançlarına, dünya görüşlerine, dertlerine, isteklerine, bunalımlarına, hülasa bütün ferdi ve sosyal meselelerine tercüman olan kişilerdir Sözleri, anlamlı, özlü ve etkileyici olup, aynı zamanda gerçeği ve doğruyu yansıtır

Türk halk şiirinde işlenen konular müşterektir Bir başka deyişle, bir aşığın şiirinde yer verdiği konuya, bir başka zaman ve bir başka yörede herhangi bir âşık da yer verir Ruhsatî de bu konulara yer vermekle, müşterek bir geleneğin bir üyesi olduğunu ortaya koyar

Ruhsatî, şiirlerinde genellikle köy hayatının özelliklerini yansıtmıştır Duygu ve düşünce âlemi, köyde gördüğü intibalarla doludur Bunun yanın da duyduğu ve bildiği konulara da yer verdiği olmuştur Şiirlerinin mihverini halk kültürü ve kendi intibaları oluşturur
Ruhsatî’nin hemen her konuda deyişi vardır Pek çok âşıkta rastladığımız başta aşk, tabiat ve gurbet, öğüt, taşlama ve tenkit, mistik düşünce fanilik olmak üzere dert, şikâyet, dilek konulardaki şiirleri Ruhsatî’de de bulabilmekteyiz Ancak zamana ve mekana bağlı olarak konuyu ele alış tarzında ve üslupta, âşıklar arasında farklılık gözükür

3 Şöhreti, Etkilendiği ve Etkilediği Âşıklar
a Etkilendiği Aşıklar

Türk halk şairlerinin söylediği şiirler, aitliği bakımından iki cephelidir; kendisine ait şiirler, usta malı şiirler

Âşıklar usta malı şiirleri söylerken, daha çok çevresinde iz bırakmış aşıkların veya ustasının ya da kendisinden önce yaşamış meşhur halk şairlerinin deyişlerini söylemeye dikkat eder Öyle an gelir ki, gençliğinden beri usta malı söyleyen şair, zihnine yer eden sözleri ve kafiyeleri kendi şiirlerinde de kullanmaya başlar Konusu, sözleri ve kafiyeleri aynı olan bu şiirlerin zamanla karmaşıklığa yol açtığı olur

Ruhsatî’nin şiirleri incelendiğinde en çok Karacaoğlan’ın etkisinde kaldığı görülür Bilhassa beşeri aşk konulu deyişlerinde, bu etki daha fazladır

XVII yüzyılın güçlü temsilcilerinden Âşık Ömer ve Gevherî’nin de Ruhsatî’de etkisi görülür Bilhassa “divan”larında Âşık Ömer’in etkisi daha belirgindir Ayrıca Ruhsatî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet Üstadım Dadaloğlu gibi âşıklarla, çağdışı âşıklardan Dertli ve Seyranî’nin de etkisinde kalmıştır

b Etkilediği Âşıklar

Ruhsatî, ömrünün çoğunu Deliktaş’ta geçirmiştir Gerek kişiliği, gerekse kuvvetli deyişleriyle çevresinde sevilmiş ve sayılmıştır Sağlığında bizzat, öldükten sonra da şiirleriyle pek çok âşığa ustalık yapmıştır

Ruhsatî’den etkilenen âşıkların başında oğlu Minhacî gelir Öyleki halk, çoğu zaman ikisinin şiirini birbirine karıştırır olmuştur Her ikisinin şiiri de dil, üslup ve konu bakımından oldukça benzerlik gösterir Ancak Minhacî’nin şiirlerinde daha yanık ve daha içli bir eda hâkimdir
Minhacî’den başka Meslekî, Zakirî (Noksanî), Emsalî ve Tabibî gibi âşıklar da Ruhsatî’den etkilenmişlerdir Ayrıca Bekir Kılıç, Ehramî, Gafilî, Hamza, Hitabî, İsmetî, Kelamî, Kenanî, Memiş Eroğlu, Muzaffer, Nedimî ve Zakir gibi günümüz şairlerinin âşık olmalarında Ruhsatî’nin şiirlerinin etkisi olmuştur Bu etkilenmede asıl sebep, onların Ruhsatî’yi usta kabul etmeleridir Sözünü ettiğimiz âşıklar, pek çok şiirlerinde Ruhsatî’nin işlediği konuları işlemişler, aynı kafiyeyi kullanmışlardır

Ruhsati, Sivas civarında avam tabakasının çok sevdiği bir kişidir Öyleki halk, kendisini veli olarak bilmektedir Sağlığında insanlardan ilgi göremeyen ve mutsuz bir ömür sürdüren Ruhsatî;

Sağlığımda beni teperler
Ölünce mezarım öperler

demiş ve öldükten sonra kıymetinin anlaşılacağını hissetmiştir Bugün mezarı kutsal bir yer olarak bilinmekte olup, halk toprağını bazı hastalıklarda kullanmaktadır

c Ruhsatî Kolu

Toplumun birçok kesiminde gördüğümüz çırak yetiştirme geleneği, Aşık Edebiyatında, aşıklığın yaşatılmasında da önemli bir yer tutar Usta aşık, saza-söze kabiliyeti olan bir genci yanında gezdirmek suretiyle, zamanla onun aşık olmasını sağlar; günü gelince mahlasını verir Çırak da zamanı gelince ustasının izniyle şiirlerini çalıp söylemeye başlar Ustasının ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde onun şiiriyle söze başlar, adını yaşatır izinden gider

Aşık Edebiyatında çıraklık geleneği çerçevesinde birbiri ardınca yetişen âşıklar, odak hüviyetindeki âşıkta hakim olan üslup, dil ve konularına bağlı kalır Zamanla bu gelenek zinciri içinde bir âşık kolu ortaya çıkar Edebiyatımızda bu şekilde vücut bulmuş Erzurumlu Emrah, Ruhsatî, Dertli, Deli Derviş Feryadî, Sümmanî, Derviş Muhammed, Huzurî ve Şenlik Kolları gibi sekiz kol vardır Bu kollar içinde Ruhsatî kolu, Şenlik kolundan sonra en kuvvetli âşık koludur

C ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

1
Âşık-ı didar
Allah Allah de
Dağıtsın keder
Allah Allah de

Olasın makbul
Sıdk ile kul ol
Şakı bülbül ol
Allah Allah de

Pahıllık etme
Kem yola gitme
Hergiz unutma
Allah Allah de

Eyleme teftiş
Aşkından yan piş
Kapısına düş
Allah Allah de

Artır virdini
Terk et yurdunu
Söyle derdini
Allah Allah de

Dağ ile taşta
Kuruda yaşta
Çağır her işte
Allah Allah de

Olma utanık
Olasın tanık
Uyu uyanık
Allah Allah de

Zikret RUHSATî
Artır firkati
Bulun cenneti
Allah Allah de


2
Yedi kat yer gök âlem kuruldu bismillah ile
Cümle eşyaya destur verildi Bismillah ile
Besmelenin (Be) sinin noktasıyım dedi Ali
Putperest Lat ü Uzza kırıldı Bismillah ile

Yaz deyi emretti kalem yazdı Bismillah’ı pes
(Mim) harfinden hem Muhammed Mustafa’dan geldi ses
Şakkoldu kalem yarıldı almadı hiç bir nefes
Baştanbaşa bu cihan nur oldu Bismillah ile

