Ozanlarımız(Y-Z) |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(Y-Z)Zaralı Halil (Halil Söyler) Bir bulut kaynıyor Sivas elinden Ucu telli mektup geldi yarimden Karlı dağlar ne olur ne olur Asker ağam gelse yaralarım ey olur Zaralıların radyodaki türkü programlari sırasında defalarca "İşte Halil Emminin türküsü!" diye birbirlerine hatirlatmalarina sebep olan Halil Söyler Zara'nın yetistirdigi en meshur sahsiyetlerden birisidir Zarali Halil 1906 yılında zayıf bir çocuk olarak dünyaya gelir Ömür boyu yakasını bırakmayan bu çelimsizlik nedeni ile İnce Halil olarak da bilinmistir Önce annesini sonra da babasını kaybedince ondört yaşında Sivas'ta Yetistirme Yurduna yerlestirilmistir Burada baglama çalmayı ögrenmiştir Müzik formasyonunda Sivasli Hafiz Halid, Feryadi Hakki ve Divrikli Nuri (Üstünses) önemli rol oynamışlardır Daha sonra ustalik zamaninda devrinin diger ünlü isimleri Malatyalı Fahri, Erzincanlı Şerif ve Diyarbakırlı Celal ile meşk etmistir Odeon plaklarına okuduğu ilk eser, Celal Güzelses'in "Kara Gözler" adlı hoyratıdır Zarali Halil'in eserlerini radyoda Neriman Altındağ, Nermin Yapar, Zehra Bilir gibi sanatçılar icra etmislerdir Zaralı Halil 15 Ocak 1964 yılında vefat etmiş, geride eşi Kamer Hatun ve sekiz çocugunu bırakmıştır Karlı daglar karanlığın bastı mı? Karli daglar karanligin basti mi? Kahbe felek ayriligin vakti mi? Karli daglar ne olur ne olur Asker agam gelse yarelerin ey olur Bir bulut kayniyor Sivas elinden Ucu telli mektup geldi yarimden Karli daglar ne olur ne olur Asker agam gelse yaralarim ey olur Allah su askere ömürler vere Tezkeresin alip geriye döne Karli daglar ne olur ne olur Asker agam gelse yaralarim ey olur Çaya indim çağlarım Çaya indim çağlarım Yar yar diye ağlarım Yarim ısıtma tutmuş Ben ısıtma bağlarım Çaya indim taşı yok Yüzük buldum kaşı yok Havada bir kuş gördüm Benim gibi eşi yok Çaya indim çay susuz Mahmur gözler uykusuz Ellerin yari gelmiş Hani bizim hayırsız |
Ozanlarımız(Y-Z) |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(Y-Z)Yemini Lam eliften arşa pervaz eyledim Kaf u nun'dan başıma taç eyledim Beyt-i mamur içre mesken tutalı Ey Yemin'i günde bir hac eyledim Adı Fazıl oğlu Mehmet Yemini olarak bilinirse de, gerçek kişiliği, doğum - ölüm tarihleri, eserleri, asıl adı hakkında yeterli bilgi ve belgeler yok Ancak Alevi - Bektaşi geleneğinde ''Yedi Ulular'' olarak bilinen Fuzuli - Hatayi - Virani - Pir Sultan - Nesimi - Kul Himmet gibi saygın şairler arasında yer alan Y emini, Onaltıncı yüzyılda yaşamış, ancak yaşamı konusunda güvenilir nitelikte hiç bir bilgi bulunmamaktadır Bektaşi ozanı Örnrü, Tuna ırmağı yörelerinde geçmiş Betova'da büyük bir dergahı olan, Bektaşi azizelerinden Akyazılı Sultanın ardalarındandır Teskireler, bu şairden hiç söz etmez Ancak Demir Baba velayet namesinde adı: ''Hafız Kelam Yemini'' olarak geçer ki, bundan Kur'an-ı Kerim'i ezbere okuduğu anlaşılmaktadır Şiirlerinde koyu Alevi-Bektaşi inancını işler On iki imama gönülden bağlılığını dile getirir Şiirleri özellikle Alevi -Bektaşi toplumu içinde çok yaygın olan Yemini'nin kesin olarak doğum ve ölüm tarihleri bilinmemekle beraber, eserlerinden ve dolaylı bilgilerden 15 yüzyıl sonları ile 16 yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılmaktadır Yaşantısı hakkında o çağlarda yazılmış teskirelerde yeterli bilgi verilmemektedir Asıl adının Ali olduğu, Akyazılı