Ozanlarımız - Aşık Veli |
06-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ozanlarımız - Aşık VeliAşık Veli Mecnunum Leyla'mı Gördüm Bir Kerece Bakdı Geçti Ne Sordu Ne De Söyledi Kaşlarını Yıktı Geçti Veli'm Eydür Ne Hikmet İş Uyumadım Ki Görem Bir Düş Zülfünü Kement Eylemiş Boğazıma Taktı Geçti Aşık Veli, Şarkışla ilçesinin Ağacakışla bucağına bağlı İğdecik Köyünde doğdu Babasının adı Hüseyin, annesinin ki Kamer'dir Bugün hayatta olan torunları, soylarının Horasan'dan geldiğini ve Malatya'nın Hekimhan ilçesine yerleştiğini söylüyorlar Arkasından da diyorlar ki : "Yerleşmişler ama; orasını pek beğenmemişler Zoraki birkaç yıl oturmuşlar Sonra kalkıp Şarkışla'ya gelmiş ve İğdecik Köyünü kendilerine yurt edinmişler" Veli'nin hem annesi hem de babası şairdi Her ikisi de okuma yazma bilmedikleri için deyişlerini* bir deftere, geçiremediler Aslında, köyde bu işi yapabilecek bir kişi de yoktu Onun için ölümleri ile birlikte sözleri de unutulup gitti Belki babasını birkaç deyişi cönk ve mecmualara geçmiş olabilir Fakat bir nokta gözden uzak tutulmamalı : O çağda Sivas muhitinde Hüseyin adında o kadar çok aşık vardı ki, hangi deyiş, hangi Hüseyin'in? Tespiti imkansız bir şey Annesine gelince, bugüne kadar incelediğim cönk ve mecmualarda Kamer adında bir şaire rastlamadım Çocukluğu : Aşık Veli, 1853 yılında öldüğü vakit 60 yaşını aşkın olduğu söyleniyor: Buna göre doğumunun XVIII yüzyılın sonlarında olduğu anlaşılmaktadır Şimdilik kesin bir rakam vermeğe imkan yok 10 yaşında iken annesini, çok geçmeden de babasını kaybetti Onların sağlığında üç-beş parça tarlaları vardı Ölümlerinden sonra hepsi, çeşitli bahanelerle kapanın elinde kaldı Kurtarmak için hangi dala yapıştıysa eli boşa çıktı Köy yerinde malı mülkü, sığırı davarı olmayan kimsesiz bir çocuk ne yapar? Ancak şunun bunun yanında çobanlık O da aynı yola gitmekten başka çare göremedi Ağaların emrinde aylarca ve yıllarca şu dağ senin, bu tepe benim deyip, dolaştı durdu Bulduysa yedi, bulamadıysa çekti sırtına abasını, koydu başını bir çul yığının üzerine Vaktiyle bir aşığa yarı şaka, yarı ciddi, <<Bu çevrede neden çok şair yetişiyor? Havasından mı, yoksa, suyundan mı?>> diye sormuştum Acı acı güldü<<Yoksulluktan, çaresizlikten, dedi En kötüsü de dertten Efendi, insanı dert söyletir, dert Sen hiç hali vakti yerinde, zengin bir kimsenin aşıklık yaptığını duydun mu?>> Galiba geçerli tek sebep bu! Hele bu şartlar bir insanda tümüyle mevcutsa, yoksul bir anne ve babadan geriye kalan tek miras aşıklıksa, o insan söylemez de ne yapar? Köylülerin çoğu <<O işe daha elinin önünün arkasını tanımadan başlamış>> dediler İlk aşkı: Öteden beri, Yozgat'ın Muğallı Köyü Türkmenleri yaylak için İğdecik civarlarına gelirdi Veli bir ara onlara da çoban durdu Bakımları ve yardımlarını beğenmiş olacak ki, tam yedi sene hizmet etti O yıllarda başından bir de gönül macerası geçti Belki de yanlarında uzun süre bu meseleden dolayı kaldı Ağasının Telli adında bir kızı vardı Onunla iki kardeş gibi büyüdüler Ne zamanki kız serpilip de zülüf düzmeğe başlayınca Veli'nin durumu değişti İçinde çeşidi belirsiz duygular depreşmeğe başladı, önceleri kızın haberi yoktu Sonra sezer gibi olduysa da pek umursamadı O mevzuda ne yakınlık gösterdi, ne de çekingen davrandı Arkadaşlıkları gene eskisi gibi sürdü gitti Ama Veli, fazla sabredemedi Bir bekledi, iki bekledi, en sonunda duygularını açığa vurdu : Ama dilber çok iş bilir ustasın Melül mahzun gezen bilmem hastasın Sinem püte ettin mekan