Cennet’te dört ırmak akar dört müminin özünden
Besmeleyle devam eden nuş ederler özünden
Melekler raksa gelirler besmele avazından
Sekiz Cennet’te zeyn olup doldu Bismillah ile

Besmeleyle niyyet eyle evvelinden her işin
Evvel ahır hayra döner kalmasın hiç teşvişin
Selâmetle necat bulur darda kaldıysa başın
İsmail taş vurdu şeytan kör oldu Bismillah’la

Bihamdillah yerin aldı nere atsam her taşım
Ne tarika yettiğimi fark edemez sırdaşım
Besmeleyle devam ede ede gözüm kardaşım
RUHSATî’ye bu âşıklık verildi Bismillah ile


3
On birinde bir güzele hizmetim
Yeni açmış has bahçede gül gibi
On ikide henüz gelmiş baharı
Akar gider boz bulanık sel gibi

On üçünde ebru zülfü top durur
Aklı fikri temelinden kopturur
On dördünde yanağından öptürür
Dili şeker dudakları bal gibi

On beşinde çilesini doldurur
On altıda kendisini bildirir
On yedide maşukunu öldürür
Göz ucuyla bakar gider yel gibi

On sekizde gördüğünü şaşırmaz
On dokuzda döktüğünü döşürmez
Yiğirmide aklın derer taşırmaz
Sahip olur her yanına mal gibi

Yirmi beşte döner yüceden gider
Otuzunda dört etrafın denk eder
Otuz beşte yavaş yavaş kan gider
Kırk yaşında geçmez olur pul gibi

Kırk beşinde kızıl düşer gülüne
Ellisinde yokuş gelir yoluna
Elli beşte bak dünyanın haline
Tozar gayri sermayesiz kül gibi

Altmışında duvarlara yan gelir
Altmış beşte gözlerinden kan gelir
Yetmişinde umut etme can gelir
Tekne taşır teneşirde sal gibi

Yetmiş beşte söyler söyler usanmaz
Sekseninde her ne etse utanmaz
Seksen beşte yatar gayri uyanmaz
Ne söylersen haber vermez lal gibi

Doksanında hazır eyle bezini
Doksan beşte kimse çekmez nazını
Yüz yaşında teslim eder özünü 1
Ey RUHSATî felek yine dul gibi


4
Ben arifim diye sürme meydana
Bir tenhada irfanına iyce bak
Âlem bu ya senden kâmil bulunur
Teraziyle dört yanına iyce bak

Bazı ahmak sözün bilmez tutulur
Nohut gibi her mancaya katılır
Kâmil meclisinde gevher satılır
Cilâ gelir imanıma iyce bek

Cahil meclisinde satma güheri
Ne bilsin kadrini beyni serseri
Bir münasip söz bul kapat defteri
Mukayyet ol lisanına iyce bak

Azıcık söylersen olursun rahat
Boş durma kalbinden getir salâvat
Ki sende var ise din ü diyanet
İstikamet erkânına iyce bak

Kimisi söylerken vurur kafana
Ne kisbine2 fayda ne de safana
Durma savuş sarılmadan yakana
Yüze güler düşmanına iyce bak

Kimi gıybet söyler kimisi yalan
Demez ki imanım oluyor talan
Hiç bulunmaz kendi aybını bilen
Sen adam ol noksanına iyce sak

Kimi bir iftira çıkarır yoktan
Ne nâstan utanır ne korkar Hak’tan
Kimisi kendini düşürür tahttan
Açık gezen şeytanına iyce bak

Kimi zarafetle işin bitirir
Kimi ferasetle dinin yitirir
Kimi yıkar ocağını batırır
Emmi dayı gümanına iyce bak

Kimsenin aybına sen olma nazır
Cümlenin Halik’ı her yerde hazır
Belki meclisinde bulunur Hızır
Kalp gözüyle dört yanına iyce bak

Eğerki bir zalim3 seni döverse
Sükût eyle sakalına söverse
Baktın ayağına bir taş değerse
Sabreyleyip isyanına iyce bak

Etme bir kimseye sakın intizar
Hakkını hak eder ol Perverdigâr
Eğer bir kimseyle edersen pazar
Arşınına4 mizanına iyce bak

Edepli ol edebini takın ha
Cahil meclisine olma yakın ha
Zamanenin nisasından sakın ha
Kan akıtır bühtanına iyce bak

Kurtarayım dersen eğer serini
Beş vakit namaza sarf et varını
Kardeşine bile deme sırrını
Kastederler öz canına iyce bak

İpeğini kara kıla katarlar
Güherini az parayla satarlar
Sonra seni pamuk gibi atarlar
Ey RUHSATî zamanına iyce bak

5
Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

Günde bir yol duman çöker serime
Elim ermez gidem kisb ü kârime
Kendi bildiğine doğrudur deme
Gel iki adama uy deli gönül

Şu yalan dünyadan ümidini üz
İnanmazsan bak kitaba yüz be yüz
Hanen mezaristan malın bir top bez
Daha doymadıysan doy deli gönül

Baktım iki kişi mezar eşiyor
Gam kasavet geldi boydan aşıyor
Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor
Gel de bu rüyayı yoy deli gönül

Birgün bindirirler ölüm atına
Yarın iletirler Hakk’ın katına
Topraklar susamış adam etine
Hep ağzını açmış hey deli gönül

Mevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun
RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun
Topraklar başına vay deli gönül

6
Yine bahar geldi bülbül sesinden
Seda verip seslendin mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendin mi yaylalar

Yedi veren dağlar nasıl düzenmiş
Sarıçiçek elvan elvan bezenmiş
Yoktan var eyleyen nasıl özenmiş
Boynun eğip dos(t)landın mı yaylalar

Gözyaşlarım sel olmuş da çağlıyor
Kömür gözlüm karaları bağlıyor
Bülbül gelmiş gül dalında ağlıyor
Deli idin uslandın mı yaylalar

Zülüfler perişan kâküller deste
Ah ne yapayım ki gönlüm şikeste
Daha benden gayri kalmadı yasta
Derdim çekip pos(t)landın mı yaylalar

Sefil sümbül boynun eğmiş bakıyor
Sarıçiçek amber olmuş kokuyor
Senin bu hasretin beni yakıyor
Al giyinip feslendin mi yaylalar

Gül açılmış koku katıyor yıldan
Okusam da anlamıyor bin dilden
Çekeyim derdini ne gelir elden
Eğip boynun dos(t)landın mı yaylalar

Ben de senin gibi ersem murada
Neyleyim ki elimde yok irade
RUHSATÎ’yim gam yüklerim kirada
Beni görüp yaslandın mı yaylalar

7
Zenginin züğürdün vasfın edeyim
Züğürt nere varsa han da bulamaz
Zengine baklava börek çekilir
Züğürt arpa darı nan da bulamaz

Zenginin yoluna çıkarlar karşı
Aralıkta kalır züğürdün başı
Zenginler giyerler kutnu kumaşı
Züğürt bacağına don da bulamaz

Zenginin yoluna olurlar türap
Züğürt nere varsa her işi harap
Zenginler giyerler kundura çorap
Züğürt ayağına gön de bulamaz