İbrahim Dede zaviyesinde hizmet ettiği ve ''Yemini'' mahlasını burada iken yazdığı şiirlerinde kullandığı söylenir Yemini'nin şiirleri genellikle hece ölçüsü ile yazılmış 01makla beraber, bazı şiirlerinde aruz ölçüsünü de hatasız ve ustaca kullandığı görülür Şiirlerinin toplu olarak bulunduğu bir divanı şimdiye değin ele geçmemiştir 1519'da yazdığı ''Faziletname'' (Erdem kitabı) adındaki 7300 beyitten oluşan manzum bir eseri bulunmaktadır Bu Hz Muhammed ile Hz Ali'nin erdemlerinden kerametlerinden, cenklerinden methiye olarak bahseden, Alevilerce kutsal sayılan bir kitaptır Mesnevi tarzında yazılmıştır Yeni yazıyla Emek Basımevi tarafından basılmıştır Fakat bu baskıda bir çok imla hataları bulunmaktadır Bu şiirlerin bir bölümünde hurufi temaları işlenmiştir Yemini, Alevi ve Hurufi inancına bağlı bir ozandır İnsan - Tanrı birliğinin harflerle açıklanabileceğine inanır Şiirleri Bektaşilik ile ilgili yazma dergilerde dağınık halde bulunmakta olup, bazı şiirleri gazel tarzında yazılmıştır Gerdiş-i carh-ı felek seyran-ı aşk Cümle eşya tabi-i Ferman-ı aşk Ayn-ü şin kaf-ı Hak vechindedir Hüsnünü gören olur kurban-ı aşk dizeleriyle aşkın niteliklerini, etkinliğini, özelliğini dile getirirken Yunus Emre'nin anlayışına, düşüncelerine katılır Arınmanın, ölümsüzlüğün ve olgunlaşmanın yolu saydığı aşk ile Tanrı'ya ulaşacağına içten inanır Şiirde söz edildiği gibi eski yazıda aşk (ayn-şin-kaf) harfleriyle yazılır Divan geleneğine bağlıdır Hurufiliğe yatkın bir eğilimi vardır Şiirlerinde Fazlullah Hurufi'nin izini sürdüğü, onun görüş ve düşüncelerinden esinlendiği anlaşılmaktadır Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi İsmail Özmen Kültür Bakanlığı Yayınları Eserlerinden bazıları: Lam eliften arşa pervaz eyledim Kaf u nun'dan başıma taç eyledim Kuvvet u savt ü kelam nutku ruh Cümlesini hüsne muhtaç eyledim Nüh felek burcunda kurdum hameyi La mekan yurdunu taraç eyledim Suret -ı şabin katat görmek için Perde püşi ne miraç eyledim Beyt-i mamur içre mesken tutalı Ey Yemin'i günde bir hac eyledim Gerdiş-i Çerh-i felek seyran-ı aşk Cümle eşya tabi -i ferman-ı aşk Zahid ü abid hacerdendir meğer Bu sebebden olmaz ol mihman-ı aşk Ayn ü şin ü kaf-ı Hakk vechindedir Hüsnünü gören olur kurban-ı aşk Küntü kenz'in hanesinden geldi uş Zahir oldu aleme sultan-ı aşk Zülf ü kaş u kirpiğinden dembedem Görünür aşıklara ihsan-ı aşk Suret-i şabin katat fazl-i İlah Dünye vü ukba'da ol canan-ı aşk Padişah-ı dehr olursa nagehan Bende eyler özüne Rahman-ı aşk Ey Yemini aşık-ı vech ol bu gün Geldi çün aşıklara devran-ı aşk Suretin nakşında gördüm Fazl-ı ism-i a'zamı Zülf ü kaş u kirpiğindedir Süleyman hatemi Limeallahın hayaalidir yüzün vech -i ilah Gösterir mir'at-ı mü'min on sekiz bin alemi Kim ki sacid olmadı hüsnün önünde ey sanem Sen anı merdı1d-i şeytan bil değildir ademi Arif-i nefs olmayınca nefsini bilmez fakih Ger olursa Hayderi vü jende-püş-i Edhemi Ey Yemini tayyib ü tahir olunmaz şöyle bil Her kim içmez saki-i Kevserden ab-ı zemzemi Dediler ki keramet kanı Hayder Dayanmaz derdimin derrnanı Hayder Kamu mümin'lerin kalbinde mihrin Olubdur dini hem imanı Hayder Hakk'ın kudreti sende ayandır Velayet mülkinin sultanı Hayder İmamü'l Müttekinsin bellü bayık Erenler merdinin merdan'ı Hayder Cemad'a dil verirsin emr-i Yezdan Verir nutkun ölüye canı Hayder Behişt ehline saki'i ezelsin Hakk'ın sende erer ihsanı Hayder Yemini dermendde kıl inayet Delalette komagıl anı Hayder |
