Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi Sanatlar6 İSPAT, KANIT, DELİL, ÖRNEK VE SEBEP GÖSTERME İLE İNANDIRMA ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ; İKTİBÂS Anlamı güçlendirmek ve sözü süslemek için âyet ve hadîslerden parçalar alınmasına iktibâs denir 1 İktibâs-ı Tâm ;: Alınan âyet ve hadîsin tam anlam ifade edecek şekilde alınmasıyla yapılan iktibâslardır Bî-bekâdır bu menzil ey ahbâb Fe’t-tekullâhe yâ ulî’l-el-bâb (ahmed Paşa) Bu beyitte iktibâs edilen âyet, tam bir anlam ifade edecek şekilde alındığı için iktibâs-ı tam yapılmıştır (O hâlde ey imân etmiş olan kâmil akıl sâhipleri, Allah’tan korkun) 2 İktibâs-ı Nâkıs ;: Âyet ve hadîslerin bir veya iki kelimesinin alınmasıyla oluşturulan iktibâslardır Ma’lûm eyler onları kıldan kıla Hem-çünân ki tilke aşere kâmile (Âşık Paşa) Şair, buraya El-bakare Sûresi’nin 196 âyetinin “bunlar tam on” anlamındaki sadece üç kelimesini almak suretiyle iktibâs-ı nâkıs yapmıştır İRSÂL-İ MESEL Bir düşünceyi kanıtlamak ve inandırmak için ünlü şair ve yazarlardan örnek sözler -vecizeler- ile atasözleri söyleme sanatıdır Sözde darbü’l-mesel îrâdına söz yoktur Söz odur âlemde senden kala bir darb-ı mesel (Nâbî) Beyitin ikinci mısraındaki atasözü kâfiyeli olarak söylenip birinci mısradaki düşünceyi güçlendirmiştir MEZHEB-İ KELÂMÎ Anlatılmak istenilen konunun “kelâm ilmi” ile uğraşanların yoluyla kanıt gösterilmesi sanatıdır Hamd-ı bî-had dem-be-dem ol mübdi-i eşyâya kim Hilkat-i imkân vücûd-ı Zâtını icâb eder (Fuzûlî) Deduksiyon metoduyla şair, var olan varlıkların bütününün Allah-ın varlığını gerektirdiğini göstermeğe çalışarak mezheb-i kelâmî yapıyor TELMÎH Şiir veya nesirde, önemli bir tarihsel olaya, duruma, efsâneye; ünlü bir fıkra veya hikâyeye; ya da alışılmış ve benimsenmiş bir âdete işaret etme sanatıdır Hayretinden Yûsufun kavm-i Züleyhâ kesti el Sen cigerler zahmını dillerde destân eyledin (Hayâlî) TELMİ’ Mülemma’ Bir şiirin bir mısraını veya mısralarının bir kısmını başka dilden söyleme sanatıdır Mâhest ne-mîdânem hurşîd ruhât yâ ne Bu ayrılık odına nice cigerim yâne (Mevlânâ) “Senin yanağının güneşi ay mıdır, değil midir bilemiyorum?” HÜSN-İ TA’LÎL Anlatıma incelik, hoşluk katmak amacıyla bir gerçek olayın oluşunu, aslından daha değişik hayâli ve şâirce, kesin bir sebebe dayandırılması sanatıdır Sünbülünden sanemâ şemme-i bûy almag içün Misk sevdâya düşüb külbe-i attâra gider (Ahmed Paşa) Şâir beyitte, misk denilen güzel kokulu maddenin, sevgilinin saçını bir defa koklamak sevdâsına düştüğü için “attâr dükkânına gittiği gibi güzel ve kesin bir sebep ileri sürerek hüsn-i talîl sanatı yapmıştır TAZMÎN Başkasına ait beyit, mısra veya parçaları, sâhibinin adını da söylemek şartıyla, kendi anlatımının bütün özellikleri içinde kullanmak sanatıdır Râsihin bu beytini tazmîn edip kilk-i Nedîm Nukl sundu içdiğim sahbâ-yı irfân üstüne Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne Vurma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne 7 ÖĞME VE YERME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR İDMÂC Öğme veya yerme anlamı taşıyan bir sözle, övgü içinde övme veya yergi içinde yerme sanatıdır Sadrında seni eyleye Hak dâ’im ü bâkî Hep âlemin etdikleri şimdi bu du’âdır (Cevdet Paşa) Bu beyitte şâir, övdüğü sadrazama dua ediyor; ayrıca onun herkesçe beğenildiğini vurgulamış oluyor İSTİBTÂ’A Herhangi bir varlığa, durum veya niteliklerinden dolayı övgü içinde övmek sanatıdır “Güzellikte Venüs gibi olan Ewa, önce ceylân bakışlarıyla gönülleri fetheder” Ewa, Venüs gibi güzelliğiyle övülürken, arkadan bakışlarıyla da övgü içinde övülmektedir İSTİDRÂK Övgüye benzer sözlerle yerme veya yerme gibi görünen anlatımlarla övgü yapma sanatıdır 1 Te’kidü’l-Medh bi-mâ-Yeşbehü’z-Zem ;: Herhangi bir kimseye veya bir tarafı yeriyormuş gibi görünerek onu övmek sanatıdır ki, yergiye benzer övgü demektir “Kâmil’in bir kusuru varsa, o da çalışkan olmasıdır” Burada, çalışkan olan “Kâmil” yeriyormuş gibi görünüyorsa da aslında övülerek bu sanat yapılmıştır 2 Te’kidü’z-Zem bi-mâ-Yeşbehü’l-Medh ;: Herhangi bir kimseyi veya bir tarafı övüyormuş gibi görünerek onu yermek sanatıdır ki, övgüye benzer yergi demektir Öyle nâzik ki eğer şapkalı bir kunduracı Evine gelse eder tâ kapudan istikbâl (Ziyâ Paşa) Şâir, Ali Paşa’ya nazikliği ile övüyormuş gibi görünüp, bir kunduracıyı kendisi bir paşa olarak kapıya kadar uğurlar diyerek yerip küçük düşürmüştür 8 ÇEŞİTLİ TARDEKİ KELİMELERİ UYUMLU VE HOŞ KARŞILANACAK BİR BİÇİMDE DÜZENLEME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ; CEM’ Birkaç varlığı, bir yargı veya kavram içinde toplama sanatıdır Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül Ehl-i aşkın hâsılı sâhib-mezâkıdır gönül (Nef’î) Beyitte şâir, kadeh, bâde ve sâkînin niteliklerini belirtip onları “gönül” yargısında toplayarak cem’ sanatı yapmıştır 1 Cem’ Ma’a’t-Taksîm ;: Cem’i oluşturan varlıkların her birinin, bir yargı altında toplandıktan sonra niteliklerinin belirtilip hissettirilmesidir Bir gelür zevk-âşnâ-yı aşka lutf u kahr-ı yâr Birini dost arzû eyler birini agyâr-ı hâr (Hüsnî) Şâir, sevgilinin “lutf” ve “kahr”ını belirtip, onları “bir gelür” yargısı altında birleştirerek cem’ yaptıktan sonra, “arzu” konusunda “dost” ve “agyâr”ın arzuları biçiminde taksîm edip cem’ ma’a’t-taksîm yapmaktadır 2 Cem’ Ma’a’t-Tefrîk ;: Cem’i oluşturan varlıkların, bir yargı altında toplanmasından sonra onların ayrıcalıklarının ortaya konulmasıdır Binâ-yı iintizâm-ı dîn ü dünyâya edüb âlet Zebâna nutk vermiş gûşa vermiş kuvvet-i ısgâ (Nâbî) Şâir, “din ve dünya intizamına alet ol-” yargısında, “zebân: dil” ve gûş: kulak”u birleştirip cem’ yaptıktan sonra, ikinci mısrada birinin “nutk: konuşma”a diğerinin ise “isgâ: dinleme”ye ait olduğunu belirterek bunların ayrıcalıklarını vurgulayıp tefrîk yapıyor İşte, hem cem’ ve hem de tefrîki bir beyitte birleştirerek cem’ ma’a’t-tefrîk sanatını oluşturuyor Leb-i yâre akîk-i nâb dedim Mu’teriz oldular bütün yârân Dediler seng-pâre-i Yemen o Bu ise gerd-i çeşme-i hayvân (Hüsnî) Hüsnî, birinci mısrada “leb-i yâr: sevgilinin dudağı” ile “akîk-i nâb: saf akîk”ı “dedim” yargısında birleştirerek cem’ yaptıktan sonra, ikinci mısrada “bütün dostlar itirâz ettiler” sözleriyle tefrîk yapıp, üç ve dördüncü mısralarda “O Yemen’den gelme bir taş parçası, bu ise ölümsüzlük suyu çeşmesinin toprağı” nitelikleri verilerek taksîm yapılmış ve böylece cem’ ma’a’t-tefrîk ve’t-taksîm oluşturlmuştur TEFRÎK Birinin üstünlüğünü vurgulamak amacıyla, ortak özellikleri bulunan iki şey arasındaki farkı gösterme sanatıdırb Seni Kisrâya adâletde mu’âdil tutsam Fazladır sende olan devlet ü dîn ü îmân (Bâkî) Bu beyitte, “Kisrâ” ile karşılaştırılan “sen” arasındaki ortak özellik “adalet” ve “devlet” kavramlarıyla belirtildikten sonra, “sen”deki “devlet”, “dîn” ve “îmân” fazladır denilerek aradaki fark açıkça vurgulanarak tefrîk yapılmıştır TAKSÎM Birden çok varlık, nitelikleriyle sayılıp sıralanarak aralarındaki ilginin ortaya konulması sanatıdır Sıfat-ı Hazret-i Hüseyn ü Hasan Cümle-i kâ’inâtadır rûşen Ol biri nakd-i pâk-i Mustafâ Bu biri nûr-ı çeşm-i Murtazâ Ol biri âftâb-ı evc-i yakîn Bu biri gülbin-i hadîka-i dîn (Fuzûlî) Fuzûlî, Hz Hasan ve Hz Hüseyin’in adlarını söyledikten sonra, herbirine ait nitelikleri sıralayıp aralarındaki ilgiyi ortaya koyarak taksîm sanatı yapmaktadır LEFF Ü NEŞR Çeşitli kelimeler veya kavramlar söylendikten sonra bunlarla ilgili olan ve tamamlayıcı başka kelime, kavram veya hükümlerin sıralanması sanatıdır 1 Leff ü Neşr-i Müretteb ;: Leff ü neşri oluşturan kelimeler bir sıra içinde söylenmişse buna mürettep leff ü neşr adı verilir Bâğa gel kadd ü ruh u hâlin görüb olsun hacel Serv gülden gül karanfülden karanfül lâleden (Nâbî) Bu beyitte “kadd: boy”, “ruh: yanak”, “hal: ben” kelimeleri söylendikten sonra, bunlarla ilgili olarak “serv: selvi, “gül”, “karanfül” kelimeleri alt alta gelecek biçimde aynı ilgi sırasıyla söylenerek düzenli bir leff ü neşr sanatı yapılmıştır 2 Leff ü Neşr-i Gayr-i Mürettep, Leff ü Neşr-i Müşevveş ;: Leff ü neşri oluşturan kelimeler, bir sıra içinde değil de düzensiz olarak söylenmişse buna leff ü neşr-i müşevveş adı verilir Aks-i rûyun suya salmış sâye zülfün toprağa Anber etmiş toprağın ismin suyun adın gül-âb (Fuzûlî) Bu beyitte “su” ve “toprak” kelimeleri söylendikten sonra, “su” ile ilgili olan “gül-âb” kelimesi sonra, “toprakla” ilgili olan “anber” kelimesini önce olmak üzere, düzensiz, karışık bir biçimde sıralanarak düzensiz