Zenginin faytonu dağlardan aşar
Züğürt düz ovada yolundan şaşar
Zenginin helvası bal ile pişer
Züğürt herlesine un da bulamaz

Zenginin iki üç kat olur damı
Gece şule vermez züğürdün mumu
Kızılırmak gibi zenginin demi
Züğürt damarında kan da bulamaz

Zengin nere varsa ırahat olur
Züğürdün her işi kabahat olu
Zenginin kefeni dokuz kat olur
Züğürt kefenine yen de bulamaz

RUHSAT bu güftarı yazar bitirir
Züğürdün vasfını yazar bitirir
Zengin zemheri de terler oturur
Züğürt ağustosta gün de bulamaz


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Rindani

Tüm yolları tutacağım
Ta ki sen gelene kadar
Vuslat düşü kuracağım
Ta ki sen gelene kadar

Bu gönül hep seni özler
Her gün yollarını gözler
Rindani sarf eder sözler
Ta ki sen gelene kadar

Asıl adı Mehmet BORA'dır Eylül 1987 yılında Kağızman'ın kümbet mahallesinde doğdu İlköğretimi Refik Cesur İlköğretim okulunda tamamladı ve şu anda Kağızman Lisesi son sınıfta okumakta

Şiire küçük yaşta başladı Şiire ısınmasını sağlayan ustası Miskini'nin hakkı yabana atılamaz Ustası tarafından "Sen Gelene Kadar" şiiri bestelendi ancak henüz kimse tarafından okunmadı

Şiirlerimde hece ölçüsünü kullanmakta halk şiiri tarzında şiirlerinin yanında yeni denemekte olduğu "Hece Ölçüsü ile Divan şiiri" denemeleri de bulunmakta Şiirleri henüz ilk aşamasında bulunuyor Yerel gazete ve dergilerde yayınlanan şiirleri de bulunmaktadır

Sait Küçük'ün (Sadık Miskini) çıkarmakta olduğu Aras gazetesine ek olarak dört sayfalık "Kağızman" gazetesini çıkarmaktadır

Eserlerinden bazıları:
Sen Gelene Kadar

Tüm yolları tutacağım
Ta ki sen gelene kadar
Vuslat düşü kuracağım
Ta ki sen gelene kadar

Yerlerde kuş, kurt ağlasın
Göklerde bulut ağlasın
Yedi cihan, yurt ağlasın
Ta ki sen gelene kadar

Sensiz huzur olmayacak
Boş testiler dolmayacak
Açılan gül solmayacak
Ta ki sen gelene kadar

Bu gönül hep seni özler
Her gün yollarını gözler
Rindani sarf eder sözler
Ta ki sen gelene kadar


Çağdaş Dünya

Biri ağlıyor bak hep haykırıyor
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya
Garibim bağırıp tarih düşüyor
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Hani varlık hani bu sakin ahval
Aldığın can yetmez al yine al al
Bağırıyor sen olduğun yerde kal
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Hani o verdiğin vaat nerede
Nerede o geçen saat nerede
Eskiden at silah avrat nerede
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Düzen düzelende yenilmeyecek
Fakirler boynunu hiç eğmeyecek
Düzenbazla arsız gülemeyecek
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Riyaya mezarı kazdım o öldü
Düzen ışığında insanlık güldü
Rindani gül için öten bülbüldü
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya


Ters Nasihat

Ters nasihat yapayım
Uç lazım bu devirde
Anlamazsan n'apayım
Suç lazım bu devirde

Elimde kuvvetim yok
Öğüt çok nasihat çok
Bunlara karnımız tok
Güç lazım bu devirde

Biz kısaca üç diyek
Biri güç biri sürek
Biri de nüfus gerek
Üç lazım bu devirde

İnsanlık tam yok olmuş
Bak bu güller de solmuş
İnsanlar korku dolmuş
Öç lazım bu devirde

Buralarda kalmazsın
Yeri versem almazsın
Bir sazı da çalmazsın
Göç lazım bu devirde

Rindani'ye kalırsa
Biri bir gün alırsa
Sazını da çalırsa
Taç lazım bu devirde Dağlar

Düşerim yollara dağa varmaya
Gezerim dağlarda kendimi bilmem
Susuz kalıp her an adın sormaya
Gezerim dağlarda kendimi bilmem

Aklım fikrim zikrim şahsım vücudum
Gerekirse derim iç yudum yudum
Su yok geziyorum biraz kurudum
Gezerim dağlarda kendimi bilmem

Adını zikreder gezerim yollar
Bizi sarmasın mı gençliğin kollar
Ama isteyen hep fırsatı kollar
Gezerim dağlarda kendimi bilmem

İmdadıma yetiş Hazret-i Hünkar
Yaptığım iş öyle ki sanki akla kar
İçimde eser bir bora tipi kar
Gezerim dağlarda kendimi bilmem

Dağlar arasında buldum sükunet
Kar ve kışı bile geliyor şerbet
Görüp güzelliğin ediyorum met
Gezerim dağlarda kendimi bilmem

Rindani bellerde salınır iken
Dağlar delik delik delinir iken
Tam bu yüzden ahım alınır iken
Gezerim dağlarda kendimi bilmem


Selamımı Söyleyeyim

Dağa taşa uçan kuşa
Selamımı söyleyeyim
Kurak yaza kara kışa
Selamımı söyleyeyim

Cenge giren mert yoldaşa
Azmi ile dağ taş aşa
Beni seven o kardaşa
Selamımı söyleyeyim

Duman duman çöker durur
Yaş ağaçlar nasıl kurur
Bana felek kaç kez vurur
Selamımı söyleyeyim

Benim adım dost Rindani
Candan severim cananı
Sever insan seven canı
Selamımı söyleyeyim


Gazel

Kalbimdeki bu sevda beni bırakmadıkça
Esiri olurum ben seni bırakmadıkça

Duman gibi kararır gözümün önü ansız
Dumanı olurum ben deni bırakmadıkça

Sürmediğim saltanat senin olsun isterim
Sultanım azad edip yeni bırakmadıkça

Amansız hastalıktır benim aşk-ı baharım
Tez gelirim dermana fani bırakmadıkça

Rindani senin için düştü vuslat yoluna
Hak kayıra işini canı bırakmadıkça


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Pir Sultan Abdal


Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetişin imdada aldı dert beni
Başımı alıp hangi yere gideyim
Gittiğim yerlerde buldu dert beni

Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
Kimseye diyemem gönlüm yastadır
Bilmem deli oldu bilmem ustadır
Şöyle bir sevdaya saldı dert beni


Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır

Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır

Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy

Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar

Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar'dir Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye söz eder Uzmanlara göre, Pîr Sultan'in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, "seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır

Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez

Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat'in Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler Adi Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pîr Sultan'in "Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır

Pîr Sultan Alevî-Bektasî tarikatindandir Tarikata girme arkadasi, yani musaibi, Ali Baba'dir Baglandigi tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdigi dervislerden Koyun Babanin tekkesinde, Bektasîligin kurucusu Haci Bektas Veli'nin tekkesinde posta oturmus, yani en üst makamlara getirilmis Seyh Hasan'dir