Ozanlarımız(Y-Z) |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız(Y-Z)Yunus Emre Ben yürürüm yane yane Aşk boyadı beni kane Ne akılem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost ilinden avareyim Gel gör beni aşk neyledi Yunus Emre (1238 -1320) yılları arasında yaşadığı tahmin edilen ve Anadolu da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor Vahdet-i vücut (varlık birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için ''Şeriat-tarikat-marifet-hakikat'' olmak üzere dört bilgi düzeyi yöntem ayırt eder Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha çok Bektaşilere yakındır Şeyhi Taptuk Emre Sinan Ata'nın ardılıdır, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır Bir divanı vardır Risaletü'n Nushiye adlı 573 beyitlik şiiri ile şeriat kurallarının üstüne çıkar Başlangıçtaki düz yazı metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır Şiirlerini Oğuz lehçesiyle ve çağının konuşma diliyle yazmıştır Yaşamı, şiirleri, felsefesi üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır Yunus Ernre üzerine Fuat Köprülü, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Sabahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, F Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, Müjgan Cumbur, Abdurrahman Güzel, Mehmet Bayraktar ve Nezihe Araz gibi çeşitli araştırmacı yazarlar inceleme yapmışlardır Yunus Emre? Nereli? Nerede doğmuş, nerde ölmüş, nasıl yaşamış? Kime bağlı, Ne gören var, ne bilen, Hepsi karanlıkta Yunus'un deyişiyle görenler, bilenler de, ne söylerler, ne bir haber verirler Ama onlarca mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok; Onlarca kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı yok Ama o halkın, insanların gözdesi, soluğu, sesi, Anadoluyu insanlığı sarmış, kendi köyündeyse izinin tozu bile kalmamış; sözü alınmış, satılmış, divanlara birlikte katılmış; O güzel insan kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiiriyle birlikte ölmüş, toprağa katılmış belki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır Belki tersi olmuş Bilen yok Gören yok Ama o varacağı yere ulaşmış Ama halkımız bu insanları kendi çocukları olarak benimsemiş, kişiliklerini, özünü, sözlerini kendi malı sayıp dilediği gibi evirmiş çevirmiştir O ve halkın nerede söylediğini bilmek imkansız belki de gereksiz artık "Anadolu da binlerce ağızdan söylenmiş ve söylenen bir Yunus korosu var'' ''En eski yazmalarda yok diye halkın ezberinde yaşayan, ister istemez yontulan, dil değiştiren şiirleri Yunus'un saymamak hiç de bilimsel bir davranış değildir'' En eski yazmalar Yunus'un ölümünden çok sonra derlenmiş, bu yazmalara Yunus'un diline, tutumuna, düşüncesine düpedüz aykırı şiirler de alınmış Yeni belgeler arana dursun, biz Yunus'u anarken yazmalar kadar sözlü halk geleneğine de saygılı olmayı daha doğru buluyoruz (S Eyüboğlu, Yunus Emre sh: 20) Söylencelerdeki Yunus Emre Yunus üstüne bütün bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor Ancak masallar gerçeği değiştiriyor da tarih kitapları değiştirmiyor mu? Yeni tarihçiler eski zaman gerçeklerini ararken söylenceleri, mitleri hiç de yabana atmıyor, tersine asıl gerçeğin çok kez onlarda gizli olduğunu ileri sürüyor Söylencelere, Hacı Bektaş Veli Velayetnamesine göre Yunus Emre bir orta Anadolu