leff ü neşr sanatı yapılmıştır SİYÂKATÜ’L-A’DÂD Bir mısra veyabeyitte, isim türünden birkaç kelime söyledikten sonra, onları uygun bir biçimde bir diğerine bağlama sanatıdır Ağlasın Nâmık Kemâle rûz u şeb Nâs u kırtâs u kemâlât-ı edeb (Manâstırlı Rıf’at) Mısralarındaki bütün isimler, “ağlasın” fiiline bağlanarak siyâkatü’l-a’dâd yapılmıştır TEDRÎC Bir kelime grubunda, bir duygu veya düşünceyi, anlatılacak şeyleri sırasıyla derece derece yükselten veya indiren bir biçimde söyleme sanatıdır 1 Tedrîc-i Sâ’id, Tensîk-i İrtikâ’î ;: Anlatılacak şeylerin aşağıdan yukarıya doğru derece derece yükseltirerek sıralanmasıdır Göğsüme gönlüme cânıma gir Âh sen sen beni etdin teshîr (A Hâmid) Bu beyitte, anlamca birbirinden kuvvetli olan sözcükler, zayıfından kuvvetlisine doğru “göğüs, gönül, cân” olmak üzere sıralanarak söylendiği için tedrîc-i sâ’id yapılmıştır 2 Tedrîc-i Hâbit, Tensîk-ı İnhitâtî: ;Anlatılacak şeylerin, yukarıdan aşağıya doğru, kademeli bir inşle sıralanmasıdır Ecelle meger pençeleşmek imiş Demir pehlivânla güleşmek imiş (İzzet Mollâ) Bu beyitte şâir, anlatmak istediğini önce “ecelle pençeleşmeğe” sonra “demir pehlivanla güleşmeğe” benzetmektedir Dolayısıyla ecelle güreşmeği, pehlivanla güreşmekten daha kolaymış gibi göstererek anlamın kuvvetini düşürmektedir Oysa her şeyden daha zor ecelle pençeleşmektedir Böylece anlatılacak şeyi, yukarıdan aşağıya doğru sıralayarak verdiği için de tedrîc-i hâbit yapılmıştır TENSÎK-I SIFÂT Bir varlık veya kavramı okuyucunun zihninde gerektiği gibi canlandırmak için sıfatların ardı kesilmeksizin sıralanması sanatıdır Medâr-ı hilkat-ı âlem bahâr-ı tıynet-i âdem Süvâr-ı arsa-i târem emîrü’l-meclis-i gabrâ Cenâb-ı Ahmed-i mürsel imâm-ı zümre-i kümmel Mufassal-sâz-ı her mücmel rumûz-âmûz-ı her dânâ (Ganî-zâde Nâdiri) Bu beyitlerde, görüldüğü üzere, Hz Muhammed ardı arkası kesilmeyen sıfatlarla öğülerek tensîk-i sıfat yapılmıştır KAYNAKLAR * Bilgegil, M Kaya: Edebiyat Bilgi ve Teorileri, İstanbul 1986 * Tahirü'l-Mevlevî: Edebiyat Lugati, haz Kemal Edip Kürkçüoğlu, İstanbul 1973 * Muallim Naci: Edebiyat Terimleri Istılahat-ı Edebiyye, haz M A Yekta Saraç, İstanbul 1996 * Onay, Ahmet Talat: Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, haz Cemal Kurnaz, Ankara 1992 * Külekçi, Numan: Edebî Sanatlar, Erzurum 1994 * Bayraktutan, Lütfi: Edebî Sanatlar, Balıkesir 1998 * Kocakaplan, İsa: Açıklamalı Edebî Saratlar, İstanbul 1999 |
Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi Sanatlar3 İKİ ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR TEVRİYE Bir nükte nedeniyle, gerçek ve mecaz anlamlı bir sözün -yakın anlamından başka- uzak anlamını kasdetme sanatıdır I YAPILARINA GÖRE TEVRİYELER 1 Tevriye-i Mücerrede ;: Tevriyeli kelime veya kelimelerle ilgili yakın ve uzak anlamlarına ait hiç birşey söylenmeden oluşturulan tevriyelerdir Sordum nigârı dedi ahbâb Semt-i Vefâda doğru yoldadır (Hüsnî) Burada, vefa (1 Sözünde duran2 İstanbul’da bir semtin adı), doğru yol (1 Dürüst yaşama 2 İstanbul’da bir cadde adı) kelimeleri tevriyelidir; ancak, bu kelimelerin uzak anlamlarını aydınlatacak herhangi bir söz söylenmemiştir 2 Tevriye-i Müreşşeha ;: Tevriyeli kelimenin yakın anlamıyla ilgili bir şeyin söylenmesiyle oluşturulurlar Verdim gönül o gül-ruhun alına aldanıp Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana (Hazık) Beyitte tevriyeli olan al kelimesinin yakın anlamı olan kırmızı renk ile ilgili olarak gül-ruh kelimesi zikredilmiştir; çünkü gül-ruh: gül yanak ve ikinci mısradaki renk kelimesi ile sevgilinin kırmızıya yakın tatlı penbe renkli yanağı anlatılmaktadır 3 Tevriye-i Mübeyyene ;: Tevriyeli kelimenin uzak anlamıyla ilgili bir varlığın söylenmesiyle oluşturulurlar Kuyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar Bir nağmedir Hicâzda Uşşâkdan kopar (Nâ’ilî-i Kadîm) Beyitteki Hicaz ve Uşşak kelimelerinin uzak anlamları, onların Türk musikisi makamları oluşlarıdır Dolayısıyla bu anlamları ile ilgili olarak nağme kelimesi zikredilerek tevriye-i mübeyyene yapılmıştır 4 Tevriye-i Müheyyi’e ;: Bir kelimenin uzak anlamının kasdedildiğinin anlaşılması, diğer bir kelimenin yardımıyla gösterilerek oluşturulurlar, adeta, bir tevriye ile başka bir tevriye yapmaktır Koyup kaldırmadan ikide birde Kazan devrildi söndürdü Ocağı (İzzet Molla) Bu beyitte de kazan ve ocak kelimelerinin uzak anlamları yeniçeri kazanı ve yeniçeri ocağıdır Devrildi ve söndürdü kelimeleriyle de yeniçeri ocağının lağvedildiğini, özellikle kazan kelimesi yardımıyla anlıyoruz II ANLAMLARINA GÖRE TEVRİYELER 1 İhâm-ı Hasen ;: İfadesi ahlaki değerler bakımından, edebe aykırı olmayan kelimelerle oluşturulurlar Yukarıda verilen tevriye örneklerinin tümü, aynı zamanda ihâm-ı hasen örneğidir 2 İhâm-ı Kabîh ;: İfadesi ahlaki değerler bakımından edebe aykırı olan kelimelerle ve ima biçiminde oluşturulurlar Nice kılsun namâzı sâfî kim Âbdestin yerine yeller eser (Behiştî) Şair, burada kullanıldığı abdestin yeri: 1 Tuvalet 2 Abdestin bulunması gereken yer, camii, yeller eser: 1 Gaz kaçırmak 2 Hiç birşey yoktur sözlerindeki tevriyeler görüldüğü gibi edebe aykırı olarak ima edilip ihâm-ı kabîh yapılmıştır İHÂM Gerçek ve mecazi değişik en az iki anlama gelen bir kelime veya kelime grubunun -her iki anlamı da konuyla ilgili olmak üzere- uzakça anlamını kasdetme sanatıdır Tecemmu eyleyüb Meydân-ı Lâhme Tuz ekmek hâ’ini bir nice bâğı Koyub kaldırmadan ikide birde Kazan devrildi söndürdü Ocâğı (İzzet Mollâ) Yeniçeriliğin kaldırılması ile ilgili söylenen bu şiirde, kelimelerin gerçek anlamları dışında kazan kelimesiyle yeniçeri kazanı; ocak kelimesiyle de yeniçeri ocağı kasdedilmiştir Bu sanata tevriye de denir İSTİHDÂM Birkaç anlamı olan bir sözün, her ayrı anlamı için uygun bir kelime söyleme sanatıdır Ayağa düş dilersen başa çıkmak Anınla başa çıkdı câm-ı sahbâ (Hayâlî) Bu beyitte, başa çık-: 1 Başa geç-, makam sahibi olmak 2 Başa vur-, sarhoş ol-, 3 Alt et-, zaptte- anlamlarında kullanılarak istihdâm yapılmıştır KİNAYE Belli bir sebebe ve gerçeğe dayalı olarak bir sözün hem gerçek, hem de mecâz anlamıyla kullanılması sanatırıdır Şu karşıma göğüs gerüp taş bağırlı tağlar mısın (Yunus Emre) Şair, dağların bağırlarının taş olduğu gerçeğini söyledikten sonra; geçit vermedikleri için mecâzen dağları duygusuzluk ve acımasızlıkla nitelendirmiş oluyor I MEKNİ-İ ANH’I ZÂT OLAN KİNÂYELER ;: İki kısımdan oluşurlar 1 Kinâye-i Müfrede ;: Yalnız zât özelliğindeki nitelenenin vurgulandığı kinâyelerdir ve mekni-i anhla ilgili tek anlam taşırlar Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz (Nâbî) Burada, meydân kelimesiyle dünya; çâbük-süvâr ile de zâlim olmak üzere iki kinâye ve her iki ayrı kinâyede de tek anlam kastedilmiştir 2 Kinâye-i Mürekkebe ;: Nitelenenin canlandırılmasında birçok anlamlı sıfatların bulunduğu kinâyelerdir; mekni-i anhla ilgili birçok anlam taşırlar “Canlı-kanlı, uzun boylu, geniş omuzlu, yakışıklı” denilerek bir erkekten bahsedilmesi gibi II MEKNİ-İ ANHI SIFAT OLAN KİNÂYELER ;: İki kısımdan oluşurlar 1 Kinâye-i Karîbe, Kinâye-i Vâzıha ;: Mekni-i anh kabul edilen sıfata, zihnin süratle intikâl ettiği kinâyelerdir İnâyet her kime yüz tutsa isyân-ı hicâb olmaz Güneş doğdukça zîrâ perde-i zulmet nikâb olmaz (Şeyh Gâlib) Buradaki hicâb kelimesinin mâniden kinâye olduğu süratle intikâl olunabilir 2 Kinâye-i Ba’îde, Kinâye-i Hafîye ;: Mekni-i Anh kabul edilen sıfata zihnin süratle intikâl edemediği kinâyelerdir Musaffâ tıynetinin tarf-ı ebrûsunda çîn olmaz (Nâbî) Buradaki tarf-ı ebrusunda çîn, kibirden kinâye olup, kasdedilen ise temiz yaradılışlı olanlarda kibir olmaz şeklindedir Ancak bu anlam, biraz düşünüldükten sonra anlaşılmaktadır III Mekni-i Anha Nisbet Olan Kinâyeler: ;Nitelenene, niteleyenin dayandırıldığı kinâyelerdir Her İbrâhîm izzet Kâ’besinde Halîlu-lâh yâhûd Edhem olmaz (Necâtî) Beyitinde İbrâhîm her insandan; Halîlu’l-lâh Hz İbrâhîm Peygamberden; Edhem bir veli olan İbrâhîm Edhem’den kinâye olup, beyitin anlamı: İnsan meziyetlerinden nasipsiz olan, biçim olarak insan olsa bile, insân-ı kâmil olamaz demekten kinâyedir MUGÂLÂTA-İ MA’NEVİYE Anlam delilliği ile -iki anlam ifade eden kelimeler yardımıyla- metinden iki anlam çıkması için yapılan ve bir tür yanıltmacaya dayanan sanattır Dehânın nağme-perdâz eyledikte ettim istifsâr Sorarsan bu makâmı bûseliktir dedi ol dil-dâr Bu beyitte makâm ve bûselik kelimelerinin söylenmesiyle anlamının benzenliğine geçilmiştir; zira Buselik Makamı olduğu gibi, bu kelimelerin başka gerçek