Pîr Sultan, baglandigi tarikatça yalniz dinsel önder degil, devlet baskani olarak da görülen Iran Sahlari adina, Anadolu halkini Osmanlilar'a karsi kiskirttigi,ayaklanmaya çagirdigi, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettigi için, Sivas Valisi Hizir Pasa'nin emriyle tutuklanmis, yolundan dönmeyecegi anlasilinca da asilmistir

Söylentiye göre, asildigi yer Sivas'da eskiden Keçibulan adini tasiyan, sonra uzun süre Daragaci diye anilan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir Bugün Sanayi Çarsisi'nin karsisinda Mal Pazari olarak kullanilan bu alanin Gazhane bitisiginde, sira sögütlerin bitiminde bulunan, boyu bes metre, eni bir metreden fazla, bakimsiz toprak yigini onun mezaridir Üstündeki moloz taslar, asilmasi sirasinda Hizir Pasa'nin emriyle halkin attigi taslardir

Mezarinin, bir menkibeye göre Erdebil'de, Bektasî gelenegine göre de Merzifon'da oldugu söylenir Daha baska söylentiler de vardir, ama gerçege en yakin görünen söylenti asildigi yere gömüldügü, yakinlarinin, tarikat erlerinin, hükümet baskisi yüzünden ölüsünü alip köyüne bile götüremedikleridir

Siirlerinden, halk söylentilerinden çikarilan bu daginik bilgileri degerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan'in ne zaman yasadigini saptamak gerekir


NE ZAMAN YASADIGI
Uzmanlar "Yürüyüs eyledi Urum üstüne" diye baslayan siirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'in Sah Tahmasb zamaninda yasadigini söylüyorlar Bu siirinde söyle sözler var:

Aslini sorarsan Sah'in ogludur
()
Koca Haydar Sah-i cihan torunu
Ali nesli güzel imam geliyor
"Koca Haydar Sah-i cihan" diye anilan, Sah Ismail'in babasi Seyh Haydar'dir "Sah" diye anilan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yikip Safevîogullari Devleti'ni kurarak Sîî mezhebi baskanligi ile devlet baskanligini birlestiren, Sah Ismail'in kendisidir Seyh Haydar'in torunu, Sah Ismail'in oglu da Sah Tahmasb'dir

Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman'in saltanat dönemine (1520-1566) rastlar Bu iki hükümdar geçmisteki aci olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasinda barisi saglayamamislar, Iranlilar ile Osmanlilar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yili anlasmazliklar, çatismalar, savaslarla geçirmislerdir Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptigi dogu seferinde, Iranlilar'in elinde bulunan Bagdat'i Osmanli topraklarina katmis, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemis, 1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri almistir

Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylarin Sah Tahmasb dönemindeki olaylara uymasi, daha sonraki Iran sahlarinin Anadolu üzerine "yürüyüs eylemis" olmalari, bazi uzmanlarin kesin konusmalarina, sairin bu dönemde yasadigindan süphe edilemeyecegini söylemelerine yol açar

Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmis bir Hizir Pasa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bagdat beylerbeyliklerinde bulunmus bir Hizir Pasa var Uzmanlar 1567'de ölen bu Hizir Pasa'nin, Bagdat'a giderken, Sivas'a ugrayip oradaki ayaklanmayi bastirmis olabilecegini söylüyor Bu görüs dogruysa, Pîr Sultan 1560'da asilmis demektir

Pîr Sultan'in dili on altinci yüzyilin ikinci yarisinin dilidir, diyen bazi uzmanlar ise sairin 1560'da asilmis olabilecegini kabul etmiyorlar Onlar halk söylentisini degerlendirerek baska bir yoldan gidiyor, Sivas'da valilik etmis Hizir Pasa'yi ariyorlar

Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I Ahmed'e yazdigi bir mektupta, Alevîler ile Seyh Bedreddin'e bagli olanlari iyi taniyan, onlarla ugrasmasinin bilen bir Hizir Pasa'dan söz ediliyor Belgenin ilgili bulundugu dönemde ise iki Hizir Pasa yasamis Birinin özellikleri söyle:

Deli Hizir Pasa, Van Beylerbeyi (1582), Kars Beylerbeyi olarak Iran seferine katilma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas Valisi (1588), Diyarbakir Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafizi (1602), Budin Muhafizi (1605), ölümü (1607)

Deli diye anilmasi gözü pek, acimasiz bir kimse oldugunu gösteriyor Ayrica Iran seferine katilmis, yani Safevîlere karsi savasmis Safevî yanlisi Alevîlere düsmanlik besleyebilir Iki kere Sivas'a vali gönderilmis, ikincisinde oldukça uzun kalmis Alevîleri iyi tanidigi, onlarla ugrasmasini bildigi anlasiliyor

Pîr Sultan'i astiranin Sivas Valisi Deli Hizir Pasa oldugunu söyleyen uzmanlarin görüsü dogruysa, sairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradir

Gene uzmanlara göre, Pîr Sultan 1534'de Bagdat'in Osmanlilar'a geçisi üzerine, Iran Sahina,


Güzel Sah'im çok yerlerden görünür
Asli nedir niye verdin Bagdat'i
diye siir yazmistir 1534 ile 1590 arasinda 56 yil var Pîr Sultan bu siiri yazdiginda, diyelim 20 yasindaysa, 76 yasinda ölmüs olur

Böyle uzun bir ömür sürdügü kabul edilirse, uzmanlar arasindaki görüs ayriliklari da sona erebilir Çünkü bu uzun ömre hem Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hizir Pasa sigdirilabiliyor

Gene de bazi durumlarin açiklanmasi kolay degil Örnekse, Pîr Sultan'in siirlerinde bir Alevî ayaklanmasindan söz ediliyor, oysa Deli Hizir Pasa döneminde Sivas'da böyle bir ayaklanma olmamis

Uzmanlar arasindaki görüs ayriliklarinin ötesinde, kesin olan sudur: Pîr Sultan abdal on altinci yüzyilda Anadolu'da, Sivas yöresinde yasadi


KITAPLAR
Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalismayi 1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmis, 105 siir yayimlayarak, sair üzerine bilgiler verilmistir: XVII Asir Saz Sairlerinden Pîr Sultan Abdal

Konuya ikinci önemli yaklasim Pertev Naili BORATAV ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nin birlikte hazirladiklari, 1943'de yayimlanan Pîr Sultan Abdal adli kitaplar olmustur

Diger yayinlar:


Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpinarli, Varlik Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayinevi
Sabahattin Eyüboglu'nun, ölümünden önce hazirlayip bitiremeden biraktigi bir seçmeler kitabi, dostlarinca tamamlanip Cem Yayinlari arasinda basildi


SANATI
Halkin benimsedigi, destan kahramani durumuna getirdigi sairlerin alinyazisini Pîr Sultan da paylasmistir Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da agizdan agiza sürüp gelen Pîr Sultan siirlerinden hangilerinin gerçekten onun oldugunu, hangilerinin onun adina baskalarinca söylendigini ayirmakta güçlük çekiyor, çaresiz kaliyorlar Görünüse bakilirsa, halkimiz Pîr Sultan'in siirlerini çogaltma çabasini günümüzde bile sürdürüyor

On altinci yüzyilda yazildigi bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pîr Sultan siirleriyle sonradan bulunanlar arasinda, gerek dil, gerek söyleyis yönünden büyük ayriliklar oldugu gerçektir