köylüsü, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur ''Taştan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü, bütün devletlerin soymaya alışık olduğu bir Anadolu köylüsü Yağmur yağmaz, ekin olmaz Yunus günün birinde tohumsuz kalır Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan alıç, ahlat, meyve yükler, buna karşılık biraz tohumluk buğday aramaya çıkar Duyduğunun izini sürer işte ilk durduğu yerlerden biri de Hacı Bektaş Tekkesidir Anadolu'nun gerçek fatihleri Anadolu köylüsünün yanı başında, yakınında oturmayı kabul etmiş olanlardır Bu söylence bize on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Bektaşiliğin yaygın olduğunu gösterir Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister Hacı Bektaş Veli kendisine: Buğday yerine nefes versek olmaz mı diye sorar Yunus illede buğday der Hacı Bektaş Veli her alıça karşılık bir nefes verelim der Yunus olmaz der Her çekirdek başına on nefese kadar çıkar, Hacı Bektaş Yunus ille buğday diye dayatır Bunun üzerine Hacı Bektaş fakir Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir Sevine sevine yola çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli diye düşünür, çiylik ettiğini anlar döner geriye Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum der Ama Hacı Bektaş ona nasibin Taptuk Emrece verileceğini, onun tek kesine gitmesini söyler, ''senin "kilidini ona verdik'' der Taptuk Emre mi? Onu da söylencelerde arayalım Hacı Bektaş'ın Anadoluya gelmesi bir güvercin kılığındadır Bunu haber alan ve gelmesini istemeyen Abdalan-ı Rum birer kartal olup onun yolunu keserler Kutsal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla kaplı bulur "Yarar geçer kanatları ama bir hayli de pençe yer Kan revan içinde yedi evli bir çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üstüne konar Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercini, acır haline, yiyecek içecek kor duvarın üstüne Bu masal Bektaşiliğin köylerde yayıldığını ve kadınların bu tarikatte rolü ve önemi olduğunu anlatıp ip uçları veriyor Anadolunun en eski ve en büyük tanrılarının kadın olduğu unutulmamalı Hacı Bektaş zamanla bütün Rum erenlerinden saygı ve sevgi görür, ama Emre adında bir ermiş Hacı Bektaş'ın semtine bile uğramaz Hacı Bektaş ona Saru İsmail'i dervişini yollar, tekkesine gelmesini sağlar Gelince ona erenler arasına nasıl girdiğini sorar, o da perde arasından bir el uzandı, beni erenler arasına aldı ama ben orada Hacı Bektaş adında birini görmedim Bunun üzerine Hacı Bektaş perde aralığından sana uzanan eli görsen tanır mısın? Tanırım der Emre: Ayasında bir yeşil ben vardı O zaman Hacı Bektaş sağ elini açar, uzatır Avucunun içindeki yeşil beni gören Emre yeşil beni görür görmez: Taptuk! Taptuk! diye bağırır, adı o günden sonra Taptuk, kendiside Hacı Bektaş'ın yandaşı ve sözcülerinden biri olur Bu söylence bize Yunus'u kendine bağlayan Taptuk Emre'nin HacıBektaş'ın yolundan, çevresinden ayrı, belki de yeni müslüman olmuş biri olduğunu, ona bağlandığını gösterir Saru Saltuk, Taptuk, Barak Baba silsilesini izler Taptuk Baba Yunus'un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar: Taptuğun tapusuna Kul olduk kapısına Yunus miskin çiğ idik Piştik elhamdülillah Vardığımız illere Şol safa gönüllere Baba Taptuk manisin Saçtuk elhamdülillah Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna Avın şikira geldi bu yuva kuşu