istersin Muhkem imiş alamadım kal'an yar Kızın annesi ve babası vaziyeti neden sonradan anladılar Fakat üzerine aldığı üzerine aldığı bir vazifeyi kusursuz yerine getiren Veli'yi bu mevzuda incitmek istemediler Tek çıkar yolun, kızlarını kendi seviyelerinde ki bir kişi ile evlendirmek olacağına karar verdiler Çok düşünmedilerde Muğallı'lı bir genç uzun zamandan beri kapılarını aşındırıp duruyordu Ona <<peki>> deyip işin içinden çıktılar Veli, Telli Kız'ın başkasıyla evleneceğine bir türlü inanamadı Daha doğrusu inanmak istemedi Ne zaman ki göçünü kendi eliyle yükleyip onu yola vurunca, acı gerçeği kabul etmek zorunda kaldı: Hel hel ettim Mağara'dan uçurdum Telli Kız'ın gitti derler bu yola Elim ile evlerini göçürdüm Telli Kız'ın gitti derler bu yola Kemter'e Çırak Oluşu: Veli kabiliyetli bir gençti Telli Kız'ı yolcu ettikten sonra söylediği deyişleri ağızdan ağıza yayılmaya başladı Taa Şarkışla'nın Kale köyünde oturan Aşık Kemter'in kulağına kadar gitti Kemter bu genci bayağı merak ettiBir gün yanına ısmarladı Onu ilk görüşte sevdi Yanından ayırmak istemedi Dizinin dibine oturtup aşıklığın bütün kurallarını ve törelerini öğretti Birlikte söylediler, birlikte çığırdılar Aylar, yıllar derken, bu mutluluk da çabucak geldi, geçti Kemter 1818 yılında vefat etti Usta demek, bir bakıma baba yarısı demekti Onun kaybı Veli'yi çok sarstı Kime ne desin? Feleğe kahretmekten başka elinden ne gelir ki? Şu yalan dünyada bir üstat buldum Beni bırakmadın işime felek Şakirt olan şaşkın olur dem be dem Ne okursun bilmem guşuma felek Sene bin ikiyüz otuzda dörtte Yükletti göçünü döşüme felek Hacı Bektaş Tekkesi'ni Ziyaret: Veli, ustası Kemter'i bir türlü unutamadı Nereye gitse hep onu anlattı, hep onun büyüklüğünü, insanlığını ve kendisine yaptığı iyilikleri dile getirdi Komşuları baktılar ki böyle olmayacak, << Veli, dediler; tebdil-i mekanda ferahlık vardır Buralardan biraz uzaklaşsan iyi olur Biliyoruz, sen de her Bektaşi gibi pirine ve ocağına bağlısın İstersen Hacı Bektaş'a kadar git Hem efendimizin hayır duasını alırsın, hem de rahatlarsın biraz>> O da zaten çoktan beri böyle bir şeyi arzu ediyor, fakat imkan bulamıyordu Bir gün ne olursa olsun, deyip yola çıktı Tokat ve Çorum üzerinden Hacı Bektaş'a gitti İçinden, derdimi, gamamı unuturum, diye geçiriyordu Ama <<dertsiz baş, minnetsiz aş >> dünyanın neresinde var ki? O sırada Çelebi Hamdullah Efendinin bir oğlu vefat etmiş, herkes yasını tutuyordu Çelebi'nin ise ağzını bıçak açmıyordu Veli baktı ki, yarasına merhem umduğu tabip kendisinden de hasta Kimin kime yardım edeceği belli değil Düşündü de dedi ki: Derde tabi oldum derman aradım Vardım ki tabibin derdi benden çok Her derdin dermanı sendedir bildim Ne hikmet ki senin derdin binden çok Hak böyle buyurmuş bina kurunca Ağlamayı gülmeye eş verince Tabipler tabibi dertli olunca Besbelli ki şu dünya da dertsiz yok Bu deyişi sessizce dinleyen Hamdullah Efendi, adeta mırıldanarak söylendi: <<Efendimiz, dedi; Hüseyin o kadar acıya dayandı da, sen bir evlat acısına dayanamıyor musun? >> Çelebi bu sefer önüne baktı Baş parmağını dudaklarına dayayıp, gözlerini yumdu : <<Sus artık, sus Sen beni aşikare verdin>> Sustular ve bir daha bu mevzuu açmadılar Veli orada epeyce kaldı Hamdullah Efendi'yi daha çok sevdi ve her geçen gün ona saygısı bir kat daha arttı Ölümü: Tozanlı tarafından gelirken Yıldızeli'nin Davlıalağan köyünün Sancılıçam mevkiinde fırtınaya tutuldu Bir an önce köye ulaşmak amacıyla atını mahmuzladı At hızlı