Bu durumu gözönünde tutan uzmanlar, Pîr Sultan'in sanati üzerine konusurken, özellikle eski yazmalardaki siirlerinden, onun söyledigine kesin diye bakilan siirlerden yola çikiyorlar Görüsleri söyle özetlenebilir:

Pîr Sultan Halk edebiyati geleneklerinden hiç ayrilmamis, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyis özellikleriyle, bir halk ozani görünümünü hep sürdürmüstür Siirleriin genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kaliplariyla yazmis, arada 7'li kalibi da kullanmistir Aruz ölçüsüyle siiri yoktur Yalniz, gene heceyle yazdigi bir siirinde gazel düzenini denemistir Bunun disinda siirleri hep dörtlikler biçimindedir, kosma ya da semaî biçiminde Çogu zaman yarim uyak kullanmis, ses azligini rediflerle giderme yoluna da sik sik basvurmustur

Siirlerinden Pîr Sultan'in saza bagliligi açikça anlasiliyor Iyi bir çalgi ustasi oldugu da düsünülebilir

Konularini yalnizca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarindan almamis, yasamin çesitli yönleri üzerine kesinlikle din disi siirler de söylemistir Tarikat siirlerinde ise, Ali, On Iki Imam gibi genel konularin yani sira, kendi kavgasini, yasadigi günlerdeki çatismalari, ayrintilariyla yansitmis olmasi çok ilginçtir Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin sorunlarina girmemis, yasam karsisinda hep sonut, hep disa dönük kalmistir Inançlarinin,kavgasinin yilmak bilmez, sözünü sakinmaz bir propagandacisidir

Onun siirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz devlet düzenini bozuklugunu, mezhep ayriligindan dogan iç kavgalari, bu yüzden Alevîlere yapilan zulümleri, kadilarin haram yedigini, müftülerin yalan yanlis fetva verdigini, Siilerin karsilastigi güçlüklerin Sünnî halktan degil, Sünnî Osmanli Devleti'nden geldigini ögreniriz Alevî Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel hosgörüden uzaklasan Osmanlilar'dan nasil kopup, Mehdî diye, kurtarici diye Iran Sahlarina sarildiklarini, siyasal kaygilara nasil araç edildiklerini görürüz Bu baglanisin altindaki çaresizlikleri, giderek bu baglanisin yarattigi umut kirikliklarini sezeriz

Pîr Sultan din disi konular islerken halk ozanlarinin kaliplasmis sözlerini kullandigi gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklasmis köy yasamini tertemiz, katkisiz bir gözlem gücüyle yansiyan siirler de söylemistir Insan, hayvan, doga sevgisiyle örülmüs siirler

Kullandigi dil çaginin konusma dilidir Yabanci sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat araciligiyla yasadigi günlerin konusma diline girdigi oranda onun siirlerine de girmistir


KAYNAK: MEMET FUAT
Pîr Sultan Abdal-Yasami Sanatçi Kisiligi Yapitlari-DE Yayinevi 1977



Eserlerinden bazıları :


Alçakta Yüksekte

Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni

Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalin kiliç olup üstüme geldi
Çaldi bölük bölük böldü dert beni

Üstümüzden gelen boran kis gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni

Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni


Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma

Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma
Erilir Gam Yeme Divane Gönül
Er Başımda Duman, Dağ Başında Kış
Erilir Gam Yeme Divane Gönül

Yıkılır Mı Hakk’ın Yaptığı Havuz
Şah-ı Merdani' nin, Biz De Kılavuz
Üç Günlük Dünyada, şu Yahşi Yavuz
Erilir Gam Yeme Divane Gönül

Pir Sultan Abdal’ım, Sırdan Sırada
Bu İş Böyle Oldu, Kalsın Burada
Cümlemiz Niyetlendiği Murada
Erilir Gam Yeme Divane Gönül


Bugün Yardan Haber Geldi

Bugün Yardan Haber Geldi
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Eğildim Bir Buse Aldım
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Güzel Olanı Severler
Yanağından Gül Dererler
Kulakta Mengiç Küpeler
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Baş Koydum Yarin Dizine
Uykular Girmez Gözüme
Ağ Ellerin Sür Yüzüme
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Şekerden Şerbet Ezerler
İnce Tülbentten Süzerler
Dört Yanım Almış Güzeller
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Pir Sultanım Gel Yanıma
Seni Sarayım Canıma
Dola Kolların Boynuma
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan


Bilene Danış

Bilirim Bilirim Dersin Bilene Danış
Danışan Dağları(Hey Dost) Aşar Mı Aşar
Danışmadan Yola Çıksa Bir Kişi
Akıbet Yolundan(Hey Dost) Şaşar Mı Şaşar

Cahile Irak Ol Kamile Yakın
Bir Mana Söyleyim(Hey Dost) Darılma Sakın
Hasmın Karıncaysa Merdane Takın
Ummadık Taş Başa (Hey Dost) Düşer Mi Düşer

Pir Sultan Abdalım Böyle Mi Olur
Kişi Ettiğini(Hey Dost) Elbette Bulur
Yırtıcı Kuşların Ömrü Tez Olur
Zararsız Akbaba(Hey Dost) Yaşar Mı Yaşar


Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez

Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez
Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk
Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez
Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk

Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım
El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım
Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım
Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk

Elim Tutmaz Güllerini Dermeye
Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya
Dört Cevabin Mânasını Vermeye
Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk

Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye
Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye
Dostum Beni Ismarlamış Gel Diye
Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk Gurbet Elde
Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir

Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir

Kağıda yazarlar ufak yazılar,
Anasız olur mu körpe kuzular
Yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir

Pir Sultan Abdal'ım böyle buyurdu,
Ayrılık donları biçti giydirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir




Kul Olayım Kalem Tutan Ellere

Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle
Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey

Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür
Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey

Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa,
Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa
Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey



Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş

Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş
Korudur Da Benli Dilber Korudur
Gülünü Dererken Dalını Kırmış
Kurudur Da Benli Dilber Kurudur
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

Bu Meydanda Serilir Postumuz
Çok Şükür Mevlaya Gördük Dostumuz
Bir Gün Kara Toprak Örter Üstümüz
Çürüdür De Benli Dilber Çürüdür
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

Pir Sultan Abdal’ım Başımdan Başlar
İyisini Korda Kemini Taşlar
Bin Çiçekten Bir Kovana Bal İşler
Arıdır Da Benli Dilber Arıdır
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede




Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım

Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Gerçek Erenlere Yüzler Süreyim
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

Alçağında Al Kırmızı Taşın Var
Yükseğinde Turnaların Sesi Var
Ben De Bilmem Ne Talihsiz Başın Var
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

Benim Şah'ım Al Kırmızı Bürünür
Dost Yüzün Görmeyen Düşman Bilinir
Yücesinden Şah'ın İli Görünür
Niçin Gitmez Yıldızdağı Dumanın

El Ettiler Turnalar Bazlara
Dağlar Yeşillendi Döndü Yazlara
Çiğdemler Taşınsın Söylen Kızlara
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

Şah'ın Bahçesinde Gonca Gül Biter
Anda Garip Garip Bülbüller Öter
Bunda Ayrılık Var Ölümden Beter
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

