Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efsanesi, mankurt

Mankurt Efsanesi

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mankurt Efsanesi









Mankurt Efsanesi



Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikayesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek Juan-Juanlar’ın yaptığı işkenceleri anlatırlarmış Ama asıl işkenceyi, genç ve güçlü oldukları için satmadıkları esire yaparlarmış İnsanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış Önce esrin başını kazır, saçları tek tek kökünden çıkarırlarmış Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş Buna “Deri geçirme işkencesi” derlermiş Böyle bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür, ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir MANKURT yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş Bir devenin boynundan beş-altı kişinin başını saracak deri çıkıyormuş Bundan sonra, deri geçirilen tutsağın boynuna, başını yere sürtmesin diye, bir kütük ya da tahta kalıp bağlar, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye uzak, ıssız bir yere götürürler, elleri ayakları bağlı, aç, susuz, yakan güneşin altında öylece bir kaç gün bırakırlarmış Bu tutsaklar birer mankurt olmadan yakınları bir baskın düzenleyip onları kurtarmasın diye, yanlarına gözcüler koyarlarmış Açık bozkırda her taraf kolayca görüldüğü için gizlice gelip baskın yapmak kolay olmazmışJuan-Juanlar'ın bir tutsağı mankurt yaptıkları duyulur, öğrenilirse, artık onu en yakınları bile gerek zorla, gerek fidye vererek kurtarmak istemezlermiş Çünkü bir mankurt, eski vücuduna saman doldurulmuş bir korkuluktan farksız olurmuş onlar için

Bununla birlikte bir defasında, adı tarihe Nayman Ana olarak geçen bir göçebe kadın, oğlunun başına gelenlere dayanamamış, onu kurtarmak istemiş Efsane böyle anlatır Ana-Beyit mezarlığının adı da buradan gelir “Ana-Beyit”, ‘ana barınağı, ana huzuru’ demektir

Bu Efsaneye göre; Nayman Ana‘nın oğlu Juan-Juanlar tarafından kaçırılmıştır Nayman Ana, yetişkin oğlunu mankurt olmaktan kurtarabilmek için -diğer birçok annenin aksine- çocuğunun peşine düşmüştür Araya taraya oğlunu Juan-Juan’ların develerini gütmekle görevlendirdikleri bir yerde bulmuş ve gizlice oğlunun yanına kadar sokularak onun karşısına çıkmıştır Fakat oğlunu bulduğunda, o çoktan “mankurt” olmuştur Annesi oğluna her ne kadar kendi adını, babasının adını falan söylemişse de, artık her şey için geçtir Çünkü oğlu, artık eskiye dair her şeyi unutmuş bir mankurttur Annesi bunu bildiği hâlde bıkmadan, usanmadan oğluna her fırsatta “Senin atan (baban) Dönenbay‘dır Sen Dönenbay‘ın oğlusun demiştir

Birgün oğlunun efendisi sayılan Juan-Juanlar, bu durumdan kuşkulanmış ve köleye karşısına çıkacak her kim olursa olsun, onu oklayıp öldürmesini emretmişlerdir Annesi yine oğlunun yanına gelip “Senin atan Dönenbay…” demek isteyince, köle hiç duraksamadan okunu çekip annesinin göğsüne saplamıştır Söylenenlere göre zavallı Nayman Ana‘nın ruhu, bir kuş olup havalanmış ve oğlunun başının üstünde dönmeye başlamıştır Havada dönerken bile oğluna “Senin atan Dönenbay, senin atan Dönenbay, senin atan…” diye seslenip durmuştur Hatta bu olaydan ötürü, o kuşun adına “Dönenbay kuşu“ demişlerdir

Sarı-Özek’in kızgın güneşine ‘mankurt’ olmaları için bırakılan tutsakların çoğu ölür, beş-altı kişiden ancak bir ya da ikisi sağ kalırmış Onları öldüren açlık ya da susuzluk değil, başlarına geçirilen soğumamış deve derisinin güneşte kuruyup büzülmesi, başlarını mengene gibi sıkıp dayanılmaz acılar vermesiymiş Bir yandan deve derisi büzülüyor, bir yandan da kazınan saçlar büyüyüp başına batıyormuş Asyalılar’ın saçları fırça gibi sert olur zaten Kıllar üste doğru çıkamayınca içeri doğru uzar ve diken gibi batarmış Bu dayanılmaz acılar sonunda tutsak ya ölür ya da aklını, hafızasını yitirirmiş Juan-Juanlar’ın işkencenin beşinci günü ’sağ kalan var mı?’ diye gelip bakarlarmış Bir teki bile sağ kalmışsa, amaçlarına ulaşmış sayarlarmış kendilerini Hafızasını yitirmiş tutsağı alır, boynundaki kalıbı çıkarır, ona yiyecek verirlermiş Köle zamanla kendine gelir, yeyip içerek gücünü toplarmış Ama o bir mankurt imiş artık ve böyle bir köle, pazarlarda , güçlü-kuvvetli on tutsak değerinde sayılırmış Hatta Juan-Juanlar’ın arasında bir gelenek varmış ki buna göre, aralarında çıkan bir kavgada bir mankurt öldürülürse, bunun için ödenecek bedel, hür bir insanın ölümü için ödenecek bedelden üç kat fazla olurmuşBir mankurt kim olduğunun, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş İnsan olduğunun bile farkında değilmiş Bilinci, benliği olmadığı için efendisine büyük avantaj sağlarmış Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzden de hiç tehlike arz etmeyen bir köle imiş Köle sahibi için en büyük tehlike, kölenin başkaldırması, kaçmasıdır Ama mankurt isyanı, itaatsizliği düşünemeyen tek varlıkmışEfendisine köpek gibi sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünemeyen bir yaratık En pis, en güç işleri, büyük sabır isteyen çekilmez işleri gık demeden yaparlarmış Sarı-Özek’in ıssız, engin, kavurucu çöllerine ancak bir mankurt dayanabileceği için, buralarda deve sürülerini gütme işi onlara verilirmiş Böyle yitik yerlerde, bir mankurt bir kaç kişiye bedelmiş yanına yiyeceğini, içeceğini verince, kış demeden, yaz demeden, o ilkel hayata dönüşten dolayı sızlanmayı düşünmeden kalabilirmiş bozkırda Onun için düşünmeden kalabilirmiş bozkırda Onun için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmekmiş Açlıktan ölmemesi için yiyecek, donmaması için eski püskü giyecek verdiniz mi, başka bir şey istemezmiş…


Kaynak: Cengiz Aytmatov, ”Gün Olur Asra Bedel”, Ötüken Yayınevi 1991


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.