değil Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görende Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu Bize kadir gecesidir bu gice Ko erte olmasın seher gerekmez Yunus esrüyüben düştü sokakta Çağınr Taptuğunu ar gerekmez Söylencemizde Hacı Bektaş Yunus'u Taptuk'un tekkesine göndermiş Yunus gidip Taptuk'a baş vurur İlk Bektaşi tekkeleri bir çeşit uygulamalı okul idi Her derviş bir iş görür Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun taşıma işi verirler Kırk yıl sırtında odun taşır, tekkesinin ocağına, özene bezene Her getirdiği odun dop-doğru dümdüzdür Soranlara: Tekkeye odunun bile eğrisi giremez der Bir başka söylenceye göre Taptuk güzel saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış Yunus uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya Sıra Yunus'a geldiği akşam o da: Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yal varıyorum sana, utandırma beni demiş O akşam iki sofra birden gelmiş Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini sormuşlar Yunus önce siz söyleyin demiş Erenlerde Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına demişler Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye geri döner ve anabacıya şeyhin karısına sığınır Söylence bize burada tekkede kadının rolünü yerini ve önemini anlatır Anabacı der ki: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar ben de Yunus, derim Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak Ama bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de Yunus Anabacının dediğini yapar, kapının eşiğine yatar, ertesi sabah olan olur Taptuk: Kim bu adam? diye sorunca Yunus, der anabacı, Taptuk "bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus ayağına kapanır sevincinden ağlar İki insan arasındaki bağlılığı, ayrılıp kavuşmanın tadını, güveni bu kadar güzel anlatabilen söylence azdır dünyada İnsanlık bu "bizim" sözünün içindedir Bir ülkü uğruna canlarını koyanların hepsinin yaşadıkları bir insanlık dramıdır bu Anlamayan beri gelsün İşte dup duru bir su gibi Yunus'un sevgisidir bu ( S Eyüboğlu ) Yunus yeniden tekkeye girer Bir başka söylentiye göre Yunus Taptuk'un kızını sevdiği için döner tekkeye Taptuk bilir Yunus'un bunun için dönmediğini Ama dervişlerinin böyle bir dedikoduya kulak vermeleri karşısında ne yapsın? Kızını versin mi, vermesin mi Yunus'a? Taptuk, dervişlerini yalancı çıkarmamak için kızını Yunus'a verir Ama yine söylenceye göre Yunus ömrünün sonuna dek bu güzel kıza dokunmuyor Gerçek böyle değil ama halk böyle olmasını istiyor Halk Yunus'a şehvet duygusunu konduramıyor Şehvetin onu lekelemesini özüne sindiremiyor Yunus'un ozanlığa başlamasının öyküsü de şöyle: Yunus yıllar yılı tekkeye ağızsız dilsiz hizmet eder Günlerden bir gün Taptuk'un sofrasında bir güzel muhabbet olur Taptuk sevinçli coşkuludur O gün Yunus-ı Guyende adında bir ozana: Bize bir şeyler söyle der O ozanın dili tutulur o gün, hiç bir şey bulup söyleyemez Bunun üzerine Taptuk oduncu Yunus'a dönüp: Haydi sen söyle der Ve Yunus birden başlar içinde birikenleri söylemeye, esip savurmaya İncileri dökmeye başlar Burhan Toprak'ın deyimiyle ''Yunus Emre'nin bu altın destanı bize kendisi kadar, Anadolu halkınında yüreğini ve özlemini anlatır Halk Yunus için Mevlana'ya << Manevi konakların hangisinin önüne vardıysam bir Türkmen kocasının izini buldum, onu geçemedim >> dedirtmiştir Bir buluşmalarında Yunus, Mevlana'ya: Mesnevi'yi