anlamları da vardır: Bu yer (ağız) öpücük yeridir, gibi MÜŞÂKELE Fiil türünden bir kelimenin anlamının diğer bir sözle değişmesi, başka başka kelimelerle birlikte grup halinde yeniden tekrarlanması sanatıdır Seni ol rütbe sever kıskanırım ki güzelim Kimsenin yâdına gelmezdin elimden gelse (Tâhirü’l-Mevlevî) Bu beyitte gelmek fiili, yâdına gelmezdin: hatırlanmazdın biçiminde söyledikten sonra elimden gelse: yapabilsem kelime gruplarıyla değiştirilerek başka anlamlara gelecek biçimde tekrarlanıp müşâkele yapılmıştır REMZ, REMİZ Kullanılan kelimelerin uzak ve yakın anlamları arasındaki ilginin gizli tutulması biçimiyle yapılan sanattır Bir kısa bir uzun ademe tarîk-dâş oldum Ârif anlar ki bu yolda nelere dûş oldum Bu beyitte, kısa kelimesiyle fitneci, uzun kelimesiyle de ahmak anlatılmak istendiği remizle anlatılmıştır Ayrıca, kısalar çakmak, uzunlar ahmak olur sözünü de burada hatırlayalım TA’RİZ Ustalıkla, bir tarafı gösterip diğer tarafı kastederek, incelik ve saygılılıkla itirâzda bulunma, dokundurma, gizli bir istihzâ yapma sanatıdır Vermedi ablukada şân-ı donanmaya halel İngiliz devletine olsa sezâdır amirâl (Ziya Paşa) Bu beyitte şair, Ali Paşa’nın Girit yenilgisine dokundurma yapmak amacıyla, onun donanmayı mağlubiyete götürdüğünü, amirallik yeteneğinden yoksun olduğunu incelikle vurgulayarak ta’riz sanatı yapıyor Ta’riz, dokunaklı, açık bir hakaret ve gülünç düşürme biçiminde olursa istihzâ sanatı yapılmış olur Edebiyâttı tutup boğdu gürûh-ı kudemâ Okuyun siz de onun cânına ey genç üdebâ (Tahir Olgun) Beyitte, eskiler edebiyatı boğdu; gençler, siz de öldürün denmek suretiyle istihzâ yapılmıştır Ta’rizin, acı ve ağır istihzâyı taşıyan biçimine tehekküm adı verilir Eski eş’ârda dûr-bîn ile ma’nâ görülür Yeni eş’ârda ma’nâ gibi külfet yoktur (Eşref) Şair, eski şiirde anlamın çok zor sezildiğini, yeni şiirde ise külfet olarak görüldüğü için anlama yer verilmediğini söyleyerek tehekküm sanatı yapılmıştır TEHZİL Ciddî bir esere vezin ve kafiyesi aynen alınarak, latife yollu nazire yazmak sanatıdır Derd-i serden nice âzâd olur ol tâ’ife kim Bâde nûş eyleyecek yerde gül-âb isterler Sen hemân dildeki nakş-ı hevesi mahveyle Senden ey hâce ne defter ne kitâb isterler (Nâbî) Aynı vezin ve aynı kafiye ile Nabi’nin bu ciddi şiirine latife yollu, nazîre biçiminde şöyle tehzil yapılıyor Sancıdan kışda nice kurtulur ol tâ’ife kim Çorba nûş eyleyecek yerde hoş-âb isterler Sen hemân kışda çarıksız koma şâgirdleri Senden ey usta ne kalçın ne çorâb isterler (Mürekkebci Havâyî) TELVİH Sözde nükte yapılırken, denmek istenilenin uzak ve yakın anlamları arasındaki ilginin çeşitli olması sanatıdır Anlarım her biri beyden sayılırsa da lîk Birinin hânesi meftûh birinin ceybi delîk (Manastırlı Rıfat) Söz konusu edilen iki beyden birinin meftûh ziyaretçisi çok, yedirip içiren yani ikramcı ve varlıklı olduğu vurgulanırken, diğerinin ceybi delik: cebi delik fakir olduğu, cebinde para durmadığı ve hatta cimri olduğu anlatılmak istenmiş, böylece uzak ve yakın anlamlar arasında ilgiler düşündürülmüştür TEVCİH Bir sözün, hem övgü hem de yergi kapsamına girebilecek biçimde iki yanlı söylenilmesi sanatıdır Tek gözüyle bunu yazmış hattât Kâşki ikisi de bir olsaydı (Manâstırlı Rıf’at) Beyitte, ikisi de bir olsaydı söz grubu iki anlama gelir Şöyle ki: Yazılan yazıdan 1 Memnun olunmuşsa, hattatın diğer gözünün de görmesi 2 Memnun olunmamışsa, yani hattat zok çirkin ve uyumsuz bir yazı yazmışsa, gören tek gözünün de diğeri gibi kör olması; isteniyor demektir 4 ANLAM YAKINLIĞI VE KARŞITLIĞI ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ; TENÂSÜB Anlamca ilgili olan kelimelerin, bir mısra veya beyitte bir araya getirilerek söylenmesi sanatıdır Hüsrev-i hûbân eden sen dilber-i Şîrîn-lebi Bîsütûn-ı aşk içinde beni Ferhâd eyledi (Hoca Dehhâni) Şîrîn, Husrev u Şîrîn ile Ferhâd ü Şîrîn hikayelerinin baş kadın kahramanıdır; Husrev ve Ferhâd ise baş erkek kahramanlarıdır Bîsütûn ise Ferhâd’in Şîrîn’in aşkıyla yardığı dağın adıdır Dolayısıyla bu beyitte, Husrev-Şîrîn-Ferhâd-Bîsütûn kelimeleriyle, hûbân-aşk-dilber kelimelerinin anlam ilgileri düşündürülerek tenâsüb sanatı yapılmıştır 1 İhâm-ı Tenâsüb ;: Türlü anlamları olan bir kelimenin kasdolunmasıyla bir anlamıyla, diğer bir kelimenin anlamı arasında ilgi kurma sanatıdır Pek uçurma bildiğim kuştur benim ey bâğ-bân Bülbülün gül-zâr-ı âlemde hezârın görmüşüz (Nâbî) Beyitte anlamca ilgili olan uçurma-kuş; bülbül-hezâr kelimeleri bir arada kullanılarak tenâsüb yapılmıştır, ancak, kuş-bülbül arasındaki anlam ilgisi uçurma kelimesinin yalnız bir anlamı olan pervâz etmek ile ilgili olduğu için, ayrıca hezâr kelimesinin ikinci bir anlamı olan bin anlamı burada kullanıldığı için sadece ihâm-ı tenâsüb söz konusudur TEŞÂBÜH-İ ETRÂF Beyitin başlarında söylenen bir kelime veya kelimi grubuna, beyitin sonunda çok uygun bir kelime söyleme sanatıdır Bir milletin olunca mukadder sa‘âdeti Bir âdile müfevviz eder Hak hükûmeti (Ziya Paşa) Beyitinin başında geçen millet kelimesine çok uygun düşen hükûmet kelimesi, beyitin sonunda kullanılarak teşâbüh-i etrâf yapılmıştır TEZÂT Aralarında aynılık veya benzerlik bulunan bir varlık etrafında anlamca birbirine zıt olan kelimelerin, kavramların bir mısra veya beyitte bir arada kullanılması sanatıdır Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi Ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerimiz (Mâhir Baba) İkinci mısrada sanatçı, ağlarım ve gülüştüklerimiz kelimelerini uyumlu bir biçimde bir araya getirerek tezâd yapmıştır 1 İhâm-ı Tezât ;: Birden çok anlamı olan bir kelimenin kasdolunmayan anlamlarının, zıt anlamlı diğer bir kelimeyle birlikte kullanılması sanatıdır Vakt-i iftâr kühen sözlere karnım toktur Vehbiyâ aç elini hayr du’â eyle hemen (Seyyid Vehbî) Beyitte, karnım toktur kelime grubunun, gerçek anlamı olan aç değilim’in dışında benimle ilgili değil, bana gerekmez, ihtiyacım yok anlamları da vardır Ayrıca, aç kelimesi de açmak mastarı dışında yemeğe muhtaç anlamıyla tok kelimesinin zıttıdır Dolayısıyla, burada bir tezat sanatı yapılmıştır; ancak, kelimenin aç: yemeğe muhtaç anlamı söz konusu edilmeyerek vakt-i iftâr:iftâr zamanı ile tok sözleri arasındaki tezâda ilgi çekilerek ihâm-ı tezât yapılmıştır Çünkü, bilindiği gibi iftâr zamanı acıkmış oruçlu insanlar yemek yerler 5 SESLENME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR ; NİDÂ Birbirine veya bir varlığa seslenmek, onlarla konuşmak amacıyla “ey,ya, hey” gibi ünlemlerle _bazen ünlem kullanmadan_ yapılan sanattır Bu ünlemler genellikle kelime veya tamlamanın başında bulunur Ey hüsn ey âftâb-ı enver Ey aşkı eden esîr-i ahker (Şeyh Gâlib) Beytinde “ey” kelimesi ile nida yapılmıştır Bülbül yetişir bağrımı hûn etdi figânın zabteyle dehânın (İzzet Mollâ) Bu mısralarda herhangi bir ünlem kullanılmadan da bülbüle seslenilerek nida sanatı yapılmıştır İLTİFÂT Duygularifade edilirmen sözün, bahsedilen varlıktan çevirilip başka bir varlığa yöneltilmesi veya muhatabdan bilinmeyene döndürülmesi, yani hitabın yönünün değiştirilmesi sanatıdır Ahvâline rahm kıldı Mecnûn Bahdı ana tökti eşk-i gül-gûn Sayyâd bu nâ-tüvâne kıyma Kıl cânına rahm câne kıyma (Fuzûlî) Fuzûlî, ceylânın durumunu görüp kendine benzeterek çok duyugulanan Mecnun’u bilinmeyenden, muhatabı olan avcıya döndürüp seslendirerek iltifât sanatı yapmıştır İNTÂK Konuşma yeteneği olmayan varlıkları konuşturma sanatıdır Der kopardılar kamışlıktan beni Nâlişim zâr eyledi merd ü zeni Şerha şerha eylesin bağrım firâk Eyleyim tâ şerh-i derd-i iştiyâk (Nahîfî) Şair, aslı kamış olan neyi bir insan kişiliğine büründürüp konuşturarak intâk sanatı yapmıştır Her intâk sanatının yapıldığı yerde bir teşhis sanatı yapılır Ama her teşhis yapıldığında intâk olmayabilir İSTİFHÂM Dikkati daha fazla çekmek amacıyla, bir şeyi öğrenmek için sorularak yapılan sanattır Ne cinsdir adın ey belâ-keş Kim âb-ı hayâtın oldu âteş (Fuzûlî) Beyitteki “ne cinsdir” kileme grubuyla hüzün ve acıma duygularını vurgulamak amacıyla soru sorarak şair, istifhâm sanatı yahmaktadır TECÂHÜL-ÂRİF ; Bir nükte yapmak amacıyla, çok iyi bilinen birşey karşısında bilmez gibi davranma, bilmezlikten gelme sanatıdır Nedîm-i zârı bir âfet esîr etmiş işitmiştir Sen ol cellâd-ı dîn ol düşmen-i îmân mısın kâfir (Nedîm) Şair, çok iyi bildiği kendi mahlasını bilmezlikten generek, Nedim’i bir afetin esir ettiğini söyleyip tecâhül-i ârif yapıyor TECRÎD; Genellikle bir şairin kendini soyut bir kişi kabul ederek kendine hitap etmesi