Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efsanesi, ezo, gaziantep, gelin

Ezo Gelin Efsanesi (Gaziantep)

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ezo Gelin Efsanesi (Gaziantep)







Ezo Gelin Efsânesi




Yöre: Gaziantep, Oğuzeli

"Ezo gelin, benim olsan seni vermem feleğe,
Güzel yosmam, başın için salma beni dileğe,
Anası huridir de, kendi benzer meleğe
Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle, neneyle
Çık Suriye dağlarına bizim ele el eyle,
Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılalım gel…
Ezo Gelin, çık Suriye Dağları'nın başına,
Güneş vursun da kemerin kaşına, kaşına,
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına
Nenneyle de, ah bahtı karam nenneyle, neneyle
Çık Suriye Dağları'na, bizim ele el eyle,
Gel bahtı karam, gel sıladan ayrı yazılalım, gel…"

Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909'da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif'tir Nüfus kaydında halen bekâr görünen Ezo'nun, üçü erkek, üçü kız altı kardeşi daha vardır Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üzerinde topluyordu O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde gezinirdi Ezo'yu, birçok zenginin yanı sıra, o zamanki Halep ilimizin Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyze oğlu Memey (Mehmet) istiyordu Taktirde yazılan tedbirde bozulmazmış Ezo'nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyze oğluyla…
Ezo'nun Güzelliği

Anlatanlar, Ezo'nun güzelliğini nereye koyacaklarını bilemiyorlar Öykümüze geçmeden, Ezo'nun güzelliği üstüne dillerde dolaşanları özetlemeye çalışalım:
- Öylesine güzelmiş ki Ezo; görenler, iki yanağına birer elma oturtulmuş sanırlarmış

- Öyle güzelmiş ki Ezo; bakanlar bakmaya doymazlarmış

- Öyle güzelmiş ki, bir yaz günü kapısını çalıp bir kap ayran isteyen gurbetçi bir çerçi, Ezo'nun güzelliği karşısında şaşalayıp, Ezo'nun uzattığı ayran tasını yere düşürüp kırmış

- Öyle güzelmiş ki Ezo; gülümseyerek bakmasıyla, düşmanları barıştırırmış,

- Öylesine güzelmiş ki Ezo; olursa o kadar olurmuş…
Öykümüz, Başlıyor…

Ezo'nun güzelliği söyleyen dillere söylence olurken, Barak ovasında bir genç adamın adı dillerde dolaşır olmuştu Bu komşu Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz'dü Şitto'nun bağlaması, akarsulara "Siz şırıldamayın, ben şırıldayayım"; sesi de bülbüllere, "Siz şakımayın, ben şakıyayım" diyen cinstendi O sıralar Hanefi 30; ay'a "Sen doğma, ben doğayım" diyen güzeller güzeli Ezo da 20 yaşlarındaydı
Gün o idi ki; Uruş köyünde Hacı Mamuş'un düğünü vardı Düğüne, Ezo da Şitto da çağrılıydılar elbet Düğünde tüm gözler, gelini de güveyi de unutup, Ezo ile Şitto'yu izledi Şitto, Ezo'ya gönlünü kaptırdı Şitto Hanefi'nin gönlüyle kafası aynı telden çalıyordu Bu nedenle, Ezo'ya dünür yolladı Hanefi, ala ala "Düşünelim" cevabı aldı
Araya acımasız zaman girdi Bu ara Şitto, kendi köyü Beledinden Mehmet Örtürk'le yörenin töresi olan "değişik"i uygulamaya karar verdi(Bu töreye göre, bir erkek, hısımlarından bir kızı bir arkadaşına verir, arkadaşının hısımı bir kızı alır Böylece iki tarafta çevrede "kalın" diye anılan başlıktan kurtulmuş olur) Şitto, halası Hazik'i Mehmet'e verecek; buna karşılık Mehmet'in kız kardeşi Selvi'yi alacaktı Araya girenler girdi; bu "değişik" gerçekleşemedi Öyle ki; Şitto Hanefi, eş-dostla acı-yüz (yani onların yüzüne bakamaz) oldu
Ezo Şitto İle Evleniyor