çok uzun yazmışsın, ben olsam şu söze sığdırırdım hepsini: ''Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm'' der Yunus şiirinde Mevlana'yı sevgi ve saygıyla anar: Mevlana meclisinde saz ile işaret oldu ve: Mevlana Hüdavendigar bize nazar kılalı Onun görklü nazan gönlümüz aynasıdır der Mevlana şiir ve yapıtlarının hepsini Farsça yazmıştı yine halktan yana düşünüyor, halka sesleniyordu Bunu çok iyi bilen oğlu Sultan Veled babasının düşüncelerini Türkçeye aktarır Hacı Bektaş ocağı ve Yunus, tasavvufu, o çağın en yüksek kültürünü Anadolu halkının Türkçesiyle söylemiştir Onlar çağdaş dilimizin, kültürümüzün gerçek öncüleridir Kimliğimizi yaratanlardır Onlar özümüzü hamurumuzu yoğuranlardır Bizi biz edenlerdir S Eyüboğlunun deyişiyle ''Ama Yunus'un ve halkın soluğu Kaygusuz'lar, Pir Sultanlar, Karacaoğlan'lar, Aşık Veysel'lerle için için bu güne dek gelmiş ve ancak bu günün halkçı Türk devletinde Anadolu Türkçesini en aydın şairlerimize devretmişlerdir'' Elif okuduk ötürü Pazar eyledik götürü yaratılanı hoş gör Yaradandan ötürü deyip okulu bırakmış Halk, halktan uzaklaşan kültüre karşı her zaman direnmiştir Konumuz Yunus Emre'nin okur yazar olup olmadığı değil ''Bilginlerimiz, başta Gölpınarlı olmak üzere Yunus'un ümmiliği, yani okur yazar olmadığı inancını gülünç buluyorlar Ancak Yunus'tan kalmış bir tek yazılı söz olmaması bir yana, Anadolu'da sözlü kültür bu gün bile bir Aşık Veysel'i yetiştirecek güçtedir;'' Bektaşi tekkeleri tasavvufun en ince kavramlarını bile sözle geceli gündüzlü aylarca, yüzyıllarca İnsanların beyinlerine, yüreklerine hep aktarmış, ekmiş oya gibi işlemiştir Okur yazar olsun olmasm, Yunus Emre halkm sözlü kültürünün adamıdır, kendi çağının en ileri düşünüşünü halkına kendi öz diliyle ulaştırmıştır Yunus aynca çağm okur yazarlanna, molJalanna karşı savaş açmış gerçek bir kültür taşıyıcısıdır Şiir ustasıdır, gönül adamıdır, sevgi denizidir İşte söylencesi: Yunus'un yaşadığı yıllarda Molla Kasım diye biri varmış Bu Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler Başlamış okumaya Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıyormuş Binlercesini yaktıktan sonra üst tarafını da suya atmaya başlamış Şiirleri yakmış suya atmış, atmış, atmış derken bir şiirde, Yunus: Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir demiş, demiş ya Molla Kasım bunu görür görmez Yunus'a boyun eğmiş ve yakmadığı suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklamış Söylenceye göre bunun için şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini deinsanlar söylermiş Yunus'un hak ve halk şairi olduğunu anlatmak bakımından tarihçilerden daha bilimsel, daha ileri bir düşünüşle yüklüdür bu Rahmetli Sabahattin Eyüboğlu bu davranışlarla söylencenin: Birisi Yunus Emre'yi halkın Molla Kasım'la karşı karşıya getirdiğini, ikincisi de bu beyite şair adının ancak birinci dizede olması gereği, tabiiliğini vurguladığını belirtmektedir Aslında bu şiiri Yunus değil, halk söylemiştir gelin bu şiiri birlikte okuyalım: Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir Seğirdüben sesine vurup yetesim gelir Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir Varup onun üstünde evler kurasım gelir Altında gayya vardır içi nar ile pürdür Varuban ol gölgede biraz yatasım gelir Eserlerinden bazıları: 1 Biz kimseye kin tutmayız Ağyar dahi dosttur bize Kanda ıssızlık var ise Mahalle-vü