Ben De Bildim Su Dağların Sahisin
Gerçek Erenlerin Nazargâhısın
Abdal Pir Sultan’ın Seyrangâhısın
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Ozan Şahturna

Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları Avuçlarım
Doğmadan bin yıllık yaşım
İnsanlığı Amaçlarım

ŞahTurna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel saçlarım!
Ozan Şahturna, 1950 yılında Sivas’ın, Gürün ilçesine bağlı Kaynarca köyün de dünyaya geldi Üç yaşında iken çiçek-kızamıktan gözlerini kaybetti Müziğe ilgi duydu On yaşında saz çalmaya, türkü-deyiş söylemeye başladı 14 yaşında plak çıkarttı Verdiği konserlerde düzene başkaldırma gerekçeleriyle defalarca tutuklandı, hapis yattı! Büyük üne kavuştu Göz tedavisi için yurt dışındayken vatandaşlıktan çıkartıldı; Almanya’nın, Berlin kentine yerleşti, sür gün yaşadı Burada Ozan Şiar ile evlendi, Şafak ve Şirin adli iki kız çocuğu oldu

Vatandaşlığa alınmasından sonra geldiği Türkiye’de bir konuşmasından dolayı yine tutuklandı; kamuoyu baskısıyla serbest bırakıldı Bu çileli yaşamda yüzlerce şiir yazdı, plak, kasetler çıkarttı, radyo ve televizyon programlarına çıktı, konserler verdi Yapıtları uluslararası dillere çevrildi Üniversitelerde konferanslar verdi Çok yönlü yapıtlarını nakış-nakış işleyerek kendini-çevre sini aştı Birçok ilk’e imzasını atan büyük üstad, tutarlı ve baş eğmez yapıtları ve mücadeleleri ile Sanat ve Demokrasi-insanlık öncülerindendir Birçok ödüllerin yanı sıra, “Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük” ödülünü alan ilk sanatçımız olan aydın ozanımız, aynı zamanda birçok Kültür-Sanat-Demokratik Kurumların kurucusu-üyesidir Ayrıca, Kültür-Sanat Vakfı Başkanlığı’nı da sürdürmektedir…

"Şakıyan Turna Şahturna" adlı kitabında, dostlarının kendisini anlatması ve kendi şiirlerinden bir bölüm ile dünya görüşleri vardır İkinci kitabında yaşam öyküsünü anlatacaktır


Ozan Şahturna
Şakıyan Turna Şahturna
Can Yayınlar-Aralık 1998

Eserlerinden bazıları:
Ateşi Yakar Güneşim

Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları Avuçlarım
Doğmadan bin yıllık yaşım
İnsanlığı Amaçlarım

Dolu aktım,boşa doldum
Denizlere buhar oldum
Güze kışa bahar oldum
Düze çıkar Yamaçlarım

ŞahTurna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel saçlarım!


Bir yaralı kuşum!

Hasret kaldım gül kokuna
Emdiğim sütün akına
Takıldım zulmün okuna
Yetiş kaldım darda anam

Ben bir yaralı kuş idim
Hasret çekene düş idim
Yerlere düştüm üşüdüm
Kurtar beni karda anam!

Gönülde şahım atlandı
Gecem gündüze katlandı
Umutlarım kanatlandı
Koyma beni zarda anam

ŞahTurna’yım samah çeker
‘Bin üzülür’, bir ah çeker
Her gece bir sabah çeker
Yetiş kaldım darda anam!


Dar çatı altına sğınamam ben

Dar çatı altına sğınamam ben
Duvarsız, çatısız dünya istiyorum
Dar kalıp, dar fikir savunamam ben
Sınırsız, kapısız dünya istiyorum

Acı olan ağız, dudak ballansm
Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın
Dünyada bir tek bayrak sallansm
Doğusuz-batısız dünya istiyorum

Kültürler arası köprü kurulsun
Akan kan, bulanık sular durulsun
Silah deposuna kilit vurulsun
Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum

Kirli insan, kirli doğa yok olsun
Karanlık dünyalar aydın, ak olsun
Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun
Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum

ŞahTurna barış tohumu ekilsin
Suçlular Mansur darına çekilsin
Ordular dağılsın, surlar sökülsün
Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum! Güllerde boğdular beni

Büyük okyanusta yüzdüm
Göllerde boğdular beni
Dikenli yollarda gezdim
Güllerde boğdular beni

Geçmiş ‘anıları’ andım
Bazı yandım bazı dondum
Yüce dağlara tırmandım
Yollarda boğdular beni

ŞahTurna güller kokladım
Her seher vakti yokladım
Arıydım çiçek topladım
Ballarda boğdular beni


Başım dimdik bel götürdüler

Hasretin, gurbetin ağacı oldum
Meyvemi toplayıp bal götürdüler
Mazlumun derdinin ilacı oldum
Elimi uzattım kol götürdüler

Bahçıvanım deyip bağa girdiler
Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar
Önde durup,arkamızdan vurdular
Başım dimdik ama bel götürdüler

ŞahTurna’yım dost bağında gül aldım
Siyahla savaştım, beyaz-al aldım
Arı oldum her çiçekten bal aldım
Acı bana kaldı bal götürdüler


İnsanı başa taç yaptım

Ne eğildim, ne de saptım
Acılardan ilaç yaptım
İnsanı; başa taç yaptım
Tacı-tahtı yıktım canlar!

Özümü çektim darlara
Güneşim vurur karlara
Uyuyan bakan körlere,
Acı acı baktım canlar!

İnsanlık için yürüdüm
Bedenim korla bürüdüm
Mum oldum yandım, eridim
Meşaleler yaktım canlar!

Şah Turna, yar yarasından
Güneş doğar arasından
Nesimi'nin derisinden,
Boynuma ip taktım canlar!



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Ozan Sinemi

Çok görmeyin dostlar bana
Bir ceylanın vurgunuyum
Tükendim ben yana yana
Bir ceylanın vurgunuyum

Sinemi'yim aklım şaştı
Özüme bir çıngı düştü
Gönlüm kanatlanıp uçtu
Bir ceylanın vurgunuyum


1961 Yılında Sivas ili Divriği ilçesine bağlı Karakuzulu köyü Hıdırlık Mezrasında doğdu İlk okulu komşu köyü olan Güneş köyü ilk okulunda okudu Askerlik çağına kadar köyünde çiftçilikle uğraştı bu dönemde yöresinin ozanları olan Feyzullah Çınar, Mahmut ERDAL, Mehmetali Karababa ve Ozan Rehberi gibi ozanların etkisinde kaldı

Daha ilkokul yıllarında iken sesinin güzelliği yöre halkı tarafından tespit edilmişti Düğünlerde bayramlarda türkü söyletirlerdi küçük yaşta iken kendi imkanlarıyla saz çalmayı öğrendi

Uzun yıllar usta malı yani, Pir Sultan Abdal'ın, Ruhsati'nin, Devriş Kemal'ın Mihneti'nin ve Feyzullah Çınarı'nın eserlerini seslendirdi Askerlik dönüşü Ankara'ya yerleşti Daha önceleri asıl adı olan Ali Cavit Coşkun olan ozanımız daha sonra değerli ozanımız Ozan Dergahi'nin önerisiyle Sinemi mahlasını almıştır