sanatıdır 1 Tecrîd-i Hitâbî ;: Şairin kendini soyut bir kişi kabul etmesi ve ona hitâp etmesidir a Tecrîd-i Mahz ;: Başka bir kişi veya varlığa hitâp ederek kendini kasdetme sanatıdır Ey altmışana sâl-i hayâtın eren âdem Altmış senelik ömrün elinde nesi kaldı (Tahir Olgun) b Tecrîd-i Gayr-ı Mahz ;: Adıyla, mahlasıyla veya “gönül, dil, ey dil” gibi kelimelerle sanatçının, kendi varlığını başka kişiymiş gibi kabul ederek kendine hitap etmesi sanatıdır Ey dil sen o dil-dâra lâyık mı değilsin ya Da’vâ-yı mahabbetde sâdık mı değilsin ya (Şeyh Gâlib) 2 Tecrîd-i Gayr-ı Hitâbî ;: Şairin kendini soyut bir kişi kabul etmesi, ama ona hitâp etmemesi sanatıdır Başında od yanarken âşıkın Yahyâ yine yanmaz Ser-i Mecnûndaki kuşlar meğer mürgân-ı âteşter (Ş Yahyâ) Şair, burada kendini başka soyut bir kişi görüp adını zikretmekte, ancak hitâp etmemekle tecrîd-i gayr-i hitâbî yapmaktadır " TECRîD SANATI SINIFLANDIRMA ŞEMASI 1 TECRîD-İ HİTÂBî 1A TECRîD-İ HİTÂBî-İ MAHZ 1B TECRîD-İ HİTÂBî-İ GAYR-I MAHZ 2 TECRîD-İ GAYR-I HİTÂBİ 2A ŞÂİRİN KENDİNDEN BAHSETTİĞİ ŞEKİL 2B TECRîD YOLUYLA BENZETME Tecrîd : Bedî’ tabirlerinden olan tecrîd sanatında şâir, kendisini başka bir insan ya da varlık yerine koyarak gönlüne veya kendisine hitâb eder Aynı zamanda şâirin nitelendirilmiş varlıklaraların içinden aynı nitelikteki bir varlığı çıkarılması da tecrîd sanatı içine girer Tecrîd sanatı “hitâbî” ve “gayr-ı hitâbî” olmak üzere iki ana kısımda incelenir 1 Tecrîd-i hitâbî Bu tür tecrîdlerin içinde hitâb bulunur Tecrîd-i hitâbî de kendi içinde “mahz” (asıl, hâlis, tam) ve “gayr-ı mahz” olarak ikiye ayrılır 1a Tecrîd-i hitâbî-i mahz: Şâirin cansız ya da dilsiz bir varlığı kişileştirerek ona hitâb etmesi veya başka bir kişiye hitâb edip kendisini kasdetmesidir “Git vatan Ka’bede siyâha bürün Bir kolun Ravza-i Nebîye uzat Birini Kerbelâda Meşhede at Kâinâta o hey’etinle görün Bu temâşaya Hak da âşık olur” (Namık Kemal) “Ey altmışına sâl-i hayâtın eren âdem Altmış senelik ömrün elinde nesi kaldı Gaflet mi, tegafül mü nedir? Neyse uyan bak Bîhûde güzâr eylemesin müddet azaldı (Tâhir Olgun) 1b Tecrîd-i hitâbî-i gayr-ı mahz: Şâirin gönlünü ya da ismini kullanması yoluyla onları ayrı bir kişi yerine koyarak hitâb etmesidir Şâir bu şekilde kendisine seslenir Klasik Türk Şiirinde makta’ beyitlerinde kullanılan “mahlas”lara yöneltilen hitâblar bu sınıflandırmaya girer “Güzeller mihribân olmaz demek yanlıştır ey Bâkî Olur vallahi billâhi hemân yalvarı görsünler” (Bâkî) 2 Tecrîd-i gayr-i hitâbî: Bu tür tecrîdler, şâirle veya şâirin dışındaki bir varlıkla ilgili bulunurlar fakat içlerinde hitâb bulunmaz İçinde hitâb bulunmayan tecrîdler de kendi içinde iki kısımda incelenebilir 2a Şâirin kendinden bahsettiği şekil: İçinde hitâb bulunmayan tecrîdlerin bu şeklinde şâir kendisini benliğinden soyutlarak sözeder “Dağlar çiçek açar Veysel dert açar” (Aşık Veysel) 2b Tecrîd yoluyla benzetme: Tecrîd sanatının tanımında da söylendiği gibi nitelendirilmiş varlıkların içinden aynı nitelikteki diğer bir şeyi çıkarmak esasına göre oluşan bu tür tecrîdlerde benzerlik ilgisi ile çıkarımlar sözkonusudur “Cemil Meriç gibi münevver kimseler, artık az yetişir” Tecâhül-i Ârif: Özel bir amaç ile, bir nükteye bağlı olarak bilinen bir gerçeğin bilinmiyormuş gibi ifâde edilmesidir Bilinen gerçek bu sanatta saklanmaz, bilindiği dolaylı yollardan anlatılır Tecâhül-i Ârif; Tenşît (neşelendirmek), Tevbîh (azarlama), Tehayyür (şaşkınlık), Tedellüh (kendinden geçme) olarak amacına göre dört kısımda incelenir Medh ve zemde mübâlağa olarak da bilinen bir gerçek bilinmiyormuş gibi davranılabilir “Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i me’vâ mıdır Anda kasr-ı padişâhî cennet-i a’lâ mıdır” (Nef’î) Şâir övgüsünü güçlendirmek için övdüğü yerleri bilmezden gelir Burada mübâlağa ve istifham sanatları da tecahül-i ârif ile birleşmiş anlamı güçlendirmiştir Tecrîd , Tecâhül-i Ârif ilişkisi: Şeyh Gâlib’in “Gel ârif ol ki mârifet olsun tecâhülün” dizesiyle anlattığı tecâhül-i ârif sanatındaki gerçeğin bilinmiyormuş gibi davranılması özelliği, tecrîd sanatında da görülür Örnek verilen şiirde (vaveylâ) yapılan kişileştirmeye bağlı olarak, Namık Kemal’in, seslendiği vatan kavramının gerçek anlamını bilmeyip ona birşeyler söylemiş olması düşünülemez Ancak bu iki sanatı, birleştiği bu noktada ayıran özellik, tecâhül-i ârif sanatında bir anlam inceliği düşünülmesi ve amaçlanması buna karşın; tecrîd sanatında daha çok heyecân ile şâirin, kendisini başka biri gibi düşünerek veya iki unsuru birbirinden ayırarak kendi duygularını, serbestçe ifâde etmesi; iç dünyâsını daha rahat bir şekilde bize açık olarak sunmasıdır İşte tecrîd sanatını farklı kılan ve doğuran ana sebep bence, şâirin mahlası üzerinde, başka bir kişi üzerinde ya da çeşitli kavramlar üzerinde kendisini daha rahat ifâde etmesi, psikolojisini bize daha içtenlikle dökmesidir Kendisi dışındaki kavramlarda da söz söylerken; bu kavramları soyutlayıp kişileştirerek onlara hitâb etmesi, yine duyduğu duygu coşkunluğunu bize daha rahat sunmasını sağlamaktadır Bunun için bu gibi durumlarda doğal olarak bir bilmezden gelme durumu gelişir fakat bu anlam inceliği olarak düşünülmüş bir sanattan daha çok, şâirin o kavram üzerindeki duygu ve düşünce aktarımını sağlayan ayrı bir sanattır Kişileştirme ve mübâlğa ile de bağlantıları vardır ancak hepsinden ayrı müstakil bir sanat olarak anlaşılmalıdır Tecrîd sanatının oluşumu ve duygusal çözūmleme denemesi: `Tecrîd-i hitâbî-i mahz`a dâhil olan bu benti örnek alırsak: “Git vatan Ka’bede siyâha bürün Bir kolun Ravza-i Nebîye uzat Birini Kerbelâda Meşhede at Kâinâta o hey’etinle görün Bu temâşaya Hak da âşık olur” (Namık Kemal) Şiirde Namık Kemal vatan kavramını kişileştirerek ona sözden anlayan bir varlıkmış gibi sesleniyor Bu noktada vatan kavramı iki ayrı şekildedir: Vatan1: gerçek anlamındaki, herhangi bir şekilde sözden anlamayan soyut bir kavram Vatan2: şâirin kendi dünyasında kurguladığı ve heycânına bağlı olarak seslendiği kişileştirilmiş, sözden anlayan, seslenebilinecek nitelik kazanmış olan ayrı bir vatan Şâir şiirde Vatan2’ye seslenerek ona neler yapmasını istediğini sıralıyor; emirler veriyor Bu durumda Vatan2 kavramı, gerçek anlamdaki Vatan1’den ayrı düşünülmüş, soyutlanmıştır Kısacası Namık Kemal, vatana değil, onun insanlaştırılmış durumuna seslenerek tecrîd sanatı yapmış olur Yapılan tecrîd sanatı anlatılan kavram merkez alınarak yapılmıştır Şâirin hayret duygusu ile cansız ve dilsiz bir varliğa seslenmesi heyecân coşkunluğu ile açıklanabilir Bu hitâblarda emir, yasak, öfke, sevgi, teşvîkvb gibi pekçok amaç ve duygu ortaya çıkar İçinde hitâb bulunan tecrîdlerde şâir, içini ferahlatır; psikolojisini okuyucuya daha rahat ve açık biçimde sunma imkânı bulur Tecrîd yoluyla benzetme kısmında anlatılan örneklerde ise meziyet ya da kusurlar benzerlik ilgisi ile anlatılır ve ortaklık vasfı verilen gruptan, vurgulanan kişi veya kavram tecrîd edilir Ancak burada yapılmış olunan iş sonuçta benzetmedir Bu sanatın oluşumu bence insanın kendini başka kavramlar veya şahıslar ūzerinden daha rahat ifâde edebilmesi özelliğinden kaynaklanmıştır Bunun dışında cansız ve dilsiz varlıkları kişileştirmek suretiyle tecrîd ederek hitâbda bulunmak ise heyecâna bağlı olarak gelişir ve şâirin o kavram, nesne veya canlı ūzerindeki duygularını daha serbest olarak ifâde etmesine olanak sağlar Sonuç: Tecrîd sanatı içinde doğal olarak ortaya çıkan bilmezden gelme durumu ile tecâhūl-i ârif sanatı arasında farlılık vardır Tecrîd sanatında tecâhūl-i ârifte olduğu gibi derin bir anlam inceliği yerine estetik bir duygu coşkunluğu görūlūr Tecrîd sanatının oluşumunda şâirlerin duygularını daha rahat ifâde etme arayışları etkili bir sebep olarak dūşūnūlebilir Arap belâgat kitaplarında daha pekçok tecrîd şekillerinden sözedilse de Tūrk yazını bunların hepsi için elverişli değildir " TEKRÎR Bir veya birkaç kelimenin, -anlama kuvvet kazandırmak amacıyla- sıkça, hemen her mısrada tekrarlanması sanatıdır Merhabâ ey âl-i sultân merhabâ Merhabâ ey kân-ı irfân merhabâ (Ahmed) |
Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi SanatlarB ABARTMA ESASINA DAYANAN SANATLAR MÜBALAĞA Herhangi bir varlığı veya durumu anlatırken onu, ya olduğundan çok veya noksan göstermek sanatıdır Göremez girsem eğer mûr-ı zaîfin gözüne Ey Süleymân-ı zamân şöyle hayâl oldu tenim (Şem’î) beytinde şair, zayıflamış cismini o kadar küçültüyorki gözüne girecek olsa bile bir karıncanın onu göremeyeceğini söylüyor 1 Teblîğ ;: Yapılan mübalağanın adetçe ve akılca olabilir olmasıdır Memleket meşşâte-i adliyle zînet-yâb olur Saltanat pirâye-i hulkiyle hüsn ü ân bulur (Nef’î) Şair, padişah Sultan Ahmed l ‘in adaletiyle ülkeyi süslüdiğini, mükemmel karakteriyle de devleti ve saltanatı güzelleştirdiğini söyleyerek teblîğ yapıyor, zira buruda belirtilen her iki nitelik de adetçe ve akılcı olabilir durumdadır 2 İğrâk ;: Yapılan mübalağanın adetçe imkansız, akılca mümkin olmasıdır Ah eylerim sadâ-yı bülend ile her seher Halk uyanub sanur ki müezzin ezân verir (Surûrî) Şair, bu beyitte sabahleyin çektiği yüksek sesli ahlarının herkesi uyandaracağı ve herkesin ezan okunuyor sanacağını söyleyerek iğrâk yapıyor; zira ahların birçok kimseyi uyandırması akılca mümkindir ama bu sesleri ezan diye nitelendirme adetçe olanaksızdır 3 Gulüv ;: Yapılan mübalağanın âdetçe ve akılca olabilir bulunmamasıdır Bürûdet öyle ki buzlanması deyü lâyık Konulması penbeye yâkut-pâre-veş ahker (Nedim) Burada da Nedim, “insanın donmasın diye ateşi, yakut parçası gibi pamuklar içine saklayacağı geliyor” diyerek gulüv yapmıştır, zira, “ateşin donması”, “ateşin pamuklar içinde saklanması” düşüncesi akılca da âdetçe de mümkün değildir İFRÂT, TEFRÎT, İKTİSÂD İfrât, bir niteliği sınırsız şekilde, şiddetli olarak anlatmak Tefrit, bir varlığın niteliklerini gereksiz yere sınırlandırmak, daraltmak İktisat, bir niteliğin, ifrat ve tefritten uzak olarak anlatılması sanatıdır Bu sanatlar, mübalağanın nüansları olarak da yorumlanabilir RÜCÛ Üzüntü, sevinç, dehşet, hayret gibi bir duygu veya düşünceyi daha güçlü anlatmak için, önce söylenen sözden caymış, dönmüş gibi davranmak sanatıdır Ol feyz ile bir bahr-ı revândır ki hayâlim Emvâc-ı güher yerine seyyâre-feşândır Seyyâre değil her biri bir cevher-i ulvî Kim ana bahâ mâ-hasal-ı kevn ü mekândır (Nef’î) Şair birinci beyitte, hayalini “seyyâre-feşân: gezegen serpici” olarak vurguladıktan sonra, caymış gibi davranıp, çok daha güçlü olarak, değeri evrene bedel “cevher-i ulvî: yüce cevher” diye nitelendirerek rücû yapmaktadır 2 BENZETME ESASINA DAYANAN SANATLAR ; TEŞBİH Anlama güç katmak için, aralarında gerçek veya mecaz açısından benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıfını güçlüsüne benzetme sanatıdır Teşbihde dört öğe vardır Müşebbeh: Benzetilen; Müşebbehü’n-bih: Kendisine birşey benzetilen; Vech-iŞebeh: Benzetme yönü; Edat-ı Teşbih: Benzetme Edatı Bunlardan ilk ikisi teşbihin ana, son ikisi ise yardımcı unsurlarıdır Teşbihler öncelikle iki ana gruba ayrılır: I Hakikî Teşbihler ;: Cisim, öz, belirti ve özellik dolayısıyla yapılır “Bakır, turunç gibi kırmızıdır” “Ayşe’nin gözleri, deniz rengi gibi masmavidir Bu cümlelerde yapılan teşbihler cisim, öz, belirti ve özellik bakımlarından yapıldıkları için gerçekçi teşbihlerdir II Mecâzî Teşbihler ;: Değişik ve çeşitli varlıkları bir anlamda birleştirmek, onları birbirine benzetmek suretiyle yapılırlar “Ali’nin ilmi deniz kadar derindir” “Ali demir gibi sağlam, dağ gibi sabit, arslan gibi cesurdur” Burada ilim ve deniz kelimeleri anlamca ayrı ayrı olmasına rağmen enhginlik açısından birbirine benzetilmişlerdir Yine Ali ile demir, dağ, arslan kelimeleri arasında anlam ilgisi olmamasına rağmen Ali, sağlamlık sabitlik ve cesurluk bakımından, demire, dağ ve arslana benzetilmişlerdir Bunlardan başka teşbihin başka türleri de vardır: A TAŞIDIĞI UNSURLARA GÖRE TEŞBİHLER 1 Teşbih-i Mufassal ;: Teşbihin unsurlarından dördünün de söylendiği tam teşbihlerdir Bezm-i dünyânın Hayâlî çekti seyrinden ayâğ Oldu dürd-i mey gibi mey-hânede ehl-i nişest (Hayâlî) Bu beyitte, teşbihin dört unsuru şöyle: Müşebbeh:Hayali, Müşebbehü4n-bih: Ehl-i nişest:oturanlar, Vech-i Şebeh: dürd-i mey: şarap tortusu ve Edât-ı teşbih: gibi olmak üzere tam bir biçimde sıralanıp teşbih-i mufassal yapılmıştır 2 Teşbih-i Mücmel ;: Teşbihin unsurlarından vech-i şebeh söylenmeyerek oluşturulan teşbihlerdir “Ali arslan gibidir” Burada vech-i şebeh olabilecek olan cesaret söylenmeyerek teşbih-i mücmel yapılmıştır 3 Teşbih-i Beliğ, Teşbih-i Mü’ekked ;: Teşbihin unsurlarından vech-i şebehle birlikte edat-ı teşbih de söylenmeyerek oluşturulan teşbihlerdir Sırma kâkül sîm gerden zülf tel tel ince bel Gül yanaklı gülg@li kerrâkeli mor hâreli (Nedim) Beyitte sırma kâkül, sim gerden ve gül yanak sözleri ile üç ayrı teşbih yapılmıştır Vech-i şebeh olabilecek ilkinde parlak, ikincisinde beyaz, üçüncüsünde kırmızı kelimelerden başka, edat-ı teşbih olan gibi de söylenmeyerek teşbih-i mü’ekked veya teşbih-i beliğ yapılmıştır En beğenilen teşbih türü de budur 4 Teşbih-i Mürsel ;: Teşbihin unsurlarından edat-ı mürsel yapılmıştır B ANA UNSURLARININ SAYISINA GÖRE TEŞBİHLER 1 Teşbih-i Cem’ ;: Teşbihin ana unsurlarından müşebbehi tek, müşebbehü4n-bihi çok olarak oluşturulan teşbihlerdir Söyle ey kilk-i suhan-ver bülbül-i gûya gibi Böyle hâmûş olma nakş-ı gonce-i zîbâ gibi (Nedim) Şair,bu beyitlerde müşebbes olan kalemini, müşebbehü’n-bih olarak sıralanan gonce resmine benzeterek teşbih-i cem’ yapıyor 2 Teşbih-i Tesviye ;: Teşbihin ana unsurlarından müşebbehü’n-bihi tek, müşebbehi çok olarak oluşturulan teşbihlerdir Gül âteş gülbin âteş cûybâr âteş (Şeyh Gâlib) Şair, bu mısrada, müşebbeh olan gül, gülbin ve cuybarı sıraladıktan sonra müşebbehü’n-bih olan ateşe benzeterek teşbih-i tesviye yapmıştır C ANA UNSURLARININ SIRASINA GÖRE TEŞBİHLER 1 Teşbih-i Melfûf ;: Önce müşebbehlerin, sonra müşebbehü’n-bihlerin sıralandığı teşbihlerdir Sahbâ-yı lebin çeşm-i füsûn-kâra mı mahsûs Feyz-i dem-i İsâ iki bîmâra mı mahsûs (Şeyh Galib) Beyitte müşebbehler, sehbâ-yı leb: dudak içkisi ve çeşm-i füsûn-kâr: büyüleyici gözler önce sıralandırdıktan sonra, müşebbehü’n-bihleri oluşturan feyz-i dem-i İsâ: İsa çağının bolluğu ve iki bîmâr: iki hasta getirilmiştir 2 Teşbih-i Mefrûk ;: Önce bir müşebbeh ile bir müşebbehü’n-binin söyledikten sonra, diğer müşebbeh ve müşebbehü’n-bihlerin sıralandığı teşbihlerdir Mey-hâne gül-sitândır peymâne gül-feşândır Sâkî nihâl-i şûhu mutrib hezâr-ı zârı (Namık Kemâl) Burada, müşebbeh olan mey-hâneden sonra, müşebbehü’n-bih olan gül-sitân: gül bahçesi getirilmiş ve diğerleri belirtildiği gibi sıralanmıştır D ANA UNSURLARININ ÜSTÜNLÜK DURUMLARINA GÖRE TEŞBİHLER Teşbih-i Maklûb ;: Müşebbehü’n-bih olması gereken varlıkların müşebbeh durumunda kullanılduğu teşbihlerdir Reng ü bûda zülf-i cânâna müşâbih olmasa Kim bakar gül-zâr-ı dehrin sünbül ü şeb-bûsuna (Fıtnat ) Bu beyitte, sevgilinin saçları müşebbeh, sünbül ve şeb-bû müşebbehü’n-bih olması gerekirken, şairce bu durum tersine ifade edilerek teşbih-i maklûb yapılmıştır E YARDIMCI UNSURLARDAN VECH-İ ŞEBEH’İN NİTELİKLERİNE GÖRE TEŞBİHLER 1 Teşbih-i Temsîlî ;: Müşebbeh ve müşebbehü’n-bih söylendikten sonra bunlar arasındaki birden çok vech-i şebehin uygun bir biçimde sıralandığı teşbihlerdir Dışarda yorgun adımlar çalındı sonra kapım Aceb gelen, bu zaman kim? dedim, gidip açtım Görünce kalbimi oynattı bir küçük lerziş, Garip çehreli, a‘sâr-dîde bir derviş Elinde buzdan asâ koltuğunda bir ney var Omuzlarında uzun, bembeyaz uzun saçı var Bahârın âşıkıyım kıştır ismim ey dostum (Orhan Seyfi Orhon) Şiirde kış mevsimi uzun, beyaz saçlı, buzdan bastonlu, asırlar görmüş bir ihtiyara teşbih edildikten sonra, vech-i şebehler uygun bir biçimde sıralanmaktadır Müşebbehü’n-bih: a’sâr-dîde derviş, kış ise müşebbehdir 2 Teşbih-i Tahkîkî: ; Müşebbeh ve müşebbehü’n-bihin varlığında gerçekten vech-i şebehin bulunduğu teşbihlerdir “Ölüler virâneler gibi sessizdir” Sessizlik, ölülerin ve virânelirin gerçek varlığında bulunan bir özellik olduğu için burada teşbih-i tahkîkî yapılmıştır 3 Teşbih-i Tahayyülî ;: Vech-i şebehi hayalde canlandırılan teşbihlerdir “Veli’nin paraları, Karun’un hazineleri kadar sınırsızdır” Karun’un hazineleri, ancak hayalde canlandırılabileceği için burada teşbih-i tahayyülî yapılmıştır 4 Teşbih-i Tehekkümî, Teşbih-i Telmihî ;: Tezat veya anlam karşılaştırmaları biçiminde oluşturulan teşbihlerdir “Bizim ev, kutuplar gibi soğuk” 5 Teşbih-i Sâde ;: Tek yanlı vech-i şebeh taşıyan teşbihlerdir Hele ol kaşları yâ okları peykânlarını Sîneden çekmediler yüreği oynatmadılar (Necâtî) Kavisli oluşundan dolayı kaşların yaya, sivri oluşundan dolayı kirpiklerin oka, peykâna benzetilmesiyle teşbih-i sâde yapılmıştır 6 Teşbih-i Mübtezel, Karîb-i Mübtezel ;: Güzel bir etki bırakmaktan yoksun, çok sık görülen, sıradan teşbihlerdir: Kaşın, yaya, kemana ve hilale benzetilmesi gibi 7 Teşbih-i Garîb, Garîb-i