şardır bize Adımız miskindir bizim Düşmanımız kindir bizim Biz kimseye kin tutmayız Kamu alem birdir bize Vatan bize cennetdürür Yoldaşımız Hak'dürür Haktan yana yönilecek Başka yollar dardır bize Dünya bir avrattır karı Yoldan iltir niceleri Sürün gitsin öyleleri Onu sevmek ardır bize Yunus aydur Allah deriz Allah ile kapılmışız Dergahına yüz tutuban Hemen bir ikrardır bize 2 Dağlar ile taşlar ile Çağırayım Mevlam seni Seherlerde kuşlar ile Çağırayım Mevlam seni Su dibinde mahi ile Sahralarda ahü ile Abdal olup yahu ile Çağırayım Mevlam seni Gökyüzünde İsa ile Tur dağında Musa ile Elimdeki asa ile Derdi öküş eyyüb ile Çağırayım Mevlam seni Gözü yaşlı Yakub ile Ol Muhammed mahbub ile Çağırayım Mevlam seni Bilmişim dünya halini Terk ettim kıyl ü kalini Baş açık ayak yalını Çağırayım Mevlam seni Yunus okur diller ile Ol kumru bülbüller ile Hakkı seven kullar ile Çağırayım Mevlam seni 3 Bir kez gönül yıktınısa Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil Bir gönülü yaptın ise Er eteğin tuttun ise Bir kez hayır ettin ise Binde bir ise az değil Yol odur ki doğru vara Göz odur ki Hak'kı göre Er odur alçakta dura Yüceden bakan göz değil Erden sana nazar ola İçin dışın pür nur ola Beli kurtulmuştan ola Şol kişi kim gammaz değil Yunus bu sözleri çatar Sanki balı yağa katar Halka matahların satar Yükü gevherdir tuz değil 4 Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevlaya aşık oldum Anın için inilerim Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş Çalap Derdim vardır inilerim Beni bir dağda buldular Kolum kanadım yoldular Dolaba ıayık gördüler Derdim var inilerim Ben bir dağın ağacıyım Ne tatlıyım ne acıyım Ben mevlaya duacıyım Derdim vardır inilerim Dağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim var inilerim Dülgerler her yanım yondu Her azam yerine kondu Bu iniltim Haktan geldi Derdim vardır inilerim Suyum alçaktan çekerim Dönüp yükseğe dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim var inilerim 5 İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emektir Okudum bildim deme Çok taat kıldım deme Eğer Hak bilmez isen Abes yere yelmektir Dört kitabın ma'nisi Bellidir bir elifte Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır Yiğirmi dokuz hece Okursun uçtan uca Sen elif dersin hoca Ma'nisi ne demektir Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir 6 Acep şu yerde var mola Şöyle garip bencileyin Bağrı başlı gözü yaşlı Şöyle garip bencileyin Gezerim Rum'ıla Şam'ı Yukarı illeri kamu Çok istedim bulamadım Şöyle garip bencileyin Kimseler garip olmasın Hasret oduna yanmasın Hocam kimseler kalmasın Şöyle garip bencileyin Söyler dilim ağlar gözüm Gariplere göynür özüm Meğer ki gökte yıldızım Şöyle garip bencileyin Nice bu derd ile yanam Ecel ere bir gün ölem Meğer ki sinimde bulam Şöyle garip bencileyin Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin Hey Emre'm Yunus biçare Bulunmaz derdime çare Var imdi gez şardan şara Şöyle garip bencileyin 7 Bana namaz kılmaz diyen Ben kılarım namazımı Kılarısam kılmazısam Ol Hak bilir niyazımı Hak'tan ayrı kimse bilmez Kafir müselman kimdürür Ben kılarım namazımı Hak geçirdiyse nazımı Ol nazı dergahtan geçer Ma'ni şarabından içer Hicabsız can gözüm açar Kendisi siler gözümü Gizli sözü şerheyleyip Türlü nükteler söyleyip Değme arif şerhetmeye Bu benim gizli razımı Sözüm ma'nisine erin Bi-nişandan haber verin