1995 yılında Halk Ozanları Kültür Vakfı'na üye oldu Aktif olarak vakfın etkinliklerine katıldı Ozanlık geleneğine hizmet eden bütün ozanlarla tanıştı 1999 yılında Ozanlar

Vakfı Genel Başkanlığına seçildi Uzun yıllar bu görevine devam etti Bugüne kadar çeşitli yarışmalarda onlarca ödül aldı 'Mahkum ettin' 'Güzel Dost' adlı iki kaset yaptı 'Güzel Dost' adlı bir kitabı yayınlandı

2005 yılında Anadolu Halk Ozanları Kültür Derneğini 25 ozan arkadaşı ile birlikte kurdu Halen bu dernek faaliyetlerinde çalışmaktadır Ozanlık geleneği'nin sürdürülmesinde aktif olarak çalışmaktadır



LAİKLİĞİ İŞLEDİK

Hünkar Hacı Bektaş Veli'den beri
Özümüze Laikliği işledik
Kendimize önder seçtik o piri
Sözümüze laikliği işledik

Bektaşilik ikiliğe son verdi
Aleviler canan için can verdi
İnsanlığa yol gösterip yön verdi
Hazımıza laikliği işledik

Karşı çıkanlara şaşırdık kaldık
Gururla yaşadık şerefle öldük
Horasan'dan beri yürüdük geldik
İzimize laikliği işledik

Sevgi bahçesinde yeşerdik bittik
Ayrık otlarını yolduk yok ettik
Gönül yaylasında çok sürü güddük
Kuzumuza laikliği işledik

Kapımız açıktır kapalı değil
Elimiz kalemli, sopalı değil
Mülkümüz engindir, tepeli değil
Düzümüze laikliği işledik

Birlik fidanını diktik bu yurda
Hiç medet ummadık cahilde körde
Döşüne tel taktık koluna perde
Sazımıza laikliği işledik

Aşıklar taşımaz kini benliği
Hoşgörüde bulur zevki şenliği
Yırtılmaz sökülmez aşkın önlüğü
Bezimize laikliği işledik

Karanlığa ışık tutar dünümüz
İlim öğrenmekle geçti günümüz
Atatürk'ün İlkeleri konumuz
Tezimize laikliği işledik

Cehalete karşı tavır takınca
Ey Sinemi korkma yoktur sakınca
Cumhuriyet meşalesin yakınca
Közümüze laikliği işledik

2005 yılı Hacı Bektaş Veli'yi anma
Törenlerinde "Alevi Bektaşilerin
Laikliğe Bakışı " Konulu Şiir Yarışmasında 1lik ödülünü alan şiiridir


GİTSİNMİ BÖYLE

Doğruyu söylemek suç olur diye
Susalımda kervan gitsinmi böyle
Onurlu yaşamak güç olur diye
Her gelen bir tokat atsınmı böyle

Yalan gerçek hep bir tutulup gitti
Kurtlar kuzulara katılıp gitti
Deve hamuduyla satılıp gitti
Herkes bir köşeyi satsınmı böyle

Kimi kiralanmış can alan asi
Kimi sindirilmiş çıkmıyor sesi
Kimine vermişler sarığı meshi
Uyan demiyelim yatsınmı böyle

Bölüp parçalamak zalimin huyu
Çağdaş geleceğe kazarlar kuyu
Gemi her taraftan alıyor suyu
Görmezden gelelim batsınmı böyle

Ozan Sinemi'yim halkıma kıyıp
Emeğini üç beş soyguncu yeyip
Alaca kargaya bülbülsün deyip
Verelim meydanı ölsünmü böyle


YÜRÜMÜŞ

Ozanlar tarihi binyıllar öte
Kıl kamış bir destan yazmış yürümüş
Kayalar kestirmiş Şirin Fehata
Vuslat arzusunu sezmiş yürümüş

Muhittin Arabi isyan eylemiş
Mansur darda En-el Hakk'ı söylemiş
Nesimi yüzülüp çok yol boylamış
Zulmün oynunu bozmuş yürümüş

Şaman topuz çalmış türkmen bağlama
Şarab ilham olmuş Ömer Hayyam'a
Hatayi kavgada yenilmiş ama
Hayatın sırrını çözmüş yürümüş

Bedret'din ömrünce gerçeği demiş
Börklüce çarmığa boyun ermemiş
Kalender çelebi bir sınav vermiş
Hakkı sevenleri üzmüş yürümüş

Dadaloğlu ozanların serveri
Köroğlu kavgadan dönmemiş geri
Celali Başbuğu sözünün eri
Bolu Beyliğini ezmiş yürümüş

Fuzuli çileyi bağrına basmış
Sürmeli sevdiği Senem'e küsmüş
Seyrani sazını duvara asmış
Taze karılar gibi tozmuş yürümüş

Yunus Emre doğru sözü eğmemiş
Koca Haydar zulme ödün vermemiş
Nazım Hikmet memlekete sığmamış
Ömrünce haksıza kızmış yürümüş

İşte böyle ozanların töresi
Mazlumun isyanı aşkın çırası
Sinemi'nin hicran olmuş yarası
Günbegün bağrında azmış yürümüş


NELER GÖTÜRDÜ

Ben seyir ederken zevki sefayı
Yıllar benden neler neler götürdü
Sırtlayıp giderken bunca cefayı
Beller neler neler götürdü

Ne bahar yaşadım ne de yazını
Hep taşıdım kahrını nazını
Çok dinledim muhannetin sözünü
Diller benden neler neler götürdü

Kimisine köle oldum kul oldum
Bazen acı bazen tatlı dil oldum
Çoğunada yoldaş oldum yol oldum
Kullar benden neler neler götürdü

Hep çırpındım türlü işe bulaştım
Kendim yordum ne menzile ulaştım
Göçüm alıp diyar diyar dolaştım
Yollar benden neler neler götürdü

Ozan Sinemi'yim yağdım yatışdım
Zalim ile cebelleştim atıştım
Kim çağırsa sazım ile yetiştim
Teller benden neler neler götürdü


MAHKUM ETTİN

O mahsum bakışın ile
Gözlerine Mahkum ettin
Hayran oldum baka kaldım
Yüzlerine mahkum ettin

Belaya koydun başımı
Çıkmaza sürdün işimi
Kestin ekmeğim aşımı
Nazlarına mahkum ettin

Sevenler beslermi kini
Yıktırdın sarayı hanı
Alev gibi sardın beni
Közlerine mahkum ettin

Dost Sinemi bu ne halın
Bir sevdaya düşmüş yolun
Gahı acı tatlı dilin
Sözlerine mahkum ettin


KURBAN OLDUĞUM

Neredesin dönde gel sen
Yoluna kurban olduğum
Sohbetine hasretim ben
Diline kurban olduğum

Sevdan işledi özüme
Sensiz Dünya boş gözüme
Siyah saçın dök yüzüme
Teline kurban olduğum

Viran ettin sen bu yeri
Uğruna koymuşum seri
Önüm sıra sallan yürü
Beline kurban olduğum

Sensin Sinemi'nin canı
Damarında dönen kanı
Sür yüzüme okşa beni
Eline kurban olduğum VURGUNUYUM

Çok görmeyin dostlar bana
Bir ceylanın vurgunuyum
Tükendim ben yana yana
Bir ceylanın vurgunuyum