Ba’îd ;: Vech-i şebehlerin orijinal nitelik taşıyan bunun için özel ilgi ve düşünceyle sezilebilen teşbihlerdir Sisler üstünde âftâb-ı hâzin Bir büyük hâne dürre-i hûnîn (Cenâb Şehâbettin) İSTİ’ÂRE Teşbihteki temel unsurlardan, yani müşebbeh veya müşebbehü’n-bihden biri söylenmeyerek yapılan benzetmelerdir 1 İsti’âre-i Müfrede ;: Kelime sayısı tek veya bir tamlamadan oluşan isti’ârelerdir Sîne-cûşân-ı hamiyyet bir yanardağdır gelen (T Olgun) Bir taburun geçişini anlatan bu mısrada dağ kelimesi ile yapılan isti’âre, tek kelimeli isti’âre-i müfrede; sine-cûşân bir yanardağ olarak oluşturulan isti’âre ise tamlamalı isti‘âre-i müfrededir 2 İsti’âre-i Mürekkebe; İsti’âre-i Temsiliye ;: Bir kelime grubundan yapılmış isti’ârelerdir Değişik varlıklar, kelime grupları halinde birbirine benzetilir Teşbihin ana unsurlarından yalnız biriyle ve birden çok vech-i şebeh gösterilmeksuretiyle yapılan isti’ârelerdir Nice demdir ki gülün eyledi bülbülden dûr Dâd elinden bu şikest olası künc-i kafesin (Nedim) Şair, ruhun bedende hapsolmasını kastederek bülbülü örnek veriyor Bülbül kafeste tutulur, dolayısıyla gülüne karşı ayrılık acısı çeker Ruhun da vücut kafesine hapsedildiği ve ayrılık acısı içinde olduğunu bülbül çağırışımıyla veriyor 3 İsti’âre-i Temlihiye, İsti’âre-i Tehekkümiye ;: Alaylı veya latife yollu yapılan isti’ârelerdir Dâ’im olsun beğimin sâye-i lutf u keremin Gül biter basdığı yerlerde mübârek kademi Hele ol hoş kokulu kuyruğu benzer miske Koklarım burnuma vurmazsa efendim fiske Eder irfânını îmâ o suhan-gû gözler Yakışır ağzına mevzûn ü mukaffâ sözler (Şinasi/La Fontaine’den) Şiirde, tilkinin eşeğe söylediği bu şaka yollu ve alaylı sözlerdeki isti’âreler, isti’âre-i temlihiye veya isti’âre-i tehekkümiyedir 4 İsti’âre-i Asliyye ;: Tür olarak isim veya isim soylu kelime ve kelime grupları ile mastarlardan oluşturulmuş olan isti’ârelerdir Rahmet bana ey nigâr bak da Cevrinle bu dîde çağlamakda Beyitteki ey nigâr: ey resim kadar güzel sevgili ile çağlamakda: coşkun bir ırmak gibi ağlamakta kelimeleri, müşebbehi söylenmemiş isti’âreler olarak kullanılıp müfred isti’âre-i asliyye yapılmıştır 5 İsti’âre-i Tebe’iye ;: Fiil veya fiil soylu kelimeler ile çekimli masdarlardan oluşturulan isti’ârelerdir Nâzdan hâmûşsun yoksa zebânın duymadan İstesen bin dâstân söylersin ebrûlarla sen (Nedim) Burada, söylersin çekimli fiili ile isti’âre-i tebe’iye yapılmıştır 6 İsti’âre-i Musarraha ;: Müşebbehi söylenmeden yapılan isti’ârelere, isti’âre-i musarraha adı verilir a İsti’âre-i Musarraha-i Müreşşeha ;: Müşebbehü’n-bihin bir uygun yanı söylenerek oluşturulan isti’ârelerdir Acıtdı meni acı sözün tünd nigâhın Ey nahl-i melâhat ne aceb telh berün var (Fuzuli) Beyitte, ey ünlemiyle seslenilen sevgili nahl:fidana benzetilmiş ve onun uygun bir yanı olan ber:meyva söylenmek suretiyle de isti’âre-i musarrah-ı müreşşaha yapılmıştır b İsti’âre-i Musarraha-i Mücerrede ;: İsti’âre yapılan varlıkta müşebbehin uygun bir yanı söylenerek oluşturulan masarrah isti’ârelerdir “Çiçekli bir yılan” Yılana benzetilen kadın onun uygun bir yanı olan çiçek kelimesi söylenerek isti’âre-i musarraha-i Mücerrede yapılmıştır c İsti’âre-i Musarraha-i Mutlaka ;: İsti’âreyi oluşturan unsurlardan müşebbeh veya müşebbehü’n-bihin uygun bir yanı söylenmemiş olan isti’ârelerdir “Şu çiçeklere bak” Bu cümlede çiçeğe benzetilen genç kızların herhangi uygun bir yanı söylenmemiştir 7 İsti’âre-i Mekniye ;: Müşebbehü’n-bihi söylenmeden yapılan isti’ârelerdir Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan (Bakî) Bağın ağaçları, müşebbehü’n-bih olan dervişe; çınar da şeyhe benzetilmek suretiyle isti’âre-i mekniye yapılmıştır 8 İsti’âre-i Tahyîliye ;: İsti’âre-i mekniye ile canlandırılana, hayali bir nitelik katan isti’ârelirdir Dolayısıyla isti’âre-i tahyîliye bir tür isti‘âre-i mekniyedir denilebilir Bunu etmek için karîn-i zarar Belki de pençe-i kazâ titrer (Abdülhak Hamid) Şaiur, kaza:kaderi ölüme benzeterek isti’âre-i mekniyye, ayrıca, manevi ve soyut bir kavram olan kazaya, pençe gibi somut ve vahşi hayvanlara özgü hayali bir nitelik vererek de isti’âre-i tahyîliye yapmıştır 9 İsti’âre-i Müptezele, İsti’âre-i Amiye ;: Vech-i şebehi pek açık ve anlaşılır olan isti’ârelere, isti’âre-i müptezele adı verilir “Gülüm!” Bir kadına, gülüm dendiğinde yapılan isti’ârede, onun vech-i şebehinin koku, güzellik, temizlek olduğu herkesçe anlaşılabilir açıklıktadır 10 İsti’âre-i Garîbe, İsti’âre-i Hâsiye ;: Vech-i şebehi pek açık ve ilk bakışta anlaşılır olmayan isti’ârelerdir Bûydan hoş rengden pâkîzedir nâzük tenin Beslemiş koynunda gûyâ kim gül-i ra’na seni (Nedim) Burada, sevgiliyi koynunda beslemiş olması dolayısıyla gül-i ra’na vech-i şebehiyle güzel kadın anlatılmıştır EDEB-İ KELÂM Gerçek anlamıyla veya adlarıyla söylendiğinde inceliğini, zarafetini kaybedecek veya utanç duyulacak ifadeleri mecaz ve isti’ârelerle süsleme sanatıdır Kat kat düşüb ol perî hicâba Gark oldu gül-âb-ı ıztırâba (Nâbî) Şair, güzelliği ve hoşluğundan söz edilen bir kızın sıkılıp terlediğini, açıkça terlemek fiiliyle söylemeyi ince ve zarif bulmayarak, söz konusu güzelin gül-suyu içinde kaldığı biçiminde ifade edip edeb-i kelâm yapmıştır TELMİH Şiir veya nesirde, önemli bir tarihsel olaya, duruma, efsaneye; ünlü bir fıkra veya hikayeye; veya alışılmış ve benimsenmiş bir âdete işaret etme sanatıdır Hayretinden Yusufun kavm-i Züleyhâ kesti el Sen cigerler zahmını dillerde destân eyledin (Hayâlî) Şair burada, Kur’an’daki Yusuf Suresi (12)’nde anlatılan olaya işaretle telmih yapmıştır TEŞHİS Eşya, hayvan, bitki gibi -canlı veya cansız- kişilikten yoksun olan varlıklara -mecaz-ı mürsel veya isti’âre yoluyla- kişilik verme, onlara hitap etme sanatıdır Câm-ı şarâbı içmez elinde tutar durur Aşkın meyinden oldu meger bî-mecâl gül (Bâkî) Beyitte gül, güçsüz düşen bir güzele benzetilip ona kişilik kazandırılarak teşhis yapılmıştır |
Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi SanatlarB HARF BENZEŞMESİ ESASINA DAYANAN SANATLAR SECİ Nesir içinde, cümle, cümlecik veya tamlamaların sonlarında bulunan kelimeler arasında, iç kafiye oluşturma sanatıdır A BULUNDUKLARI YERE GÖRE SECİLER 1 Seci-i Mukayyed, Seci-i Rabti ;: Cümlenin sonundaki secilerin uygun bir kelime aracılığıyla birbirine bağlanmasıdır “Cenâb-ı Hak, Kânî’ye kendini bilmezlere kendini bildirecek mertebede zebân ü irfân, râyegân ü ihsân kılmıştır” Bu cümlede, “zebân ü irfân: dil ve bilim”, “râyegân ü ihsân: çok bağış” secileri, uygun bir kelime olan “kılmıştır” ile bağlanmıştır 2 Seci-i Mutlak: ;Cümle içindeki secilerin herhangi bir kelime ile birbirine bağlı olmamasıdır “Müdâm bî-fâ’ide cidâl edesin ve nâ-mübârek yüzler görüb nâ-mülâyim sözler işidesin” (Fuzûlî) Burada, “yüzler” ve “sözler” secileri, herhangi tek bir kelime ile bağlanmaksızın verilmişlerdir 3 Seci-i Mefrûk ;: Nesirde yapılan redifli kafiyelerdir, yani secilerin redifli olarak böylenmesidir “Işkdur gönli gülşen iden, ışkdur içi vü taşı rûşen iden” (Sinan Paşa) Bu cümlede yapılan secilerde, redif olarak “iden” kelimesi kullanılmıştır B VEZİN-REVİ OLARAK UYGUNLUKLARI BAKIMINDAN SECİLER 1 Seci-i Mütevâzin, Seci-i Mütevâzî ;: Seci olan kelimelerin vezin olarak tamuygunluğudur “Her ışk da’vasın iden âşık olmaz ve her mahabbetten dem uran sâdık olmaz (Sinan Paşa) Bu cümledeki “âşık” ve “sâdık” kelimeleri, hem “Fâ’il” vezninde olmaları, hem de “¨” revileri bakımından birbirine uygundur 2 Seci-i Mutarref ;: Seci olan kelimelerin vezin olarak yarım uygunluğudur, genellikle uygunluk revide görülür Necâtînin tab’ı çâlâk edâsı pâkdür (Âşık Çelebi) “çâlâk” ve “pâk” kelimeleri vezin olarak değil, “k”(kef) revileri olarak uygunluk göstermektedir 3 Seci-i Murassa, Seci-i Muvâzî ;: Secilerin, Tarsî niteliği taşıması, yani vezin ve kafiye bakımından seci olan kelimelerin uygunluğudur “Ol âyet-i mensûh gibi memnu’ü’l-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktu’ü’l-amel” (Fuzûlî) Bu cümlede, “mensûh-memsûh”, “memnu-maktu”, “amel” kelimelerini vezin ve kafiye bakımından tam bir uygunluk içinde kullanılmıştır İRSÂD Seci ve kafiyenin yol göstericiliğiyle ifadenin nasıl olacağını önceden okuyucuya sezdirebilecek bir söz ortaya koyma sanatıdır Elemin Kaysa kıyâs etme dil-i mahzûnun Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnûnun (Bakî) beytinin birinci mısraında, “Kays” adını ve “mahzûn” kafiyesini kullanması, ikinci mısrada ise ise “Yok idi aklın ne derdi var idi” demesi, okuyucuya sözün devamının “Mecnûn” olacağını