Derler ya; "İnsan sarayda olmamalı Saray insanda olmalı…" Şitto'nun doğru-dürüst evi bile yoktu; ama, yüreğinde Ezo geziniyordu Eşin-dostun araya girmesiyle, Ezo Şitto'ya çatıldı "Ele gelin gelir, bize kalın gelir" demişler Bu evlenmede Şitto'ya kalın (başlık) da gelmeyecekti Çünkü Şitto, Ezo'yu almasına karşılık; Ezo'nun ağabeyi Zeynel'e halası Hazik'i verecekti Alan râzı, veren râzı…
Güzün ortanca ayında, iki düğün birden kuruldu Şitto'yla Ezo'nun düğünü Beledin köyünde; Zeynel'le Hazik'in düğünü Uruş'ta kuruldu Zurna öttü davul vuruldu… Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi Sen sağ, ben selamet Bu demektir ki iki köyde iki mutlu yuva kuruldu
Şitto ile Ezo, sizlere lâyık mutlu bir yaşamı sürdürüyordu Ağızlarının tadı yerindeydi yani Gel gelelim, mutlulukları göze geldi
Daha doğrusu aralarına arabozucular girdi Yemediler, içmediler, dedikodu yaptılar Atalarımız; "Söz taşıma, taş taşı" demiş ama, bazı kendini bilmezler söz taşıdılar Hatta kendileri söz uydurup getirdiler, götürdüler…
Bir harman sonu evlenmişlerdi; ikinci harman sonuna dek birlikte yaşayamadı Şitto ile Ezo Şitto, öykülerini bir cümlede özetler
"Kötü talih; geç buldum, tez yitirdim…"
Şitto Ezo'yu boşayınca "değişik" töresince halası Hazik de geri döndü
Ezo'nun İkinci Evliliği

Efsanesel güzel Ezo, Şitto Hanefi'den ayrıldıktan sonra altı yıl dul kaldı Yörenin ağızbirliği etmişçesine anlattıklarına göre Ezo, bu süre boyunca daha bir serpildi, daha bir güzelleşti Öyle ki, görenin gözü kalırdı Nasıl anlatmalı: O bir ışıktı da, tüm erkekler, onun çevresinde pervane kesilmişlerdi
Genç-yaşlı, zengin-fakir, nice tâlibi çıktı Ezo'nun Her tâlibi, tek-tüy isteyen; Hz Süleyman'ın önünde tüm tüylerini döküverdiği söylenen yarasa örneği, neyi var, neyi yoksa önüne seriyorlardı Ezo'nun Ezo, tam altı yıl, evlenme önerilerini geri çevirdi Sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri tâlip olan teyze oğlu Memey'le evlenmeye râzı oldu Türkmen oymağından olan Memey Suriye'nin, Calabrus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde oturuyordu Ezo 1936 yılının güzünde Uruş'tan Kozbaş'a gelin gitti Bu evliliği de değişik töresine göre olmuş; onu alan Memey, bacısı Selvi'yi, Ezo'nun ağabeyi Zeynel Bozgedik'e vermişti
Öykünün Sonu

Ezo'yla Memey'in iki kızları oldu İlki fazla yaşamadan öldü "Celile" adlı ikinci kızları halen sağdır ve Suriye'de yaşamaktadır
Ezo'nun ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi Ne var ki "gurbet""Çalının ardı gurbet" der Ezo da, Kozbaş'tan Türkiye'yi, Uruş'u görüyordu Hatta ara sıra doğduğu köye gidip geliyordu; ama, bunlar özlemini azaltmıyor; pekiştiriyor, dayanılmaz hale getiriyordu Yakınları, onun "Vara öleyim, tek yurdumda kalayım" dediğini anlatırlar denilen bir ateş yüreğini yakıyordu da Türk köylüsü
Ezo bir de "Göreceksiniz, bu gurbetlik beni öldürecek" der ve öldüğünde, hiç olmazsa Türkiye'yi görecek bir yere gömülmesini dilerdi
Dediği de oldu Suriye'ye gidişinin yirminci yılında, 1956 güzünde, Ezo, yatağa düştü Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi kendisi de biliyordu Ezo, kızı Celile'yi yatağının başından ayırmak istemiyordu Ecelle kavil gününün gelip çattığını anlıyor, tek avuntuyu güzel kızı Celile'de buluyordu
Ve Ezo Gelin, güz yağmurlarının düştüğü bir Cuma, yatsı vakti son soluğunu soludu
Eşi ve yakınları, vasiyetini dikkate alarak, onu; ara sıra tepesine çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye'yi seyrettiği Bozhöyük'ün en yüksek noktasına gömdüler "Mezarı oradadır şimdi o kumlar ülkesinde…"


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.