Dertli aşıklara sorun Bu benim dertli sözümü Dost isteyen gelsin bana Göstereyim dostu ona Budur sözüm önden sona Ben bilirim kendözümü Yunus şimdi söyle sözün Münkir ister istemesin Pişir kurtar kendi özün Arifler tatsın tuzunu 8 Ben yürürüm yane yane Aşk boyadı beni kane Ne akılem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Gah eserim yeller gibi Gah tozarım yollar gibi Gah akanm seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akar sulayın çağlarım Dertli ciğerim dağlarım Şeyhim anuban ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Ya elim al kaldır beni Ya vaslına erdir beni Çok ağlattın güldür beni Gel gör beni aşk neyledi Ben yürürüm ilden ile Şeyh anarım dilden dile Gurbette halim kim bile Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluban yürürüm O yari düşte görürüm Uyanıp melfil olurum Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost ilinden avareyim Gel gör beni aşk neyledi 9 Mansur idim ol zamanda Onun için geldim bunda Külümü göğe savurup Ben enel Hak oldum ahi Ne ola yanam dağılam Ne dara çıkam boğulam İşim bitince yürüyem Teferrüçe geldim ahi Mümin oldum yoksul iken Benim oldu kevn ü mekan Şarka vü garba ser-teser Yere göğe doldum ahi Suret topraktır diyeni Gönlüm kabul etmez anı Bu toprağın cevherini Hazrete irdürdüm ahi Nitekim ben beni buldum Bu oldu kim Hak'kı gördüm Korkum onu buluncaydı Korkudan kurtuldum ahi Yunus kim öldürür seni Veren alır gene canı Bu canlara hükmedeni Kim idüğün bildim ahi 10 Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür Aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin gün be gün endişem Bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek Bana seni gerek senİ Eğer beni öldüreler Külüm göğe savuralar Toprağım anda çağıra Bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım Gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum Bana seni gerek seni 11 Şol Cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu Çıkmış İslam bülbülleri Öter Allah deyu deyu Salınır Tüba dalları Kur'an okur hem dilleri Cennet bağının gülleri Kokar Allah deyu deyu Kimi yiyip kimi içer Hep melekler rahmet saçar İdris nebi hulle biçer Diker Allah deyu deyu Altındandır direkleri Gümüştendir yaprakları Uzandıkça budakları Biter Allah deyu deyu Aydan arıdır yüzleri Misk-ü amberdir sözleri Cennet'te huri kızları Gezer Allah deyu deyu Hakka aşık olan kişi Akar gözlerinin yaşı Pür nur olur içi dışı Söyler Allah deyu deyu Ne dilersen Hak'tan dile Kılavuzla gir bu yola Bülbül aşık olmuş güle Öter Allah deyu deyu Açıldı gökler kapısı Rahmetle dolu hepisi Sekiz Cennet'in kapısı Açar Allah deyu deyu Rıdvan-dürür kapı açan İdris-dürür hulle biçen Kevser şarabını içen Kanar Allah deyu deyu Miskin Yunus var dostuna Koma bu günü yarına Yarın Hakk'ın divanına Varam Allah deyu deyu 12 Ali almış sancağını eline Çekilip giderler mahşer yerine Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed Kıyamet kopıcak canlar uyanır Kamil derviş mürşidine dayanır Yüzün yere koymuş Hak'ka yalvarır Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed Üryan olmuş yatar o zayıf tenler Sararmış benizler söylemez diller Mahşer yerine cem olmuş erenler Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed Yunus eder gelin kadrin bilelim Fırsat elde iken tevhid edelim Ruhu için salavat getirelim Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed |
|