hemen sezdirmiştir MUVÂZENE Nesirde cümlelerin seci nazımda mısraların son kelimelerinin vezin bakımından eşit olması sanatıdır “Mü’ellifi olan Abdülkerim Efendi’nin zâtı, Meclis-i Ma’ârif azasından olduğu hâlde nâmı, tasnîfinde takrîz-i kâfî olsa gerekir” (Şinasî) cümlesindeki “zâtı ve “nâmı” kelimeleriyle “tasnîf” ve “takrîz” kelimeleri, bu hâldedir Münderiç nüsha-i zâtında kemâlât-ı vücûd Münderic tıynet-i pâkinde havass-ı îcâd (Nâbî) beytindeki “münderic” ve “mündemic” kelimeleri arasında da muvâzene vardır TARSÎ Bir fıkra veya mısrada ikiden fazla kelime arasında vezin ve revi veya onun yerini tutan harf bakımından uygunluk bulunmasına tarsî denir Böyle parçalar da murassa diye vasıflandırılır Baştan başa aynı kafiyeyi taşıyan manzumeler de murassa sayılmıştır “Ol âyet-i mensûh gibi me’mû’ül-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktû’ül-emel” Bekâ Yezdâna şâyândır fenâ ekvâna evlâdır Vefâ insâna çesbândır cefâ hayvâna ahrâdır TEŞDÎD Kafiyenin son harfi revîden önceki “kayd” harfi var olan, yani “mukayyed” türlü kafiye veya seci kullanma sanatıdır Derûn-ı sînede zahm-ı nihân mısın a gönül Elemle âh çeken bir dehân mısın a gönül “Mektubunuz vâsıl, münderecâtından meserret hâsıl oldu” Beyitteki, “nihân-dehân” kafiyeleri, nesirdeki “vâsıl-hâsıl secileri kayıtlı söylenerek teşdîd yapılmıştır Şöyle ki, beyitteki “n”, nesirdeki “l” harfleri, kafiyenin dayandığı harf olarak revîdirler Revilerden önceki kayd harfleri ise, ilkinde “h”, ikincisinde “s”dir Böylece bu kafiyeler makayyeddir III ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR A KELİMELERİN GERÇEK ANLAMLARI DIŞINDA KULLANILDIĞI SANATLAR 1 MECÂZ ESASINA DAYANAN SANATLAR MECÂZ Bir kelimenin, uygun bir ipucu dolayısıyla, gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır 1 Mecâz-ı Aklî ;: Bir işi yapanın başkasına maletmek için oluşturulan mecazlardır “Futbolda bu yıl Polonya, büyük başarı gösterdi” Bu cümlede, Polonyalı futbolcuların başarısı söz konusudur Ancak bu başarı, Polonya’ya maledilmiştir; çünkü bu futbolcular Polonya’nındır ve Polonya’da yetişmişlerdir Dolayısıyla bu cümlede mecâz-ı akli yapılmıştır 2 Mecâz-ı Mürsel, Mecâz-ı Lûgavî: ;Teşbih ve istiaredeki benzetme ilgileri bulunmadan yapılan mecâzlardır “Ayağını çıkart” Bu ifadede herhangi bir benzetme söz konusu olmadan, “ayakkabıların çıkarılması” anlatılarak ifade, gerçek anlamı dışında kullanılıp mürsel mecâz yapılmıştır Mecâz-ı mürsel’in kevniyet, evveliyet, âliyet, mazhariyet, masdariyet, lâzımiyet-melzûmiyet, sebebiyet, cüz‘iyet-külliyet, umûm-husûs, ıtlâk, hafz, isnâd gibi birçok ilgi yönü vardır TERDİD Düşünceyi, dinleyenin veya okuyanın ilk anda umduğu gibi bitirmeme, beklenilmeyen bir sonuca ulaştırma sanatıdır Dehrde anlamayıp bilmediği ola meger Tama u buğz u nifâk ü hased ü gadr ü sitem (Nabî) beyitte şair, birinci mısrada “meğer dünyada anlamayıp bilmediği olmaktadır” dedikten sonra, ilk anda beklemediğimiz bir biçimde, anlamayıp bilmediği nitelikleri sıraladığında bunların iyi özellikler olmadığını görürüz; böylece sözü ummadığımız bir biçimde, noksanlık beklerken takdirde bitirip terdîd yapmıştır KATI Sözün etkisini arttırmak ve sonucu okuyucunun canlandırmasına ve değerlendirmesine bırakmak amacıyla mısra veya cümleyi kesme sanatırdır Derdim öyle büyük ki Hayat öyle bir yük ki (Yusuf Ziya Ortaç) SÜKÛT-I BELÎĞ Anlatılmak istenilen amacı güçlendirmek için sözün, nezaketle sükûta erdirilmesi veya amaca hafif bir biçimde dokunulması sanatıdır O tıfl-ı nâzı gördüm rûyine hurşîd eser etmiş Haberdâr olmamışdım sonra bildim n’eylemiş n’etmiş Meger zâlim kaçup tenhâca Sa’d-âdâba dek gitmiş Temâşâ eylemiş âlâyını Şevketlü Hünkârın (Nedim) Görünür anlamıyla Nedim, sevgilisinin gizlice Sa’d-âbâd’a gittiğini padişahın alayını seyrettiğini ve güneşten yüzünün yandığını anlatmaktan öte, padişahın yüzünü güneşe benzeterek, sevgilisinin padişahın yüzünü görmekle yüzünde bazı değişiklikler meydana geldiğini dolaylı olarak anlatıp sükût-ı beliğ yapmıştır |
Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi SanatlarI SES ESASINA DAYANAN SANATLAR ÂHENG-İ TAKLİDİ Kelimelerin, -duygu ve düşünce anlamlarından çok- tabiat taklidi seslerle anlatımında ortaya çıkan ahenk Şıp şıp diye indi merdivenden Açtı kapıyı küşâde-gerden beytindeki “şıp şıp” kelimelerinin getirilmesi, ayaktaki terliklerin merdiven basamaklarına dokunmasından çıkan sesi anlatmak içindir ALİTERASYON Bir beyit, mısra veya cümlede, -aynı ses-, harf veya hecelerin anlamı da etkileyici bir ahenk oluşturmak amacıyla tekrarlanması sanatıdır Dest-bûsı arzûsuyla ölürsem dûstlar Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su (Fuzuli) beytinde s sesinin yedi, r sesinin ise beş kez tekrarlanmasıyla, âdeta susamış ve su arayan bir insanın “susu!” sesleri şiirin genel anlamıyla uyumlu bir nitelikte verilmesiyle aliterasyon vardır LEBDEĞMEZ Dudakların birbirine değmesiyle çıkan b,f,p,m,v harflerini, sesli harflerden sonra getirmemek suretiyle yapılan sanattır Çekil izzetle, uzlet kûşesinde Aziz ol, derd-i şöhretden cüdâ ol (Ahmed Remzi Akyürek) beytinde, sesli harflerden sonra dudakların birbirine dağmesiyle çıkabilecek olan b, f, p, m, v harleri kullanılmayarak lebdeğmez sanatı yapılmıştır II SES-ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR A AYRI KELİMELERİN SES ve ANLAM İLGİSİ ESASINA DAYANAN SANATLAR CİNÂS Yazılış ve söylenişleri aynı veya birbirine çok yakın olduğu hâlde, anlam itibariyle ayrı olan iki veya daha çok kelime veya kelime gruplarının bir arada kullanılması sanatıdır Birçok türü olan cinâs öncelikle iki ana grupta toplanır I CİNÂS-I TAM : Söyleniş bakımından, cinâsı oluşturan harflerin sesli-sessiz (heyet), tür (nev), sıra (düzen) ve sayıları birbirine bütünüyle uyan cinâslardır Bu uygunluğa vücuh-ı erbaada ittifak (dört yönde uygunluk) denir Yapı bakımından tam cinâs ikiye ayrılır: 1 Cinâs-ı Basît ;: Söylenişleri her yönden bütünüyle uyumlu cinâslardır Genellikle bu tür cinâslar tek kelimeden oluşur Gerçi ey dil yâr için yüz verdi yüz mihnet sana Zerrece kat‘ı muhabbet etmedin rahmet sana (Fuzulî) beytinde yüz vermek; yüz göstermek anlamında, yüz ise sayı anlamında kullanılarak cinâs-ı basît yapılmıştır 2 Cinâs-ı Mürekkeb ;: Söylenişleri aynı, ancak cinâsı oluşturan sözlerden birinin en az iki kelimeden oluşması gereken cinâslardır Çerâğ-ı hüsnüne ey meh beni pervâne derlerse Kabûl et sen dahı ey şûh-ı bî-pervâ ne derlerse Yazılışlarına göre üç tür cinâs-ı mürekkeb vardır a Cinâs-ı Müteşâbih ;: Mürekkeb cinâsların yazılışları aynı olanlardır Dûş olub bir tâze yâre Câna açdım tâze yâre (Vasıf-ı Enderûnî) beytinde cinâsı oluşturan birinci “taze yare” genç sevgili; ikinci “taze yare” yeni yara anlamlarına gelmekte ve iki ayrı kelimeden oluştukları gibi yazılışları da aynıdır b Cinâs-ı Mefrûk ;: Söylenişleri aynı, ancak yazılışları farklı olan mürekkeb cinâslardır Ruhsârını ey dilber âyineye benzettim Vah vah ne hata ettim ayı neye benzettim c Cinâs-ı Merfu ;’: Cinâsı oluşturan kelimelerden birinin bir parçası ile diğer kelimenin başka bir parçası birleştirilerek yapılan mürekkeb cinâslardır Yokken güneşi eşi semâda Bir eş görünürdü şemse mâda (İsmail Safâ) (Güneşin, eşi gökyüzünde yokken, güneşe, suda başka bir eş görünür) beytinde, “şemse mâda: güneşe suda” kelimelerinden ilkinin son hecesi ile ikinci kelime birleştirilerek “semâda: gökyüzünde” kelimesi ile cinâs yapılmıştır Kelime Türleri Bakımından Tam Cinâslar: 1 Cinâs-ı Mümâsîl ;: Cinâsı oluşturan kelimelerin kelime türü olarak aynı grupta olması sanatıdır Bu cinâsta isim isimle, fiil fiille teşkil edilir Meclis-i erbâb-ı dil bir lahza sensiz olmasun Hürmetin inkâr eden âlemde hürmet bulmasun (Nef’î) beytinde, biri “haram, haram oluş” diğeri “saygı, hürmet” anlamlarındaki “hürmet” kelimeleri arasında cinâs yapılmış olup, bu kelimelerin her ikisi de isim türündendir 2 Cinâs-ı Müstevfâ ;: Cinâsı oluşturan kelimelerden birinin isim, diğerinin fiil türünden oluşturulması sanatıdır Eyleme vaktini zayi‘ deme kış yaz oku yaz (Sünbül-zâde Vehbî) II CİNÂS-I GAYR-I TÂM ;: Söyleniş bakımından, cinâsı oluşturan kelimelerdeki harflerin sesli-sessiz (heyet), tür (nev), sıra (düzen) ve sayıları birbirine -en az bir bakımdan- bütünüyle uymayan cinâslardır Birçok türü vardır: 1 Cinâs-ı Mütekârîb ;: Cinâsı oluşturan kelimelerdeki harflerin tür bakımından uyuşmadığı cinâslardır a Cinâs-ı Lâhik ;: Tür bakımından uyuşmayan harflerin, cinâsı oluşturan kelimelerin başında yer alması