ilerliyordu Bir çamın altından geçtiği sırada, aşağıya doğru sarkan dallardan korunmak için öne doğru iyice eğilmek zorunda kaldı At birdenbire yekinince eyerle dal arasında sıkıştı ve eyerin kaşı göğsüne saplandı O vaziyette köy kadar gitti Konu komşu tedaviye çalıştılarsa da, yaptıklarından ne olacak Ancak bir hafta yaşayabildi Kabristana gömüldü Öldüğü vakit yaşı altmışı geçiyordu Mezarını gördüm Baş taşında yeni harflerle <<Türk şairi Aşık Veli 1279>> yazılı Her haliyle sonradan yazıldığı belli *Aşık Veysel şiir demez "deyiş" derdi Hatta kitaplarından birinin adı da "Deyişler" dir İrticali şiir söyleyen aşıkların eserlerine bundan daha iyi bir karşılık bulunamaz Bu sebeple bende aynı kelimeyi benimsemekte bir mahzur bulmadım Aşık Veli : hayatı, kişiliği, deyişleri-İbrahim Aslanoğlu Kültür Bakanlığı MFD yayınları - Ankara 1984 Eserlerinden bazıları: 1 Mecnunum Leyla'mı Gördüm Bir Kerece Bakdı Geçti Ne Sordu Ne De Söyledi Kaşlarını Yıktı Geçti Soramadım Bir Çift Sözü Ay Mıydı Gün Müydü Yüzü Sandım Ki Zühre Yıldızı Şavkı Beni Yaktı Geçti Ateşinden Duramadım Ben Bu Sırra Eremedim Seher Vakti Göremedim Yıldız Gibi Aktı Geçti Bilmem Hangi Burç Yıldızı Bu Dertler Yareler Bizi Gamze Okun Bazı Bazı Yar Sineme Çaktı Geçti Veli'm Eydür Ne Hikmet İş Uyumadım Ki Görem Bir Düş Zülfünü Kement Eylemiş Boğazıma Taktı Geçti 2 Horasan ilinden Anadolu'ya Islahata geldi Pir Hasan Dedem Seyreyle didemden akan selini Islahata geldi Pir Hasan Dedem Peşinden ordusu gayet fırkatlı Taçları yeşildir dilleri tatlı Böyle er görmedim gayet heybetli Islahata geldi Pir Hasan Dedem Haydarı Berek'e bekçidir koydu Necef denizinden kılıçın aldı Tahta kılıç ile çok kafir kırdı Islahata geldi Pir Hasan Dedem Ol Berek dağında Haydar seslenir Varan deli akıllanır uslanır Tahta kılıç kılıfında paslanır İslaha geldi Pir Hasan Dedem Aksede üstünde gördüğüm böyle Gül yüzlü efendim gördüğün söyle Pir Otman Baba'ya bir niyaz eyle Islahata geldi Pir Hasan Dedem Velim der ki şüphesiz Ali Bir ismi Hasandır, bir ismi Ali Niyaz et Allahın sevgili kulu Islahata geldi Pir Hasan Dede 3 Dost dost diye hayaline yeldiğim Dost ise ayırmış özünü benden Çatık kaşı, benlerini saydığım Çevirmiş nicedir yüzünü benden Hani dost uğruna can baş verenler Hasbeten söylesin gözle görenler Şimdi bizden yüz çevirdi yarenler Evvel sekizmezdi gözünü benden Gözüm yaşı dömer m'ola sellere Bu ayrılık har düşürür güllere Evvel aşna idim her bir hallere Şimdi sakınıyor sözünü benden Sadık gerek dost yoluna soyuna Gönül kail Hak'tan gelen oyuna Besbelli ki oynayamam yayına Anınçün kaldırmış nazını benden Her sabah naz ile gelip geçerken Doldurup da al badeler içerken Veli'm eyder ak göğsünü açarken Şimdi nikaplamış yüzünü benden 4 Pek çok arzuladım varayım dedim Varamadım gül yüzlü yar küstün mü? Haki payına yüzler süreyim dedim Süremedim gül yüzlü yar küstün mü? On beş yıl yaklaştı olmadı çare Erenler terkim kılmadı zara Fazlı gibi kendi kendim hançere Vurmadım gül yüzlü yar küstün mü? Sıra ister Beytullah'm yolları Onun yolu zordur yokuş belleri Al yanakta al kırmızı gülleri Deremedim gül yüzlü yar küstün mü? Aşık oldum Ehlibeyt'in nuruna Amasya'da yatan gerçek pirime Elim bağlı belim bağlı darına Duramadım gül yüzlü yar küstün mil? Eşiğine süremedim yüzleri Gözüme tütüyordur ayak izleri Dili şeker ezer şirin sözleri Eremedim gül yüzlü yar küstün mü? Velim eyder işim ahızar idi Bizi bu sevdaya salan yar idi Danışmaya çok müşkülüm var idi Soramadım gül yüzlü yar küstün mü? |
|