Leyla Şirin Aslı soylu
Gönlü engin melek huylu
Gül yanaklı selvi boylu
Bir ceylanın vurgunuyum

Yokluğu boynumu eğer
Ölüm ayrı koyam eğer
Gülüşü Dünya'yı değer
Bir ceylanın vurgunuyum

Sinemi'yim aklım şaştı
Özüme bir çıngı düştü
Gönlüm kanatlanıp uçtu
Bir ceylanın vurgunuyum


UTAN

Çağdaş laikliğe vesile olmuş
Bu Cumhuriyet'i kurandan utan
Bunca özgürlüğü hep sana sunmuş
Vatana canını verenden utan

Olmazdı ibadet kalmazdı ezan
Çıkmazdı İstiklal Marşı'nı yazan
Bütün sınırları kanıyla çizen
Göksünü düşmana gerenden utan

Anan bilinirdi baban olmazdı
Biterdi Türklüğün adı kalmazdı
Ata ejdadını kimse bilmezdi
Kanayan yarayı sarandan utan

Bitmişti Osmanlı teslim olmuştu
İnglizler dört bir yana dolmuştu
Kocaman İzmir'i ele almıştı
Yunanlı'yı yurttan sürenden utan

Ozan Sinemi'yim gafletten uyan
Cepheden cepheye hep zafer diyen
Lozan Belgesi'ne imzayı koyan
Sevr zincirini kırandan utan



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(O-P-R)

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(O-P-R)




Osman Dağlı (Maksudi)

Kamil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme

Maksudi bade içerim
İçer serinden geçerim
Kırar demiri kaçarım
Gam yeme gönül gam yeme


7 Mayıs 1936 tarihinde Afşin'in Hunu (şimdiki adı Arıtaş) köyünde doğdu İlkokulu köyünde okudu Aynı zamanda medrese eğitimi de alarak dini öğretiler ve Kuran öğrendi Şiir yazmaya da bu dönemlerde tasavvuf ağırlıklı konuları işleyerek başladı

Köylerine gidip gelen çeşitli aşıkların yanında Aşık İhsani, Kul Hasan ve Davut Sulari'nin etkisi oldu Sonraki yıllarda Mahzuni, Kul Hasan, İhsani, Nesimi Çimen gibi birçok aşıkla Türkiye'nin hemen her bölgesini dolaştı

Ozan Maksudi mahlasının yanında, adını ya da soyadını da kullanan Dağlı, şiirlerinde toplumsal sorunlardan sevgiye her konuyu işledi Şiirleriyle birçok aşığı etkileyen Dağlı'nın çeşitli eserleri başta Feyzullah Çınar ve Aşık Mahzuni olmak üzere değişik kişilerce bes-telendi

1962 yılında açılan Ankara Halk Ozanları Derneğinin kurucuları arasında bulunan Osman Dağlı, 1971'de Almanya'ya yerleşerek yaşamını orada sürdürmeye başladı

Çeşitli şenlik ve konferanslara katılan ve yaklaşık 2000 şiiri bulunan Osman Dağlı'nın eserleri birçok gazete, dergi ve araştırmada aktarıldı

4 Ekim 2007 Perşembe günü aramızdan ayrıldı



Fadime

Geldim bir kelam sormaya
İnsaf eyle dön Fadime
Seni kötüde görmeye
Dayanır mı can Fadime

Öleydin buna varmadan
Yörebe gönül vermeden
Hergün koynuna girmeden
Düş ataşe yan Fadime

Çalı olur biten gülü
Giyilmez yeşili alı
Tükenmez cefanın sonu
Aşk atına bin Fadime

Kötüye gönül katmadan
Koynuna girip yatmadan
Hergün muhabbet etmeden
Sıkılmaz mı can Fadime

Seni bir kötü sarıyor
Herkes lafını veriyor
Dağlı'm bir şahan arıyor
Gel koluma kon Fadime


Seher Yeli

Sabahta seherde boşa yorulma
Koca Binboğa'ya dön seher yeli
Varıp orda güzellere darılma
Belin yurtlarına kon seher yeli

Belin pınarları akıyor taştan
Gönül vaz gelir mi gerdandan döşten
Bir seferin olsun şol kara taştan
Karcağız eline in seher yeli

Cinoluk yurdunun içmeli suyun
Gölel evci yurdu akıyor çayın
Gene beni yaktı kemer boz koyun
Sen de benim gibi yan seher yeli

Gönül arzusunu dağla tartıyor
Subatan yaylasın sümbül örtüyor
Söylesem Kaman'ı derdim artıyor
Aşıyor başından gün seher yeli

Osman Dağlı'm yeter düzenle teli
Her dağı aşıyor yaylanın yolu
Ebelikli düzü büsbütün halı
Her tarafın gezdim ben seher yeli


Sinsice

Zaman denen sonsuz ırmak
Akar sinsice sinsice
Sarar ömrüm yumak yumak
Büker sinsice sinsice

Sakın aldanma zamana
Habersiz saldırır sana
Kıvılcım atar ormana
Yakar sinsice sinsice

Habersizce kurar pusun
Böler kralın uykusun
Sanki bir gecekondusun
Yıkar sinsice sinsice

Ne aman dinler ne acır
Belleğine vurur zincir
Birgün ocağına incir
Diker sinsice sinsice

Ahir ömrün bir an eyler
Mamurları viran eyler
Bir katreyi umman eyler
Akar sinsice sinsice

Osman Dağlı'm ömrüm çağı
Ferhat olur deler dağı
Sarartır yeşil yaprağı
Döker sinsice sinsice


Kaybettim Edeli

Gözüm yaşı sele döndü
Sizi kaybettim edeli
Gözlerimin feri söndü
Gizi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli

O gün bugün gülemedim
Dünyadan zevk alamadım
Dost aradım bulamadım
İzi kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli

Gözlerinde nem var idi
Farıdı gönlüm farıdı
Göz pınarlarım kurudu
Özü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli

Aylar geçti yıl içinde
Kaldım türlü hal içinde
Yandı cismim kül içinde
Közü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli

Vuslat sarpta yollar yokuş
Kahrı da hoş lütfü de hoş
Sakiler yok kadehler boş
Sazı kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli

Osman Dağlı'm talan oldum
Dolular boşa doldum
Dost aradım düşman buldum
Gözü kaybettim edeli
Sen bu ellerden gideli


Ne Hacet

Davut Sulari'ye

Üstat ne sorarsın alemin fendin
Arifsen bahara yaza ne hacet
Nerde olsa hüner gösterir kendin
Gönül incitecek söze ne hacet

Bir gönül gafletten ayılır ise
Şöhreti aleme yayılır ise
Aşık maşukunca sevilir ise
Karşıdan karşıya poza ne hacet

Bülbül gibi aşık oldum güllere
Onun için düştüm gurbet ellere
Muhabbet ehlin bul dokun tellere
Keramet dildedir saza ne hacet

Arif olan hercaiye darılmaz
Coşkun seller akmayınca durulmaz
Özür dileyene tokat vurulmaz
Aşk ehline gezden göze ne hacet

Dağlı'yı hor görme er meydanında
Kılıcımız gizli sevda kınında
Kem söz söylemeyiz dostun yanında
Hak birdeyse size bize ne hacet





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.