sanatıdır Mârân gibi hep birbirini sokmada yârân (Vâsıf-ı Enderûn) mısraında, cinâsı oluşturan “mârân: yılanlar” ve “yârân: dostlar” kelimelerinde tür bakımından uyuşmayan harfler, kelimelerin başında yer almaktadır b Cinas-ı Muzâri ;’: Tür bakımından uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin ortasında yer alması sanatıdır Pây-mâl etme bizi mûr görüp ey gâfil Mûr iken mâr oluruz mâr iken ejderhâyız (Hayâlî) beytinde cinâsı oluşturan “mûr: karınca” ve “mâr: yılan” kelimelerinde, tür bakımından uyuşmayan harfler kelimelerin ortasında yer almaktadır 2 Cinâs-ı Nâkıs ;: Cinâsı oluşturan kelimelerdeki harlerin sayı bakımından uyuşmadığı cinâslardır a Cinâs-ı Mutarref ;: Sayıca uyuşmayan cinâsı oluşturanharflerin kelimelerin başında yer almasıdır Vâdi-i hûşkîde yok bir cür’a yâ bir katre âb Belki hâk-i sîne-çâki görmemiş zıll-ı serâb beytinde cinâsı oluşturan “âb” ve serâb” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin başında yer almaktadır b Cinâs-ı Müşevveş ;: Sayıca uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin ortasında yer almasıdır Cem’in gitmişse de kendi cihânda câmı kalmıştır mısranda cinâsı oluşturan “cem’ ve câm” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin ortasında yer almaktadır c Cinâs-ı Müzeyyel ;: Sayıca uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin sonunda yer almasıdır Bize ey bâd bâdî-i perîşânî olursan da Dokun gâhî o zülf-i târ-mâra herçi bâd-â-bâd (Sünbül-zâde Vehbî) beytinde cinâsı oluşturan “bâd:rüzgâr” ve “bâdî:sebep” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin sonunda yer almaktadır AKS, AKİS Bir cümle veya mısradaki kelimelerin yerleri, anlam verecek şekilde değiştirilerek tekrarlanması sanatıdır Kibârın kelâmı kelâmın kibârıdır 1 Aks-i Tâm ;: Kelimelerin bütününün simetrik olarak yer değiştirilmek suretiyle yapılan akistir Her dem gülüne bülbül, bülbül gülüne her dem (Nazîm) mısraının ortasından itibaren tersine yer değiştirerek aks-i tam yapılmıştır 2 Aks-i Nâkıs ;: Kelimelerin bütününe değil, bir kısmına yer değiştirmek suretiyle yapılan akistir Gelse dergâhına ikrâm görürler küremâ Küremâ dergehine gelse görürler ikrâm (Ziya Paşa) 3 Tedvîr ;: Mısralardaki kelimelerin yer değiştirildiğinde vezin ve anlamın bozulmaması sanatıdır Genellikle bu sanatın yapıldığı şiirler, 4 mefâ’ilün veya 4 müstef’ilün kalıbıyla yazılır Semen geldi Recâîye bu mahbesde oturmakdan Recâîye semen geldi bu mahbesde oturmakdan (Recâî-zâde Mahmud) AKS-İ MÜFRED Söylenecek bir kelimenin harflerinin sondan başa doğru okunmasında anlamlı bir kelime çıkarılması sanatıdır İkbâl: Baht, talih sondan başa doğru okunursa Lâ-bekâ: Ölümlülük kelimesi çıkar ti, bu da ilk kelimenin aks’i olmuş alur İŞTİKÂK Bir kökten türemiş kelimelerin bir cümle veya beyitte kullanılması sanatıdır Gözlerim gözler iken oldu gözün gözüme dûş Göz ucile gözedirken göze göz oldu fiten (Aydınlı Visâlî) beytinde, “göz” kökünden türetilen “göze”, “gözün”, “gözler”, “gözlerim”, “gözüme”, “göz ucu” ve “gözedirken” kelimeleri bir arada kullanılarak iştikak sanatı yapılmıştır 1 Şibh-i İştikâk ;: Bir kökten türemiş gibi görünen ama gerçekte öyle olmayan kelimelerin bir araya getirilmesi sanatıdır Hükümet hikmet ile müşterekdir Vezîr olan hakîm olmak gerekdir (Keçeci-zâde Fuad Paşa) beytinde kullanılan “hükümet” ve “hikmet” kelimeleri bir arada kullanılmasına rağmen aynı kökten türemiş kelimeler değillerdir REDDÜ’L-’ACÜZ ‘ALE’S-SADR Şiirde, beyitin başındaki kelimenin, beyitin sonunda da söylenmesi sanatıdır Bu kelimeler bazen ortada da olabilir Bunlar aynı anlamda, yazılışı aynı anlamı farklı, kelimelerin kökleri aynıymış gibi (iştikak) olabilir Dâğ-ı nevdir kurs-ı mâh üzre kelef zanneyleme Eyledi hüsnün sipihri dâğ-ber-bâlâ-yı dâğ (Ragıb Paşa) Gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür (Fuzûlî) |
Edebi Sanatlar |
06-24-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebi SanatlarEDEBÎ SANATLAR SÖZ SANATLARI SES ESASINA DAYANAN SANATLAR 1 ÂHENG-Î TAKLÎDİ 1 ALİTERASYON 1 LEBDEĞMEZ 1 II SES-ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR 1 A AYRI KELİMELERİN SES ve ANLAM İLGİSİ ESASINA DAYANAN SANATLAR 1 • CİNÂS 1 •I CİNÂS-I TAM 1 1 Cinâs-ı Basît 1 2 Cinâs-ı Mürekkeb 1 a Cinâs-ı Müteşâbih 1 b Cinâs-ı Mefrûk 2 c Cinâs-ı Merfu 2 Kelime Türleri Bakımından Tam Cinâslar 2 1 Cinâs-ı Mümâsîl 2 2 Cinâs-ı Müstevfâ 2 II CİNÂS-I GAYR-I TÂM 2 1 Cinâs-ı Mütekârîb 2 a Cinâs-ı Lâhik 2 b Cinas-ı Muzâri 2 2 Cinâs-ı Nâkıs 2 a Cinâs-ı Mutarref 2 b Cinâs-ı Müşevveş 2 c Cinâs-ı Müzeyyel 2 AKS, AKİS 3 1 Aks-i Tâm 3 2 Aks-i Nâkıs 3 3 Tedvîr 3 AKS-İ MÜFRED 3 İŞTİKÂK 3 1 Şibh-i İştikâk 3 REDDÜ’L-’ACÜZ ‘ALE’S-SADR 3 B HARF BENZEŞMESİ ESASINA DAYANAN SANATLAR 3 • SECİ 4 • A BULUNDUKLARI YERE GÖRE SECİLER 4 • 1 Seci-i Mukayyed, Seci-i Rabti 4 • 2 Seci-i Mutlak 4 • 3 Seci-i Mefrûk 4 • B VEZİN-REVİ OLARAK UYGUNLUKLARI BAKIMINDAN SECİLER 4 • 1 Seci-i Mütevâzin, Seci-i Mütevâzî 4 • 2 Seci-i Mutarref 4 • 3 Seci-i Murassa, Seci-i Muvâzî 4 • İRSÂD 4 • MUVÂZENE 4 • TARSÎ 4 • TEŞDÎD 4 III ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR 5 • A KELİMELERİN GERÇEK ANLAMLARI DIŞINDA KULLANILDIĞI SANATLAR 5 • 1 MECÂZ ESASINA DAYANAN SANATLAR 5 • MECÂZ 5 • 1 Mecâz-ı Aklî 5 • 2 Mecâz-ı Mürsel, Mecâz-ı Lûgavî 5 TERDİD 5 • KATI 5 • SÜKÛT-I BELÎĞ 5 • B ABARTMA ESASINA DAYANAN SANATLAR 5 • MÜBALAĞA 5 1 Teblîğ 6 2 İğrâk 6 3 Gulüv 6 İFRÂT, TEFRÎT, İKTİSÂD 6 RÜCÛ 6 2 BENZETME ESASINA DAYANAN SANATLAR 6 TEŞBİH 6 I Hakikî Teşbihler 6 II Mecâzî Teşbihler 6 • A TAŞIDIĞI UNSURLARA GÖRE TEŞBİHLER 7 1 Teşbih-i Mufassal 7 2 Teşbih-i Mücmel 7 3 Teşbih-i Beliğ, Teşbih-i Mü’ekked 7 4 Teşbih-i Mürsel 7 • B ANA UNSURLARININ SAYISINA GÖRE TEŞBİHLER 7 1 Teşbih-i Cem’ 7 2 Teşbih-i Tesviye 7 • C ANA UNSURLARININ SIRASINA GÖRE TEŞBİHLER 7 1 Teşbih-i Melfûf 7 2 Teşbih-i Mefrûk 7 • D ANA UNSURLARININ ÜSTÜNLÜK DURUMLARINA GÖRE TEŞBİHLER 7 Teşbih-i Maklûb 7 • E YARDIMCI UNSURLARDAN VECH-İ ŞEBEH’İN NİTELİKLERİNE GÖRE TEŞBİHLER 7 1 Teşbih-i Temsîlî 7 2 Teşbih-i Tahkîkî 7 3 Teşbih-i Tahayyülî 8 4 Teşbih-i Tehekkümî, Teşbih-i Telmihî 8 5 Teşbih-i Sâde 8 6 Teşbih-i Mübtezel, Karîb-i Mübtezel 8 7 Teşbih-i Garîb, Garîb-i Ba’îd 8 İSTİ’ÂRE 8 1 İsti’âre-i Müfrede 8 2 İsti’âre-i Mürekkebe 8 3 İsti’âre-i Temlihiye, İsti’âre-i Tehekkümiye 8 4 İsti’âre-i Asliyye 9 5 İsti’âre-i Tebe’iye 9 6 İsti’âre-i Musarraha 9 a İsti’âre-i Musarraha-i Müreşşeha 9 b İsti’âre-i Musarraha-i Mücerrede 9 c İsti’âre-i Musarraha-i Mutlaka 9 7 İsti’âre-i Mekniye 9 8 İsti’âre-i Tahyîliye 9 9 İsti’âre-i Müptezele, İsti’âre-i Amiye 9 10 İsti’âre-i Garîbe, İsti’âre-i Hâsiye 9 EDEB-İ KELÂM 9 TELMİH 10 TEŞHİS 10 3 İKİ ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR 10 TEVRİYE 10 I YAPILARINA GÖRE TEVRİYELER 10 1 Tevriye-i Mücerrede 10 2 Tevriye-i Müreşşeha 10 3 Tevriye-i Mübeyyene 10 4 Tevriye-i Müheyyi’e 10 II ANLAMLARINA GÖRE TEVRİYELER 10 1 İhâm-ı Hasen 10 2 İhâm-ı Kabîh 10 İHÂM 11 İSTİHDÂM 11 KİNAYE 11 I MEKNİ-İ ANH’I ZÂT OLAN KİNÂYELER 11 1 Kinâye-i Müfrede 11 2 Kinâye-i Mürekkebe 11 II MEKNİ-İ ANHI SIFAT OLAN KİNÂYELER 11 1 Kinâye-i Karîbe, Kinâye-i Vâzıha 11 2 Kinâye-i Ba’îde, Kinâye-i Hafîye 11 III Mekni-i Anha Nisbet Olan Kinâyeler 11 MUGÂLÂTA-İ MA’NEVİYE 12 MÜŞÂKELE 12 REMZ, REMİZ 12 TA’RİZ 12 TEHZİL 12 TELVİH 13 TEVCİH 13 4 ANLAM YAKINLIĞI ve KARŞITLIĞI ESÂSINA DAYANAN SANATLAR 13 TENÂSÜB 13 1 İhâm-ı Tenâsüb 13 TEŞÂBÜH-İ ETRÂF 13 TEZÂT 13 1 İhâm-ı Tezât 14 5 SESLENME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR 14 NİDÂ 14 İLTİFÂT 14 İNTÂK 14 İSTİFHÂM 14 TECÂHÜL-ÂRİF 15 TECRÎD 15 1 Tecrîd-i Hitâbî 15 a Tecrîd-i Mahz 15 b Tecrîd-i Gayr-ı Mahz 15 2 Tecrîd-i Gayr-ı Hitâbî 15 TEKRÎR 15 6 İSPAT, KANIT, DELİL, ÖRNEK VE SEBEP GÖSTERME İLE İNANDIRMA ESÂSINA DAYANAN SANATLAR 15 İKTİBÂS 15 1 İktibâs-ı Tâm 15 2 İktibâs-ı Nâkıs 15 İRSÂL-İ MESEL 15 MEZHEB-İ KELÂMÎ 16 TELMÎH 16 TELMİ’ 16 HÜSN-İ TA’LÎL 16 TAZMÎN 16 7 ÖĞME VE YERME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR 16 İDMÂC 16 İSTİBTÂ’A 17 İSTİDRÂK 17 1 Te’kidü’l-Medh bi-mâ-Yeşbehü’z-Zem 17 2 Te’kidü’z-Zem bi-mâ-Yeşbehü’l-Medh 17 8 ÇEŞİTLİ TÜRDEKİ KELİMELERİ UYUMLU VE HOŞ KARŞILANACAK BİR BİÇİMDE DÜZENLEME ESÂSINA DAYANAN SANATLAR 17 CEM’ 17 1 Cem’ Ma’a’t-Taksîm 17 2 Cem’ Ma’a’t-Tefrîk 17 TEFRÎK 17 TAKSÎM 18 LEFF Ü NEŞR 18 1 Leff ü Neşr-i Müretteb 18 2 Leff ü Neşr-i Gayr-i Mürettep, Leff ü Neşr-i Müşevveş 18 SİYÂKATÜ’L-A’DÂD 18 TEDRÎC 18 1 Tedrîc-i Sâ’id, Tensîk-i İrtikâ’î 18 2 Tedrîc-i Hâbit, Tensîk-ı İnhitâtî 18 TENSÎK-I SIFÂT 19 |
|